Atlantis'in Beş Kurucusu (Düz...

By whysoserious46

1.1M 56.6K 6.4K

--En yüksek: Bilim Kurgu #1, Fantastik #1, Aksiyon #3 -- Claire hafızasını kaybetmiş bir biçimde kendisini y... More

Atlantis'in Beş Kurucusu
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 4.5
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 9.5
Bölüm 0 (Claire'in uyanmasından önce)
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm Değil Yazar Soruyor
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Karakter Panosu
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 48 - Part 2
Bölüm 48 - Part 3
Bölüm 49
Bölüm 49 - Part 2
Bölüm 49 - Part 3
Bölüm 49 - Part 4
Bölüm 50
Bölüm 50 - Part 2
Bölüm 50 - Part 3
Bölüm 50 - Part 4
Çok özür dilerim
Bölüm 50 (Final)
Hikaye Adı
Ikinci kitap

Bölüm 10

24K 1.2K 120
By whysoserious46

Hala Ethan'ın odasında kalıyor olmamın tuhaflığı sabah uyanınca bütün bedenimde can sıkıcı bir karıncalanma olarak kendini hissettirmişti. Etrafa bakındım hiçbir yerde onu göremedim. Yataktan kalktım, kendimi kontrolsüzce aynaya doğru giderken bulmuştun. Yüzüm tekrar bakılabilecek bir hal almıştı. Aynada kendi kendime aptalca gülümsedim.

Kapının bir anda açılması ile bir şekilde kolumu lavaboya sert bir şekilde çarpmayı başarmıştım. Banyodan çıkıp Ethan'a nereden olduğunu soracakken karşımdakinin Ethan olmadığını fark ettim. Teresa'yı görünce refleks olarak birkaç adım geri çekildiğimi fark edince kendi kendime kızdım.

Öldür onu. Kafamdaki ses günlerdir ilk defa konuşuyordu, daha soluk daha uzaktı sesi artık daha kolay görmezden gelinebiliyordu.

" Günaydın. " dedi derime binlerce iğne batıyormuş gibi hissettiren bir gülümseme ile. Kalbimdeki kızgınlık ve nefreti bastırmaya çalışarak ona baktım.

" Günaydın. " diye karşılık verdim bir anda ne diyeceğimi bilmeyerek. " Ethan burada değil. " dedim sonrasında birkaç adım ilerleyerek.

" Biliyorum. " dedi yüz ifadesini hiç bozmadan. " Senin için geldim. Özür dilemek için. " diye devam etti bana doğru yürürken. Günlerdir buraya gelip gitmişti ve özür dilemek yeni aklına gelmişti sanki varlığımı yeni kabullenmiş gibiydi.

" Özrün kabul edilmiştir. " dedim, onun bana yaptığı gibi görmezlikten gelmeme gerek yoktu. Havada asılı kalan bir özür vardı ve ben kabul etmiştim. Pek kabul etmeme lüksüm yok gibiydi yine de kabul ettiğime şaşırmış gibi bakıyordu. Gülümsemesi soldu. Aramızda uzun bir sessizlik oldu.

"Umm..." dedi bir koluyla diğerini tutarken. İlk defa söyleyecek bir şey bulamamıştı galiba. " Ethan yeni kıyafetler istediğini söyledi. " dedi en sonunda. Ne diyeceğimi bilememiştim. Üzerimdekilerden bunu anlıyor olmalıydı zaten ama gerçekten yeni giysilere ihtiyacım olduğu su götürmez bir gerçekti. " İstersen...istersen alışverişe gidebiliriz." diye önerdi

" Bu halde bir yere gidemem bence. " dedim kollarımı iki yana açarak. Ayaklarının üzerinde yaylandı düşünüyor gibiydi.

" Alışverişe gitme teklifimi kabul ediyorsun yani? " diye sordu emin olmak için. Başımı aşağı yukarı salladım. " Hadi benimle gel o zaman. " dedi gelip gelmediğime bakmadan kapıdan çıktı. Onun odasına girdik. O kadar istenmiyor gibi hissetmiştim ki. Daha önce geldiğimde odasını incelemek için fırsatım olmamıştı ama şimdi gerçekten çok özel ve güzel bir zevki var gibiydi. Kesinlikle bana göre değildi ama o kesinlikle buraya ait duruyordu. Odanın bütün zengin detaylarıyla oymalarıyla tamamen onu yansıtıyor gibiydi. Onu tanımıyordum ama öyle hissediyordum.

