BULUTLAR DA AĞLAR

Από Anesrum

577K 48.8K 8.9K

Namverân Somer adının kısaltılmasından nefret eden, insanlarla kolay kolay anlaşamayan ve de kişisel alanının... Περισσότερα

BİRİNCİ BÖLÜM: "BİR BELAYA ÇEKİLİYORUM"
İKİNCİ BÖLÜM: "PROBLEM ÇOCUK VE ISLAK HAVLU"
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "ULAŞ EROLTU"
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "BİR PANDA SAPIK ÇIKIYOR"
BEŞİNCİ BÖLÜM: "HAPİSHANEDE ANLAŞMA"
ALTINCI BÖLÜM: "BİR ARABA DOLUSU DAYAK MI?"
YEDİNCİ BÖLÜM: "UFF ÇOCUK"
SEKİZİNCİ BÖLÜM: "BENİM HAYALİM"
DOKUZUNCU BÖLÜM: "BİR GENÇ GİBİ"
ONUNCU BÖLÜM: "ŞAG"
ON BİRİNCİ BÖLÜM: "ORİON"
ON İKİNCİ BÖLÜM: "NAMVERÂN'IN AFFI"
ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "KİŞİSEL ÖĞRETMEN"
ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "SEÇİMLER VE GETİRDİKLERİ"
ON BEŞİNCİ BÖLÜM: "BULUTLAR AĞLARKEN VERİLEN KARAR"
ON ALTINCI BÖLÜM: "CENNETTEN DÜNYANIN MERKEZİNE"
ON YEDİNCİ BÖLÜM: "AV HAKKINDA"
ON SEKİZİNCİ BÖLÜM: "ANNE VE BABA"
ON DOKUZUNCU BÖLÜM: "KÖPEK BALIKLARI"
YİRMİNCİ BÖLÜM: "BARİSTA KIZ"
YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM: "ARKADAŞ OLMAK?"
YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "İLK ARKADAŞLARIM"
YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "ÖZÜRLER UTANÇTAN GELMEZ"
YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM:"ARAMIZDAKİ SINIRLAR"
YİRMİ ALTINCI BÖLÜM: "BELKİ DE İNSANLAR DEĞİŞİR"
YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM: "HER BİRİMİZİN KABUSLARI"
YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM: "KURDUĞUMUZ İLK BAĞ"
YİRMİ DOKUZUNCU BÖLÜM: "BİR GÜN"
OTUZUNCU BÖLÜM: "SONUN BAŞLANGICI"
OTUZ BİRİNCİ BÖLÜM: "SİZİ BİRLEŞTİREN BAĞ"
OTUZ İKİNCİ BÖLÜM: "BABAMIN MUTLULUK GÖZYAŞLARI"
OTUZ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "SU HERKESİ BİRLEŞTİRİR"
OTUZ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "ONU TANIMIYORSUN BİLE!"
OTUZ BEŞİNCİ BÖLÜM: "TABULAR YIKILABİLİR"
OTUZ ALTINCI BÖLÜM: "FARKINDALIKLAR VE YENİLİKLER"
OTUZ YEDİNCİ BÖLÜM: "BANA BENZEYEN BİRİSİ"
OTUZ SEKİZİNCİ BÖLÜM: "GİTME O GÜZEL GECEYE USULCA"
OTUZ DOKUZUNCU BÖLÜM: "KALBİMİZDEKİ HİÇ GEÇMEYEN YARALAR"
KIRKINCI BÖLÜM: "ELVEDA VE YENİDEN GÖRÜŞÜRÜZ"
KIRK BİRİNCİ BÖLÜM: "ARKADA BIRAKILAN"
KIRK İKİNCİ BÖLÜM: "CANAVARLARA ACIMA"
KIRK ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "ULAŞ'IN KALBİ"
KIRK DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "SEN GECE MİSİN?"
KIRK BEŞİNCİ BÖLÜM: "FATİH İÇİN, BENİM İÇİN"
KIRK ALTINCI BÖLÜM: "AMA KORKUYORUM"
KIRK YEDİNCİ BÖLÜM: "TEŞEKKÜR EDERİM"
KIRK SEKİZİNCİ BÖLÜM: "BAŞARACAĞIZ"
KIRK DOKUZUNCU BÖLÜM: "IŞIL"
ELLİNCİ BÖLÜM: "YARISI TOPRAĞA GÖMÜLMÜŞ PAPATYALAR"
ELLİ BİRİNCİ BÖLÜM: "SEN ÇOK GÜZELSİN"
ELLİ İKİNCİ BÖLÜM: "HER DEFASINDA BANA GEL"
ELLİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "ÖLÜM KOKAN ELLERİM"
ELLİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "GÖRMÜYORUM VE DUYMUYORUM"
ELLİ BEŞİNCİ BÖLÜM: "İSTEDİĞİN NE?"
ELLİ ALTINCI BÖLÜM: "NAMVERÂN OLMANIN KURALI"
ELLİ YEDİNCİ BÖLÜM: "KADER DEDİĞİMİZ O KÜÇÜK ŞEY"
ELLİ SEKİZİNCİ BÖLÜM: "BENDE BİR PROBLEM VAR"
ELLİ DOKUZUNCU BÖLÜM: "KENDİNİ MEMNUN ET"
ALTMIŞINCI BÖLÜM: "SANA GELDİM"
ALTMIŞ BİRİNCİ BÖLÜM: "KALBİMİ KIRMA"
ALTMIŞ İKİNCİ BÖLÜM: "KUKLA"
ALTMIŞ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "HASTALIK GİBİ, SAĞLIK GİBİ"
ALTMIŞ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "MİNİ MİNİ MİNE"
ALTMIŞ BEŞİNCİ BÖLÜM: "BİZ BİR TAKIMIZ"
ALTMIŞ ALTINCI BÖLÜM: "GÜNERİ EVİNDE ACİL DURUM"
ALTMIŞ YEDİNCİ BÖLÜM: "KÖTÜ KADIN MÜZEYYEN"
ALTMIŞ SEKİZİNCİ BÖLÜM: "BU EVDE SAĞ KALMALIYIZ"
ALTMIŞ DOKUZUNCU BÖLÜM: "YAZ KIZIM: KENDİMİZİ NASIL FAKA BASTIRDIK?"
YETMİŞİNCİ BÖLÜM: "TOMBALA"
YETMİŞ BİRİNCİ BÖLÜM: "KALIPLAR KEKLER İÇİNDİR!"
YETMİŞ İKİNCİ BÖLÜM: "SANA ACIYORUM"
YETMİŞ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "O BENİM ANNEM!"
YETMİŞ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "AYLİN İLE ENVER"
YETMİŞ BEŞİNCİ BÖLÜM: "YENİDEN ANNE VE BABA"
YETMİŞ ALTINCI BÖLÜM: "HER ŞEY YOLUNDA"
YETMİŞ YEDİNCİ BÖLÜM: "HİKÂYEMİZ DEVAM EDECEK"
YETMİŞ SEKİZİNCİ BÖLÜM: "GÜNEŞLER DE GÜLÜMSER, YILDIZLAR DA!" [FİNAL]
BDA
RUHUMDAKİ LEKELER
BEN DÖNDÜM!

YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM: "ÖĞRETMEN VE ÖĞRENCİ"

7.9K 610 98
Από Anesrum



Kendimi eve attığımda ellerim titriyordu. Bunu yine yaptığına inanamıyordum ama hepsinden çok kendime inanamıyordum. Onun iyi bir çocuk olduğuna inanmıştım, onu sürekli görmezden gelmeyi ve terslemeyi azaltmıştım ama onun davranışları... Kesinlikle kabul edilemezdi! Beni resmen ikinci kere tehdit etmiş, bir de boğazlamaya kalkmıştı. Neden hala bu çocukla uğraşıyordum?

Eve girdiğimde annem mutfakta yemek yapıyor, büyükannem ise odasında uzanmış dinleniyordu. Annem acile kaldırıldığı zamanki kadar kötü olmasa bile hala oldukça yorgun olduğunu söyledi. Dilinin ucuna gelen şeyi geriye ittirdi ama ben, söylemese bile biliyordum. Şuan tedaviye başlasa bile büyük ihtimalle hiçbir etkisi olmayacaktı, erken teşhisle hastalık daha kolay kontrol altına alınabiliyordu ama aradan uzun bir zaman geçmişti. Muhtemelen büyükannemin kanseri kemoterapinin işlemeyeceği seviyeye gelmişti. İşte bu daha çok acıtan şeydi. Bir şansı vardı ve bunu geri tepmişti, doktoru ile konuşmamıza asla izin vermemişti, hastalığı hakkında bize söylediği tek şey tedavi olmayacağı. Şimdi ise gözümün önünde erimesine göz yummak zorundaydım.

"Sunumun nasıl geçti?" diye sorduğunda annem mutfak masasına oturup kavanozun kapağını açtım ve elimi daldırıp içerideki fındıkları avuçladım.

Tek tek onları ağzıma atarken yavaşça, "Her zamanki gibi." dedim.

"Yine diğerleri hakkında konuştu mu?" Annem ocaktaki yemeği karıştırırken sessiz bir şekilde fındıkları çiğnemeye başladım. Bir yandan dirseğimi masaya dayamış, parmaklarımı boynumda gezdirirken bir yandan da boş boş karşımdaki duvara bakıyordum.

"Her zamanki gibi."

"Anlaşılan bu asla eskimeyecek." dedi annem kesme tahtasında birkaç patates keserken. "Ödevlerini o kadar detaylı yapıyorsun ki, diğer çocuklar sana sinirlenip arkandan konuşuyorlar. Çünkü öğretmenler hep ödevlerini senin yaptığın gibi yapmalarını istiyor."

"Umurumda değil." dedim. Kimsenin arkadaşlığına ihtiyacım yoktu.

