Haptofobi

By svzdmr

32.1K 2.3K 1.3K

Küçük umutlar besledim içimde, sonra fark ettim ki ben umutlarıma sığındıkça onlar benden kaçıyormuş. Ben kaz... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm" Final

5. Bölüm

1.7K 121 77
By svzdmr

"Sorun değil," diye fısıldadım kendime ama sorundu işte. Bana dokunulması çok büyük sorundu. Bir kere, korkuyordum. Rose, başparmağı ile elimi okşarken, "Sakin olmalısın," dedi hafifçe. "Yoongi," dedim sıklaşan nefeslerimin arasından.

"Ne?"

"Adım Yoongi."

Hemşire bileğimi sargı beziyle güzelce sardı ve ayağa kalktı.

"Şimdi ateşine bakalım."

Jimin'le Jungkook'a baktım yardım istercesine. Ama beni fark etmemişlerdi çünkü kendi aralarında bir şey tartışıyorlardı sanırım. Rose, sanki bir şeyler olduğunu anlamış gibi, "Ben ölçeyim Yoongi'nin ateşini," diyerek hemşirenin elinden ateş ölçeri aldı.

"Ben ölçerdim."

"O... O benim erkek arkadaşım. Yani ben ölçerim."

Rose'un dedikleri biraz tuhafıma gitsede sesimi çıkarmadım ve ateşimi ölçmesine izin verdim.

"Otuz dokuz buçuk olmuş. Çok fazla değil mi?"

"Ne! Otuz dokuz buçuk mu?"

Jimin'in yüksek çıkan sesiyle bakışlarımı Jungkook ile bulundukları yere çevirdim.

"Hyung, iyiyim demiştin."

"İyiydim. On tur koşana kadar," diye fısıldadım. Rose, "Okulun etrafında on tur mu koştun?" dediğinde ufak bir baş hareketiyle onayladım onu.

"Neden?"

"Kıyafetleri sende olduğu için."

Jimin'in yüksek çıkan sesiyle oturduğum yerde zıpladım diyebilirdim. Benden küçük birinden nasıl korkmuştum akıl alır bir mesele değildi.

"Jimin. Ben kendi isteğimle kıyafetlerimi Rose'a verdim."

"Hyung."

Öğrenci zili çalınca, "Hadi dersinize gidin. Ben de biraz dinleneyim," dedim.

"Okul çıkışı ateşin düşmezse eğer hastaneye gideceğiz hyung."

Jimin'i başımla onayladım yatağa uzanırken. Hemşire bunu yapmamı beklemiyor olacak ki şaşkınca bana bakıyordu.

"O zaman... Ben de gideyim." diyen Rose'a dönüp kısa bir bakış attım.

"Okul çıkışı şu sevgili meselesini konuşmamız lazım."

"Gerçeği söyleyelim işte."

"Rose," dedim başımı kaldırırken. Gerçekten neden doğruyu söylemek istediğini anlamıyordum. Doğruyu söylersek eğer bu defa daha fazla alay konusu olacaktı ve yalancı durumuna düşecekti. Madem bu yalanı ben başlatmıştım, bitirmesi de bana düşerdi.

"Sınıfına git. Okul çıkışı konuşuruz bu konuyu."

Rose oflayarak revirden çıkınca bakışlarımı Jimin ve Jungkook'a çevirdim. Kocaman gözlerle bana bakıyorlardı.

"Siz neden hâlâ buradasınız? Derse geç kalacaksınız."

"Hyung, koşarken beynin oksijensiz mi kaldı ya da güneş mi beynini eritti?"

Jungkook'un tuhaf sorusuyla tek kaşımı kaldırıp Jungkook'a baktım.

"Neden ki?"

"Gerçeği neden söylemeyi reddediyorsun? Biliyorsun sende-"

Jimin, Jungkook'un midesine dirseğini geçirince sözü yarım kalmıştı.

"Jungkook, gidelim mi biz? Ders başladı."

"Jimin hyung, bir gün bana vurmandan dolayı çürüyeceğim artık."

"Sen de vuracağım şeyler yapma o zaman."

Hafifçe kafamı sağa sola sallayıp tekrardan yatağa uzandım ve sol kolumu başımın altına koyup gözlerimi kapattım. Telefomun zil sesini duyunca elimi cebime atıp telefonumu çıkardım ama çalan benim telefonum değildi. Hemşire kendi telefonunu havaya kaldırıp, "Ah, benim telefonum öğrenci," diyerek revirden çıkıp kapıyı kapattı.

