Atlantis'in Beş Kurucusu (Düz...

Από whysoserious46

1.1M 56.6K 6.4K

--En yüksek: Bilim Kurgu #1, Fantastik #1, Aksiyon #3 -- Claire hafızasını kaybetmiş bir biçimde kendisini y... Περισσότερα

Atlantis'in Beş Kurucusu
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 4.5
Bölüm 5
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 9.5
Bölüm 10
Bölüm 0 (Claire'in uyanmasından önce)
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm Değil Yazar Soruyor
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Karakter Panosu
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 48 - Part 2
Bölüm 48 - Part 3
Bölüm 49
Bölüm 49 - Part 2
Bölüm 49 - Part 3
Bölüm 49 - Part 4
Bölüm 50
Bölüm 50 - Part 2
Bölüm 50 - Part 3
Bölüm 50 - Part 4
Çok özür dilerim
Bölüm 50 (Final)
Hikaye Adı
Ikinci kitap

Bölüm 6

28.2K 1.5K 426
Από whysoserious46

       Sonunda sizlerden gelen çok hızlı yorumlarını dinleyerek olayları biraz daha yavaşlatmaya çalıştım. Bunu yaparken de olaylara ve karakterlere biraz daha derinlik ve kişilik eklemeye çalışıyorum. İlk 6 bölüm yeni ve güncellenmiş versiyondur ve diğerlerini de bu doğrultuda güncellemeye çalışıyorum. Sizden tek istediğim de benim emeklerimin karşılığı olarak ( çok snobby bir cümle oldu pardon bu konu hakkında) lütfen vote'layın ve lütfen ama lütfen yorum yapın. Bu hikayenin ölmesine izin vermeyin. Bu kadar çok konuştuğum için affınıza sığınıyorum umarım bu versiyonu daha çok beğenirsiniz.  

Size güzel bir hayat tavsiyesi vereyim, size güvenmeyen bir insanın odasının karışındaki odaya yerleşiyorsanız kulaklıkla yaşamaya alışmanız gerekiyor. Bunun tamamını tecrübelerime dayanarak söylüyorum. Çünkü Teresa ve Tom, kızın odasının önünde başlayan bir tartışmanın içine girdiğinde kulaklarımı kesip atmak istemiştim. Benim burada olduğumu bilmiyorlardı büyük ihtimalle bu yüzden de Teresa istediği gibi konuşma özgürlüğünü bulmuştu kendisinde. Ben de yapmam gerekenin tam tersini yapıp kulağımı kapıya dayadım. Alkış bana (!).

" Ona nasıl güvenebildiğinizi anlamıyorum. " diye çıkıştı Teresa. " Tamam Ethan'ın başka niyetleri var tercihen ikisinin de kıyafetlerinin olmadığı tarz şeyler ama Tom sen de mi? "

" Ethan'a haksızlık etmez misin? Ne yapmasını bekliyorsun kızla kim ilgilensin? Sen mi? "

" Gölgelerden olabilir farkında mısın? Ama erkeksiniz sonuçta beyniniz kafanızda değil ki! Hiç mi güzel kız görmediniz? "

" Teresa! İçeri girer misin? " dedi Tom, sonrasında konuşma sadece anlamsız seslere dönüşmüştü. Harika şimdi de beynimdeki her şeyi silmek istiyordum. Mutlu amneziak halime geri dönmek istiyordum. Kendimi tekrar yatağın üzerine bıraktım.

 Teresa hakkımda böyle şeyler söylerken neden bana bir oda ayarlamak gibi bir dert edinmişti ki kendine? Odaya kamera sakladıysa asla şaşırmazdım. Sonuçta benden nefret etmeye iki adım uzaktı. Belki de ediyordu emin değildim.

