Egoist ♕

Autorstwa KitapOkuyanSizofren

617K 22.8K 5.6K

Tamam, ben gidiyorum Kaç bakalım Yankı Efendi nereye kadar kaçacaksın Hadi görüşürüz Buse Görüşürüz Echo Echo... Więcej

Egoist ♕
Egoist -1-
Egoist -2-
Egoist -3-
Egoist -4-
Egoist -5-
Egoist -6-
Egoist -7-
Egoist -8-
Egoist -9-
Egoist -10-
Egoist -12-
Egoist -13-
Egoist -14-
Egoist -15-
Egoist -16-
Egoist -17-
Egoist -18-
Egoist -19-
Egoist -20- ♕İtiraf♕
Egoist -21-
Egoist -22-
Egoist -23-
Egoist -24-
Egoist -25-
Egoist -26-
Egoist -27-
Egoist -28-
Egoist -29-
Egoist -30-
Egoist -31-
Egoist -32-
Egoist -33-
Egoist -34-
Egoist -35-
Egoist -36- ♕İtiraf♕
Egoist -37-
Egoist -38-
Egoist -39-

Egoist -11-

16.4K 582 78
Autorstwa KitapOkuyanSizofren

ARKADAŞLAR YENİ BÖLÜM :DD SANKİ BİLMİYORMUŞSUNUZ GİBİ SÖYLEYEYİM DEDİM. İLK OLARAK HİKAYEMİZİN BU KADAR İLGİ GÖRMESİ BENİ ÇOK MUTLU EDİYOR ­^_^ BU ARADA @tugcaa BEN BU KIZI YERİM. GİDİP BİZİM YANKI’YA HESAP AÇMIŞ @yankifunclub DİYE. ZİYARET EDİN, TAKİP EDİN, MESAJ ATIN :PPP KISACA SENİ SEVİYOM TUĞÇEMMMM. NEYSE BEN KAÇAYIM EN İYİSİ SİZE İYİ OKUMALAR…

UMARIM BEĞENİRSİNİZ BBQLER

 

Bu bir ev…

Kocaman bir ev, yani en az bizim eski ev kadar büyük. Vay anasını ya çocuk parayı sıçıyo yani.

“E-ev mi? Bizim mi?” gülümsedi ve arkamdan sarıldı. Kaç gündür sürpriz sürpriz diye başımın etini yiyordu demek o sürpriz bu sürpriz. Cidden sürpriz oldu ya şebek şey.

“Yalnız evimizin kuralları var. Uyarsan neden olmasın?” elimden çekerek evin verandasına çıkardı. Cebinden anahtar çıkartıp kapıyı açtı. Elini yana atıp ışıkları açtı. Vay anasını sayın seyirciler, bu da ne ya salon dillere destan. Kocaman koltuklar ve hemen yanında bir yemek masası. Mutfaklar Amerikan usulü salonun içinde.

“Birinci kural içeri ayakkabı ile giremezsin.” Hemen ayakkabılarımızı çıkarttık.  Temiz jojuk. İleri doğru ilerlerken kanepenin karşısında dev ekran LCD televizyon ve altındaki açık dolapta bir sürü oyun konsolu vardı. Xbox’tan tutun PES’e kadar bütün oyunlar da içindeydi. Burası cennet olmalı.

“İkinci kural, ortalık her zaman temiz olmalı. Dağınıklık yok.” Haha o biraz sıkar bebeğim. O biraz sıkar canım. O biraz sıkar aşkım.

“Ve eve gelince 30 dakika dinlenme süresi. Sonra yemek ve ders çalışma saatleri…” bağırdım –çığırdım-

“Ne? Ders çalışma saatleri mi? Şaka yapıyorsun herhalde” suratı ciddileşti.

“Hiç şakam yok. Ders çalışmazsan seni evden atarım.” Bir dakika ya benim prensiplerim var bir kere tamam mı?

“Tamam, at, yiyorsa at, hadi atsana, atsana?” gülerek yanıma geldiğinde önümdeki sehpadan içi kum dolu vazoyu aldım ve sehpayı aramıza alacak şekilde koşturdum.

“Yaklaşma kırarım haa. Hem de kafanda. Hiçbir güç beni ders çalıştıramaz.”

“Göreceğiz küçük hanım.” Dedi ve üst kata çıkmaya başladı. Heyttt ulen. Kimse beni bırakamaz lan. Hey nereye olomm

“Nereye geri zekalı”

“Uff sne be slkk” pardon? O ne biçim bir cevap ya geri zekalı ya bu benim abim.

