Haptofobi

Da svzdmr

32K 2.3K 1.3K

Küçük umutlar besledim içimde, sonra fark ettim ki ben umutlarıma sığındıkça onlar benden kaçıyormuş. Ben kaz... Altro

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm" Final

6. Bölüm

1.5K 113 48
Da svzdmr

Yere düşen telefonumu umursamadım, bana seslenen Rose'u umursamadım, ciğerlerimin nefes almam için yalvarmasını umursamadım. Yalnızca koştum gecenin karanlığında. Gözümden akan yaşları durdurmak mümkün değildi. Babamın son konuşmasından anlamalıydım her şeyi ama lanet olası salaklığım yüzünden anlayamamıştım hiçbir şeyi.

Artık nefes almak zor gelmeye başladığında adımlarımı durdurarak olduğum yere, dizlerimin üzerine çöktüm.

"Baba!" diye bağırdım avazım çıktığı kadar. Giderek kısılan sesimle beraber bedenimi serbest bıraktım, yere düşmem önemli değildi ya da avuçlarımın içinin yerdeki taşlar yüzünden çizilmesi.

Sessizce akıttığım gözyaşlarımla bacaklarımı kendime çekip kollarımı bacaklarıma sardım, babamı ne olursa olsun seviyordum, şu an gitmesi için hazır değildim, beni yalnız bırakması için hazır değildim. Ben, babamın gitmesi için hazır değildim...

Ne kadar süre o şekilde yerde kaldım bilmiyorum, sadece yanaklarımda kuruyup iz bırakan gözyaşlarım ve boş bakışlarımla karşıdaki rüzgardan dolayı yaprakları sallanan ağaca bakıyordum.

"Yoongi."

Sessiz sokakta ismim yankılanınca bile bakışlarımı ağaçtan çekmedim. Kimin bana seslendiğini merak etmiyor ve bilmek de istemiyordum. Şu anda ruhum çekilmiş gibi hissetmek canımı yakıyordu çünkü.

"Yoongi."

Duyduğum adım sesleriyle gözlerimi sıkıca kapattım. Kimseyle konuşmak istemiyordum.

"Yoongi, benim Rose. Gözlerini aç lütfen, beni korkutuyorsun."

Gözlerim kapalı bir şekilde başımı sağa sola salladığımda omzumdaki dokunuşla beraber sıkıca kapattığım ve açmayı reddettiğim gözlerimi açtım. Rose, yere bağdaş kurmuş ve elini omzuma koymuştu. O an, fobim olduğu aklıma gelmedi çünkü içim o kadar çok acıyordu ki fobimi hatırlayamamıştım bile.

"Yoongi, serbest bırakmalısın gözyaşlarını."

Rose'un sözleriyle hazırda bekleyen gözyaşlarım çeneme doğru akmaya başladı. Sesim çıkmıyordu çünkü içimdeki fırtanayı dışarı vurursam eğer bir daha toparlanamazdım.

"Acıyor..."

Rose, elimi tuttuğunda kendime çektim. Şu an gerçekten ani duygu değişimleri yaşıyordum. Rose pes etmeyerek iki elimi birden tutarak uzandığım yerden bedenimi kaldırdı, şaşkınlıkla gözlerine baktım. Sanki... Sanki bana acıyormuş gibiydi. Tekrardan ellerimi Rose'un ellerinden kurtarıp bakışlarımı yere indirdim.

"Bana acıma Rose. Bunu istemiyorum."

"Yoongi, sana acımıyorum."

"Neden öyle bakıyorsun o zaman?"

"Kendini bu kadar yıprattığın için öyle bakıyorum."

Cevap vermemeyi tercih ettim. İkimiz de konuşmuyorduk, gecenin karanlığında koca sokakta sadece Rose ve benim nefes alışımız yankı yapıyordu, bir de hâlâ ufak ufak akmaya devam eden gözyaşlarım yüzünden akan burnumu çekiyordum arada.

"Beni... Nasıl buldun?"

"Peşinden koştum ama sen ara sokaklardan birine girince bir anda gözümün önünden kayboldun Yoongi. Sonra da geri dönerken seni gördüm ve yanına geldim. Ve ayrıca baban için üzgünüm ama kendini bu kadar mahvetme."

Alaycı bir şekilde gülerek, "Mahvetme mi? Sence..." dedim yüzümdeki gülüşü silerken. "Bu mümkün mü? Babam öldü benim. Babam... Artık yok." Rose hafifçe gülümseyerek, "Benim de babam yok," dedi.