İki saat boyunca yüzümü yastığa gömmek havasızlıktan uykumun gelmesine falan yol açmamıştı. Sadece göğüslerim ağırlığımın altında ezilmişti ve inanılmaz bir acıyla işkence çekmiştim. Yine de Teresa'nın Ethan'ın niyeti hakkında söylediği şeyleri aklımdan çıkaramıyordum. Gerçekten bana iyi davranmasının tek nedeni bu muydu? Öyle birine benzemiyordu. Ama gerçekte herhangi biri hakkında ne kadar bilgi sahibiydim ki? Beynimdeki hepsinin yüzüne tükürüp kaçmamı isteyen ses dışında hiçbir şey bilmiyordum. İçten içe hepsi tanıdık ve neredeyse ailevi bir his veriyordu ama büyük ihtimalle sadece hayatımı kurtardıkları için basit bir sempati besliyordum.

" Uyuyor musun ağlıyor musun? " Ethan'ın sesini duyunca yerimden sıçramıştım ama yine de yüzümü ona dönmedim.

" Sence? "

" İkisi de. "

" Hiçbiri. "

" Öyle olsun. " dedi koltuğa değil de yatağa oturmayı tercih ederek. Ağırlığı ile ona doğru biraz yuvarlanmıştım. " Ellerin nasıl? " diye sordu onu görmezden gelerek yatmaya devam ettiğim gerçeğini görmezden gelerek.

" İyi. " diye cevapladım, bir an önce gitmesi umuduyla. Ellerim yastığın altında hala tuhaf şekillerini korumaya devam ediyorlardı aslında.

" Hala mı aç değilsin? " diye sordu biraz önce onu terslememişim gibi. Beni pek umursamıyordu sanırım.

" Evet, Ethan. Hala aç değilim. Artık gider misin? "

" Hayır. " dedi ve benim tepki veremeyeceğim bir hızla kollarımı yastığın altından çekip beni oturur pozisyona getirdi. Sağ elimin parmakları üzerine basınca bağırdım.

" Hey!"

" Buna iyi mi diyorsun? " dedi bastırmaya devam ederek. Parmaklarımı geriye doğru itiyordu. Gözlerimde yaşlar birikmeye başladı.

" Ethan! " beni umursamadan itmeye ve elimi yumruk yapıp geri açmaya devam etti. Elleri çok güçlüydü bir türlü elimi onunkinden kurtaramıyordum. " Ah! "

" Tekrar oynatmayı dene. " dedi elimi serbest bırakırken. Şaşırtıcı bir şekilde parmaklarımı oynatabiliyordum.

" Bunu nereden öğrendin? "

" Biraz önce sağlıkçılardan. " diye cevapladı diğer elimi ellerinin arasına alırken. Benim için gerçekten gidip bunu öğrenmiş miydi? Beni niye umursuyordu ki? Teresa gerçekten haklıydı galiba, kafasının içindekiyle düşünemiyordu. Elleri yumuşaktı ama parmakları nasırlıydı. Bakışlarını yukarı çıkarınca gözlerimiz buluştu hemen başka tarafa kaçırdım bakışlarımı.

" Teşekkür ederim. " dedim elimi oynatabiliyordum ama hala avuçlarının arasında duruyordu. " Elimi geri alabilirsem sevineceğim. " dedim ne demek istediğimi anlayınca ellerini açtı.

" Pardon. " dedi gülümseyerek. Yavaşça elimi çektim. Şu an ona bakarken neden öyle bir şey yapabileceğini anlayamıyordum. Eminim bu görüntüsüyle istediği kadar kız bulabilirdi. " Aç olmadığına emin misin? " diye sordu ısrarla.

" Sizin yemekle derdiniz ne? Hayır, Ethan aç değilim. "

" Peki, o zaman sen bilirsin. Tess'in odasında olacağız. İstersen gelebilirsin. Ben gidiyorum, sabah görüşürüz. "

Kapımı kapatmasıyla karşı kapının açılma sesi aynı anda gelmişti. Hemen Teresa'nın odasına gitmişti. Harika. Artık dedikodumu yapmaya başlayabilirlerdi. Ellerimdeki ağrı geçtiğine göre ben de biraz uyuyabilirdim. Çünkü yapacak başka bir şey yoktu.

