Senden Sonra | KTH ✓

By Elyios

1.5M 120K 70.2K

Zıtlıklar her zaman uyumsuzluk getirirdi. Mesafeli, idealist ve kalbi buz gibi bir kız, onun aksine sıcacık... More

Tanıtım
İlk karşılaşma
Sinir bozucu
Hırsız
"Gözlerini aç, lütfen"
Kalp Kırmak
Sapık Mısın?
İki Küçük Çocuk
Sana Güveniyorum
Minnettarlık
Böcek Fobisi
Şefkat
"Hamilesiniz."
İntikam
Pişmanlık
Ava Giderken Avlanmak
Utangaçlık
Kavga
Rüya
"Seni öpebilir miyim?"
Güven
İtiraf
Yanlış Anlaşılma
Veda
İlk Öpücük
Başlamak
Kıskançlık
"Bu Acı Fazla Gerçek"
Sessizlik
Seni Hala Seviyorum
Bizim İçin Savaşacağım
#TaeSun
Tavşan
Sarhoş
İtiraflar
Sevilmemek
Ten Uyumu
Bakıcı
Suçlanmak
Vazgeçemem
Çözüm
Gurur
Yeni Patron
Ait
Gelecek
Hayal Kırıklığı
Seksi
Buz Dağı
Fedakarlıklar
Korku
Tehdit
"Üzülme."
Şüphe
Belki Bir Gün
Tanışma
57
Acı Çorba
Eskisi Gibi
Memories¹ Never | MYG
Seçenekler
Özür Dilerim
"O."
Final 1/3 | Vicdan Yükü
Final 2/3 | Biz Birbirimizi Bulduk
Final 3/3 | Senin İçin Hayatımı Verirdim
Minik Bir Sürpriz & Teşekkürler
Merhabalar
Yeni Kitap : Mighty Fall

Beni Unutma

24.6K 1.9K 1.6K
By Elyios

İçimdeki kötü his bir türlü geçmek bilmiyordu, Tae'nin benden sakladığı bir şeyler olduğuna kesinlikle emindim. Bana söylemiyordu, Jungkook'tan öğrenebilirdim belki ama çocuğu gerçekten kullanıyor gibi oluyordum, ona gitmek biraz beni utandırıyordu.

Odanın içinde bir ileri bir geri yürüyüp duruyordum, ne yapmam lazımdı ki? Onu zorlasam söyler miydi acaba? Hiç sanmıyordum ama şansımı tekrar deneyebilirdim.

Şu anki durum beni korkutuyordu, çünkü her şey hızlı gelişmişti ve ben bu duruma çok çabuk alışmıştım. Bu kadar hızlı çıktığım bir yerden bu kadar kısa sürede yere düşmek, canımı yakardı. Üstelik sevdiğime emin olduğum biri vardı karşımda, ne yapardım hiç bilmiyordum.

Düşüncelerim bir türlü dağılmamıştı, kendi kendime düşünmek bir yere vardırmıyordu çünkü her şey ihtimal olarak kalıyordu. Tae'yle konuştuğum zaman biraz daha netleşebilirdi belki her şey.

Pratik saatlerinin bitişini bir hafta içinde öğrenmiştim, pratikleri bittikten sonra bir süre yere yığılıp kalıyorlardı. Bende o yorgun oldukları arada gidip, hem pratiklerini bölmemek hem de Tae'yi yakalamak istiyordum.

Haftasonu olduğu için bugün biraz daha erken bitiyordu pratikleri. Acaba Tae'yle birlikte havuza girsek nasıl olurdu? Uzun zamandır, yani buraya geldiğimden beri, havuza girmemiştim. Bana da değişiklik olurdu.

Saatin gelmesiyle aşağı indim, kötü düşünceleri kafamdan atmaya çalışıyordum. Zaten Tae yeterince kötü görünüyordu, bir de ben kötü olursam sonumuz yan yana iki mezar falan olabilirdi.

Pratik odasının kapısına geldiğimde bir an şüphe ettim, çalmam gerekir miydi? İçerden müzik gelmiyordu, bu yüzden kapıyı çalmayı tercih ettim. Sonuçta yedi erkeğin olduğu bir odaya girecektim.

İçeriden koro şeklinde içeri girmem için bağırdıklarında yüzüme neşeli bir gülümseme yerleştirdim, ben Tae'nin modunu yükselten insan olmalıydım. O kötü olduğunda ona destek olmayıp, yüz asacaksam aramızdaki ilişkinin ne kıymeti kalırdı?

İçeri girdiğimde hepsini bir köşeye yığılmış bir şekilde görmüştüm. Tae, Yoongi'nin uzattığı dizlerine yatmıştı. Uyuyor gibi görünmüyordu, sanırım sadece gözlerini kapatmıştı.

"Hoşgeldin yenge." diyen Jimin'e kötü bakışlar attım. "Bana şöyle seslenip durma." diye uyardığımda beni takmadığını belli etmek için "Peki yenge." demişti.

Ona sadece gözlerimi devirmiştim, yenge lafını duyunca Tae gözlerini açmıştı. Hızla yattığı yerden doğruldu. "Gelsene." diye beni yanına çağırdığında yavaş adımlarla yanına yürüdüm ve oturdum.

Yoongi bana doğru dönerek "Sen yokken karı kız muhabbeti yapıyor, haberin olsun." dediğinde Tae sinirle ona döndü. "Hyung!" diye uyardığında istemsizce gülmüştüm. "İnanırım, zaten sicilide temiz değil."

