Asil Bulanık

By ZeynepDefne

250K 17.1K 15K

*TAMAMLANDI* "Lütfen Andromeda yalvarırım." Bellatrix Lestrange, birine yalvarıyordu. Gözleri dolu doluydu ve... More

1/ Seçilmiş Adamın Oğlu
2/ Karanlık Sanatlar
3/ Ben Slytherin'im
4/ Metelik Üçlü
5/ Zindan
6/ İmdat
7/ Karşılık
8/ Hogsmeade
9/ Noel Tatili
10/ Eve Dönüş
11/ Tercih
12/ Tarihin Tozlu Sayfaları
13/ Andromeda
14/ Kan
15/ Büyü Kitabı
16/ Potterlar'ın Evi
17/ Popüler
18/ Biçim Değiştirme
19/ Randevu
20/ Tuzak
21/ İtiraf
22/ Kehanet Dersi
23/ Karanlık İşaret
24/ Bir Şey
25/ Aşk
26/ Kehribar
27/ Kabus
28/ Sevgilim
29/ Bağ
Yazar Notu/ Ara Konuşma
30/ Saldırı
31/ Kayıp
33/ Obliviate
34/ Çok Özlü İksir
35/ Zenci
36/ Tablolar
37/ Başka Saf
38/ İkinci Ruh
39/ Ölümler
40/ Şimdi Sıra Bende
Yazar Notu/ Ara Konuşma
41/ Benim Kızım
42/ Marcella Lestrange
43/ Sirius?
44/ Yüzük
45/ FİNAL

32/ Planlar

4.3K 335 443
By ZeynepDefne

Ben verdiğim sözü tutup uzunca bir bölüm yazdım, sizden de bol bol yorumlar bekliyorum.

Şimdi eminim diyorsunuz ki, Allah Allah bu yazar neden böyle bölümler paylaşıp duruyor? E önümüz bayram! Sosyal insanım ben anacım, evde oturmam ki.

Size şimdiden elimden geldiğince bölümler paylaşayım, herkes mutlu olsun, benim de içim rahat olsun!

Keyifli okumalar! Yorumlarda buluşmak, görüşmek üzere!

Blaise Zabini, oturduğu yerde duvar dibinden sökülen minik taşlarla yere Jenna ismini kazıyordu.

Kızını o kadar çok özlemişti ki, bazı geceler onu rüyasında görüyordu. Bu aralar kendisini pek iyi hissetmiyordu. İçinde tarifsiz bir sıkıntı vardı.

O, elindeki taşla yeri kazırken birden zindanın demir kilidi açıldı. Blaise, elindeki taşı öteye fırlatıp gelenlere bakmak için kafasını kaldırdı.

İçeri birkaç seherbaz ve başlarında Harry Potter girmişti.

Blaise, çöktüğü yerden kalktı ve Harry'ye baktı.

"Blaise? Görüşmeyeli nasılsın?"

Blaise, kaşlarını çatarak Harry'ye ve yanındaki iki seherbaza baktı. Bir şey olmadığı sürece bu adam buraya gelmezdi.

"Jenna'ya mı bir şey oldu?" Diye sordu Blaise hızla.

Harry, yanındaki seherbaza dönüp "Ayağındaki kilidi açın, görüş odasına götürün." Dedi.

Seherbaz, asasıyla Blaise'in ayağındaki kilidi açtı. Blaise'in kolundan tutarak yürümeye başladı.

Blaise, zindandan çıkarılıp götürülmeye başlandı. Zindanların içindeki mahkumlar, Blaise'i izliyorlar, nereye gittiğini merak ediyordular.

Birkaç dakika sonra Blaise bir odaya sokulmuş, oradaki sandalyeye oturtulmuştu.

Harry, Blaise'in karşısına oturdu ve geriye doğru yaslandı.

"Anlat bakalım Blaise Zabini."

"Neyi anlatacağım?" Dedi Blaise. "Her şeyi biliyorsunuz zaten."

Harry, başını iki yana salladı. "Bir şey bilmiyoruz, onu da bize sen söyleyeceksin."

Blaise, kaşlarını kaldırarak Harry'ye baktı. Harry, elindeki dosyayı açtı ve Blaise'e Rose ve Max'in taşlaşmış halinin fotoğrafını gösterdi.

"Bunlar da ne?" Diye sordu Blaise. "Ne olmuş bu çocuklara?"

"Hadi ama Blaise! Beni uğraştırma. Bu çocuklara ne olduğunu gerçekten bilmiyor musun?"