"Nasıl baş ettin babanın yokluğuyla?"

"Baş edemedim, babam öldüğünde çok yandı canım. Babamdan sonra içime kapandım. İçimde yaşadım her şeyi, o yüzden insanlarla iletişim kurmak çok zor benim için. Hatta kuramam bile."

Aldığım derin nefesler canımı yakmaya devam ederken, "Rose, telefonunu verebilir misin?" dedim. Rose biraz şaşırsa da otururken yere koyduğu telefonunu alıp bana uzattı. Telefonun ekranını açıp arama yerine girdim. Numarayı sürekli yanlış yazıyordum çünkü ellerim titriyordu. Sinirlenerek gözümden düşen yaşı sildim. Neden bu kadar basit bir şeyi bile yapamıyordum ki? Rose elimdeki telefonu birden çekince ıslak gözlerimi Rose'a çevirdim.

"Kimi aramak istiyorsan numarasını söyle Yoongi. Ben seni yerine arayacağım."

Esen rüzgar ile vücudum biraz titredi ancak sesim, bedenimden daha çok titriyordu. Derin bir nefes alıp annemin numarasını söyledim. Rose telefonu bana uzatınca birkaç saniye uzattığı telefona diktim bakışlarımı, ardından telefonu alıp kulağıma dayadım. Telefon defalarca kez çaldığında açılmayan telefon beni umutsuzluğa sürüklemeye başladı. Annem neden açmıyordu telefonu?

----------

Jimin

Üç gündür Yoongi hyunga ulaşamıyorduk. Normalde asla bizi habersiz bırakmazdı, ona kızacağımız bir şey olsa bile haber verirdi. Jungkook, küçücük odamda bir ileri bir geri gidiyor ve endişe yüzünden uzun parmaklarını dudaklarından ayırmıyordu.

"Rose'a soralım Jimin hyung. Yoongi hyung ile en son Rose görüşmüştü."

"Haklısın Jungkook, ama bizde numarası yok ki Rose'un."

"Kafayı yiyeceğim artık Jimin hyung. Ya bir şey olduysa? Biliyorsun Yoongi hyunga ne kadar dersek diyelim bize sorunlarını anlatma taraftarı olmaz, kendi çözmeye çalışır."

"Biliyorum Jungkook," diyerek oturduğum yatağımdan kalktım ve, "Evine tekrar mı gitsek? Belki gelmiştir," dedim.

"Bakalım hyung ama geldiğini sanmıyorum. Bize söylemediğine göre önemli bir şey olmalı."

"Biz bakalım yine de," diyerek yatağımın üstüne attığım montumu alarak üzerime giyip telefonumu da cebime attım. Jungkook da montunu giymiş bir şekilde beni bekliyordu. Beraber odamdan çıktığımızda aşağı kata inerek ayakkabılıktan spor ayakkabılarımı alıp dış kapıyı açtım.

"Anne! Biz çıkıyoruz," dediğimde annem salondan, "Jimin! Bunu görmeniz gerek!" diye seslendi. Ayakkabımın bağcıklarını bağlarken, "Anne, daha sonra," diye bağırdım. Annem salondan çıkıp yanımıza geldiğinde yüzünde tuhaf bir ifade vardı.

"Bir şey mi oldu anne?" diyerek tekini giydiğim spor ayakkabımla annemin yanına yürüdüm. Normalde olsa ayakkabım ile içeriye girdiğim için bana kızardı ama bu defa ne olduysa ayakkabı ile içeri girdiğimi bile fark etmemiş gibi duruyordu. Annemin önünde durarak ciddiyetle baktım.

"Sanırım Yoongi'ye ne olduğunu biliyorum oğlum."

Birkaç saniye boş ifademle anneme baksam da yanıma gelen Jungkook, "Gerçekten mi?" dedi. Annem konuşmadan başını olumlu anlamda salladı.

"Babası ölmüş."

Annemin dediği iki kelimelik cümle beni o kadar çok şaşırtmıştı ki... Jungkook ile aynı anda, "Ne?" diyebildik sadece. Jungkook bakışlarını bana çevirerek, "Jimin hyung?" dedi soru sorar gibi. "Efendim," dedim şaşkın çıkan sesimle.

"Sanırım Busan'a gitmemiz gerekecek."

-----------

Annem, Yoongi hyung ve Jungkook için her şeyi yapabileceğimi bildiği için Jungkook, "Busan'a gidelim," dediğinde gitmeme engel olmak yerine Busan'a gittiğimizde Yoongi hyungun ne halde olduğunu öğrenmek için onu aramamı tembihlemişti.

