Yüce Ağaç: Arayış

By MahmutYuvan

2.3K 87 75

Yeni bir Kıtalar Savaşı baş gösterdiğinde, İnsan diyarı, en kötü anlarını yaşıyordu. Umutları tükenmiş, savaş... More

Bölüm 1: Furan Şehri'ne Dönüş
Bölüm 2: Aile
Bölüm 4: Şehrin Gölgesi
Bölüm 5: Gümüş Diş
Bölüm 6: Ormanın Derinlikleri
Bölüm 7: Kahraman

Bölüm 3: Harvey Atbol

192 11 14
By MahmutYuvan

Keanexl, atıyla uzun bir süre yol aldı. Yanında yiyecek hiçbir şey olmadığından, oldukça acıkmıştı. Elf Diyarına geçmek için Büyük Köprü'yü kullanmalıydı. Yanında birkaç altın vardı. Cebindeki bir kaç altınla, yiyecek birşeyler almıştı. Yiyecekleri aldıktan sonra Brekil Ormanına doğru gitmek için atına atladı. Ormana ulaştığı zaman güneş ortadan kaybolmuş, karanlık tüm diyarın üzerine çökmüştü. Ormanın içi gitgide sessizleşmişti. Arada bir çalılardan sesler duyuluyor, bazen at korkup geri dönmeye çalışıyordu. Keanexl atın ipini tutup tekrar yola koyuyor, bazen at iple bile gelmeyince, attan inip hayvanı zorla yola doğru itiyordu. Bir saat boyunca yol aldığı zaman, bir uluma sesi duydu. At bu sefer şaha kalkıp, Keanexl'ı üzerinden attı. Anko şehrine doğru dört nala koştu.

Keanexl zorla ayağı kalktı, at onu oldukça sert bir şekilde, yere fırtlatmıştı. Hançerlerini çekti, düz bile duramıyordu, beli çatlamış olabilirdi. Çok ağrıyordu. Uluma sesi git gide yaklaşıyordu. Belini düzeltmeye çalışıp, hançerlerini sımsıkı tuttu ve olanları beklemeye başladı. Kısa süre içinde, tam önünden, kendine doğru ilerleyen bir şeyin sesini işitti. Çok hızlı geliyordu. Öndeki çalılıklardan hızla, Keanexl'ın üstüne atladı. Keanexl hızla yana doğru çekildi. Karşısında bir kurt vardı. Ama normal bir kurt değil, vücudu bir insana, kafası ve elleri ise bir kurda benziyordu. Keanexl'ın karşısında durmuş, hamle yapacak zaman arıyordu. Genç, hançerlerini çekti. Yanında yayını getirmediği için çok pişmandı.

İkisi bir kaç saniye birbirlerini süzdüler.

Kurt ulumaya başladı, bir kaç saniye sonra ise, Keanexl'ın üstüne doğru koştu. Genç onu bekliyordu. Sağ elindeki hançeri sımsıkı , sol elindekini ise fırlatacak şekilde tutmuştu. Ormanın içi, ay ışığıyla, görünür olmaya başlamıştı. Canavarın tüm vücudu siyah kıllarla doluydu. Pençeleri oldukça sivriydi. Arkasındaki kuyruğu ise oldukça uzundu. Bir kaç saniye içinde Keanexl'a yetişip, yeniden üzerine atlamaya çalıştı. Genç, hızla yana çekildi. Sol elindeki hançerini, canavara doğru fırlattı. Canavar saniyeler içinde yere yığıldı. Hançer karnına gelmişti.

