Atlantis'in Beş Kurucusu (Düz...

By whysoserious46

1.1M 56.6K 6.4K

--En yüksek: Bilim Kurgu #1, Fantastik #1, Aksiyon #3 -- Claire hafızasını kaybetmiş bir biçimde kendisini y... More

Atlantis'in Beş Kurucusu
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 4.5
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 9.5
Bölüm 10
Bölüm 0 (Claire'in uyanmasından önce)
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm Değil Yazar Soruyor
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Karakter Panosu
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 48 - Part 2
Bölüm 48 - Part 3
Bölüm 49
Bölüm 49 - Part 2
Bölüm 49 - Part 3
Bölüm 49 - Part 4
Bölüm 50
Bölüm 50 - Part 2
Bölüm 50 - Part 3
Bölüm 50 - Part 4
Çok özür dilerim
Bölüm 50 (Final)
Hikaye Adı
Ikinci kitap

Bölüm 15

21.5K 1K 80
By whysoserious46

Ertesi sabah Ethan odama girdi. "Kapıyı vurmayı ne zaman öğreneceksin? " diye sordum sinirle.

Hiç umursamadan yatağın yanındaki koltuğa oturdu. "Dünden beri burada oturmuş öylece duvarı mı izliyorsun? "

"Ne yapmamı bekliyordun? Arkadaşlarımla dışarı çıkmamı mı? Yürüyüşe gitmemi mi? "

"Sinirlisin. "

"Değilim. Ethan, sizden başka kimseyi tanımadığımı unutup duruyorsun. " Ya da bu durumu yüzüme vurmaktan zevk alıyordu basitçe.

"Neden?"

"Ne?"

"Neden sinirlisin? " diye sordu benim dediklerimi bir kez daha görmezden gelerek.

"Sinirli olmadığımı biraz önce söyledim. Dinlememeyi seçtin. " Yatağın üzerinde yer değiştirdim. Artık dolaba doğru değil ona dönük oturuyordum.

"Umursamamayı seçtim. Çünkü doğruları söylemiyordun. "dedi benimle aynı anda. Gözlerimiz buluştuğunda içime doğru hafif bir sakinlik dalgası yayıldı. Önceki gece yaşananlar aklıma hücum etti. Partiden ayrıldıktan hemen sonraki kısım. Kafasında onca şey olmadan sakin bir şekilde kendi olan Ethan. Gözleri aynı samimiyetle parlıyordu şimdi. "Geceden beri canını sıkan bir şeyler var. Gözlerini devirme, Claire. Ceset değil canını sıkan. " Dizlerinin üzerinde dirseklerini kaydırdı. Ellerini birleştirmiş başını üzerine koymuştu. Gözlerini yukarı kaldırdı. Ona daha uzun süre kızgın kalmak istiyordum. Ona bakmamam gerekiyordu bunu yapabilmek için. Ayağa kalkıp ona sırtımı döndüm. Bileklerimi başımın üzerinde birleştirdim. Birkaç kere nefes aldım. Ona patlayıp bağırıp çağırmak çekici görünse de aşırı ve alçak bir hareketti. Özellikle de arkadaşının odasında bir ceset bulmuşken. Benim problemlerim dert edilmesi gereken en son şeydi. Şikayet bile etmemem gerekirdi.

"Bir şey olduğu o kadar belli ki. Sense söylemiyorsun ve tuhaf davranıyorsun. Sinir bozucu. Ve...ve- " öfkeyle nefesim kesildi. Sesimin tizleşmemesi için nefes almaya çalıştım. Ethan'ın varlığını arkamda hissettim. Sıcak. Kollarımın arasından ellerini geçirerek omuzlarımı tuttu.

"Ve... ne Claire? " Beni kendisine çevirdiğinde kollarımın iki yanıma düşmesine izin verdim.

"Sizinle buraya ait olmadığımın bir yabancı olduğumun yüzüme vurulmasından o kadar sıkıldım ki. " Suratı asıldı. Yüzümdeki saçları geriye attı ama elini çekmedi hala başımın arkasındaydı.

"Claire, daha üç aydır buradasın insanların seni tanımaması normal değil mi? " Beni sürekli kendi çemberleri içinde hapsetmelerinin de bunda etkisi olduğunu nasıl göremiyordu?

