Bölüm 35 ✷

8.1K 699 281
                                    

Tanığı almaya gidecek şanslı kişi ben değildim. Tüm itirazlarıma rağmen Lysander beni göndermemişti. Yakın bir yer olduğunu söyleyerek Sebastian ve Seth'i yollamıştı oraya. Ben de geride kalıp Hera'nın durumunu kontrol etmekle, Nicholas'ı dinlemekle ve yeni planlar kurmakla yükümlendirilmiştim. Oysa asıl amacının dinlenmem olduğunu biliyordum, yolculuktan yeni dönmüşken ve bedenim artık fazlasıyla bitkinken kalmam için uğraşmıştı. Sıcak bir banyodan sonra yatağıma yatar yatmaz uyuyakalışım da haklı olduğunu gösteriyordu yoksa bu kadar sorun içerisinde ne olursa olsun uyumam zor olabilirdi.

Khairos için de, benim için de yarın son gündü. Ondan sonraki gün onun mahkemesi olacaktı, ben ise ya geleceğe gidecek ya da öldürülecektim. Burada kalmam ise çok zordu. Ve zaten kararımı vermiştim.

Gidecektim.

Khairos'u kendimden uzaklaştırmayı başarmıştım artık. Burada daha fazla kalıp geleceği değiştiremezdim. Şimdiden çok fazla şey yapmıştım bile. Artık tek gereken hem beni hem de Seth'i kurtaracak bir plan yapmaktı.

Kapıda dikilen muhafızları geçip Lysander'ın odasına girdiğimde Hera'nın kitap okumakta olduğunu gördüm. Başını kaldırdı ve kitabı kapatırken gülümsemeyi ihmal etmedi.

"Nasılsın bugün?" diye sordum yatağına doğru yürürken.

"Sayende çok iyiyim. Hatta aylar sonra bu kadar iyi olmak... Tuhaf." dedi neşeyle.

Gülümsemem yüzümde büyüdü. "Bunu duymak güzel. Lysander'ın nerede olduğunu biliyor musun? Onu bulmam gerekiyor."

"Talim yapmak için çıktı. Bir sorun mu var?" diye sordu merakla.

"Hayır ama anlatmam gereken bir şey vardı. Ben gideyim."

"Daha sonra görüşürüz o halde." dedi tekrar gülümseyerek.

"Görüşürüz."

Odadan çıktıktan sonra doğruca talim alanının yolunu tuttum. Bir önceki gün Lysander'a anahtardan bahsetmeyi unutmuştum. Büyükannenin onu neden Leitha'ya değil de bana verdiğini ve bunu son anında yaptığını merak ediyordum. Muhtemelen Nicholas'ın onu öldürme nedeniyle alakalıydı ve o bunun torunları tarafından bilinmesini istemiyordu. Tam da bu, Khairos'a anahtardan bahsetmeyişimin nedeniydi. Arkasında ne olduğunu çözene kadar susacaktım.

Büyük talim alanına ulaştığımda her yer askerlerle dolu olmasına rağmen Lysander'ı bulmam zor olmamıştı. Saldırdığı kişiyle onları izleyenlerin dağınık bir şekilde oluşturduğu çemberin içerisindeydi. Geriye kalan adamlar da kendi aralarında oluşturduğu kümelerde alıştırmalar yapıyordu fakat çoğu en fazla on kişinin toplanmasıyla oluşmuştu.

Lysander beni gördüğünde son hamlesini yapıp kılıcını karşısındakinin boğazına dayadı. Ardından geri çekilip birinin adını seslendi, kılıcını ve üzerindeki zırhı çıkarıp ona verdi. Sonrasında kendi silah kemerini almayı da ihmal etmedi.

"Yeni bir haber var mı?" diye sordu bana doğru gelirken.

"Pek sayılmaz. Sende?"

Başını iki yana salladı. Sonra aklına bir şey gelince sırıttı. "Bir düelloya ne dersin?"

"Kulağa fazla güzel geliyor." dedim neşelenerek. Lysander'la alıştırma yaptığımız günleri çok özlemiştim.

"Ama bu konudaki anlaşmamızı unutma." dediğinde gerildiğimi hissettim.

"Senin onu unuttuğunu umuyordum." Onu yenemediğim takdirde Khairos'a gerçeği anlatacaktı. "Başka bir ödül koysak olmaz mı?" dedim sevimli bir şekilde gülümsemeye çalışarak.

ElisyaWhere stories live. Discover now