Atlantis'in Beş Kurucusu (Düz...

By whysoserious46

1.1M 56.6K 6.4K

--En yüksek: Bilim Kurgu #1, Fantastik #1, Aksiyon #3 -- Claire hafızasını kaybetmiş bir biçimde kendisini y... More

Atlantis'in Beş Kurucusu
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 4
Bölüm 4.5
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 9.5
Bölüm 10
Bölüm 0 (Claire'in uyanmasından önce)
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm Değil Yazar Soruyor
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Karakter Panosu
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 48 - Part 2
Bölüm 48 - Part 3
Bölüm 49
Bölüm 49 - Part 2
Bölüm 49 - Part 3
Bölüm 49 - Part 4
Bölüm 50
Bölüm 50 - Part 2
Bölüm 50 - Part 3
Bölüm 50 - Part 4
Çok özür dilerim
Bölüm 50 (Final)
Hikaye Adı
Ikinci kitap

Bölüm 3

35.9K 1.8K 167
By whysoserious46


Baktıkça bana geri bakan ve ruhumu tarif edilmez bir duygunun pençelerine iten bu boşluktan başımı çevirmek çok zor olmuştu. Ethan'ın bana baktığını fark ettim, herhangi bir şekilde belli etmemeye çalışıyor sayılmazdı da pek, bir şeyler söylemem gerekiyordu sanırım. Ne kadar minnettar olduğumu mu söylemeliydim? Beni ilk başta oraya atan da pek ala kendisi olabilirdi ama. Ya da tamamen bir yalan. Hafızasını kaybettiğini söyleyen bir yabancıya hemencecik inanmazdınız, bu bir test olabilirdi. Söylemem gereken şeyi bir türlü bulamıyordum. Lehime olacak ne söyleyebilirdim?

Haklıydı, gidecek bir yerim yoktu şu anda. Beni sevmesine ihtiyacım var demek oluyordu bu da. Kendimi sevdirebilirsem hafızamı geri kazanana kadar kalacak bir yer verebilirdi bana. Ama benden şüphelenirse ya da diğer arkadaşları -mesela Teresa- gibi benden nefret etmeye başlarsa burada kalmam için ısrar eden tek kişiyidi kaybedebilirdim. 

Sessizliğimi çok uzun süredir koruyordum. Artık bir şeyler söylemem gerekiyordu. Konuyu değiştirmek için hemen " Vay be, ne kadar da şanslıymışım. " dedim. Güldü, komik bir şey söylemek istememiştim. Konuyu değiştirmiştim değiştirmesine ama bana gülmesi beni sinirlendirmişti.

Tamam, tamam kızma güldüğümü unut. diye yankılandı sesi kafamın içinde. Bu yeteneğinden hoşlanmamaya başlamıştım, düşündüklerimi bilmesi beni rahatsız ediyordu. Yine de içimden bir ses bunu isteyerek yapmadığını, istese de duramadığını söylüyordu.

" Haklısın. " dedi dudaklarının kenarları hafifçe kıvrıldı. " İsteyerek yapmıyorum, normalde bu kadar olmaz ama duyguların ve düşüncelerin çok güçlü. İçindeki ses tahminlerde çok başarılı. " diye devam etti. Başka bir şeyler söylediğini duyuyordum ama ne dediğini anlayamayacak kadar meşguldü zihnim. Odaklanamıyordum, beynimde yüzlerce soru uçuşuyordu ama birini çekip soramıyordum. Gözlerimi uçuruma dikmiş öylece bakıyordum. Gözlerimi ayırırsam tekrar kendimi oranın dibinde bulacakmışım gibi hissediyordum. " Claire? İyi misin? " diye sordu Ethan, omzumdan sarsarak beni. Gözlerimi ayırabilmiştim ama hala konuşamayacak kadar kötü hissediyordum. " Gidelim mi? " diye sordu. Sadece başımla onaylamakla yetindim. " Hadi, gel Cam Bina'ya dönelim. "

Geldiğimiz yöne doğru yürümeye başladık. Ethan, konuşmuyordu ben de ağzımı açarsam açtığım anda kusacak gibi hissediyordum. Dönüş yolunu sessizlikle geçiriyorduk. Göz ucuyla baktığım kısa anlarda Ethan, sanki bir şeyler söylemek istiyormuş gibi bana bakıyordu. Ama ağzını bıçak açmıyordu.