Blaise, kafasını kaldırıp Harry'ye baktı.

"Yirmi beş yıldır hapisteyim Harry Potter. Asıl sen beni uğraştırma."

Harry, parmağını fotoğraftaki Rose'un üstüne koydu. "Sihir Bakanı Hermione Weasley'in kızı Rose Weasley." Diye tanıttı. Sonra öteki çocuğa geçti. "Bu da melez bir büyücü, Max Floser."

Blaise "Evet. Ne oldu onlara?" Diye sormaya devam etti.

"Bu çocuklar Basilisk etkisine maruz kaldılar."

Blaise, kafasını kaldırıp Harry'ye baktı. Uzun bir süre baktı hemde. Duyduğu cümlenin şokunu atlatmaya çalışırken "Siktir hadi oradan." Dedi istemsiz bir şekilde.

"Basilisk'in etkisine maruz kalmaları imkansız. Karanlık Lord öldü. Karanlık Lord'u sen öldürdün lan!"

"Karanlık Lord öldü ama çocuğu yaşıyor olmalı." Dedi Harry. Gözleri, Blaise'in üstünde dolaştı. "Karanlık Lord'un çocuğu kim Blaise?"

"Benimle dalga mı geçiyorsun Harry? Onun çocuğu falan yok. Karanlık Lord kimseyle birlikte olmadı, kendi akrabalarını bile kendisi öldürdü. Böyle bir adamın nasıl çocuğu olsun?"

"Belki de çocuğu olmuştur ve onu da sizlerden birine vermiştir." Harry, arkasına yaslandı ve Blaise'e dik dik baktı. "Jenna gerçekten senin kızın mı Blaise?"

Blaise, kaşlarını çattı. "Jenna elbette benim kızım! Onun öz ve öz babası benim!"

"Peki ya Scorpius Malfoy?"

Blaise kaşlarını çatmaya devam etti. "Draco böyle bir şey yapmaz. Scorpius onun oğludur. Karanlık Lord'un çocuğu varsa da ben bilmiyorum. Kızım nerede Harry? Ona bir şey mi oldu?"

"Kızın iyi." Dedi Harry. Oturduğu yerden kalktı. "Ama şimdilik."

Blaise, Harry kalkınca o da ayağa kalktı. "Bu da ne demek?"

"Siz Voldemort'un çocuğunun kim olduğunu biliyorsunuz. Eğer bana o çocuğu vermezseniz..." Harry, Blaise'e doğru eğildi ve fısıldadı. "Bende sizin çocuklarınızı sizden alırım."

Blaise, Harry'ye yumruk atmak için atıldığı anda sersemlet yedi. Başka bir seherbaz tarafından.

Ronald, odanın köşesinde başından beri bekliyordu. Blaise'in sinirleneceği zamanı bulmuştu.

"Bana bak Blaise Zabini!" Diye bağırdı Ronald. "Benim kızım, sizin orospu çocuğu Lord'unuzun lanet yılanı yüzünden taş oldu! Diğer çocuk öldü! Eğer o veledin kim olduğunu hemen şu an söylemezsen, seni ve kızını lime lime ederim!"

"Ben bilmiyorum!" Diye bağırdı Blaise. "Kızımdan uzak durun! Onun hiçbir suçu yok!"

"Kızının suçunun olup olmaması benim umrumda değil! Eğer benim kızım zarar gördüyse, seninki de görecek!"

"Ve aslında gördü." Dedi Harry. "Okuldan döndükleri gün, tren garında bir grup maskeli seherbaz, eskiden Ölüm Yiyen olan cadıların çocuklarına saldırdılar."

Blaise, Harry'ye dehşete düşmüş bir şekilde baktı. "Jenna..."

"Jenna ucuz atlattı." Dedi Harry. "Ama bir dahaki sefere bu kadar şanslı olmayabilir."

Blaise, ikisine öfkeyle baktı. "Orospu çocukları!"

Ronald, Blaise'e son bir sersemletme atıp odadan çıktı. Harry de Blaise'e "Bize o çocuğu verene kadar durmayacağız." dedi. "Aklını başına al, kızını düşün Blaise."

Harry de odadan çıktığında Blaise yerde sırt üstü uzanmaya devam ediyordu. Aklında bir tek şey vardı. O da Jenna'ydı.

***

Marcella hastaneden çıkmıştı. Annesiyle arası her zamanki gibi bozuktu babası ise onun yanından bir an olsun ayrılmıyor, ne isterse yanına getiriyordu.