"Umurunda olmalı." Annem omzunun üzerinden bana baktı. Saçlarını bir fular ile önünden çekmişti, o uzun saçları çok güzeldi ama bende olsa kesin beni bir mağara kadınına dönüştürürdü. Şu aralar daha fazla çalışıyor ve bu da beni oldukça endişelendiriyordu. Eskiden evde daha çok vakit geçirirdi, şimdi ise sabah gidip akşam geliyordu. "Neden biraz onlarla iyi geçinmeye çalışmıyorsun? Birkaç arkadaş edin, doğum gününü bu yılda büyükannen ve benimle mi kutlamak istiyorsun? Tek yaptığımız pasta kesmek ve sonra sen odana hediye olarak aldığımız antropoloji kitaplarınla kapandığında arkandan bakmak ya da yanımızda kaldığında televizyondaki skeç programlarını izlemek oluyor."

İç geçirdim. Bir yandan da fındıkları ağzıma atıyordum. "Ben pasta yemek ve aptal programlar izlemek konusunda bir sıkıntı çekmiyorum. Doğum günümü sizinle geçirmekten de mutluyum."

"Hadi ama Nam. En son evimize arkadaşların geldiğinde anaokulundaydın. Üstelik kızlardan birisiyle kavgaya tutuşmuş sonra da aranıza giren bir çocuğun kafasına pasta atmıştın."

"Benim suçum değildi," dedim kendimi koruyarak. "kız benim üzerime geldi. Beni tahrik etti resmen."

"Öyle mi neyle?" Annem kaşlarını ikna olmamış bir şekilde kaldırdığında gözlerimi devirdim ama hala duvara bakıyordum.

"Prenses tacıyla. Giymeyeceğimi söylediğimde resmen benimle dalga geçti ve erkek gibi, garip bir kız olduğumu söyledi. O çocukta kızı onaylayınca bende sinirlendim. Üstelik hiçte pişman değilim. Keşke kafalarını tuvalete soksaydım."

Annem bıkkınlıkla iç geçirdi. "Sanırım bu yüzden evimize hiç arkadaşın gelmiyor. Nasıl bu kadar yabani oldun anlamıyorum. Oysa bebekken Okan ile çok iyi anlaşırdın."

"Evet, sonra konuşmayı öğrendim." Son fındığı da ağzıma atıp kavanozun kapağını kapattım. "O dünyanın en gerzek kuzeni."

"Sakın teyzenin yanında bu şekilde konuşma." dedi annem uyarır bir tonda. Yeğeni hakkında kötü konuşmamı asla sevmezdi çünkü Okan daima annem ile arasını iyi tutmuştu. Teyzem ile benim aram ise...benim imkan verdiğim kadar iyiydi. Teyzem her seferinde beni öpmeye, bana sarılmaya kalktığı için onunla annem ile Okan'ın olduğu kadar yakın değildik.

"Bence kendi oğlu hakkındaki gerçekleri öğrenme zamanı geldi." Dramatik bir tonda konuştuğumda annem patatesleri fırın tepsisine koydu.

"Bırak da teyzen bir yalanla yaşasın." Aynı tarzda cevap verdiğinde dirseğimi masadan indirip ayağa kalktım.

"Pekala, sen nasıl istersen." Yanına gidip ne yaptığına bakındığımda, koyulması mümkün olan tüm sebzeleri içeren mercimek çorbası, fırında patatesli tavuk ve de brokoli yaptığını fark ettim. Bu kadar çok sebze olmasının sebebi büyükannemdi elbette. Tabii onu yemeğe ikna edebilirsek...

"Üzerini değiştirdikten sonra büyükanneni bir kontrol eder misin?"

"Tamam."

Çantamı ve montumu alıp odama geçtiğimde bedenimi yatağa atmak yaptığım ilk iş oldu. Sırtım yumuşak yorganımla buluştuğunda parmaklarım istemsizce boynuma kaydı. Ulaş Eroltu'nun sıktığı yer kızarmamıştı ama hala zonkluyordu. Onunla bir daha konuşmak istemiyordum. Hala onu okula dönmeye ikna etmem gerekse bile bunu onunla iletişim kurmadan yapmanın bir yolunu bulmam gerekiyordu. Kendimi sakinleştirmek adına telefonumdan rahatlatıcı bir müzik açıp biraz gözlerimi dinlendirdim, sonra kalkıp büyükannemi kontrol ettim. Uyuyordu. Hastaneden geldiğinden beri ne tırnaklarını ne de suratını boyuyordu. Onun bile bunları yapmak için eski neşesine dönmesi gerekiyordu ama kendini toparlayabilmiş değildi. Kapısını hafifçe kapatıp onu rahat bıraktığımda bir banyoya ihtiyaç duyduğumu fark ettim. Yemeğin hazır olmasına biraz daha olduğunu varsayarak banyoya girdiğimde aynada birkaç dakika kendimi izledim. Gözlerim hala zonklasa bile dışarıdan hiçbir şey fark edilmiyordu. Gözlerim saçlarıma kaydığında, kulak hizamda olan saçlarımın uzadığını fark ettim. Parmaklarım yavaşça suratımdaki çillere dokunurken iç geçirdim. İçimdeki öfkenin bedenime vuruşu yorgunluk şeklindeydi. Gözlerim yorgun bakıyordu, bu bana daha önce olmayan bir şeydi. Daha fazla bakmamaya karar vererek aynadan uzaklaştım, biraz daha kendime bakarsam Ulaş Eroltu'nun evini patlatma planları yapabilirdim. Yavaşça soyundum ve kafamı iki yana sallayarak banyoya girdim. Sıcak suyun bedenimi gevşetmesine izin verirken kafamda döndürdüğüm tek şey insan vücudundaki kemiklerin isimleri oldu. Başka bir şey düşünmemek için sürekli onları hatırlamaya, eksiksiz bir şekilde saymaya çalışıyor ama elbette beceremiyordum.