"Beni nasıl buldunuz?" diye sordum sessizliği kırmaya çalışarak. 

"Ne halde mi? Birçok kemiğin kırıktı, bilinçsizdin, çok- çok fazla kan vardı. " dedi sanki  o anı hatırlarmış gibi ürpererek. Ama asıl sorumu cevaplamamıştı beni nasıl bulmuştu? Tamam, bir hissiyatın olduğunu iddia etmişti ama bir hissiyat size yarı ölü bir insanın yerini söylemezdi. Ayrıca bu işte bir tuhaflık vardı, bunca zaman sonra bile onu ürpertecek kadar kötü haldeydiysem...Şimdi nasıl tek bir iz bile yoktu üzerimde?

Cam Bina'ya girip asansörün olduğu tarafa doğru yürürken Ethan sonunda konuştu. Cam Bina'ya girer girmez mide bulantım daha da artmaya başlamıştı. Göğsüm sıkışıyordu temiz havaya ihtiyacım varmış gibi hissediyordum.

Bana yalan söylüyorlardı. Beni uçurumda bulmamışlardı. Bulmuş olamazlardı. 

"Aç olmalısın, uzun zamandır bilinçsizsin. Bir şeyler yemek ister misin?" diye sordu Ethan. Midem bir şekilde açlığı hissetmeyecek kadar bulanıyordu. Ethan, gözünü, sanki benim arkamdaki bir şeyi görmek istiyor da bana yeterince bakarsa saydamlaşacakmışım gibi, bana dikmişti ve tüylerimi ürpertiyordu. " Ciddiyim, yüzün sapsarı." dedi.

" Teşekkür ederim. " dedim, asansöre binerken. Ama ikna olmuşa benzemiyordu. Gözlerimin direkt içine bakıyordu, iyi hissetmediğimi fark etmişti sanki. "Birkaç saat önce komadan uyanmamın sayesinde olabilir." Nasıl görünmemi bekliyordu? 

" Başka bir şey ister misin? " diye sordu yumuşak bir sesle, sesinde hafif bir acıma duygusu vardı. Benim için üzülüyor gibiydi, nedenini bilmiyordum ama gözlerine bakınca gördüğüm tek şey buydu. " Yapabileceğim herhangi bir şey var mı? " cümlesindeki gizli anlamı anlamıştım. Senin için, daha iyi hissetmeni sağlayacak her şeyi yapabilirim. Neden, böyle söylüyordu ki? Benimle ilgilenmesi gerektiğini biliyordum ama bu kadar ilgili olması yine de yapmak zorunda olmadığı bir şeydi. Neden bana bu kadar iyi davranıyorsun diye sormak istiyordum. Hatta bunu bağırmak istiyordum. Ellerim, iki yanımda yumruk halindeydi ve sıkmaktan canım acıyordu. " Claire, geldik." dedi kolumdan çekerek beni asansörden çıkarırken. Asansörden çıkışında sanki benden bir an önce kurtulmak için can atıyormuş gibi bir hali vardı. Koridorda ilerleyip, odamın önüne geldiğimizde kapıyı açmadan öylece durdu. Sanki dalmış gibiydi, gözleri boş bakıyordu. Saniyeler belki dakikalarca öylece bekledi ama gözlerindeki boş bakış beni ürkütmeye başlamıştı.

" Ethan? " dedim korkarak. Bunun normal bir şey olmadığının farkındaydım. Cevap vermiyordu. Ona bir kez daha seslendim. İrkildi, gözlerini kırpıştırarak bana baktı. " İy- iyi misin? " diye sordum

" Evet, " dedi soğuk bir sesle. Asansördeki ses tonuyla o kadar farklıydı ki bu ses tonu neredeyse korkutucu olarak sınıflandırılabilirdi. Kapıyı açtı. " korkuttuysam özür dilerim. " dedi ben arkasından yürürken. Özür dileyiş şekli samimi değildi sırf özür dilemesi gerektiği için dilemişti. Yanlış bir şey mi yapmıştım? Bir anda nasıl bu kadar değişmişti?