Her zaman gitmeyi seçebilirsin.

Kafamdaki ses geri dönmüştü. Birisinin ona gidecek yerim olmadığını hatırlatması gerekiyordu.

Nasıl hatırlamıyorsun?

Anlaşılan kafamın içinde yer almasına rağmen amnezimin farkında değildi ki bu nasıl oluyordu henüz anlamış değildim. Kendimi yorganın içine gömdüm. Belki uyumayı başarabilirsem kafamın içindekinden kurtulabilirdim. Neler olduğunu anlayamıyordum. Büyük ihtimalle şizofreni semptomları gösteriyordum ama bunu anlatacak kimsem yoktu. Bunu onlardan herhangi birine söylersem beni büyük ihtimalle kendileri o uçuruma geri atarlardı. Ağlamayı o kadar çok istiyordum ki.

Claire, sakın ağlama.


 Yine rüya görüyordum. Rüyalarımdan kurtulamıyordum ama bu seferki kabus olarak nitelendirilebilirdi. Bir çift yeşil göz bana bakıyordu. Sonra hızla kayboldu. Sonra iki farklı renk göz beni izliyordu. Adımı seslendiğini duyuyordum. Ama tepki veremiyordum. Sonra boşluğu hissettim. Hiçbir şey yoktu. Midem beklenti ile kasılıyordu. Sonra düştüğümü hissettim.

Çığlık atarak uyandım. Hiç düşünmeden karşımdaki figüre kollarımı dolamıştım. Birine ihtiyacım vardı. Gözlerim karşıdaki kişinin kim olduğunu ayırt edince kollarımı hızla geri çektim.

" Ben- Affedersin. " dedim Ethan'la göz göze gelince.

" Yine mi rüya? " diye sordu. Biraz önce boynuna atladığım gerçeğinden hiç rahatsız olmamışa benziyordu. Üstelememesi güzel olmuştu aslında.

" Sen öyle şeyleri hissetmiyor muydun? " diye sordum alayla. Cevap vermek yerine tek kaşını kaldırıp bana bakış atmayı tercih etti. " Daha çok kabus gibiydi. " dedim en sonunda ben konuşmadan konuşmayacağını fark ederek.

" Onu fark ettim. Çığlık atıyordun. " dedi ayağa kalkarken.

" Eğer bunu hissetmediysen neden buradasın? " diye sordum hala yatağın içindeydim.

" Çok uzun süredir uyuyorsun çünkü prenses. " dedi gülümseyerek. Prenses mi? Aşırı orijinaldi gerçekten. " Anlaşılan güçlerini kullanmak seni yoruyor. Bir insanın kabustan bu kadar zor uyanabildiğini daha önce hiç görmemiştim. "

" Saat kaç ki? " dedim yataktan çıkarken. Hala dünkü mantıksız derecede kısa şortu giydiğimi hatırlayarak üzerimi düzelttim.

" Öğleden sonra bir. "

" Dışarıda güneş var, zaten gece bir olacak değil ya. "

" O sabah bir olmuyor mu? " diye karşılık verdi.

" Ethan! Beni sinir ediyorsun. " diye çıkıştım ama ona bağırmamı pek de umursamamıştı.

" Git de kendini dışarı çıkabilecek bir hale sok. Sonra da gidip bir şeyler yiyelim. " dedi

" Ciddi soruyorum yemekle derdin ne? "

" Ben sana yirmi saate yakın uyuduğun için bir şey diyor muyum? Yürü hadi. " dedi başıyla kapıyı işaret ederken.

