Atlantis'in Beş Kurucusu (Düz...

By whysoserious46

1.1M 56.6K 6.4K

--En yüksek: Bilim Kurgu #1, Fantastik #1, Aksiyon #3 -- Claire hafızasını kaybetmiş bir biçimde kendisini y... More

Atlantis'in Beş Kurucusu
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 4.5
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 9.5
Bölüm 10
Bölüm 0 (Claire'in uyanmasından önce)
Bölüm 11
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm Değil Yazar Soruyor
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Karakter Panosu
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 48 - Part 2
Bölüm 48 - Part 3
Bölüm 49
Bölüm 49 - Part 2
Bölüm 49 - Part 3
Bölüm 49 - Part 4
Bölüm 50
Bölüm 50 - Part 2
Bölüm 50 - Part 3
Bölüm 50 - Part 4
Çok özür dilerim
Bölüm 50 (Final)
Hikaye Adı
Ikinci kitap

Bölüm 12

22.2K 1K 75
By whysoserious46

Sabah onda Ethan odamda bitti. " Uyudun mu? " diye sordu, benim örtüleri başıma çekişime aldırmayarak. "Yani geri geldiğimizden beri." diye ekleme ihtiyacı duydu. Onu kovmak üzereyken üzerimdeki örtüyü çekti. Bunu yapıp durmasından nefret ediyordum.

" Hayır, " dedim örtüyü geri çekmeye çalışırken. "İki saat önce geldik zaten." Kendisi de pek uyumuşa benzemiyordu.

Kollarını açarak gerindi. "İki gündür uyumuyorum sanırım. " dedi kendisini koltuğa fırlatırken. Koltuk her zamanki gibi arkaya doğru kaydı. Odamı temizleyenler, o koltuğu da bıkmadan düzeltiyorlardı. Ben olsam büyük ihtimalle olduğu gibi bırakırdım bir süre sonra.

"Sormamıştım." Sadece tek kaşını kaldırmakla yetindi. Örtüyü tekrar üzerime çekip uyumaya çalıştım.

"Ne yapıyorsun?"

"Ne yapıyormuş gibi duruyorum sence?"

"Açım."

"Yemek ye." diye huysuzlandım. Yalnızca başımdan gitmesini ve uykuma geri dönmeyi istiyordum.

"Benimle gel." dedi başımı açarken. Elinden örtüyü geri çekmeye çalışmaktan kısa sürede vazgeçtim. Kendisi bırakana kadar çabalamak boşunaydı. Bir süre bakıştık. Yataktan kalkma niyetimin olmadığına ikna olunca en sonunda pes etti.

"Senden nefret ediyorum." dedim tekrardan örtüyü başımın üzerine çekerken. Daha sonrasında ses çıkarmadı.

Ethan'la yaşadığımız çekişmenin sonunda birkaç saat daha uyumuştum. Uyandığımda saat birdi. Ethan gitmişti. Gerçekten açlıkla ilgili bir sorunları vardı. Hepsinin. Banyoya gitmek için ayağa kalkmam ile bir anda yere yapışmam bir olmuştu. 

"Panikleyince gözlerini kapatma." dedi Ethan, o anda gözlerimi açtım, onunkileri birkaç santimetre ötede bulmak için. Yerde ne yapıyordu? Daha da önemlisi beni yere sermenin ne amacı vardı? Dirseklerimi karnına bastırmaya özen göstererek ayağa kalktım. "Refleks işte, affedersin." diye açıkladı. Kalbim hala yerinden çıkacak gibiydi. Yatağın kenarına oturdum.

" Yerde ne yapıyorsun? "

"Ne yapıyor gibi görünüyorum sence?" dedi benden alıntı yaptığını belirtmek için çeşitli yüz ifadeleri yaparken. Daha sonra yastığımı bana fırlattı. "Koltuğun fazla küçük, sığamadım." diye ekledi gözlerimi devirince.

"Sen de daha rahat bir seçenek olan yeri mi seçtin?" diye sordum. Cevap vermek yerine dil çıkardı. Gözlerinin altı hala mordu. Uzun süredir uyumadığına dair doğru söylüyordu. 

Kendi sorunuydu, hem beni rahat bırakabilir hem de kendi yatağında uyuyabilirdi. Ama o buraya gelip beni rahatsız etmeyi tercih etmişti.