Başka bir kapıyı açtı ve içeri girdi. Tamam, Ethan'ın giyinme odasına büyük demek Teresa'nınkine bir hakaret sayılırdı. Alışverişi buradan da yapabilirmişiz gibi görünüyordu. Elleri belinde bana döndü.

" Tamam, git duş al. Ben de sana uygun bir kıyafetim var mı ona bakacağım. " dedi gülümsemesi sesindeki emrivakiyi saklayamamıştı ama pek umrunda gibi gözükmüyordu. Banyonun yerini bilmediğimi fark edince hızlı adımlarla önümden geçip giyinme odasındaki bir kapıyı açtı. Banyosu da tahmin ettiğim gibiydi, etrafta bir sürü mum vardı. Küvetin etrafındaki üç duvarda da beyaz çerçeveli aynalar vardı, kendisini görmeyi bu kadar çok seviyordu demek ki. Biraz ileride pastel yeşil renkli duş perdesinin sakladığı küçük bir duş vardı.

Niyetim hızlıca duş almak olsa da saçım semsertti. Akan sudaki kırmızılık midemi bulandırıyordu. Karnımın yan tarafında hala iyileşmemiş olan bir yara varı ve su ile temas ettikçe gözlerimi dolduruyordu.

Teresa kapıyı vurmadan içeri daldığında elimi havluya uzatıyordum. Elinde siyah bir elbise ve umursamaz bir tavırla içeri girdi.

" Suyu kapattığına göre işinin bitmiş olacağını düşünmüştüm. " dedi arkasını dönerek havluyu üzerime sarmama izin vermişti. " Bu çok kısa olmaz ise sana olabilecek bir şey gibi duruyor. " dedi tekrar bana doğru dönerken. " Fazla zayıfsın. Büyük ihtimalle olacak. " dedi elbiseyi bana uzatırken. Teşekkür ederek elbiseyi elinden aldıktan sonra çıktı. Ama birkaç saniye sonra geri döndü ve neredeyse suratıma doğru iç çamaşırı fırlattı. " Üst taraf konusunda yapabileceğim bir şey yok herkes senin kadar şanslı olmuyor ne yazık ki. Ama elbisenin kumaşı kalın çok sorun olacağını sanmıyorum. " dedi tekrar çıkarken. Hızlıca giyindim ve saçımı kuruttum. Çıktığımda giyinme odasının ortasında pufa oturmuş beni bekliyordu. Tahmin ettiği gibi elbisenin içine girmeyi başarmıştım, biraz dar olmuştu ama yine rahatsızlık veren şey elbisenin ne kadar kısa olduğuydu. Teresa güldü. Cidden. Gülmeyi biliyordu demek ki.

" Etrafında dön. " dediğini yaptım. İç çekti, başını yana yatırıp bana bakıyordu. Sonra omuz silkti. " Yeterince kapalı. Ethan beni büyük ihtimalle öldürmez. Gidebiliriz. " dedi ayağa kalkarak.

Asansöre binip daha aşağıdaki bir kata gitmiştik, otoparka benziyordu ama toplamda on tane araba vardı. Bu kadar insanın bulunduğu bir bina için on araba oldukça azdı. Markalar –bir çoğunu nasıl telaffuz etmem gerektiğini bile bilmiyordum- hafıza kaybıma bir hakaretmişçesine tanıdık geliyordu. Teresa siyah bir Chevrolet'e doğru yürüdü. Yine tanıdık bir markaydı. Sadece Atlantis'te değil demek ki geldiğim yer her neresi ise orada da vardı.

Teresa direksiyonun arkasında küçücük kalmıştı, yolu görebildiğinden emin olamıyordum. Ama otoparktan çıkarken ya da şehrin geniş sokaklarından geçerken kimseye çarpmamıştık. Demek ki görüyordu.

" Araba kullanmayı biliyor musun? " diye sordu küçük renkli binaların karşılıklı sıralandığı başka bir geniş yola saparken. Binaların renkleri birbirinden farklı olsa da boyları aynıydı büyük ihtimalle renkleri dışında mimarileri de öyleydi. İleride tıpkı Demir Saray'a benzeyen onun aksine penceresiz ve beton bir yapı vardı. Anımsadığım ve anımsamadığım bir sürü markanın billboardu binanın dış cephesini kaplıyordu. Alışveriş merkezi burası olmalıydı.

" Hatırlamıyorum. " diye cevapladım. Araba kullanmayı değil bunu yapmayı bilip bilmediğimi bile hatırlamıyordum.

