Atlantis'in Beş Kurucusu (Düz...

By whysoserious46

1.1M 56.6K 6.4K

--En yüksek: Bilim Kurgu #1, Fantastik #1, Aksiyon #3 -- Claire hafızasını kaybetmiş bir biçimde kendisini y... More

Atlantis'in Beş Kurucusu
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 4.5
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 9.5
Bölüm 10
Bölüm 0 (Claire'in uyanmasından önce)
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm Değil Yazar Soruyor
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Karakter Panosu
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 48 - Part 2
Bölüm 48 - Part 3
Bölüm 49
Bölüm 49 - Part 2
Bölüm 49 - Part 3
Bölüm 49 - Part 4
Bölüm 50
Bölüm 50 - Part 2
Bölüm 50 - Part 3
Bölüm 50 - Part 4
Çok özür dilerim
Bölüm 50 (Final)
Hikaye Adı
Ikinci kitap

Bölüm 13

21.6K 1.1K 120
By whysoserious46

Ethan

" Unuttuğuna inanamıyorum. " diye azarladı Tom beni. Ben de inanamıyordum, ama onca olan şeyden sonra bence geçerli bir bahanem vardı.

"Ona gelene kadar daha birçok şey var düşünmem gereken. "

"Tereddüt etmeden öldürür seni. " dedi odada volta atarken. "Beni de. "

"Senin için tereddüt eder. Sana benim kadar kızgın değil. "

"Komik değilsin. Ne yapacağız? "

"O nasıl bir soru? " dedim yatakta arkaya doğru uzanırken. "Kutlayacağız tabi ki."

" Bir günden az bir zamanımız var. Unuttuğumuz için bizi öldürmeden önce. " Kafasında planlamaya başlamıştı.

"Ben süslemeleri ayarlayacak birilerini bulurum. "

"Demir Saray'da mı?" dedi beni başıyla onaylayarak.

" Oranın en son kullanılabilir durumda olmadığını sanıyordum. Claire ile olandan sonra. "

" Düzeltmişlerdir. Ya da git ve düzeltecek birini de bul. Başka bir mekan aramak son gün işi değil. "

" Haklısın. " dedim birkaç kişiye emirle karışık bir rica mesajı atarken.

"Davetli listesini ben hazırlarım. Müzik işini de halledebilirim sanırım. "

"Claire'i çalıştıracak birini de bulmam lazım. " dedim telefonumu yatağa fırlatırken. Chris'ten rica edebilirdim sanırım.

"Yarın için ertelesen olmaz mı? " diye sordu.

" Birkaç gündür çalışmıyor. Güçlerini belli aralıklarda dışarı vurmayınca ne oluyor gördün. Yarını berbat etmesini istemiyorum. " diye açıkladım. En son ihtiyacım olan şey Teresa'ya Claire'e karşı daha fazla bahane elde etme şansı vermekti. Ayrıca bir parti dolusu insanı yakmasını da istemiyordum. Özellikle de diğer kurucular da partide olacakken. Oylarını ancak bir noktaya kadar Claire'in lehinde tutabilirdim. Yani Claire'in biraz daha az kaotik olması hayati önemdeydi.

Bu aynı zamanda avantajımıza da olabilirdi, çoğu kurucu Claire'i meclis dışında görmemişti hala gizemini koruyordu onlar için,  Claire'i iyi bir şekilde görürlerse onu burada tutmamız kolaylaşacaktı. Tom da bunu biliyordu. Bu sadece Tess'in partisi olmaktan çıkmış Claire'i bir eşyaymışçasına sunabileceğimiz bir fırsata dönüşmüştü. Böyle olmasını istiyorlardı. 

