Elisya

By TugbaaPeker

635K 43.9K 6.7K

Gözlerimi sımsıkı kapatarak derin bir nefes aldım. Yapmak üzere olduğum şey benim için bile deliceydi. Sadece... More

Tanıtım ✷
Bölüm 1 ✷
Bölüm 2 ✷
Bölüm 3 ✷
Bölüm 4.1 ✷
Bölüm 4.2 ✷
Bölüm 5 ✷
Bölüm 6 ✷
Bölüm 7 ✷
Bölüm 8 ✷
Bölüm 9 ✷
Bölüm 10 ✷
Bölüm 11 ✷
Bölüm 12 ✷
Bölüm 13 ✷
Bölüm 14 ✷
Bölüm 15 ✷
Bölüm 16 ✷
Bölüm 17 ✷
Bölüm 18 ✷
Bölüm 19 ✷
Duyuru
Bölüm 20 ✷
Bölüm 21 ✷
Bölüm 22 ✷
Bölüm 23 ✷
Bölüm 24 ✷
Bölüm 25 ✷
Bölüm 26 ✷
Bölüm 27 ✷
Bölüm 28 ✷
Bölüm 29 ✷
Bölüm 30 ✷
Önemli bir anket
Bölüm 31 ✷
Bölüm 32 ✷
Bölüm 33 ✷
Bölüm 34 ✷
Duyuru
Bölüm 36 ✷
Whatsapp Grubu ve İnstagram
Bölüm 37.1 ✷
Bölüm 37.2 ✷
Bölüm 38.1 ✷
Bölüm 38.2 ✷
Bölüm 39.1 ✷
Bölüm 39.2 ✷
Final - İlk Kısım ✷
Final - Veda ✷

Bölüm 35 ✷

8.1K 699 281
By TugbaaPeker

Tanığı almaya gidecek şanslı kişi ben değildim. Tüm itirazlarıma rağmen Lysander beni göndermemişti. Yakın bir yer olduğunu söyleyerek Sebastian ve Seth'i yollamıştı oraya. Ben de geride kalıp Hera'nın durumunu kontrol etmekle, Nicholas'ı dinlemekle ve yeni planlar kurmakla yükümlendirilmiştim. Oysa asıl amacının dinlenmem olduğunu biliyordum, yolculuktan yeni dönmüşken ve bedenim artık fazlasıyla bitkinken kalmam için uğraşmıştı. Sıcak bir banyodan sonra yatağıma yatar yatmaz uyuyakalışım da haklı olduğunu gösteriyordu yoksa bu kadar sorun içerisinde ne olursa olsun uyumam zor olabilirdi.

Khairos için de, benim için de yarın son gündü. Ondan sonraki gün onun mahkemesi olacaktı, ben ise ya geleceğe gidecek ya da öldürülecektim. Burada kalmam ise çok zordu. Ve zaten kararımı vermiştim.

Gidecektim.

Khairos'u kendimden uzaklaştırmayı başarmıştım artık. Burada daha fazla kalıp geleceği değiştiremezdim. Şimdiden çok fazla şey yapmıştım bile. Artık tek gereken hem beni hem de Seth'i kurtaracak bir plan yapmaktı.

Kapıda dikilen muhafızları geçip Lysander'ın odasına girdiğimde Hera'nın kitap okumakta olduğunu gördüm. Başını kaldırdı ve kitabı kapatırken gülümsemeyi ihmal etmedi.

"Nasılsın bugün?" diye sordum yatağına doğru yürürken.

"Sayende çok iyiyim. Hatta aylar sonra bu kadar iyi olmak... Tuhaf." dedi neşeyle.

Gülümsemem yüzümde büyüdü. "Bunu duymak güzel. Lysander'ın nerede olduğunu biliyor musun? Onu bulmam gerekiyor."

"Talim yapmak için çıktı. Bir sorun mu var?" diye sordu merakla.

