KEYİFLİ OKUMALAR...
"Asaf ." diyerek titreyen elleriyle yere eğilirken kırdığı bardakları toplamaya başladı. utanmıştı kardeşinin şahit olduğu durumdan. kendine olan kızgınlığı taninde ki yanığın önüne geçiyordu.
"ben , ben kapıyı açamadım." diyordu ama sesi titriyordu.
"bırak Allah aşkına , yandın mı sen?" derken ablasının ıslak üstüne bakıyordu.
"yok."derken gözlerini kapattı.
Kapı açılıp içeriden babasının çıkmasıyla iyice tedirgin oldu. "kusura bakmayın "derken yerden doğrularak yerden doğrulurken aldığı tepsiyi elleri arasında sıkı sıkı tutuyordu. bir kaç gündür gereğinden fazla duygusal ve tedirgindi sebebini kendi bile bilmiyordu.
kaçarak uzaklaştı arkasından şaşkınca bakan babası ve kardeşi Asaf'ı bırakarak. Asaf, 21 yaşında uzun boylu, geniş yapılı esmer bir delikanlıydı. Osman ağanın ilk oğlu,eli koluydu.Asaf,babasının omzuna attığı el ile içeri girerken. İbrin hızlıca merdivenleri inerek mutfağa kaçtı.
mutfağa girer girmez girdiğine pişman oldu,
Mahi" ne oldu ?" diyerek tepeden bir bakış attı, "ağır mı geldi ?" derken beğenmez bakışlar sergiliyordu.
İbrin, sinirle bakarken Ela araya girdi,"yandın mı ? ay gel çabuk çıkaralım. Üstünün başının haline bak"
ıbrın Mahi'ye bakıyordu ama Ela ile konuşuyordu," başımın çaresine bakarım sen çay götür Asaf'da geldi." diyerek elin de ki tepsiyi sertçe mutfak mermerine çarptı. Mahi'de duracağı yeri biliyordu. Mahi'nin sokmazdı yılan dili çatal olsa da her ete batmazdı.
Cabbar donmuş kalmıştı. "Ben- ben bunu Can'a nasıl derim?" Derken gözlerine kan oturmuştu. Odada derin ve kasvetli bir sessizlik hakimdi.
Osman Ağa derin bir nefes vererek .Dr Ahmet'e baktı ;"%100 Topal mı kalacak?"
Dr Ahmet;" bilmiyorum! Sadece varsayımlardan bahsediyorum ama daha fazla oyalanmamalıyız bir an önce ameliyatı yapıp tedaviye başlamalıyız."
Cabbar;" onu bu evden çıkardığımız an Davut'un kuşları, itleri ne kadar hayvanı varsa hepsi peşine düşecektir. Can'ın hayatı tehlikede bunu anlamıyor musun doktor?"
"İyi o zaman bırakalım bacağı kangren olsun ve ölsün sorumluluğu Sen alıyor musun? ya da sen Osman Ağa! Buna vicdanın el veriyor mu?"
O da hiç olmadığı kadar büyük ve keskin sessizlikleri şahit oluyordu. karar vermek zordu, Osmanağa gözlerini kapatarak;" sorumluluğu ben alıyorum Can tedavi olacak."dedi ve ayağa kalkarak ellerini arkasında bağladı devam etti sözlerine "ne kadar adamın varsa hepsi Onu koruyacak,"
Dr Ahmet başını sallayarak;" hastanede bekliyor olacağım." dedi ve baş selamı vererek odayı terk etti cabbar yumruklarını sıkıyordu ve daha fazla sessiz kalamadı. Osman ağaya," bu kadar ileri gitmek zorunda değilsin, Ali ağa Yakında burada olacak ve her şey daha farklı olacak Sadece biraz daha zamana ihtiyacım var ."dedi .
Osman Ağa;" benim de oğlum var, Gencecik yaşta sakat kalması Onun için ölümden daha zor bırakalım da daha kötü mü olsun? Ne Olacağı varsa olur buradayız Davut gelirse bizi de bulur Can'ıda bizi görmeden göremez şimdi sende bu ürkek halleri bırak ve kendine gel bu halde nasıl korumaya düşünüyorsun onu şimdi onu hazırla , hastaneye götür ,her şey olup bitene kadar da bacağı hakkında konuşma Ne olacağını Allah bilir belki Topal falan kalmaz !"
