After Decisions (GAY)

By alwayshogwartsx

151K 5.7K 1.7K

Cole kısa bir süre önce kızlara o kadar ilgi duymadığını fark eder. Hoşlandığı asıl çocuk da onu hayal kırıkl... More

After Decisions
1. Bölüm.
2. Bölüm.
3. Bölüm.
4. Bölüm.
5.Bölüm.
6. Bölüm.
8. Bölüm.
9.Bölüm.
10.Bölüm - PART 1
10.Bölüm - PART 2
11.Bölüm.
12.Bölüm.
13.Bölüm.
14.Bölüm (Answer)
15.Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm

7.Bölüm (The Smoke)

6.5K 267 32
By alwayshogwartsx

 Selam. Bekletme için özür dilerim ama bunun uzun bir bölüm olduğunu düşünüyorum? İyi okumalar :*

Hemen onun peşinden gitmeye başlayamazdım, fazla bariz olurdu. İyice uzaklaşması için bekledikten sonra geriye dönüp manzaraya dönüyormuş gibi yaptım. Büyük ihtimalle arkasına dönüp kontrol etmişti ve manzaraya dönmemi gayet doğal karşılayacaktı. Birkaç dakika yavaş adımlarla yürüdükten sonra arkama dönüp onu kontrol ettim. Neredeyse gözden kaybolacaktı. Yeniden otobüse binmesi gerekiyordu,  bu yüzden onu görecek şekilde yaklaşık 50 metre arkasından yürümeye başladım. Yürüdükçe kara bulutların bu tarafa yaklaştığını görebiliyordum. August’un gidişiyle oluşan soğukluk, havayla bütünleşmiş gibiydi.

Uzaktan otobüs durağını ve orada otobüsü bekleyen sabırsız August’u gördüğümde durakladım. Sürekli olarak ayağını yere vuruyordu, ne yapması gerekiyorsa gerçekten acil ve önemli olduğunu hissetmiştim. Yağmur hafifçe çiselemeye başladığında otobüs gelmişti. August hızlı adımlarla otobüse bindi ve onunla beraber uzaklaştı. Otobüs gittikten sonra durağa doğru koşmaya başladım, zaman kaybedemezdim. Birkaç dakika sonra duraktaydım, otobüsün şu an gelmesini ummak zorundaydım yoksa onu takip etmek için başka bir yol bulmak zorunda kalacaktım.

Neyse ki o an olmasa da otobüs birkaç dakika sonra geldi. Hızlı adımlarla otobüse bindim ve şöföre yaklaştım.

“Merhaba bir şey soracaktım….buradan geçen tüm otobüsler aynı yere mi gider?” Şöför tuhaf bakışlarla bana döndü.

“Buradan zaten yol üzeri olduğu için geçiyoruz gibi bir şey… kimsenin binmesine alışkın değiliz.” Derin bir nefes aldım.

“Güzel güzel, otobüsler birbirinin rotasını takip ediyor yani?” Yine bana boş gözlerle baktı. Ne yani, hayatında hiçbir yolcu mu tuhaf soru sormamış?

“Buradan başka otobüs geçmediği için… evet teknik olarak öyle.” İçim rahatlayarak içten bir şekilde gülümsedim.

“Peki. Teşekkürler.” Yerime oturup camdan dışarıya bakarken şöför kafası karışık bir şekilde başını salladı. Büyük ihtimalle bu yol boyunca yolcu almayacaktı, tabii August’un otobüsü de, böylece eşit mesafeler katedebilecektik.

Bir süre August’un olduğu otobüsü göremedim ve panik olmaya başladım. Onun otobüsten indikten sonra nereye gideceğini tahmin etmek çok zor olurdu. Tam iyice endişelenmeye başlamıştım ki virajı dönerken önümüzde içinde tek bir kafa olan bir otobüs belirdi. O kafanın August’a ait olduğundan emin olduğum anda daha dik oturdum. O otobüsü gözden kaybetmemeliydim.

Uzun bir süre gittik. Bu sırada August’un otobüsü de benim otobüsüm de birkaç yolcu almıştı. Tek sorun otobüse binenlerin fazla uyuşuk oluşuydu. Kıpırdayın ama, bazılarımızın acelesi var!

Bir süre sonra August’un otobüsü büyük binaların olduğu bir yerde durdu. August’un yavaş hareketlerle indiğinşz görür görmez şöföre, “BİR SONRAKİ DURAKTA İNECEK VAR!” diye bağırdım. Şöfşr dahil bütün yolcular tuhaf bakışlarla bana döndü. En sonunda şöför, “Zaten tüm duraklarda duruyoruz fark ettiysen.” dedi sinirli bir şekilde. Kafamı sallayarak “biliyorum”, diye mırıldandım. En sonunda şöför sinirli bir şekilde önüne dönerek beni bırakacak olmanın verdiği hırsla durağa sürdü, ve tabii bu benim işime geldi.