" Claire, daha önceki özrümde samimiydim. Aşırı tepki verdim. " dedi arabayı park ederken. " Paylaşmaya pek alışık değilim. "

" Daha önceden fark etseydim senin önünde böyle bir şey olmaması için uğraşırdım. " dedim yine de aklımın bir köşesi bunun engellenemeyeceğinin farkındaydı. Teresa habersizce çıkıp gelen taraftı. Yine de benim üzerime kaplan göndermesindense bu halini tercih edeceğimden bunu belirtmedim. "Ama ne senin hislerini ne de Ethan'ın hislerini önceden biliyordum. "

" Ethan anlık hareketler yapmaya bayılır. Sonra da hevesi geçer. " dedi ben başka bir şey söyleyemeden arabadan atladı. Gerçekten atlamış olabilirdi çünkü araba yüksekti ve nasıl indiğini görememiştim. Hızlı hareket ediyordu, hakkını vermek lazımdı.

Teresa her ne kadar bana samimi ve sevecen yaklaşmaya çalışsa da üç saatlik alışverişin sonunda hala birbirimize ısınamamıştık. Denediğim her şeyde bir şey buluyordu çok kısa, çok uzun, göğüslerin gereğinden fazla büyük duruyor, fazla açık, fazla kapalı... En sonunda fazla zayıf olduğumu başıma kakınca artık yorulduğumu söyleyerek gitmek istemiştim. Her şeye bir yorumu vardı. 

Tekrar arabaya bindiğimizde panikle dondum. Kıyafetlerin parasını ödememiştik. Lanet olsun. Bunu nasıl unutabilirdik ki? Kalbim hızlanmaya başladı.

" Ter-Teresa? "

" Evet? " dedi gözlerini yoldan ayırmadan.

" Aldıklarımızın parasını ödemeyi unuttuk. " dediğimde güldü, ikinci kez içten bir şekilde güldüğünü duyuyordum.

" Biz para kullanmıyoruz. Üst düzey vatandaşlar için kurulmuş bir sistem var. Takas yönteminin ilkel olmayan hali gibi. Aldığın hizmet ya da ürün hesabına işleniyor ve eğer bunu karşılayacak kadar görevini yaptıysan para ödemene gerek olmuyor. " dedi kırmızı ışıkta sert bir şekilde dururken. Burası tuhaf bir yerdi bazı sokaklar canlı, gençlerle doluydu bazılarında ise kimsecikler yoktu. " Neden meclis toplantılarında hiçbir şey yapmasak bile meclisi toplamaya devam ediyoruz sanıyorsun? " dedi, verecek bir cevabım yoktu sistemin bir açığını bulmuşlardı ve bunu sömürmeye devam ediyorlardı. Böyle insanların yüzüne bu tarz şeyleri vuramazdınız.

" Alışveriş için teşekkür ederim. " dedim en sonunda otoparka tekrar girerken.

" Bir aydır iki çift kıyafetle idare etmiş olman bile saygıyı hak ediyor bunu daha önceden yapmalıydım. " dedi, bana elimden poşetlerin bir kısmını alarak yardım ederken.

Asansörden indiğimizde koridorda Tom ve Ethan'la karşılaşmıştık, konuştukları şey her ne ise bizi görünce susmuşlardı. Teresa elindekileri hiçbir şey söylemeden Ethan'a verdi. Ethan bana gülümsedi. 

" Ben taşırım. " dedim geriye çekilerek. Başını salladı. 

" Başkalarına da alacak bir şey kaldı mı? " diye sordu Tom Teresa'ya dönerek.

" Komiksin. " dedi Teresa dirseğini oğlanın karnına gömerken. Gerçekten sert vurmuş ve Tom'u iki büklüm etmeyi başarmıştı.

" Ahh," dedi Tom karnını tutarken. " espri yaptım diye bunu hak etmiyorum. "

" Espri yaptın diye değildi zaten kötü espri yaptığın içindi."