"Ben yardım ederim o zaman. " dedi ben telefona uzandığım sırada. " Spor salonunda çalışabiliriz. "

"Claire'i oraya götürmek iyi bir fikir mi sence? "

"Ethan, başka ne yapmamı istiyorsun? Pek fazla seçeneğimiz yok. " dedi ben farklı bir seçenek bulmaya çalışırken. Aklıma gelen birkaç fikri sıraladığımda Tom kibarca itiraz etti. " Kızı sonsuza dek saklayamazsın biliyorsun değil mi? Kendine saklayabileceğin bir oyuncak değil, insan o. "

"İtiraz ediyor değil ya. İnsanlardan kaçınıyor zaten. "

"Neden acaba? Hiçbir şey hatırlamadığı için korkuyor olabileceği hiç aklına geldi mi?" diye sordu sesini hafifçe yükselterek. Siteminin kaynağını anlıyordum ama yapabileceğim bir şey yoktu bu konuda. Teresa'yı ona arkadaşlık yapmaya mecbur etmiştim, daha ne yapabilirdim ki? "Neyse şimdi bunları tartışmamız boşuna, inatçılık yapacaksın çünkü. "

Ne yapmamı istiyorduysa söyleseydi bu kadar uzun süre bakışmayacaktık. Ama Tom sessizliğini sürdürmeyi seçti. Her zamanki gibi.

" Peki, yarın için ne yapacaklarımızı konuşalım. Claire hakkında yorumlarını duymak istemiyorum. " dedim en sonunda Tom'un sinir edici sessizliğini bozarak. Yaklaşık bir saat boyunca ertesi günü planladık.

Claire

"Bu kadar çabuk yorulacağını tahmin etmiyordum. " dedi Tom, en son beni yere serdiğinde minderden kalkmayı reddetmiştim. Ethan'la bu kadar uzun süre çalışmıyorduk. Ama Tom beni oldukça zorluyordu. Bir yerlerimin morardığını bir anlığına görüyorduk ardından dakikalar için yok oluyordu. Bu da Tom'u devam etmeye itiyordu. Anlamadığı şey iyileşsem de o darbeyi almak canımı yakıyordu. "Tabi, o kadar soru sordun ki. " diye ekledi yanıma otururken. Sorularıma cevap vermeyi seçseydi ağzından laf almak için o kadar çok soru sormama gerek kalmayacaktı. Ethan'ın nerede olduğunu sormuştum, susmayı tercih etmişti. Neden onun yerine kendisinin geldiğini sormuştum, cevap vermek yerine beni yere sermişti. Neden Demir Saray'da değil de burada çalıştığımızı sormuştum, göğsüme tekme yemiştim. Dört beş soru karşılığı yediğim yumruklardan sonra çok konuştuğumu ve odaklanamadığımı belirtmişti. Beni umursamamasının verdiği öfkeyle Ethan'ın bana öğrettiği ne kadar hareket varsa kullanarak ona saldırmaya çalışmıştım ancak işe yaramamıştı. Ethan kadar hantal olmamanın verdiği avantajı kullanıyordu. Benim hareketlerim ona göre fazla yavaştı. Yumruğumu ona doğru savurduğumda öne çekilip dirseğini sırtıma geçirmesi bir olmuştu. Sonra dizimin arkasına vurup beni yere düşürmüştü. O seferden sonra kalkmayı reddediyordum.

"Biri bana saldırırsa bütün bu hareketlere ihtiyacım yok. Beynimle ateş çıkarabildiğimin farkındasın değil mi? " dedim kolumda yere düşünce oluşan morluğun geçmesini izlerken. "Ayrıca kimsenin size saldıracağı da yok. Boşu boşuna kuruntu yapıyorsunuz. " dedim bir süre bana cevap vermeyince.

"Saçmalama. " dedi bir an için sakinliğini kaybediyor gibi gelse de sesi tekrar fısıldama haline geldi. "Ethan'la sana saldıranları unuttun mu? " dedi daha da kısık sesle. Kimsenin bizi duyacağı yoktu, salon çok kalabalık olmasa da oldukça gürültülüydü. Hepsinin burada ne yaptığını anlamak güçtü. Hiç gelmeyecek bir saldırıya hazırlandıklarının farkındalar mıydı acaba? "Güçlerine fazla güvenmemelisin. "

Onun taktiğini uygulayarak sessizliğimi korudum. Ama benim aksime onda hiçbir etki yaratmıyor gibiydi. Sustuğum sürece o da susuyordu, konuşmayı sürdürmek yerine.