"Ne kadar zor bir durum olduğunu biliyor musun? Hiçbir fikrin yok ki? Sizi böyle izlerken nereden geldiğimi kim olduğumu bilememek... Arkadaşlarının hiçbirini hatırlayamasan ya da aileni nasıl hissederdin? "

"Claire, ben de anne babamı hatırlamıyorum. " dedi titreyen bir sesle. "Elimde olan birkaç fotoğraftan fazlasını hatırlamıyorum." İlk defa gerçekten konuşuyoruz gibi hissetmiştim. Kalbim sıkıştı. Gözlerimi kaldırıp gözlerinin içine baktım. "Ben-ben... Özür dilerim. Ne diyeceğimi bilmiyorum. Bunu kimseye söylememiştim daha önce. " Ellerimi yüzüne götürdüm. Parmaklarımın arasından geçen tek damla yaşı yavaşça sildim.

"Lütfen, lütfen beni anla o zaman. Yaşadığımı anla." Güçlü bir şekilde beni göğsüne basıtırdı bir eli hala başımdayken. Kollarımı ona doladım. Parmakları saçlarımın arasından sırtıma kaydı.


Orada öylece ne kadar durduğumuzu hiç bilmiyordum ama dikkatimi toplayan şey yine Ethan'ın yumuşak fısıltısı oldu. "Sana anlatmama nedenim bizden biri olmadığın için değildi. " dedi saçlarımın arasından. Başımı kaldırdım. "Ben öğrendiğim için pişman olduğum içindi. Gördüğümüz ceset tek bir kişiye ait değilmiş."

"Ne?" dedim kendimi ondan ayırırken. Birkaç adım geriledim. "Nasıl yani? Ne demek tek kişi değilmiş? "

"İşte bu tepki için söylemedim. " Kız olduğum içindi yani. Teresa'nın dediklerini hatırladım. Böyle davranılmaya alışmam gerekiyordu sanırım. "Benim tepkim de aynı olmuştu. Biraz daha fazlası sanırım. " dedi Ethan. Sanırım aklımdakileri okumuştu.

"Lütfen beynimden uzak dur. "

"Bu kadar gürültülü düşünme. " dedi yarım gülümsemesiyle. "DNA testi yapıyorlarmış. Otopsi sonuçlarının çıkması uzun sürermiş ama DNA testi yakın zamanda elimizde olurmuş. "


"Teresa nasıl? " diye sordum kendimi daha sakin hissettiğimde. Ethan bir süredir yanımda oturuyordu. Cesedin görüntüsünü gözümün önünden uzak tutmak için çabalıyordum ama zihnimi serbest bıraktığım anda tekrar oraya kayıyordu. Belki konuşmak bu konuda yardımcı olabilirdi.

"Ona söylemedim." dedi Ethan telefonunda bir şeyler yazarken. Söylememe nedenini anlasam da söylemesi gerekiyordu. Yani duvarda yazanları hatırlayınca ben öyle düşünmüştüm en azından. Geç kalmış doğum günü hediyen. Teresa'nın gece yarısından önce odasında olmayacağını bilen biriydi. Odasına rahatlıkla girmişti. Gerçi girmemeleri mümkün müydü ki? Anahtardan bihaber yaşıyorlardı. Birbirlerinin odasına kapı vurma adabından yoksun bir şekilde dalıyorlardı. Teresa'nın robotik bir şekilde tekrarladığı sözler gibi, Cam binadan uzaklaşmak istemiyorum. Burası güvenli. Gerçekten buna inanıyordu. Belki de bu yüzden kapılarını kilitlemiyorlardı. Ama herhangi bir yer o kadar güvenli olabilir miydi? Sürekli Gölgeler'den bahsediyorlardı bahsetmesine ama en basitinden kapılarını bile kilitlemiyorlardı.

Aptallar sürüsü işte. Ethan bir anda başını bana çevirdi. Olamaz.

"Bir şey mi dedin?" dedi gözlerini kısarak. Sanki kafamdaki sesi o da duymuş gibi. Başımı iki yana salladım.

"Teresa'ya söylemen gerekiyor bence." dedim bana bakmayı sürdürünce.