" Biraz hak ettin evet. " dedi Ethan sonra üçü birlikte güldüler. Bir aydır hiç şu an olduğum kadar dışlanmış hissetmemiştim. Aralarında bana yer olmadığını daha önce hiç bu şekilde yüzüme vurmamışlardı. Ethan durdu tekrardan bana gülümsedi sonra hala gülmekte olan Tom'un omzuna hafifçe vurdu ve bana doğru yürüdü. " Hadi, bunları odana koyalım. "


~~~~~Ethan~~~~~~

Aynı anda hem mutlu hem de üzgün görünüyordu, aynı anda hem mutlu hem de üzgün hissediyordu. Bir şeyin beni zihninden ittiğini hissettiğim anda sanki önümdeki kapıya çarpmış gibi birkaç adım geriye sendeledim. Biraz önce ne olmuştu? Daha önce hiç böyle bir şey hissetmemiştim. Ne olduğunu sormak istiyordum. Sorunun ne olduğunu öğrenmek istiyordum. Ama odasındaki dolabın önüne poşetleri gürültülü bir şekilde koyarken konuşmak istemediğini açıkça belirtmişti.

Sonuçta o benim kı- Gerçekten o benim neyim oluyordu? Neydik? İki üç kere öpüşmüştük hepsi bu. Hiçbir şey değildik. Ona sormaya hakkım da yoktu. Teresa'nın yaptıklarından sonra. 

Claire kendini yatağa o kadar hızlı attı ki karnındaki yaranın acısını ben de hissettim. Yavaşça yanına gidip oturdum. Anlatmasını bekliyordum. 

Teresa'nın ondan özür dilemesini sağlamak beklediğimden zor bir şey olmuştu ama bazı şeyler karşılığında ikna olmuştu. Ama şu an beklediği özrü alması onun için bir şey ifade etmiyordu belli ki. Yüz üstü uzanmaya devam ediyordu.

Elimi sırtına koymak istedim ama bir türlü kolumu kaldıramamıştım. Beni, ona dokunmamı, engelleyen şeyin ne olduğunu bilmiyordum. Ama bir türlü yapmak için kendi içimdeki savaşı kazanamıyordum. Bir şey yapmam gerekiyordu; canın sıkan şeyin ne olduğunu öğrenmek, sırtını sıvazlamak, bana bir şeyler anlatmasını sağlamak... ne olursa. Yanında işlevsiz bir şekilde oturmak dışında herhangi bir şey yapmam gerekiyordu ama maalesef donup kalmıştım. Daha önce hiçbir kıza karşı böylesine donup kalmamıştım.

En sonunda gözlerim uzun bacaklarına doğru kayarken, elimi saçlarının arasına koymayı başarmıştım. Küçük hareketlerle saçlarını okşarken sinirli bir ses çıkardı.

" Ben konuşana kadar gitmeyecek misin? " diye sordu başını yan tarafa doğru çevirip. Yüzü kıpkırmızı olmuş bir şekilde bana bakıyordu. Başımı iki yana salladım. " Sanırım konuşmayacaksın da. "

" Tam olarak değil, konuşmayı severim. İyi bir dinleyici arıyorsan Tom'a gitmelisin. "

" Sana da katlanabilirim sanırım. " dedi zorla gülümseyerek. Başımda keskin bir ağrı hissetsem de aldırmamaya çalıştım. Vücudunun geri kalanını da başı gibi yana çevirdi. Kalçalarına toplanan elbisesini eliyle hızlıca düzeltti. Buradan bakınca bacakları sonsuza dek sürüyormuş gibiydi. " Ethan, ben buraya ait değilim. " dedi en sonunda. Uyandığından beri sürekli bunu düşünüyordu, bunu söylüyordu.

" Claire bu konunun ötesine geçemiyoruz farkında mısın? " dedim iç geçirdikten sonra.

" Ethan buraya ait hissetmemem sorun olan şey değil; aranıza ait değilim, sizden biri değilim, istenmiyorum, fazlalığım... Bunu daha nasıl anlatabilirim bilmiyorum. " dedi yukarı bakıp gözyaşlarını geri göndermeye çalışarak.

" Fazlalık değilsin. " dedim, odağımı bacaklarından kaydırmaya çalışırken. Odaklanamıyordum, tek düşünebildiğim pürüzsüz bacaklarından ellerimi yukarı kaydırmaktı. Başımı iki yana sallayıp odaklanmaya çalıştım. Bundan daha iyi biri olmalıydım. " Böyle hissetmeni an- "

" Ethan, sizin burada bir düzeniniz var. Birbirinizin hareketlerini daha onlar yapmadan tahmin edecek kadar yakınsınız. Bense aynı koridorda oda verdiğiniz bir yabancıyım. Her ne- Her ne kadar bana- Bana ne kadar tanıdık gelsen de Ethan sizin için tuhaf bir yabancıdan fazlası değilim. "