" Ben gidiyorum. " dedim en sonunda dayanamayarak. Nasıl bu kadar uzun süre susabiliyordu anlamıyordum. Arkamdan gelirken belli belirsiz "Sen bilirsin." dediğini duydum. İyi, en azından beni durdurmuyordu. Spor salonu da diğer her şey gibi Cam Bina'nın içerisindeydi. Burayı her kim tasarladıysa asla dışarıya ihtiyaç duyulmaması için tasarlamış olabilirdi.

Tom, gerçekten de arkamdan gelmedi. Asansörden inip odama doğru yürürken Ethan'ı odasından çıkarken gördüm. Geldiğimi duymuş olmalıydı ki bana döndü. "Tom seni bu kadar erken mi bıraktı?"

"İlk önce canımı okudu. Sonra da çabuk yorulduğumu belirtti. Keşke kanıtlayacak izlerim olsaydı." dedim ona doğru yürürken. Hafifçe güldü. Telefonunda bir şeyler yazıp, cebine koydu.

"Yüzünden belli merak etme. " dedi kollarını etrafıma sararken.

"Neden onunla çalıştığımı da anlamış değilim zaten. " dedim beni kendisine doğru çekerken. Kollarım iki yanımda sallanıyordu, ellerimle ne yapacağımı bilemediğim için paniklemiştim. Böyle bir durumda kollarınızın nereye gitmesi gerekiyordu? Ethan nasıl bu kadar sakindi? Tereddüt ettiğimi fark edince geri çekildi. Ah, tüm anı mahvetmiştim.

"Yapmam gereken bir iş vardı. " dedi odasının kapısını açıp geçmem için yana çekilirken. İçeri girip ardından kapıyı kapattı. " Bugün Tess'in doğum günü. " dedi nefes verirken. Ah, demek onunla beraberdi. 

Söylemiştim, istenmiyorsun. Ses ortaya çıkmak için yine mükemmel bir anı seçmişti. Sanırım artık bunu birilerine söyleme vaktim gelmişti. En azından Ethan'a. Ama kafayı yediğimi öğrenirse tepkisi ne olurdu? Benden nefret ederdi büyük ihtimalle. Tek başıma kalırdım. Tek başıma kalmak istemiyordu. Beni dinlemen yeterli. Yalnız kalmazsın.

"Claire? Beni anladığına dair bir tepki güzel olurdu biliyorsun değil mi?" Ethan bana dokununca sıçradım. "Söylediklerim o kadar mı sıkıcıydı? " Ne söylediği hakkında hiçbir fikrim yoktu ki. Küçük sevgilisinin doğum günü. Parti. Sürpriz. Kafamdaki sese bunları ciddiye alacak kadar güvenmiyordum.

"Çok- Çok özür dilerim. Beynim allak bullak oldu. "

"Tamam, önemli değil. " dedi parmağını çenemde gezdirirken. " Özetliyorum. Bugün Teresa'nın doğum günü. Demir Saray'da parti veriyoruz. Sürpriz parti." Ses bunları nasıl bilmişti ki? Kesinlikle bunu anlatmam gerekiyordu. Daha sonra. Teresa'nın partisini mahveden kişi olmak istemiyordum.

"Sürpriz mi? Unutmayacağınızı bilmiyor mu? " Ne o ne de tüm sinir bozucuğuyla Tom böyle şeyleri unutacak tiplere benzemiyorlardı.

"Biliyor. Unutursak bizi öldüreceğini bildiğimizi de. Yine de sürprizmiş gibi davranmaktan hoşlanıyor. Şimdi bir yerlerde hazırlanıyordur. " dedi gülerek. Bembeyaz dişlerine bakarak iç çektim. Bugün odaklanmam çok zor oluyordu. "Akşama doğru hazırlan, seni almaya gelirim. " dedi kapıya doğru yürürken.

" Ben gelmesem? " Bir anda arkasını döndü. "Yani, Teresa'nın günün mahvetmiş olmak istemem. Beni orada isteyeceğini sanmıyorum. "

"Saçmalıyorsun." dedi neredeyse azarlar gibi. "Seni orada istememesi için bir neden yok. Saat beşte seni hazır görmek istiyorum. " Cevap vermemi beklemeden çıkmıştı. Ben cevap veremeden kaçmıştı. Arkasından çığlık atmak istememe neden olmuştu. Anlamsız sinirlenmemi bastırıp odama gittim. Saat ikiyi biraz geçiyordu. Sanırım biraz dinlenmek için yeterli zamanım vardı. Yatağın üzerine uzanıp gözlerimi kapattım.