“Pis ergen seni”

“Gel de odanı gösteriyim aptal kız kardeş.” Hah hayallerimin odun abisi (!) Hemen yanına koştum ve basamakları teker teker çıktık. Bir kapının önünde durdu ve kapıyı açtı. İçeri bir adım attım ve incelemeye başladım. Duvarları lacivertti, yatak ise kocamandı ve gece mavisi çarşaflar vardı. Yatağın başucunda ağaç şeklinde bir kitaplık vardı. Hem de baya büyük bir ağaç. Siyah bir çalışma masası takımı ve raflarda test kitapları vardı. Baya abartmış ya test kitapları falan ne iş?

“Bull shit” ağızımdan dökülen bu sözleri izlediğim yabancı dizilere borçluyum. Sağ olun var olun cansınız.

“Beğendin mi melek?” tabii ki çakma Patch. Bayıldım.

“Çok güzel de, şey bunu anneme söylemeliyim. Sanırım kadın kalp krizinden gidecek.” Annem azıma sıçardı galiba. Ama ben kabul ettirirdim.

“Tamam, yarın annenle konuşmaya gideriz.” O biraz sıkar işte.

“Aslında ben hemen söylemem gerektiğini düşünüyorum. Hem uzun süredir annemi görmüyorum kesin beni merak etmiştir. Ama arayıp soramıyordur. Aramız biraz limoni de” dedim ve kafamı öne eğdim.

“Tamam, o zaman hadi annenin yanına gidelim.” Dediğinde gözlerimi açarak ona baktım.

“Aslında sen sadece beni oraya bırak. Annem bugün nöbetçi, yani eve geç gelir. Sen beni hastaneye bırak o yeter” annem bir hemşireydi. Bu iyi bir şey yani ben hastanede büyüdüm denilebilir. Babamın olmadığı geceler hastanede annemin yanında kalırdım. Bütün doktorlar benimle ilgilenirdi. Beş yaşımdayken bütün çalışan kadınlar gelip beni severdi, adamlar da şeker çikolata falan alırdı. Orada insanların nasıl öldüğüne şahit olduğum zamanlar olurdu.  Aslında hastaneler insanların tuhaf hikâyelerine konu olan yerdi. Farklı insanların farklı hikâyeleri. Bazen de bize hayatın ölümlü olduğunu hatırlatıyor. Kısacası her insanın hastanelere sadece hastalık için gitmemesi gerekiyor. Oradaki insanları ziyaret amacıyla da gitmeli.

“Peki, ben seni bırakayım. Sonra ararsın gelip alırım.” Demesiyle kendime geldim. Tamam, bu cazip bir fikirdi. Hemen aşağıya kata inip motora atladık. Yolda giderken aklımdaki düşünce sadece annemin kararıma vereceği tepkiydi. Her ne kadar annem ile aramız kötü olsa da sonuçta benim annem. Ben de onun tek evladıyım.

“Aradığın anda yanındayım melek” al işte valla kendimi Nora gibi hissediyorum. Patch’im benim başmeleğim.

“Oldu bil abilerin en yahuşuhlusu.” Onu öpüp hastanenin danışmasındaki Meltem ablanın yanına gittim.

“Selam Meltem abla annem nerede?” kafasını bilgisayardan dışarı çıkartıp bana baktı ve gülümsedi.

“Annenin bir hastası var, sanırım yarım saate çıkar” kafamla onaylayıp asansörün gelmeyeceğini bildiğim için es geçip merdivenlerden 4. Kata çıktım. Hastaların olduğu kat. Burada bir sürü tanıdığım insan vardı. Ama bir tanesi benim için çok özeldi. Onu 3 haftadır ihmal ettiğim aklıma gelince tekrardan merdivenlere yöneldim ve 5. Kata çıkıp 324 numaralı odaya yöneldim. Kapı açıktı ve Mert gözlerini pencereye dikmiş oraya boş boş bakıyordu. Bir zamanlar bu gözlerin anlamla baktığına eminim.

İçeri girip yanına kadar gittim.

“Selam Mööört” diye bağırdım. Mert kafasını sağa sola çevirip,

“Buse? Sen mi geldin” dedi. Mert’e hiçbir zaman acımadım. Çünkü acınacak bir halde değildi. O da hep böyle söylerdi. Mert görme engelli ve bu teşhis ona 6 yaşında konulmuş. Gözlerindeki tümör gittikçe büyümüş ve onu kör etmiş. Doğuştan değil ve o bunun çok büyük bir nimet olduğunu söylüyor.

“Evet, ben geldim nasılsın?” elimi elinin üstüne koydum. O ise gözlerini tekrardan pencereye çevirdi.

“3 haftadır beni ekiyorsun. Fark etmiyorum zannetme, körüm ama haftaları sayabiliyorum.” Oturduğu koltuğun yanına oturdum ve kolumu omzuna attım.

“Hiç eker miyim ben seni? Sen de biliyorsun Mert ben acil bir işim olmazsa her hafta geliyorum yanına” dedim samimice. Gülümsemesi bütün suratına yayıldı.