Kalkıp banyoya gittim. Daha fazla uzatmak anlamsızdı.

" Artık bir şeyler yiyebilir miyiz?" diye bağırdı içeriden, ben suyu açarken.

Ethan

Üzerimi değiştirmek için odama gittiğimde Teresa elinde bir şişe suyla tezgahın üzerinde oturmuş tembelce ayaklarını sallıyordu. Ne zamandır burada olduğunu sormak istemiyordum. "Neredeydin?" diye sordu.

"Claire'in yanında."

"Ah," dedi suyundan bir yudum alırken. "artık bir karar vermelisin."

"Neden bunu söyleyip duruyorsun? Kendine mi istiyorsun?" diye sordum giyinme odasına girerken. Tezgahtan atlayıp yanıma doğru yürüdüğünü duydum. "Tom da aynı şeyi söylüyor." diye ekledim üzerimdeki tişörtü kenara fırlatıp başka bir tanesini alırken.

"Claire seni tanımıyor." dedi ben üzerimi giyinmeye devam ederken. "Diğer kızlar gibi değil, seni her gün magazin bültenlerinde arama motorlarında sosyal medyada birileriyle boy boy görmüyo. Onlar zaten neye bulaştıklarını biliyorlar. "

"Yine de her birini kendin için yarışmaya çevirdin, Tess." dedim iç çekerek. Teresa, güzel kızları sevmezdi. Hem güzel hem başarılı olanlardan nefret ederdi. O zamanlar nedenini anlamamıştım ama şimdi mantıklı geliyordu.

"Konuyu bana çevirme." dedi sert bir şekilde. Böyle yapmamı istemiyorsa bu konuyu açmamalıydı. "Haklı olduğumu biliyorsun. Yakında kalbini kıracaksın. Bu kız bilmiyor. Seni tanımıyor. Atlantis'i bilmiyor. Kendine bağlıyorsun, sen olmadan ortada kalacak."

"Sen bu kızı önemsemeye mi başladın? İstediğimi yaparım, Claire camdan değil, parçalanmaz."

"Sıkıldın bile Ethan!" diye bağırdı bana. "Ne için devam ediyorsun ki? Bize inat uğruna mı?"

Bir türlü kendime de cevaplayamadığımdan soru buydu. Neye ulaşmaya çalışıyordum? Claire bu kadar kırılgan bir haldeyken neyi amaçlıyordum. "Nereye gideceğini görmek istiyorum." dedim omuz silkerek. "Merak ediyorum, bir aydan uzun bir ilişki nasıl olur. " Bana iğrenerek baktı bunun üzerine. 

"Kendine aşık edeceksin." dedi biraz öncekinden de sert bir ses tonuyla. Sonra arkasını dönüp gitti. Etkili bir çıkış yapmış olsa da, tartışmaktan yorulduğu için gittiğinin farkındaydım. Teresa'nın ardından çok geçmeden ben de çıktım. Claire'in odasına girdim.

Claire

"Kapıyı çalarsan öleceğine mi kanaat getirdin?" diye söylendim.

"Alışkanlık işte." diye cevapladı. Alışkanlık ya da değil, kapıyı çalması gerekiyordu. "Açım." dedi beni umursamayarak.

"Aksini düşünemem bile." dedim ayakkabılarımı giyerken. Normalin aksine iğneleyici bir yorumda bulunmadı ya da bakış atmadı. Dalgın görünüyordu. Onu asansöre doğru takip ettim. Sürekli telefonu ile uğraşıyordu. Arkasında olduğumu bilip bilmediğine emin değildim.  Neden tek asansör var?" diye sordum dikkatini bana çekmek için.

"Bilmiyorum, Claire." dedi oflayarak, çağırma butonuna tekrardan bastı. Birkaç kere art arda. Sorunun ne olduğunu sormaktan çekiniyordum. Duruşunda beni rahatsız eden bir şeyler vardı. Asansöre bindiğimizde yemek katına basarken beni durdurdu. " Başka bir yere gidelim. " dedi telefonundan birkaç saniyeliğine başını kaldırıp bana bakarken. Elimi indirdim. Giriş kata inene kadar hiç konuşmamıştık, ben tam inerken beni yine durdurup garaja ineceğimizi söylemişti.