"İyi hissetmiyorum. " dedim daha fazla onunla kalmak istemiyordum. Gözlerindeki bakış hayra alamet olamazdı. "Biraz dinlensem iyi olabilir. " Ne zamandır uyuyordum kim bilir ama şimdi yeniden yorgun hissediyordum. 

" Peki. " dedi, beni iliklerime kadar titreten bir ses tonuyla. Ardından kapıyı çarpınca yerimden sıçradım. Öyle bir çarpmıştı ki kapının çerçevesi zangırdamıştı.

Yalan söylemiştim uyumak için değil, onun gitmesi için böyle bir şey yapmıştım. Bir anda anlayışlı bir insandan korkutucu bir insana dönüşmüştü.


Gece boyunca uyumamış, uyuyamamıştım. Yatağın üzerinde oturup durmuştum. Bu yabancı ortamda olmak beni rahatsız ediyordu. Etrafımdaki duvarlar, beyaz çarşaflar, beyaz mobilyalar boğulacak gibiydim. Eğer kapıyı açabilseydim, şimdiye kadar buradan gitmiş olurdum. Ama kapıyı açamıyordum, kapının kolu çıkarılmış olsa da bir şekilde kapıyı kilitliyorlardı sanırım. 

Oda aydınlandıktan sonra iyice yerimde duramaz olmuştum.  Birinin beni çıkarması için kapıya dayanmama ramak kalmıştı ama Ethan'ın dünkü soğuk sinirinden sonra kötü tarafına geçmeyi riske atamıyordum. Bana istediği her şeyi yapabilirdi. Sırf tutuşuyla kolumu kırabilecek gibiydi, o devasa vücuduyla onu durduramazdım bile. Sabah dokuzu geçtiği sıralarda odanın içinde dolaşıyordum. Delirmek üzereydim. Banyoya gittim. Yüzümü yıkadım. Aynada kendime bakıyordum ama gördüğüm kişiyi tanımıyordum. Bir fotoğrafa bakmaktan farksızdı, karşımdaki benimle birlikte hareket etse de ben değildim. Hakkımda hiçbir şey bilmiyordum, nereden geldiğimi burada ne yaptığımı bilmiyordum. Sanki yeterince uzun bakarsam bir şeyler hatırlayacak gibi hissediyordum.

Claire. Aynadan göremesem de arkamda biri var mı diye bakmak için arkamı döndüm. Kimse yoktu. Odanın içinde de kimse yoktu. Birinin adımı söylediğini duyduğuma emindim.

Hayır, delirmek üzere değildim.

Deliriyordum.

Belki de hep böyleydim.

Ellerimle yüzümü kapattım. Hafıza kaybıma sebep olan darbe bunun da nedeni olabilirdi kolaylıkla. Hayır. Delirmiyordum. Delirmeyecektim. Deliremezdim. Beni buradan gönderirlerdi o zaman. Hafızasını kaybetmiş başıboş biri bir yana delinin teki bir yanaydı. Bunu karşılayamazdım. Kalbim sıkışıyordu. Kendimi yatağın üstüne fırlattım. Kapı açılıp Ethan içeri girince neredeyse koşup ona sarılacaktım. Neden böyle bir şey yapma ihtiyacı duymuştum anlayamıyordum.

" Claire? " diye seslendi Ethan. Banyoya doğru yürüdüğünde hala cevap veremiyordum. " Claire neyin var? " dedi ellerimi yüzümden çekerek. Kalbim göğsümden çıkacaktı. Ben buradan çıkmazsam. 

" Ethan, lütfen dışarı çıkalım. Lütfen! Ethan, dışarı çıkalım! Burada durmak istemiyorum! " diye yalvardım. Ethan'ın tepkisine olan korkum da beni ele geçirmeye başlıyordu. Ellerim titriyordu. Tüm vücudum titriyordu. 

" Claire, " dedi yanımda diz çökmüş, artık doğrudan gözlerimin içine bakıyordu. " sakin ol. Ne oldu? Doktor çağırayım mı?"

Başımı iki yana salladım. Doktor beynimde bir yanlış olduğunu anlayabilirdi. " Lütfen, beni dışarı çıkar. " diye yalavardım ön kollarına tutunarak. "Lütfen." 

