Senden Sonra | KTH ✓

By Elyios

1.5M 120K 70.2K

Zıtlıklar her zaman uyumsuzluk getirirdi. Mesafeli, idealist ve kalbi buz gibi bir kız, onun aksine sıcacık... More

Tanıtım
İlk karşılaşma
Sinir bozucu
Hırsız
"Gözlerini aç, lütfen"
Kalp Kırmak
Sapık Mısın?
İki Küçük Çocuk
Sana Güveniyorum
Minnettarlık
Böcek Fobisi
Şefkat
"Hamilesiniz."
İntikam
Pişmanlık
Ava Giderken Avlanmak
Utangaçlık
Kavga
Rüya
"Seni öpebilir miyim?"
Güven
İtiraf
Yanlış Anlaşılma
Veda
İlk Öpücük
Başlamak
Kıskançlık
Beni Unutma
"Bu Acı Fazla Gerçek"
Sessizlik
Seni Hala Seviyorum
Bizim İçin Savaşacağım
#TaeSun
Tavşan
Sarhoş
İtiraflar
Ten Uyumu
Bakıcı
Suçlanmak
Vazgeçemem
Çözüm
Gurur
Yeni Patron
Ait
Gelecek
Hayal Kırıklığı
Seksi
Buz Dağı
Fedakarlıklar
Korku
Tehdit
"Üzülme."
Şüphe
Belki Bir Gün
Tanışma
57
Acı Çorba
Eskisi Gibi
Memories¹ Never | MYG
Seçenekler
Özür Dilerim
"O."
Final 1/3 | Vicdan Yükü
Final 2/3 | Biz Birbirimizi Bulduk
Final 3/3 | Senin İçin Hayatımı Verirdim
Minik Bir Sürpriz & Teşekkürler
Merhabalar
Yeni Kitap : Mighty Fall

Sevilmemek

19.9K 1.7K 1.4K
By Elyios

Sınır yine 340 vote. Bol bol yorum yapın lütfen, yorumlarınızı okumak eğlenceli oluyor. Yeni bölümde görüşmek üzere 💕

Daha önce hiç yaşamadığım bir anın içindeydim. Üzüleceğimi tahmin ettiğim şeyler elbette olmuştu ama daha önce üzüleceğime emin olarak hareket etmemiştim.

Bu kapının önünde durmaya devam edersem, onları dinlemeye devam edersem üzüleceğimi biliyordum ama duymamak için bir şey yapamıyordum.

Yapamıyor muydum yoksa yapmak mı istemiyordum? Sanırım ikincisiydi. Merak ediyordum, bunu inkar edemezdim. "O kız olacak Hyung! Ben o kızın benim hayatımda olmasını istiyorum, yanımda kalmasını istiyorum." diyen Tae'yle kalp atışlarım hızlanmıştı.

Benden bahsediyordu, buna emindim. Söylediklerinden öte Tae'nin sesinden anlıyordum benden bahsettiklerini. "Yanında kalmasını istiyorsun demek? O üzülürken, senden çok hırpalanırken de böyle düşünecek misin?" Yoongi'nin söylediği ile kaşlarım çatılmıştı. Ben ne için üzülecektim ki? "Güçlü bir kız olduğunu biliyoruz ama ne kadar dayanabilecek? Biz ondan kurtulmak isterken sen ne kadar dayanabileceksin?"

Yine ellerim üşümeye başlamıştı, kalbim gibi ellerimde buz gibi olmuştu. Benden kurtulmak istiyorlardı demek. Şaşırmış mıydım? Aslında pek değildi, ben sevilmemeye alışık bir insandım.

Benimle tanışan insanlar asla ilk anda bana bayılmazdı, tanıdıkça sevme gibi bir durumları da yoktu. Neden beni sevmediklerini hiç anlamazdım, bir şekilde ben hep en sevilmeyen oluyordum.

Kötü bir insan olduğum için miydi? Bilmiyordum ama emin olduğum bir şey vardı, önceden nasılsa hala aynı devam ediyordu her şey. Sevilmiyordum ve buna o kadar çok şahit olmuştum ki, artık sevileceğime dair inancım da kırılmaya başlamıştı.

Aslında bu çok önemsediğim bir şey değildi, birinin beni sevip sevmemesi ailem dışında umrumda olmuyordu. Herkesin düşüncesini önemsersem, kendimi sürekli bir değişime sokarsam bu sefer kendim olmaktan çıkardım. Ben yabancı bir insan gibi hissederken, başkalarının beni sevip sevmemesini çok umursamayacağımı sanmıyordum. Kimse için değişmek istemiyordum, insanlar beni sevsin diye olmadığım bir insan gibi davranmak istemiyordum.  İnsanlar beni sevmiyorsa sevmiyordu, bu beni kırmıyordu.