Odalarının durumuna bakıldığında arabasının Teresa'nın arabasından daha temiz olması ironikti. Benden önce gidip kapımı bile açmıştı. "Nereye gideceğimizi sormadın." dedi pis pis sırıtarak. Kendini zorladığının belli olmadığını düşünmesi üzücü bir durumdu.

"Fark etmeyecekti ki." dedim omuz silkip arabaya binerken. Tek kolu kapının üzerine dayanmış bana doğru eğilmiş haldeydi. "Yine somurtup bakacaktın." diye ekledim. Yüzü biraz düşse de söylediklerime dair bir yorum yapmadı. Arabanın üzerine bir kere vurup kapımı kapattı. Çok geçmeden sürücü koltuğundaydı. 

"Sen bilirsin." dedi arabayı çalıştırırken. Müzik açana kadar arabayı hareket ettirmedi. 

Cam Bina'dan çıkıp Yerleşke'yi son ses müzik eşliğinde hızlıca terk etti. Yerleşke'nin önündeki büyük döner kavşaktan sola saptıktan sonra hızını arttırarak geniş bir yola girdi. İstemsizce emniyet kemerime tutundum. Ölmeyeceğimi bildiğim halde ikimiz hakkında da biraz endişelenmiştim.

"Kasis!" diye bağırdım daha küçük yollara girdiğimiz sırada. 

Kahkaha attı. "Rahatla. Ben iyi bir sürücüyüm." Sunrooftan dışarı çıkmamı engelleyen tek şey emniyet kemerim olsa da. 

İki üç katlı küçük binaların olduğu birbirine benzeyen sokaklara girdiğimizde Ethan sonunda hızını azalttı. Rahat bir nefes aldım bunun üzerine. 

Yolda bir pizzacıda durduk, Ethan pizzaları arkaya koyduktan sonra aynı neşeli haliyle arabayı sürmeye devam etti. 

Şehri geride bırakmaya başladığımızda gerildim. Daha önce hiç bu kadar uzaklaşmamıştım Yerleşke'den. Kapının kolunu sıkıca tutsam da Ethan herhangi bir yorum yapmıyordu. Son on şarkıdır, pizzaları arabaya koyduktan sonra, tek bir kelime etmemişti bana. 

Ormanlık bir alanın girişinde durduk. Kolunu benim koltuğuma yerleştirerek arkasını döndü ve geri park etmeye başladı. Tuhaftı, özellikle arabanın park kamerası önümüzdeki devasa ekranda açıldığı için. 

Etkileyiciydi yine de. Kolu, duruşu... Beni öpmek için izin istese ona verirdim. 

Ethan beni beklemeden arabadan indi. Büyü bozulmuştu. 

Ağaçların içinde yaklaşık on dakika sessizce yürüdükten sonra, durdum. Sürekli bir şey söylemeden kendi kafasına göre iş yapıyordu. "Ethan, niye buraya geldik?" diye sordum. Kafasını arkaya attı. Sonra bana doğru döndü.

"Kafamı dinlemeye geldim. Burası sessiz bir yer. Fark ettiysen." Sanırım bu sus demek oluyordu. Başka bir şey söylemeden yürümeye devam etti. İlerledikçe kuş sesleri güçleniyordu. Uzaktan bir su sesi de gelmeye başlamıştı. Belki yarım saat belki de daha fazlası boyunca ağaçların arasında yürüdükten sonra daha açık bir alana ulaşmıştık. Biraz ilerideki akarsuyu görebiliyordum. O tarafa gidecekken Ethan yön değiştirdi. "Bu taraftan, aşağı iniyoruz. " Bu cümlede atladığı tek şey aşağı iniş yolunun şelaleden sıçrayan sulardan kayganlaşmış bir kayalıktan oluştuğuydu.

"Düşeceğim." dedim yolun yarısında olmamıza rağmen hala daha çok yolumuz var gibi görünüyordu. "Başka bir yol yok mu?"

"Var. " dediği sırada ona bakış atmak için arkamı döndüm. Kaşları çatıldı. "Ormanın içinden bir saat. Ya da her zaman atlayabilirsin." diye ekledi. Geriye doğru bir adım attım. Ayağım hafifçe kaydı. Aşağıya baktım. Kalbim çarpıyordu. "Claire cidden düşeceksin. Doğru düzgün yürü." Belki de gerçekten atlamalıydım. Tekrar aşağıya baktım. Düşüşü kaldırabilirdim. Ölmezdim ya? Ama kıyafetlerimin ıslanması hakkında nasıl hissettiğimi bilmiyordum. Tekrar bir yola bir de aşağıdaki dev kazanına baktım. En azından atlarsam bir yere çarpma olasılığım daha azdı. Kenara doğru bir adım daha attım. "Claire ne yapıyorsun? Yürümeye devam et."