İnerken şöföre en tatlı halimle gülümseyip “Teşekkürler” dedim ve hızlı adımlarla ilerlemeye başladım. Uzakta gördüğüm ufak noktanın August olduğundan emin olmak için adımlarımı hızlandırdım ve hafiçe koşmaya başladım. Kafanın ona ait olduğundan emin olduğumda ise adımlarımı yavaşlattım. Binaların arasından geçerek gözden kayboluyordu, bu onu takip etmemi giderek zorlaştırıyordu. En sonunda büyük ve cam bir binanın yanındaki bir ara sokağa girdi. Görünüşe göre onu bekleyenler vardı. Sokak cam binanın hemen yanındaydı. Binanın başında ise 5-6 takım elbiseli adam vardı. Olduğum duvara sindim ve arkamı yasladım. Sokak uzun sayılırdı bense başındaydım. Başımı çevirip sokağa baktığımda bir çöp konteynırının arkasında büyük bir boşluk olduğunu fark ettim. Adamların bulunduğu yerden az bir mesafe uzaklıktaydı. Yavaşça duvarla kendimi bütünleştirerek ilerledim. Olabildiğince az ses çıkarmaya çalışarak konteynırın arkasına sindikten sonra olduğum yerde az bir şey kaydım ve hafifçe kafamı uzattım. Onları görebiliyordum. Ve burası fazlasıyla kötü kokuyordu.

 En başta duran orta yaşlı, saçları grileşmeye başlamış olanın bir iş adamı olduğunu söylemek için kanıta ihtiyaç yoktu. Arkada duranlar da koruma veya yardımcıları falan olmalıydı. August yavaş adımlarla onlara doğru ilerledi, bunu ilk defa yapmadığı ortadaydı. August yaklaştığında adamların yüzünde alaycı bir gülümseme belirdi.

“Steve bir yeni yetme bulmuş anlaşılan?” August rahat bir tavırla gülümsedi.

“Ben öyle düşünmezdim.” Adam çevresindekilere bakıp dudağını aşağı doğru kıvırarak August’dan etkilendiğini belli etti.

“Pekala… seni niye gönderdi?”

“Bilgilendirme için.”  Adamdan yine hafif bir kahkaha yükseldiğinde   August oldukça rahatsız olmuş görünüyordu.

“Dave sadece tekrar hatırlatmamı istedi, hap işlerine bulaşmadığıyla ilgili yani bundan sonraki teslimatlar için.” Adam kaşlarını kaldırdı.

“Bunun için farklı adamlarım var, ama fazla riskli biliyorsun buna rağmen de işimin stresi yüzünden kafamın dumanlı kalması gerekiyor ve otu en iyi Steve’den buluyorum..” Ot. Aman tanrım ot satıyorlardı, hem de “en iyisinden.” Buna rağmen daha ciddi bir şey satmalarını beklerdim, Steve o adamı bıçakladığında daha korkulacak bir iş yapıyormuş gibi görünüyordu.Veya… Steve yalnızca bir psikopat.

August hafifçe gülümsedi. “Elbette, her ne kadar uzmanlık alanım sigara olsa da gördüklerimin en iyisi.” Tamam buna şaşırmazdım işte. Söylediklerine bakılırsa San Fransisco’da kaldığı okuldan atılmasının nedeni sigara satışı falan olmalıydı. Belki de işin ucu otlara deydiğinde iş ciddiye binmişti, ama nasılsa tütün de ot değil mi?

Tanrım ne diyorum ben.

“Senden fazlasını beklemezdim genç adam.” August derin bir iç çekerek artık buradan kurtulmak istermiş gibi adama baktı.

“Ne zaman istiyorsunuz?” Adam sırıttı.

“Şimdi.” August gözlerini kırpıştırarak bir süre adama baktı. Daha sonra hiçbir şey olmamış gibi telefonu eline aldı.

“Steve’i arıyorum. Kısa bir süre beklemek zorunda kalabilirsiniz.”

“Bekleriz, yeter ki izlenmediğine dikkat et.” August’un bunları önceden de yaptığı belliydi ve bu yüzden bu adam oldukça canını sıkıyordu. Yine gözlerini devirerek numarayı tuşladı ve onu duyamayacağım kadar uzaklaştı.

Olduğum yerde hafifçe titrememe rağmen çok büyük bir şaşkınlık ya da korku hissetmiyordum. Zaten bu kadar gizlemesinden bu tarz bir iş yaptığı belliydi, hatta itiraf etmeliyim ki kaçakçılık yapmış olduğunu falan da düşünmemiş değildim. Ayrıca o… August’du. Bu saatten sonra hiçbir şeyin beni ondan uzaklaştırmayacağını kendine de söylemiştim.