Sıcak sudan ayrılıp odama ilerlediğimde annemin telefonla konuştuğunu duydum ama kiminle ya da ne hakkında konuştuğunu anlayamadım. Büyükannem benim bir genç gibi davranmadığımı söylüyordu ama annem de bir yetişkin gibi davranmıyordu, hiçbir zaman arkadaşlarıyla buluştuğunu, bir gece bir yere gittiğini görmemiştim. Odama geçerken annemin babam öldüğünden beri aslında biraz değiştiğini fark ettim. Cıvı cıvıl olan kadın durulmuştu ve şimdi, tek meşgalesi işi ve eviydi. Hızlıca giyinip aynalı dolabıma doğru ilerlediğimde karnıma hafif bir ağrının girmesiyle yüzümü buruşturdum. Büyük ihtimalle pazartesi günü regl olacaktım, birkaç gün önceden geleceğini haber eden sistemimi bu sayede seviyordum. Bana hazırlıklı olma fırsatı veriyordu. Annemin bana üç ay önce hediye olarak aldığı tavşanlı pamuksu yapılı bandanayı kafama takıp saçlarımı geriye ittirdim ve büyükannemin zorla aldırdığı dolabın ayna aparatına baktım. Zihnimde büyükannemin sesi dolaşmaya başlayınca iç geçip uzun zamandır kapalı duran nemlendirici krem kutusunu çekmecemden çıkardım ve dikkatli bir şekilde suratıma sürdüm. Bu tür şeylere meraklı değildim, bu konuda biraz babama çekmiştim. En iyi bakımın dengeli beslenmek olduğunu söyleyen babam parfüm bile sıkmaz, sadece düzenli bir şekilde duş alırdı. Babamı hatırlayınca hızlıca vücudumu salladım. Aynadan uzaklaştım, çıkardığım kıyafetleri kirli sepetine atarken kapı zili çaldı. Kapıya bakmak için ayaklarıma havlu çoraplarımı geçirdim ve kapımı açıp odadan çıktığımda annemin çoktan dış kapıyı açtığını fark ettim. Misafirlerin bedeni yavaşça ayakkabılarını çıkarıp içeriye girince kaşlarım istem dışı çatıldı, gelenleri görmemle ise gözlerim fal taşı gibi açıldı.

Bunlar Lale Hanım ile Ulaş Eroltu idi!

"Kusura bakmayın size de rahatsızlık verdik," dedi Lale Hanım çekinerek. Aslında evet, kelime anlamıyla tam olarak rahatsız veriyorlardı. Onların evimde ne işi vardı? İlk defa onu sivil bir şekilde görüyordum. Çikolata rengi dümdüz kesim saçlarını örmüş, üzerine bir eşofman takımı geçirmişti. Gözlerim bıkkınlıkla yere bakan Ulaş Eroltu'yu bulduğunda kendime hakim olamadım.

"Senin ne işin var burada?"

Sesim o kadar sert çıkmış olacak ki annem anında bana dönüp, "Nam." dedi. "Laleleri ben çağırdım, hep beraber yemek yemek kaynaşmamız için iyi bir yol. Hem belki bu büyükannene de iyi gelir."

Asıl olayın kaynaşmak olduğunu sanmıyordum. Annem Lale Hanım'dan hoşlansa, Ulaş Eroltu'ya hastanede yaptıklarından dolayı müteşekkir olsa bile onları evimize davet edebilecek birisi değildi. Burada tek geçeri sebep büyükannemdi. Annem Lale Hanım'ı çağırmıştı çünkü onun büyükannemin keyfini yerine getirebileceğini biliyordu. Üstelik problem-sapık çocuğun da büyükannem ile arası fena sayılmazdı, doğrusunu söylemek gerekirse baya iyi anlaşıyorlardı. Hastaneden beri pek fazla iyi görünmeyen büyükannemin keyfini yerine getirmek için düzenlenmiş bir yemekti bu, anlayamayacak kadar aptal değildim.

Lale Hanım havayı yumuşatmak için elindeki paketi havaya kaldırdı. "Size tatlı getirdim. Ulaş çok sever, umarım sizde seversiniz."

"Ne gerek vardı ki!" Annem uzanıp paketi aldı. "Zahmet etmeseydin keşke."

"Ne zahmeti!" Lale Hanım kocaman gülümsedi. "Umarım tulumba tatlısı seviyorsunuzdur."