"Baba, ben gerçekten iyiyim. Hasta değilim ki ben. Sadece ufak bir yara."

"Sen benim bir tanemsin Marcella. O adam evimize geldiğinde o kadar çok korkmuştum ki..."

Güldü Marcella. "Profesör Lastrange'den mi korktun, yoksa bana bir şey olmasından mı? Doğru söyle."

Klaus da bir kahkaha attı. "Doğrusu adam da epey korkutucuydu."

Onların ikisi sohbet ederken, Malfoylar'ın evinde işler kızışıktı.

Astoria Malfoy sonunda hastaneden çıkarılıp evde tedavi altına alınmıştı ve ev, onlarca özel korumalı seherbaz tarafından korunuyordu. Jenna ve büyükannesi de Malfoy Malikanesindeydi.

Lucius Malfoy ve Narcissa Malfoy ise ortalıkta yoktu.

Scorpius, odasına kendisini kapatmış kimseyle konuşmuyordu.

Jenna, büyükannesinin yanından ayrılırken "Scorpius'a bakmalıyım." Dedi.

Büyükannesi, Jenna ayağa kalktığında onun elinden tuttu ve durdurdu.

"Jenna, konuşmamız gerek."

Jenna, kaşlarını hafifçe kaldırıp "Daha sonra konuşamaz mıyız büyükanne? Scorpius gerçekten çok kötü." Dedi.

Büyükannesi, gülümseyerek Jenna'nın elini bıraktı. "Pekala. Bende gidip Astoria'ya papatya çayı yapayım."

İkisi beraber odadan çıktılar. Jenna üst kata giderken, büyükannesi alt kata gitmek için harekete geçti.

Jenna, merdivenlere doğru ilerlemişti ki aklına gelen fikirle durdu. Scorpius'a şu an iyi gelecek tek şey belliydi: Rose!

Jenna, ev cinini çağırdı hemen. Elini ona uzattı ve Hermione, Ronald Weasley çiftinin evine buharlaştırmasını istedi.

Birkaç saniye içinde Jenna, kendisini Weasleyler'in Evinde buldu. Ev cinini eve geri gönderip, onu çağırdığı zaman gelmesini istedi.

Ev cini gittiğinde, Jenna büyük demir kapıya yürüdü. Kapının önünde iki seherbaz
duruyordu.

"Buyurun?" Dedi kapıdaki seherbaz. Gözlerini kısarak Jenna'ya bakıyordu.

"Ben Rose Weasley'in çok yakın arkadaşıyım. Kendisi bugün geleceğimi biliyordu. Adımı söylerseniz beni içeri almanıza izin verecektir."

Jenna'yı dinleyen seherbaz kafasını çevirip diğer seherbaza baktı. O seherbaz başını sallayınca bu sefer kendisiyle konuşan seherbaz "Adınız?" Diye sordu.

"Jenna Zabini."

Seherbaz buharlaştı. Jenna, bu sırada etrafına bakıyordu. Sihir Bakanı gayet güzel, korunaklı ve büyük bir evde yaşıyordu. Vay canına.

Seherbaz yeniden geri geldiğinde, kapıyı açtı ve "Beni takip edin." Dedi.

Jenna, seherbazın peşine takılıp yürümeye başladı. Büyük bahçenin patika yolunu geçip ahşap, büyük kapıya gelmiştiler.

Kapı onlara açıldı. Seherbaz içeriye girip yürümeye devam etti. Jenna da peşinden gidiyordu.

İkinci kata geldiklerinde, "Sondaki oda." Dedi seherbaz. "Asanızı alabilir miyim?"

Jenna "Asamı neden alacaksınız?" Diye sordu.

Seherbaz, yapmacık bir şekilde gülümseyip "Ronald Weasley'in kesin emri var." Dedi.

Jenna, hafifçe omuzlarını silkip asasını çıkardı ve verdi.  Seherbaz, aldığı asası ceketinin iç cebine koydu ve buharlaştı.

Jenna, koridorun sonundaki odaya gitti ve kapıyı çaldı. Birkaç saniye sonra kapı açıldı ve Jenna içeriye girdi.

İçeriye girdiği anda sanki bambaşka birini gördü Jenna. Rose'un iyice sararmış yüzünde koyu yeşil gözleri ilk defa parlamıyor, bomboş bakıyordu. Jenna ilk başta yanına gidip gitmemekte tereddüt etti. Daha sonra cesaretini toplayıp içten bir şekilde gülümsedi ve kapıyı kapattı.