August kısa bir süre sonra geri geldi. Adam korumalarıyla yaptığı ‘derin’ tartışmadan çıkarak ona döndü.

“Ee?”

“Zaten yoldaymış, size bugün teslim etmeye kararlı olduğunu söyledi.” Adamın yüzüne geniş bir gülümseme yayıldı.

“İşte beklediğim Steve.” Kısa bir sessizlik olduktan sonra adam yine konuştu. “Madem öyle o gelene kadar içeri geçelim, ne dersin?”

“Teşekkürler, ama ben burada onu bekleyip kendisi geldiğinde size haber versem daha iyi olur.”  Adam yine August’u süzdü ve artık August’un adamın suratına bir tane patlatmamak için kendini zor tuttuğundan emindim.

“Sen bilirsin.” Dedi adam ve korumalarına içeriyi işaret ettikten sonra kapı açıldı ve içeri girdiler. August adama art arda birkaç tane küfür savurdu.

Bir yanım deli gibi ortaya çıkıp ona sorular sormak, bana güvenebileceğini söylemek sonra da bulursam nasıl burada olduğuma mantıklı bir açıklama getirmek istiyordu. Ama tabii ki bir açıklama yoktu ve tam şu anda karşısına çıksaydım August benim sapık bir takipçi (stalker) olduğumu düşünüp benden tamamen uzaklaşabilirdi. Bu kısmen doğru olsa da sonucunda olacakları göze alamazdım. Ya bana daha sonra açıklardı ya da ağzından laf alabilirdim ki bunun August’un üzerinde işe yarayacağından oldukça şüpheliydim. Ayrıca bu kadar pis kokarken yanına gidemezdim.

Yaklaşık 15 dakika August her zamanki duvara yaslanışıyla sigara dumanını kendi tarzıyla havayla bütünleştirirken uzakta Steve elinde bir kutuyla gözüktü. Hızlı adımlarla ilerledi ve August’a yaklaştı.

“Peterson nerede? Geç mi kaldım?”

“Beni bilerek gönderdin değil mi? Test etmek için? Ayrıca sanırım Bay Parkinson demen gerekiyor.” Dedi August onu duymazdan gelerek ve sigarasını yere atıp ayağıyla ezerek.

“Bilgilendirme yapmak her zaman gereklidir. Şu an için zorunlu muydu? Hayır. Yani sanırım bunu istediğin gibi yorumlayabilirsin.” August tehditkar bir tavırla bir adım öne attı.

“Sana daha önce kaç kere söyledim bilmiyorum ama bu benim ilk seferim değil. Bana yanına aldığın tecrübesiz yeni yetmelerden biriymişim gibi davranmayı kes, ayrıca sanırım herkes beni öyle görüyor ve bu fazlasıyla sinir bozucu.”

“Beni dinle,” dedi Steve biraz yaklaşarak ve sesini alçaltarak. “Peterson böyle şeyleri sever, yanıma yeni birini aldığımda ona gözü kapalı güvenmemi istemez. Böyle şeyler yaptığımda seni test ettiğimi anlıyor ve bana daha çok güveniyoruz. Sonuç? Daha çok para. Bu yüzden şimdilik çeneni kaparsan zarar değil yarar olur.” August sinirlendiği açık bir şekilde oflasa da aşırı tepki göstermedi.

“En azından bir dahaki sefere işin aciliyet derecesini söyle de bir şeylerin ortasında kalkıp gelmek zorunda kalmayayım.” Bahsettiği şey… bizim buluşmamız mıydı? Ya da kafa dağıtmak için destek olma aktivitesi, her neyse. Tuhaf bir şekilde Steve’in yüzünde pis bir sırıtış oluştu.

“Affedersin, sesin meşgulmuşsun gibi gelmiyordu, anlarsın ya, yoksa bu tarz şeylere saygım vardır.” Diyerek göz kırptı. Bir anda midem bulandı, ama buna sebep olan şey August’un bir başkasıyla yatarken telefonunun çalmasını hayal etmemdi. O sırada yanındaki ben olduğum için kendimle de düşünmekten kendimi alamamıştım ve midemi bulandırmamıştı. Tanrım bana yardım et.

August Steve’in söylediğine hiçbir tepki vermediğinde durum iyice tuhaflaşmıştı. Sanırım onun böyle düşünmesini istiyordu. Yine de yüzünde tuhaf bir ifade vardı ve Steve kapıya dönüp neşeli bir sesle “Teslimatınız var efendim!” diye seslendiğinde yüzündeki tuhaf ifadenin alaylı bir gülümsemeye dönüştüğüne yemin edebilirdim. Hah.

Az sonra “Bay Peterson” yanında korumalarıyla beraber dışarı çıktı ve Steve’i gördüğünde yüzünde bir gülümseme belirdi.