Telefonumun duvar kağıdına birkaç saniye baktım. Annem, babam ve gülümseyen küçük kız kardeşim vardı -küçük dediğime bakmayın, benden yedi-sekiz santim kısaydı sadece- ama fotoğrafta ben yoktum çünkü fotoğrafı ben çekmiştim. Fotoğrafa birkaç saniye bakmak aile özlemimi arttırmıştı. Fotoğrafa bakmayı kesip rehberime girerek annemin numarasını aramaya başladım. Bulunca da numaranın üstüne tıklayıp telefonu kulağıma götürdüm. Birkaç defa çaldıktan sonra telefon açıldı.

"Efendim oğlum."

Uzun bir süredir konuşmuyorduk annemlerle. Derin bir nefes alıp konuştum.

"Nasılsın anne?"

"İyiyim de Yoongi, sen neden aradın ki?"

"Sadece sizi özledim anne."

Annem ufak bir kıkırtı bırakıp tekrar konuştu.

"Ben de seni özledim. Ah, oralarda haytalık yapmıyorsun değil mi?"

"Yok, hayır yapmıyorum anne."

"Güzelce derslerine çalış, sıkı giyin ve yemeğini sakın aksatma tamam mı?"

"Yoongi mi o?"

Babamın arkadan gelen sesiyle anneme, "Babama versene anne telefonu. Onunla da konuşayım," dedim. Telefondan birkaç hışırtı gelince annemin telefonu babama verdiğini anladım.

"Nasılsın oğlum?"

"Ben iyiyim baba da senin sesin neden öyle kötü geliyor?"

"Üzerinde çalıştığım projeyle gece boyu uğraştım. Ondandır."

"Kendini bu kadar yormamalısın baba."

"Sen de okuyup büyük bir iş adamı olmalısın ki ailene bakabilesin."

"Ne demek istiyorsun baba?"

"Biz yaşlanacağız yakında oğlum. Onu demek istedim. Neyse Yoongi, kapatıyorum ben."

"Görüşürüz," diyerek telefonu kapattım. Babamın sesi çok tuhaf geliyordu. Belki de bana öyle geliyordu. Biraz dinlenmeliydim sanırım.

---------

"Hyung, uyansana artık."

"Beş dakika daha," diyerek diğer tarafa dönüp uykuma devam ettim ama omzumu kim dürtüklüyorsa beni bir türlü rahat bırakmıyordu.

"Ya! Okul bitti. Kalk hadi."

"Siz gidin, ben burada uyuyacağım."

"Aish, gerçekten. Kalkmazsan eğer uyurken saçlarını turuncuya boyayacağım hyung."

"Öyle bir şey yapmaya cesaretin olmaz Jungkook."

"Boyayınca görürsün var mıymış yok muymuş."

"Daha uyanmadı mı?"

"Ya Jimin hyung. Kalkmıyor yerinden."

"Rose bekliyor dışarıda hyung."

Rose'un ismini duyunca gözlerimi açtım. Doğru ya, ona ben söylemiştim okul çıkışı bekle konuşuruz diye. Yatakta oturur pozisyona gelip gözlerimi avuç içlerimle ovdum. Alnımda parmaklar hissedince hafif şaşırsam da Jimin olduğunu anlamak zor değildi.

"Şimdi daha iyi gibisin hyung ama yine de yarın okula gelme. Neyse gidelim. Annemden iki saatlik izin aldım."

"Ne için izin aldın ki?"

Jimin kocaman gülümseyerek, "Bugün saçlarımızı boyayacağız ya," dedi. "O da mı bugündü?" diyerek iç çektim. Saçlarımı boyatmak istemiyordum, böyle güzellerdi.

"Ben boyatmasam saçlarımı?"

"Sürekli siyah giyiniyorsun zaten hyung. Baydı artık o renk."

Hıhlayarak gözlerimi devirdim. Neden sürekli sevdiğim renklere laf etmek zorundalardı ki? Çok canlı renklere göre daha az dikkat çekiyordu ve benimde istediğim tam olarak buydu.

"Gidelim artık. Sıkılmaya başladım ben."

Jimin, kısa boyuna rağmen Jungkook'un yanağına uzanarak bir makas alıp, "Gidelim değil mi?" dedi. Jungkook, Jimin'i kenara iterek yüzünü buruşturdu.

"Sevmediğim iki şey Jimin hyung. Bir, bana Kookie demeniz; iki, yanağımı sıktırmanız. Gerçekten nefret ediyorum bu ikisinden."

Jimin sırıtarak Jungkook'un yanağından tekrar makas alırken, "Bir daha bu nefret ettiğin şeyleri yapmayacağım Kookie," dedi. Ardından hızlıca koşarak revirden çıktı. Jungkook da peşinden koşmaya başladı. Bu hallerine gülerek oturduğum yerden kalkıp okul binasından çıktım.