"Nam tulumba tatlısına bayılır." dedi annem göz ucuyla bana bakarak. Lale Hanım bunu duyar duymaz anında bana baktı. Benim gözlerim ise hala ilgisiz bir şekilde halıya bakan Ulaş Eroltu'daydı.

"Şuandan itibaren nefret ediyorum."

"Ayakta kaldınız, lütfen içeri geçelim." Annem yanıma gelip tatlı paketini elime tutuşturdu ve gözleriyle adeta beni ikaz etti. Biliyordum, evimize gelen bir misafire saygısızca davranmamalıydım ama Ulaş Eroltu'nun bana yaptıklarını bilse eminim bana hak verirdi. Annem birkaç dakika daha bana baktı, ardından Lale Hanım'a eliyle salonun yerini gösterip onu yönlendirdi. Ulaş Eroltu hareket etmeyince Lale Hanım ona seslendi, onun da peşlerinden salona geçmesiyle bende mutfağa gittim.

Annemin onları yemeğe davet ettiğine inanamıyordum. Nasıl bana söylemezdi, en azından fikrimi sorabilirdi. Şuanda Ulaş Eroltu görmek istediğim en kişiydi. Şimdi ise onunla aynı sofraya oturmak ve vakit geçirmek zorundaydım. Kafamı duvara vurup parçalamak istiyordum, annem olmasa onu şu dakika evden kovardım.

"Nam!" Annem bana seslendiğinde derin bir nefes aldım. Büyükannem için susmak zorundaydım. Daha bir saat önce beni tehdit eden, boğmaya çalışan bir oğlanın benim soframa oturmasına göz yummak zorundaydım.

Gözlerimi sıkıca yumup açtım ve nefesimi dışarı verip salona, onların yanına gittim. Annem ile Leyla Hanım yan yana oturmuştu, Ulaş Eroltu tekli koltuktaydı, bende mecburen onun yanındaki tekli koltuğa oturdum ve ifadesiz bir şekilde dönen muhabbeti dinlemeye başladım. Annem ile Lale Hanım işlerinden, yaşadıkları güçlüklerden, çalışan bir kadın olmanın zorluklarından bahsederken tek kelime etmedim. Problem-sapık çocukta benim kadar sessizdi. Suratıma bakmaya bile cüret edemiyordu. Büyükannemin gençlik anılarını dinlemek annemi oldukça mutlu ediyordu, bunun farkındaydım. Annem büyükannemin öğretmen halini babamın anlattığı kadar biliyordu, şimdi ise elinde bir kaynak daha vardı ve bunu sonuna kadar kullanmak istiyordu. Lale Hanım ise bu durumdan hiç şikayetçi durmuyordu.

"Bu arada o kedi," dedi bir anda Lale Hanım bana dönerek. Gözleri parıldıyordu resmen. "şu Ulaş ile evlat edindiğiniz kedi. Caelo. O kadar güzel ki! Onu bulmanıza çok sevindim, Ulaş'ı evde onunla görmelisin. O kadar tatlılar ki, dün gece beraber uyudular. Caelo sabah Ulaş'ın polarının içinden çıktı! İçeri girmiş meğer küçük yaramaz."

Yalandan gülümsedim. Lale Hanım gülümseyerek kafasını sallasa bile annem bunun sahte bir gülümseme olduğunu anlayacak kadar tanıyordu beni. Sonuçta kızıydım. "Umarım Ulaş Eroltu kedileri de boğazlamıyordur."

Lale Hanım söylediklerim karşısında şaşırdı, yanımdaki problem-sapık çocuk hafifçe kıpırdadı ama bir şey söylemedi. Teyzesi önce yeğenine sonra bana baktı. "Aslında benimde ilk geldiğinde kuşkularım vardı ama Ulaş Caelo'ya o kadar çok dikkat ediyordu ki... Kendi çocuğu gibi bakıyor. Evlenmişte, baba olmuş gibi."

Lale Hanım'ın bilmeden söylediği bu şeye karşı kaşlarımı çattım. Ulaş Eroltu göz ucuyla bana baktı, ben ise sustum. Benim bir şey demediğimi görünce dizlerini kendine doğru çekti, kollarını dizlerinin üzerine sardı ve çenesini de onların tepesine yerleştirdi. Karşı duvara, aile fotoğrafımıza doğru bakmaya başladığında bende televizyona doğru çevirdim başımı.

"Nam," Annem gerildiğimi anlamış olacak ki konuyu yarıda kesti. "büyükanneni gidip uyandır hadi. Yemek zamanı geldi, hem misafirlerimizi de görsün."

Kafamı sallayıp ayaklandım. Büyükannemin odasına gittiğimde yorganına sarılmış olduğunu gördüm. Odasının perdeleri sonuna kadar kapalıydı, duvarda büyükbabamın ve babamın bir portresi vardı. Birkaç dakika kitlenmiş gibi o fotoğraflara baktım. Babamın suratını unutmaya başlamam ne kadar komikti. Ancak fotoğraflarına baktığımda hatırlayabiliyordum. Büyükbabamın babamla tıpa tıp aynı olan gözlüklerine baktım, sonra ise bakışlarımı yavaşça büyükanneme indirdim. Yanına gidip yavaşça kolunu dürttüğümde homurdandı.