Genç, ona bakmak için yaklaştı. Canavar ölmüşe benziyordu, hançerini karnından çektiği an, canavar ayağını dişledi, ayağından büyük bir parça koparınca, Keanexl yere yığıldı. Canavar, bu sefer zorla ayağa kalktı, ve Keanexl'ın üstüne çıktı, omzuna dişlerini geçirdi. Bu büyük, sivri ve sarı dişler, gencin omzunun içindeydi. Omzunu koparmaya çalışıyordu. Gencin onu fırlatmaya çalışmasını önlemek için, Pençelerini yere saplamıştı. Keanexl, acı yüzünden durmadan çığlık atıyordu. Sağ elinden düşen hançeri gördü. Elini ona doğru uzattı. Parmakları değiyordu. Ancak omzunu yemeye çalışan bir canavar varken, o hançeri alması oldukça zordu. Elini biraz daha ileriye uzattı. Bu arada canavar sol omzunu neredeyse vücudundan koparacaktı. Elini uzatmaya çalıştı ama yine başarısız oldu. Canavar sadece omzuna odaklanmıştı. Sarı gözlerinden dehşet saçıyordu. Ağzı sıcak ve ıslaktı, sağ tarafındaki pençesini, yerden çıkardı ve biraz daha ileriye aldı, aynı şeyi sol taraf içinde yaptı, git gide daha derine gidiyordu. Saniyeler içinde yaptığı bu hareketler, omzu kullanılamaz hale getirmişti. Gecenin karanlığı, bu büyük ve ihtişamlı ağaçların bile güzelliğini örtüyor, Ay ise geceye karşı tek başına savaşıp, ormanı aydınlatmaya çalışıyordu. Bu büyük orman, kıtalar ayrılmadan önce, çok daha büyüktü. Ancak halen bile, büyüklüğü ve güzelliği gözleri kamaştırıyordu. Yerdeki toprak oldukça soğuk olmaya başlamıştı. Gecenin serinliği, ormanın içinde bile etkisini gösteriyordu bu soğuk genci de etkilemişti Sonunda, büyük bir nefes alıp, Hançere yetişti. Hançeri eline aldığı gibi, canavarın karnını delmeye başladı. Durmadan, karnına batırıp çıkarıyordu. Canavar, dişlerini gencin omzundan çekmeye başladı. O kadar hamleden sonra, artık hiçbir şey yapabilecek hali kalmamıştı. Neredeyse yirmi kez, canavarın karnına hançerini saplamıştı. Canavar, gencin son hamlesinden sonra, yere yığıldı. Keanexl'ın iki katı olan bu yaratık, son nefesini verdikten sonra, git gide küçülmeye başlamıştı. Kılları, dişi, pençeleri, kuyruğu hepsi kayboluyordu. Git gide insana dönüşüyordu. En sonunda genç bir Elfe dönüştü.

•••

Keanexl, aynanın karşısından çekildi. Bu kadar anı ona, fazla gelmişti. Elini sol omzuna attı. O anı, o acıyı hissediyordu ancak artık hiçbir iz kalmamıştı. Ayağı kalktı. Hizmetçinin peşinden, sarayın bahçesine ulaştı. Kral, yanında bir kaç adamla bekliyordu. Bu adamlar soldan sağa sırayla dizilmişlerdi ve boy uzunlukları sağa doğru uzuyordu. Kimisi oldukça kaslı ve güçlüye, kimisi ise oldukça ince ve güçsüze benziyordu. Kral, bağırak "Günaydın," dedi.

"Günaydın, kralım."

"Dün, yanına istediğin kadar adam alma sözü vermiştim. Ancak, savaş nedeniyle en fazla dört tane verebilirim. İstersen daha az da alabilirsin."

Keanexl adamlara baktı. Soldan üçüncü adamı süzmeye başladı.

"Ayıya benziyorsun."

Adam önce, oldukça sinirli bir yüz ifadesine büründü sonra ise kahkaha atarak, "Sende bir maymuna," dedi.

"Bir maymun ha? Çok fazla şeye benzetildim, ama bunu ilk kez duyuyorum."

Adam büyük bir kahkaha daha attı. Boyu iki metreden biraz azdı. Vücudu ise oldukça kaslıydı,

"Demek sizi benzetenler körmüş."

Keanexl, sırıtmaya başladı, "Bu adam yeter," dedi.

Kral, "Bu Dodeik'tir," dedi. "Oldukça güçlü bir savaşçıdır. Sana yardımı kesinlikle dokunacaktır."

Kral, Keanexl ile birlikte sarayın bahçesinde dolaşmaya başladı. Güller, menekşeler, karanfiller, laleler ve papatyalarla dolu bu bahçe, oldukça büyük ve genişti. Her yer yemyeşil di, farklı bir şehirdeymiş hissi yaratıyordu. Keanexl, tüm odağını bu bahçenin kokusuna yönlendirmişti. Kralın, onu çağırdını üçüncü söyleyişinde anladı. "Efendim Kralım," dedi.

Kral, "Bu görevin zorlukları hakkında konuşmayacağım, çünkü sen en zorunu bile kolayca halledersin," dedi. "Sana bu görevi en kolay ve hızlı şekilde yerine getirmen için bilgi vereceğim."

Keanexl, bahçenin bu muazzam kokusunu içine çekmekten vazgeçti. Dikkatli bir şekilde kralı dinlemeye başladı.