"Jimin hyung! Dur orada!"

Jungkook'un bacakları daha uzun olduğu için Jimin'in hırkasının şapkasına uzanıp sıkıca tutunca Jimin durmak zorunda kaldı.

"Sana bubble tea alırım."

Jimin köşeye sıkışınca kullandığı taktiğini kullanarak masumca Jungkook'a bakmaya başladı.

"İki tane isterim hyung."

"Anlaştık."

Jungkook yavaşça Jimin'in şapkasını bırakınca Jimin, Jungkook'a dil çıkarıp benim olduğum tarafa doğru koşmaya başladı.

"Yoongi hyung! Kurtar beni!"

Jimin arkama saklanıp Jungkook'a dil çıkardı.

"Onunla birlik mi olacaksın Yoongi hyung?"

"Tabi ki," diyerek dönüp arkamda hâlâ Jungkook'a dil çıkaran Jimin'e baktım. "Hayır." Kenara çekildiğimde Jimin neye uğradığını anlayamadan Jungkook bu defa da kolunu tuttu.

"Bu defa kaç bubble tea hyung? Yalnız iki tane olmaz artık."

"Dört," dedi Jimin ensesi tutulmuş kedi gibi bir pozisyonda.

"Bıraktığımda kaçarsan konuşmayacağım artık seninle."

"Söz," dedi Jimin hemen. "Kaçmayacağım."

"Yoongi?"

Adımı duyunca etrafımda bir tur dönüp bana kimin seslendiğine baktım. Rose okul kapısının kenarında durmuş bana bakıyordu.

"Ne zaman çıkacaksınız?"

"Geliyoruz şimdi," diyerek arkamda hala birbirine sataşan ikiliye baktım. "Jimin, Jungkook," diye seslendim elimle yanıma gelmelerini işaret ederken. "Geliyoruz hyung. Sen önden git." Jungkook'un dediğine karşılık olarak omuzlarımı silkip Rose'un yanına doğru yürüdüm.

"Çok mu bekledin?"

"Biraz."

İkimiz de sessizce yürümeye başladık. Rose ile aramda birkaç adımlık mesafe bırakarak kenara çekildim. Aramızdan bir kişi geçebilirdi rahatça.

"Gerçekten sevgili gibi mi davranacağız?"

"Yemek aralarında bizimle aynı masada oturursun, teneffüslerden herhangi birinde de yanına gelirim. Başka bir şeye gerek yok."

"Neden hâlâ yardım ettiğini anlayamıyorum."

"Geçen sefer de söylediğim gibi Rose. Daha daha önce sana yardım etmediğim için suçlu hissediyorum kendimi. İnsanlara yardım etmezsem eğer nasıl iyi bir insan olabilirim ki?"

Rose, yoldaki bakışlarını bana çevirerek, "Zorlanırsan eğer sadece yalan olduğunu söyleyelim, tamam mı?" dedi. Başımla hafifçe onaylayıp önüme döndüm.

"Yetiş onlara Jungkook-ah."

"Hyung, çok ağırsın biliyorsun değil mi? Hızlı koşamıyorum senin yüzünden."

"Sus da hızlı koş Jungkook."

Jimin ve Jungkook'un bağırma sesleri gelince olduğum yerde topuklarımın üzerinde dönüp onlara baktım. Jimin, Jungkook'un sırtındaydı ve kollarını boynuna dolamıştı. Kollarımı göğsümde birleştirip yanıma gelmelerini bekledim. Benim durduğumu anlayan Rose'da durmuş neye baktığıma bakıyordu.

Jimin etraftaki bakışlarını bana çevirince, "Oh, hyung!" diyerek ellerini Jungkook'un boynundan çekip iki elini salladı. Ardından dengesini sağlamayınca geriye doğru düştü. Olduğum pozisyonu bozup endişeyle, "Jimin, dikkat et!" diye bağırdım. Ama Jungkook, Jimin'i tutamamış ve sertçe yere düşmüştü. Hızlıca koşarak yerde gözleri kapalı yatan Jimin'in yanında eğildim.

"Jimin! İyi misin? Beni duyuyor musun?" dedim endişeyle. Çoktan gözlerim dolmaya başlamıştı bile. Değer verdiğim insanlara bir şey olunca kendime engel olamıyordum ve gözlerim yaşarıyordu.

"İyiyim hyung da daha fazla sarsma lütfen. Beynim akacak şimdi."

"Hâlâ şaka yapıyorsun ya bravo sana Jimin," dedim imayla.