"Merhaba Rose."

Rose'un yanına doğru yürüdü ve karşısında duran tekli koltuğu gösterip "Oturabilir miyim?" Diye sordu.

"Elbette." Dedi Rose çok ama çok sakin bir sesle.

Jenna, Rose'un karşısına oturup onu yeniden süzdü. "Nasılsın?" Diye sordu ilgili bir sesle. "Ben... Max için çok üzgünüm Rose. Anlayamıyorum. İksir zehirlenmesi yüzünden onun ölmesi, senin de kötü durumda olman... Senin için çok mutluyum, çok seviniyorum."

Rose, gözlerini Jenna'nın gözlerinden kaçırdı. Yine aynı konu açılacaktı. Birileri yine Rose'a 'İksir zehirlenmesi mi?' diye soracaktı ve Rose onlara zorunlu bir şekilde yalan söyleyecekti.

Rose, acı bir şekilde baktı Jenna'ya. "İksir zehirlenmesi..." Diye mırıldandı. Herkesin bu yalana inanması ve bunu yaşayan tek kişinin Rose olması ona çok ağır geliyordu.

Konuyu dağıtmak istedi Rose, yutkunup kafasını kaldırdı ve "Bende çok üzgünüm." Dedi zorlukla. "Atlamaya ve iyi olmaya çalışıyorum." Dedi.

Jenna ona destek olmak istercesine gülümsedi.

"Sen nasılsın?" Diye sordu Rose.

Jenna, "Ben de iyi olmaya çalışıyorum." Dedi. "Daha iyiyim. Hastaneden çıktıktan sonra evde daha iyi toparlandım."

Rose kaşlarını hafifçe çatıp "Ne hastanesi, sana ne oldu?" Diye sordu.

"Sen bilmiyor musun?" Jenna, şaşırarak Rose'a baktı. "Bizim Hogwarts'tan döndüğümüz gün tren garında saldırı oldu."

Rose, "Ne saldırısı?" Diye sordu. "Na-nasıl bir saldırı?"

"Maskeli adamlar üzerimize saldırdı. On sekiz kişi yaralandı. Scorpius'un annesi Astoria'da ağır yaralıydı." Dedi Jenna.

Rose, "Scorpius iyi mi?" Diye sordu hemen. Kalbi hızla atmaya başlamıştı. "O-ona bir şey olmadı değil mi?"

"Sakin ol, korkma ona bir şey olmadı. Yani... Fiziksel olarak iyi ama ruhsal olarak çok kötü."

Rose, azıcık da olsa rahatlamaya çalıştı.

"Ben, Marcella, Astoria yaralandık ve hastaneye kaldırıldık. Benim uyandığım gün Scorpius, ben ve Severus seni görmek için gelmek istedik ama bizi almadılar. Enfeksiyon kapma ihtimalimiz varmış, öyle dediler."

Rose, içinde yeşeren aşk tohumlarıyla ilk defa, uzun bir aradan sonra ilk defa gülümsedi. "Babam geldiğinizi söylemedi. Evet, girmeniz tehlikeli olurdu."

"Scorpius sensizken çok kötü Rose. İşin kötü yanı... Annesi hala daha doğru düzgün kendisinde değil, babası da neredeyse iki haftadır kayıp... Çok kötü durumda. Evde kimseyle konuşmuyor. Odasında tek başına oturuyor ve öylece duvara bakıyor."

Rose "Bende... Bende kimseyle konuşmuyorum, bütün gün odamda oturuyorum. Zaten babam evi Azkaban'a çevirdi. Utanmasa evin çatısında Ruh Emiciler dolaştıracak." Dedi.

"Rose, seni ve Scorpius'u yan yana getirmek istiyorum." Dedi Jenna.

Rose, bunu zaten tüm kalbiyle istiyordu. Ama bu, şu an için imkansızdı. Babası, Jenna'nın buraya geldiğini öğrendiğinde bile kıyameti koparabilirdi. Scorpius ile görülmesine asla izin vermezdi.

"Ben, onunla görüşemem Jenna." Dedi Rose zorlukla. Gözlerini yine Rose'dan kaçırmıştı.

"Ama neden?" Diye sordu Jenna. "Özlemedin mi onu?"

Rose, cevap vermedi. Derin bir nefes alıp verdi.

