Kırılma Noktası

By zzeynepozkaya

3.2K 163 22

İntikam ateşiyle yanan bir genç kızın hayatı nasıl bu kadar kısa bir sürede bu denli değişebilirdi ? Çırpındı... More

1.Bölüm ''Kaçış''
3. Bölüm ''Başlangıç''
4. Bölüm ''Bataklık''
5. Bölüm "Pis İşler"
6. Bölüm ''Tanışma''
7.Bölüm ''Endişe''
8. bölüm ''Parti''
9. Bölüm ''Kavga''
10. Bölüm ''Hisler''
11. Bölüm ''Karşılaşma''

2. Bölüm ''Çaresiz''

302 17 0
By zzeynepozkaya

Neredeyse bir hafta olmuştu burada çalışmaya başlayalı. Şimdiye kadar kimse beni arama teşebbüsünde bulunmamıştı ya da ben bir haftadır arka bahçe dışında bir yere çıkmadığım için bana öyle geliyordu. Bu da ilk evden kaçma girişimim değildi zaten.

Arka odadaki kanepede uyumaya alışmış ayılmazdım. Aylarca orada uyusam bile alışabileceğimi de düşünmüyodum zaten. Yorgunluğumun üzerine yorgunluk, ağrılarıma ağrı katıyordu o kanepe. Yine de elimdeki en iyi seçenek buydu. Bir haftadır bara söylediğim dönerler, mutfakta pişirmeye en uygun olan yumurta ve makarna dışında bir şey yememiştim. İştahım da olmuyordu zaten coğu zaman.

Saat gece yarısını geçeli 2 saat olmuştu ama insanlar daha yeni dağılmışlardı. Mete de işlerini halledip çıkınca temizlik işleri ellerimden öpüyordu. Yine. Barın kapısını kilitleyip masaları silmeye koyuldum. İşim bittiğinde saat üçe geliyordu. Elimi yüzümü iyice yıkadıktan sonra Üzerime çok da kalın olmayan bir hırka alıp arka bahçeye çıktım. 

Serin ve temiz hava ciğerlerime dolarken sigara dumanı dolan mekandan kurtulduğum için minnet doluydum. içerisi biraz havalansın diye kapıyı da açık bırakmıştım. Hoş bu kokuyu üzerimden ve belime kadar uzanan saçlarımdan atmak pek mümkün gibi durmuyordu.

Soğuk bir rüzgar tenimi delip geçerken gözlerim yaşarmıştı. İçeri girip kapıyı kilitledim. Babamın ölümünden sonra her zaman çok tedbirli davranmıştım. Babam aklıma gelince gözlerim tekrar yaşardı. Kalbimi sıkan bir el nefes almama izin vermedi. Zaten içerinin boğuk havası nefes almamı yeterince engellemiyormuş gibi.

Annemi arayacaktım bu sefer fakat saatin hala çok erken olduğunu farkedince biraz uyumayı denedim. Anneme söyleyeceğim cümleleri kafamda kurup kurup tekrar yıkıyordum. Bu kanepede uyumak zaten zordu, üzerine düşüncelerimin arasında sıkışınca bir türlü uyuyamadım. 

Sağa sola dönüp dururken yarım saatliğine de olsa uyuyabilmiştim. Yorgunluğum geçip gitmemişti ama gözlerim bir nebze de olsa dinlenme fırsatı bulmuştu.

Saat tam 08.00 di. Yattığım yerden doğrulup bavulumun yanına çöktüm. Evden ayrılmadan önce bavulun içine fırlatıverdiğim telefonumu bütün eşyalarımı deşmeme rağmen bulamayınca sinir krizine girecektim ki elime soğuk ve sert bir şey çarpınca derin bir nefes aldım. Planladığım şeyleri zamanında gerçekleştiremediğim zaman sinirden kuduracak gibi olur hiçbir neden yokken insanlarla kavga ederdim hep. 

Telefonumu açıp pin kodunu girdiğimde biraz endişeliydim. Ya annem beni hiç aramadıysa ? Ya o da bu kusursuzca planlanmış iğrenç oyuna dahilse ? 

Bu düşüncelerimi zihnimden kovmak çok kolay olmasa da bildirim çubuğunda beliren işaretler içime su serpti. 127 cevapsız arama, 47 kısa mesaj ve birkaç sesli mesaj vardı.

Aramaların çoğu annemden geri kalanlar da Selin'den gelmişti. Selin. Sahip olduğum en iyi hatta tek gerçek dostumdu. Canı isteyince yanımda olan istemeyince arkasına bile bakmadan çekip giden arkadaşlarımdan(!) olmamıştı hiç.

Annemi ararken boğazımın düğümlendiğini ve nefes alış verişlerimin hızlandığını farkettim.

Altıncı çalıştan sonra ümidi kesmiş tam telefonu kulağımdan çekmiştim ki telefon açıldı. Sesimin heyecanına hakim olamayarak ''Anne!'' dedim. Karşı taraftan kapı kapama sesi haricine bir ses gelmeyince tekrar konuşmaya başladım. ''Anne, benim. Buğlem. Anneciğim seni çok özledim ama sana anlatmam gerken çok daha önemli şeyl...''