"Hayır ama anlatmam gereken bir şey vardı. Ben gideyim."

"Daha sonra görüşürüz o halde." dedi tekrar gülümseyerek.

"Görüşürüz."

Odadan çıktıktan sonra doğruca talim alanının yolunu tuttum. Bir önceki gün Lysander'a anahtardan bahsetmeyi unutmuştum. Büyükannenin onu neden Leitha'ya değil de bana verdiğini ve bunu son anında yaptığını merak ediyordum. Muhtemelen Nicholas'ın onu öldürme nedeniyle alakalıydı ve o bunun torunları tarafından bilinmesini istemiyordu. Tam da bu, Khairos'a anahtardan bahsetmeyişimin nedeniydi. Arkasında ne olduğunu çözene kadar susacaktım.

Büyük talim alanına ulaştığımda her yer askerlerle dolu olmasına rağmen Lysander'ı bulmam zor olmamıştı. Saldırdığı kişiyle onları izleyenlerin dağınık bir şekilde oluşturduğu çemberin içerisindeydi. Geriye kalan adamlar da kendi aralarında oluşturduğu kümelerde alıştırmalar yapıyordu fakat çoğu en fazla on kişinin toplanmasıyla oluşmuştu.

Lysander beni gördüğünde son hamlesini yapıp kılıcını karşısındakinin boğazına dayadı. Ardından geri çekilip birinin adını seslendi, kılıcını ve üzerindeki zırhı çıkarıp ona verdi. Sonrasında kendi silah kemerini almayı da ihmal etmedi.

"Yeni bir haber var mı?" diye sordu bana doğru gelirken.

"Pek sayılmaz. Sende?"

Başını iki yana salladı. Sonra aklına bir şey gelince sırıttı. "Bir düelloya ne dersin?"

"Kulağa fazla güzel geliyor." dedim neşelenerek. Lysander'la alıştırma yaptığımız günleri çok özlemiştim.

"Ama bu konudaki anlaşmamızı unutma." dediğinde gerildiğimi hissettim.

"Senin onu unuttuğunu umuyordum." Onu yenemediğim takdirde Khairos'a gerçeği anlatacaktı. "Başka bir ödül koysak olmaz mı?" dedim sevimli bir şekilde gülümsemeye çalışarak.

Gülerek başını olumsuz anlamda iki yana salladı. "Bu fırsatı kaçırmam."

Yüzüm eski haline dönerken "Neden ona anlatmak istiyorsun ki?"

"Aslında ona sen anlatacaksın, sadece yapamazsan bunu yapan ben olacağım."

İşte bu daha kötüydü. Nasıl konuşabilirdim bu konuyu onunla?

"Ama neden?" diye sordum ısrarla.

"Çünkü bilmeyi hak ediyor." dedi kısaca.

"Öyle olsa bile gizlemek benim tercihim."

"Aslında istemediğin bir seçim. Onu sevdiğini görebiliyorum, neden ısrarla kendine ve ona acı çektiriyorsun?"

"İki gün sonra gideceğim. İşleri daha da kötü hale getirmem boşuna olur." diye yanıtladım onu.

"Senin için değişen bir şey olmayacak. Ömür boyu pişmanlığınla yaşayacak olman dışında." dedi yeşil gözleriyle gözlerimin içine bakarak.

Haklı oluşuyla yutkundum. "Önemli olan o."

"O yüzden mi elinden seçim şansını alıyorsun? Bırak da gerçeği bilsin, kararını kendi versin. İki günlüğüne dahi seninle olmak isterse bu kendi tercihi olsun. Bunun sonrasında acı çekmek de."

Seth'le olan konuşmadan sonra bir kez daha benzer sözler duymak irademi zayıflatmaya başlamıştı. Oysa bunun olmasını kesinlikle istemiyordum. Bu nedenle birinin Lysander'a seslenerek konuşmamızı bölmesi rahat bir nefes almamı sağlamıştı.