Cabbarın beyni uyuşmuştu kelimeler Çıngıraklı bir yılanın kuyruğunda ki çıngırak gibi beyninde çınlıyor ama bir türlü diline ses olup dökülmüyordu Onun için Osman Ağanın dediğine uydu Can'ı hastaneye götürmek üzere yanına birkaç adam olarak Can'ın odasına çıktı.
Ibrin kendisini ufak talaşlı marangozhanesi ne zor attı. Evdeki en küçük olan odaydı ama verdiği huzuru hiç kimse veremiyordu. Annesi Kader; üniversiteye gidip bir meslek sahibi olması gerektiği konusunda zorlandığında Babası da ona çalışması için izin vermeyeceğini ona göre bir meslek seçmesi gerektiğini kibarca söylediğinde ibrin kendisine çıkar yol olarak görmüştü güzel sanatlara gidip nakış, dikiş işleyip hem üniversite mezunu olacak hem de evden çıkmamanın bir yolunu bulacaktı ama seçmeler için gittiğinde Naht sanatı ile tanıştı öyle ilgisini çekmişti ki o kara kuru bir ağacın girdiği şekiller insan elinde eğilip bükülmesi sessiz ızdırabına şahit olacak gibi hissetti. tahtanın üzerinden kayıp giden ispartulanın tahtanın üzerinden kayıp giderken Tatdadan kopup götürdüklerini bir çok şey anımsattı.
tahtaya verdikleri şekilleri hayranlıkla izlemişti o gün karar verdi O da ne yapılması gerekiyorsa yapacak ve Naht sanatçısı olacaktı. annesi çok kızsa da babası ona destek olmuştu Çünkü ibrin bütün olumsuzluklara rağmen çok iyi bir evlattır
Her şey üzerine gelsede o asla babasını arkasını dönmemişti annesine de dönemiyordu arada kalan İbrin annesi ve babası kendi iktidar savaşlarını giderken ayaklarının altında ezdikleri yavrularından bir Haberlerdi. İbrin derin bir nefes çekerek büyük tahtadan bir parça kesti Çalışma masasının üzerine oturdu , eldivenlerini parmakların arasından geçirdi gözünü tahtanın üzerinde gezdirdi ve gözüne düşen üveyik kuşunu hayalinde canlandırdığı cansız bedenini çizdi ince kalemle çizdiği kuşun kanatlarını parmaklarında sanki hissediyordu yumuşak tüyleri ıslak kan kokusunun keskin kokusu! gözlerini yumarak kuşu bir kez daha hayal etti.
Perşömen kağıdını çıkarırken içeri Ela girdi;
"Kolay gelsin"
"Sağ ol Ela," başını eğerek İşini Yapmaya devam ederken Ela anlatmaya başladı.
"Yaralı adamı götürüyorlar, adı Can mıydı neydi ? adı işte ona babam herkesi emrine amade etti beyzadenin önemli biri herhalde!"
"Sen de söyledin yaralı işte babamız da yardım etmeye çalışıyordur."
"Osman Ağa Benim babamsa senin de baban sen de iyi tanırsın ki çıkarsız kimseye bir şey yapmaz evin önünde ki köpeğe suyu bile onu kollasın diye verir."
"ya Allah!" diyerek uyardı ibrin babası hakkında böyle konuşulması onu rahatsız ediyordu en çok zararı ona olmuşken ona kendisi bir şey demezken başkalarının bir şey demesini asla izin vermezdi . Ela'nın haklı olduğunu bilse de sustu.
"iyi tamam laf söyletme! yine ne yapıyorsun Çok merak ediyorum neler yaptığını Nasıl yaptığını Neden bana da öğretmiyorsun?
"Bilmem, Belki de öğretmeyi bilmiyorum dur."
"iyi tamam zaten ellerim kötü olur senin Sağ elin sol elinden daha sert."
ibrin gözlerini kısarak Karşısında bir tatlı kıza baktı ne kadar aralarından farklı şeyler de olsa ne kadar annesi annesinin üstüne kuma da gelse bu kızı seviyordu En azından dürüst ve samimiydi. hiç büyümeyen çocuksu hali pat diye diline geleni söylemesi de onun dayanılmaz özelliklerindendi.
"Evet Senin o pamuk Ellerin nasır olsun istemeyiz sıcak sudan soğuk suya sokmamak gerek Pamuk Prenses." diyerek kardeşine bakmaya devam etti.