Söylediğim şeye inanamıyormuş gibi bana bakan Tae'ye omuz silktim, bu konuyu unutacağımı sanıyorsa yanılıyordu. "Bu sicil konusu biraz daha devam ederse Jimin ve Jungkook'u öldüreceğim."

Arkadan bağıran Jimin'e döndüm. "Benim suçum ne TaeTae?" diye sorduğunda Tae yanındaki su şişesini ona fırlattı. "Bir de suçum ne diyor. Utanmasan Hana'ya kızla günü gününe şunu yaptı diye rapor verecekmişsin."

Kaşlarımı kaldırdım. "Aslında fena fikir değil." Jimin'e döndüm. "Sen ne dersin?" diye sorduğumda yüzünde pis bir gülümseme oluştu. "Yengem ister de ben yapmaz mıyım?" dediğinde yenge olayının ilk defa hoşuma gittiğini hissettim.

"Ağzını bu konuda bir daha açarsan, tüm kirli çamaşırlarını ortaya sererim." diye Jimin'i tehdit eden Tae'ye döndüm. "Öyle mi yaparsın?" diye tehditkar konuştuğumda bir an duraksadı ve "Öyle yaparım" dedi.

Geri adım atmaması ile kaşlarım çatıldı. "Bu kadar sakladığına göre baya güzel şeyler yaşadınız herhalde?" dediğimde yutkundu. "Yaşamadık, yaşadıysak bile unuttum gitti." diye otuz iki diş gülümsediğinde Jimin'e döndüm. "Sen inandın mı?"

Kafasını hayır anlamında salladı. Bende kafamı onaylar anlamda sallayarak "Bende inanmadım." dedim. Tae sinirle Jimin'e baktı. "Şansını zorluyorsun."

Jimin daha fazla üstüne gitmedi ve ağzına fermuar çekip, gözlerini kapadı. "Çok yorgun musun?" diye Tae'ye sorduğumda yüzü meraklı bir ifadeye büründü. "Hayır, neden ki?"

Yoongi, Tae'yi dürtmeye başladığında ona döndü. "Oğlum, ne safsın. Anlasana işte." diye garip garip kaş göz işaretleri yaptığında, ne demek istediğini anlamadığım için şaşkınlıkla ona bakıyordum. "Neyi anlayayım?" diye benimle aynı şaşkınlıkla soran Tae'ye göz devirdi. "Sevgilin oldu ama hala daha şu saflığı üstünden atamadın. Şu kız bile senden daha cesur, gelmiş buraya kadar yorgun musun diye soruyor."

Bu soru neden cesaret gerektirecekti ki? Tae bana döndü ve şaşkınlıkla baktı. Açıkçası benimde ondan bir farkım yoktu.

Tae bana bakarken bir anda gözlerinin büyüdüğünü görmemle kaşlarımı çattım. "Sen bana bunu, şeyden dolayı mı sordun?" diye sorduğunda Yoongi "Sonunda, sende jeton köşeli herhalde." demişti. Bense hala daha olayları anlamıyordum. "Neyden dolayı?"

Soruma karşılık şöyle bir tavana baktı ve bana doğru eğildi. İstemsizce bende ona doğru eğilmiştim, gizli bir şey söyleyecek gibiydi. "Senin böyle bir şeyden çekineceğini sanıyordum." dediğinde anlamamış bir ifadeyle ona bakmaya devam ettim. "Havuza girmekten neden çekineceğim?"

Tae bir an durdu, Yoongi'ye baktı. Aralarında garip bir bakışma geçmişti, ikiside şaşırmış görünüyordu. "Tae, nasıl başardın bilmiyorum ama kendinin tıpa tıp benzeri bir kız bulmuşsun. Hayır, uzaktan bakan biri sizin bu kadar benzediğinizi hayatta anlayamaz, nasıl oldu bu?" diye söylendiğinde artık anlamamaktan sıkılmaya başlamıştım.

"Senin fesatlığın yüzünden benimde aklım karıştı." diye sinirle konuşan Tae'yle sonunda jetonum düşmüştü ama düşmemiş olmasını dilemiştim.

Nasıl grubun en küçüğünden, en büyüğüne, en havalısından, en masum görünenine kadar herkes bu kadar fesat ve sapık olabiliyordu ki?

Bunu anladığımı belli edersem, daha da çok utanacağım için anlamamış gibi yapmaya devam ettim. "Neyse, madem yorgun değilsin havuza gidelim mi?" diye sorduğumda o da bana gülümsemişti. "Hayır."

O kadar tatlı bakıyordu ki evet diyeceğini düşünmüştüm. "Neden hayır?" diye hayal kırıklığı ile sorduğumda omuz silkti. " Çünkü senin bikini ile herkesin içinde olman düşüncesi hoşuma gitmedi."

Dehşete uğramış bir ifadeyle ona baktım. "Dalga geçiyorsun değil mi?" diyerek güldüğümde yüz ifadesi hiç değişmemişti. "Ciddisin?" diye tekrar şansımı denediğimde kafasını salladı.

"Saçmaladığının farkında mısın?" diye sorduğumda kaşlarını çattı. "Hayır, değilim. Sen yıllar önce sevgilim olan kızlar hakkında konuşunca bile deliriyorsun, ben benim gözümün önünde sana bakacak erkekler için neden delirmeyeyim?" dediğinde tam bir şey diyecektim ki çocukların burada olduğunu hatırladım.