"Evi buraya yakındı, değil mi?" diyerek yanımda etrafı süzen Jungkook'a baktım.

"Beş on dakikalık bir mesafedeydi hyung."

"Gidelim öyleyse."

Hâlâ ettafı inceleyen Jungkook'u kolundan tutup yürümeye başladım. Daha önce birkaç kez Yoongi hyungun ailesini ziyarete gelmiştik, o yüzden evini bulmamız zor olmamıştı. Kapının önüne geldiğimizde evin önündeki eşyalar dikkatimi çekmişti, neden eşyalar dışarıdaydı ki?

Jungkook, "Hyung, iyi şeyler olmuyor," dediğinde hafifçe başımı sallayıp derin bir nefes aldım ve zile bastım. Birkaç dakika kapı açılmayınca endişelenmeye başlamıştım, eşyalarda dışarıda olduğuna göre taşınmış olabilirlerdi, değil mi?

"Taşınmış olabilirler mi?" diyerek Jungkook'a baktım. Jungkook'un, "Bilmiyorum Jimin hyung," diyerek kapıyı sertçe birkaç kez tıklamasının ardından kapıyı Yoongi hyungun kız kardeşi açtı. Gözleri, ağladığı için kızarmış ve şişmişti.

"Jungkook oppa, Jimin oppa?"

Soru sorarcasına konuştuğunda, "Nasılsın?" diye sordum Yoon Ji'ye.

"Bilmiyorum, nasıl olmam gerektiğini de kestiremiyorum Jimin oppa."

Yoon Ji, gözünden akan gözyaşını silip hafifçe gülümsemeye çalıştı, ama gülümsemesi ne kadar incinmiş olduğunu çok belli ediyordu.

Yoon Ji kenara çekilip içeri girmemizi bekledi. Jungkook'a kısa bir bakış atıp ayakkabılarımı çıkartarak içeri girip etrafta göz gezdirdim. Eşyaların çoğu toplandığı için ev boş gibi görünüyordu. Yoongi hyungun annesi, yani Bayan Min mutfaktan çıkarken bakışlarımız kesişti.

"Hoşgeldiniz çocuklar."

"Hoşbulduk efendim," diyerek hafifçe eğildik Jungkook ile.

"Yoongi için geldiniz değil mi?"

Jungkook başıyla Yoongi hyungun annesini onaylayınca, "Biraz konuşmamız lazım çocuklar," diyerek salona girdi Bayan Min. Jungkook ile birbirimize bir bakış atıp salona girdik. Yoon Ji ile Bayan Min karşımızdaki koltuğa oturmuşlardı, biz de diğer koltuğa oturduk.

"Öncelikle, Yoongi'ye çok yardımınız gerekebilir çocuklar. Babasının ölümü oğlumu derinden sarstı, biliyorum oğlumla ailesi olarak çok ilgilenemedik ama şirket yüzünden hayatını yaşayamamasından korktuk. Ayrıca eşim..."

Bayan Min'in sesi giderek titrek bir hal alıyordu, zor olmalıydı eşinin ölmesi.

Bayan Min yere indirdiği bakışlarını Yoon Ji'ye çevirip saçlarını hafifçe okşadı ve, "Yoon Ji, tatlım biraz odana gidebilir misin?" dedi. Yoon Ji bir şey demeden oturduğu yerden kalktı ve salondan çıktı. Bayan Min de yerinden kalkıp salondan çıkınca şaşkınlıkla Jungkook'a baktım, Jungkook da bilmiyorum der gibi omuz silkti.

"Yoon Ji, bebeğim bilmen gereken bir şey olsaydı sana söylerdim zaten, şimdi gerçekten odana çıkabilir misin, lütfen?"

Bayan Min'in cümleleriyle neden Yoon Ji'nin peşinden salondan çıkmış olduğunu anlamış olduk.

"Kusura bakmayın çocuklar, Yoon Ji abisinin aksine çok meraklı bir kızdır."

"Sorun değil Bayan Min," dediğimde Bayan Min çoktan az önce kalktığı koltuğa yerleşmiş ve bize bakıyordu.

