Atlantis'in Beş Kurucusu (Düz...

By whysoserious46

1.1M 56.6K 6.4K

--En yüksek: Bilim Kurgu #1, Fantastik #1, Aksiyon #3 -- Claire hafızasını kaybetmiş bir biçimde kendisini y... More

Atlantis'in Beş Kurucusu
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 4.5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 9.5
Bölüm 10
Bölüm 0 (Claire'in uyanmasından önce)
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm Değil Yazar Soruyor
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Karakter Panosu
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 48 - Part 2
Bölüm 48 - Part 3
Bölüm 49
Bölüm 49 - Part 2
Bölüm 49 - Part 3
Bölüm 49 - Part 4
Bölüm 50
Bölüm 50 - Part 2
Bölüm 50 - Part 3
Bölüm 50 - Part 4
Çok özür dilerim
Bölüm 50 (Final)
Hikaye Adı
Ikinci kitap

Bölüm 5

29.6K 1.5K 122
By whysoserious46


Rüya görüyordum. Bunu fark edebilmiştim. Ama ne gördüğümü anlayamıyordum. Parça parça görüntülerdi. Yüzler görüyordum. Bir flaş patlaması gibi hızla görünüp yok oluyordu hepsi. Kendimi koşarken görmüştüm. Sonra nefes nefeseydim. Claire!

Uykumdan sıçrayarak uyandım. Gözlerimi açtığımda Ethan'ın gözleriyle karşılaştım. Tuhaf. Ürkütücü. Aklıma ilk gelen kelimeler bunlardı. Nefes nefese doğruldum. Nazikçe elini sırtıma götürdü. Ben nefesimi düzenlemeye çalışırken o da sırtımda küçük daireler çiziyordu. Gözyaşlarıma zar zor engel olabiliyordum. Bir süre -ben sakinleşene kadar- yapmayı sürdürdü. Böyle bir şefkat gösterisini ondan beklemiyordum. Hatta böyle bir şeyi yapabildiğini bile düşünmezdim.

" İyi misin şimdi? " dedi elini çekerken. Başımı aşağı yukarı salladım.

" Burada ne işin var? " diye sordum.

" Seni hissettim. Ne olduğunu görmek istedim. " diye cevapladı, ifadesizdi sesinde hiçbir duygu yoktu. Sanki yazılı bir metni okuyormuş gibiydi.

" Dünyanın en saçma ve anlamsız rüyasını gördüm. " diye açıkladım. Terlemiştim ve saçlarım boynuma yapışıyordu. " Ben gidip duş alayım. " dedim ben ayağa kalkarken o da kaşlarını çatmış bana bakıyordu.

Duşun altına girdiğimde kalbim hala deli gibi çarpıyordu. Rüyamın parçaları zihnime dağılmıştı ama hala etkisini hissedebiliyordum. Ethan'ın rüya gördüğümü hissetmesi ise daha da korkutucu bir detaydı. Ama bunu şimdi düşünmek istemiyordum bu yüzden üzerime akan sıcak suya odaklandım.


Duştan çıktığımda sıcak suyun yüzünden kıpkırmızı olmuştum. İçerideyken bu kadar sıcak olduğunu nasıl fark etmemiştim ki? Saçım hala havluya sarılıyken dışarı çıktım.

" Neden havluyla aynı renksin? " diye sordu Ethan, dalga geçmesini umursamayarak tekrar yatağın üzerine oturdum.

" Sen neden hala buradasın ki? Gördüğün gibi ölmüyorum. " Göz altlarındaki bariz yorgunluğa rağmen enerjik durmaya çalışıyordu. Dünden sonra ona hak vermeden edemezdim, ben de gece boyu rahatsız bir uyku uyumuştum. Boynumdaki bıçağı, derimi yarıp geçmesini unutamıyordum. Defalarca birinin tekrar boynuma bıçak dayadığını sanarak uyanmıştım gece. 

Ethan iç çekti birilerine mesaj atarken. Sonra oturduğu yerden başını kaldırıp bana baktı. " Claire, ne yapabildiğini görmemiz gerekiyor. "

" Bütün hastane katını dolaşıp herkese mucize dağıtmamı mı istiyorsunuz? " diye sordum. Başını iki yana salladı.