             Banyo da tıpkı oda gibi gri tonlarındaydı. Oldukça kasvetliydi. Ama modern görünüyordu. Banyo hakkında kesin bir yargıya ulaşamamıştım. Kendimi aynada görünce Ethan'ın neden dışarı çıkabilecek bir hale gelmemi istediğini anlamıştım. Saçlarım birbirine girmiş topak haline gelmişti resmen. Bana nasıl bakmaya katlanmıştı ki? Banyo dolabının çekmecelerini bir tarak bulma umuduyla karıştırmaya başladım. Teresa'nın hakkını vermek lazımdı her ne kadar benden nefret etse de ihtiyacım olabilecek her şeyi hazırlamıştı.

" Odana dönüş yolunu unuttuğunu düşünmeye başlamıştım. " dedi Ethan ben banyodan çıkınca. " Yine de temizlenince altından çok güzel bir şey çıkıyor. " dedi ben kötü bir bakış atınca. İltifat edip etmediğini anlayamamıştım. Elindeki sandviç tabağını bana uzattı. Anlaşılan beni zorla yemeğe götüremeyeceğini düşünmüştü sonunda. " Hala senden iriyim. Teresa kadar kolay taşınmasan da seni hala zorla götürebilirim. " dedi elinden tabağı alırken.

" Senden nefret ediyorum. "

" Ben olsam benden nefret etmezdim. " dedi kibirli bir sırıtışla.

" Nedenmiş o? " dedim sandviçten bir ısırık alırken.

" Basit, iki sebepten dolayı. " dedi bu sefer yatağa değil de koltuğa oturmuştu. Sonunda kişisel alana saygı duymayı akıl etmişti. " Birincisi nefret edilemeyecek kadar harika görünüyorum. " dedi hala sırıtışı yüzündeydi. Bir insanın dış görünüşünün sağladığı avantajın bu kadar farkında olması rahatsız ediciydi. Parmaklarımı ağzının iki kenarına geçirip kulağına kadar ayırma isteğimi bastırmak zorunda kalmıştım. " İkincisi de buradaki tek arkadaşın benim. " dedi ciddi bir yüz ifadesiyle.

" Şimdi de arkadaş mı olduk yani? "

" Sana yiyecek bir şeyler getirdim. Daha belli edemem bunu. " dedi elimdeki tabağı işaret ederek.

" Ah-"

" Sakın yemek deme. " diye tehdit etti beni. Güldüm. " Yediysen artık gidebilir miyiz? "

" Tamam. "

Metal binaya doğru yürürken herkesin tamamıyla ortada olan bacaklarıma baktığını hissediyordum.

" Bacaklarımı kesebilir miyim? "diye fısıldadım Ethan. Yüksek sesle kahkaha attı. Bense fısıldamıştım. Bence orta noktayı bulmamız gerekiyordu.

" Her şeyden şikayetlenmeyi kesebilir miyiz prenses? "

" Bana prenses deme. " diye çıkıştım. " Ayrıca herkes bana bakıyor. "

" Çünkü bacakların güzel. Beni öldürmeyeceğinden emin olduğumda ben bile bakabilirim. "

" Ethan seni öyle bir öldürürüm ki sana dokunmama bile gerek kalmaz. " dedim. Aslında dedim demek biraz yanlıştı çünkü benim ağzımdan çıkmış olmasına rağmen ben bile dediğime şaşırmıştım. Ellerimle ağzımı kapattım. " Ben- özür dilerim. Öyle bir şeyi nasıl söyledim bilmiyorum. Affedersin. "

" Önemli değil. " dedi gülerek. Kapıyı açtı ve benim geçmemi bekledi.

" Yine dün yaptıklarımızı mı yapacağız? " diye sordum ellerime bakarken. " Bence öyle bir gücüm yok. " dedim

" Teresa öyle yapmamız gerektiğini söylüyor. Yani öyle yapacağız. " dedi

" Şu kadar bir kızdan mı korkuyorsun? " dedim elimle Teresa'nın boyunu temsil ederken.