“Steve.” Dedikten sonra ona sarıldı ve August’un umursamaz gözlerine maruz kaldılar.

“Sizi görmek güzel Bay Peterson,” dedi Steve, Peterson’ın eli hala omzundayken.

“Her zaman Steve, seni de. Hele elinde yeni mallar varsa! Aç bakalım çantanı.” Steve heyecanla çantasını açtı ve heyecanlı bir konuşmya giriştiler, birazdan ucu pazarlığa varacaktı. Konu her ne kadar heyecanlı olsa da August için yeni bir şey gibi değildi. Duvarın ötesine gitmiş bir sigara yakmış onlara öylesine bakıyordu.

Çantada ne olduğunu ölümüne merak ettiğim için kafamı uzatıp bakmaya çalışıyordum. Yani birkaç arkadaşım tarafından zorla bara götürülmüştüm ve hemen hemen hepsi ot içmişlerdi, hatta bir seferinde Sarah beni bir yere sürüklemişti ve o kadar çok çekmişti ki ailesini bizde kalmasına ikna etmek zorunda kalmıştım. Otun kafasıyla hafif kafam dumanlanmış olmalıydı ki o gece onunla yatmıştım, annem bir arkadaşını ziyarete gitmişti. İlişkimizin yürüyemeyeceğini ne yazık ki iş işten geçtikten sonra anlamış olsam da devam ettirmek için çaba göstermiştim ancak Jason’a karşı hislerim geliştiğinde emin olmak için birkaç hafta beklemiştim ve sonunda bitirmiştim. Sonuç? Bir çöpün arkasında bana karşı ne derece yakınlığı olduğu hakkında hiçbir fikrim olmadığı bir insanı izliyordum ve bu tehlikeliydi. Ben böyle şeyler yapmazdım. Daha da kötüsü, bundan zevk duymazdım. Ama zaten August’la tanıştığımdan beri birçok şeyi kendimde aynı görmüyordum. Bunların hepsi için Sarah’yı suçlayabilir miyim? Hayır. Onunla yatmayı kabul eden bendim ve aynı zamanda bu olay gözümü açmıştı. Jason’ı suçlayabilir miydim? Yine hayır. Sene başından beri gördüğüm çocuğa bir anda hisler beslemeye başlayan da bendim. Aynı zamanda o da Daisy’le çıkmaya başladığında beni umutsuz bir aşık olmaktan kurtarmıştı. Son zamanlardaki yakın davranışlarını saymazsak tabii, ki bunun bende çok büyük bir etki oluşturmadığını fark etmiştim, midemde bir iki kelebek çırpınıyordu o kadar. Zaten hiçbir şey şu anda yaşadığım adrenalinle kıyaslanamazdı. Aslında August çevremdeyken bu hissin ufak bir kırıntısı hep içimdeydi ve giderek gelişerek hoşuma gidebilecek bir hale geliyordu.

Buna bakılarak August’u suçlayabilir miydim? Belki. Benimle o saçma diyaloğa o girmişti. Ama bunun dışında kendi çevrelediği sigara dumanının içinde yaşıyordu,  o diyalogla dumanının etkisini hafifletmiş ve onu azıcık da olsa görebilmemi sağlamıştı ve ben dumanın ardında ne olduğunu merak etmekten kendimi alamamıştım.

Bu benim suçumdu.

Başlarda sürekli öksürüyordum, çünkü duman hala önümdeydi. Şimdiyse dumanı yavaş yavaş beni de çevreleyip içine alıyordu ve ben dumanı seviyordum.

Kafamdan bütün bunlar geçerken çanta yerde açık bir duruma gelmişti ve Steve ve Peterson el sıkışarak fiyata karar vermeye çalışıyordu.Çantanın içindekine bakabilmek için bacaklarımı hafifçe yerden kaldırarak destek almıştım ve havada tutuyordum, bu şekilde kafamı iyice uzatabilmiştim ki ayağım kaydı ve kalçam ayağımın kayma sesiyle birlikte yere inerken nefesimi tuttum. Olduğum yerde donmuştum ve sesler kesilmişti. Kimse konuşmuyordu, bu tarafa bakıyor olmalılardı. Nefes almaya bile henüz cesaret edememiştim.

“Yakınlardan bir ses mi geldi?” Bu Peterson’ın sesiydi. Ah hayır tanrım, henüz ölemem daha bu dünya üzerinde yapmam gereken çok şey var.