" Hayır, gerçek anlamda ne yapabildiğini. "

" Ethan, gerçek anlamda yapabildiğim bu. Ellerimle mucize yaratıyorum. "

" Pek mucize olarak nitelendirmezdim ben ama tabi ki de sen bilirsin. Ama hayır seni deneyeceğiz. " diye açıkladı. Ne kadar açıklama olarak kabul edilebilir tabi bu tartışılırdı. Yine de üstelemedim. " O yüzden gidip bir şeyler yiyelim. " dedi başıyla kapıyı işaret ederken. Saçımdan havluyu çekip aldı.

" Ne yapıyorsun? " diye çıkıştım. Saçımı çektiği için öfkeliydim. 

" Ne var? Onunla mı gidecektin? "


Burada geçen günlerimde fark ettiğim ilk şey öğün atlamayı sevmedikleri olmuştu. Ethan'ın bu kadar yemek yemesine rağmen nasıl bu kadar fit olduğunu anlamak güçtü. Herhalde beyniniz radyo anteni gibi olunca fazlasıyla kaloriye ihtiyacınız oluyordu.

Beşer kişilik masaların olduğu bir yere gittik. Tom, Chris ve Teresa çoktan masaya oturmuş bir şeyler yiyorlardı. Tom arada bir Chris'le bir şeyler konuşuyordu Teresa ise tamamen önündeki yiyeceklere odaklanmış tamamen dış dünyaya kendi kapatmış bir haldeydi. Gülmemek için zor duruyordum. Ethan, Teresa'nın omzuna dokunup kulağına eğilerek bir şeyler söyledi. 

"Daha iyiyim. " dedi Teresa. Büyük ihtimalle dünkü bağrışmaları ben odama gelince bitmemişti. "Ama yatağıma sokulmak istiyorum geri dönüp." 

"Gitmek istiyorsan, " dedi Tom yan gözüyle bana bakarak. Benim yüzümden mi gidecekti? "ben sana yiyecek bir şeyler getirebilirim. " Teresa kendisini tekrar önündekilere gömerken başını iki yana salladı.

Ethan, ilk önce benim oturmam için bir sandalyeyi çekti. Jestinden dolayı ağzım açık kaldığından oturmam biraz uzun sürmüştü. Sonra arkasını dönüp gitti. Nereye gittiğine bakmamıştım. Tom sıcak bir gülümseme ile günaydın dedikten sonra masadaki boğucu sessizlik kaldığı yerden devam etti. Chris'in bana baktığını gözlerim masaya dikili olduğu halde sezebiliyordum, sanki bana da değil de arkamdaki bir şeye bakmaya çalışıyormuş gibiydi. Sanki yok olmamı istiyordu. Burada olmamı onlar da istemiyordu, düzenlerini bozuyordum. Yine de beni burada tutuyorlardı. Ethan biraz sonra elinde iki omletle geri geldi. Dünkü iştahsızlığım pişmiş yumurtanın kokusunu almam ile geri dönmüştü. Kusmamak için derin bir nefes aldım.

" Teşekkür ederim. " diye mırıldandım Ethan tabağı önüme koyarken.


Kahvaltıda -aslında sadece bana ve Ethan'a kahvaltıydı, Teresa açıkça öğle yemeğine geçmişti bu saatten- biraz daha yememekte ısrar etseydim büyük ihtimalle Ethan kendisi yedirmeye başlayacaktı bana. Uzun ve tartışmalı kahvaltıdan sonra Ethan diğerlerini basitçe başıyla selamladı ve bana kendisini takip etmemi işaret etti. Masadan aceleyle kalkıp o ve uzun bacaklarına yetişmeye çalıştım. Zorla yediğim omlet midemde kalmamak için çabalıyordu.

" Her zaman bu kadar neşeli mi kahvaltı yapıyorsunuz? " diye sordum.

" Genelde bu kadar sessiz olmaz ama Teresa'nın hiç konuşmamasından bahsediyorsan evet o genelde midesine en fazla şeyi en az sürede göndermek gibi daha önemli işlerle uğraştığından fazla konuşmaz. Ayrıca gece pek iyi uyuduğu söylenemez o yüzden de biraz huysuz." diye açıkladı Ethan.