"Ben artık onunla görüşemem." Dedi Rose. "Üzgünüm."

"Rose, bana anlatabilirsin. Bak... Scorpius seni her zaman düşündü. Sana mektuplar yazdı, bir dakika bile seni düşünmekten vazgeçmedi. Annesi ölüm kalım savaşı verirken, o senin yanına geldi ve seni görmek istedi. Eminim, şu an biraz gücü olsa yine seni görmeye gelir. Ama çok güçsüz."

"Jenna, bilmediğin şeyler var-"

Rose'un lafını odanın açılan kapısı böldü. Jenna ve Rose aynı anda dönüp gelen kişiye baktılar.

Ronald Weasley, içeri girmişti. Yüzünde geniş bir gülümseme vardı fakat bu gülümseme, Jenna'yı görünce dondu.

Rose, babasının geldiğini görünce telaşla Jenna'ya baktı. Jenna ise yüzüne ufak bir tebessüm koymuş, Ronald'a bakıyordu.

"Merhaba Bay Weasley."

Jenna, oturduğu yerden kalktı ve Ronald'a doğru yürüdü. Elini uzattı. "Sizinle tanıştığıma çok sevindim. Ben Jenna."

Ronald, istemeyerek de olsa elini uzattı ve Jenna'nın elini sıktı. "Bende."

Daha sonra Ron, bakışlarını Rose'a çevirdi. "Bebeğim, yorgun gözüküyorsun."

"Ben iyiyim baba." Dedi Rose.

"Biraz uyusan iyi olur." Dedi Ronald. Sesinde kinayeli bir ton vardı.

Jenna, Rose'a doğru yürüdü. "Ben de zaten gitmek zorundayım Rose."

Rose, Jenna'nın gitmemesini ne kadar istese bile "Görüşürüz." Diye mırıldandı.

Jenna, odanın çıkışına doğru yürürken Ronald da kapıyı kapatıp Jenna'nın peşinden yürümeye başlamıştı.

"Nasıl oldun?" Diye sordu Ron. "Yaralandığını duymuştum."

"Teşekkür ederim, iyiyim." Dedi Jenna. "Rose için çok üzüldüm, size de geçmiş olsun."

"Sağ ol."

Ron, kapıyı Jenna için açtı. "Rose bu aralar kendisini çok yorgun hissediyor. Normalde yanına kimseyi çıkarmıyoruz, hala daha enfeksiyon riski kapılma ihtimali yüksek."

"Ben bilmiyordum." Dedi Jenna. "Üzgünüm."

"Önemli değil." Dedi Ron.

"İyi akşamlar."

"Sana da."

Jenna arkasını dönüp ilerlerken, Ron da onu izliyordu. Jenna demir kapıdan da geçmişti.

Birkaç saniye sonra bir ev cini gelmiş, onu da alıp gitmişti.

Ronald, kapıyı kapattı ve hızla Rose'un odasına çıktı. Kapıyı açıp içeri girdiğinde Rose camdan dışarı bakıyordu.

"Baba, gara saldırı yapıldığını neden bana söylemedin?"

Ronald, "Senin üzülmeni istemedim meleğim." Dedi sakin bir ses tonuyla.

"Baba... Karanlık Lord'un çocuğu ve Malfoylar arasında bir bağ var mı?"

Rose, dönüp Ronald'a baktı. Gözleri dolmuştu. Artık daha da kötü gözüküyordu ve Ronald endişelenmeye başlamıştı.

"Bunu da nereden çıkardın Rose?"

"Tren garındaki saldırıda Astoria Malfoy ağır yaralanmış, Draco Malfoy iki haftadır kayıpmış. Doğru söyle bana baba..." Rose, gözlerinden hızla akan yaşlarla babasına bakıyordu. Dudaklarından birkaç hıçkırık kaçarken "Scorpius Malfoy, Karanlık Lord'un çocuğu mu?" Diye sordu.

Ronald, karşısında harap durumda olan kızına acıyla baktı. Boğazında bir şey düğümlendi sanki.

"Saldırıyı sen mi yaptırdın?" Diye sordu Rose bu seferde. Pencereden ileriye doğru bir adım atmıştı ve hala daha ağlamaya devam ediyordu. "Draco Malfoy'u da sen mi kaçırttın?"

"Rose..." Ronald, ona doğru yaklaştı.

"Bana doğruyu söyle." Dedi Rose. Ağlıyordu ve yalvarıyordu. "Scorpius Malfoy onun oğlu mu?"