“Annen bir şey anlatmadı. Her gelişinde seni sordum ama cevap bile vermedi. Benimle konuşmuyor. Bir şey mi yaptım?” Mert bazen çok saf olabiliyor. Benimle yaşıt ama bazen bebek gibi temiz ve saf olabiliyor. Onu bu yüzden seviyorum. Asla ümidini kaybetmiyor ve her zaman çok iyi biri olmuştur. Kimseye hiçbir kötülüğü dokunmamıştır.

“Hayır, Mert sen neden her şeyi üzerine alınıyorsun ki. Şey sana anlatmıştım ya hani abim var diye…” başladım ve bütün olanları anlattım. Şimdi siz diyeceksiniz ki bu çocuk abimin olduğunu nasıl biliyor. Ve Buse açıklar ‘Ben Uluç’a bile söylemediğim abimi Mert’e söyledim’ sakın bana öyle bakmaya kalmayın. Uluç kör ve bir hastaneye bağlı değil. Mert’in buradaki neredeyse tek arkadaşı benim ve benim de konuşmaya ihtiyacım var. Mert de hayatımı dinlemeyi çok seviyor. Hatta başkalarının hayatlarını dinlemeyi çok seviyor. Burada yapacak başka bir işi yok ki. Men de her geldiğimde okulda olan olayları, evde olan olayları ve hayatımda olan her şeyi anlatıyorum. Bir tür günlük gibi düşünebiliriz bu durumu. Mert benim günlüğüm. Eğer ben ölürsem biyografimi yapabilir. Ya da hayat hikâyemi yazıp bastırabilir. Evet, sanırım bunu yapar, neden yapmasın ki ben de ünlü olmuş olurum.

“Hmm peki sen şimdi ciddi ciddi anneni bırakıp abinle mi yaşayacaksın?” bunu aslında ben de bilemiyordum ama gidişat öyleydi.

“Yani bunu söylemek için geldim. Ve söylemeyi de düşünüyorum.” O sırada içeriye annem girdi. Gözlerini kocaman açıp bana baktı.

“Selam” dedim çok normal bir şeymiş gibi. Kadın şaşırıyor ve benden bir açıklama bekliyor ve ben sadece ‘selam’ mı diyorum? Valla zekiliğim yine üstümde. Ighh

“Buse?” ayağa kalktım.

“Anne?” böyle devam mı edecek?

“Hoş geldin kızım nasılsın?” soğukluğu üstendeydi. Bana atar yapacaktı ergen annem benim.

“Konuyu dolandırmayacağım, artık evlendiğin için sana sinirli değilim. Yani kendimi senin yerine koydum ve biraz düşündüm, sanırım bu koca azgınlığı değil. Yani şimdiye kadar hep böyle düşünüyordum ama insanlar sanırım birden fazla insana âşık olabilir. Yani benim ‘İlk Görüşte Aşk’ teorimin içinde bu konu hakkında bir kıta var. Benim düşüncem bu yönde olmasa da sanırım sen ikinci kez âşık olmuşsun. Macit abi cidden iyi biri. Bence sen de mutluluğu hak ediyorsun. Ama ben de hak ediyorum değil mi? Hah o yüzden ben de abimle yaşamak istiyorum. Ve o gereksiz babamın yüzünü görmek zorunda kalmamak için de ayrı bir eve taşındık. Bunu sana bana kız diye veya karşı çık diye söylemiyorum. Sadece arada bir uğrarım.” Annem bunları gayet normal bir şeymiş gibi dinledi. Valla ben olsam dinlemem. Mal gibi konuştuğumun farkındayım. Ama her zamanki gibi mükemmeldim ya aferin bana.

“Peki” dedi evet, onayı aldım yani artık gide… Bir dakika ya peki mi dedi o? Nasıl olur ya bir kere ben annemi şu kadar tanıyorsam –başparmak ile işaret parmağımın arasındaki küçücük mesafe kadar- bana itiraz ederdi.

“Efendim?” dedim gözlerimi büyüterek. Gözlerim zaten büyük olduğu için iyice büyüttüğüm için komik bir görüntü sergiliyordum. Hatta ilkokulda bana ‘pörtlek’ diye lakap takmışlardı (çaktırmayın yazarınıza takılan lakap bu, neden derseniz iconuma bakmanız yeterli asdfghjkl) hem dünyanın en güzel gözleri büyük gözlermiş. Yani benim gözlerim işte yani kısaca.

“Kızım, bak şimdi ben de biraz empati yaptım ve eğer ben de abimi bulsaydım onunla yaşamak isterdim yani sana izin veriyorum. Bu arada beni affetmene sevindim.” Vay be anlayışlı bir anne? Buna alışabilirim sanırım.