"Uyan büyükanne, yemek zamanı. Ayrıca misafirlerimiz var."

"Kim o Nam?" diye sordu uykulu sesiyle. "Azrail ise söyle, başım ağrıyor." Gözlerini ovduğunda gülüyormuş gibi yaptım.

"Komik değilsin." Kolundan tutup kalkmasına yardım ettim. "Lale Hanımlar geldi."

Lale Hanım'ın adını duyunca gözleri fal taşı gibi açıldı ve anında suratında bir gülümseme belirdi. Yorganı üzerinden aldım ve onu ayağa kaldırdım. Önce lavaboya gidip elini yüzünü yıkadı, sonra ise salona geçti. Bende bu sırada peşinden ilerledim, salona girdiğinde o ve Lale Hanım arasında büyük bir kucaklaşma seansı başladı. Birbirlerine sarıldılar, öpüştüler, daha sonra geldiğinden beri somurtan Ulaş Eroltu yüzünden kocaman bir gülümseme ile ayaklandı ve büyükanneme sevgiyle sarıldı. Bir de hiçbir şey yokmuş gibi büyükanneme sarılıyordu... Pis çocuk!

Büyükannemin oturmasıyla bende oturdum. Lale Hanım ile annem yemek masasını kurarken büyükannem Ulaş Eroltu ile sohbet etmeye başladı. Ben gelen tabakları dizmek için ayaklandığımda ikisinin gülüşmeleri sinirimi bozmaya başlamıştı. Bir şeyler uğraşırsam en azından problem-sapık çocuğu tekmeleme isteğim azalırdı.

"Ne zaman çıkıyor filmi?" diye sordu büyükannem. Yine benim bilmediğim birisi hakkında konuşuyorlardı.

"İki ay sonra." dedi problem çocuk. "Gidelim mi?"

"Benim gibi bir genç kızı sinemaya mı götürmek istiyorsun?" Büyükannem yine o işveyle konuştuğunda Ulaş Eroltu gülerek onu onayladı.

"Bence oldukça güzel bir genç kızsın. Benimle gelirsen tüm erkekler beni kıskanacaktır eminim."

"Aman! Sakın bunlardan kız arkadaşının yanında da bahsetme ha, aranız bozulur söyleyeyim." Tabakları dizip yanlarına doğru ilerledim, Lale Hanım ile annemde yemekleri getirmeye başladı o sırada.

"Evet, dikkat et." dedim soğuk bir sesle. "Aranız böyle bir şey için bozulursa çok üzülürüm."

"Sen merak etme." Bana bakıp ifadesizce konuştuğunda büyükannem ikimize bakındı ve bir anda suratını astı.

"Kız arkadaşın gerçekten de var mı? Ben şaka yapıyordum halbuki!" Burnunu çekti mutsuz mutsuz. "Ben senin Nam ile çıkmanı istiyordum. Birbirinize o kadar çok yakışırsınız ki!"

"Saçmalama istersen büyükanne." dedim bana hakaret etmiş gibi. Nasıl beni o pislik ile birlikte hayal edebilirdi?

"Evet Makbule Teyze, bir buzdolabı ile çıkarım daha iyi." dediğinde problem çocuk gözlerimi devirdim.

"En azından bir maymun ile çıkmaktan iyidir." Birbirimize gözlerimizden elektrik fırlatarak bakışırken büyükannem hayal alemindeymiş gibi ellerini çırptı.

"Çocuğunuzu hayal etsenize, yemyeşil gözleri, esmer bir teni, uzun bir boyu ve koyu kahverengi saçları var. Ne kadar güzel olurdu! Biraz Nam'dan biraz Ulaş'tan."

Hala bakışmaya devam ederken, "Ölürüm daha iyi." dedim nefretle.

"Mümkün değil." diye karşılık verdi ve bu bakışmamızı annem kesti.

"Hadi sofraya." dedi masanın başından, o sırada kaselere çorba koyuyordu. Lale Hanım ise gelip büyükannemin kalkmasına yardım etti ve koluna girerek ona masaya kadar eşlik etti. Hep beraber masaya oturduğumuzda nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde Ulaş Eroltu ile yan yana düşmüştük.

Yemek boyunca sessizce yemeğimi yedim. Benim konuşmadığım gibi problem-sapık çocukta tek bir laf etmedi. Tüm yemek boyunca annemlerin sohbetlerini dinledim. Lale Hanım büyükannem ile ilgili anılarını anlattı, büyükannem bu süre boyunca hiç gülmediği kadar güldü ve hiç yemediği kadar yemek yedi. Kimse bana karışmadığı için fena değildim ama yemek bittiğinde annem resmen beni başımdan vurdu.

"Neden Ulaş ile odana gitmiyorsun Nam? Hem ona odanı gösterirsin hem de biraz genç muhabbeti yaparsınız."

Tam bu sırada su içiyordum. Bardağımı kafama diktim ve sakince tüm suyu bitirip bardağı masaya çarparken "İstemiyorum." dedim.