"Atlarsam daha kısa sürer." dedim bir adım daha atarken.

"Claire saçmalama. Şaka yapmıştım."

"Ne var ölecek değilim ya?" dedim atlamadan hemen önce.

" Bekle! " diye bağırdı arkamdan. Havada süzülürken ilk birkaç saniye çok güzeldi, özgür hissediyordunuz ama su yaklaşmaya ve bedeniniz fazlasıyla hızlanmaya başlayınca panik tüm vücudunuzu sarıyordu. Ayaklarım suya temas ettiği anda kararımın aptalca olduğunu fark etmiştim. Çok yüksekti. Gerçekten de saçmalamıştım. Ayağımdaki birkaç kemiğin kırıldığını hissettim. Güçlerimi kullanmam gerekiyordu. Reflekslerime kendimi teslim ettim. Su etrafımı sardı. Biraz önceki gibi bir beton kadar sert değil, yumuşaktı. Vücudumun geri kalanı suya çarptığında sadece derimin çarpışmanın etkisiyle yaralandığını hissetmiştim. Yüzeye çıktığımda Ethan koşarak yanıma geliyordu. Nasıl bu kadar hızlı inmişti ki?

"Claire delirdin mi sen?" dedi ben yüzerek kenara ulaşınca. Saçlarımı yüzümden kaldırdım. Vücudum adrenalinle doluydu, gülümsememe engel olamıyordum. Sudan çıkmak için ayaklarımın iyileşmesini bekliyordum. "Yaralanabilirdin! Ya da ölebilirdin!" Ayaklarımı oynattım, daha sonra kıyaya doğru adım attım. Basabiliyordum. Güzel. Ethan'a doğru yürüdüm. Kollarımdaki yaralar iyileşiyordu. Gözleri sanki bunu ilk defa görüyormuş gibi büyümüştü. Elindeki pizza kutusunu yere fırlattı. "Sen iyileşiyor musun?"

"Ethan, bunu zaten biliyorsun." dedim hala beni kontrol etmeye devam ederken. Elleri vücudumda geziyordu. 

"Claire, burada güçlerini kullanamıyor olman gerekiyor. " dedi bir adım daha öne gelerek.

"Bunu bilmiyordum. Yani demek istiy- " Gerçekten aptalca bir hareketim sonucunda ölebilirdim. Kendimi yavaşlatmasam daha kötü şeyler olabilirdi. Özür dilerim. Kelimeler boğazımı terk edemeden söndü.

"Önemli değil. Bir daha böyle zeka yoksunu bir hareket yapma." dedi kollarını etrafıma sararken. Onun kalbinin de ne kadar hızlı attığını hissediyordum. Korkmuştu. Benim için. " Hala nefes aldığına, bütün uzuvların hala vücuduna bağlı olduğuna göre yemek yiyebiliriz. " Böylesi bir anda yemek düşünmek... Bir yanım şaka yapıyor olması için dua etse de diğer yanım ciddi olduğunu biliyor ve şaşırmıyordu.

Ethan bir dilimi suratıma doğru tuttu, "Hadi ama aç olduğunu söylemiştin." dedi dilimi aşağı yukarı sallarken burnuma çarptırmayı başararak. Pes edip elinden almak üzereyken de bir anda geri çekildi. " Hayır, ağzını aç. " Şaşırarak dudaklarımı araladım. Ancak Ethan ağzım hariç tüm suratımda pizzayı gezdirmeyi başardı. Yine de ciddiyetini koruyordu. Sonunda ağzımın nerede olduğunu buldu. Aşırı hijyenik olan pizza dilimini ısırdım. Tamam, kabul etmek gerekiyordu ki pizza gerçekten güzeldi. Biraz soğumuş ve benim yüzümden ıslanmış olsa da. Geri çekilmesine fırsat vermeden dilimi sonunda elinden almayı başardım.