“Teşekkürler anne” dedim ve sarıldım. Benden beklenmeyecek bir duygusal tepkime fakat anne sonuçta hiç kimse tutmuyor yerini. Saçlarımı okşamaya başladı. Kokladı ve kafamdan öptü. Sonunda ayrıldık falan filan.

“Tamam, o zaman çağır da abinle tanışalım” dedi gülümseyerek. İşte eski anne-kız ilişkimiz geri dönü. Hemen telefonumu elime aldım ve rehberden ÇAKMA PATCH yazısını bulup üstüne basıp aradım. İkinci çalıştan sonra açtı –ne süpersonik bir abim var-.

“Selam melek.”

“Se le me. Ne be re”

“Kızım ergenliği bırak neredesin” Mert’in yanına oturdum.

“Uff sen be slk” onu sinir etmeye bayılıyorum ya.

“Anlaşıldı sen dayak istiyorsun. Daha önce sana hiç ‘Yağlı Abi Dayağını’ göstermedim değil mi ben” he Buğra he he.

“Hadi gel bakalım, seni birileriyle tanıştıracağım.”

“Geliyorum melek.” Gülümsedim ve telefonu kapattım. Biz biraz daha Mert’le konuşurken kapı açıldı. Kapıya yürüdüm ve Buğra’yı karşıladım.

“Merhaba efendim” dedi Buğra anneme. Buğra, anneme, efendim, dedi. Hadi canım Buğra. Şu an tam olarak asdfghjkl modundaydım.

“İyiyim Buğra’cım sen nasılsın? Kardeşin şımarıklık yapıyor mu?” dedi bana bakarak. Buğra gülümseyip kafasını salladı. Ben de Mert’in yanına oturup Buğra’ya Mert’i gösterdim.

“Buğra bu Mert, Mert bu da meşhur abim Buğra.” Dedim. Buğra karşımıza oturup elini Mert’e uzattı. Ama Mert sıkmadı – eeee çocuk görmüyor- onun yerine avcunun içini suratına götürüp tanımaya başladı. Parmaklarını göz çukurlarından çekip burnuna oradan da dudağına götürdü. En sonunda da saçlarına götürdü ve ellerini saçlarında gezdirdi.

“Sana çok benziyor Buse. Ağzı, burnu aynı sen.” Dedi ve güldü. Keşke onun görebilmesi için bir şeyler yapabilseydim.

“Buse’yi üzmüyorsun değil mi?” dedi ve kıkırdadı. Ben ise sadece gülümsedim. Bir an önce eve gidip yatağıma yatmak istiyordum. Ama eski evimde kalan kıyafetlerimi de almam lazımdı.

“Anne, evde kimse var mı? Eski kıyafetlerimi almam lazım da.” Annem gülümsedi ve hastane önlüğünün ceplerini aradı. Bir şey bulunca çıkarttı. Bunun benim anahtarlığım olduğunu ortaokulda yaptığım anahtarlıktan hatırladım. Üstünde “İnsanlara güvenme, aldatıyorlar” yazıyordu. Bunu babamın olayını öğrendikten sonra her yere yazmıştım. Odamda kapının arkasında sprey boyalarla yazıyordu, okulun en sakin ve tenha köşesinin duvarında yazıyordu –hem de altına imzamı atmıştım- hatta her defterimde grafiti olarak yazıyordu. Bir ara takıntı olmuştu her yere farklı şekillerle yazıyordum psikopat gibi.

“Peki, o zaman biz qaçhar bbq” dedim ve elindeki anahtarı aldım. Bugün bize –abi, kardeş- ne oluyor ben de anlamadım.

“Merak etme seni daha sık ziyaret edeceğim. Daha anlatmadığım bir mevzu var.” Dedim ve Mert’in yanağına eğilip onu öptüm. Bir genç kızı rahatlıkla kıskandıracak bir teni vardı ama Mert’in umurunda bile değildi.

Son kez hastane kokusunu içime çektim. Ben açıkçası hastane kokusunu severim. Birçok hikâyede –evet, ben de Wattpad’den hikâye okuyorum-hastane kokuları berbat, bu kokuyu çekmek iğrenç bir duygu, hastaneye gelmeyi hiç sevmem, ölseydim de gelmeseydim hastaneye gibi tiplerle rastlamış bulunuyorum. Hastane kokusu çok rahatlatıcı bir koku, insanın kendini güvende hissettiği bir koku hastane kokusudur. Ben şahsen kendimi nadiren güvende hissettiğim yerlerin başlarına yerleştiririm hastaneyi. Neden mi? Burada hayat kurtarıyorlar. Yani senin ‘uf hastane berbat’ dediğin yerde iyileştiriyorlar sen.

Akşam akşam yine atar yaptım. Olsun ben böyle de çok tatlıyım ya. Ay çk krkyrm ttlktn ölcm dye çk krkyrm.