Ağzım beynimin aksine kelimeler üretmeyi beceremiyordu. Düşüncelerime tutunamıyor, beynimde hızla hareket eden kelimeleri bir türlü birleştirip ona bir şeyler söyleyemiyordum.

" Lütfen böyle yapma. Daha iki aydır buradasın. Daha iki aydır kendindesin." Diyebildim sadece; söylemeyi istediğim hiçbir şeyi ağzımdan çıkaramamıştım. Ses çıkarmadı, itiraz etmedi, kalkıp gitmedi, bağırmadı, sadece sustu. Gözlerini benden kaçırdı, ben yanına oturduğum sırada. 

Yalnız kalmak istiyordu. Onu bırakmak istemesem de gönülsüzce birkaç saniye önce oturduğum yerden kalkıp kapıya yöneldim. 


Claire

Gitme. Öyle demek istemiştim eline yapışıp onu durdurmak istemiştim ama bir türlü hareket edememiştim; göz yaşlarımın düşmesini engellemekle fazla meşguldüm. Gitmek istiyordum ama aynı zamanda kalmak istiyordum. 

Ne istediğimi bilmiyordum. Odanın duvarları üstüme geliyordu, sıkışıyordum. Nefes almaya ihtiyacım vardı, dışarı çıkmam gerekiyordu.

Koridorda kimsenin olmadığına emin olunca dışarı çıktım asansörü beklemek yerine merdiven boşluğuna yöneldim. Kalbim başımda atmaya devam ederken hızla merdivenleri indim. Yine ellerim titriyordu, güçlükle nefes alırken kendimi dışarı attım. Cam Bina'nın önünde, herkesin ortasında, yere yığılmamak için kendimi yürümeye zorladım. Ne kadar zor olabilirdi ki? Bir ayak diğerinin önüne... Bunu yapabilirdim. 

Hafif bir esinti yüzüme çarpıyor ve beni üşütmeye yetiyordu, ama ellerimi yüzüme götürdüğümde tüm vücudumun alev alev olduğunu fark etmiştim. Kendimi nefes almaya zorladım, kalp atışlarımı yavaşlatmaya. Kendimi Demir Saray'a doğru ilerlerken bulunca durdum, ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.

Birisi bana çarpınca neredeyse düşecektim ama bana çarpan kişi beni yakalamayı başarmıştı. Yüzüne fazla dikkat etme fırsatı bulamadan özür dileyip yürümeye devam etti. Etrafıma bakındım çarptığım kişinin kim olduğunu anlamaya çalıştım, sonra biraz ileride bana bakan biri olduğunu gördüm. Hayır, yanılmıyordum doğrudan bana bakıyordu. Bembeyaz bir kız bana bakıyordu bu kadar uzaklıktan bile renkli gözleri olduğunu seçebiliyordum. Ama bana çarpan kişi o olamazdı bir erkekti. Kız bir süre daha bana baktı. Beni tanıyor muydu acaba? Beni tanıyor olmalıydı.

Ona doğru hızlı adımlarla yürümeye başladım, ona doğru geldiğimi görünce arkasını dönüp yürümeye başladı. Çok hızlıydı, koşmaya başladım. Elimden geldiğince hızlı.

" Bekle!" diye bağırdım arkasından Ethan antrenman sırasında koşmamı önerdiğinde reddettiğim için kendime küfrederken. " Beni tanıyor musun? "


Ethan

Bu kız nereye kaybolmuştu? Aklımı kaçırmak üzereydim. Claire'in odasına boş bir oda bulmak için geri dönmüştüm. Onu yalnız bırakmamam gerektiğini biliyordum. Gerçekten de kaçmaya çalışmış olmasından korkuyordum. 

Teresa ve Tom'a haber vermiştim üçe bölünüp onu aramak için. Chris'e kızı kaybettiğimizi söyleyecek yüzüm yoktu çünkü. Ama bir saattir aradığım halde hiçbir iz yoktu. Geldiği gibi gizemli bir şekilde kaybolmuş olabilir miydi? Kalbim daha da hızlandı. Gitmiş olabilir miydi gerçekten?

Teresa'nın sesi zihnimde yankılandı.

Onu buldum. Hemen gelmen gerekiyor.

Neredesin?

Göle giden yolda. Kaçırman imkansız.

Ne oldu? Diye sorsam da cevap vermemişti. Teresa ne olmuş? Teresa!

Koşmaya başladım, ben yine uçuruma gitmiştir umuduyla o tarafa bakmaya karar vermiştim ve göl buradan neredeyse üç kilometre uzaktaydı eğer daha fazla değildiyse. Koştum, deli gibi hem de.