“Ben etrafa bakınırım.” Steve’in elindeki silahın sürgüsünün sesini duyduğumda kanım dondu. Soğuk terler akıttığıma yemin edebilirdim. Sessiz adımlar giderek daha yakına geliyordu. Yerde çöp boyunca yatıyordum ve yüzüm yere bakıyordu, bir yandan Tanrıya kim bilir kaç tane dua ediyordum. Her an ağlayabilirdim ve herhangi bir şekilde paniğe kapılmamak için dişlerimi sıkıyordum. Etraf o kadar sessizdi ki alnımdan damlayıp yere düşen terlerin çıkardığı seslerin duyulmasından ödüm kopuyordu. Tam o sırada Steve’in çöpün ön tarafına yaslandığını hissettim. Artık resmi olarak hiçbir fonksiyonum işlemiyordu. Tek yaptığım orada beden olarak var olmaktı.

Steve kafasını öne doğru eğiyor olmalıydı ki çöpten gıcırtılar duydum. Artık kalp atışlarımın da duyulduğundan emindim. Tabii ki yukarı bakmaya cesaret edemiyordum ve kafasını şu anda kapakla çöp arasındaki boşluğa getirmiş olabilirdi. Kısa bir an var olan tüm ses kesildi. Steve’in gözlerini bir an için üzerimde hissettiğime yemin edebilirdim ve kafamdan henüz kimseye veda edemediğimi geçirdim. Anneme veda edemeyecektim. August’a hesap soramayacaktım. Lilly’e bile veda edemeycektim.

Ama bir şey oldu. Steve geri çekildi ve normal adımlarla Peterson’ın yanına gitti.

“Bir şey yok gibi görünüyor.” Dedi sesinden anladığım kadarıyla gülümseyerek. Derin bir nefes alarak tamamiyle kendimi bırakarak yere uzandım ve derin bir nefes aldım. Fiyat anlaşmasına devam ettiler, August’un da sesi gelmiyordu ama artık kafamı uzatmaya cesaret edemezdim.

“Eh, anlaştık o zaman. Seninle iş yapmak her zaman bir zevk Steve.”

“Size hizmet verebilmek benim için büyük bir mutluluk efendim.”

“Şu yeni çalışanını da… sevdim. Sıkı bir tipe benziyor.”

“Öyledir.” Buradan bile August’un homurdanmalarını duyabiliyordum. Konuşmayı sonlandırdıktan sonra büyük ihitimalle el sıkıştılar ve büyük kapının kapanma sesini duydum. Daha sonra iki çift ayak sesi duymaya başladığımda Steve ve August’un yürüdüğünü anladım.

“Ee.. eğlenceli ha?”

“Hah tabii, sürekli olarak takdir edilen taraf ben olsaydım bana da eğlenceli gelirdi. Ki eskiden edilirdim.”

“Edileceksin dostum, bu sadece başlangıcındı. Bundan sonra daha ciddi şeyler yapacaksın.” Elini August’un omzuna sertçe koyduğunu duydum.

“Yeter ki beni aynı muameleye maruz bırakma, yoksa iş adamı falan demem suratının ortasına yumruğu yapıştırım, bana göre herkes insandır ve daha üstününü görmem.” Steve’den kahkaha sesi duyuldu.

“Sana güvenebileceğimi biliyordum.  Çevreyi de tamamen temiz tuttuk mu kimseden korkumuz olmaz.” Kısa bir sessizlik oldu.

“Bu da ne demek şimdi?”

“Bir şey değil. Dikkatli olduğumuz sürece başarı da devam eder demek istedim.” Yine sessizlik oldu ve bir daha bozulmadı. İçim tamamiyle ürpermişti. Ancak ayak seslerini duyamayacak hale geldiğimde kafamı uzatıp bakabildim ve uzaklaşmalarını izledim. Steve bir ara arkasına dönüp tekrar çöp tarafına baktığında kendimi panikle geri çektim. Bakışları bir süre sabit kaldıktan sonra önüne döndü. En sonunda derin bir nefes verdim ve kendimi duvara yasladım.

 Gözden kaybolduklarını gördükten ve 10 dakika boyunca bekledikten sonra yavaşça kalktım, geri geri yürüyerek çöpün arkasından çıktıktan sonra Steve ve August’un gittiği yönün ters yönüne doğru bulduğum ilk caddede gördüğüm ilk otobüse,taksiye ya da herhangi bir toplu taşımaya binene kadar koştum.

**

Ertesi gün yine son yaşadıklarımın etkisiyle dükkana gittim. Annem benim için artık ciddi ciddi endişeleniyordu. Dükkana girdiğimde karşımda Lilly’i gördüğümde elimde olmadan gülümsedim. Ne kadar sinir bozucu olsa da onu özlemiştim ve şu an onu görmek beni rahatlatmıştı.

“Sanırım artık çalışma iznin var?” dedim çantamı askıya asarken. Lilly düzenlediği plaklardan kafasını kaldırıp gülümsedi.

“Bil bakalım kim matematikten A aldı?” Yanına geldiğimde elimi çeneme koyup düşünüyormuş gibi yaptım.