"Bu görev için, her ırkın Yüce Ağaç hakkındaki bilgilerini toplamalısın. Kendi kıtamızda işler diğer kıtalara göre kolay olacak. Diğer kıtaların bilgilerini ele geçirmende elimden geldiğince yardım edeceğim. Onlara bir ateşkes sunma fikrindeyim böylece, diğer kıtalarda güvenli," dedikten sonra biraz düşündü. "Neredeyse güvenli bir şekilde gezeceksin. Tüm bilgileri topladığında, hala ağacın yerini tam olarak saptayamıyorsan, o zaman kıtamız yok olacaktır. Ama ben sana ve ağaca güveniyorum. Bizim kıtamızı kurtaracaksınız."

Keanexl, her sözü dikkatle dinledi, "Neden ittifakımız daki ırklar bize bilgiyi vermiyorlar," diye sordu.

"Çünkü ağacı ele geçiren en güçlü ırk olacaktır ve kimse bunun kendi ırkından başkası olmasını istemez."

Biraz daha yürüdüler. Bahçe bitmeyecek gibiydi.

"Gitme vaktin geliyor, bizim bilgilerimizin hepsini, senin için yazdırdım. Git ve ağacın gücü ile geri gel kardeşim."

Kral, dönüp Keanexl'a sarıldı. Sonra ise, saraya döndüler.

Tüm eşyalar hazırlandı, atlara yerleştirildi ve Keanexl için yeni geldiği bu şehirden gitme vakti geldi. Krala son kez veda etti. Anko şehrine doğru yola koyuldu.

Yaklaşık üç günlük bu mesafe için yeteri kadar yiyecekleri vardı. Şehirde ise biraz dinlenip kralın verdiği altınlarla erzak alıp, köprüyü geçeceklerdi.

Dodeik, birinci günün bitişinden beri söyleniyordu. Dinlenmek istiyordu. Ancak Keanexl durmadan hala yorulmadığını, biraz daha yol katetmeleri gerektiğini söylüyordu. Dodeik, atını durmadan kamçılıyor, daha hızlı gidip kısa süre içerisinde daha fazla mesafe gitmek istiyordu. İkinci günün sonuna doğru. İkisi de bayılacak gibi olmuştu. Bir yerde ateş yakıp, sabaha kadar sırayla nöbet tutarak, dinlenmeye karar verdiler. Gece sessiz ve soğuktu. Zaten İnsan Diyarı geceleri hiçbir zaman sıcak olmazdı. Keanexl ilk nöbeti tutmaya başladı. Gökyüzüne baktı. Oru muhteşemliği ile her zamanki gibi gökyüzündeydi. Gökte hiç yıldız yoktu ve ay, tek başına karanlığı bastırmaya çalışıyordu. Keanexl uzun bir süre gökyüzüne baktı, sonra ise, nöbeti Dodeik'e teslim etti.

Sabahın ilk ışıkları yüzlerine vurmaya başladı. Dodeik, nöbet tutarken uyumuştu. Keanexl ayağa kalktı, Dodeik'i tekmeleyerek uyandırdı.

Dodeik, uykulu bir şekilde, "Ne oluyor," dedi.

"Nöbeti tutmamışsın, uyumuşsun."

Dodeik, gözlerini ovuşturdu.

"Üzgünüm."

"Bir daha böyle bir şey yaparsan ömür boyu üzgün olursun."

Dodeik ayağa kalktı ve atını hazırladı. Hızla yola koyuldular. Kıtalar Savaşı yaşanırken ve kendi kıtaları yok olurken, bu görevi çok çabuk bir şekilde tamamlamaları gerekiyordu. Yol, yemyeşildi, Brekil Ormanı'nın büyüsü yolları bile yeşillendirmişti.

Anko şehrine vardıklarında, hızla bir hana girdiler. Kendilerine yatacak bir yer ayarlayıp, bira içmeye başladılar. Çok sarhoş olmadan, Dodeik erzak almak için pazara gitti. Her çeşit ürün, açık tezgahlarda satılıyordu. Dodeik biraz kurutulmuş et, sebze ve ekmek aldı. Sonra ise hana döndü. Geceyi handa geçirdiler. Sabah olduğunda, yola çıkacaklarken, bir haber işittiler.