"Son dört yıldır şirketimizin durumu iyi değildi, her an şirketin batma tehlikesini yaşıyorduk, finansal durumlar kötüye gitmeye başladı, şirket artık kendi giderlerini bile karşılayamaz hale geldi ve iki hafta önce şirketimiz tamamen battı. Eşim bu duruma o kadar çok içerlemişti ki şirketin çatı katına çıktığında onu durdurmak mümkün olmadı. Gözlerimin önünde binadan aşağı attı kendini. B-ben onu kurtaramadım. Ömrümün sonuna kadar yanımda olacağını söyleyen adam hemen pes etmişti bu zor durum karşısında."

Bayan Min'in dedikleri şey gerçekten bir insana ağır gelirdi ki şu anda bana bile ağır gelmişti.

"Yoongi hyung?" dedim sorarcasına.

Bayan Min çenesine doğru yuvarlanan gözyaşlarını silip tekrardan bize bakıp konuşmaya başladı.

"Yoongi ve Yoon Ji, babalarının intihar ettiğini bilmiyor. Eğer... Eğer öğrenirlerse bu onlar için daha acı hale gelir. Ve biliyorsunuz Yoongi çok içine kapanıktır, dertlerini içinde yaşar. Sizden isteğim Yoongi babasının ölümünü atlatana kadar ona destek olun. Annesi olarak tek başıma yardımcı olamam oğluma."

Ne Jungkook ne de ben konuşabiliyorduk. Bunlar hafife alınacak şeyler değildi. Yoongi hyungun hayatı kolay değildi, sürekli bir şeylerle mücadele etmek zorundaydı, hepimiz bir şeylerle mücadele ediyorduk ama Yoongi hyungun yükü hepimizinkinden ağırdı.

----------

Yoongi

Uçurumdan aşağı yuvarlanan taşlara baktım, bulunduğum yer fazlasıyla yüksek bir yerdi. Bir kez daha uçurumun aşağısında yer alan şehre baktım. Ardından biraz gerideki taşa oturup dizlerimi kendime çekerek başımı dizlerime dayayıp kafamı yan çevirdim.

Babamın ölümü beni gerçekten yaralamıştı, zaten onlarca sorunum yokmuş gibi bu defa hayat bana babamın ölmesiyle gülüyordu.

Jimin ve Jungkook'a haber verememiştim, hayır, vermemiştim. Endişelendiklerini biliyordum ama şu anda duygularımı kimseyle paylaşmak istemiyordum, bir kez daha anlatarak canımın yanmasını istemiyordum.

Babamın öldüğü gün annem telefonu açmayınca gerçekten anneme de bir şey olduğunu sandığım için gözyaşlarım daha da hızlanmıştı ve durmak bilmiyorlardı. Rose da sıkıca bana sarılmış ve, "İstediğin kadar ağla Yoongi," demişti. Ben de uzun bir süre boyunca Rose'un omzunda ağlamıştım.

Hafifçe gülümsedim, aciz yanımı insanlara göstermekten nefret eden ben daha iki gündür tanıdığım bir kıza göstermekten çekinmemiştim. Gerçekten, sorunum neydi benim?

"Beni yalnız bırakmak zorunda mıydın baba?" diye fısıldadım. Yalnız kalmak bana ne kadar iyi gelse de yalnızlığı sevmiyordum. Buraya gelirken ne anneme haber vermiştim ne Yoon Ji'ye. Sadece, babamla olan anılarımın olduğu o evden biraz uzaklaşmak iyi gelir düşüncesiyle gelmiştim bu uçurum kenarına ama yine de iyi değildim.

Bakışlarımı yeniden ışıkları yanan şehre çevirdim. İnsanlar hayatına devam ediyordu işte, her gün birileri ölürken birileri hayata daha yeni açıyordu gözlerini. Ben de yeniden gözlerimi açamaz mıydım hayata? Korkularımın olmadığı, ailem ve arkadaşlarımla mutlu olduğum bir hayata...

Cebimde babamın olan telefon titreyince telefonu alıp neden titrediğine baktım. Annem arıyordu. Birkaç saniye ekrana baktıktan sonra telefonu açtım.

"Ben iyiyim anne, merak etme beni."

Söylediğim sözlere annemin karşılık vermesini beklemeden telefonu kapatıp uçurumdan aşağı fırlattım. Daha sonra ne yaptığımın farkına varınca ellerimi yere koyarak uçurumdan attığım telefona baktım, o telefonda babamın resimleri vardı, nasıl böyle bir şey yapabilmiştim?

Uzun bir süre uçurumdan aşağı baktım, aşağı birkaç taş parçası düşünce kendimi geri çektim, ne olursa olsun benim yaşama tutunmam gerekirdi. Nefes alırken ölmüş olsam bile...