" Tamam, tamam " dedi koltukaltlarımdan beni tutup ayağa kaldırırken. Dizlerim beni taşımayacak da yere yığılacağım diye ödüm kopuyordu. " Hadi gidiyoruz. "

Hala titriyordum. Bana ne oluyordu? İçimde sanki bir şeyler kavga ediyordu. Hissettiğim tek şey buradan gitmem gerektiğiydi. Burada olmamalıydım. Vücudum buradan çıkmam için neredeyse yalvarıyordu.

Binadan nasıl çıktığımızı hatırlamıyordum ama çıkmıştık. Nerede olduğumuzu da tam olarak bilmiyordum ama etrafımızda ağaçlar vardı, en önemlisi yalnızdık. Kimsenin önünde rezil olmayacaktım. Ethan haricinde. Bence ona yalvarışımdan sonra rezil olma sınırını geçmiştim bile. 

Dizlerimin üzerine düştüm. Bir süre –titremem geçene kadar- öylece oturdum. Ethan'ın tepemde dikildiğini biliyordum ama hiçbir şey yapmıyordu. Ben sakinleşene kadar tepemde bekledi. Tabi ne söyleyebilirdi ki? İkinci günden beni kurtardığına pişman olmuş olmalıydı. Ama biraz sonra yavaşça yanımda diz çöktü.

" Şimdi iyi misin? " diye sordu. İyi görünüyor muyum, diye sormak istedim. Ama fazla kaba olabileceği için vazgeçtim. Kaba olup olmaması umurumda olmamalıydı, en azından onun değildi. Dün, oldukça kaba davranıyordu. Gerçi- gerçi şu an bu kabalığından eser yoktu. " Claire? " dedi, saçlarımı yüzümden çekerken. Başımı kaçırdığım için eli havada kaldı bir anda. "Sana zarar vermeyeceğim. Sadece saçlarını geri çekiyorum. Sana zarar gelmeyeceğine dair söz verdim. " Ama bu deli gibi atmaya başlayan kalbim için yeterli bir söz değildi anlaşılan. "Claire?" Cevap vermedim ağzımı açarsam ağlayacaktım. Göz yaşlarımı geride tutmak için olağanüstü bir çaba harcıyordum. Ama Ethan vazgeçmiyordu. Tekrar seslenince cevap vermek zorunda kaldım. Aslında cevap vermemiştim sadece başımla onaylamıştım. Ellerimden destek alarak ayağa kalktım bu kadar rezil olma kısmı yeterdi.

" Teşekkür ederim. " dedim, kızardığımı hissediyordum.

" Önemli değil. " dedi benim ardımdan o da ayağa kalkarken. " Ne olduğunu anlatmayacak mısın? " diye sordu meraklı gözlerle beni incelerken.

" Zihin okuyabilen sen değil misin kendin öğren. " dedim, bu sefer bunun kaba sayılıp sayılmayacağını önemsememiştim. Ama o dediklerime aldığına dair bir şey belli etmedi.

" Senden duymak istiyorum. İnsanların zihnine girmek kaba bir şeydir. " dedi kaba kelimesinin üstüne bastırarak. Tanrım, duymuştu. Bugün oldukça güzel başlamıştı. " Bak, eğer dünkü davranışım böyle hissetmene neden olduysa – yani tüm bunlar benim yüzümdense çok özür dilerim. " dedi

" Alakası yok. " diyerek kestirip attım. Gerçekten konuşmak istemediğimi anlamasını bekliyordum. Eğer ne olduğunu öğrenmek istiyorduysa zihnime bakmakta serbestti.

" Tamam, konuşmak istemiyorsun o zaman geri dönüp kahvaltı yapalım. " dedi yürümeye başlarken. " Çünkü Teresa seni açlıktan öldürdüğümü duyarsa çok sinirlenir. "

" İnsanlar bir öğünü atlayınca açlıktan ölmez. " dedim kendime engel olamayarak.

"Claire, kesinlikle bir öğünden fazlasını kaçırdın. Harika bir espri anlayışın olduğunu söyleyen oldu mu hiç? " diye sordu, ben arkasından ona yetişmeye çalışırken.

" Söylemişlerse bile hatırlamıyorum. Ama harika espri anlayışıma iltifat edilmiş olması gayet mümkün. " dedim. Güldü. Gülünce nefes ke- Tanrım ne düşünüyordum ben? Hem de düşüncelerimi okuyabilen birinin yanında. Hem de onun hakkında. Gülünce harika falan görünmüyordu. Başımı sallayarak düşünceleri uzaklaştırmaya çalıştım.