"Bizim verdiğimiz tepkiyi bir kez de ondan alabilmem için mi?" dedi koltukta geri yaslanırken. "Elimizde daha fazla şey olana kadar beklemek daha mantıklı olur."

"Elimizde mi? Polisin elinde demek istedin herhalde?"

"Hayır, bizim elimizde. Bu işi sadece polise bırakamayız. Bilmedikleri için gözden kaçıracakları şeyler olabilir. "

"Peki sen tam olarak hangi vasıfla kendini olaya dahil ettin? Bu konuda herhangi bir eğitimin olmadığı açıkça belli. " diye çıkıştım. Bu kesinlikle bizim işimiz değildi. Bir yerlerde birileri belli ki Teresa'ya karşı bir kin güdüyordu. Bu polisin işiydi. İnsanlar bunun için eğitim alıyordu.

"Ne eğitimi?" diye sordu gözlerini kırpıştırarak sanki kelimeyi ilk defa duyuyormuşçasına. Alınmıştı sanırım. Bu tepkisi başka türlü açıklanamazdı. Ya o ya da... Gerçekten eğitim kelimesini hiç duymamıştı? En azından bu konuda. Bu- Bu olabilir miydi? "Claire bahsettiğim şey onları aşan konular. Sence de öyle değil mi? Herkesin bizim gibi güçleri yok. "

"Güçlerinizden haberdar olduklarını sanıyordum. "dedim bacaklarımı yatağın üzerinde toplarken. Ethan başıyla onayladı. "Güçleri olup olmaması bunu nasıl değiştirir ki?"

"Biliyorlar. Ama tam olarak değil. Yani dokunmadan eşyaları hareket ettirebildiğimizi kendi aramızda konuşabildiğimizi biliyorlar bilmesine ama kimse benim zihin okuyabildiğimi ya da-" durdu bir süre boşluğa baktı. "Ya da Teresa'nın hayvanlarla iletişim kurabildiğini Tom'un saniyeler içerisinde başka bir yerde olabileceğini bilmiyorlar. "

"Yine de."

"Bu iş büyük ihtimalle Gölgeler'e ait. Bunu sadece üst düzeydeki polisler biliyor. Gölgeler'i yani. "

"Ethan şehrin herhangi bir yerinde birisi Teresa'ya karşı özel bir nefret besliyor olabilir. Ya da sırf yapabildiğini göstermek isteyen birisi yapmış olabilir. Hepsi asla gelmeyen bir düşmandan daha olası." Ethan ısrarla başını iki yana salladı. Bu ihtimal neden ona bu kadar uzak geliyordu ki? Kötülük herhangi bir yerde olabilirdi. Bunu göremeyip neden aptalca davranıyordu? Telefonuna gelen mesajdan sonra yüzünü buruşturdu.

"Gitmem gerekiyor. " dedi daha demin söylediklerim hakkında hiçbir yorum yapmadan. "Eğer açsan yemek yemeye gidebilirsin. "

"Tek başıma mı? Bir köşede açlıktan ölmeyi yeğlerim. "

"Tom'a haber veririm, peki." Nereye gittiğine dair bir açıklama yapmadan gitti.


Birkaç saniye sonra Tom odanın ortasında belirdi.

"İnsanların odasına neden izin istemeden girdiğinizi anlamıyorum!" dedim hepsinin ısrarla aynı davranışta bulunmasından bıkmıştım.

"Sana da günaydın Claire." dedi Tom belli belirsiz bir gülümsemeyle.

"Ethan'ın nereye gittiğini biliyor musun?"

"Biliyorum. " dedi sadece. Nereye gittiğini ondan da öğrenemeyecektim anlaşılan. "Böyle mi geleceksin?" diye sordu. Neyi kastettiğini anlamam biraz zaman almıştı. Hala pijamalarımın içerisindeydim. İzin isteyip üzerimi giyinmek için banyoya gittim. Birkaç dakika sonra dışarı çıktığımda Tom kaşları havaya kalkmış bana bakıyordu. "Bu oldukça çabuktu. Daha uzun sürer sanmıştım. " dedi hafifçe başını sallarken.

"Alt kata kahvaltı etmeye gidiyoruz. Ne bekliyordun ki?" diye sordum kapıyı açıp dışarı çıkarken. Hızla arkamdan geldi. Asansöre kadar bir şey söylemeden yanımda yürüdü.