" Birincisi o kadar uzun değil. " dedi havada duran elimi daha aşağıya çekerken. " İkincisi Teresa oldukça korkunç olabiliyor. " dedi, cevap olarak havadaki elimi salladım. " Ciddiyim boyutları seni yanıltmasın. "

" Öyle diyorsan. " dedim kaşlarımı havaya kaldırırken. Gidip yine saksılarla geri döndü.

" Lütfen hepsini kırmamaya çalış. " dedi önüme dizerken. " Dün Teresa'yı dinleyip hem de burayı temizlemek oldukça işkenceye benzedi. "

" Ben bir şey yapmadım ki gördün ya. Elimde kendileri parçalandı. "

" Claire yine de- lütfen. " dedi yere otururken. Karşısına oturdum, bana saksıyı uzattı. Bu sefer saksıyı yere bıraktım, tamamen içgüdüsel bir biçimde hareket ediyordum. Sanki beni başka biri yönetiyor gibiydi. Ethan ne yaptığımı kaşlarını çatmış dikkatlice izliyordu. Ellerimi toprağın üzerine bastırdım. Toprağın içindeki canlıyı hissediyordum sanki uyuyordu. Derin bir nefes aldım. Vücudumun kendi işini yapmasına izin verdim.

 Tıpkı Ethan'ı iyileştirirken olduğu gibi parmak uçlarımdan toprağa yayılan bir enerji hissediyordum. Ama Ethan'daki gibi güçlü değildi. Ellerim yine kasılmaya başlamıştı. Gözlerimi kapattığımın farkına varınca açtım. Toprağa baktım, bir şeyler gerçekten filizleniyordu. Yeşil bir şeyler görünce istemsizce gülümsedim. Sonra büyümesi hızlandı. Sapı büyümeye başladı. Dallandı, yaprakları oluşmaya başladı. Büyüdü, büyüdü, büyüdü...

Claire, yeter.

Çek ellerini.

Claire.

Ellerimi bir türlü hareket ettiremiyordum. Sonra çiçeğin kökleri saksıyı kırdı, binanın zemininden aşağıya doğru inmeye başladı. Gözlerimden gelen yaşları hissedebiliyordum.

Claire!

Dur artık!

Sonunda ellerimi çekmeyi başardığımda salonun ortasında duran kocaman bir gül çalısı vardı. Dikenler çalının arasında kalan ellerimi kesmişti. Ethan beni yerden kaldırdı. Ellerime bakakalmıştım. Yere kan damlıyordu. Ethan ellerime bakmak için ellerine alınca yavaş yavaş iyileşiyorlardı.

" Ölmüyorum. " dedim ellerimi yukarı kaldırıp iyileşmekte olduklarını iyice gösterirken.

" Ne zaman duracağını bilmiyorsun. " dedi başını iki yana sallayarak.

" Sanırım ya hep ya hiç. "

" Bu daha çok ya tohumları öldür ya da tamamen yeni bir tür yarat. "

" Ne? "

" Claire bunu sana söylemek istemiyordum ama sanırım söylemem gerek. Dünkü tohumlar sadece büyümemekle kalmamış ölmüşlerdi. Sanki tüm hayat içlerinden emilmişti. " dedi bana doğru bir adım atarken. Ellerimle yüzümü kapattım. Nefesimi düzenlemeye çalışıyordum.

" Ben yaptım değil mi? Onları öldürdüm. " dedim. Ethan kolumu tutmaya çalıştı. Geri çekildim. " Dokunma! "

" Claire-"

" Ethan, lütfen. " dedim gözlerimden yaşlar boşalırken. Sadece yaşam vermiyordum alabiliyordum da. Öldürebiliyordum. Sadece ellerimle öldürebiliyordum. Öldürebiliyordum. O gün Ethan'ı iyileştirmek yerine öldürebilirdim. Çünkü ikisinin arasındaki farkı bilmiyordum. Dün onları büyütmeye çalışırken aslında onları öldürüyordum. Tam anlamıyla bir canavardım. Benden niye korkmuyordu? Onun için mi bugün uzağa oturmuştu. Yani benden korkuyordu. Onun için bana iyi davranıyordu. Benimle yatmak istediği için değil. Teresa da belki aynı nedenden dolayı benden nefret ediyordu.