"Beklediğiniz kişiler geldi, lordum." dedi adam yanımıza ulaştığında.

Lysander bana döndü. "Sebastian ve Seth." dedi kısaca. Birlikte talim alanından çıkarken ise konuyla ilgili son bir cümle söylemeyi ihmal etmedi. "Konuştuklarımızı unutma."

Onu başımla onaylamakla yetinmiştim. Kimsenin beni kararımdan vazgeçirmesine izin vermeyecektim, bu kişi Lysander olsaydı bile.

Biz avluya ulaştığımızda yeni gelmiş gibi görünüyorlardı. Üç kişi vardı, tanımadığım adam bahsedilen tanık olmalıydı. Kırklı yaşlardaydı ve saçları fazlasıyla seyrekleşmiş, beyazlaşmıştı. Esmer bir teni, koyu renk gözleri ve fazla büyük olmayan bir göbeği vardı. Rahat birine benziyordu.

İlk Seth'in yanına gittim. "Nasıl geçti?" diye sordum.

Bir saniyesini düşünceli bir şekilde tanığa bakmakla geçirdikten sonra yanıtladı beni. "Kolay oldu."

"Herhangi bir sorunla karşılaştınız mı?" Soruyu soran Lysander'dı. İkiliden hayır cevabını aldığında Sebastian'a dönüp duyamayacağımız şekilde konuşmaya başladılar.

"Neler olduğunu konuştunuz mu hiç?" diye sordum.

"Evet, anlattı. Kralın odasına kimin girdiğini ve sonrasında kiminle buluştuğunu görmüş. Yani Nico." Seth'in konuşurken sesi bitkin geliyordu, öyle de görünüyordu. Buna rağmen o an sırıtmayı ihmal etmedi. "Sonunda her şey bitiyor."

"Umarım." dedim gülümseyerek. "Böylece rahat bir şekilde gidebilirim."

Kaşlarını çattı. "Ne gitmesi?"

"Geri dönmeye karar verdim." Gülümsemem silinmişti.

"Neden?"

"Biliyorsun, burada kaldıkça geleceği değiştiriyoruz. Buna hakkımız yok ve zaten bizi bulana kadar adamlarını gönderip durabilirler."

Bir adım yaklaştı. "Biz istemediğimiz sürece yerimizi bulamazlar, Lettie. Sana ne olursa olsun burada kalmamızı sağlayacağımı söylemiştim. Ayrıca söylediğin konu hakkında düşündüm, doğru olduğunu sanmıyorum."

"Nasıl yani?" diye sordum şaşkınlıkla ela gözlerine bakarak.

"Beni gönderenler geleceği değiştirme konusunda hiçbir uyarı yapmadılar. Dahası-" Aniden susup gözlerini kafamın üstüne çevirdi. Arkama dönüp baktığımda Khairos'un bize doğru yaklaştığını gördüm.

Seth geri çekilmeden önce fısıldayarak "Bu konuyu sonra konuşacağız, Lettie." dedi.

"Tanık o mu?" diye sordu Khairos direkt lafa girerek. Sebastian onu onaylarken Khairos öfkeli gözlerle adamı süzdü. "Neden daha önce ortaya çıkmadın?"

Adam rahatlıkla omuz silkti. "Para istemek daha iyi bir seçenekti."

Khairos bu tavır karşısında iyice öfkelenmişti. "Başkasının hayatıyla oynamak bu kadar kolay mı?" dedi dişlerini sıkarak.

"Her zaman hayatı kararan, ölen birileri olur. Aynı zamanda yükselen... Ben sonuncusu olmayı seçiyorum."

Khairos öfkeyle öne doğru bir adım attığında koluna dokunarak onu durdurdum. "Kralla konuşana kadar sakin kalmalısın." dedim adamın duyamayacağı sessizlikte.

Kolunu geri çekip benden kurtardı. "Sen sevgilinle ilgilen, buna karışma."