Bir saat kadar uyumuştum. Uyandıktan sonra kalkıp duşa girdim. Odama döndüğümde Teresa yatakta oturmuş bana bakıyordu. Çığlık atmamak için dudaklarımı ısırdım.

"Geç kalacaksın. Ethan sinirlenecek. Kavga edeceksiniz. Doğum günümü mahvedeceksin." dedi gözleri telefonuna kayarken. Giyinişine bakılırsa gerçekten de parti sürprizmiş. Şimdi Ethan'ın ne demek istediğini anlamıştım. Ayağa kalkıp etrafında döndü. Kalçasının hemen altında biten, sırtını tamamen açıkta bırakan kırmızı payetli bir elbise giyiyordu. Güzel... çok güzel görünüyordu. Saçı, makyajı, giydikleri... Beni orada istemesine şaşmamalıydı. Ethan'a ne için neyden vazgeçtiğini göstermek istiyordu.

Ethan

İçeri girdiklerinde gözüme ilk çarpan Claire'in gözleriydi. Koyu renk göz makyajı... Gözlerim kırmızı rujuna oradan da giydiği şeye kaydı. Boyunda bağlamalı v yaka kısa bir tulum giyiyordu. Göğüs kısmı siyah dantelden oluşuyordu. Teresa'nın işi olmalıydı. Claire buna kesinlikle fazla kısa derdi.

Gözlerimiz buluştu. Rahatsızlığı benim de tüm vücudumu ele geçirdi.

Kesinlikle Teresa'nın işiydi. Gözlerim daha da aşağıya, Teresa'ya indi. Her zamanki gibi kusursuzdu. Herkesin kendine bakacağından emin olmuştu. Claire'e seçtiği kıyafet bile kendisini ortaya çıkartmak için dahice seçilmişti.

Elimdeki kadehi tepeme diktim. Arkamı dönüp bardan iki kadeh daha aldım, Tom benden önce onlara doğru harekete geçmişti.

Claire

Demir Saray, bütün o *rawness* ve ekspose olmuş metal kolonları ve brutalist mimarisiyle ne Cam Bina'ya  ne Ahşap Ev'e ne de Yerleşke'deki herhangi bir mimari ögeye uyumluydu. Ethan şimdiye kadar kim bilir kaç defa anlatmıştı bana burasının ona Cam Bina'nın "kristal mükemmeliğinden" daha çekici geldiğini. Uyumsuzdu, sırıtıyordu. Ama karakteri vardı. Eskiydi, bakınca geçmişi olduğunu görebiliyordunuz. İronik olarak etrafını kaplayan metalin aksine paslanmaya başlamış o kolon ve kirişlerde onu cezbeden bir şey vardı. Her seferinde sanki ilk defa görüyormuşçasına büyüsüne kapılmış bir şekilde farklı bir yönünü anlatıyordu bana. Kullanılan renkler, dev tavan penceresinin her bir panelinin ortadan geçen taşıyıcı kirişle nasıl açılandırıldığını, tüm bunların ne sağladığını... 

Neden parıldayan mükemmeliği ile Cam Bina'yı değil de Demir Saray'ı sevdiğin belki de hiçbir zaman anlayamayacaktım ancak en yaklaştığım an bu olabilirdi, tavandan sarkan süsler ve string ışıklar, birbirinden göz alıcı kıyafetleriyle siyah ışığın altında dans eden insanlar... Demir Saray'ın en büyüleyici hali bu olabilirdi benim için. Devasa binanın içinde tek ve küçük hissetmiyordum, kalabalıkta kayboluyordum.  

Ethan ve Tom bize doğru gelmeye başladı, Ethan büyük adımlarıyla Tom'dan biraz daha öndeydi. Tom dj'e el işareti yaptığında Teresa'nın içeri girdiği anlaşılmıştı, müzik kesildi. İkili de artık daha rahat hareket ediyorlardı, kalabalık kenara çekilip doğum günü kızına yer açıyordu. En azından kimse 'sürpriz' diye bağırmıyordu. 