             Ethan ben tepki veremeden beni yakalamıştı. Kollarını etrafıma doladı. Kurtulmak için çırpınsam da başaralı olamıyordum. Kolları etrafıma demir zincir gibi sarılmıştı. İri kollarında genişleyen damarları görebiliyordum. Hiçbir şey düşünmemeye çalıştım. Bana dokunuyordu ona zarar verebilirdim. Nedense ona zarar vermek istemiyordum. Bir süre sonra çırpınmayı bıraktım. Ne yaptığım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Hıçkırmaya başladım. Nefesim kesikleşmişti. Ethan beni kendisine doğru çevirmişti. Başımı kendisine doğru bastırıyordu.

             Kafamı toparlayabildiğimde Ethan'a sarılmış bir halde yerde oturuyordum. Bir günde ikinci kez. İkinci kez ona sarılmıştım. Nasıl buraya geldiğimiz hakkında hiçbir fikrim yoktu. Sakinleşemiyordum. Ethan hiçbir şey demiyordu. Sadece elimi başımın arkasında sakinleşmemi bekliyordu.

" Claire, tamam artık. " dedi sonunda benden sıkılmıştı. Ağlamayı kesmiyordum ama sonra ses tonu değişti. " Claire, ağlama artık. " geçen sefer olduğu gibi yine bu ses tonuyla söyleyince susmuştum. " Bana her seferinde bunu yaptırmak zorunda mısın? " diye sordu. Kendimi kollarının arasından kurtardım. Utanıyordum. Yeni tanıştığınız bir insana bu kadar çok sarılmazdınız. Yine de şükürler olsun ki bunu bacaklarım gibi bir alay konusu haline getirmiyordu. O kadar da kötü birisi değildi.

O kadar aptalsın ki.

Sesi görmezden geldim. Dizlerimi kendime çektim ve oturdum. Gözlerim acıyordu. Ne kadar süredir ağlıyordum, bilmiyordum.

Seni bu kadar kolay kandırmasına şaşmamalı.

Ses kendisini dinleyene kadar susmayacak gibiydi. Bu konuda yardım almalıydım. Ama böylesi bir şey yardım istemek için çok uygun bir aday değildi açıkçası. Başımı dizlerimin üzerine koysam da Ethan'ın bana baktığını hissedebiliyordum.

" Ethan buna yarın devam edebilir miyiz? " dedim, antrenman salonu/parti mekanı olan saçma yerin çatısı camdan oluşuyordu ve ben bunu dün fark etmemiştim. Şimdi ise o camlardan havanın karardığını görebiliyordum. " Yatmak istiyorum. " dedim. İlk defa bir insan gibi anlayışlı olup isteğimi başıyla onayladı.

Bana haksızlık etmiyor musun? Dedi bu sefer kafamdaki ses Ethan'ındı. Rahat bir nefes aldım.

" Hayır. " diye cevapladım. Ethan'ın kalkmama yardım etmek için uzattığı elini tutarken.

               Beni odama götürüp hemen ardından çıkmıştı. Aç olup olmadığımı sormamıştı. Zorla yemek yedirmeye çalışmamıştı. İyi olup olmadığımı sormamıştı. Neden ağladığımı sormamıştı. Onun boynuna atlayıp durmamla ilgili tek kelime etmemişti. Sonuncusu hakkında iyi hissetsem de diğerlerini sormasını beklemiştim. Bazılarının cevabını ben bile bilmiyordum ama beklemiştim işte. Ama sanırım benden sıkılmıştı. İlk başta dikkatini çekmiş olabilirdim ama sanırım 'tek arkadaşımı' da kaybetmiştim.