İtiraz edecekken Lysander lafa girdi. "Haklı, Lycaon. Hesaplaşmanı sonraya bırak."

Khairos ondan sonrasında çenesini sıksa da sessiz kaldı.

℘ ℘ ℘

Kral daha önce gördüğümden de kötü görünüyordu. Teni iyice solgunlaşmış, gözlerinin içi kızarmaya başlamıştı. Hastalık onu günden güne bitiriyor olmalıydı. Yine de güçlü durmaya çalışıyor, sesini baskın çıkarabiliyordu.

"O gece neler olduğuna şahit olan sen misin?" diye sordu Alexander'a bakarak.

"Benim majesteleri."

"Burada söyleyeceğin her şeyin doğruluğu üzerine başının üzerine yemin ediyor musun?"

Alexander bir an için duraklasa da yeminini etti. Sonrasında konuşan kraldı. "O halde bize gördüğün her şeyi anlat."

Alexander yutkunduktan sonra konuşmaya başladı. "O gece ben de davetliydim. Biraz soluklanmak istedim ve dışarı çıktım." Duraksadığında gergince bir eli diğer kolunu buldu. Belki de Daemon ve Nicholas dahil olmak üzere hepimiz odanın kenarlarından onu izlerken ortada tek başına durmak onu tedirgin ediyordu. Daha önce ortaya çıkmamış olmasının da etkisi vardı şüphesiz. Şimdi olan her şeyi ifade etmek onun için zor olabilirdi, bu doğaldı.

"Şüphe çeken üç kişi gördüm o sırada." diye devam ederken kral sözünü kesti.

"Nasıl şüphe çekiyorlardı?"

Alexander üzerinde düşünmeden çekingen sesiyle cevapladı. "Etrafı kolaçan ediyorlardı, bir şeylerin peşinde oldukları hissine kapıldım, majesteleri." Kral başını devam etmesi için salladığında tekrar konuşmaya başladı. "Bir araya gelmeden uzaktan birbirlerine işaret yaptıklarını gördüm. Sonrasında içlerinden biri tuhaf bir şekilde başka bir yöne gitmeye başladı, ben de meraka kapılarak onu takip ettim. Muhafızları atlattığını ve odanıza girdiğini gördüm, ardından elinde bir parşomenlerle geri çıkıp uzaklaştı."

"O gece Lycaon'u hiç gördün mü?" diye sordu kral.

"Hayır, efendim." dedi adam tereddütsüzce.

"Peki bunları neden daha önce anlatmadın?"

Alexsander başını eğdi. "Korktum, majesteleri. Affedin ama o adamın sonradan buluştuğunu gördüğüm kişiyi söylesem bile inanmazsınız."

Kralın kaşları çatıldı ve gözleri bizden biraz ötede duran Nicholas'a kaydı birkaç saniyeliğine. Bir baba için suçlunun oğlu olduğunu duyması kolay olamazdı, buna dair şüpheleri olsa dahi.

"Kimi gördün?" diye sordu geri Alexander'a baktığında.

"Bunu söyleme cüretinde bulunmak istemezdim, majesteleri." dedi Alexander gergince. "Ama gördüğüm kişi Prens Nicholas'tı."

Kralın çenesi kasıldı, tahtın kol kısmına yerleştirdiği eli yumruk haline geldi. "Eğer burada söylediklerinin bir harfi bile yalansa," diye başladı sert sesiyle, Nicholas'ın itirazlarını duymazdan gelerek. "Şimdi itiraf etmezsen cezasını kellenle ödersin bilesin."

Alexander yutkundu ve kollarını birbirine sardı. "Değil, efendim."

"Son bir kez soruyorum, söylediklerinin doğruluğu üzerine yemin ediyor musun?"

Bu söz üzerine Alexander gözlerini bir anlığına sıkıca yummuştu. Fakat hemen ardından diz çöküp yere kapandı. "Affedin, majesteleri. Söylediklerimin hiçbiri doğru değildi."