Ronald, zorlukla dudaklarını araladı. "Bir ihtimal..." Diye konuşmaya başlıyordu ki gözlerinin önünde Rose yere yığıldı.

Ron, Rose'a doğru koştu. Koştu ama nafileydi. Rose, çoktan bilincini kaybetmişti.

***

"Merhaba?"

"Jenna, ben Severus bebeğim."

"Ah, efendim sevgilim?"

"Scorpius yanında mı?"

"Hayır değil. Neden?"

"Güzel. O duymasa daha iyi olur çünkü."

Jenna, telefonu kulağına iyice yapıştırdı. "Dinliyorum?"

"Rose şu an hastanede."

Jenna, "Ne?" Diye bağırdı. "Nasıl... Neden? Merlin... Ne oldu?"

"Kriz geçirmiş. Ronald Dayı çok üzgün durumda. Söylediğine göre Rose, sen gittikten sonra kriz geçirmiş."

Jenna birkaç saniye konuşamadı. Bu süre içinde Severus "Jenna, orada mısın?" Diye seslendi.

"Çok özür dilerim Severus. Gerçekten çok özür dilerim... Ben hem ona hem de Scorpius'a yardımcı olurum diyerek Rose'a gitmiştim, yemin ederim."

"Biliyorum sevgilim. Sen kötü bir şey yapamazsın. Bana anlatır mısın, neler konuştunuz?"

"Ben ona Scorpius'un kötü durumda olduğunu söyledim. Geldiğimiz gün gara yapılan saldırıda Astoria Malfoy'un ağır yaralandığını, babasının da iki haftadır kayıp olduğunu anlattım. Scorpius'un ona ihtiyacı vardı, belki görüşürlerse iyi olur diye düşündüm. Onu hastanede ziyarete gittiğimizde içeri almadıklarını da söyledim. Gerçekten çok özür dilerim Severus! Hastaneye gelmemi ister misin? Rose'dan da özür dilerim."

"Hayır sevgilim, gerek yok. Peki Rose sana neler söyledi?"

"Ben onunla görüşemem, ben artık onunla görüşemem dedi. Bende ama neden diye sordum, Jenna bilmediğin bir şeyler var dediği sırada babası geldi. Bende hemen gitmek zorunda kaldım. Ama Rose da aynı Scorpius gibiydi Severus. Babasının evi Azkaban'a çevirdiğini söyledi. Alt tarafı basit bir iksir zehirlenmesi, Ronald Weasley neden böyle yapıyor? Üzgünüm ama dayın çok kötü bir insan."

"Haklısın sevgilim, evet öyle. Jenna, ben şimdi kapatmak zorundayım. Sakın kendini kötü hissetme, tamam mı bebeğim? Sen çok iyi yaptın. Oraya gidip Rose ile konuşman iyi oldu."

"Öyle mi dersin... Tamam o zaman. Seni seviyorum Potter."

"Bende seni seviyorum."

Severus, telefonu kapattı ve Marcella'ya baktı. "Evet, ne diyorsun?"

Marcella, bir dedektif edasıyla ayağa kalktı. Ellerini birleştirip "Rose bir şeyler bilmek istiyor." Dedi. "Jenna gidip kafasını karıştırmış olmalı. Basilisk olayını zaten en başından beri bilen o. Yani..."

"Yani Karanlık Lord'un bir çocuğu olduğunu biliyor." Dedi Severus.

"Kesinlikle." Dedi Marcella. "Ronald Weasley eminim Rose'u korumak için evden dışarı çıkarmıyor ve birileriyle görüşmesini istemiyor. Hele de Karanlık Tarafa mensup çocuklarla."

"Başta da Scorpius ile."

Başını salladı Marcella. "Rose ve Scorpius'un sevgili olduklarını biliyor mu acaba?"

"Sanmıyorum." Dedi Severus. "Eğer biliyor olsaydı daha da kısıtlardı Rose'u."

"Severus, biraz sonra sana söyleyeceğim cümle sonrasında bana küfür edersen seni anlayışla karşılarım."

Severus, kaşlarını kaldırdı ve "Yumurtla." Dedi.

Marcella, eline tahta kalemi alıp beyaz yazı tahtasının önüne geçti ve Rose ile Max'ın Basilisk etkisine maruz kaldığı tarihi yazdı.

"Bu tarihte Rose, Basilisk etkisine maruz kaldı." Dedi. "Draco Malfoy biz gelmeden bir buçuk hafta önce kayboldu."