"Bir şey olmadı ki hyung. Sadece düştüm."

"Düşme o zaman bir daha," diyerek ayağa kalkıp elimi Jimin'e uzattım kalkması için. Jimin yerden kalkıp şaşkınca bizi izleyen Jungkook'a dönerek, "Nasıl arkadaşsın sen? Hyungun düşmüş burada. Sen hiç yardım etmiyorsun. Hayırsız," dedi.

"Yoongi, ben gideyim mi artık?"

Rose'un sesiyle üçümüz de bakışlarımızı Rose'a çevirdik.

"Tanınmamak için saçlarını boyuyordun ya bugün saçlarımızın rengini değiştireceğiz. Sen de gelsene noona."

"Ah, bana noona demene gerek yok Jungkook-ah. Aynı yaştayız."

"Gerçekten mi?"

"Hımm. Ama sorun olmaz mı sizinle gelmem?"

Hepsi bana bakınca, "Ne?" dedim. Jimin kafasıyla Rose'u işaret etti. Ardından kaşlarını havaya kaldırdı olmaz anlamında.

"Benim için sorun değil," diyerek omuz silktim. Bir kere Jungkook davet etmişti. Gelme diyemezdim. Madem gelmesini istemiyorlardı baştan Jungkook'un böyle bir şeyi teklif etmemesi gerekirdi.

"Gidelim öyleyse."

Boyaları alacağımız yere gelince Jungkook kolunu Jimin'in omzuna atıp, "Bubble tea dükkanı hemen şurada hyung," diyerek karşıdaki dükkanı işaret etti. Jimin, "Bir dakika bekle Jungkook," diyerek bana döndü.

"Hyung, ben saçlarımı açık kahverengiye boyayacağım, Kook'un saçları kahverengi olduğu için o da arasına sarı renk atacak, sende sarı rengini bir dene istersen. Beyaz teninle uyumlu olur."

"Boyamasam olmuyor mu cidden?"

"Hyung," Jungkook'un çocuk gibi çıkan sesine karşılık olarak derin bir nefes alıp verdim.

"Sadece bir defa ama."

"Çak bir beşlik Jimin hyung."

Jungkook sağ elini Jimin'e uzatarak beşlik çakması bekledi.

"Bu işte hallettik Jungkook. Yürü gidip bubble tea alalım."

İkisi bir karşıdaki dükkana giderken Jimin arkasına dönerek, "Hyung saçların için açıçı almayı unutma," diye bağırdı.

"Gidin hadi," diyerek arkama dönüp Rose ile önünde durduğumuz dükkana girdik.

"Boyalar nerede biliyor musun?"

Rose sağ tarafına işaret ederek birkaç adım yürüyüp durdu.

"Burada işte."

"Bunların renklerini nasıl anlayacağım ben?" dedim yanına giderken. Elimle saçımı kaşırken şaşkınca önümde dizili olan kutulara bakıyordum.

"Dur ben bulayım."

Rose kutuları birkaç dakika inceledikten sonra eline aldığı kutuların ikisini bana verdi.

"Bu iki kutudaki boyalar."

Kucağımdaki kutulardan farklı olanı uzattı.

"Bu da saçlarının rengini açmak için."

"Teşekkür ederim," dedim. Kasaya giderek aldıklarımızın parasını ödeyip dükkandan dışarı çıktık. Jimin ile Jungkook ortalıkta gözükmüyordu. Telefonumu cebimden çıkarıp Jimin'in numarasını bularak üstüne tıkladım ama telefonu kapalıydı. Şarjı bitmişti büyük ihtimalle. Bu defa da Jungkook'u aradım. Birkaç çalıştan sonra telefon açılmıştı.

"Efendim hyung?"

"Neredesiniz?"

"Sıra çoktu hyung. Geliyoruz şimdi de sen aldın mı boyaları?"

"Evet, aldım."

"Bulamazsın diye kendimi yardımına gelmeye hazırlıyordum hyung."

"Seni hergele," diyerek telefonu kapattım.

"Yoongi."

"Efendim," diyerek Rose'a döndüm.

"Jimin de okul gibi herkes gibi benden hoşlanmıyor. Sanırsam ben gelmesem daha iyi olur."

Aslında konu çok farklıydı. Haptofobim olduğu için Jimin, Rose'a karşı önyargılıydı. Ama bunu Rose'a söyleyemezdim. Fobimi insanların öğrenmesini istemiyordum.

"Konu farklı aslında Rose, yoksa Jimin yeni tanıdığı birine karşı önyargılı davranmaz."

"Yine de hoşlanmıyor."

"Boşver bu konuyu."