Motor durduğunda eve geldiğimizi ve atarı kesmem gerektiğini anlamıştım. Salonun ışığı yanıyordu. Kapıyı anahtarla açtım ve Buğra’yı da içeriye davet ettim –sürükledim-

Macit abi salonda kitap okuyordu. Yanına gitmedim ve sadece seslendim.

“Ben geldim Macit abi, merak etme birkaç parça kıyafet alıp çıkacağım.” Dedim ve yukarı kata yöneldim. Dolabımın yukarısından valizimi çıkarttım. Hiçbir zaman valizim yatağın altında olmamıştır. Hep yukarıda dolabımın yukarısında halılarla yan yana olmuştur. Annem eski halılarını oraya depolamıştı.

Bütün kıyafetlerimi zorla valize tıktıktan sonra sürükleyerek kapıdan dışarı çıktım. O sırada Gizem’in kapısı da açıldı.

“Kim bu Buse? Sana yakışıyor mu?” sanki tanımıyorsun Buğra Pakyol’u o okulun kingi bkreee.

“Doğru ya Buğra Pakyol, Aydınlar Kolejinin meşhur kralı. Tamam, her şeyi geçtim de Buğra gibi biri neden seninle takılıyor ki?” dedi alaycı bir bakışla. Buğra sinirle ona bakıyordu. Belki birkaç haftadır tanıyordum abimi fakat sınıf ayrımından nefret ettiğini anlamama yetmişti bu süre.

“Hem senin zaten temiz mi temiz masum mu masum bir sevgilin yok mu?” dedi Buğra’ya. Çok olmaya başlıyor bence. Kaşınıyor yani ama Buğra fena kaşır.

“Konuşmaya bile değmez” dedim ve kolundan tuttum. Tam çekecekken bilin bakalım ne oldu? Çekemedim. Olduğu yere çivilenmişti sanki.

“Ne oldu yoksa cicim. Senin kaç senedir yapamadığını Buse bir haftada yaptı diye mi kıskandın? Ighh bu arada adın neydi?” Gizem’i iyice ezdikten sonra beraber aşağıya indik. Macit abi ayakta bizi bekliyordu. Bana yaklaştı.

“Bak kızım biliyorum her şey çok ani gelişti, sana hiçbir yardımda bulunamadım. Ama şimdi izin ver de seni abinle beraber okutabileyim. İzin ver de onunla aynı okula git” efendim? Benden okul değiştirmemi mi istiyordu. Bunu 2 hafta önce söyleselerdi herhalde koşulsuz şartsız reddederdim fakat artık işin içinde abim vardı. Uğuruna annemi bıraktığım abim.

“B-ben biraz d-düşünmeliyim, evet sanırım düşünmeliyim.” Dedim hemen ardından da ekledim “Lütfen Buğra’nın abim olduğu aramızda kasın Gizem bilmesin” ve dışarı çıktım. İşte yine aynı yerdeyiz. Verandadaki salıncak, ben, Buğra, çarkları çalışan iki beyin bir tek gözyaşlarımız eksik. Stresten dudaklarımı kemirmeye başladım. Bir yanım gitmek için çok büyük bir baskı kemirmeye başladım. Bir yanım gitmek için çok büyük bir baskı uygularken diğer tarafım kalmam söylüyordu.

Yankı’yı düşün!  Anam Buse yine mi sen?

Bizi düşün Buse. Anam. Burçağın iç ses. İkiniz birden yüklenmeyin ya bana.

Kızım Yankı diyorum abin diyorum hemen teklifi kabul et.

Saçmalama Buse. Uluç’u yalnız mı bırakacaksın?

Onun Merve’si var bi kere. Hem dershane ne güne duruyor. Bizimkilerle dershanede de görüşürsün.

Sanırım Buse daha baskıcı bu konuda.

“Hadi gidelim uykum var” dedim ve motora yöneldim. Buğra hiçbir şey demeden valizimi aldı ve iplerle arkaya bağladı. Zaten sonra da eve gittik. Yolda hiçbir şey düşünemeyecek haldeydim.

Kafamı yastığa koydum ve başucumdaki ışığı kapattım. Gözlerimi kapattığımda hah işte bir sen eksiktin hoş geldin şizofren ben, hoş geldin Yankı bey.

Ooo hoş geldin Yankı.

Kabul edeceksin değil mi? Böyle bir teklif kaçar mı hiç?

Bilemiyorum Yankı, bir yanda abim öbür yandan kaç senelik arkadaşlarım, dostlarım.

Tabi abinin olduğu tarafta çok sevdiğin biri daha var hani tatlı biri.

Haa evet Bora da abimin olduğu tarafta. Dedim ve ellerimi göğsümde birleştirip kıkırdadım.

Aaa Bora da nereden çıktı yahu. Ben la ben. O tatlı mahlukat benim.