Ama şu an kırılmış hissediyordum çünkü Yoongi'yi seviyordum. Aslında Taehyung'la ilgili olan her şeyi seviyordum. Tanımıyordum ama kardeşlerini seviyordum. Annesini, babasını, arkadaşlarını. Onunla ilgili her şeyi seviyordum ama demek ki aynı şey onlar için geçerli değildi.

Ben Taehyung'un çevresi için olmaması gereken kişi miydim? Görünüşe göre öyleydi. Taehyung herkesin seveceği bir insanken, benim gibi sevilmeye layık görülmeyen birini sevmesi çok ironikti.

Kendi kendime gülümsedim.  İnsanlar beni sevmezdi, bana katlanırdı. Keşke böyle olmasaydı, diye düşündüm. Kendim için değil ama Taehyung'un şu an duyduklarını duymaması için bunu istiyordum.

Ben sevilmemeye alışmıştım ama Taehyung benim sevilmiyor oluşuma alışabilecek miydi? Ona çok yabancı bir şey olmalıydı. "Ondan kurtulmak istiyorsan kusura bakma hyung, benden de kurtulmak zorunda kalacaksın."

Tae'nin bunu söylerken zorlandığını onu görmeden bile hissediyordum. Kim bilir abisi olarak gördüğü çocuğa bunları söylerken nasıl hissediyordu? Beni sevmesi onun için niye ceza olmuştu ki? Yoongi beni sevmiyor olabilirdi, hatta belki tüm grup beni sevmiyordu ama katlanamazlar mıydı? En azından bunu Tae'ye bu şekilde söyleyip kalbini kırmasalar olmuyor muydu?

Oysa ben onlarla iyi anlaştığımı düşünüyordum, belki beni sevdiklerini düşünmemiştim ama bu kadar büyük bir nefret şaşırtmıştı. "Tae, ondan ayrılmıştın. Şimdi ne oldu da yine böyle yapıyorsun?" Yoongi'nin sorusunun cevabını bende merak ediyordum. "Hyung, anlamıyorsun. Size sırtımı dönemem ama ona da dönemem. Neden her şeyi daha da zor hale getiriyorsunuz?"

Benim arkamda durmasına neden mutlu olamıyordum? Sanırım onun kırıldığını hissettiğim için oluyordu bu, mutlu olasım bile yoktu. Yoongi'nin beni sevmemesinin kırgınlığı vardı bir de. Benden çok Tae'ye yaptığına üzülüyordum.

Aslında konuşurken Tae'nin hep çoğul konuştuğunu fark etmiştim, demek ki böyle düşünen sadece Yoongi değildi. Bir anda sevilme ihtiyacı duymaya başlamıştım. Beni sevsinler istiyordum.

Beklediğim o şey şu anda oluyordu, Tae'ye olan sevgim ilk defa beni güçsüz düşürüyordu. Sevilmeye muhtaç bir kız yapıyordu, sevilmediğini öğrenince yıkılan bir kız. Ben bu muydum gerçekten? Bahsedilirken güçlü denmesi, güçlü olduğumu mu gösterirdi? İnsanların beni sevmemesi, sevilmeyecek bir insan olduğum anlamına mı gelirdi?

Ne garip, diye düşündüm. Aslında kimse benden böyle bir sevgi beklemezdi. Beklenmedik olunca daha çok vuruyordu, daha çok dikkat çekiyordu. İnsanı daha da çok değiştiriyordu.

Tae benim güçsüz yanımdı, şu an burada dişlerimi sıkarak dayanmaya çalıştığım düşüncenin benim için bu kadar önemli olmasının nedeni buydu.

Düştüğüm durum canımı yakıyordu. Tae'nin arkadaşları tarafından istenmeyen kız, Tae'nin terk edip gittiği kız. Belki de Tae'nin yanlış tercihi bile olabilirdim, kurtulması gereken bir insan.
"Çözüm yolu göremiyorum, Tae." diyen Yoongi'yle burukca gülümsedim. Bende göremiyordum.

Merdivenlerden gelen sesler duymamla hızla kendimi toparladım ve yüzüme normal bir ifade yerleştirmeye çalıştım. Kapıyı çaldığımda içeriden gir dediklerini duymuştum.

İçeriye girdiğimde birbirlerinin karşısına dikilmiş Yoongi ve Tae'yi gördüm. Bana şaşkınlıkla bakıyorlardı. "Selam." diyerek duyduklarımı belli etmemeye çalıştım, bu konu hakkında konuşursam ağlamaktan korkuyordum.

Hesap sormak istiyordum, bizden ne istiyorsunuz diye Yoongi'ye bağırmak istiyordum ama yapamazdım. Tae için değerli bir insana bunu yapamazdım, onun karşısında onunla tartışıp Tae'yi daha fazla üzemezdim.