Onların önünde konuşmamaya karar vermiştim, arkadaşlarının önünde ona sözümü dinletmeye çalışamazdım. Erkekler garip varlıklardı, gururuna falan yediremeyebilirdi. Bir de onunla uğraşmak istemiyordum. "Neyse, sonra konuşuruz." diye zorla gülümsediğimde o da bana gülümsedi.

Yine de Tae'de bir gariplik vardı. Böyle saçma bir şey için havuza gitmeyelim diyecek bir insan olduğunu hiç sanmıyordum, acaba başka bir şey vardı da bunu mu bahane etmişti? Olabilirdi, belki söylemek istemediği bir şey vardı.

Bu düşünce kafama yatınca üstelemediğime mutlu olmuştum, gereksiz ara bozmaya gerek yoktu. Zaten onun mor gözaltları bir kilometre öteden belli olurken kavga etmek mantıklı gelmiyordu.

Bir süre sessizce oturduğumuzda başta Namjoon olmak üzere herkes ayaklandı. Tek tek odalarına çıkmaya başladıklarında sanırım oda arkadaşı olduğu için Namjoon, Tae'nin yanına yaklaştı. "Gelmiyor musun?" diye sorduğunda bana bakmadığını fark etmiştim. Acaba istemeden bir şey mi yapmıştım? "Gelmiyorum Hyung, sen çık."

Tae'nin net cevabı karşısında Namjoon yüz ifadesini hiç değiştirmedi. Bana yandan bir bakış atarak tekrar ona döndü. "Daha fazla pratik yapman gerekiyor biliyorsun değil mi? Sen ve diğerleri benim için önemlisiniz." dediğinde bunu bana bakarak söylemiş olması içimi huzursuzlukla doldurmuştu. "Biliyorum, hallederim. Merak etme sen." diye gülümsediğinde, gülüşünün içten olmadığını hissetmiştim.

Namjoon bir şey demeden yanımızdan uzaklaştı ve odadan çıktı. Jungkook ve Jin hala eşya topladıkları için onlar hala odadaydı. Jin benim yanıma yaklaştı ve "Lütfen biraz uyumasını sağla." dedi. Tae o ara çantasında bir şey aramakla meşguldü.

Kafamı salladım. "Elimden geleni yapacağım." dediğimde sevecen bir şekilde gülümsedi ve el sallayıp gitti. Jin'in bu hareketleri sanırım grubun en büyüğü olmasından kaynaklanıyordu. Bir kez daha birbirleriyle olan bağlarına imrenmiştim.

Son olarak Jungkook yanımıza geldi, morali bozuk gibiydi. "Sen iyi misin?" diye sorduğumda kafa salladı. "İyi olmaya çalışıyorum işte." dediğinde şüpheyle gözlerimi kıstım. "Bir sorun mu var?"

Kafasını iki yana salladı, Tae'de konuşmaya katılmıştı. "Onun tek sorunu biraz salak olması." dediğinde Jungkook ona gözlerini devirdi. "Görüşürüz, Tae'ye haddini bildirme görevini sana bırakıyorum."

Seve seve yapacağım bir görev olduğu için sırıtarak kafa salladım. "Onunda canına minnet zaten." diye söylenen Tae'ye döndüm. "Şikayet etme."

Jungkook bu halimize güldü ve o da çıkıp gitti. "Ee biz ne yapalım?" diye soran Tae'ye döndüm. "Benim aklıma bir şeyler geliyor." dediğimde merakla kaşlarını kaldırdı. "Nedir?"

Gülümsedim ve elimi göğsüne koydum. "Kesinlikle bayılacağın bir şey." diyerek elimi hareket ettirdiğimde yutkunmuştu. "Öyle mi?" diye sorduğunda nefes alışverişinin değiştiğini fark etmemle dayanamayıp güldüm. Anında kaşları çatılmıştı. "Evet, öyle. Sen şimdi kalkıp, liderinin söylediği gibi pratik yapacaksın, bende seni buradan izleyeceğim."

İnleyerek eğildi ve kafasını dizime doğru koydu. "Çok yorgunum, daha yeni bitti hem." dediğinde gözlerimi devirdim ve güçlükle kafasını kaldırdım. "Sorduğumda çok yorgun değilim demiştin. Ayrıca benim yüzünden hem menajerden hem de liderinden azar yemene izin verecek değilim. Hayatına olumlu etki etmek istiyorum."

Şaşkınca bana baktı. "Sen zaten benim hayatıma olumlu etki ediyorsun." dediğinde kafamı iki yana salladım. "Ben öyle hissetmiyorum. Bu yüzden kalk ve pratik yapmaya başla."

Gözlerini devirdi ve ayaklandı. "Cidden, sevgilim misin patronum mu?" diye sorduğunda güldüm. "Emin ol patronun olsam farkı hissederdin."

Müziği açmaya giderken "Eminim zaten." demişti. Sırtımı duvara yasladım ve onu görebileceğim bir pozisyon aldım. Eh, o yorulacak olabilirdi ama benim için izlemesi çok zevkli olacaktı.
...

Merdivenlerden çıkarken söylenip duruyordu. "Yorgunluktan ölüyorum." dediğinde koluna girdim. "Abartma ve sızlanıp durma."

Bana yandan bir bakış attı. "Söylemesi kolay tabi, oturup izledin sadece." dediğinde istemsizce gülmüştüm. "Ne yapsaydım? Seninle birlikte dans mı etseydim?"