Ölü çimenlerin oluşturduğu yolu gördüğümde bacaklarım yavaşlamayı reddediyordu. Hızlanmaya devam ediyordum. Sonra Teresa'yı gördüm biraz ileride duruyordu yanında Claire yoktu.

" Nerede? " diye sordum nefes nefese.

" Ağaçların orada, be- ben oraya gidemedim. " dedi gözlerinde yaşlarla. Ne olmuştu. Tanrım korkmaya başlamıştım.

" İyi misin? "

" Ethan, göldeki balıkların hepsi ölmüş. " dedi başını iki yana sallarken. " Hepsini öldürmüş. " Keşke bir göl dolusu ölü balık için hissettiği sempatinin yarısını Claire için hissedebilseydi. Yavaşça o tarafa doğru ilerlemeye başladım. Beynim oksijene kavuştukça idrak etmeye başlıyordum. Bir göl dolusu ölü balık üzücü bir şeydi. Ölü balıklar hafife alınabilecek bir şey değildi. Bana ne oluyordu?

Yaprakları dökülmeye başlayan bir ağacın önünde oturuyordu, gözlerinde boş bir bakış vardı. Ölü gibiydi, ruhsuz o an vücudunun içinde kimse olmadığını iddia eden olsa karşı çıkmazdım. Elinde bir şey tutuyordu, ne olduğunu göremiyordum ama parmaklarını o kadar sıkıyordu ki eklemleri beyazlamıştı. Saçlarını önüne düşmüştü, öylece oturuyordu ama.

Yanında diz çöktüm, orada olduğumu umursamıyordu ya da fark etmemişti. Panikle elimi boynuna götürdüm, nabzının attığını hissedince tam rahatlayacaktım ki elimi yakaladı tırnakları derimi deliyordu. Yüzü hala bir ifadeden gözleri ise ruhtan yoksundu; gözlerimiz buluştuğunda düşünebildiğim tek şey bir robot kadar insan olduğuydu. Kolumu geri çekmeye çalıştım ama o kadar sıkıyordu ki her an bileğimi kırabilirdi. Bu kadar güçlü olduğunu nasıl fark etmemiştim? Tekrar adını seslendim. Ama kemiklerimin çıtırdadığını duyuyordum, Claire gitmişti. Vücudunda başka biri vardı. Başka biri olmalıydı. Başka bir şey olmalıydı.

Sanki boğulmaktan son anda kurtulmuş gibi bir ses çıkardı, nefes almaya çalışıyordu. Boynundaki damarlar belirginleşti, Tanrım çok zayıftı. Bileğim tekrar çatırdadı. Sonra eli gevşedi. Kesik kesik nefes alıyordu. Gözlerini kırpıştırdı, sanki beni ilk defa görüyormuş gibi tanımaya çalıştı. " Ethan. " dedi zayıf bir sesle. Sonra arkasını döndü, tüm midesini boşaltmaya başladı. 

Ona uzanıp yüzündeki saçları da toplayarak saçlarını arkasında topladım, midesinde çıkacak bir şey yoktu çünkü yemek yemiyordu. İşi bittiğinde onu kendime doğru çektim, ilk başta göğsüme yaklaşmakta dirense de kendine geldikçe sakinleşti. Dizlerimden birini onun sırtını desteklemek için kaldırdım. Bedeni kollarımın arasında titriyordu ama hiçbir şey söylemiyordu ona ne olduğunu sorduğumda bile cevap alamamıştım.

Ateşi vardı, terlemişti. Yaralarından biri enfeksiyon kapmış olabilir miydi?

Tom, onu bulduk, dedim hızla gelmesini umarak yerimizi söylemeden önce. Biraz sonra gölgelerin arasından belirdi. Yüzünde endişeli bir ifade vardı, kollarımın arasında duran Claire'e bakarak. "Ne olmuş?" dedi Claire'in yarı baygın haline karşı. Başımı iki yana salladım. Ne olup bittiği konusunda hiçbir fikrim yoktu. 

Ellerini Claire'in dizlerinin altından geçirmek için diz çöktüyse de Claire, Tom'dan kendini uzaklaştırarak bana gömüldü. Tom iç çekerek hem bana hem de Claire'e dokundu.

Kendimi Claire'in odasında buldum, tüm vücudumun karıncalanmasına sebep olan o hisle beraber. Tom, Claire'i güç bela yatağa yerleştirdikten sonra doğrulurken sendeledi. Yüzü bembeyaz olmuştu. Elimi sırtına koydum, bir yere oturması için onu zorladım. İki kişiyi teleportlarken zorlanıyordu, daha önce birkaç kez denemiş olsa da hiç bu kadar doğru yere getirememişti. Kendine zarar verebilirdi açıkça zorlanmıştı ama benim için yapmıştı. Ağzımı açtığımda Tom beni susturdu.