Yaklaşık bir saat boyunca yemek yedik. Daha doğrusu ben pizzanın yarısını yemeye çalışırken o geri kalan bir buçuk pizzayı 0.8 saniyede midesine indirerek benim kocaman pizza dilimleriyle verdiğim savaşı izledi. " Nasıl yemek yiyemezsin? " diye sordu gülerek, ben son dilimi pes edip kutuya geri bırakırken. Pizza fazla yapış yapıştı. Her yere itina ile bulaşıyordu. " Bir insan nasıl yemek yemeyi beceremez ki? " dedi benim koyduğum dilimi eline alırken. Kafasını arkaya attı dilimi üç ısırıkta bitirdi. " Bu kadar zor olmaması gerekiyor. " dedi ben kutuları kapatıp toplarken. Sonra arkasına doğru uzandı.

" Neden buraya getirdin beni? " diye sordum onun yanına uzanırken.

" Dedim ya sessizliğe ihtiyacım var diye. " dedi saçımdaki biberi alıp kutunun üzerine koyarken. Hissettiğim kadar kızarmadığımı ummaktan başka bir seçeneğim yoktu. Başımızın üstündeki pembe ağaçta duran kuşu işaret ettim.

" Sessiz mi? Şelalenin gürültüsünden kendi sesimi duyduğumdan emin değilim. Her yerde hayvan sesi var. Ve ben-"

" Durmadan konuşuyorsun. " diye tamamladı cümlemi. Dirseğini yere koydu, başını elinin üzerine yerleştirerek bana tepemden bakmaya başladı. " Beni dinlemiyorsun ki. "

"Doğru düzgün cevap vermiyorsun çünkü. "

"Bazen kafamın içindeki tek sesin bana ait olmasına ihtiyacım oluyor. " dedi iç çekerek. Bakışlarından Bu yeterli mi? diye sorduğu belli oluyordu.

"Zor mu? " diye sordum, onun göz hizasına gelmeye çalışarak. " Yani güçlerin?

"Her zaman değil, ama bazen nefes almaya ihtiyacım oluyor. " dedi yarım yamalak gülümsemeye çalışırken. Gözlerinde cümlesinin ağırlığını görebiliyordum. Ne diyeceğimi bilemediğim için ayağa kalktım. " Nereye? "

"Yüzmeye. Yüzme bildiğime sevindim. " dedim üzerimdekileri çıkarmaya başlayınca.

"Ne yapıyorsun? "

"Ethan, hadi. Senin suçun bu biliyorsun değil mi? Nereye gideceğimizi söyleseydin daha uygun giyinirdim. " dedim suya doğru yürürken. Su çok soğuktu, bunu daha önceki seferde fark etmemiştim. Arkama bakmadan da geldiğini biliyordum. Ama yanıma geldiğinde fazla yakındık. Nereye bakacağımı şaşırmıştım. Bir adım geriye çekildim. Gülümsedi.

"Beni buraya sürüklediğin işe yarasın. "

"Buraya senin sürdüğün arabayla geldik. Fiziksel olarak beni buraya sürükledin. "

"Claire- Ondan bahsetmiyorum. Hazır ıslanmışken. Boşa gitmesin. "

"En son güçlerimi kullandığımda pek iyi olmamıştı. " dedim kollarımı kendime sararak. Yine hareketlerimden pişman olmaya başlamıştım. " Yapmak istediğime emin değilim. "

"Claire, o gün de kimseye zarar vermemiştin. Şimdi de vermeyeceksin. "

"Zorunda mıyım? "

"Claire- " cümlesinin devamını duymak istemediğim için ellerimi yukarı kaldırdım. Birkaç su damlası düşmek yerine yukarı çıktı. Elimin etrafında toplanmaya başladılar. Birkaç saniye sonra elimin etrafını kaplayan bir su balonum vardı. Tek sorun büyümeye devam ediyordu. Dağıtmak için parmaklarımı açtım. Ancak bütün su Ethan'a gitmişti. Saçından damlayan suların altından boş bir yüz ifadesiyle bana bakıyordu. Ortamı yumuşatmak için güldüm. Ethan yüz ifadesini bir süre korudu. Sonra birden beni suyun içine fırlattı.