“Hmm… Deha George?” Yüzünü buruşturup dil çıkararak koluma vurduğunda kahkaha attım.

“Çok komik. Ama madem bilemiyorsun söyleyeyim, muhteşem öğrenci ben!”

“İnanması zor olsa da başaracağını biliyordum. Ne ara oldu bu?”

“Siz gezideyken ben okula gelip bir telafi oldum. Son şansımdı, yoksa bütün sosyal aktivitelerden men edilecektim. Gezi demişken o nasıldı? Çok şey kaçırdım mı?”

“Şey…” İçinde August geçtiği için Sarah olayını anlatmayabilirdim ama onu uzun süredir görmüyordum, konuşmaya ihtiyacım vardı ve en yakın arkadaşımdı. Bu yüzden olayı anlattım. Yüzü çoğunlukla öfkeli ifadelere bürünürken, August’un olduğu kısımda kaşları ilgiyle çatıldı.

“Bu kız… beni…ahhhh delirtiyor. İlk tanıştığımda sevimli bir şeye benziyordu ama sonra giderek sinirimi bozmaya başladı ve sana söyleyemedim neyse ki çok geçmeden ayrıldınız. Bunun bir daha yaşanacağını sanmam içini dökmüş ama…”

“Ben çok emin değilim…”

“… August niye bu kadar korumacı?” diye cümleisni bitirdiğinde yutkundum. Acaba ona anlatmalı mıydım? Yoksa içimdekinin beni yiyip bitrmesine izin mi vermeliyim?

“Şey onun hakkında, bu aralar biraz şey—“

“Günaydın.” Sesin geldiği yöne döndüğümüzde ikimiz de gülümseyen bir August gördük. Bir saniye…gülümseyen bir August?

“G-günaydın?” dedim şaşkınlığıma engel olamayarak. Bir şey olmamış gibi surat ifadesi bozmadan “hiçbir şey yapmama” sandalyesine geçti ve ayaklarını uzattı. Dave onu oradan kaldırana kadar oarada ya uyuyor, ya öylesine oturuyor ya da telefonuna bakıyordu.  Lilly aynı şaşkınlıkla bana döndü.

“Bunun nesi var? Kafasına unicornlar mı çifte atmış?” Şu an telefonuna bakan August’dan gözlerimi ayırmayarak

“Bilmiyorum..” dedim. Tekrar ona dönüp omuz silktikten sonra bana döndü.

“Bir şey diyordun?” Bakışlarımı zorlukla August’dan  ayırarak konuşmaya devam etmeye çalıştım ama dkkatim dağılmıştı.

“Evet, şey ben August’la… nasıl desem..” O sırada Dave gelip August’un başına dikilerek böyle devam ederse onu eve kapayacağıyla ilgili bir şeyler bağırdı ve Auguts da en yakınındaki süpürgeyi alarak kapıyı işaret etti.

“Kapı önünü temizleyeyim senin için çok sevgili babacığım, ha ne dersin?”

 Dave’den onaylar bir homurdanma geldiğinde August kapıya yöneldi ve gözlerini bana yönelterek kapıyı işaret ettikten sonra dışarı çıktı. Ah hayır, beni dün görmüş olamaz değil mi? Aslında anlamamazlıktan gelip Lilly’le sohbetime devam edebilirdim ama işin doğrusu nasıl devam edeceğimi bilmiyord um. Eğer August beni görmüşse ona nasıl bir açıklama yapacağımı da bilmiyordum.Ama konu bu olmaya da bilirdi tabii. Beni tanıyorsunuz, hangi duygum baskın gelmiştir?

“Lilly, şey ben, çok susadım bakkaldan su alayım?” Sesim o kadar güvensiz çıkmıştı ki kimse bunu yemezdi. Hele beni Lilly kadar iyi tanıyan biri, ve tabii ki tek kaşı çoktan kalkmıştı.

“Bana August hakkında bir şey anlatacakken, August’un dışarı çıktığını gördün ve bir anda susadığına karar verdin?”

Ah harika, dedektif Lilly iş başında.

“Ben.. boğazım kurudu. Sonra daha iyi anlatabilirim?” Lilly derin bir iç çekti.

“Pekala Cole Simmons, seni sorgulamayacağım çünkü eninde sonunda bana ne olup bittiğini anlatacaksın.” Ona güvence vererek gülümsedikten sonra hızlı adımlarla kapıya yürüdüm.

Dışarı çıktığımda August gerçekten de kapının önünü süpürüyordu.Kim bilir belki de gelişme gösteriyordur? Beni gördüğünde süpürgeyi duvara dayadı ve kendisi de aynı duvara yaslanıp bana hafifçe gülümsedi. O bir şey söylemediğine göre konuyu kendim açmaya karar verdim. Boğazımı temizledim.