Gökyüzü hafiften rengini açmaya başlayınca saatin daha o zaman farkına vardım, uzun bir zamandır burada öylece oturmuştum. Esen rüzgarla vücudum titrese de umursamadım ve oturduğum taşın üzerinden kalktım. Eve gitsem iyi olacaktı.

----------

Taşınmak zorunda olduğumuz evin kapısının önünde birkaç saniye dikilip eve baktım uzunca. Sanırım bu evi anılarımla beraber unutmam gerekecekti. Daha fazla bakmayı keserek elimi cebime götürdüm ve evin anahtarını çıkardım. Tam kapıyı açacağım sırada kapı açılmış ve görüş açımı gitmek üzere olan Jimin ile Jungkook girmişti. Birkaç saniye boş ifademle ikisine baksam da onları burada görmek şaşırmama sebep olmuştu.

Jungkook üzerindeki şaşkınlığı atar atmaz yüksek sesle, "Yoongi hyung!" diyerek sıkıca sarıldı bana, sonra da Jimin. Bense öylece duruyordum, çünkü kendimde kollarımı kaldıracak gücü bulamıyordum. İkisi de geri çekildiğinde ilk konuşan Jungkook oldu.

"Neden haber vermedin hyung? Ne kadar endişelendik haberin var mı?"

"Özür dilerim," dedim çünkü başka bir şey deme lüksüm yoktu.

"Özür dileme hyung! Sadece zor zamanlar geçirdiğinde bizimle paylaş ki yükünü tek başına taşımak zorunda kalma."

Jimin sitemle konuştuğunda bakışlarımı ayakkabılarımın ucuna çevirdim ve sustum.

"Biraz konuşmak ister misin hyung?"

Jimin'in sorusuna karşılık ufak bir baş onaylaması verdim. Jimin kolumdan tutup beni bahçeden dışarı sürüklerken Jungkook' da az önce açtığı evin kapısını kapatıp peşimizden geldi. Bahçeden dışarı çıktığımızda Jimin evin önündeki kaldırıma oturup benim de yanına oturmamı bekledi. İlk başta arkama dönüp evime baktım, hatta bir ara koşup eve girmeyi bile düşündüm ama Jimin koluma dokunup yanına oturmamı işaret edince bu fikrimden vazgeçip yanına oturdum ve bakışlarımı yere indirdim. Ben konuşmayınca Jungkook, "Hyung, iyi misin?" diye sordu.

"İyiyim," dedim sessizce.

"Değilsin! Neden iyiyim diyorsun ki?"

Jimin bana kızdığında Jungkook, "Jimin hyung, lütfen," dedi. Ardından elini sırtıma koyarak aşağı yukarı hareket ettirdi.

"Hyung, neden konuşmuyorsun?"

"Babam konusunda konuşmak zor geliyor çünkü," diye fısıldadım.

"Zamanla geçecek hyung, lütfen kendini bırakma."

Jungkook'un sözleriyle hazırda bekleyen gözyaşlarım yavaşça çeneme doğru yol aldı. Kendimi tutmakta zorlanıyordum. Burnumu çektiğimde Jungkook çenemi tutarak başımı yukarı kaldırdı, ağladığımı görünce de sıkıca sarıldı. Başımı Jungkook'un omzuna koyup akmaya devam eden gözyaşlarıma engel olmayı bıraktım. Hâlâ ağlayama ihtiyacım vardı.

"Biz sana ne kadar kızsak da hyung, sen bizim için çok değerlisin. Kendini bu kadar zorlama. Hem ne olursa olsun biz senin yanında olmaya devam edeceğiz. Jimin hyungun da böyle kızdığına bakma, biliyorsun konu sensen her şeyi yapabilir."

"Biliyorum," dedim sessizce gözyaşlarımla Jungkook'un omzunu ıslatırken.

✨✨

Beklettiğimin farkındayım ama elimden geldiğince yazmaya çalıştım.

Sanki birazda bölüm olmamış gibi geldi ama daha fazla bekletmemek için paylaştım bölümü. Bir de, duygulara çok fazla yer verdiğim bir bölüm olmamış mı sizce?

Continua a leggere

Ti piacerà anche

203K 20.3K 31
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
426K 35K 27
Melez Kaplan Taehyung, Melez Tavşan Jungkook ile sevgili olmak istiyordu Ha birde onu altında inletmeyi... [texting+düz yazı] #3 - taekook [13.08.202...
12.1M 587K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
374K 34.3K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...