O benim kırılmasın diye kalbimin en güzel yerine koyduğum insandı, böyle basit şeylerle onun canının yanmasına nasıl izin verirdim? "Hana?" diye sorar gibi konuşan Tae'ye döndüm. "Telefonunu getirdim."

Çantamdan çıkardım ve telefonu ona uzattım. "Yoongi, nasılsın?" diye sorduğumda Yoongi bana gülümsedi. Onu hep kendime benzetiyordum ama demek ki yanılmıştım. Ben arkasında onca şey söylediğim insanın yüzüne gülemezdim.

"İyiyim, sen?" diye sorduğunda bende gülümsedim. "Bende iyiyim." İyi miydim gerçekten? "Ben sizi yalnız bırakayım." diyerek odadan çıkan Yoongi'nin arkasından bir süre baktım.

Yalnız kaldığımız da Tae bana bir adım yaklaştı. "Yüzün bembeyaz, bir sorun mu var?" Konuşmayı duyup duymadığımı merak ettiğini biliyordum, ona bu konuda bir şey söylemek istemiyordum. Ben şu an kimseyle konuşmak istemiyordum, kendi başıma kalmam lazımdı. Hazmetmem gereken şeyler vardı.

"Hayır, bugün biraz halsizim sadece." diyerek gülümsedim. Yüzü anında endişeli bir ifade almıştı. "Doktora falan gitmek ister misin?"

Benimle ilgilenmesi şu an belki de bana en iyi gelecek şeydi ama ben onun bana iyi gelmesini istemiyordum. Ben sadece kendi yaralarımı kendim sarmak istiyordum.

"Şirkete dönmem lazım, doktorluk bir şey yok hem." İkna olmamış gibi duruyordu ama onu önemsemedim. Aslında onun bir suçu yoktu, hakkımda söylediği şeyler çok güzeldi ama beni bir kez yaralamıştı. Öğrendiğim her şeyle bu yara daha çok büyüyordu.

"Emin misin? Kötü görünüyorsun." dediğinde inandırıcı bir şekilde gülümsemeye çalıştım. "İyiyim, merak etme. Ben gideyim artık." Ona doğru bir adım attım, sarılmak istiyordum.

Attığım adımın ikincisi gelmemişti, kalbimde hissettiğim uzaklık hissiyle ondan fiziksel olarak da uzaklaştım. "Görüşürüz."

Alelacele odadan çıktığımda arkamda şaşkın bir Taehyung bıraktığımı biliyordum ama şu an onun yanında durabilecek gibi hissetmiyordum. Ona sarılmak istemiştim ama yapamamıştım. Bu kadar mı çok kırılmıştım?

Merdivenleri inmeye başladığımda aşağıdaki merdivenin sonunda Yoongi, Namjoon ve Jimin'in iki kızla konuştuğunu görmüştüm. Biri internetten öğrendiğim kadarıyla Young Jae'ydi.

Diğer kız hafif kafasını döndürünce onunda kim olduğunu görmüştüm. Park Ha Neul, orada durmuş Tae'nin arkadaşları ile konuşuyordu.

Benim için onca laf eden Yoongi ona gülümseyerek konuşuyordu, bakışlarında herhangi bir kötü düşünce yoktu. Gülümseyişi içtenti, kalbime batan bir şeyler hissettim.

Tae'nin eski sevgilisini seviyordu ama beni sevmiyordu. Bu niye beni bu kadar üzmüştü? Gözlerim dolmaya başlamıştı, ben Tae'nin hayatında istenen bir insan değildim ama Ha Neul öyleydi.

Belki de herkesin seveceği bir insandı, herkes ona bayılıyordu. Tae benimle değil onunla olsa, herkes onu desteklerdi.

İçimin sızladığını hissettim, sevilmemek daha önce hiç bu kadar ağır olmamıştı. Abimin beni sevmediğini düşünürken bile aramızdaki kan bağına güvenerek yıkılmadan kalabiliyordum, çok canımı yakmıyordu. Ama onlar benim ailem değildi, onlar Tae'nin ailesiydi.

Kendimi çok önemli bir sorumluluğu yerine getirememiş gibi hissediyordum.

Konuşmaları bittiğinde herkes aşağı doğru giderken Ha Neul yukarı doğru çıkmaya başladı, hareket edemiyordum. Hızla gözlerimi sildim, olduğum yerde durmaya devam edecektim.

Tam yanımdan geçecekken durdu ve kibarca gülümsedi. "İyi misiniz?" diye sorduğunda kafa salladım. "Yardımcı olayım, kötü görünüyorsunuz."

Sesimin çıkacağına güvenmesemde konuştum. "İyiyim, teşekkür ederim." Bana gülümsedi ve kafa sallayarak merdivenleri çıkmaya devam etti.