“Şey… beni neden çağırdın?” Yalnızca kafasını yasladığı duvara sırtını vererek yaslandı.

“Konuşmak istedim. Biliyorsun, dün seni öyle bıraktım.” Gözlerinde fark ettiğim suçluluk duygusunda sonra küçük çaplı bir şaşırma yaşadım.

Dün hakkında ne kadar az konuşursak o kadar iyiydi bu yüzden konuyu bir süre ertelemeye karar verdim.

“Yanlış anlama ama cidden merak ettiğim için soruyorum… o gülümseme neyin nesiydi ve şu anki umursaman niye?” Bana boş gözlerle baktı.

“Ben…hoşuna gittiğini sanıyordum? Yani şu gizemli tavırlarım seni rahatsız etmiyor muydu? Dünün telafisi için ben de sana açık davranmaya karar verdim.” Gülümsedi. Ve tanrım bu içten bir gülümsemeydi.

“Yani… beni görünce gelen gülümseme isteği bunca zaman gerçekti?” Az önce ne sordum ben böyle? Tanrım, bu çok…kızsaldı. Kime dönüşüyorum ben?

August tabii ki kendinden beklendiği gibi kahkaha attı.

“Seni görünce gülmemek elde değil Cole.” Yanaklarımın hafif kızardığını mı hissediyorum? Oldu olacak tam buradayken saçım ve göğüslerim çıksın. “Ama hala dün seni bırakmamla ilgili konuşmadın.” Yutkundum.

“O..fazla önemli değildi, yani zaten sakinleşecek kadar orada kalmıştık ve senin işlerin var falan filan, tamam buna aşırı tepki göstermiş olabilirim ama sonra kendi kendime düşündüm ve senin de özel hayatın olması gerektiğini düşünerek eve döndüm.” Ne kadar hızlı konuştuğumu fark ederek derin bir nefes aldıktan sonra kısa bir süre durakladım ve hafifçe gülümsedim.

August beni ürpertecek bir şekilde baştan aşağı süzdükten sonra yüzüne o bilindik gülümsemesini yerleştirdi. İtiraf etmeliyim, bu gülümsemeyi seviyordum ama her an “sevimli” diyecekmiş gibi durduğu için sinirimi bozuyordu.

“Tamam, stres olma ben sadece… bana kırılıp kırılmadığını merak etmiştim?” Gülümsemesi gittikten sonra kafasını öne eğdi ve tekrar kaldırdığında ela gözleri merakla parıldıyordu. O gözlere kırılsam bile bunu söyleyemezdim, hele ki August’dan umursama kırıntıları görürken. Bu yüzden büyük bir içtenlikle gülümsedim.

“Dediğim gibi, kısa bir süre sonra sana hak verdim ve sinirim geçti. Hem zamanı geldiğinde bana anlatacağını biliyorum.” Derken gözlerine baktım. Yavaşça kafasını salladı. “Eve döndüm” cümlesini tekrarlamak istemedim çünkü bu yalanın gerçekliğini artırıyordu ve karşımda August’un en dürüst hali dururken kendimi kötü hissediyordum.

“Sanırım ben burayı biraz daha süpürür gibi yaparken sen de içeri girsen iyi olacak, babam bu aralar baskıcı havasında.”

Kafamı salladım. Nasılsa konuyu daha fazla uzatmanın anlamı yoktu. Yavaşça kapıyı açtım ve son kez süpürgeyle oynayan August’a baktıktan sonra içeri girdim.

İçeri girdiğim andan itibaren Lilly beni konuşturmaya çalışmıştı (su almadığımı da fark etmişti ama ben bakkaldaki adamla laflarken tezgahın üzerinde unuttuğuma ikna etmeye çalışmıştımI ama ya Dave bize sinirleniyordu ya da ben onu daha sonra anlatmanın daha sağlıklı olacağını açıklayarak geçiştirmiştim. August da arada bir görünüp arada bir kayboluyordu, kaybolduğu anları uzun sigara molaları olarak tahmin ediyordum.

Akşam olduğunda August çoktan çıkıp gitmişti. Büyük ihtimalle Lilly’nin yanında onunla rahat olamayacağımı anlamıştı, bu yüzden gün içinde iletişim kurmuyorduk. Bu Lilly’nin sinirini iyice bozuyordu çünkü bir şeyler sakladığımıza ikna oluyordu.

“Hazır nam-ı-değer şahıs da yokken bana anlatsan mesela? Herkes gitmişken?” Derin bir nefes aldım.

“Bak sadece, August göründüğü kadar kötü olmayabilir. Fazla söylenecek bir şey yok ama illa merak ediyorsan dediğim gibi, sonra anlatabilirim.” Bunu gün içinde kaçıncı söyleyişim bilmiyordum. Lilly yine ofladı.