"Ay abla" diyerek mutlulukla şakıdı ona Pamuk Prenses denmesinden çok hoşlanıyordu.
"Hadi şimdi beni yalnız bırak, biraz çalışayım Dinlenmeye ihtiyacım var."
"Nasıl dinlenmek ise boynunda ağrımıyor buraya bir giriyorsun dünyayı unutuyorsun?" diyerek söyleniyordu Ela ablasıyla sohbet etmek onun tek eğlencesiydi Mahi ablası da onunla hiç ilgilenmiyordu ki.
"Sana da kolay gelsin kardeşim," dediğinde Ela ayağa kalkarak;
"Tamam tamam" diyerek odadan çıktı.
Ela odadan çıkarken Asaf'ı babasını odasına girerken gördü. Ordu'dan büyük olup bir geri geldiğinde büyük olaylar olur evde büyük kararlar verebilir de yine kaybolup yine geri dönmüştü Bakalım evde ne olaylar olacaktı.
Ibrin dudaklarının arasına sıkıştırdığı mırıltı ile iskarpelanın kavradığı kabzasını önündeki ağacın sert yüzeyinde kaydırırken içinden de bir şeylerin kopup gittiğini hissediyordu. Akşam olduğunda Saatlerdir odasından Ela'nın dediği gibi çıkmamıştı kimse de ibrin'ı hatırlamamış hava karardığında odasına çekilmişti ibrin de işini bitirmek üzereydi gözlerini kapatıp başını arkasına yasladığında boynuna giren sancı ile birlikte gözlerinin önüne kafası gözü sarılığı yüzünde çizikler olan adam belirdi üzüldü Gencecik bir insanı Topal kalma ihtimalinden üzüldü, Can için üzüldü ibrin, onun hissettiği ilk duygu bu olmuştu acıma değildi ölse belki acırdı ama ölmemişti sağdı nefes alıyordu ailesi onu dört gözle bekliyor olmalıydı . annesi ,babası daha bilmediği kaç tane bekleyeni vardı kim bilir? derin bir nefes alıp gözlerini araladığında kafasından geçenleri sesli dile getirmediği için şükür etti babası onu izliyordu,
"baba!" diyerek ayağa fırladı ibrin uyuşmuş ayaklarının üzerine zorlukla basarken önündeki masadan destek aldı. Osman bey eli kızına dur diye işaret ederken ;
"Bu gece benimle oturur musun?" dedi ibrin ile arasında diğer evlatlarıyla olandan farklı bir bağ vardı. ona karşı nasıl davranacağını bilemiyordu.
Başın olumlu anlamda önündeki kuşu elinde bir düre izledi yanındaki örtüyü alarak sessizce üzerine örttü ve udunu eline aldı babasına oturduğu yer göstererek;" Buyur ."dedi.
Değmen benim gamlı yaslı gönlüme
Ben bir selvi boylu yardan ayrıldım
Evvel bağban idim dostun bağında
Talan vurdu ayva nardan ayrıldım,
Gökyüzünde turna gibi dönende
Baykuş gibi viran yurda konanda
Çok ağladım mecnun gibi çöllerde
Ferhat gibi şirin yardan ayrıldım
Ud her zaman ki ezgileri alışık olduğu ritimleri çalarken , İbrinin elleri titriyordu birini sevmek bugüne kadar tatmadığı bir duyguydu. babasına soramadığı sorular annesinden cevabını almaya korktuğu sorulardı. oysa her kız annesinden öğrenmez miydi aşık olanın nasıl bir duygu olduğunu...
konuşamazdı da ibrin çok güzel susardı, tıpkı osman ağanın ona udu çalmayı bıraktığında söylediği gibi, " artık zamanı geldi, seni evlendireceğim benden zaman istemiştin biliyorum ama!" sıkıntı ile verdiği derin nefesler ibrin'in kulağında uğulduyordu.
"kiminle ?" diye sorabildi, yere sabitlediği gözleri ile titreyen nefesinin izin verdiği kadar. Osman bey itiraz dolu cümleler duymadığı için mutluydu.
"daha karar vermedim sadece sana sormak istedim." dediğinde başı ile onayladı ibrin gözünde akmamak için direnen göz yaşları vardı. Babası kararını bildirerek soruyordu , sanki itiraz etmeye hakkı varmış gibi.
Siz beğenmiyorsunuz ama ben yazmaya devam ediyorum...