Gözlerim şaşkınlıkla irileşirken Seth'le dönüp birbirimize baktık. Ela gözlerinde neler olduğunu çözebilmek için hızla dönen çarkları görebiliyordum, bende de durum farksız olmalıydı.

Kral öfkeyle yerinden kalktığında Alexander yakarışları arasında devam etti. "Ailemin ölümüyle ve kendi ölümümle tehdit edildim, majesteleri. Başka seçeneğim yoktu. Ne olur affedin beni."

İki muhafız aldıkları işaretle korkuyla titreyen adamı yerden kaldırıp omuzlarından tutmuştu. Kral onlara doğru yaklaşıp burnundan solurken kendini tutarak ona hiçbir şey yapmadı. "Seni tehdit eden kim?"

Alexander'ın ağlamaktan parlayan gözleri Khairos'u buldu ve öfkenin kanımda çağlamasına neden olan ismi söyledi. "Lycaon, efendim."

Herkes gibi Khairos da şaşkındı. Kral ona bunun doğru olup olmadığını sorduğunda öne çıkıp konuştu. "Elbette değil, majesteleri. Yalancı şahide ihtiyacım yok, böyle bir şeye yeltenmem de asla." dedi kesin bir dille.

Kral tekrar Alexander'a baktı. "Gerçek her ne ise bir an önce söylesen iyi edersin." Sesi ölümcül ve tehditkardı.

"Beni tehdit etti, kralım, başka çarem yoktu. Söylediklerini yapmazsam öleceğimizi, yaparsak da zengin olacağımı söyledi. Bağışlayın beni, yalvarırım." Alexander yakarışlarına devam ederken kral çenesini sıkarak düşünmek için arkasını dönmüştü.

Tırnaklarım avuç içime batarken gidip o adamı parçalamamak için kendimi zor tutuyordum. Neyin peşindeydi? Ya hala para için Nicholas'ın tarafındaydı ya da Nicholas onu bizden önce bulup yerine kendi adamını koymuştu.

Böylelikle bizimle oynamıştı.

Yüzündeki küçümseyici ifadeye bakmak bile bunu anlamak için yeterliydi.

Lysander lafa girdi. "Bu imkansız, majesteleri. Onu almaya bizzat kendi adamlarım gitti. Lycaon'un olanlardan haberi dahi yoktu."

Aslında vardı elbet fakat sonradan öğrenmişti. Yine de bu Khairos'un suçsuz olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.

Kral, Alexander'a döndü tekrar. "Kanıtın var mı?" Biraz önceye kıyasla daha sakin görünüyordu.

"Var, efendim. Evime geldiği zaman Lord Feodor yeni ayrılıyordu ve karşılaştılar."

Nicholas lafa atıldı. "Lord sarayda. Ona sorabiliriz."

Ah. Bir yalancı şahit daha.

"Bunun bir oyun olduğu ve Lord Feodor'un da bu işin içinde olduğu belli. Lycaon iki gün öncesine kadar saraydaydı, sonrasında da Seth ve Scarlett ile gönderdiğim yere gittiler."

Kralın gözleri Lysander'ın yanında duran beni bulsa da Seth'i tanımıyordu ve ona bakmadı bile. Yüzümde inkar görmediğinde geri oğluna baktı. "Sen onların yanında mıydın?"

"Hayır ama Scarlett benim ve Hera'nın hayatını kurtarmış biri olarak güvenebileceğimiz biri."

"Ama kendisi Lycaon'a yakın biri." diye lafa atıldı Nicholas.

"Bu doğru değil." diyen Khairos'un gözleri beni bulmuştu. Sözlerine inanarak konuşması canımı yaksa da birbirimize fazlasıyla uzak olduğumuz barizdi.