"Kim uyuyabilir ki?" dedim tekrardan adamın üzerimdeki elleri aklıma gelirken.

Cam Bina'dan çıkıyorduk ama nereye gittiğimiz hakkında herhangi bir açıklama yapmamıştı henüz. " Çok endişelenme zamanla sana da alışırlar. "

Ethan beni dün akşam gördüğüm gri renkli binaya doğru götürürken ayaklarım geri geri gitmeye başlamıştı. Yaklaştıkça dışının bir metalle kaplanmış olduğunu fark etmiştim. Güneşte parlıyordu ve ona uzun süre bakmayı imkansız kılıyordu. Metal kaplı binaya yaklaşık iki yüz metre kala durdum. Bacaklarım tamamen benim kontrolüm dışında yürümeyi bırakmıştı. Ethan iç çekerek arkasını döndü.

" Yine ne oldu acaba? Yine ne için inatlaşacaksın? " diye sordu öfkeyle. Onu istemeden nasıl sinirlendiriyordum anlamıyordum bir türlü. Ama bu seferlik yorgunluğuna verebilirdim.

" Ethan, " dedim ama cümlemi tamamlayacak hiçbir bahanem yoktu. " doğru hissettirmiyor." Dedim çünkü yalan değildi doğrunun ta kendisiydi. Bacaklarım kendiliğinden yürümeyi kesmişti çünkü sanki o binanın içine girmemem gerektiğini biliyorlardı. " Başka bir yere gidemez miyiz? " diye sordum.

" Kızım, sen sürekli sınırları zorlamak zorunda mısın? Birileri seni uçurumun dibine atmakta oldukça haklılarmış sanırım. " diye kızdı bana. Başımı öne eğdim. " Seni sürüklemek zorunda da kalsam oraya gideceğiz. " dedi sonrasında. Bunun neden bu kadar önemli olduğunu anlayamıyordum bir türlü. Hala olduğum yerde duruyordum. " Claire, yürü hadi. " dedi en sonunda elimden tutup beni çekerken.

Beni zorla içeri girdirmişti. İçerisi boştu, bizden başka kimse yoktu. Ethan devasa kapıyı kapatınca çıkan ses içeride yankılanıyordu. Bana hiçbir şey söylemeden biraz ilerideki odaya doğru hızlı adımlarla yürüdü. Bense olduğum yere çakılı kalmış bir vaziyette etrafı inceliyordum. Bir tür spor salonu/parti mekanına benziyordu. Bir kenara itilmiş bar, diğer tarafta üst üste konulmuş sandalyeler ve yığılmış minderler.... Açık ve geniş alan gerektiren her şeyi büyük ihtimalle burada yapıyorlardı. Ethan elinde kıyafetlerle geri geldi. Kendisi de kıyafetlerini değiştirmiş kenarında sarı şeritler bulunan siyah bir şort ve tişört giymişti.

" Git ve değiş. " diye emretti. Yine tartışmaya niyetim yoktu bu yüzden gösterdiği yere doğru gitmeye başladım elindekileri aldıktan sonra.


Giyindikten sonra aynada kendime baktım, kesinlikle şort fazla kısaydı. Ama bu konuda ne yapabilirdim hiçbir fikrim yoktu. Ethan kapıda durmuş bana bakıyordu.

" Şortu çekiştirmeyi bırak da gel hadi. "

" Ne yapabilirim, çok rahatsız ve kısa. "

" Maalesef ki fazla uzunsun, Claire. Bulabildiğim en iyi şey buydu. " baştan aşağı beni tekrardan süzdü. 

" Çok inandırıcıydı teşekkür ederim. " dedim hala şortu çekiştirmeye devam ederken ona doğru yürüdüm. 

"Üzerinde hala kanlı kıyafetlerle mi durmak istiyordun? " diye sordu bıkkın bir ifadeyle. 

"Be-ben istemezdim. Teşekkür ederim. " dedim gerçekten de kıyafetlerimin halini hatırlayınca. Yine de Ethan'ın benim üzerimdeki bakışlarından rahatsız olmuyor değildim.