“Bunu söylediğine göre bir şeyler biliyorsun ve ben bunları öğrenmekte kararlıyım. Beklemem gerekse bile.” Cümle genel olarak sinirimi bozsa da son kısmı beni rahatlatmıştı. Ayrıca ona tabii ki de her şeyi anlatamazdım ama bilmesi gerekenleri öğrenmeye hakkı vardı.

“Tamam, tamam gün içinde yüzüncü kez söz veriyorum.” Lilly gülümsedikten sonra hafifçe yanaklarımı sıkarak bana sarıldı.

“Sadece hayatında önemli bir şey varsa bilmek istiyorum Cole. Konu August olunca da biraz endişelendim, anlıyorsun değil mi?” Başım omzundayken salladım. “Ne olursa yanındayım, sadece bilmeni istiyorum.” Ayrıldıktan sonra gülümsedi.

“Biliyorum.” Dedim. Bana el salladıktan sonra dışarı çıktı. Bir süre sonra ben de toparlandım ve tam kapıya gitmiştim ki Dave seslendi.

“Hey Cole.. August sana bela falan olmuyor değil mi?” Kaşlarımı şaşkınlıkla kaldırarak hızla kafamı salladım.

“Hayır, asla. Niye böyle bir şey düşündün?” Dave önüne bakarak derin bir iç çekti.

“Bilirsin Cole, seni de oğlum gibi severim ve sana zarar gelmesini istemem. Hatta bu yüzden sana ondan uzak durmanı söylemiştim ama aslına bakılırsa August başına belayı en fazla yalnız olduğu zamanlarda oluyo ve ben son birkaç yıldır yanında değildim.” Yine derin bir iç çekerek bana baktı. “Düşünüyorum da, belki de bu kez yanında birisi olursa daha iyi olabilir.” Ne demek istediğini anlayarak gülümsedim.

“Ben yanından ayrılmam, ona güveniyorum.” Diyebildim. Çünkü doğruydu.

“Umarım pişman olmazsın evlat. Çünkü ben de onun sana bakışına güveniyorum.” Bakış derken ne demek istediğini tam anlayamamıştım ve bu kalbimin ufak bir taklit atmasına sebep oldu. Bu yüzden yalnızca kafamı sallayarak “İyi akşamlar Dave,” dedim.

Hava hafif soğuktu ama üşünecek gibi değildi. Yolda Dave’in bana söylediklerini düşündüm. Demek ki August’un bana güvendiğine inanıyordu ve hiç konuşmasak bile bunu bakışlarımızdan anlamıştı. Belki de beni oğlu olarak görme konusunda haksız değildi, ikimizi de iyi tanıyordu. Şu anda da August bir yerlerde yalnızdı, ama bugün onda gördüğüm tavırla kötü bir şey yapıyor olmasına inanmıyordum.

Bu yine de uzun süredir önünden geçmediğim meşhur ara sokağın yanından geçmeme engel olmadı. Oraya gelirken adımlarımı yavaşlattım ve bir sesin gelip gelmediğini kontrol ettim. Bir sesin gelmediğini duyduğumda kendi kendime gülümsedim. Tam ilerlemeye devam edecektim ki hızlı ama sessiz ayak sesleri duydum. Arkama dönmeye fırsat bulamamışken kafamın arkasında sert bir darbe hissetmemle beraber inanılmaz bir acıyla yere yığıldım. Acıyla kafamın arkasını tutarken ses bile çıkaramadım ve her şey yavaş yavaş karardı.                                                                                                                                                          

Bir ayı yine geçtim değil mi? Gerçekten üzgünüm, niye böyle oluyor bilmiyorum yani başına oturana kadar vakit geçiyor bir şekilde .-. Tamamiyle benim üşengeçliğimin suçuydu gerçekten özür diliyorum yapım bu.. Ayrıca arada bir yerde girmem gereken önemli bir sınav vardı bu yüzden o haftlarda da bir şey yazamadım. Bunun artık olmaması için dikkat edeceğime dair söz verebilrim en azından, yani kafama koyduğumda oturup yazacağım. Her bölümü sabırla bekleyen herkese tek tek teşekkürler :3 Bir de bölüm sonunu böyle bıraktığım için bana küfretmezseniz sevinirim :3

Not: 5K için çok çok çok çok teşekkür ederim okuyan herkesi ayrı ayrı seviyorum efjbekd :*

Continue Reading

You'll Also Like

1.5M 50.2K 24
"Zorla evlendik farkındasın değil mi?" dedim dehşetle. Umursamadı ve gözlerimin en derine bakıp, belimde olan eli belimi okşamaya başladı. "Evet kar...
744K 50.9K 33
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
25.3M 902K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
2.3M 74.3K 58
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...