Tom önüme çaya benzeyen bir içecek ve kapya biberli frittata olduğunu öğrendiğim bir şey koydu. Sıcak içecekten bir yudum aldım. Fazla büyük bir yudum almıştım galiba. Acıydı. Oldukça. Yanmış bir tat bırakıyordu. Ne olduğunu sorduğumda şaşırdı. "Kahvenin ne olduğunu biliyorsun." dedi

"Bu şey kahve değil. Yanmış plastik ve kağıt karışımı bir şey."

"Komik. " dedi kendisininkinden bir yudum alırken. Yüzünü hiç bozmadan kahveyi fincana geri püskürttü. "Komik değil. Gerçekten berbatmış. " dedi benim fincanımı da kulpundan tutup çekerken. Ardından masadan hızla kalktı. "Gidip değiştireyim. "

"Cinayeti duydun mu? Kesin şu yeni kızın parmağı vardır. " diye fısıldadı arkadan bir yerden birileri başkasına. Bir kız onları susturdu.

"Kendi başına bir şey yapabilecek birine benziyor mu sence? " dedi gülmemeye çalışarak. "Meclise bile gitmediğini duydum. " Bir süre sessizlik oldu. "Partiden Ethan'la ayrılan o olmamalıydı. Başkası olmalıydı. Daha kıza benzeyen biri. Mesela...Mesela ben." Kimse son yorumuna bir şey söylemedi. Konuştuklarını duymak için konstantre oldum.

"Meclisin göz boyamadan başka bir şey olmadığını fark etmiş olabilir. Belki Christina gibi çekilmiştir. "

"Christina geri dönmedi mi? Başkaldırdığı için onunla gurur duyuyordum aslında."

"Cam Bina'ya geri dönmedi. "

"Pfft, Christina karnını doyuracak başka bir şey bulamadığı için geri döndü." dedi bir başkası diğeri ile aynı anda.

Masa bana doğru hareket edince sıçradım. Chris bembeyaz gülümsemesi ile Tom'un oturduğu yerde oturuyordu. "Günaydın. "

"Günaydın. " dedi gözlerimi kırpıştırarak.

"Başkalarını dinlemeyi seviyorsun anlaşılan oldukça dalgındın. " dedi Tom'un yarım bıraktığı tabağa aynı çatal bıçakla devam ederken.

Benim hakkımda konuşulanları dinlemeye hakkım var. "Çok belli ediyor muydum? " dedim onun yerine.

"Hayır, sana birkaç kez seslenmemiş olsam ben de fark etmezdim. " dedi arkasından gelen Tom kahveleri masaya sertçe bıraktı.

"Dostum, git kendine al. " dedi yan sandalyeye oturup tabağı tekrar önüne çekerken. Aşırı hijyenik şekilde yemeye devam etti.

"Kız kardeşin neden burada yaşamıyor? " diye sordum Chris'e dönerek.

"Uzun bir hikaye ama kısaca anlatmak gerekirse-"

"Bizi ve binanın dinamiğini sevmiyormuş." Dedi Tom elleriyle havada tırnak işareti yaparak.

"Uzun hikayesi ne peki? "

"Duymak istemezsin. " dedi Chris masadan kalkarken.

"Benim yüzümden mi gitti şimdi? Ne yaptım ki? "

"Claire, insanlar bir şeyi anlatmak istemediklerinde aşırı ısrar ediyorsun. " dedi Tom masada öne doğru eğilirken. "Herkes her şeyi seninle paylaşmak zorunda değil."

"İlk başta en sözünü kesmeseydin zaten anlatacaktı. " diye çıkıştım. Tom tepkisiz kaldı bir süre.

"Onun anlatacağı versiyonu duymak istemezdin biliyorum. " Gözlerimi devirdim.

"Peki, sana afiyet olsun. Ben odama gidiyorum. " dedim tabağı önümden iterken.


Üç tur asansör bekledikten sonra odama dönmek istemediğime karar vermiştim. Tek başıma dışarı çıktığım için büyük ihtimalle Ethan'dan azar işitecektim ama burada değildi o yüzden de hiçbir şey söylemeye hakkı yoktu. Beni yoksayıp kendisi gitmişti. Ona danışmamakta bir sorun yoktu. Bana kızamazdı değil mi? Henüz. Bir rezillik yapmadığım için.