"Kurucuların nesilden nesile aktarıldığını söylemiştin. " dedim bir süre yürüdükten sonra Ethan'ın yanımdaki sessizliğinden rahatsız olmuştum. Başını hafifçe bana çevirdi. "İlk kurucular peki? Onlar kimdi?" Ethan başını yan yatırdı. Sanki bana ne kadar şey anlatmaya razı olduğunu hesaplıyordu. Bana daha önce anlattıklarını tekrar anlatmasına bile razıydım ya şu noktada. 

"İsimsel olarak bilmiyorum. Ezberlemedim. Ama kayıtlara bakabilirim öğrenmek istersen. " İlk gün bana meclisi anlattığında işleyişinden çok bahsetmemişti ama bunun ilk kurucular tarafından kurulduğunu anlatmıştı. 

"Onu sormuyorum. Nereden gelmişlerdi?" dedim yanından geçtiğimiz çalıların üzerindeki sarı çiçeklerden bir tane kopararak. Ethan gülümsedi.

"İşte bunu cevaplayabilirim, prenses. "

"Bundan hoşlanmıyorum. "

"Ben hoşlanıyorum. " dedi omuz silkerek. "İlk kurucular başka bir evrenden gelmişler. " diye başladı yürüyüşünü yavaşlatarak sonunda ona yetişmek için koşar adım yürümeme gerek kalmamıştı. Çiçeği saçıma takarak ona doğru döndüm. "Dünya. Dünyanın olduğu bir evrenden gelmişler. Dünya yok olmak üzereymiş. Bilim insanları tamamen farklı bir şeyi araştırırken burayı keşfetmişler. Daha doğrusu bu tarafa açılan bir kapı keşfetmişler. " dedi kollarını iki yana açarak. "Ama kimse geçmeye cesaret edememiş. Ta ki... " kaşları çatılarak duraksadı. "Tam olarak ne olduğunu hatırlamıyorum ama Dünya'yı yok edecek ya da nükleer kışa sürükleyecek -sanırım öyle bir şeydi- bir patlamanın gerçekleşmek üzere olduğunu fark edene dek. Çok az zamanları varmış. Geçirebildikleri kadar insan ve kaynağı bu tarafa geçirmeye çalışmışlar. "

"Başarılı olmuşlar sanırım. " dedim yeşilliğin keskin bir şekilde bitip sarı bir toprak yola açıldığı bir yerde biraz dururken. Ethan kırmızı bir çiçeği koparıp bana verdi. Belli bir şey değildi. Kır çiçeğiydi ama çimenlerle kurak alanın tam sınırındaydı. "Baksana ne kadar çok insan var. "

"Claire bu çok çok uzun zaman önceymiş. Tabi ki insan sayısı fazla olur. " dedi aptallığıma gülmemeye çalışarak. Sonra tekrar yürümeye başladı. "Hatta bu yüzden Diğer Taraf var. Nüfusun taşıma kapasitesine ulaşmasından korkmuşlar. Kaynaklar için..."

"Gezegeni ikiye bölmüşler. " diye tamamladım onu. Başını salladı. "Biraz sert bir yöntem ama işe yarar. Tabi ki eşit kaynaklar olduğu sürece. " dedim. Ethan kaşlarını çattı ama başıyla onayladı. "Hiç Diğer Taraf'a gittin mi?" diye sordum.

"Hayır. " dedi hemen. Ama başka bir şey eklemedi. Hatta hiç bir şey söylemedi. Tekrar hızlı hızlı yürümeye başladı. Ayaklarım toprak yolda tuhaf sürtünme sesleri çıkarırken onu takip ettim. Bu ayakkabılar bana en az bir numara küçüktü ve aşırı derecede rahatsızdı.

Biraz daha ilerledikten sonra yolda buraya ait görünmeyen iki kişi gördüm. Yine mi olmayan bir şeyi hayal ediyordum? Birisi yirmili yaşlarının başında gibi görünüyordu belki o buraya ait olabilirdi ama yanındaki adam otuzlarında gibiydi. Ethan otuz yaşından sonra burada kimsenin kalmadığını özellikle belirtmişti. Ethan'a döndüğümde bu ikisini hayal etmediğimi anladım çünkü onun kaşları çatılmış direkt o ikisine bakıyordu.