Hayal kırıklığı ile omuzlarım çöktü, çok iyi bir kızdı. Çok güzeldi, bir lise hatası olmasa Taehyung'un hayatında ona sıkıntı çıkarmayan çok güzel bir sevgili olacaktı.

Merdivenleri yavaş yavaş indim, neden hep üzülen ben oluyordum? Ya da daha doğrusu, neden üzülen biz oluyorduk? Tae'ye de hak veriyordum, abisi gibi gördüğü birinden bunları duymak kolay değildi. Biz neden sürekli acı çekiyorduk, neden kırılıyorduk?

Ona olan kırgınlıklarım o kadar büyümüştü ki, affetsem bile sanki hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Araya yıllar girmemişti, mesafeler girmemişti belki ama çok daha önemli şeyler girmişti. Sevilmemek girmişti, istenmemek. Ben onunla barıştığımda gerçekten mutlu olacak mıydı?

Onun ilişkimiz boyunca bitmiş halini görmüştüm, bir hafta boyunca hep ruh gibiydi. Üzülüyordu, çöküyordu. Onun yerinde ben olsaydım bırakmazdım belki, çünkü çöken ben olduktan sonra her şey kolaydı. Ama onun böyle büyük bir çöküş yaşamasını gün be gün izleyebilecek miydim?

Kolumda hissettiğim bir elle durdum, karşımda Jungkook duruyordu. "Hana, hoşgeldin." dediğinde ona duygusuzca bakıyordum, o çoğul konuşmanın içinde Jungkook'ta var mıydı? "Taehyung'u buldun mu?"

Bulmuştum, Tae'den çok daha fazlasını bulmuştum. "Evet, verdim telefonu. Gidiyorum şimdi." Yüzüme dikkatlice baktı, gözleri kısılmıştı. Onun hakkında düşündüğüm onca güzel şey gelmişti aklıma, onu küçük kardeşim gibi görmüştüm. O da mı beni sevmiyordu aslında? O kadar övdüğüm saf kalbi sadece benim körlüğüm müydü?

"Biraz dursaydın?" dediğinde kafamı iki yana salladım. "Gideyim ben, görüşürüz." Hızla yanından uzaklaştım, bir şey daha söylemesini istemiyordum.

Arabama bindiğimde ağlamamak için direksiyonu sıkmaya başladım. Ağlamayacaktım, birileri beni sevmiyor diye gözyaşı dökmeyecektim. Zayıf yanıma bu kadar yenik düşmeyecektim, ne diyordu Yoongi? Güçlü bir kız ama nereye kadar dayanabilecek, diyordu. Göreceğiz diye düşündüm, nereye kadar dayanacağımı bilmiyordum ama elimden geleni yapacaktım.
...

Saatlerdir şirkette kafamı meşgul edecek bir şeyler arıyordum, ne boş bir gündü böyle. "Hana." diyen abimi duyunca duraksadım ve ona döndüm. "Seslendim kaç kere, neden beklemedin?"

"Dalgınım bugün biraz, kusura bakma." dediğimde kafasını salladı. Aslında belki de şu an tavsiye almam gereken kişi Dong Ju abimdi. O da çok sevilen bir insan değildi ama insan ona bakınca öyle bir hava alıyordu ki, ne dese yapabilecek gibi oluyordu. Bu ona belli bir saygınlık katıyordu, sevilen biri olmasada hep saygı duyulan biriydi.

Acaba o sevilmemekle nasıl baş ediyordu? "Duty Free'nin fotoğraf çekimlerinde bir sıkıntı çıkmış, Dong Bin de şu an toplantıda. Sen gitsen olur mu, önceden deneyimin de var?"

Kafamı olumlu anlamda sallayıp gülümsedim, yavaş yavaş şirketteki varlığıma alışıyor olması güzeldi. Ona göre şu an olması gereken şeyi yapıyordum zaten, kaçmadan çalışıyordum. "Giderim ben, merak etme. Adresi nereden öğreneyim?" Kendi odasının olduğu tarafı gösterdi. "Sekreterime sor, o sana bilgi verir. Ben kaçtım."

Hızla yanağımdan makas alıp, gitti. Bende sekreterinin yanına yöneldim. Almam gereken bilgileri alınca, hemen aşağı indim.

Arabama bindiğimde en azından oyalanacak bir şeyler çıktığı için mutlu olmuştum. Arabayı çalıştıracakken telefonum çaldı. Arayan Tae'ydi. "Hana, nasıl oldun?" diye sormasıyla yavaşça gözlerimi kapattım. Beni düşünüyor olması hala mutlu etmiyordu. "İyiyim, sorun yok."