Temiz hava sıcak esen rüzgarla birlikte yüzüme çarptığında gülümsedim. Hava birkaç gündür olmadığı kadar güzeldi. İlerdeki kalabalıktan birisi kolaylıkla katil olabilirdi. Ethan ısarla bana inanmasa da bu büyük bir ihtimaldi. Ethan'ın bana gösterdiği küçük bir parkın yolunu hatırlamaya çalıştım. Tahminlerime yüksek şekilde bel bağlayıp yürümeye başladım. Birkaç sefer yanlış yöne gittiğimi fark edip ters tarafa gitsem de kısa sürede aradığım yeri buldum. Çok fazla insan yoktu etrafta. Ethan burasının Yerleşke'deki belki de en tenha yerlerden biri olduğunu söylemişti. Şimdi tek başıma olunca, haklı olduğunu anlamıştım. Herkes bana bakıyor gibi gelmiyordu şu an. Altında geniş bir gölgelik alan olan bir ağacın altına oturdum. Gölge daha serindi, kuşların ötüşü de insanı rahatlatıyordu.

"Selam, sen Claire'sin değil mi? " Gözlerimi hızla açtım. Karşımdaki siluetin kime ait olduğunu anlamaya çalıştım. "Kaba davrandım sanırım. Seni uzaktan görüyorum sürekli o yüzden sen olup olmadığına emin olamadım.

"Oturmak ister misin? " dedim onun yerine. Oturduğunda kuruculardan biri olduğunu anladım. Ama adını bir türlü hatırlayamıyordum. Ten rengi Chris'inkinden daha koyuydu, oldukça kısa tıraş edilmiş saçları ise pastel yeşiliydi. Dikkatimi daha önceden çekmiş olmalıydı, ismini biliyor olmalıydım. Ethan hepsinin ismini söylemişti. Burada olsa kızardı sanırım. Miles. İsmi bir anda aklımda belirdi. "Miles'dı değil mi? " dedim ona gülümserken.

"Sen daha iyi tanıdın beni. İlk defa gördüğünü sandım bir an." Yani ilk defa gördüm denemezdi ama adını hatırlamam mucizeydi. Bunu ona söyleyemezdim tabi ki de. " Seni sanırım ilk defa tek başına görüyorum. Ethan her zamanki gibi posesif takılıyor sanmıştım. " Aksanı çok ilginçti. Tanıdık geliyordu ama ne olduğunu çıkaramıyordum. Kesinlikle Ethan'ınkinden farklıydı. Teresa'nınkine biraz benzese de farklıydı. Ethan'ın gözleri gibi hissettiriyordu.

"Kendi başıma bir yere gidemem ki hiçbir yeri bilmiyorum. "

"Yani seni içeride tutmaya çalışmıyor. "

"Neden ısrarla bunu öğrenmeye çalışıyorsun? " dedim. Ellerini havaya kaldırdı.

"Sakin ol. Polis meclisinde bir yerim var, bunu öğrenmek benim görevim sayılır. " Polis meclisi de mi vardı? Kaç tane meclis vardı? Ya da meclis kavramını her şeyi adlandırmak için mi kullanıyorlardı? Ethan'ın bana bunları anlatmadığına inanamıyor- Bir saniye Miles'ın bahsettiği bu muydu? Ethan beni kendine bağımlı hale getirmişti. Doğru olabilir miydi? "Claire, sana zorla herhangi bir şey yaptırıyor mu?"

"Burada kalmak zorunda bırakmak dışında mı? " dedim bir anda şaşkınlıkla ellerimi ağzıma götürdüm. Dürtü kontrolünde büyük bir sorunum vardı.

"Seni isteğin dışında mı tutuyor?"

"Hayır, hayır. O şekilde değil. Ben-Ben..." Gözleri kocaman açılmış bir şekilde bana bakması hiç yardımcı olmuyordu. Gözlerimi kapattım. "Ben uyandıktan sonra gitmeye çalıştım. Ethan yarı zorlamayla beni burada kalmaya ikna etti. "

"Yarı zorlama mı? Claire bunun suç teşkil ettiğinin farkındasın değil mi? Ah, doğru ya hafıza kaybı olayı. Kusura bakma. "

"Çok fazla tepki veriyorsun. " dedim dirseklerimi dizlerimin üzerine koyarken. Başımı ellerimin üzerine koydum. "Ethan burada kalmam konusunda haklı bir noktaya sahip. Nereden geldiğimi bilmiyorum. Gidebileceğim bir yer yok."