Bana cevap veren sesin bir erkek sesi olduğunu anladığım anda gülümsemem suratımda donup kalmıştı. Birden yüzüm asıldı. ''Annemle konuşmak istiyorum'' dedim soğukkanlılığımı takınarak.

''Böyle bir şeyi yapmana izin veremem Buğlem'' dedi sert bir ses tonuyla. Hep böyle konuşurdu ama bu sefer sesi gayet keskin ve açıktı.

''O benim annem, onunla konuşmadan önce senden izin alacak halim yok. Nerede o ?''

Cevap gelmedi.

''Ona dokunursan seni mahvederim Bülent Altıner. Duydun mu beni ? Senden alınacak bir intikamım var zaten. İlk fırsatımda seni mahvedeceğim. 

''Anneni ne kadar çok sevdiğimi görmemek için kör olman lazım küçük hanım. Annene karşı yıllardır bitmek bilmeyen bir ateş var içimde. Ona zarar vermeyi bırak zarar verecek şeyleri gözümü kırpmadan yok ederim.'' dedi hiddetlenmiş ses tonuyla. Evet anneme gerçekten aşıktı ve asla zarar vermezdi biliyordum. Annemi arkamda bırakırken onun için değil kendim için endişeleniyordum daha çok. Ne olursa olsun, kim olursa olsun o adam anneme zarar veremezdi.Çünkü aşıktı. Deli divane. Körkütük. Sırılsıklam. Akla ne kadar kelime gelirse aşkla ilgili hepsinin derecesini toplasan anca yeterdi bu adamın duygularını anlatmaya. Tüm bu olanların sebebi de buydu zaten, aşk. Benim bir yanımı boşlukta bırakan, içten içe öldüren şeyin sebebi de buydu.

''Evet, biliyorum.''

Derin bir nefes aldığını duydum. Sakin ve yumuşak konuşmaya başlamıştı bu sefer. ''Bak ne diyorum Buğlem, seninle bir kahvaltı edelim. Bunları yüzyüzeyken konuşalım ve tatlı bir sonuca bağlayalım. Ne dersin ?''

Ne kadar tatlı konuşursa konuşşun düşmanımdı o benim. ''Ne zaman ? Nerede ?'' diye sordum istifimi bozmadan.

''Seni alayım mı ? Nerede kalıyorsun ?''

''İstemez kendim gelirim ben, sorularıma cevap vermen yeterli''

Burdur'un çok bilinmeyen kahvaltı salonlarından birinin adını söyledi. Bir saat sonra orada buluşacaktık.

Bir haftadır aynı şeyleri giydiğimi farkettim. Ayrıca saçlarımdan yağ damlayacaktı neredeyse. Dişlerim sararmıştı. Dişlerimi fırçalamadığım zamanlarda kendimden tiksiniyordum.

Rengim de atmiştı. Gözlerimin altındaki mor halkalardan bahsetmiyorum bile.

Tuvalete giderek saçımı lavoboda yıkadım. Dişlerimi fırçaladım ve buz gibi suyu yüzüme çarptım. Okula geç kaldığım zamanlarda duş almaya vakit bulamayınca sık sık yaptığım bir şeydi bu. Okul demişken üniversitede 3. senemdi ve maddi desteğim olmadan nasıl devam edeceğimi düşünmeye başladım. Mimarlık okuyordum ve derslerimde başarılı olduğum bir gerçekti. 

Düşüncelerimden sıyrılıp saçımı bulduğum temiz bir havluya sararken bavulumun başına tekrar çöktüm ve koyu renk kot pantolonumu bacaklarıma geçirdim. Üzerine bulduğum vişne çürüğü rengindeki kapşüyonlumu geçirirken gözlerimin altındaki morlukları kapatabilecek bir şeyler almayı akıl etmediğim için kendime söylendim. O an tek derdim o evden bir an önce çıkmaktı.

Burdur sokaklarında ilerlerken rüzgar yüzünden saçlarım neredeyse kurumuştu. Hava kapalıydı ve her an yağmur yağabilirdi.

Bülent Altıner'i şık ve pahali görünen takım elbisesinin içinde beni beklerken bulmuştum. Beni görünce ayağa kalktı. Onu görmezden gelerek karşısına oturdum.

''Seni dinliyorum'' dedim gözlerinin içine bakarak. Yapacağı savunmaları ve açıklamaları gerçekten merak ediyordum. ''Önce bir şeyler yiyelim'' dedi ve garsonu çağırdı.

Kahvaltımızı ederken annemi sordum. Benim için oldukça endişeli olduğunu söyledi. Ben sürekli annemi sorarken karşımdaki adama mide bulandırıcı bir şeymiş gibi bakmaktan alıkoyamıyordum kendimi.

Mideme doğru düzgün bir şeyler girdiği için biraz daha iyi hissediyordum.