Bir an duraksadı, sanırım ciddi ciddi bunu düşünmüştü. "Olabilirdi aslında, tango falan yapardık?" dediğinde şaşkınlıkla ona baktım. "Sen tango biliyor musun?" diye sorduğumda alaycı bir yüz ifadesi ile bana baktı. "Tabiki biliyorum."

Bu ben her şeyi bilirim havasına güldüm ve "Bir gün dans etmek isterim seninle." dedim. Abartılı bir hayranlık ifadesiyle "Bana bu şerefi lütfettiğiniz için teşekkürler." diyerek hafifçe eğildi.

Asansöre bindiğimiz de yalnız olmamızdan cesaret alarak dibime kadar girdi. "Tae, uzaklaşır mısın biraz?" diye sorduğumda kafasını olumsuz anlamda salladı. "Keşke asansör yine bozulsa, o gün hiç değerlendirememiştim."

Alayla güldüm. "Şu an bozulsa, değerlendirmene izin vereceğimi kim söyledi?" dediğimde yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Nefesini yüzümde hissetmek gözlerimi kapatma isteği uyandırıyordu. Konuşması kolaydı ama öyle bir şey olursa izin verecekmişim gibi geliyordu. "Bilmem, vermez misin?"

Elini belime koyup yavaş hareketlerle okşadığında yutkunmuştum. Aklım izin vermem demem gerektiğini düşünüyordu ama onu şu an etkin bir şekilde kullanamıyordum. Ağzımı açsam izin veririm demeye korktuğum için kafamı iki yana salladım. "Demek öyle yaparsın?"

Yüzünü biraz daha yakınlaştırdığında derin bir nefes alarak kafamı toplamaya çalıştım, tehlikeli bir yakınlıktaydık. "Uzaklaşır mısın?" diye sorduğumda kafasını iki yana salladı. "Uzaklaşmam."

Zaten konuşmak benim için zordu, bir de şöyle inat edince durum iyice zor bir hal alıyordu. "Tae, uzaklaş." diye kararlı bir ses tonuyla konuştuğumda yavaş yavaş sinirlenmeye başladığımı hissetmiştim. İyi ki de sinir olmuştum, yoksa etkisi altından çıkıp kendimden uzaklaştırmak mümkün olmayacaktı.

"Uzaklaşmayacağım." dediğinde kaşlarımı çattım. Kişisel alanımı işgal ederken, bana sorması gerektiğini bilmiyor muydu? Uzaklaş diyorsam, uzaklaşması lazımdı ki o normalde bunu yapardı. Bu kadar zorlamanın ne alemi vardı?

Onun kolunu itip yandan geçerek ondan kurtuldum. Tamam, tartışma çıkarmayacaktım. Zaten asansörde bizim katımıza gelmişti.

"Ben bir duş alayım, sonra bir şeyler yaparız." dediğinde ona kızgın olsam da gülümsedim. "Tamam." diyerek ona el salladım. Bu sefer yanında kartı olduğu için kapıda kalma tehlikesi geçirmeden odasına girebilmişti.

Bende odama girdim ve yatağımın ucuna oturdum. Neden böyle hissettiğimi sorguluyordum. Acaba mutlu olmaktan korktuğum için mi böyle olmuştu? Her an elimden kayıp gidecek gibi geldiği için, bu kadar paranoyak davranıyordum. Sanırım gerçekten böyleydi, çünkü her şeyden şüphe etmeye, bir şey olacakta bozulacak diye panik duymaya başlamıştım.

Ama bunları nedensiz hissedemezdim, değil mi? Bilmiyordum, sanırım gerçekten Tae'ye sormam gerekecekti. Duş alması kısa sürüyordu, az sonra çıkardı.

Tahmin ettiğim gibi oldu, kısa süre sonra odamın kapısı çaldı. Onu bekletmemek için hemen kalktım ve kapıyı açtım. Saçları ıslak bir şekilde karşımda duruyordu. "Hadi, inelim." dediğinde kaşlarımı çattım. "Saçlarını kurutsaydın ya? Hasta olacaksın."
Kafasını iki yana salladı. "Gerek yok, kendi kendine kurur."

Bıkkınlıkla ona baktım ve kolundan tutarak içeri çektim. Yatağıma oturmasını sağladım ve banyodan kurutma makinesini alıp yatağımın yanında ki prize taktım.

"Biraz yaklaş." Sözümü ikiletmedi ve yaklaştı. Saçını kurutmaya başladığımda, saç kurutmaktan nasıl bu kadar memnun olduğumu düşünüyordum. Saçlarına dokunuyor olmak çok güzeldi, acaba bundan sonra saçlarını ben kurutabilir miyim diye sorsa mıydım?

Tahmin ettiğimden daha kısa sürünce biraz üzülmüştüm, makineyi kapattım ve fişini toplayıp banyoya geri götürdüm. Ben bunları yaparken Tae bir kere bile ağzını açmamıştı. Geri döndüğümde öyle bana bakıyordu.

"Ne oldu?" diye sorduğumda daldığı yerden çıkmış gibi kafasını salladı. "Bir şey olmadı. Sadece aklıma çocukluğum geldi."

Merakla yanına oturdum, Tae'nin çocukluğu hakkında hiçbir şey bilmiyordum. O böyle bahsedince merak etmiştim, acaba aklına ne gelmişti? "Neden aklına çocukluğun geldi ki?" diye dolaylı bir soru sorduğumda bana döndü. Yüzünde buruk bir gülümseme vardı. "Seni görseydi çok severdi, biliyor musun?" dediğinde şaşkınlıkla ona baktım. "Kim severdi?"