"Saraya gelmeden önce onunla birlikte kaldığını söyleyen köylüler var. Bunu inkar mı ediyorsun, Lycaon?" diye sordu Nicholas sinir bozucu bir rahatlıkla. O an buraya kasabadan birilerini de getirdiğini anlamak zor değildi ancak zaten Khairos gerçeği ne pahasına olursa olsun inkar etmezdi.

"Onunla aynı yerde kaldığımız doğru fakat o zamanlar hafızasını kaybeden biriydi ve gidecek bir yeri yoktu." Khairos konuşurken Nicholas'a bakmıyordu bile. Gözleri ona bakan kraldaydı.

"O zaman ona yardımının karşılığında burada yalan söylemesi muhtemel." diye başladı söze kral. "Feodor'u çağırın."

Gerisinde olanlar fazla hızlı gerçekleşmişti. Lord kolayca bulunup getirilmiş, durumu hemencecik onaylamıştı. Bu olan olaylar karşısında ise içimden tek gelen hepsini acı çektire çektire öldürmekti. Olayları olduğu yerden karışmadan izleyen Daemon ve planları bir bir işlerken fazla rahat olan Nicholas için aklımdan geçen işkenceleri uygulamak en çok istediğim şeylerdendi.

Lord geri gönderildiğinde kral fazlasıyla öfkeliydi. Suçu da yoktu, onun yerinde olsam ben de muhtemelen hangisinin doğru olduğuna emin olamazdım. Özellikle de sonuç bir insanın geleceğini değiştirecekse verilecek karar fazlasıyla ağır bir yüktü.

Lysander bunların bir oyun olduğunu savunmasına rağmen kral Khairos'a dönerek konuştu. "Yarın son günün Lycaon. Kendini temize çıkaracak bir delilin olmazsa..." dedi işaret parmağını Khairos'a doğru uzatarak. Kesin bir dille konuşmaya devam etti. "Burada olanların gerçek olduğunu ve suçlu olduğun için yalancı şahit bulduğunu düşüneceğim. Geldiğin ailenin onuru adına temiz olduğuna inanmak istedim, sana bir şans verdim. Ancak yarın kanıtla gelmezsen yargı dahi olmadan cezalandırılacaksın. Aleyhine delil olursa da idamla yükümlendirileceksin. Eğer kanıtlayamıyorsan çalınanları bul ve geri getir. Böylece cezanı hafifletebilirim."

Khairos dudaklarını dümdüz bir çizgi olacak şekilde birbirine bastırdı, saygısını bozmayıp sessizliğini korudu. Odayı terk edene kadar da grubumuzda konuşan olmamıştı. Muhafızların olduğu kapıdan geçerken dönüp Nicholas'ın yüzüne baktım, o da küçümseyici bir gülümseme sundu bana. Midem bulanırken geri önüme döndüm.

"Bu işte bir tuhaflık olduğunu hissetmiştim." diye mırıldandı Seth, sadece benim duyabileceğim bir şekilde.

"Neden?"

"Her şey fazla yolundaydı."

"Oraya sizden önce ulaşmış olma ihtimalleri yüzde kaç?" diye sordum yanımızdan geçen muhafızları izlerken. Alexander'ı götürüyorlardı.

"Elli. Haberi alır almaz yola çıktık ve hızlıydık ama onlar da öyle olabilir. Ya da-"

Sözünü kestim. "Ya da en başından beri oyundu."

Dönüp gözlerimin içine baktığında onun da aynısını düşündüğünü görebiliyordum. Nicholas Büyükannenin peşinden gittiğimizde onu izlediğimizi anlamış mıydı? Bu şekilde bize bir oyun oynamaya mı karar vermişti.

Odadan ötede durduğumuz ilk açıklıkta kimse yoktu. Oluşturduğumuz çemberde ilk konuşan Lysander oldu.

"Gittiğinizde neler oldu?" diye sordu Sebastian ve Seth'e bakarak.

"Hiçbir şey." dedi Sebastian. "Sadece gidip adamı bulduk ve ona bildiğimizi söyleyip bizimle gelmesini istedik."