"İçim rahat değil, seni bir göreyim istiyorum. Buluşalım mı?" Şu an işim olduğu için buluşamazdık ama içimdeki ses işim olmasa bile buluşmayacağımı söylüyordu. "İşlerim var, daha sonra buluşuruz." dediğimde üzgün sesini duydum. "Öyle mi? Tamam o zaman, sonra görüşürüz."

Vedalaştıktan sonra telefonu kapattım, yol boyunca konuşmayı düşünmüştüm. Yine kara bulutlar tepemde dolaşıyor gibi hissediyordum, sanki hayatımda yolunda giden hiçbir şey yok gibiydi.

Çekimin yapıldığı binaya geldiğimde arabamı park ettim. Binaya girdiğimde görevlinin yönlendirmesi ile odayı bulmuştum.

Odaya girdiğimde Sehun'un poz verdiğini gördüm, baya erkeksi görünüyordu.
Beni fark edince gülümsedi ve kameraman da bana döndü. "Ah, merhaba. Shin Hana, değil mi?" diye sorduğunda kafamı salladım. "Hana, hoşgeldin."

Sehun'a gülümsedim ve kameramana doğru ilerledim. "Problem nedir?" Bana iki tane katalog uzattı. "Biraz bekleyin ve bunlara bakın, çekim bitince bir tanesini seçmenizi isteyeceğim." Kafamı salladım ve kenara oturdum.

Katalogları yaklaşık on dakika inceledikten sonra yanıma gelen adama bir tanesini uzattım, bu iş hemen bitsin istiyordum.

Biraz konuştuktan sonra, adam benden aldığı onayla işlerini halletmek için odadan çıktı. Sehun da aynı anda soyunma odasından çıkmıştı. "Senin geri kalanın nerede?"

Soruma karşılık güldü. "Onlardan kurtuldum, artık tek takılacağım." dediğinde tam gülecektim ki başıma saplanan bir ağrıyla gözlerimi kapadım.

Sehun hemen yanıma gelmişti. "Hana, sen iyi misin?" Baş ağrım biraz geçtiğinde kafamı salladım, sanırım çok üzüldüğüm için böyle olmuştu. Küçükken bir şeylere üzülünce burnum kanıyordu, büyüdükçe sadece baş ağrısı olarak kalmıştı.

"Sen iyi değilsin. Çok kötü görünüyorsun, seni doktora götüreyim mi?" Tae'nin sorduğu soruyu Sehun'un ağzından duyunca garip olmuştum, istemsizce gözlerim dolmuştu.

Tae dışındaki yabancı bir insanın beni önemsediğini düşündürmüştü. "Senin gözün mü doldu?" Kafamı iki yana salladım ama çocuk kör değildi. Tabiki bana inanmamıştı.

Gitmek için ayağa kalktığımda beni tuttu. "Hana, gerçekten kötü görünüyorsun. Şuraya oturalım, biraz dinlen." dediğinde kafamı olumsuz anlamda salladım ama beni dinlemedi. Sırtımızı duvara yaslayarak yere oturduğumuzda etek giymediğim için kendimi şanslı hissetmiştim.

"Bir sorun mu var, istersen dinlerim." Onun bu ilgili halleri ağlama isteğimi arttırıyordu. Bir yanda o kızdan kurtulmak istiyorum diyen Yoongi bir yanda burada iyi misin diye ısrar eden Sehun vardı.

Oysa Yoongi ile daha yakın olduğumuzu düşünürdüm. Exo ile arkadaşlığımız hep iş ile sınırlıydı, buna rağmen Sehun şu an oturup beni dinlemek istiyordu. Nasıl olduğumu önemsiyordu. Yoongi ise sevdiğim adamın yakın arkadaşıydı ve benim sevdiğim adamla birlikte olmamı bile bana çok görüyordu.

"Hana, beni korkutuyorsun." Kendimde korkuyordum, Tae'den ve onun bana getirdiği tüm her şeyden.

İstemsizce gözyaşlarım akmaya başladığında Sehun'un yanında ağladığım için kendimden nefret ediyordum. Onun şaşkın yüzünü görüyordum, yüksek ihtimal bu görmeyi hiç beklemediği bir Hana'ydı. O benim patron hallerime alışıktı, beni daha önce böyle hayal bile edebileceğini sanmıyordum.

Gerçi ben kendimi böyle hayal eder miydim? Utançla yüzümü kapattım, ağlamaktan utanmak ne garipti. "Kapatma yüzünü, buna gerek yok." diyerek ellerimi yüzümden çeken Sehun'la daha da çok ağlamaya başladım.

Buna gerek vardı, beni ağlarken görmesini istemiyordum. Sehun'un kararsızca bana baktığını görüyordum ama ona tepki veremeyecek kadar şiddetli ağlıyordum.