Hadi canım sen ve tatlılık? Gürü be Echo.

Kiss, kiss’im benim. Canım sen istesen de istemesen de geleceksin ki bana.

Ooo bakıyorum da beni hemen sahiplendin. Kiss’im falan?

Sen benim öpücüğümsün. Şans öpücüğüm. Gerçi şu ana kadar hiç şans getirmedin orası ayrı.

Ara sıra çok öküz, manda, ayı, bok, çiş, kaka olabiliyorsun biliyorsun değil mi?

Öküz, manda tamam da bok, çiş, kaka ne ya? Uff sen nasıl bir bebeksin ya? Tatlı bebek

Tamam, çok tatlıyım da bu kadar yavşama istersen Buğra siker.

Kaba Kiss’im benim

Bana öyle deme lütfen. Benim çok uykum var hadi bb.

İyi geceler Kiss,

İyi geceler Echo.

Rüyanda en yakışıklı halimi gör.

Sen de Buğra’nın ağzını burnunu dağıttığını gör.

Amma canisin sen de bu güzel yüze kıyamazsın sen.

Hadi Echo yeter kapa hadi uyuyacağım. Yarın dershane var.

Okay Kiss’im.

Okay Echo’m sanırım buna alışabilirim.

Öptüm bbq

Öptüm.

Buse?

Efendim?

Bunun senin hayal gücün olduğunu biliyorsun değil mi? Belki de gerçek benin düşünceleri bu değil. Seni ümitlendirmek istemiyorum.

Önemli değil Echo’m sadece anın tadını çıkartmak istiyorum. Kendime bile itiraf edemiyorum ki ben. Merak etme boş ümitlere kapılmam.

Öpüyorum kocaman ilk öpücüğün benim.

Peki kaptan mağara adamı.

Peki Kızıl Elma’m seni seviyorum…

Sanırım çok abarttım. Yani hayal gücü de bir yere kadar değil mi Buse? Yankı ve seni seviyorum? Hadi ama Buse bunu söylemeyeceğini ikimiz de biliyoruz. Hayal gücüne söyle mantıklı şeyler yazsın. Zaten bu senaryoları hep küçük Buse –iç sesim olacak o cadı pis fesatlar- yazıyor.

Daha fazla dayanamadım ve kendimi uykunun rahatlatıcı etkisine bıraktım.

∞¯¯∞¯¯∞¯¯∞¯¯∞¯¯∞¯¯∞¯¯∞¯¯∞¯¯∞¯¯∞¯¯

“Buse hadi kalkma vakti” ne? Bu ses de nereden çıktı ya. Ben en son yüzüyordum. Evet, ıssız bir denizin ortasında gece ayın yakamozu eşliğinde kulaç savuruyordum. Zaten küçüklüğümden beri lisanslı yüzücü olduğum için hiçbir deniz beni korkutamaz. Peki ya bu ses nereden süzülüp doldurmuştu kulağımı.

“Buse ciddiyim, yoksa Yankı’nın yöntemini kullanacağım” bu ses, Buğra? Bir dakika sen Yankı’nın yöntemini nereden biliyorsun?

“Imm, sdffs, ndb, pff” tam olarak ne değimi ben dahi anlayamamışken bunu Buğra’nın anlamasını nasıl bekleyebilirdim. Birden bire vücudumu sarsmaya başladı.

“Tamam, lanet olasıca yeter dur artık” kükremeye çalışsam da sadece bir fısıltı çıktı.

“Hadi kahvaltı hazırlamama yardım et.”

“Saat kaç?” dedim doğrulup gözümü ovuştururken.

“On iki buçuk.” Hmm iyi hatta biraz geç kal… 12.30 mu? Allah dershaneye geç kaldım. Telefonum? O nerede ya Uluç mutlaka aramıştır, yatakta tepinirken Buğra kollarımdan tutu.

"Neler oluyor bana da anlatmak ister misin hani?” dedi Buğra.

“Geç kaldım ya benim dershanem 8 de başlıyordu. Hatta bir saate bitecek ya aferin ya. İnsan uyandırır”

“Ne biliyim kızım ben senin dershaneni söyledin mi? Hem sabah 2 kere kaldırmaya çalıştım kalkmadın. Telefonun da gün boyu susmadı. Amma da çok sevenin varmış.” Dedi ve telefonumu bana uzattı. 12 cevapsız arama 7 mesaj. Ay em popüler biçiz.