Bahsettiğinden hiçbir şey anlamamıştım. "Büyükannem." dediğinde az çok anlamıştım. Tae'nin büyükannesinin vefat ettiğini biliyordum, bu konuda büyük bir acı duyduğunu da. "Gerçekten beni sever miydi?"

Kafasını olumlu anlamda salladı. "Severdi. Yüksek ihtimalle torunuma iyi bakıyorsun, aferin derdi." dediğinde elini tuttum. O benim elimi tuttuğunda her şey daha kolay bir hal alıyordu, benimde onun üzerinde böyle bir etkim olduğunu umuyordum. "Sen saçlarımı kurutunca, aklıma büyükannem geldi. O da dışarı ıslak saçla çıkmama izin vermezdi."

Kendi kendine güldü, acı çeker bir yüz ifadesi yoktu. Sadece acıya alıştığımızda içimizde kalan burukluğu görüyordum yüzünde. "Beni kimse onun kadar sevmez sanıyordum."

Tuttuğum elini sıktım. Sözler bir anlam ifade etmeyecek gibi geliyordu, zaten insanın çok büyük acıların hatıralarına söyleyecek sözü de olmuyordu. "Onu kaybettim, elimden hiçbir şey gelmedi. Onu son anlarında görmeye bile gidemedim, onu ikinci plana attım." Derin bir nefes aldı, konuşmakta zorlanıyor gibiydi. "O kadar pişmanım ki, bazen aynı hatayı tekrar yapmaktan korkuyorum." dediğinde onu teselli edecek bir şeyler söylemek istemiştim. "Tae, eminim ki sana bu konuda kırgın hissetmemiştir."

Bana döndü, yüzünde küçük bir çocuğun hevesine benzer bir ifade vardı. "Hissetmemiş midir?" diye sorduğunda hafifçe gülümsedim. "Senin çalışmak zorunda olduğunu biliyordu sonuçta, o senin büyükannen, yanında olamadın diye sana kırılmaz. Sonuçta istemeden yaptığın bir şey değil mi?"

Kafasını salladı. "İstemeden yaptığım bir şey." diye sözlü olarakta onayladığında gülümsedim. Ne güzel bir kalbi vardı, ailesine ne çok değer veriyordu. Keşke bu konuda elimden bir şey gelseydi, kendini bu kadar üzmesini engelleyebilseydim ama bir şey yapamazdım.

O bile bir şey yapamazdı çünkü geçmişi düzeltemezdi. Bunun kendi suçu olmadığını biliyordu, şartlar böyle gerektirmişti ama hala kendini suçluyordu. Bu durumda ona yardım edebilecek tek şey, zamandı. Zamanla pişmanlığı hafiflerdi belki.
...

Tae ile biraz vakit geçirdikten sonra o çok yorgun olduğu için odalarımıza çıkmaya karar vermiştik. Erken kalktığım için benimde uykum vardı, tüm gün düşüncelerle boğuşmaktan da yorulmuştum. Kendimi yatağa attığımda gözlerim hemen kapanmıştı.

Gözlerimi açmama neden olan şey kapıma vurulması olmuştu, etrafa şaşkın bakışlar attım. Odam karanlıktı, telefonumu elime aldım. Saat gecenin ikisiydi, bu saatte benim odama kim gelirdi ki?

Üstüme uzun hırkamı aldım ve kapıya doğru yürüdüm. Işıkları açmıştım, etraf aydınlanınca uykum biraz olsun dağılmıştı.

Kapıyı açtığımda karşımda Tae duruyordu. "Tae?" diye istemsizce sorduğumda elini kafasının arkasına koydu ve mahçup bir şekilde gülümsedi. "Selam, uyandırdım değil mi?" dediğinde, uyanmamdan çok ona bir şey olup olmadığı önemli gelmişti. "Bir şey mi oldu?"

Kafasını olumsuz anlamda salladı. "Sakin ol, bir şey olmadı. Sadece uyuyamadım, belki senin yanında uyurum diye düşündüm." demesiyle istemsizce kaşlarım çatılmıştı. "Benim yanımda uyuyabileceğini kim söyledi ki?"

Beni itti ve içeri girdi, sinirle kapıyı kapattım. "Tae, ne yapıyorsun?" diye sorduğumda kendimi yatağıma bırakmıştı. Bu halleri cidden sinirimi bozuyordu, dediğimin tersini yapması bir yana benim özel alanımı benden izinsiz işgal ediyordu. "Yatıyorum."

Gözlerimi devirdim. "Burada kalamazsın, Tae." diye uyardığımda ayağa kalktı ve beni yatağa çekti. Ani hareketi ile daha da çok şaşırmıştım. Beni belimden tutarak yanına yatmaya zorladığında gerçekten sinirlenmiştim. "Tae, rahatsız olmaya başlıyorum."

Kırıcı olmamaya çalışıyordum ama devam ederse gerçekten onu kovmak zorunda kalacaktım. Gerçi öyle hareketler yapıyordu ki, kovsam gider mi diye şüphe ediyordum. "Sadece gözlerini kapa ve uyu." diye emir verdiğinde sinirle kolundan kurtulmaya çalıştım. "Bana neden emir vererek konuşuyorsun?" diye sorduğumda beni cevapsız bıraktı ve kafasını boynuma yaklaştırdı.