"Yoongi hyung!"

Jungkook'un gür sesini duyunca karşıya dönüp koşuşturan Jungkook'a baktım. Jimin de arkasından koşuyordu. Yanıma geldiklerinde Jimin ellerini dizlerine koyup derin nefesler almaya başladı.

"Bu hergele haberim olmadan beş tane bubble tea almış. Tüm param bunlara gitti."

"Paran benden değerli mi hyung?"

"Sus Jungkook."

Jungkook, Jimin'in dediklerini umursamayarak omuz silkip elindeki bubble tea bardaklarından birini bana diğerini de Rose'a uzattı.

"Teşekkür ederim Jungkook-ah."

"Al Jimin hyung, bu da seninki."

"Gidelim artık. Burada durmanın lüzmu yok."

----------

"Hyung, bu renk açtı seni."

"Neden bu kadar açık bir renk bu Jimin?"

Aynada sarı saçlarımı incelerken şunu fark ettim; Saçlarımın siyah halini daha çok seviyordum. Böyle civciv gibi görünüyordum.

"Boyaları sen aldın hyung."

Oflayıp saçlarımı geriye doğru attım. Jimin kalçasıyla beni kenara iterek, "Saçlarım böyle daha güzel oldu. Değil mi hyung?" dedi. Başımı umursamazca salladığım sırada Jimin'in telefonu çalınca bana laf yetiştirmeyi bırakıp telefonuna baktı.

"Efendim anne. Tamam anne, gelirim yarım saate."

Jungkook ile Jimin'e baktık.

"Annem geç olmadan eve gel diyor, o yüzden ben gidiyorum hyung."

"Ben de gideyim o zaman hyung."

Başımla onaylayıp aynanın karşısından çekildim. Anlaşılan bir süre sokaklarda şapkayla gezecektim. Zaten neden bu iki yarım akıllıya uyduysam ben? Jimin ve Jungkook gidince salonda tek başına oturan Rose'un yanına giderek, "Rose," diye seslendim. Bakışlarını oynadığı ellerinden çekip bana baktı.

"Ailen merak eder seni."

"Haklısın," diyerek ayağa kalktı ve yan tarafındaki sırt çantasını aldı.

"Geç oluyor. İstersen seni evine bırakabilirim."

"Eğer senin için sorun olmazsa."

"Sen ayakkabılarını giy, ben de montumu alıp geliyorum."

Ufak bir baş sallamasıyla beni onayladığında odama giderek kapının arkasında asılı olan montumu alıp üstüme giydim. Tam odadan çıkarken aklıma yeni saç rengim geldi. Tekrar odaya girerek dolabımın kapaklarını açıp ikinci raftaki siyah şapkamı alıp başıma taktım. Aşağı indiğimde Rose kapının yanında bekliyordu. Anahtarlarımı alıp evin dış kapısını ardımdan kapattım.

"Derslerin nasıl?" diyerek aradaki sessizliği biraz da olsa yok etmeye çalıştım.

"Ne? Haa derslerim mi? İyi."

Rose'un evine birkaç metre kala telefonum çalınca cebimden çıkarıp arayan kişiye baktım. Annem arıyordu. Bu saatte aramazdı normalde. Rose'a dönerek, "Gelirim şimdi," dedim. Rose'dan birkaç adım uzaklaşıp yeşil telefon simgesini kenara kaydırdım.

"Efendim anne."

"Yo-Yoon-Yoongi baban."

Annem ağlamaktan konuşamıyordu.

"Babam mı? Ne oldu babama?!"

"Ba-baban öldü Yoongi."

Telefonum elimden düşerken tek diyebildiğim, "Ne? Babam... Babam öldü mü?" oldu.

✨✨

Jungkook, Jimin ve Yoongi'nin eski ile yeni saç renkleri aşağıya bırakıyorum şimdi.

Jungkook;

Jimin;

Yoongi;

Feels geçirmedininz inşallah nsksb.

Continue Reading

You'll Also Like

gangsta 𐤀 By d

Fanfiction

1.6M 117K 27
Jeon Jungkook, ünlü aktör Kim Taehyung'un korumasıydı. Bir süre sonra korumak onun için bir görevken, içgüdüye dönüşmüştü.
2M 186K 30
18 yaşındaki Jungkook ve 22 yaşındaki özel resim öğretmeni Taehyung arasında geçen garip yazışmalar taekook,texting
2.4M 174K 40
taehyung: ne zamandır sakatsın? :d (21.15) *görüldü.* jeongguk yazıyor.. taehyung: neden geç yazıyorsun? (21.17) ha pardon, elin sakattı değil mi? :d...