Ben de istemsizce birkaç adım çekilirken buldum kendimi. Ethan'la tekrar gözlerimiz buluştu. Biraz önce bana şöylece bir bakıp Teresa'yı hayranlıkla izlemeye koyulmuştu. Birkaç adım önümüze gelip gözlerimiz bir araya gelene dek böyle olmuştu. Ama hakkını vermek gerekiyordu. Ben de diğer herkes gibi Teresa'nın nefes kesici güzelliğini seyretmeyi yeğlerdim.

Bir anda yanımızda iki kişi daha belirmişti. Chris ve... Bir kız daha. Kim olduğunu bilmiyordum. Pembe kıvırcık saçları vardı, koyu teninde gerçek altından yapılmış gibi duran altın rengi saten elbise giyiyordu. Kız da benim gibi birkaç adım geriye çekildi. Üçü bir anlığına bakıştı. En sonunda Ethan gülümsedi. Teresa'nın da dudakları aralanıp bir gülümsemeyi oluşturdu.

" İyi ki doğdun. " dedi sadece Ethan, Teresa'nın kolları boynuna dolanmadan hemen önce. Uzunca bir süre sarıldılar.

"Çıktıklarını biliyordum. " dediğini duydum birinin. Kimse onu cevaplamadı.

"Aşırı tatlılar. " dedi başka bir yerden biri. Sesler rastgele yerlerden geliyordu. Odaklanmam zorlaşıyordu. Yine kulaklarım uğuldamaya başlamıştı.

"Buraya sadece onları izlemeye mi geldim ben? " dedi başka birisi. Şimdi Chris ile sarılıyordu. En sonunda pembe saçlı kızla sarıldı, bana döndü. Kendimi doğum gününü kutlamaya zorladım. Ana odaklanamıyordum bir türlü. Olanları bir fanusun içerisinden izliyordum sanki. Teresa ile sarıldık. Bir noktada müzik geri gelmiş, insanlar konuşmaya başlamıştı. Üç olayın arasındaki sıralamayı ayırt edemiyordum.

"Arkadaki uzun kız kim acaba? " başka birinin sesini duydum. Kimin konuştuğunu anlamak için etrafıma bakındım ama göremedim.

Ethan'ın sıcak elinin çıplak sırtıma dokunduğunu hissettim. Bir şeyi tutmam için bana verdiğini. Odaklanmak için kendimi zorladım. Elimdeki kadehi dudaklarıma götürdüm. Odaklanmak için birebirdi. (!)

Chris yanımızdan ayrılmıştı, pembe saçlı kızı arkada bırakmıştı. Teresa tuhaf bir yüz ifadesiyle onunla konuşuyordu. Tom'u kalabalığın arasından seçmeyi başarmıştım. Başka birileriyle konuşuyordu. Gülüyordu. Demek ki konuşmayı biliyordu. Sadece beni umursamıyordu.

Ethan kulağıma bir şeyler fısıldadıysa da müzik yüzünden anlamakta güçlük çekiyordum. Bu yüzden sadece kafamı sallamakla yetindim. İçtiğim şey her ne idiyse genzimi yakıyor, ardından güçlü bir tat bırakıyordu. Yine de Ethan bir başkasını bana uzattığında kabul ettim. Bu sefer ki farklıydı. Daha yumuşak, daha meyvemsi bir tadı vardı.

"Bu Christina, " dedi Ethan baş parmağı sırtımda aşağı yukarı gidip gelirken. " Chris'in ikiz kardeşi. " Meclis'te onu hiç görmemiştim. O kadar erkeğin arasında inanın bana kolayca fark etmem gerekirdi. Daha önce de tanışmamıştık. Tuhaftı. Ayrıca tembel bir isim seçimiydi. İsimlerini kim verdiyse onlara birer özür borçluydu.

"Hey, " kız gülümseyerek bana bakmayı sürdürüyordu. " seninle daha önce neden tanışmadık? " diye sordum. Büyük ihtimalle ilk önce ismimi söylemeliydim.

" Claire. " dedi Ethan benim yerime konuşurken. " Chris sana anlatmıştır. " dedi sonra Christina'ya. Christina başıyla onayladı.