"Seni burada kalmaya zorlayamaz yine de. Seni bir yere yerleştirebilirdi. Bana tam olarak ne yaşandığını anlatır mısın?" dedi gözlerindeki parlama beni ürkütmeye başlamıştı. Ne istiyordu? Meclis'te toplu karar alınmamış mıydı benim burada kalmam için? Ethan'a karşı bir şeyler toplamaya çalışıyordu. Daha önce nasıl fark edememiştim.

"Artık gitmem gerekiyor. " dedim ayağa kalkıp üzerimdeki çimenleri çırparken. Uzanıp kolumu yakaladı. Gözlerim yüzünden kolumu tutan eline kaydı.

"Sana yardım edebilirim. Konuşmayı kabul edersen. Sana yaptıklarını anlatırsan."

"Bana hiçbir şey yapmadı. " dedim kolumu ondan kurtarmaya çalışırken. " Tom'a onunla öğle yemeği yiyeceğime dair söz verdim. Buraya gelmesini istemezsin bence. " dediğimde elini çekti. Hızlı adımlarla uzaklaşmaya başladım. Arkama döndüm. Beni takip edip etmediğinden emin olmak için. O an bir telefonum olmasını o kadar istemiştim ki. Ethan'ı aramak istedim. Ya da Teresa bile olurdu. Birisinin yanımda olmasına ihtiyacım vardı.


Cam Bina'ya dönene kadar milyon kere arkama bakmış olsam da içeri girene kadar sakinleşmeyi başarmıştım. O da bir kurucuydu sonuçta, bana bir şey yapamazdı değil mi? Bana karşı kötü bir niyeti yoktu sanırım ama niye bu kadar paniklememe sebep olmuştu ki?

Dördüncü turda asansöre binebildiğim için şanslıydım lobideki büyük saate göre öğle yemeği saati gelmişti ve herkes yemek katına çıkmaya çalışıyordu. Odama gitmek için koridorda yürürken Teresa'nın sesini duydum. Sabahtan beri onu görmemiştim. Şimdi ise karşı tarafta Ethan'ın odasının önünde duruyor açık kapıdan içeri bir şeyler söylüyordu. Ancak neredeyse karşısında olduğum zaman beni fark etti.

"Senin Tom'la birlikte olman gerekmiyor muydu?"

"Senin de işin olduğunu sanıyordum. " dedim kollarımı göğsümde kavuşturarak. Teresa'yla kısa bir süre bakıştılar.

"Sen de başlama lütfen Tess de beni sıkıştırıp duruyor. " dedi arkasından kapıyı kapatırken. "Bir şeyler öğrendiğimde size söyleyeceğim. Ama şimdi gitmem gerekiyor. İkiniz birbirinizi boğazlamazsınız değil mi?" dedi şakayla karışık olsa da gerçek bir soruymuş gibi hissettim. Teresa, Ethan'ın koluna vurdu. Teresa, Ethan'ın odasının kapısını açtı ve içeri geçmemi söyledi.

"Tom sana sahip çıkmakta oldukça başarısız sanırım. " dedi sürahiden iki bardağa limonata doldurduktan sonra birini bana verirken. Tadı beklediğim gibi değildi, yüzümü buruşturunca Teresa hafifçe güldü. "Vodka. " dedi kendininkinden birkaç yudum aldıktan sonra. Daha önce denemiş olmalıydım tadı tanıdık geliyordu ama sevmediğime karar vermiştim. Yine de içmeye devam ettim.

"Tom'un bakıcılığımı yapmayı sevdiğinden emin değilim. " dedim Teresa'nın karşısına otururken. "Ya da beni. Herhangi bir önemi varsa." Etrafıma bakındım. Teresa burada kalmış olmalıydı. Yine. Peki ama nasıl uyumuşlardı? Beni ilgilendirmezdi. Ben de Ethan'ın odasını bir süre işgal ettiğimden bu konuda herhangi bir yorum yapma yetkim yoktu da.