Gerçekten acayip şekilde rahatsız oluyordum, varlığından değildi bu rahatsızlık, sadece hareketleri beni rahatsız ediyordu. Onunla bu halde tabiki uyurdum ama bana gözlerini kapa ve uyu diye emir verirken uyumayacaktım.

"Tae, beni bırak." diye sinirle söylendiğimde "Sende emir vererek konuşuyorsun." demişti. Gözlerimi devirdim. "Zorla yanımda yattığın için olabilir mi?"

Derin bir nefes verdi, boynumda nefesinin sıcaklığını hissetmiştim. "Sadece yine kötü bir rüya gördüm, bırak biraz seninle uyuyayım." dediğinde bir anda düşüncelerim dağıldı.

Bu kötü rüyalar artık cidden canımı sıkmaya başlamıştı, neden bu kadar sık görüyordu? "Ne gördüğünü anlatmayacak mısın?" dediğimde kafasını biraz daha boynuma gömdü. "Seni kaybettiğimi görüyorum."

Sesi kafası boynumda olduğu için boğuk çıkmıştı, şu an bulunduğumuz hale bir türlü odaklanamıyordum çünkü kaç gecedir uykusuz kalmasının nedeni rüyalarında beni kaybettiğini görmesiydi. Bu düşüncelerimin doğru olduğu anlamına mı gelirdi? "Tae, bir sorun var değil mi?"

Hızla kalktı ve bir anda üstüme çıktı. Elleri başımın iki tarafında duruyordu, onlardan destek alarak yüzünü yüzümün biraz daha yukarısına hizalamıştı. "N-ne yapıyorsun?" diye sorduğumda öylece gözlerime baktı. Tamam, bu gittikçe garip bir hal alıyordu.

"Tae, gerçekten iyi misin sen?" diye sorduğumda kafasını salladı. "Üstümden kalkar mısın?" dediğimde güldü. "Hayır."

Kaşlarımı çattım, bu çocuğa ne oluyordu? Sabahtan beri bir garipti, bir emir verme havası ve ben istemiyorum dediğim halde dibime girip durma gibi bir durumu vardı. Sevgiliydik, samimi olması normaldi ama biraz abartıyordu. "Tae, üstümden kalk. Gerçekten sinirlenmeye başlıyorum."

Bana doğru eğildi ve nefesini yüzüme vererek "Etkileniyor musun?" diye sordu. Ses tonu bir garipti, kısık ve derinden konuşuyordu. "Etkilenmiyorum, kalk üstümden."

Bana biraz daha yaklaştı, etkileniyordum tabiki ama kendimi kontrol edebilirdim. O her sorunu böyle geçiştirirken ve saçma sapan hareketler yaparken ona etkilendiğimi belli edecek değildim. "Hiç mi?"

Ne kadar aptalca konuşuyordu böyle? "Hiç." diye bastıra bastıra konuştuğumda yüzlerimiz arasında çok az bir mesafe kalmıştı. Gittikçe sinirim artıyordu. "Ya şimdi üstümden kalkarsın ya da gerçekten dayak yiyeceksin." diye uyardığımda güldü ve bana yaklaşmaya devam etti.

Eh, ben uyarımı yapmıştım. Geri kalanını kendi bilirdi. Hızla karnına sıkı bir yumruk geçirdim ve saniyelik afallamasını fırsat bilerek onu soluma doğru itip, altından çıktım. İnleyerek yan tarafıma düştüğünde bir tane de koluna vurmuştum. "Aptal çocuk, ne yaptığını sanıyorsun?"

Bir süre yalandan kıvrandı ve "Bana nasıl kıydın?" diye söylendi. Gerçekten sabrımı zorluyordu. "Sinirimi bozuyorsun, amacın ne senin?" dediğimde şaşkın bir yüz ifadesine bürünmüştü. "Gerçekten hoşuna gitmedi mi?"

Bir an idrak edemedim, ne hoşuma gidecekti? "Ne hoşuma gitmedi mi?" diye sorduğumda kendini işaret etti. "Sert erkek tavırları, hoşuna gitmedi mi gerçekten?" Yüzüne afallamış bir ifade ile baktım, ne diyordu? "Gitmedi, neden böyle saçma sapan şeyler hoşuma gitsin?"

Bir an durdu, yüzünde sinirli bir ifade ile tavanı izlemeye başladı. "Yoongi Hyunga kızların ondan neden bu kadar etkilendiğini sorduğumda, sert erkek tavırlarının her kızı etkilediğini söyledi."

Şaşkınlıktan ağzımı açamıyordum. "Bende sen belki sıkılırsın benden diye, sert erkek olayım dedim." dediğinde kahkaha atmaya başlamıştım. Gerçekten nasıl bu kadar aptal olabiliyordu, aklım almıyordu. "Gülmesene." dediğinde ağzımı kapatmaya çalıştım. Ama bir türlü gülmeyi kesemiyordum.

"S-sen, Yoongi öyle dedi diye mi-" devam edemeden tekrar gülmeye başladım. Bana gözlerini devirdi. "Gülme."

Gülme diyordu ama sabahtan beri sırf sert erkek severim diye saçma sapan bana emirler veriyordu. Ayrıca sert erkek durumunu da çok azıcık yanlış yorumlamıştı, keşke gelip bana sorsaydı diye düşündüm. "Tae, ben seni olduğun gibi sevmesem niye seninle bir ilişkim olsun?"