Bana yavaşça yaklaştı, ne yapacağını bilmeyen bir insan gibi görünüyordu.  "Kızlar ağlayınca ne yapılır hiç bilmiyorum. Sana sarılsam tokat atar mısın ki?" diye sorduğunda yine cevap verememiştim, eli ayağına dolanmış gibi duruyordu. "Tamam, biraz panik oldum. Şimdi sana sarılacağım." Haber veriyor olması komikti ama ben gülmeyi bıraktım, kafa bile sallayamıyordum. Bana sarıldığında ilk başta kollarımı bile kaldıramadım.

Sadece omzunda ağlarken bana daha sıkı sarılmasıyla istemsizce bende ona sarıldım. Garip bir şekilde iyi gelmişti, ağlamam biraz daha hafiflemişti.

Sırtımı sıvazlayarak "Sakin ol." gibi şeyler mırıldandı bir süre, bende kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Aslında iyi gelmişti, ağlamak insanın içini boşaltıyordu ama kısa sürüyordu. Sevilmediğim gerçeği beynimin büyük kısmında hala daha yerini koruyordu.

Ağlamalarım, iç çekmeye dönünce Sehun yavaşça benden ayrıldı. "Daha iyi misin?" diye sorduğunda kafamı salladım.

"Ne oldu sana böyle?" Bir an duraksadım, o da idoldü değil mi? Bir grubu vardı, neden sevilmediğimi bilebilirdi.

"Anlatmak istersen dinlerim." dediğinde kafamı salladım ve o da gülümsedi. Beklentiyle bana baktığında bir süre düşündüm, nasıl sorabilirdim? "Diyelim ki grubunuzda bir üyenin sevgilisi oldu. Nasıl karşılarsınız, yani ondan nefret eder misiniz?"

Sehun şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. "Niye nefret edelim? Mutlu oluruz o üye adına, daha önce böyle şeyler yaşadık. Nefret eden olduğunu hatırlamıyorum." dediğinde tekrar ağlamak istemiştim. Demek isteselerdi, severlerdi. Sevmelerine engel olsaydı her grup için olmaz mıydı?

"Sen bunu neden sordun?" Durdu ve bana pis bir gülüşle baktı. "Bizimkilerden birine mi gönlünü kaptırdın? Bunun için ağlamana hiç gerek yok ki, hepsi köpek olur istersen." dediğinde istemeden gülmüştüm. "Yok, öyle değil."

Merakla beni dinliyordu, nereden başlayıp anlatsam bilemiyordum. Neden anlatıyordum, onu bile bilmiyordum.

"Anlatabilirsin, benden sır çıkmaz." diyerek gülen Sehun'a gülümsedim. Zaten onu gidip arkadaşlarına Hana ağladı derken hayal edemiyordum. "Seni böyle görünce yaşadığım kötü bir an aklıma geldi."

"Kötü bir an mı?" Sesim kötü çıkıyordu, bunu ben bile fark etmiştim. "Luhan gruptan çıktığı ilk zamanlar." dediğinde onun adını üzülmüştüm. Onların çok yakın olduğunu biliyordum, Sehun için zor olmuş olmalıydı. "Onu çok özledin mi?"

Bir an duraksadı, Sehun gibi bir çocuğun bile yaraları olabiliyordu demek ki. Gerçi bana da bakanlar böyle düşünüyordu, Sehun'u en iyi ben anlardım. "Özledim." Derin bir iç çekti. "Neyse, sen anlat. Kendimden uzun süre bahsedince sıkılıyorum."

Bundan bahsetmenin canını yakacağını tahmin ettiğim için konuyu kapatmayı tercih ettim. Sürekli tek başımaydım, hep yalnız düşünüyordum. Hiçbir karara varamayıp, sadece kendimi yiyordum. Ona sorsam ne olurdu ki?

"Sevdiğin biri tarafından yeterince sevilmiyorsan ve onun çevresi seni sevmiyorsa, ne yapardın?" diye sorduğumda şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. Bir süre şaşkınlığı atlatmasını bekledim. "Yeterince sevilmediğimi nereden biliyorum ki?"

Derin bir nefes aldım, anlatması en zor olan kısım buydu.

"Çevresi seni istemiyor diye seni terk etmesinden, 2 ay boyunca hiç aramamasından." dediğimde sona doğru sesim titremişti. Önüme düşen saçımı yavaş hareketlerle arkaya aldım, Sehun'un yüzüne bakacak cesareti bulamıyordum. "Beni böyle saçma sapan bir nedenden mi terk etti?"

Olayı içselleştirmesi komikti ama ben gülecek havamda değildim. Yavaşça kafamı salladığımda bana doğru eğildi. "Çevresi beni sevmiyor diye mi terk etti?"

Böyle ısrarla sorunca canım daha fazla yanmıştı, gözlerimin dolduğunu görmesin diye kafamı eğdim. "E-evet. Terk ettiğine pişman olduğu için şu an çevresindeki insanlara seni sevmeleri gerektiğini söylüyor."