Dün gece, İnsan Diyarına düşmanlar tarafından çıkartma yapılmıştı. Rortukall Kıtası Drukteleri ve Orkları İnsan Diyarına çıkarmayı başarmıştı. Düşmanlar bir çok gemiyi, İnsan Filosunu yararak sahile ulaştırmayı başarmıştı. Binlerce gemiden oluşan bu duvarı aşmayı güneş doğmadan başarmışlardı. Yedi büyük gemi, düşman askerlerini uyandırmamak için, direkt olarak gemileri çarpıştırmışlardı. Bunu başarmak için, iki gemi işe yaramaz hale gelmiş, iki yüz kişi ise hayata gözlerini yummuş tu. Bu çarpışmanın, sesi ile uyanan, Görkemli İnsanlar, kendi gemileri ile, boşluğu hızla doldurmuş, fakat Düşmanların peşine düşecek vakitleri olmadığı için, sadece beklemişler di. Beş düşman gemisi, gecenin karanlığı söner ve güneş dünyayı aydınlatırken, karaya yaklaşıyorlardı. Karaya yaklaştıklarında, hızla, savaş pozisyonu alıp, Furan Şehri'ne doğru ilerlemeye başlamışlardı. Bu bin kişilik ordu, normal bir ordudan kat kat güçlüydü. Yeşil renkli tene sahip, üç metre boylarındaki, iğrenç yüzlü ve kaslı Orkların yanında birde Kahverengi renkli tene sahip, iki metre boyundaki, oldukça kalın ve kaslı kollara sahip, Drukteler vardı. Bu bin kişi, hızını kesmeden ilerliyordu. Ordu kamplarından uzakta, ıssız bir tepe olan Sıcakgöz'e gidiyorlardı. Bu tepenin bulunduğu yerde, ağaç sayısı oldukça azdı. Yer, çimlerle örtülmüştü. Ordu, hızını kesmeden, temposunu koruyarak, tepe yoluna girmişti. Şehre gitmek için, bu yoldan başka güvenli yolları yoktu. Ordu pek düzenli değildi. Orklar ellerinde kılıç ve kalkanlar, Drukteliler ise neredeyse bir metre boyunda uzun kılıçlar tutuyorlardı.

Bu olayı haber alan komutan Harvey Atbol, yanına yedi yüz asker alarak onları durdurmak için yola koyuldu. Bu güçlü ordunun karşısında sadece yedi yüz adam hiç bir işe yaramazdı. Ancak başlarında Harvey varken, bu yedi yüz kişilik ordu, binlerce kişi gücünde olmuştu. Furan Şehrine giden orduyu durdurmak için Sıcakgöz tepesinde pusuya yattılar. Okçular, tamamen yola odaklanmıştı. Düşman ordusu buraya ulaştığında artık ordu diye birşey kalmayacaktı. Kılıçlılar ise tepenin en alt noktasında, gizlenmiş bir şekilde bekliyorlardı.

Yaklaşık bir saatin sonunda, sessizlik bozuldu. Düşman ordusu yoldan geçmeye başlamıştı. Okçular hazırda bekliyordu. Harvey en iyi anı arıyordu. Bir kaç saniye içinde atış komutunu verdi. Gökyüzü karartan bu yüzlerce ok, hızla orduyu telef etmeye başladı. Tüm oklar yere ulaştığında, tekrar atmaya başladılar. İkinci ok saldırısından sonra ayakta sadece üç yüze yakın, düşman kalmıştı. Harvey saldırı komutunu kılıçlılar için verdi. Aşağıya doğru hızla atlayan askerler, kısa süre içerisinde tüm Orkları ve Druktelileri tepenin içine doğru açılan bir oyukta sıkıştırmayı başardılar. Okçular hızla yer değiştirdi. Tepeden aşağı inerek, oyuğa doğru nişan aldılar. Oklarını havaya saldıklarında, düşmanlar büyük bir çığlık attı. Ölümün korkusu onları sarmıştı, oklar yere düştüğünde ise çığlık sesleri kesilmişti. Bu küçük çaplı zafer, halkı mutlu etmeye yaramıştı. Ancak gerçek ordular, gemi filosunu geçmeyi başarırsa, İnsan Diyarı'nın yapacak bir şeyi kalmayacaktı.

Continue Reading

You'll Also Like

101K 12.5K 31
"Çok yakınımdasın kedicik. Dikkat et, ısırabilirim." "O halde sana yeni bir bilgi daha çıngıraklı." Öfkesi birden çekilmişti. "Bir Aslanın dişleri de...
260K 17.5K 31
"Sakın onun adını anma." "Neden?" "Eğer yaparsan sana sonsuza kadar sahip olur." ~~~~ "Büyü zayıflıyor Aria. Sen ölmek istesen bile o buna izin verme...
37.9K 2.3K 9
"gece alınırsa intikam, saklanır karanlığa" Dünya harici üç farklı diyar olduğu söylenir efsanelerde. Göğe, yere ve sulara hakimiyet kuran... Diyar E...
28.4K 4.3K 38
Memur bir kızın çözmesi gereken vaka için gittiği ormanda karşılaştığı şeylerin hayatını değiştirmesine sebep olmasını anlatan bir kurgudur Alıntı; O...