Durdu ve düşündü. Sonunda omuz silkmişti. "Ne bileyim." diye söylediğinde güldüm ve yanaklarını sıktım. "Ben Yoongi'yi değil, seni seviyorum fark ettiysen. Ondan hoşlanan kızlara yapman lazımdı bunu, mantığın bile yanlış." diyerek tekrar güldüğümde elimi itti. "Her kız Yoongi Hyungu sever diye düşündüm."

Yaşaran gözlerimi sildim ve yanına yattım. "Sırf bu kadar tatlı olduğun için yanımda yatmana izin veriyorum." dediğimde anında bana sarılmıştı.

"Çok uykum var." diye mırıldandığında saçını okşamaya başladım. "Güzelce uyu bakalım, uykusuz kalırsan Jin beni öldürür." dediğimde kısık sesiyle "Jin mi?" diye sormuştu.

Demek ki bizi duymamıştı. "Sabah anlatırım, hadi uyu." dediğimde mırıldanarak beni onayladı. Yavaş yavaş nefes alışverişlerinin düzene girdiğini hissediyordum, normalde çabuk uyuyamazdı ama bu sefer uykuya hemen dalmıştı.

Gerçekten ben yanımda olduğu için mi olmuştu acaba? Bunu düşünmek bile mutlu etmişti ama pek sanmıyordum, çok yorgundu. Bu kadar yorgunluğa düştüğü yerde uyur kalırdı. Benimde yavaş yavaş gözlerim kapandı.

Bileğimi sıkan bir el hissetmemle tekrar gözlerimi açtım, bir an ne olduğunu idrak edememiştim. Kendime geldiğimde, Tae'nin bir kolunu belimde olduğunu gördüm. Boşta kalan eliyle ikimizin ortasında bileğimi sıkıyordu.

Terlemişti ve yüzü çok kötü bir haldeydi. Gerçekten böyle mi kabus görüyordu? İçimin sızladığını hissettim, o kadar kötü görünüyordu ki bileğimin acısını unutmuştum. "Tae." diye hafifçe mırıldanarak onu uyandırmaya çalıştım.

Başta hiçbir tepki vermedi ama sesimi biraz yükseltince gözlerini açtı, bileğimi daha çok sıkmaya başlamıştı. "İyi misin?" dediğimde kafasını salladı gözü bileğimi sıkan eline indi, anında bırakmıştı.

Elini üstümden çekti ve yüzünü ovaladı. "Su getireyim mi?" diye sorduğumda elini yüzünden çekip bana sarıldı. Ona karşılık verdim, gerçekten bu halini görmek bana hiç iyi gelmemişti. "Senden bir şey isteyebilir miyim?" diye sorduğunda kafamı salladım.

Derin bir nefes aldı, nedense şu an ağlamak istiyordum. "Beni hiç unutma, olur mu?" diye sorduğunda şaşkınlıkla ondan ayrıldım. "Seni neden unutayım?"

Güldü, gözlerine ulaşmayan bir gülümsemeydi. "Söz ver." dediğinde kaşlarımı çattım. "Tae, neler oluyor? Ne unutmasından bahsediyorsun? Korkmaya başlıyorum." dediğimde yüzümü okşadı. "Söz ver."

Derin bir nefes verdim, ne inatçıydı. "Unutmayacağım, söz." dediğimde bu sefer gerçekten gülümsemişti. "Uyuyalım, olur mu?" dediğinde tam bir şey diyecektim ki "Lütfen." diye ısrar etmişti.

Onu daha fazla zorlamak istemedim, o kadar kötü görünüyordu ki ona kıyamamıştım. Kafamı salladım ve ona iyice sokuldum, başıma ufak bir öpücük kondurdu ve onun düzene giren nefeslerini dinledim.

Gözlerim kapanmaya başlamıştı, onun uyuduğuna emin olduğumda bende kendimi uykuya teslim ettim.
...

Uyandığımda yanımda Tae'yi görememiştim, aradığımda açmamıştı. Muhtemelen pratik yapıyordu, rahatsız etmemek için çok üstelememiştim.

Aklımda tüm gece söyledikleri dönmüştü, bir sorun vardı. Tahminen menajerleriyle ilgili bir sıkıntıydı, Tae beni oradan uzaklaştırmak için baya ısrar etmişti. Çok büyük bir sorun olmasa, gittiğimden emin olmak için beklemezdi. 

Akşama kadar Tae'ye ulaşamamıştım, pratik odasına inmeye karar vermiştim. Onu görmek istiyordum, o yanımda olmadığı her an daha da çok kötü düşüncelere batıyordum.

Dışarı çıktığımda odasına giren Jungkook'u gördüm, yüzü berbat görünüyordu. "Jungkook?" diye seslendiğimde bana döndü. "Sana ne oldu?" dediğimde omuz silkti. "Tae aşağıda, yanına gitmek isteyebilirsin."

Kaşlarımı çattım ve kafamı salladım. Asansör bu kattaydı, hemen binip aşağı indim. Merdivenleri inerken biraz endişeli hissediyordum, Jungkook neden beni hemen Tae'nin yanına göndermişti?

Odaya girdiğimde duvar dibinde kafasını duvara yaslamış ve gözlerini kapatmış Tae'yi gördüm. Biraz yaklaşınca çenesinden dökülen damlaları görmüştüm.
Hızla yanına koştum. "Tae?" dediğimde gözlerini açtı ve ayağa kalktı. Beni gördüğüne şaşırmamış gibiydi. "Ne oldu sana böyle?" diyerek elimi yüzüne koyduğumda gözlerini kapattı.