Elini çeneme koydu ve yavaşça yüzümü kendine çevirdi. "Filmlerde hep böyle yapılıyor, umarım rahatsız olmamışsındır, uzaktan güzel  gözüküyordu. Bir de kusura bakma sadece meraktan soruyorum. Bu insanın çevresindeki insanlarda ve onda beyin var mı? Yani neden beni sevmiyorlar ki?" Omuz silktim, nedenini bende bilmiyorum. "Aslında iyi anlaştığını düşünüyordun ama onlar içten içe seni sevmiyormuş."

Böyle konuşmak daha kolay geliyordu, sanki ben diye başlasam cümleye konuşamayacak gibi hissediyordum. "Ben çok mu seviyorum?" diye sorduğunda gözümden bir damla yaş düştü, çok sevmek bile az geliyordu gözüme. Kafamı salladığımda Sehun anladığını belli edercesine gülümsedi. "Peki ben en çok neye üzüldüm? Beni ağlayacak duruma getiren ne oldu?"

Akıllıca sorular soruyordu, olayın çoğunu öğrenmişti zaten. "Onun çevresi tarafından sevilmiyor oluşuna, onun seni böyle bir konuma düşürmüş olmasına ve senden vazgeçmesine."

Yüzündeki gülümseme silindi, sanırım gerçekten ne anlatmak istediğimi şu an anlamıştı. "Bu yüzden benden vazgeçtiyse, bende ondan vazgeçerdim." Söylediği şeyle bir anda ağlamaya başlamıştım, vazgeçmeliydim değil mi? Kendimi bu duruma düşürmemeliydim, bu kadar aciz olmamalıydım.

Olmamalıydım ama neden ondan vazgeçmeyi düşününce bile tüm dünya kararmış gibi geliyordu? Bir daha ona dönme umudu olmadığında neden başka tüm umutlar, benim yaşama umudum sönüyordu?

Sehun bana tekrar sarıldı, onun da üzüldüğünü görebiliyordum. Biraz değerli hissetmiştim, benim için üzülen insanlar vardı demek ki. Ailem dışında beni önemseyen, ağladığım zaman teselli etmeye çalışan.

"Hana, ağlama lütfen. Onlar seni sevmiyorsa ne olmuş ki? Ben seni seviyorum, eminim ki Chanyeol ve Kai de seviyordur. Tek Chen ve Xiumin den emin değilim, birbirleri dışında birilerini severler mi bilmiyorum." Söylediği şeyle istemsizce kıkırdadım ve ondan ayrıldım. "Evet, aynen böyle. Sana gülmek daha çok yakışıyor."

Telefonunu çıkardı ve benim hizamda kaldırdı. Fotoğraf çekeceğini anlayınca hızla yüzümü kapattım ama gülmemi durduramıyordum. "Vay canına! Bugüne kadar çektiğim en güzel fotoğraf, sanırım modelimden kaynaklı." dediğinde ona gülümsedim. Beni güldürmeye çalıştığını anlamıştım, ona minnettardım. En yalnız hissettiğim anda yanımda olmuştu, sevilmediğimi düşündüğüm anda birilerinin beni önemsediğini hissettirmişti.

"Teşekkür ederim, Sehun." İltifatı için teşekkür ettiğimi düşünür sanmıştım ama hemen anladı. "Ağlayacak bir omuza ihtiyacın olduğunda haber verirsin. Ayrıca ilk defa bir kızla takıldım, değişik oluyormuş, hoşuma gitti." diyerek göz kırptığında gülümsedim.

Sehun ve ben gibi insanlar genelde dışarıdan soğuk görünürdü, anlaşılmaz ve ulaşılmaz. Yardım istenmez ve yardım etmez. Ama öyle değildi, en çok insanlara yardımcı olma isteğini bizim gibi insanlar duyardı, en çok insanları bizim gibi insanlar severdi. Çünkü biz sevilmemek ne demek biliyorduk, insanların bakınca uzak durmalıyım dediği insanlardık biz. Belki de bu yüzden yakınımızda olanları olabildiğince çok seviyorduk. Sehun'un benden biraz daha şanslı olduğunu söyleyebilirdim, onun çevresinde sekiz tane iyi dost vardı. Benim dostum dediğim insanla yaşadıklarım ise malumdu.

"Takıldığın ilk kız olmaktan şeref duydum." dediğimde güldü. "Grupta kız arkadaşı olmayan tek üyeydim, şimdi hepsinin bayıldığı kızla arkadaşım!" Kafasını iki yana salladı. "Eminim beni çok kıskanacaklar."
...