" İlk önce onunla ilgilen sonra konuşalım. " dedi ayağa kalkarken ben onu biraz daha oturması için ikna etmeye çalışsam da gitti, duvarla karşı karşıya kalmıştım. Claire'in suratı kıpkırmızıydı titriyordu. Üzerinde neredeyse kırmızı bir hale oluşmuş gibi duruyordu. 

Ne yapacağımı bilemiyordum, doktora ihtiyacı vardı. Doktorlara ne dememiz gerekiyordu ama? Doktora götüremezdik. Ama gerçekten enfeksiyon kaptıysa o zaman bir sorunumuz vardı. Açılan kapı beni kenara itti.

" Sen boş boş duruyor musun? " diye kızdı Teresa. Neden gelmişti ki? Elini Claire'in alnına koydu. Sonra geri çekildi ve saçını bileğindeki lastikle ensesinde topladı. " Ethan amaçsız bir şekilde orada durmaya devam edeceksen git. Kız yanıyor. Suya sokmamız gerek. " dedi aceleyle banyoya giderken. 

Ana odaklanmaya çalıştım. Burası sessizdi, Teresa kendini koruyordu. Burası sessizdi. Nefes aldım. Claire'e her ne oluyorsa hızlı davranmamız gerekiyordu. Teresa üzerindeki bir kat kıyafeti çıkartmış, askılı bir cropla içeri döndü. "Ben taşıyacak değilim ya kızı. " dedi. Claire'in alev alacakmış gibi sıcak bedenini kaldırmak için eğildim. " Üzerindekileri çıkartmayı unutma. " diye belirtti, üzerindekilerle getireceğimi nasıl anlamıştı? Ne demeye yardım ediyordu ki? 

Tek kolumla Claire'in aşırı derecede sıcak vücudunu tutarken diğeriyle elbisesinin fermuarını açtım. Acele etmeye çalışarak elbisesini başının üzerinden çıkarttım, kendinde olup olmadığına emin olamıyordum. Onu daha fazla soymak istemediğime karar verdim ve kucağıma alarak banyoya gittim. Teresa hiçbir şey söylemeden kenara çekildi. Soğuk suyla temas edince Claire inledi. Sonra yan dönüp tekrar kustu. Ne oluyordu ona? " İç çamaşırını çıkarmadın mı? " diye sordu

" Onsuz olması bir şeyi değiştirmiyor. Görmek istiyorsan kendin çıkarabilirsin. " görüntünün zihnimde canlanmasıyla ürperdim. Başka bir şey olmaması için aklımı oradan çıkarmaya çalıştım. Onu uçurumda bulduğumda da çıplaktı üzerine sardığım ceketim hariç. " Kadınlar bilinçliyken yapmayı tercih ederim." dedim Claire'in başını kaldırırken. Bir havlu ile küvetin kenarına düşmüş başını destekledim.


Claire'in inleyerek kendine gelmesi geceyi bulmuştu. Teresa şaşırtıcı bir şekilde gitmemiş, yatağın karşısındaki koltukta uyuyakalmıştı. Ağzı hafifçe açılmış, üzerine örttüğüm ne olduğu belirsiz şeye sıkıca sarınmıştı. Canını sıkan bir şey vardı. 

Claire hafifçe gözlerini araladı, buz gibi olmuş elini kaldırıp başına koyduğum ıslak kumaş parçasını itti. Islak saçları yastığı ıslatmış ancak hala tam olarak kurumamışlardı. Bana doğru hafifçe gülümsedikten sonra tekrar gözleri kapandı. Ateşi biraz düşmüş ve tehlikeli sıcaklıklardan uzaklaşmış olsa da hala oradaydı. Yatağında yanında oturduğum yerde uyku beni de yavaşça ele geçirmişti.

Kömür kokusu beni uyandıran şey olmuştu, bir şey köz gibi kokuyordu. Yatak başlığına yaslı olan başımı kaldırdım. Güneş daha yeni yeni tembelce yükselirken etrafımda yanan bir şeyler aramaya başladım. Belki Tess mum yakmıştı, öyle şeylere açıklanamaz bir tutkusu vardı ama başımı çevirdiğimde örtülerin arasında sarılı olduğunu gördüm. İyi ama yanık kokusu nereden geliyordu ki? Claire uykusunda sayıklamaya başladı, ateşi iyiden iyiye düşmüştü sonunda. Anlamsız kelimeler mırıldanıyordu. Ne olduklarını çıkaramıyordum.