" Hadi ama ya, " dedi arkamdan kapıyı kapatıp beni daha hızlı yürümem için iterken. " gayet güzel görünüyorsun. " diye devam etti. İltifatı karşısında ne yapacağımı bilemeyerek kekeleyerek teşekkür ettim. Gülümsedi.

" Artık ne yapacaksak başlayabilir miyiz? " diye sordum tuhaf bakışmamızı sona erdirmek için. Arkasını dönüp biraz ilerideki saksıyı aldı.

" Bunun içinde bir tohum var. Senden istediğim şey bunu büyütmen. " dedi bana doğru uzatırken. Başımı iki yana salladım.

" Bunu yapabileceğimi sanmıyorum. " dedim ellerimi göğsüme doğru çekerken.

" Ben yapabileceğini biliyorum. " diye ısrar etti.

" Nasıl bu kadar emin olabilirsin ki? Sadece seni iyileştirdim. Yüzünde güller açtırmadım. " diye karşı çıktım.

" Claire ikisi aynı şey. Benim yüzümü yeni hücreler oluşturarak iyileştirdin. Şimdi de tohumun bölünmesini tetikleyerek onu büyüteceksin. " diye açıkladı. Düşününce açıklaması mantıklı geliyordu. Ellerimi uzatıp saksıyı ondan aldım. Dün tıpkı onu iyileştirmeye çalıştığımda yaptığım gibi sadece saksıya odaklandım. Dünkü gibi içgüdülerimin beni ele geçirmesini bekledim. Nefes alışverişime odaklandım. Sonra o his tekrar gelmişti. Parmaklarımdan sanki akım geçiyordu.

Sonrasında durdu. Tamamen. Hissizleşmiştim. Kollarımı hissedememeye başladım. Yine de saksıyı eklemlerim bembeyaz kesilinceye kadar sıktığımı görebiliyordum. Hissetmiyordum. Ama görebiliyordum.

" Claire? " dedi Ethan koluma dokunarak. Sonra sanki bir şeye çarptım. Etrafıma bakındım, hayalet anılar görüyordum. Tıpkı rüyamdaki gibi gördüklerimi tam olarak idrak edemiyordum. Yüzler tanıdıktı ama kim olduklarını bilmiyordum. Bir şey beni anlamlandıramamam için engelliyordu.

Elimdeki saksı yere düşünce kendime geldim. Yine nefes nefeseydim. Ethan kızmadan önce saksıyı toplamak için yere atıldım.

" Özür dilerim. Çok özür dilerim." Ethan sakince omuzlarımdan tutup beni kaldırdı. Köşedeki minderlere kadar bana destek oldu. Ellerim titriyordu.

" Önemli değil. " dedi sakin bir ses tonunda. Gözlerimin içine baktı. " Yavaşça nefes al. " dedi bana ne yapmam gerektiğini gösterirken. " Biraz sakinleş, sonra tekrar deneriz. "


Saatler ve saksılar sonra hala hiçbir şey yapamıyordum. Her seferinde kas spazmı geçiriyordum. Ellerimdeki acı beni öldürüyordu. Yine minderlerde oturuyorduk Ethan bana bakıyordu ben ise ellerime. Parmaklarım birbirinden ayrılıyor tuhaf şekillere bürünüyordu ellerim.

" Canın çok mu yanıyor? " diye sordu başımı iki yana salladım. Ağzınızdan kelimeler halinde çıkmadığı sürece yalan söylemiş sayılmazdınız değil mi? Ellerimi hareket ettirmekte zorluk yaşıyordum ama bunu bilmesine ne gerek vardı ki? " Bana böyle şeyler hakkında yalan söyleme, tamam mı? " dedi ayağa kalkarken. " Bugünlük yeter yarın yeniden deneriz. "

" Teşekkür ederim. " dedim ben de ayağa kalkarken.

" Her şey için teşekkür etmene gerek yok. " dedi yürümeye başlarken. Bana nasıl davranacağını sanırım kendisi de bilmiyordu. Bu davranışlarının tek mantıklı açıklaması bu olabilirdi. Binadan çıkarken ellerimdeki acı azalmaya ellerim biraz daha rahat oynamaya başlamıştı. " Aç mısın? " diye sordu Cam Bina'ya doğru yürürken.