''Beni iyi dinle.'' bütün sevecenliğini kaybetmiş gözlerimin içine bakıyordu. Ses tonu ciddi ve keskindi. ''Eğer beni ele verecek bir şey yapmaya kalkarsan seni ellerimle öldürürüm. Yıllardır peşinde koştuğum mutluluğa yeni yeni alışmaya başlamışken olmaz. Gördüğüm kadarıyla bunu kabullenemeyeceksin de'' demişti ki dehşete düşmüş halde sözünü kestim.

''Neyi kabullenmemi bekliyorsun hasta herif sen...''

''Kes sesini ve beni dinle. Okunulu bitirene kadar sana maddi destek olurum. Ev tutarım ve tüm ihtiyaçlarını karşılarım mesleğini eline alınca da çeker gidersin buradan. Eğer herhangi bir şekilde polise gitmeye kalkarsan veya beni ele verecek en ufak bir şey yaparsan ölmüş olmayı dilersin.''

Gözlerim kocaman açılmış bir halde şaşkın şaşkın ona bakıyordum. Ağzından çıkanı kulağı duyuyor muydu ?

''Eğer polise gitsen bile ellerine herhangi bir delil veremeyeceğin için sana dönüp bakmazlar bile. Farz edelim sana inandılar. Hepsinin teker teker ruhunu satın almaya yetecek kadar param ve her yönden güçlü avukatlarım var.''

Haklıydı. Kendimi köşeye sıkışmış bir kedi yavrusu gibi hissediyordum. Acizliğimi ve içinde bulunduğum durumu tarif etmek için kelimeler yetersiz kalırdı.

''Bunun hesabını vereceksin. Senin desteğine falan ihtiyacım yok. Boş sözlerine de karnım tok. Annemi senin yanında bırakmamın tek güvencesi ona karşı olan sevgin. Ama sana yemin ederim bunu hesabını vereceksin.''

Masadan kalktığım gibi uzaklaşmaya başladım. Nereye gideceğim konusunda en ufak bir fikrim yoktu. Şuursuzca yürürken bana sarf ettiği cümleler beynimde tepişip duruyordu. Haklıydı. Tek başıma onu alt etmeye gücüm yetmezdi. Ne onun kadar zengindim ne de onun kadar saygındım.

Yine de şansımı denemeden elim kolum bağlı durmayacaktım. En yakın karakola çevirdim yönümü. Birkaç dakika sonra karakolda olacaktım ki belimin biraz yukarısında sert bir cisim hissettim. Birisi belime dayadığı sihahı gizleyecek şekilde koluma girmiş beni ara sokaklardan birine çekiyordu.

Kılımı kıpırdatamadan tenha bir köşeye gelmiştik bile. Adamın yüzüne baktığımda hiç de tanıdık gelmedi.

Arkamdan gelen ses tanıdıktı ama. ''Arabaya bindir şunu''

Koluma saplanmış el beni arabaya bindirirken imdat diye bağırıp direndim ama hızlı bir hamleyle bir el ağzımı kapattı. Arabanın arka koltuğunda Bülent Altıner ile baş başaydık. Elindeki silahı bana doğrultmuş. Telefonu elinde birini arıyordu. Bakışlarını bana çevirdi.

''Biraz buralardan uzaklaşmak istediğini söyle. Muğla'ya veya İzmir'e gideceğini söyle. Bir açık verirsen kafana kurşunu yersin. Üniversite kaydını dondurduğunu da belirt. İyi ve mutlu olduğunu söyle.''

Telefonu kulağıma dayadı.

Annemin sesini duyunca ağlayacak gibi oldum ama gözyaşlarımı içime akıttım.

''Alo anneciğim''

''Kızım! Çok şükür. Nerelerdesin sen ? Öldüm meraktan. Hiç mi düşünmezsin kafasızım benim, ne hallerdeyim bir bilsen.''

''Anneciğim çok özür dilerim biraz uzaklaşmaya ihtiyacım vardı. Hatta şehir dışına çıkacağım bir süre''

''Nerden çıktı bu şimdi durup dururken ? Hem nereye gidecesin ki ?''

''Muğla. Belki de İzmir bilmiyorum biraz uzaklaşmaya ihtiyacım var kaydımı da dondurdum. Son zamanlarda derslerime odaklanmakta güçlük çekiyordum zaten. Uzun bir tatil bana çok iyi gelecek.''

''Eve gidelim öyle konuşalım''

Bana bakan soğuk gözler olumsuz cevap verince afalladım.

''O-olmaz an-anne otobüsüm bir saat sonra kalkacak'' diye kekeledim.

''Ama Buğlemciğim olmaz böyle...'' demişti ki telefonu kulağımdan çekmişti karşımdaki adam. Telefonu kapatmadan önce ''Seni çok seviyorum'' diye bağırabildim. Artık ağlayabilirdim. Gözyaşlarım yanaklarımı yalayıp kuru dudaklarımı ıslatmaya başlamıştı bile. ''Oldu mu ?'' diye sordum ruhsuzca.

''Oldu.'' dedi karşımdaki canavar.

Ardından gözlerini gözlerimden ayırmadan cama iki kez tıkladı. ''Eve gidip bütün eşyalarını toparlayın bir saat sonra burada olun. Şöförüme söyleyin bir saat sonra küçük hanımımızın ufak bir yolculuğu var.''

Continue Reading