" Tanıştığıma memnun oldum. Eğer Teresa'nın kasıntılığından sıkılırsan bana ulaş. " dedi yanımızdan ayrılmadan önce. Ethan'a döndüm. Kızın söylediklerini duymamış gibiydi. Eminim duysa sinirlenirdi. Ethan bizi daha kenarlara doğru götürmeye başladı. Kalabalığın arkasına. Barın hemen önüne.

Buranın Demir Saray olduğuna inanmak oldukça güçtü. Bu kadar kısa sürede aldığı hal takdire şayandı. Ethan'ın bu kadar gergin durmasının belki de sebebi buydu. Giydiği lacivert gömleğin altında kasılmış omuzlarını görebiliyordum. Bardan daha geniş bir bardakta suya benzer başka bir şey aldı. Bir tane de bana uzattıysa da kokusu yüzünden geri çevirdim. Barmenin tezgaha dizdiği, içinde kırmızı bir şey olan kadehlerden aldım.

" Onun adı şarap." Dedi Ethan müziği bastırmak için yüksek sesle. " Hatırladığın onca şeyin arasında alkol içeren hiçbir şeyin olmaması çok tuhaf. " dedi gülerek. Biraz önce içtiğim şey de şarap olmalıydı o zaman. Aynı meyvemsi, hafif ekşimsi tadı bırakmıştı ağzımda.

" Yeni oyuncağı o olsa gerek. Beni bıraktıktan sonra bula bula bunu mu bulmuş? " başka bir kızın sesini duydum. Kimin bu kadar yüksek sesle konuştuğunu anlamak için bakındıysam da yine başarılı olamamıştım.

Ethan beni zorla dansa kaldırmıştı. Daha sonra geri dönmüş, birkaç kadeh daha içmişti. Daha sonra tekrar dans etmiştik. Tekrar içmiş, tekrar dans etmiştik. Birkaç kere yüzlerimizin arasında birkaç milimetrelik santim kalsa da dudaklarımız hiç birleşmemişti. Sadece Ethan'ın terden önüne düşen saçları.

Tekrar kendi köşemize döndüğümüzde Chris'in dans pistinin öte tarafında biriyle konuştuğu gözüme çarptı. Sarışın uzun boylu bir çocuktu. Kurucular'dan biri miydi? Çok tanıdık geliyordu. Ama görüntüsüyle ismini bir türlü eşleştiremiyordum.

"Chris'in konuştuğu çocuk kim? " diye sordum başka bir kadehi tepesine diken Ethan'a. Gözlerini kısarak çenemle işaret ettiğimi tarafa baktı. Tam cevaplayacakken Teresa yanımıza geldi. Saçlarının birazı alnına yapışmış olsa da başka hiçbir yeri bozulmamıştı. Ethan'ın elinden tutup onunla dans etmesi için çekiştirmeye başladı. Ethan birkaç kere beni bırakmamak için itiraz etse de Teresa doğum günü kartını oynadı. Ethan gitmeden önce benim sorumu Teresa'ya yineledi. Teresa da pistin karşısına baktı.

"Chris'in tuhaf bir arkadaşı. John ya da öyle bir şey. " dedi Ethan'ı sürüklerken. İsmi kulağımı tırmalamıştı. Yanlış geliyordu. Yine de tuhaf olan şeyin ne olduğunu anlayamamıştım. Bakmaya devam ettim. Tezgahtan bir kadeh şarap aldıktan sonra da. Müzik durup Teresa mumları üflediği sırada da. 20. O boyla inanması güçtü ama. Kendisiyle aynı boyda olan pastasının üzerindeki devasa mumlar öyle söylüyordu. Tekrardan gözlerimi Chris'in olduğu tarafa çevirdim. Hala John ile birlikteydi. Sonra pistin iki ucundan gözlerimiz birleşti. Gözleri kocaman açıldı. Müzik geri geldiği sırada kulaklarım çınlaması da geri gelmişti. Daha güçlü bir şekilde. Gözlerimi birkaç saniye kapatmaya ihtiyacım vardı.

"Kim olduğunu bilen birisi var mıdır acaba? Kim olduğunu kim bilir? "

"En azından açık bar vardı."