Marcella, o tarihi de yazdı.

"Ve sana gelen mektupta iki gün önce Rose'un uyandığı yazıyordu."

O tarihi de yazdı.

Severus, tahtaya şöyle bir baktığında bu iki tarihin aynı olduğunu gördü.

"Severus, üzgünüm ama Ronald Weasley, Draco Malfoy'u kaçırmış olabilir."

Severus, oturduğu yerden kalkıp tahtaya doğru yaklaştı. Dikkatle inceledi.

"Marcella..."

Marcella, döndü ve Severus'a baktı. "Evet?"

"Sen bir dahisin lan!"

Marcella, sırıtarak Severus'a baktı. "Kesinlikle öyleyim."

"Ama tek dahi sen değilsin."

"O ne demek?"

Severus, eline tahta kalemi aldı ve kocaman harflerle "ROSE" yazdı.

"Rose, babasının Draco Malfoy'u kaçırdığını daha evvel fark etti. Çünkü Jenna bugün ona en büyük ipucunu verdi."

"Sonra da bu yüzden bayıldı..." Diye tamamladı onu Marcella.

"Öyle." Dedi Severus. "Taşlar şimdi yerine oturdu işte."

"Severus, ne yapacağız?" Diye sordu Marcella. Tahtayı silgi ile silmişti.

Severus, eline yeniden kalemi aldı. Yine aynı kocaman harflerle "DRACO MALFOY NEREDE?" yazdı.

"Bunu bulmamız gerekiyor Marcella." Dedi Severus. "Ve bu adama giden iki yol var."

DRACO MALFOY NEREDE? Yazısının altına iki ok çıkardı. Kocaman harflerle RONALD WEASLEY ve HARRY POTTER yazdı.

"Ronald Dayı ve babam et ile tırnak gibidir. O ne yapıyorsa o da onu yapar."

"Ben Ronald'i takip ederim." Dedi Marcella. "Sende babanı takip et."

"Benim yapmam gereken bir iş daha var." Dedi Severus.

"Ne işi?" Diye sordu Marcella.

"Animagus olmamız için gerekli iksiri yapmam gerek."

"Animagus olmak ne işimize yarayacak?"

"Eminim çok işimize yarayacak Cella." Dedi Severus.

"O zaman Jenna'dan yardım isteyelim."

"Olmaz. Onu bulaştıramam. Babası Azkaban mahkumu, o da potansiyel bir veliaht olabilir. Benimle ne kadar çok görünürse babamın daha çok dikkatini çeker. Babamın Blaise Zabini'e bulaşmasını istemiyorum."

"Haklısın." Dedi Marcella. "O zaman Animagus iksirini o yapsın."

"Öyle olacak." Dedi Severus. "Neyse. Ben gitsem iyi olur. Benimkiler yokluğumu fark edecekler."

Severus, Rose'un bayılma haberini aldıktan sonra büyük bir kuşkuya düşmüştü. Ronald'in Jenna'dan sonra böyle olduğunu öğrendikten sonra da soluğu Marcella'nın yanında almıştı.

İkisi birlikte planı hazırladıktan sonra işe koyulmak için vedalaştılar.

***

Her yer leş gibi rutubet kokuyordu. Bu kokuyu içine çektiği her an daha da zehirleniyormuş gibi hissediyordu. Artık nefes bile almak istemiyordu.

"Karım nasıl oldu?"

Draco, bağlı olduğu sandalyede karşısında duran ve kafasında sürekli bir şeyler planlayan adama baktı.

Ona kötü davranmıyordu. Ona iyi de davranmıyordu. Ama iki haftadır onu burada, dünyanın neredeyse öbür ucunda tutsak ediyordu.

"İyileşiyor." Dedi adam.

"Scorpius nasıl peki?"

"Aşk acısı çekiyor olmalı." Dedi adam. "Baya aşık olmuş."

"Kime?"

"Sihir Bakanı'nın kızına."

Draco, istemsizce "Hah!" Dedi. "Bir bu eksikti."

Rodolphus, heybetli gövdesiyle oturduğu yerden kalktı. Draco'nun karşısına geçti.

Draco, kendisini bir nevi kaçıran, bir nevi de ona iyilik yapan eski eniştesine baktı.

"Herkes benim korkup kaçtığımı düşünüyor Lastrange."

"Seni benden önce Harry ve Ron alsaydı, karın şu an ölü olurdu Malfoy." Dedi Rodolphus. "Belki oğlunda ölü olurdu."