Eve geldiğimde Tae'yle konuşmaya karar vermiştim. Bu olayı sormak ve bir de ondan dinlemek istiyordum. Gerçi çok farklı bir şey söyleyeceğini düşünmüyordum ama konuşsak iyi olur gibi geliyordu.

Belki de sadece ona ihtiyacım vardı, bilemiyordum. Numarasına bastığımda uzun süre çaldı ama açmadı. İstemsizce kaşlarım çatılmıştı, bir daha aradığımda bu sefer meşgule atmıştı.

İşi vardır, diye düşündüm. Sonuçta her dakika boş olamazdı. Gördüğünde bana dönerdi.

Canım sıkıldığı için Instagram'a girdim, biraz fotoğraf bakmak belki biraz ruh halimi değiştirirdi. Instagram'da hep güzel şeyler oluyordu.

Uygulamaya girdiğimde gelen binlerce bildirim kaşlarımı kaldırmama neden oldu, daha dün baktığımda 25 bin takipçim vardı, şu an 80 bine yükselmişti.

Kaşlarımı çatarak baktım, sahte takipçi olabilir miydi? Yüksek ihtimal öyleydi, bir iki güne geri takip yapmayınca onlarda takipten çıkardı.

Uykumun geldiğini hissedince son kez Tae'yi aradım ama beni yine meşgule atmıştı. Bu saatte işi olabilir miydi?

Acaba Yoongiyle yaptığı konuşmadan dolayı mı böyle yapıyordu? Benden uzak kalmaya mı karar vermişti? Böyle bir şey yapsa şaşırmayacağımı fark etmiştim, vazgeçilmeye alışmak mıydı bu?

Gözlerim yavaşça kapanmaya başladığında en azından biraz dinlenecek olduğum için mutluydum.

Sabah beni uyandıran deli gibi çalan telefonum olmuştu. Gözümü açtığım an susmasıyla elime aldım. Boğazlarım ağrıyordu, gözlerimde sızlama hissediyordum. O kadar halsizdim ki, telefonu almak bile zor gelmişti.

Tae'den 34 tane cevapsız arama görmemle gözlerim kocaman açıldı, bir şey mi olmuştu acaba? Tam onu arayacakken beni geri aradığını görmüştüm, hemen açtım. "Kaç kere aradım, neden telefonuna bakmıyorsun?"

Sesi sinirli geliyordu. "Uyuyordum, duymadım." dediğimde sinirle güldüğünü duydum. "Sen en ufak bir mesaj sesine bile uyanırsın, beni kandırma." Söylediği şeyle kaşlarım çatıldı, bu sefer uyanamamıştım işte, onu neden kandıracaktım. "Seni neden kandırayım?"

Sesim kısılmıştı, konuşmakta zorluk çekiyordum. Bu kadar çok ağlamak gerçekten bana iyi gelmemişti. "Kapıyı aç,ben geldim."

Telefonu kapattım ve yatağımdan kalkıp kapıya doğru yürüdüm. Bir şeyler olduğunu biliyordum, Tae'nin sesi baya sinirli geliyordu.

Kapıyı açtığımda karşımda en az sesinden anladığım kadar sinirli olan bir Tae görmüştüm. "Tae, ne oldu?" Bana bir şey söylemeden içeri girdiğinde "İçeri geçseydin?" diye söylendim. Beni yine takmadı.

Salonun ortasına geldiğinde, evi hatırlatıp hatırlamadığını düşündüm. Gerçi salonu bulmak kolaydı, düz yürüyordun işte. "Bu tavırların ne?" diye sorduğumda bana döndü, 34 cevapsız aramaya gerçekten mantıklı bir açıklama bekliyordum. "Bilmiyormuş gibi davranma."

Neyi bilmiyormuş gibi davrandığımı bile bilmiyordum, acaba Yoongi ile konuşmasını duyduğumu öğrenmiş olabilir miydi? Pek sanmıyordum, ayrıca böyle bir şey olsa bile sinirlenmesi mantıksız olurdu. O konuşmaya sinirlenecek biri varsa bu bendim. "Bilmiyorum?"

Konuşurken boğazım acıyordu, sesim çatallı çıkıyordu. "Bana işim var diyip, Sehunun yanına gittiğin için olabilir mi?"

Continue Reading

You'll Also Like

405K 39.1K 62
"Sana sıfırın bir değeri olmadığı söyleyen ahmaklara sakın inanma." 2016-2022 #bangtan
8.8K 478 18
Pineslar ve Cipherlar artık akrabalar. Ama kimse bunun iyi birşey olduğunu söylemedi. Kavgalar ve intikamlar sonuçta ölümleri doğracak. Peki hiçkimse...
220 151 5
"Kos koca dünyada, neden başka biri deilde, neden sadece benim sevdiğim çocuk?"
5K 720 16
Gözlerini, dudaklarını ve tenini hayal edebiliyorum..