"Mumları üfleyemediğine şaşmamak lazım. Pastayla birlikte kendisinden uzundu. "

"Ayrılırken hediyelerden birini alsam fark eder mi acaba? "

"Umarım paketlerden birinde yılan vardır. İşte o anlamlı bir hediye olurdu. Daha önce aklıma gelseydi keşke, tüh. "

"Onun burada ne işi var? " Çınlama dayanılmaz bir hale gelmeye başladı. İnsanların imkansız bir şiddetle konuşmaları da hiç yardımcı olmuyordu.

"İyi misin? " dedi Ethan, gözlerimi açtım. Endişeyle bana bakıyordu. "Bayılacaksın sandım. " dedi beni elimden tutup başka bir tarafa götürürken. Dışarı. Dışarı çıkıyorduk. Sonunda. Serin gece havası yüzüme çarpınca biraz daha iyi hissetmiştim kendimi. Ethan bileğindeki saatten saati görmeye çalıştım. 01:08. Dışarısı da kalabalıktı ama içerisi kadar değil. Işık patlamaları yüzünden kör olacağımı sanarken Ethan beni kalabalıktan çekip çıkarmıştı.

Ethan'ın adımları gelişigüzeldi. Cam Bina'ya dönerken sendeliyordu. Konuşması da, kelimeleri sanki ağzından kayıyordu. Ama gülümsemeye devam ediyordu. İyi olup olmadığını anlayamamıştım. Lobiye girdiğimizde durdu. Aniden. İkimiz de düşecektik. Kolunu omzuma sardı. Beni asansörlerin olduğu yere değil başka bir tarafa doğru yürütmeye başladı.

Ağırlığının yarısı benim üzerime binmişti "Girilmez. " yazılı sarı şeritlerin olduğu bir kapıya yaklaşırken.

" Ethan nereye gidiyoruz? Girilmez yazısını okuyamıyor musun? " diye sordum. İçtiği şeylerin hepsini üzerinden koklayabiliyordum. Ama ter kokusu yoktu. Sadece alnında birkaç damla vardı.

" Onu ben yapıştırdım. " dedi kolunu omzumdan çekerken. Şeritlerin birini kaldırıp diğerinin altından geçti. "Hadi, prenses. " dedi tuttuğu elimden beni çekerken. Ben şeritlerin altından geçtiğim esnada gülümsüyordu.

"Bana öyle seslenme. Kaç kere söyledim."

"Emredersiniz, prenses. " dedi alaycı bir şekilde reverans yaparken.

"Ethan komik değilsin. " dedim arkasını dönüp yüksek tavanlı karanlık bir koridordan hızla yürümeye devam ederken. Arkasından yetişmek Teresa'nın zorla giydirdiği topuklular yüzünden çok zor oluyordu. Arından bir asansöre bindik. Sadece iki düğmesi vardı. Ethan üstekine bastı. Asansörün bir duvarına yaslanmış aptal aptal gülümsüyordu. Hiç bu kadar gülümsediğini görmemiştim. Asansör durmuştu kapı açıldı.    


Continue Reading

You'll Also Like

44K 6.1K 107
TAMAMLANDI✓ Capital Üniversitesi Bilgisayar Bilimleri Bölümü'nden dahi bir omega olan Xu Xinghe, mezuniyetinden bir yıl sonra yapay zeka dehası taraf...
platonik (ÇT) By ...

Science Fiction

174K 10K 108
Yeni başladığın okulda kimsenin konuşmaya cesaret edemediği sadece okulun zorbalarıyla takıldığı çocuğu ilk gördüğün an aşık olup yılarca plotonik ol...
YASAK DENEY By 👑

Science Fiction

165K 15.9K 34
Tarih boyunca sadece birkaç kez cesaret edilen ve eşine az rastlanan, insanlık dışı bir yöntemle yapılan dil yoksunluğu deneylerine bundan yirmi iki...
YANSIMA By Gizme

Science Fiction

5.8K 477 29
İKİ AYRI YAŞAM AMA TEK BİR NOKTA : RUH Amelia kendini hiç bilmediği bir dünyada bulmuştu. Bir anda 19. yüzyıl İngiltere'sine gitmişti. Bu bir rüya m...