"Etraf düzgün müydü?" diye sordu Khairos. "Birilerinin oraya zorla girip sorun çıkardığına dair bir işaret var mıydı?"

İki yana salladı başını Sebastian. "Ben bunun en başından düzenlenen bir kumpas olduğunu düşünüyorum." Gözleri bendeydi. "Ve arkasında olan kişinin Scarlett olduğunu..."

Kaşlarım istemsizce çatıldı. "Ne saçmalıyorsun?"

"Tanık haberini sen geldikten hemen sonra aldık. Senin olduğun yolculukta yerinizi buldular. Senin saraya geldiğin gün Lysander suikaste uğradı. Tüm bunlar tesadüf mü?" diye sordu sakin ama iddialı bir sesle.

Lysander konuşacağı sırada ondan önce davrandım. "Kendimi bile bile mızrağın önüne attım, öyle mi?" diye sordum soğuk bir sesle.

"Böylece güvenimizi kazanabildin."

"Güvenimizi mi?" Alayla güldüm. "Söylesene neden benden iftira atacak kadar nefret ediyorsun?" dedim başımı yana eğerek.

Konuşan Khairos oldu. "Pekala. Benim bunlarla uğraşacak vaktim yok." Dönüp ona bakmak yerine Sebastian'a dik dik bakmayı sürdürdüm ancak göz ucuyla bizden uzaklaşıp gittiğini görebiliyordum.

"Bu oyunu kuranın sen olmadığını nereden bilelim?" diye sordu Seth.

Sebastian sinirli bir şekilde güldü. "Ben yıllardır burada, Lysander'ın arkasındayım. Ama hain olan yeni gelenler değil de benim, öyle mi?"

"Bu kadar yeter." dedi Lysander sertçe. "Burası bunun yeri değil. Hepiniz bir saat sonra odamda olun."

Lysander'ın emrinden sonra birkaç saniye daha Sebastian ile birbirimize sinirle bakmaya devam ettik. Sonrasında Seth aramızdan geçip gittiğinde temasımız kesildi ve ben de son bir öfkeli bakış attıktan sonra dönüp ekip arkadaşımın peşinden yürümeye başladım. Bu iş burada bitmemişti. Sebastian'a olan sinirimi artık göz ardı edemezdim. Ben ona hiçbir şey yapmamıştım fakat o beni düşmanı bellemişti. Bu da diğerleri yetmezmiş gibi çözmem gereken sorunlara yenisini ekliyordu.

Yine de önceliğim hala Khairos'tu. Benim zamanım daraldığı gibi onun da hızla azalıyordu ve çarelerimiz artık tükenmişti. Yaşamak için son hamlelerimizi yapmanın zamanı gelmişti.

Hepinize iyi bayramlar! Adım adım finale yaklaşırken olaylar hakkındaki düşünceleriniz neler, güzel kalpli okurlarım?

Continue Reading

You'll Also Like

1.7M 92.2K 91
Babasının inadına üvey kardeşiyle küçük bir iddia uğruna okuldaki garsonu kendine aşık etmeye karar verdiğinde pişman değildi Ela. Yada o kişinin duy...
33.6K 4.3K 48
"Bana metal bir kol verdiler ve geriye kalan her şeyimi benden aldılar. Ama Marin, o; içinde kaybolduğum karanlıkta tek umudum, tek aydınlığım oldu...
58.4K 5.4K 7
Huysuz ve yalnız bir adam. Münasebetsiz ve geveze bir komşu. Ve ikisini bir araya getiren sürprizlerle dolu bir akşam. "Hayatta öğrendiğim her şeyi...
712K 29.4K 47
Masumluğun rengi nedir? Bence gridir, bir melek kadar masum bir bebek bile gridir. Çünkü o bebeğin rengini açıp beyaza dönüştürebilirsiniz ya da koyu...