Cevapsız aramalar;

Mankafa –Uluç-

Mankafa

Öküzün Dibi –Deniz-

İnatçı Keçi –Ecmel-

Mankafa

İneğim –Güray-

Galp Hırkızı –Burçak-

Mankafa

Bay Kırık Bacak –bunu anlamışsınızdır herhalde-

Galp Hırkızı

Mankafa

Mankafa

Ne güzel %50’si mankafamdan zaten

Mesajlar;

“Günaydın egoistim. Nasılsın –MANKAFA”

“Hey uyanmadın mı –MANKAFA”

“Dershaneye gelecek misin –MANKAFA”

“Neredesin kızım sen o telefona neden bakılmıyor –ÖKÜZÜN DİBİ”

“Çok da umurumdasın sanki benim Merve’m var bir kere bak bir daha mesaj atmayacağım –MANKAFA”

“KIZIM MERAK ETTİK SENİ NEREDESİN CEVAP VER! –BAY KIRIK BACAK”

“Telefonunuzu cevaplayamadığınızda, nedeni ya da uygun zamanınız sizi arayana SMS gitsin. CEVAP yazıp 2222 ye gönderin ayda sadece 99 kr a kullanın. –TURKCELL” Senin ne işin var aq

“LAN AÇ ŞU TELEFONUMU LAN –MANKAFA”

Ooo Uluç beye de bakın siz. Benim Merve’m varlar falan. Hepsine –Uluç hariç sürünsün pislik- aynı mesajı çektim.

“Uyuya kalmışım ne yapayım yarın görüşürüz artık. Bunu Uluç’a söylemeyin o gitsin Merve’siyle eğlensin pis ırıspı.”

Yataktan kalkıp merdivenlerden aşağıya indim. Buğra masayı hazırlıyordu. Ben de dış kapıyı açıp dışarı çıtım. Çıplak ayağımda yaş toprağı hissetmek çok güze bir duyguydu. Arka bahçede iki tane salıncak vardı. Sanırım önceki sahiplerinden kalma. Bir de büyük bir ağaç vardı. Benim en büyük tutkularımdan olan ağaç, yani tırmanması ve sarkması çok eğeleneli. Genelde canım sıkkın olduğunda bir yerlerden baş aşağıya sarkarım. Küçükken maymun parmaklıklardan sarkardım, sonra salıncaklarda. En sonunda da karar verdim büyük ağaçlardan sarkıyordum. Küçükken hep baba ‘Iyk maymun parmaklıklarından sarmak erkeklere göre sen erkeksin’ derlerdi. Bana hep maymun derlerdi sırf bu yüzden (Yazarınız kendini anlatıyor arkadaşlar. Zamanında çok maymun derlerdi sırf bu yüzden bana. Buse de çeksin aynı acıdı sdjsjfkf)

Hemen çıplak ayaklarımı aldırmadan bir dala uzandım ve tırmanmaya başladım. Açıkçası ayaklarım acıyordu ama şuan maymunluk damarım kabardı ve maymunlar adı üstünde maymun iştahlıdır. Ne bulsa yer. Ben de ne görsem yemek isterdim.

Bir dala oturdum ve bacaklarımı sıkıca dala sarıp aşağıya sarkıttım kendimi. Saçlarım ile yer arasında bir metre falan vardı. Düşersem fena olurdu ama içimden bir ses düşmeyeceğimi söylüyordu.

Evet, madem tırmandım artık daha yoğun düşünebilirim. Şidi o okula gitmek istiyor musun Buse?

Evet.

Kalmak istiyor musun?

Kesinlikle evet.

Abini istiyor musun?

Kesinlikle tabii ki de evet.

Ya arkadaşlarını.

İstiyorum hem de çok fazla.

O zaman fedakârlık yapman lazım. Arkadaşların mı yoksa abin ve yeni arkadaşların mı? Seçim senin bbq.

Beni kendimle baş başa bırakan iç sesime güzelce sövdüm.

“Selam kızıl elma, maymun mu demeliydim?” gözlerimi kocaman büyütüp bir çığlık attım. Yine o kalbimdeki yanma hissi. Hatta kavrulma hissi de denilebilir. Burun buruna gelmiştik. Sıpaydi’nin şu kızla öpüştüğü sahnedeki gibi. Tek fark neden ben örümcek oluyorum ya. Ben kız olacağım. Bir de bana maymun dedi pis Echo.

“SEN KENDİNE BAK BE SÜMÜK” şak şak şak. Alkış sana Buse. Sümük ne lan? Sümük ne? Ighh bazen çok saf olabiliyorsun Buse.

“Maymun gibi sarkan sensin. Kay yanına geliyorum” dedi ve ağaca tırmanmaya başladı. Bir dakika dal çökecek.

“Gelme pis manda öküzü. Çökecek şimdi bu hey… hayır, ge-“ artık çok geç yanıma yerleşti ve sarktı bile. Allah’ım Ya Rabbim ya bu çocuğa akıl fikir ver sen ey güzel Allah’ım.

“Yankı ne yapıyorsun sen? Hem burada ne işin var senin” dedim sinirle. Yani bu sinir en az Buğra’nın Patch’liği kadar çakma.