" Hayır. " diye cevapladım.

" Tam altı saattir oradayız ve sabah da doğru düzgün bir şey yemedin nasıl olur da aç olmazsın? "

" Çünkü aç değilim. Açlık hissetmiyorum. " dedim parmaklarımı hareket ettirmeye çalışırken. Tekrarlayan acıyla gözlerimi birkaç saniye kapattım.

" Hastane katında ellerine baktırabiliriz istersen. " diye önerdi. Başımı iki yana salladım.

" Neden böyle oldu bilmiyorum. İlk denediğimde- " tekrardan ilginç şekillere bürünen ellerim yüzünden cümlemi tamamlayamamıştım. Ellerimi göğsümde birbirine bastırdım. Derin nefesler alarak acının katlanılabilir hale gelmesini bekledim. " Sanrım...Sadece- Ah...Dinlenmeye...İhtiyacım var. "

" Nasıl istersen. " dedi Cam Bina'ya girerken. İnsanların bakışlarını yine üzerimde hissediyordum. Ethan'a yaklaştım, kocaman gövdesinin yanında saklanabilme umuduyla. " İnsanlar seni yemeyecek Claire. Büyük ihtimalle ellerine bakıyorlar. " dedi gülerek. İşkence çekmemden zevk alıyordu resmen. Sadist.


Asansöre binince fark ettiğim ilk şey beni odamın olduğu kata çıkarmıyordu. Başka bir yere çıkıyorduk. Teresa'nın odasının olduğu kattan önce inmedik. Onun yanına mı götürüyordu beni? Durumu daha kötü yapan bir başka şey ise iğrenç asansör şarkısıydı. Şarkı ellerimdeki acının bile üzerinde bir şeydi. Ethan'ın peşinden koridorda yürümeye başladım. Tam Teresa'nın odasının önünde durdu. Ama o kapıyı açmak yerine arkasını döndü ve koridorun karşısındaki kapıyı açtı.

(Zeka küpü yazarınızdan notlar: duvarın rengi bej olmayabilir çok emin değilim beş altı renk falan biliyorum )

İçeriye girdim bej rengine boyanmış duvarları olan bir odaydı. Gri renkli ahşap bir yatak yanındaki duvarda ise sarı renkli çerçeveler vardı. Yatağın karşı tarafında ise turkuaz renkli bir koltuk duruyordu.

" Kısa sürede ancak bu kadar oldu ama-"

" Burası- "

" Senin odan, evet. Tess bütün gün bununla uğraştı. " diye açıkladı. Biraz olsun her yeri bembeyaz görmemek bile beni bir nebze rahatlatmıştı. Beni buradan yakın zamanda göndermeyeceklerdi anlaşılan. En azından bugün.

" Teşekkür ederim. " dedim bana daha önce söylediği şeyi hatırlasam da umursamadan. Bir şey söyleyecek gibi iç çekti sonra ellerini saçından geçirdi. Ne diyeceğini merak ederek ona döndüm ama sanki ondan vazgeçmiş gibiydi. 

" Sen biraz dinlen akşam gelirim, belki bir şeyler yersin o zaman. " dedi kapıdan çıkarken. 

Continue Reading

You'll Also Like

786K 50.5K 47
Yakın gelecekte öngörülebilen teknolojilerin peşine düşen ülkeler, bir güç yarışına girer. Ülkelerin tehlike getiren icatları, dünyaya sunulması konu...
778K 29K 43
"Tüm gökyüzünü gözlerine taşımışsın. O maviliği bazen kara bulutlar örtmüş, bazen sağanak almış; hiç utanmadan akmış gözlerinden bir bir..." "Sana h...
2.2K 622 4
Ruhsuzca sırıttı ve dilini damağına vurarak cıkladı. "Sen bugünden sonra Akrep'in zehrini taşıyan bir Zehre'sin." Beni düzeltirken, elanın mahkûmu ol...
504K 26.6K 34
81 milyon alem vardır. Biz sadece belli başlı olanları biliriz. Melekler, insanlar, hayvanlar, bitkiler, cinler ve şeytanlar. Peki ya bilmediklerimiz...