Gitmeye hazırsın yani.

Claire kaçabilirsin kapı açık.

Bir kere olsun dinle.

               Kafamdaki ses yine beni kaçmaya ikna etmeye çalışıyordu ve bu sefer ikna oluyordum sanırım. Burada neden kalmam gerektiğini bilmiyordum. Belki- Belki ben de sıkılmıştım.

Onların arasına ait değilsin. Seni hiçbir zaman kabul etmeyecekler.

Hep böyle oldu.

Gitme zamanı. Hadi, Claire. Gidelim.

               Ses zorlanıyordu sanki ama gerçekten ikna ediciydi bu sefer. Üzerinde fazla düşünmeden kapıya yöneldim. Elimden geldiğince sessiz bir şekilde açmaya çalıştım. Koridora baktım kimse yoktu. Asansöre doğru yürüdüm ayaklarımın kendilerine ait beyni varmış gibi onlar beni yönetiyordu. İğrenç asansör şarkısı eşliğinde aşağı indikçe asansör dolsa da kimse benim orada olduğumu umursamışa benzemiyordu. Yine de yakalanmamak için hızla lobiyi terk etmiştim. Şansıma hiç kimse ile karşılaşmamıştım. Etrafıma bakındım. Şimdi nereye gidecektim. Yeniden ayaklarımın kontrolü ele almasına izin verdim.

               Sanrım uçuruma doğru gidiyordum. Ölmek istemiyordum. Hayır Ölmek istemiyordum.

Ölemezsin zaten.

               Beynimi söküp atmak istiyordum. İşte bunu istiyordum.

Lanet olsun. Açmayı da hatırlamıyorsun.

               Neyi açmayı? Neyi açmayı hatırlamıyordum. Kesinlikle rüya görüyor olmalıydım. Evet rüyaydı. Ethan kapıyı kilitlemeden asla beni yalnız bırakmazdı çünkü. Uçurumun kenarına geldiğimde oturdum. Uyunmayı bekleyecektim. Çünkü rüya olmazsa asla hayal ettiğim bir sesi dinlemezdim.

" Yine mi atlayacaksın? " dedi arkadan bir ses. Ethan yüzünden gerçekten düşecektim. " Bunu yapmayacağını söylememiş miydin? " dedi yanıma otururken. O da benim gibi ayaklarını aşağıya sarkıttı.

             Tanrım! Rüya değildi. Gerçekten kafamın içindeki gerçek olmayan sesi dinlemiştim. Gerçekten de aptaldım.

Buraya geldiğinden beri yaptığın tek akıllıca şeyi de berbat ettin.

             Hasta hissediyordum. Midem bulanmaya başlamıştı. Ama Ethan kapıyı kilitlemeden çıkmazdı ki.

" Sonunda sana bu konuda güvenebileceğimi sanmıştım. Ama ne yazık ki güvenimi boşa çıkardın, prenses. "

" Bana prenses deyip durma! " diye patladım.

" Bugün aşırı neşelisin. " dedi ayaklarını sallarken. Kaçmaya çalıştığım için bana kızmıyordu. Neden bana kızmıyordu? Beynim patlamak üzereydi. " Eee, konuşmaya artık hazır mısın? " diye sordu. Yaklaşık bir hafta önce tanıştığım bir yabancıya kendi hakkımda bir şeyler anlatıp anlatamayacağım hakkında evet hayır arasında gidip geliyordum. " Arkadaş olduğumuzu sanıyordum. " dedi dudağını büzerek. Gülümsedim. " Hadi ama anlat bana ne oluyor? " dedi uzanıp elini elimin üzerine koyarak. Ne yapmaya çalışıyordu?