"Ne yapacağız peki?"

"Güçlenmemiz gerek." Dedi Rodolphus. "Onlar bakanlığa sahip, biz kendi veliahtımız olan çocuğu bile bilmiyoruz."

"Kim olabilir?" Diye sordu Draco. "Lord, kime bu kadar güvenebilir!"

Rodolphus sustu ve cevap vermedi. "Araştırma yapacağım. Müttefik toplamam gerek. Bir şekilde bu Basilisk olayını etrafa yayabilsek..."

"Hermione asla izin vermez." Dedi Draco. "Kocası ve Potter salak olabilir ama o kadın çok zeki."

Rodolphus, "Dışarıda olan Ölüm Yiyenler'in hepsiyle konuşmak istiyorum ama çok riskli." Dedi. "Hepsi şu an takipte olmalı. Yeniden bir olay olsa ve dikkatler dağılsa..."

"Yeniden karıma ve çocuğuma suikast mi düzenleteceksin Lastrange? Asla!"

"Hayır." Dedi Rodolphus. "Basilisk'i şehre çekmenin bir yolunu bulmam gerek."

Draco, ayaklarını uzatıp "Veliahta gelecektir zaten." Dedi. "Başka türlü o iblise kimse hükmedemez."

Rodolphus "Ben gidiyorum." Dedi. "Yapacak başka işlerim de var."

"E ben?"

"Sen burada kalmaya devam ediyorsun. Karın ve çocuğun bana emanet. Gerisini düşünme."

Draco gözlerini devirdi. "Bellatrix'in kocası, ne olacak."

Rodolphus, Draco'ya ters bir bakış attıktan sonra buharlaştı.

Marcella ile ormanda Basilisk'i gördükten sonra hemen gidip Draco Malfoy ile konuşmuştu Rodolphus. Onun da aklına ilk önce kendi çocuğu olmadığı için Scorpius gelmişti.

Her şeyi Draco ile planlamışlardı. Çocuklar ölmezlerse Basilisk'i gördüklerini anlatacaklardı ve bütün oklar Malfoy Ailesine dönecekti.

Rodolphus, Rose'un uyandığını öğrendiği gün Draco'yu kaçırdı. Kendisi ve Draco hariç kimse onun burada olduğunu bilmiyordu.

Harry Potter ve Ron Weasley'in, Basilisk olayını birkaç azılı seherbaza söylemesi sonucunda gara yapılan saldırıda hedef Malfoylar alınmıştı.

Böylelikle insanlar düşünce olarak ikiye bölünmüştü.

Draco Malfoy korktuğu için kaçmıştı ya da Draco Malfoy, seherbazlar tarafından kaçırılmıştı.

Ama hiçbiri değildi. Draco Malfoy, Rodolphus Lastrange tarafından ortadan kaybedilmişti.

Rodolphus, Draco'yu yanına alıp Basilisk olayını anlatmıştı. Draco ona kesin ve net bir dille Scorpius'u kendi oğlu olduğunu inandırmıştı.

Şimdi Rodolphus kollarını sıvayacak ve Karanlık Lord'un çocuğunu kendi elleriyle Harry Potter ve Ron Weasley'den önce bulacaktı.


Continue Reading

You'll Also Like

122K 11.2K 21
taehyung ve jungkook birbirlerinin yan komşularıydı. texting + instagram 03.02.24 This fiction is dedicated to the person I had to leave. |08.02.24|
7K 1.3K 15
"𝑫𝒊𝒅 𝒚𝒐𝒖 𝒈𝒆𝒕 𝒆𝒏𝒐𝒖𝒈𝒉 𝒍𝒐𝒗𝒆, 𝒎𝒚 𝒍𝒊𝒕𝒕𝒍𝒆 𝒅𝒐𝒗𝒆 𝑾𝒉𝒚 𝒅𝒐 𝒚𝒐𝒖 𝒄𝒓𝒚?"
7.3K 308 25
Audrey babasının ölümüyle derin bir çöküşe girmişti,onu o bataklıktan kurtaracak insanlarla birlikte yeni bir yol çizmeye başlar,güzel bir yol...
21.9K 1.6K 25
𝐒 ★ 𝐓𝐎𝐍𝐘 𝐒𝐓𝐀𝐑𝐊 ----------------------- Son savaşta kendini feda eden Tony Stark'ı, bilim insanı, aynı zamanda bir doktor olan Violet Haylof...