Clarie arkama geç. dedi Ethan sesi zihnimde yankılanıyordu. O durumda pek fazla seçeneğim yoktu çünkü işler hiç iyiye gidiyormuş gibi görünmüyordu. Dediğini yaptım ve geriye doğru yürümeye başladım. Etrafta başka kimse yoktu. Kaçıp saklanacak bir yerde yoktu. Ağaçlık kısım çok geride kalmıştı. Genç olan Ethan'a doğru koşmaya başladı ( korkutucu olduğu kadar da komik bir manzaraydı kabul etmek lazımdı) , Ethan çocuğa yumruk attı. Çocuk da ona vurdu. Birkaç saniyelik süre zarfında ikisi de rakibini incelemeye onun hareketlerine alışmaya başlamıştı. Çocuk, Ethan'ın çenesine yumruk atınca Ethan sendeledi. Bir anlığına onun düşeceğini sansam çabucak kendini toparladıktan sonra çocuğun karnına yumruk attı. Önümde bayağı sıkı bir kavga oluyordu. Bense ne yapacağımı bilmez halde yarı hayranlık yarı korkuyla onları izliyordum. Bu yüzden diğer adamın bana doğru gelmeye başladığını ancak adam çok yaklaşınca fark etmiştim. Nasıl fark ettiğimi bile bilmiyordum, bir anda sanki tüm kaslarım oraya bakmam için beni zorlamıştı. 

Ethan'ın benimle ilgilenecek zamanı yoktu ben de küçük adımlarla arkama doğru yürümeye başladım. Ama adam adımlarını hızlandırmaya başlayınca ben de adımları hızlandırdım bunu yapmak tam bir hataydı çünkü ayağım takıldı ve yere düştüm. Adam birkaç adımda yanıma geldi ve ben daha yerden kalkamadan saçlarımdan yakaladı. Adam beni ayağa kaldırdı. Ben korkuyla kaskatı kesilmiş haldeyken adam bir süre hiçbir şey yapmadan yüzümü inceledi sanki kim olduğumu anlamaya çalışıyor gibiydi. En sonunda çığlık atmayı başardığımda Ethan genç olanı yere düşürmüş tekmeliyordu. Dikkatini çekmeyi başarmıştım ama bana doğru bir hamle yapmaya kalktığında adam bir bıçak çıkardı.

 Soğuk metalin sivri ucu boğazıma batmaya başlamıştı. Ethan hareket etmedi çenesi kasılmış omuzları gerilmişti. Adamı şaşırtıp bıçağını alamazdı çünkü uzaktaydık, hareket ettiği anda ölürdüm. Korkudan titremeye başlamıştım, ne yapacağımı bilmiyordum. Adam saçımı tutan elini daha da sıkılaştırdı.

Claire ben buradan bir şey yapamam, sana zarar verebilirim. Dirseğini kullanmalısın. Ağzımı oynatarak yapamam demeye çalıştım. Ona vurduğum anda bıçağı bana saplardı nasıl yapacaktım ki? Claire yap şunu!

Birkaç saniye tereddütte kaldıktan sonra tüm gücümle dirseğimi adamın göğsüne geçirdim. Adamın nefesinin çekildiğini duymuştum, saçlarımı tutan eli gevşediğinde tekrar bir kere daha vurdum adam geriye doğru sendelediğinde öne atıldım bıçağın boynumun bir kısmını kestiğini hissettiğimde çığlık attım. 

Ölecektim. Komikti aslında. İronik hatta. Öyle bir düşüşü uzun süreli komayı atlattıktan sonra böylece aptalca bir şekilde ölecektim. Tanımadığım bir yerde. Tanımadığım insanların içinde. 

Belki ölü bedenimi almaya gelen birileri olurdu en azından. Bir yere... Birilerinin yanına ait olmalıydım değil mi?

Yine de bu kadar kısa süre içinde ölüyor olmak... Tüm hafızam elinizle sayabileceğiniz saatlere sığıyor olunca... Ölmek... Can sıkıcıydı. 

 Öne doğru düşüyordum ki Ethan çevik bir hamleyle beni yakaladı. Adamın geride kaldığını biliyordum ama bir şey yapmıyordu. Ethan beni koşturmaya başladı. Biraz ilerlemiştik ki Ethan'ın bizi takip edip etmediklerini görmek için geriye döndü.