" Korkuyorum. " dedim kafamdaki sesi ona anlatmaya hazır değildim. " Buraya ait hissetmiyorum. Ama daha önemlisi korkuyorum. "

" Claire, bir haftadır buradasın sence alışman biraz daha uzun zaman almaz mı? Sen kaçmaya çalışıyorsun. Sorun bu bence. Buraya alışmaya çalışmıyorsun. Gitmeye çalışıyorsun. "

" Burada beni istemiyorsunuz. "

" Bunu nereden çıkardın? "

" Ethan yalan söyleme. İstenmediğimi biliyorum. "

" Ben seni burada istiyorum. " dedi. Aklıma gelen ilk sıfat her zamanki gibi: Tuhaf olmuştu. Çünkü aramızda olan şeyi en iyi o betimliyordu. Tuhaf bir gerilim vardı aramızda. " Bak, biz yabancılara pek alışık değiliz. Onlar da sana zamanla alışırlar. Gerçekten, gerçekten bizler kötü insanlar değiliz. Bizden korkmana gerek yok. "

" Ethan korktuğum siz değilsiniz. Kendimden korkuyorum. " dedim bir anda. Sonunda bunu sesli söylediğim için oldukça rahatlamıştım. " Ve senin benden nasıl korkmadığını da anlamış değilim henüz. "

" Claire, bana bakar mısın? Hayır, ciddiyim gerçekten dön ve gözlerimin içine bak. " dediğini yaptım, gözlerimi gözlerine kilitledim. Gökyüzü ile aynı renkti. Derin bir lacivert. İçimde hep oluşan rahatlama duygusu oluştu. " Şimdi bana bakınca bir yabancı gördüğünü söyle. " dedi. Uzun süre baktım. Çünkü ona bakınca bir yabancı görmek ikimiz açısından da iyi olacaktı. Çok istiyordum. Ama söyleyemiyordum. Ona bakınca bir yabancı görmüyordum. Yapamıyordum. Başımı iki yana salladım. Yapamıyordum. Sonra çok yakın olduğumuzu fark ettim bir anda. Çok yakındık. Burunlarımız neredeyse değecekti. Gözleri gözlerimden ayrıldı. " Ben de söyleyemiyorum, prenses. " diye fısıldadı. İlk defa prenses kelimesine karşı çıkamamıştım.

" Hadi gidelim. " dedim hızla geriye çekilirken. Başıyla onaylayıp ayağa kalktı. Bu anı hafızamdan silmek için elimden geleni yapıyordum.

Συνέχεια Ανάγνωσης

Θα σας αρέσει επίσης

Element Krallığı Από manolya

Επιστημονικής φαντασίας

504K 26.6K 34
81 milyon alem vardır. Biz sadece belli başlı olanları biliriz. Melekler, insanlar, hayvanlar, bitkiler, cinler ve şeytanlar. Peki ya bilmediklerimiz...
MAFYANIN KÜÇÜK TUTSAĞI Από luvswebr

Επιστημονικής φαντασίας

380K 12K 51
işten eve dönerken ıssız bir ormanda duyduğu sesin peşine gitti ve bu bulunduğu yer onun hayatının değişim noktasıydı. * * * * * İLK KİTABIM OLDUĞU İ...
ANKA Από Ç.T.

Επιστημονικής φαντασίας

810K 49.5K 41
Bir yaz günü su ve toprak elementlerini kullanabildiğini öğrenen Anka yeni okul yılında kendi gibi beyni gelişmiş insanların olduğu Akademeia'da okum...
ev arkadaşlığı/hyunlix Από zepzep🎀

Επιστημονικής φαντασίας

127K 11.1K 32
Anneleri zoruyla aynı evde kalan hyunlix çifti Yan shipler: Minsung Yeobin Chanmin Jeonbin İlk ficim olduğu için tecrübeli değilim yazım yanlışı fa...