Ethan telefonunun çalmasıyla beni rahat bırakmaya karar verdi. Açmadan önce uzun bir süre ekrana baktı. Sonra benim duyamayacağım kadar uzağa gidip konuşmaya başladı. Ben de ondan kurtulduğum için sevinip yüzmeye başladım. Uzun bir süre ve birkaç telefon konuşması sonra geri döndü. Bazen yapması gereken işlerin olduğunu unutuyordum. " Claire, artık çıksan iyi olur. Ancak kurursun. " dedi tekrar kıyıya gelip. Başımı kaldırıp suyun kenarında dikilen Ethan'a baktım. " Seni arabama ıslak bir şekilde alacağımı düşünmüyordun herhalde? " dedi tek kaşını kaldırarak. Eğilip elini uzattı. Görmezden gelerek, elimden geldiğince fazla su sıçratmaya özen göstererek sudan çıktım. Dişlerini sıktı. Hızlıca üzerimi giyindim. " Kıyafetlerini ıslattığına inanamıyorum. " dedi bana dönerek.

" Ne yapsaydım, iç çamaşırlarımla mı dolaşsaydım? "

" Birkaç saniye önce ona itirazın yoktu. " dedi kendisi de giyinmeye başlarken. Sadece saçları biraz ıslaktı hala. Yere oturdum, sanırım beni arabaya almamak konusunda ciddiydi çünkü. Tepemde dikilirken telefonuyla uğraşmayı sürdürdü.

" Ethan, orada durmak zorunda mısın? "

" Neden? Manzarayla birlikte çok güzel gittiğimi düşünmekteyim. " Fırlatacak bir şeyler bulamaya çalışıp başaramadım. Birkaç saniye sonra yanıma gelip oturdu. Bir süre o telefonu ile uğraşırken sessizce oturduk.

Döndüğümüzde hava henüz kararmıştı. Ethan yine huzursuz görünüyordu, tüm yol boyunca aklımdakileri bastırmak zorunda kalmıştım. Ne olduğunu soramamak çok zordu. Yine de oraya giderkenki halinden daha iyi görünüyordu. En azından asansörde yalnız kaldığımızda beni öldürmesinden korkmamıştım. Koridorda yürürken yine önden gitmeye çalıştığında ona izin vermedim. Uzanıp parmaklarımı onunkilere geçirdim. Bana döndü, gülümsedi ancak gözlerine yansımadı. Ne yapmam gerekiyordu?

Gitmen. Gitmiş olman gerekiyordu, Claire. Ses geri dönmüştü. Belli bir süredir olmaması rahatlığa alışmama neden olmuştu. Ethan da bunu yaşıyor olmalıydı. Nasıl hissettiği konusunda bir fikrim olabilirdi belki. Ama bu huzursuzluğunun nedeninin bu olduğunu düşünmüyordum. Bana söylemediği başka bir şeyler vardı belki. Beni görmezden gelme. Maalesef istesem de görmezden gelemiyordum ki. Kulaklarım çınlamaya başlamıştı bile.

" Claire, sen iyi misin? " diye sordu Ethan, koridorun ortasında aniden durarak. Başım mı dönüyordu o mu hareket ediyordu emin değildim ama başımı aşağı yukarı sallamayı başarmıştım. " Tom'la buluşacağım gelmek ister misin? " Gelmemi istemediği belliydi. Ben de bir an önce uzaklaşmak için istemediğimi söyleyerek odama gittim.

Continue Reading

You'll Also Like

504K 26.6K 34
81 milyon alem vardır. Biz sadece belli başlı olanları biliriz. Melekler, insanlar, hayvanlar, bitkiler, cinler ve şeytanlar. Peki ya bilmediklerimiz...
YANSIMA By Gizme

Science Fiction

5.9K 477 29
İKİ AYRI YAŞAM AMA TEK BİR NOKTA : RUH Amelia kendini hiç bilmediği bir dünyada bulmuştu. Bir anda 19. yüzyıl İngiltere'sine gitmişti. Bu bir rüya m...
34.2K 3.5K 21
Alexis, tesadüfen eline geçen bir saat sayesinde zamandan çok ama çok uzun yıllar öncesine, bir orta çağ kontunun evine gittiğinde kendini bir anda b...
787K 50.5K 47
Yakın gelecekte öngörülebilen teknolojilerin peşine düşen ülkeler, bir güç yarışına girer. Ülkelerin tehlike getiren icatları, dünyaya sunulması konu...