" Durabiliriz. " dedi bizi saklayacak ağaçların arasına girdiğimizde. Yaramı fark ettiğinde elimi çekti. Bu yara beni öldürebilirdi ama öldürmemişti. Öldürmeliydi. Artere geldiğini... biliyordum. Parmaklarımdan akan kanın ritmisitesini hissedebiliyordum. Neden öldürmediğini bilmesem de bunun olmaması gerektiğinin farkındaydım. Ama Ethan bana daha tuhaf bir şekilde bakıyordu. Ağzı şaşkınlıktan o biçimini almıştı. 

" Ne- ne oldu?" diye sormayı başardığımda o da uykudan yeni uyanmış gibi bana bakıyordu. 

" Cl- ya- Claire yaran iyileşiyor. " dedi sonunda. Yüzündeki şey saf korkuydu. Yaralandığımı fark ettiği zamankinden çok farklı. " Hemen gitmeliyiz. " dedi beni kolumdan çekerken.

Ethan yolda telefon etmiş Teresa'ya benim yaralanmam dışında kalan olayları özet geçmişti. Yol boyunca hiç konuşmadık. İkimiz de konuşamayacak kadar şaşkındık. Binadan içeri girdiğimizde Teresa ondan hiç ummadığım bir şekilde endişeli gözlerle bizi ( kabul etmek gerek sadece Ethan için endişeleniyordu) bekliyordu. Yanında iki beyaz üniformalı genç vardı. Hemşire ya da doktor olmalılardı. Beyaz üniformalı kız Ethan'a doğru hareket etti. Ethan ciddi bir şekilde olmasa da yaralıydı. Ethan kızın kendisiyle ilgilenme isteğini geri çevirdi. Teresa itiraz edecek gibi oldu ama Ethan ona izin vermeden acilen konuşmaları gerektiğini söyledi.

" Peki, " dedi Teresa hala endişeli olduğu belliydi ama Ethan'ın konuşma isteğini geri çevirmemişti. " o zaman yukarı çıkalım. O da mı gelecek? " diye sordu başıyla beni işaret ederken. Ethan başıyla hafifçe onayladı. 

O ikisi önden ben de arkalarından yürüyordum. Teresa ve Ethan o kadar zıt görünüyorlardı ki neredeyse komikti. Ethan ne kadar uzunsa Teresa o kadar kısaydı. Ethan'ın yapılı ve ince, kaslı vücudu vardı, Teresa ise onun yanında küçücüktü. Tüm yolda ben orada değilmişim gibi konuşmaya devam etti Teresa. Gölgelerin bu saldırısı sonrasında haber vermeleri gereken yerleri tartışıyorlardı. Ethan, kızın tüm önerilerini sert bir sesle -beni korkutan soğuk sesiyle- reddediyordu. Ama Teresa benim gibi küçülmüyordu. Ethan'a direniyordu. O sesine rağmen, ona ayak direyebiliyordu.

Teresa'nın odası olduğunu tahmin ettiğim yere geldik. Mobilyalar beyaz ve mordu –aslında odanın neredeyse her yeri beyaz ya da mordu- . Ethan elinden geldiğince sakin bir sesle olayları anlattı. Teresa pek inanmışa benzemiyordu.

" Bundan emin misin? "diye sordu kaşlarını şüpheyle havaya kaldırarak. Ben bile inanmıyordum ki o inanacaktı.

" Evet, " dedi Ethan kollarını göğsünde kavuştururken." kendi gözlerimle gördüm." dedi arkadaşına meydan okuyan gözlerle bakarken. Teresa şimdi gözlerini Ethan'ınkilere dikmek için başını tamamen geriye atmış ona bakıyordu. Aralarında bir şey konuştukları belli oluyordu. Bunu telepati ile yapmıyorlarsa bile gözleriyle konuşuyorlardı. Ethan ne derse desin –eğer bir şey dediyse- sarışın kız inanmamakta ısrarcıydı. İnatla inanmayı reddediyordu.

" Göster o zaman. " dedi bana dönerek. Ethan'ın gözlerindeki meydan okuma şimdi inatçılıkla karışarak Teresa'nın yeşil gözlerine yerleşmişti.