"Tom insanlardan nefret etmez. Biz hariç. Bunun gibi- Açıkçası onu herhangi bir şeyi yapmak zorunda bırakınca bizden nefret ediyor. " dedi Teresa limonatasından koca bir yudum daha alırken.


"Claire!" Ethan odaya daldığında yerimden sıçradım. "Ona ne anlattın?" dedi hızlı adımlarla bana doğru ilerlerken.

"Kime? Ethan ne oluyor? " dedi Teresa ayağa fırlayarak Ethan'ın önüne geçerken.

"Miles'la ne konuştuğunu anlatmak ister misin?" dedi dişlerini göstererek. Teresa bir eli Ethan'ın göğsünde bana döndü.

"Miles'la mı konuştun? Nerede? " dedi yumuşak bir sesle. Ethan'ın yüzüne baktığımda ne kadar kızgın olduğunu gördüm.

"Yanlış bir şey yaptığımı sanmıyordum. " dedim ayağa kalkarken.

"Yanlış bir şey yaptığımı sanmıyordum! Öyle mi? " dedi Ethan taklidimi yaparken. Bir anda öne uzanıp elimdeki bardağı yere fırlattı. Birkaç adım geriledim. Tom'la kavga ettikleri gündeki gibiydi, gözlerinden neredeyse alev fışkıracaktı. Teresa, Ethan'ı itti.

"Hiçbir şey söylemedim! " Ethan bir anda Teresa'yı atlattı bana doğru fırladı. Ben ne olduğunu anlamadan kendimi o ve duvar arasında bulmuştum. Kafamı öyle sert çarpmıştım ki bir an bayılacağımı sandım. "Ethan, o da bir kurucu değil mi? Tek söylediğim beni burada kalmam için ikna ettiğindi. Gidecek başka bir yerim olmadığını belirttiğin. Gerçekten başka bir şey söylemedim. Ne için bu kadar sinirlendiğini anlamıyorum." Dedim başımı kaldırıp doğrudan ona bakarken.

Claire, sakın bir şey yapma. Şimdi sırası değildi. Saçma sesi dinlemenin zamanı değildi. "O da bir kurucu değil mi? Burada kalmam için beni ikna ettiğini biliyordur zaten. " dedim. Ethan bir an şaşkınlıkla bana baktığında Teresa onu geri çekmeyi başardı. Onca öğrettiği şeyden sonra ben de karşılık verebilirdim ama o kadar büyük bir şeyden sonra beni burada istemezlerse nereye gidecektim ki? Karşılık vermemem gerekiyordu sanırım.

"Başka hiçbir şey söylemedin mi? " diye sorduğunda başımı iki yana salladım. "Peki neden bana gelip kıçından uydurduğu bir şeyle tehdit savuruyor? " diye bağırdı.

"Yeter! " dedim onu tüm gücümle iterken. "Buraya öylece gelip bağırıp çağrıma hakkını nereden buluyorsun?" diye çıkıştım. Tam ağzını açacakken elimi kaldırdım. "Dur. Bana böyle bağıramazsın, eğer düzgünce konuşmayacaksan ben gidiyorum. " dedim kapıya doğru yürürken. Ben dışarı çıktıktan sonra bir şeylerin kırıldığını duysam da odama girene kadar durmadım.   

Continue Reading

You'll Also Like

34.1K 3.5K 21
Alexis, tesadüfen eline geçen bir saat sayesinde zamandan çok ama çok uzun yıllar öncesine, bir orta çağ kontunun evine gittiğinde kendini bir anda b...
199K 11.5K 59
Tamamlandı;) Her şey Eski sevgilisi diye yazdığı adam Yüzbaşı çıkınca başladı 🤭
778K 28.9K 43
"Tüm gökyüzünü gözlerine taşımışsın. O maviliği bazen kara bulutlar örtmüş, bazen sağanak almış; hiç utanmadan akmış gözlerinden bir bir..." "Sana h...
378K 11.9K 51
işten eve dönerken ıssız bir ormanda duyduğu sesin peşine gitti ve bu bulunduğu yer onun hayatının değişim noktasıydı. * * * * * İLK KİTABIM OLDUĞU İ...