"Nam!" dedi büyükannem kınar gibi. Şuan gözlerinde iyi bir evlat ve de torun olmadığım kesindi.

"Namverân istemiyorsa zorlamayın." Lale Hanım araya girdiğinde annem kaşlarını çatmış bana bakıyordu.

"Aslında ben odanı merak ediyorum." dedi bir anda Ulaş Eroltu bana dönerek. "Hadi bana odanı göster."

"Bak gördün mü, çocuk odanı görmek istiyor. Hem belki aksattığınız dersleri telafi edersiniz? Hadi Nam!" Büyükannem yavru köpek gibi bana baktığında içimden küfür ettim. Bana ne zaman bir şeyleri kabul ettirmek istese aynı şeyi yapıyordu. Dudaklarını titretiyor ve bana üzgün üzgün bakıyordu.

"Kalk." dedim dişlerimin arasından problem çocuğa masadan kalkarken. Büyükannem sevinçle ellerini çırptı, Ulaş Eroltu ile biz salondan çıkarken arkamdan "Arkadaş olacaklar, hissediyorum. Fena anlaşmıyorlar." dediğini duydum.

İstemeyerek Ulaş Eroltu'yu odama götürdüğümde sertçe kapıyı kapatıp gözlerimi ona diktim. Yeşil gözleri duvarda, mobilyalarda gezindi. Giysi dolabının üzerindeki antropoloji notlarına uzun uzun bakıp en sonunda gözlerini bana, daha doğrusu kafamdaki tavşanlı bandanaya çevirdiğinde yatağımın üzerine oturdum. Üzerine atlamak ve onu parçalamak istiyordum, o kimdi ki beni iki kere tehdit edebiliyordu? Ben niye buna katlanmak zorundaydım? Neden?

"Odan güzelmiş," dedi yavaşça. Sonra ise duvarın dibine çöküp yere oturdu.

"Gidene kadar sessizce otur, sesini duymak istemiyorum." Ona öyle bir sinirle bakıyordum ki bunu anlamamış olması imkansızdı. "Ders filan da yapmayacağız."

"Fikri öne atan sendin," dedi mırıldanarak. "ben hiçbir zaman yapmak istememiştim."

"Benim teklifim ders çalışıyormuş gibi davranmaktı, bunu da işten kurtulamadığım için öne sürdüm. Sana meraklı olduğumdan değil."

"Biliyorum." Sakince, düz bir sesle konuştu.

Ayaklanıp çalışma masama gittim ve edebiyat notlarımı açıp temize geçirmeye başladım. Onu görmezden gelirsem eğer varlığı beni rahatsız edemezdi. Kulaklarımı onun nefeslerine bile tıkadım ve kendimi notlarıma verdim. Yazdım, yazdım, hiçbir şey düşünmeden yazdım. Bu süre boyunca ne konuştu ne de kıpırdadı. İkimizde sessizce kendi halimizdeyken bu sessizliği odaya giren annem bozdu. Elinde bir tepsi vardı, tepside de tatlı tabaklarıyla iki fincan çay bardağı duruyordu.

"Odanda bir misafir var sen tek başına der mi çalışıyorsun?" Annem kınayan bir şekilde bana baktı ve tepsiyi yatağımın üzerine bıraktı. "Büyükannen hastane işleri yüzünden aksattığınız dersleri telafi etmenizi söylüyor." Gözlerini Ulaş Eroltu'ya çevirdi. "Senin okula dönmeni gerçekten çok istiyor."

Problem çocuk kafasını salladı. Annem ben omzumun üzerinden ona bakarken bana gözleriyle Ulaş Eroltu'yu işaret etti ve kapıyı ardından kapatarak odadan çıktı.

"Makbule Teyze bu haliyle hala benim okulumu mu düşünüyor?" diye sorduğunda ayağa kalktım.

Alaycı bir şekilde kafamı sallayıp yatağa oturdum, tepsinin hemen yanına. Sinir bozan bir ifade ile problem çocuğun suratına baktım o ise ifadesizdi. "Evet. Keşke bu endişesine değmeyecek bir çocuk olduğunu anlasa."

"Nam." dedi beni susturmak için. Kaşlarımı çattım. "Bana bunları söylemene gerek yok. Bana kızgın olduğunu biliyorum ama benimle uğraşma."

"Namverân." Sinirle güldüm. "Adımı düzgün söyle!"

"Bana bağırma."

"Yoksa ne? Yine mi beni tehdit eder, boğazımı sıkarsın?" Ayaklandım, bunun üzerine o da ayaklandı.

"Bunu dinlemeyeceğim."

"Bal gibi de dinleyeceksin." Kapıyı açmak istediğinde kapıyı elimle ittirip açmasını engelledim. Bana baktığında yeşil gözleri titriyordu, daha bir saat önce dünyanın en alçak pisliği gibi bakarken şimdi neden böyle duruyordu anlayamıyordum. "Beni itip kakmaya çalışmaktan vazgeç."

"Ben seni itip kakmıyorum." dedi kaşlarını çatarak. Bunun üzerine güldüm.