"Hana," Duraksadı, o kadar kötü görünüyordu ki içim parçalanıyordu. "Hana, ben senden ayrılmak istiyorum."

Yanağındaki elimi yavaşça çektim, büyük bir sessizlik kaplamış gibiydi her tarafı. Bir anda içimdeki her şey boşaltılmış gibiydi, hissettiğim hiçbir şey yoktu.

Sanki suyun altına girmiştim, boğuluyor gibiydim ama nefes alıyordum. Bu nasıl mümkün oluyordu? "N-neden?" diye zorla sorduğumda kendime hakim olmaya çalışıyordum.

Bunu bekliyordum, değil mi? Hiç düşünmedim desem yalan olurdu, her güzel şeyin bir sonu olduğunu, Tae'nin hareketlerinin anlamsız olmadığını biliyordum. Onu kaybetme düşüncesi hep aklımın bir yanındaydı. Korkutuğumuz şeyler başımıza gelmesini beklediğimiz şeyler değil miydi? Kendimi hazırlamış olmam lazımdı, neden bir anda bu kadar büyük bir çaresizlik hissine düşmüştüm?

"Böyle olması gerekiyor." dediğinde güldüm, o kadar akıldan yoksun hissediyordum ki gülüşüm bile bir deliyi anımsatmıştı. "Hiçbir şeyin böyle olması gerekmiyor!" diye bağırdığımda gözümden düşen bir damla yaş, yanağımı ıslatmıştı.

Ne garip, gözümün dolduğunu bile hissetmemiştim oysa. Yanımda geçip gitmeye çalıştığında kolundan tuttum ve önüne geçtim. "Açıklama yapmadan gitmene izin vermeyeceğim." dediğimde yüzündeki acı katlandı. Şu an kendimi düşünmem gerekmez miydi, her şey yıkılıyor gibi geliyordu ama neden onun acı çeken yüzü beni daha çok ilgilendiriyordu? "Açıklama yapacak bir şey yok."

Sinirle elimi ondan çektim. Mantıklı düşünmem lazımdı, gitmesine izin vermek istemiyordum. Ben ona alışmıştım, ben onu seviyordum. "Tae, sorunun ne olduğunu bana anlat. Bak her şeyin çözümü var, tamam mı?"

Kafasını iki yana salladığını görünce sinirle ona vurdum. "Hiçbir şeyle tek başına savaşmak zorunda değilsin. Sorun ne? Menajerin mi kızıyor benimle olmana, sevgili yasağınız mı var?" diye sorduğumda kafasını eğdi. "Ben, tek başıma değilim. Altı kişinin daha sorumluluğu var üzerimde, ben başarısız olursam onlarda olur."

Dolu gözleriyle bana döndü, konuşmaya başlamasıyla göz yaşları akmaya başladı. "Onlara ihanet edemem, herkes bu ilişkinin benim dikkatimi dağıttığını söylerken, her gün çocukların önünde azarlanırken ve onlarında moralini düşürürken buna devam edemem." dediğinde hayal kırıklığı ile ona baktım.

Benden vazgeçmesinin nedeni bu muydu? Benden vazgeçmesi bu kadar kolay mıydı? "Bu mudur? İlk gördüğün engel de çekip gidecek misin?" Sinirle kafamı iki yana salladım. "Bu çözümsüz bir şey bile değil, daha çok pratiklere yoğunlaşırsın."

Benden ayrılmak istediğini söyleyen çocuğa yalvarıyordum resmen, bizim için çözüm yolu olduğuna inandırmaya çalışıyordum. "Her şey bu kadar basit değil, Hana." dediğinde hayal kırıklığı ile ona baktım. "Sen benden çoktan vazgeçmişsin, her şey aslında bu kadar basit ama sen sadece bir korkaksın, Kim Taehyung!" diyerek bu sefer ona ben arkamı döndüm.

Benden ayrılmasının sebebini anlardım, belki şu an bile onu bunun için affederdim ama benden bu kadar kolay vazgeçmesini asla affetmeyecektim.

Kapıyı kapattım ve bacaklarımdaki güç çekildiği için yere çöktüm. Birbirini seven iki insanın ayrılmasının imkansız olduğunu düşünürdüm, bazen yalnızca imkansızlıklar gerçek oluyordu. Onun beni sevdiğini biliyordum, bende onu seviyordum ama ayrılmıştık işte.Bir cümle kadar kolay olmuştu, peki neden hissi bu kadar ağırdı?

"Kiminle mutlu olacağı, kimi sevdiği meselesinin yalnız onu ilgilendirmediğini de ilk kez şimdi anlıyordu. Sevdiği bir insanı incitmek zorundaydı şu anda. Hem de acımasızca; peki niçin yapacaktı bunu? İyi bir insan olduğu, onu sevdiği, ona aşık olduğu için. Ama yapacak bir şey yoktu, böyle olması gerekliydi, zorunluydu."

Continue Reading

You'll Also Like

5K 720 16
Gözlerini, dudaklarını ve tenini hayal edebiliyorum..
405K 39.1K 62
"Sana sıfırın bir değeri olmadığı söyleyen ahmaklara sakın inanma." 2016-2022 #bangtan
95.2K 12.5K 22
serseri biri ki, biraz da deli.
190K 7K 180
bilgi: yıl 2022 ve ulusun kız grubu hala Girls' Generation. *kapak : hara