~~~~~~Claire~~~~~~

Boğuluyordum. Beni kurtaracak bir şeye ihtiyacım vardı...Vücudum enerjisini tüketmişti. Hayır suda değil dumanda boğuluyordum. Duman ciğerlerimde oksijenle yer değiştiriyor beni-

Adımı duydum, tiz ama pürüzsüz bir kadın sesi. Kaçman gerekiyor. Kaçman gerekiyor. Kendimi bir adım daha atmaya zorladım. Sonra bir daha... Yapabilirsin Claire!

Burada olmaman gerekiyordu. Tekrar bir ses başka bir ses, daha olgun bir ses. Sen ne yaptın? Duman beni boğuyordu.

Beni rahat bırak! Kendi sesim dumanda yankılanıyordu.

Lütfen devam et. Tiz ses yalvardı, neden bilmiyorum ama kendi sesim yerine onu dinledim. Yürümeye devam ettim. Dizlerimin üzerine düştüğümde süründüm. Hiçbir şey göremiyordum, hiçbir şeye ulaşmaya çalışmıyordum. Siyah. Boşluk. Karanlık. Duman. Başka bir şey yoktu. Ulaşacak bir şeyim yoktu.

Claire! Tanıdık bir ses, kime ait olduğunu bilemediğim bir ses. Tekrar ismimi söyledi.

Devam et! Çık hadi!

Nereye? Diye bağırdım boğazımda kalan son hava ile. Elimin altında bir kapı belirdi.

Oksijen. Hava. Ciğerlerimi dolduran temiz hava. Yanıyordum. Bana değen sıcak bir şey hissettiğimde çığlık atıp kendimi yana savurdum.

Gözlerini aç.

Gözlerimi açtığımda yerdeydim, üzerimde belime dolanan ince bir örtüden başka hiçbir şey yoktu. Ethan'ın bana bakan gözleri ile karşılaşınca örtüyü hemen yukarı çektim. Nefes almaya çalıştım yanık kokusu hala burnumdaydı. İsmimi söyledi, dudaklarından o kadar şefkatli bir şekilde dökülmüştü ki- O ses Ethan'ındı- Rüyamda onu görmüştüm.

Yanık kokusu hala havadaydı nefes alamıyordum. Örtüden kurtulup banyoya koştum. Klozetin soğuk yüzeyine ellerimi koydum. Ağzımdan, midemden, çıkan şey kül tadındaydı. Hayır hayır yanmış et tadındaydı. Kırmızı ve siyahtı; kan ve yanmış iç organlarım.

İçeriden Teresa'nın sesini duydum. " Bu- Bu nasıl olabildi? " diye kekeledi. Onun burada ne işi vardı? Ne olmuştu? Vücudumun tüm ağırlığını küvete verdim, klozetin tuttuğum yerleri- Ellerimden geriye yanık izleri kalmıştı. Sonra küçük bir elin omzuma konduğunu hissettim. Teresa yanıma diz çökmüştü.

" İyi misin? " diye sordu iyi olmadığımı göre göre. Sonra neden onun geldiğini anladım, en azından mantıklı buldum, üzerimde hiçbir şey yoktu. Banyoya koşarken bu gerçeği unutmuştum. Duşun kenarında asılı olan bornozu bana uzattı. Bacaklarımı işe yaramaya zorladım, ayağa kalktım. Titriyorlardı, ama birkaç adım daha atabileceğimden emindim. En azından yatağa kadar. Teresa elini alnıma koymak için yatağa oturmamı bekledi. " Ateşin düşmüş. " dedi yine de ateş ölçeri kulağıma sokmaktan geri kalmadı. " Evet, evet düşmüş. Biraz daha dinlenmen gerek sadece. " dedi beni yatağa geri yatırıp üzerimdekini tekrar çıkartırken. Ethan odada değildi, nereye gittiğini sormak istesem de yapamadım. Sonra uyku beni tekrar karanlığın içine çekti.

Continue Reading

You'll Also Like

YASAK DENEY By 👑

Science Fiction

166K 15.9K 34
Tarih boyunca sadece birkaç kez cesaret edilen ve eşine az rastlanan, insanlık dışı bir yöntemle yapılan dil yoksunluğu deneylerine bundan yirmi iki...
137K 6.4K 16
Felaketlerle başlayan bir gece kaç Bedel ödettirdi? 🕯️
ZAMAN SARNICI By A.SENA

Science Fiction

14.3K 1.1K 21
21.yy'da İstanbul Emniyetinde görev yapan komiser Gonca Kandemir, bir sabah gelen bir cinayet ihbarıyla Yerebatan Sarnıcı'na gider. Gün boyu davayla...
34.2K 3.5K 21
Alexis, tesadüfen eline geçen bir saat sayesinde zamandan çok ama çok uzun yıllar öncesine, bir orta çağ kontunun evine gittiğinde kendini bir anda b...