" Ben- " dedim ne diyeceğimi şaşırmış bir şekilde. " Ben- kendimi yaralamamı mı istiyorsun? " diye sordum. İkisi de bana bakıyordu, isteğindeki mantıksızlığı kendisi de fark etmeye başlayan Teresa bakışlarını Ethan'a yöneltti.

" Bence de bu oldukça saçma olur. " diye bana katıldı Ethan. Teresa bir süre daha suskunluğunu koruyup bekledi.

" O zaman Ethan'ı iyileştir. " dedi ilk önce Ethan'a sonra da bana bakarken. Ethan sakin bir şekilde başıyla onayladı. Ama ben ne yapacağımı bilmiyordum. Ya ona zarar verirsem o zaman ne olacaktı? Kendime böyle bir şeyde güvenebilir miydim emin değildim? Ellerim buz kesmeye başlamıştı.

Claire, bunu yapmalısın. Teresa'yı ancak böyle inandırabiliriz. dedi Ethan'ın beynimde yankılanan sesi. O an ona cevap vermeyi, yapamayacağımı söylemeyi o kadar çok istiyordum ki. Nasıl yapmam gerektiğini bilmiyordum hatta böyle bir şeyi yapmam mümkün müydü onu bile bilmiyordum. Başımı kaldırdığımda gözlerimiz kısa bir süreliğine buluştu. Yapabilirsin, haydi. dedi gözlerini ayırmadan. Bana olan güveni benim kendime olan güvenimden daha fazlaydı. Yeni tanıştığınız bir insana güvenmek hele ki böyle bir konuda güvenmek çok zor olmalıydı. Ama Ethan bunu yapabileceğime neredeyse emindi, bana güveniyordu. Ellerim titriyordu, ona doğru uzanırken daha da fazla titremeye başlamıştı. Çekinerek elimi morarmaya başlamış olan gözünün üstüne koydum. Büyük ihtimalle ellerimin soğukluğu yüzünden irkildi. Korkuyordum. Bundan sonra olacaklardan korkuyordum. Onu iyileştirmeyi başaramazsam Teresa yalan söylediğimi düşünecekti. Peki ya gerçekten bir şey yaparsam? Yaptığım şey kötü olursa o zaman ne olacaktı? Beni göndermek isterlerdi ama nereye gidecektim ki hiçbir şey hatırlamıyordum. Ama en çok korktuğum fikir bunların ikisi de değildi. Ya gerçekten onu iyileştirmeyi başarırsam? İşte en çok bundan korkuyordum. Eğer bunu yaparsam onlardan biri olacaktım ve belki de hiçbir zaman ayrılamayacaktım. Kafamın içindeki ses ne derse desin burada kalmaya mecbur bırakılacaktım belki de. İçimdeki ses şimdiden alarma geçmişti zaten, yapmamamı söylüyordu ama Teresa'nın bıçağın kendisi gibi keskin metali kadar soğuk bakışları üzerimdeyken kafamın içindeki ses çok derinlere gömülmüştü. Tekrardan bakışlarımı Ethan'a kaydırdım, bakışları yumuşaktı, gözlerini kaçırmadan direkt bana bakıyordu. Sanki tüm ruhumu görebiliyordu. Ne yapacağımdan çok emin olmadığım için kendimi içgüdülerime teslim ettim. Ethan'ın bakışları altında o an sadece ikimiz vardık, içimdeki bir şeyler damarlarımdan akıp ona doğru hareket etmeye başlamıştı.

Continue Reading

You'll Also Like

137K 6.4K 16
Felaketlerle başlayan bir gece kaç Bedel ödettirdi? 🕯️
35.4K 2.7K 29
TEXTİNG ASKER KURGUSU
786K 50.5K 47
Yakın gelecekte öngörülebilen teknolojilerin peşine düşen ülkeler, bir güç yarışına girer. Ülkelerin tehlike getiren icatları, dünyaya sunulması konu...
YANSIMA By Gizme

Science Fiction

5.9K 477 29
İKİ AYRI YAŞAM AMA TEK BİR NOKTA : RUH Amelia kendini hiç bilmediği bir dünyada bulmuştu. Bir anda 19. yüzyıl İngiltere'sine gitmişti. Bu bir rüya m...