"Emin misin? Beni itip kakmıyor musun?"diye sordum ve kollarından tutup onu duvara doğru ittirdim. Hazırlıksız olduğundan tökezledi ve sırtı sert bir şekilde duvara çarptı. "O zaman bu yaptıkların ne? Beni duvara itiyor, sonra ise boğazlıyorsun."

"Niyetim o değildi." dedi düz bir şekilde bana bakarken.

"Neydi o zaman?" Kafamı yana çevirip kızgınca ona bakındım.

"Boş ver." dedi kestirip atarken. Sonra gözleri ben tam önünde dururken boğazıma kaydı. Elini kaldırıp parmaklarını boğazıma değdirdiğinde yerimden sıçradım. "Acıyor mu?"

"Acıyıp acımadığını ne diye soruyorsun?" Elini ittirdim. "Çok mu umurunda? Acısa bile bu senin suçun değil mi?"

"Üzgünüm," dedi yavaşça. "biliyorum, öyle yapmamalıydım."

Dişlerimi sıktım ve vücudumu onun bana yapmış olduğu gibi onun vücuduna yaklaştırdım. Ondan kısa olduğum için kafamı yukarı kaldırmak zorundaydım ama amacımı anladığını biliyordum. Ona dünyada gördüğüm en pislik insanmış gibi baktım ve dişlerimin arasından "Sakın özür dilemeye kalkma." dedim. "Bir daha beni tehdit etmeye de kalkma." Elimi kaldırdım ve tıpkı onun benim boynumu sıktığı gibi bende ince parmaklarımı onun boğazına doladım ve fazla uzun olmayan tırnaklarımı derisine bastırdım. "Sana çelimsiz görünebilirim ama emin ol kendimi nasıl koruyabileceğimi biliyorum."

"Öyle mi?" diye sorduğunda kaşlarını kaldırarak, bunu ciddiyetle mi yoksa alayla mı sorduğunu anlayamadım. "Neden bana bunları anlatıyorsun?"

"Bana arkadaşlık ilişkisi kurduğumuzu düşündüğüm gibi aptalca bir şey söyledin. Ama alış buna: hiçbir zaman seninle arkadaş olmak istemedim. Benim peşimde dolaşan, kedimin üzerine konan sensin. Koyduğun kuralları bana hatırlatma ihtiyacı duyduysan bende aynı şeyi yapabilirim. Bir daha bana dokunma, bana üç metreden fazla yaklaşma. Beni rahatsız etme. Benim de seni rahatsız etmeyeceğimden emin olabilirsin." Tırnaklarımı boğazından çektim ve aramıza bir mesafe koydum. "Bundan sonra ilişkimiz bir öğretmen ve öğrencisi kadar."

Merhabalar! Geçen bölüm sizi çok fazla gerdiğim için özür dilerim, bu bölümü erken yüklüyorum ki, barışalım! Barıştık mı? :) 

Hikayedeki en sevdiğiniz karakter kim ve neden?

Ve şimdi de sıra bölüm şarkımızda;

Peach Hips - Moon Revenge [Sailor Moon Şarkısı] / Sailor Moon ile büyümüş, hala SM ile ilgili bir şeyler görünce heyecanlanan birisi olarak tüm SM şarkılarını sevsem de Moon Revenge'ı ayrı bir seviyorum. R filminde karşımıza çıkmasından tutun, o ikonik Sailor Moon ve Inner Senshi'lerin güçlerini kullanarak dünyayı kurtardıkları sahnede beni gaza getiren şarkı olmasına kadar bir çok nedeni var. (Mars Planet Power, Make Up!)

  ❤ 

Bu kalp, sizin için, teşekkürler. 

♘ Lütfen BULUTLAR DA AĞLAR'ı ve beni bolca destekleyin!  ♞ 

ANESRUM.

18.12.17

00:01

Συνέχεια Ανάγνωσης

Θα σας αρέσει επίσης

FERYADIM VAR [TAMAMLANDI] Από .

Μυστήριο / Τρόμου/ Θρίλερ

13K 9.8K 56
(DÜZENLENİYOR) "İnanıyorum... Güzel günlerin geleceğine inanıyorum, inanmak zorundayım. Hayatın bir adaleti varsa bana güzel günleri göstermeliydi. B...
TEHLİKELİ GÜZEL(tamamlandı) Από meridavis

Γενικό Φαντασίας

2.3M 106K 48
Beril AYAZ...Türkiye'nin en büyük gizli servisin de çalışan,bir çok başarıya imza atan ve haksızlığa tahammül edemeyen baş belası bir ajan... Dante D...
19.9K 1.7K 27
Sana neden Manolya diyorum, biliyor musun Manolya? Onun en sevdiği çiçekti, ve o seni sevdi. Ben manolyası olamadım onun, sen oldun. *** Yazar :Büşr...
FECİR Από زهرة 🪻

Επιστημονικής φαντασίας

5.6K 2K 8
Bedenimde bir uyuşukluk hissederken yutkunmaya çalışarak adama çevirdim bakışlarımı. "A-a-acaba biz kaç yılındayız?" titreyen sesim ve bembeyaz olduğ...