“Abin hepimizi kahvaltıya çağırdı bbq”

“O zaman git de kahvaltını yap Echo.” Awwwwç. Sanırım Echo’nun hayali Yankı’nın lakabı olduğunu unutmuşum.

“Echo mu? Cidden güzel bulmuşsun. O zaman Buse de? Imm ha Kiss’e ne dersin.” Gülümseyerek bana döndü. Çoktan suratı kıpkırmızı kesilmişti.

“Düşmeyesin şimdi sen” dediğimde ayağıyla barfiks çekmeye başladı. Affedersin? Barfiks? Yankı? Ayaklarıyla? Oha lan çok karizmatik oldu. Helal olsun yani.

Birdenbire aşağıdan kafama doğru bir şey zıplamaya başladı. İlk başta anlamasam da havlamaya başlayınca kafamı iyice yere eğip bunun Kızıl Elma olduğunu gördüm.

“Şhh sakin ol kızım” dedi Yankı. Sonra düşündüm, bir insan neden çocuğunun ismini Yankı koyar ki? Yani Yankı kedi ismidir benim bildiğim. Yani amaçsız bir isim bence. Hayır, Buse de amaçsız bir isim. Hah hangi anne-baba çocuğunun adını öpücük koyar ki? Sonra da neden bu kızın beyni çok çalışıyor? Neden bu kız çok mükemmel? Bunları da sorgulamak lazım yani yoksa Türkiye nasıl gelişecek.

“Oradan inin düşeceksiniz şimdi” bu ses Bora’ya aitti. Bora ya adamım. Bir dakika onun kolunun altındaki Zehra mı? Valla yakışırlar zaten benim favorim onlar. Aşağıya inmek için hazırlandım Kızıl Elma ortalıkta görünmüyordu ve ben de takla tarak aşağıya indim. Bu hareketim her zaman bana çok kuğul geliştir. Evet, cool değil kuğul. Benim şivelerime alışmanız gerekiyor çünkü ben mükemmelim. Ne alaka bu cümle diye soran olursa ben mükemmel olduğum için, yani her konuda mükemmel olan ben saçmalama konusunda da mükemmelim. Ne yani eğer mükemmel olacaksan her konuda mükemmel olacaksın.

Yankı da ağaçtaki dalda oturur pozisyon aldı. Ellerini de oturduğu yere koyarak sevimli bir görüntü sergiledi. Ayakları belimin seviyesindeydi. Ben de ayaklarına asıldım. İlk başta afalladı ama sonra ayaklarını sallamaya başladı.

“Buse? Hey kime diyorum in ya acıyor Buse? Hey” ben zaten her yere asılmayı seven bir kız olarak kol kaslarımı güçlü tutmuşumdur. Her zaman çocukluk yapmak çok hoşuma gitmiştir. Çünkü insanlar küçükken daha saftır. Bazı sorumluluklardan muaftır çocuklar. Bu yüzden ömür boyu çocuk kalabilirim. Bir süre daha ayağında sallandıktan sonra aşağıya indim. Saçlarımı düzeltirken Yankı da aşağıya indi ve yalpalayarak yürümeye başladı.

“Pis kız, ayağımı kopardın. Tabi olmuşsun 100 kilo benim narin ayağıma asılıyorsun. Kopmadığına dua et.”

“Ne kim 100 kilo. Ben 54 kiloyum bi kere” dedim ve ayağına bir tekme attım. Bu kilo konusundan nefret ederdim. Hadi diyelim ki 100 kiloyum sana ne yani?

“Hımm neyse hadi kahvaltıya” dedi ve düzgünce yürümeye başladı.

DEĞİŞKEN ÇOCUK

 

---UMARIM BEĞENMİŞSİNİZDİİRRRR---

SELAM BÖLÜMÜN GEÇ GELDİĞİNİ BİLİYORUM. AZ GELDİĞİNİ DE BİLİYORUM AMA HEM SINAVLARIM VAR HEM DE PARMAĞIMI KESTİM. VALLA SIZLIYOR YA. NEYSE BU ARADA 5K OLMUŞUZ YEEE NEYSE BEN FAZLA UZATMAYIM. YALNIZ SİZDEN BİR İSTEĞİM VAR. YARIN İNKILAP SINAVIMIZ VAR ONUN İÇİN BANA UFAK BİR DUA EDERSENİZ ÇOK SEVİNİRİM. VALLA EN KORKTUĞUM SINAV. NEYSE BİR SONRAKİ BÖLÜMÜ UZUN YAZMAYA GAYRET EDECEĞİM BEBEKLEEERRRR.

BU ARADA YENİ KAPAĞIM İÇİN DE YORUM YAPIN. NASIL OLMUŞ SİZCE?

 

Czytaj Dalej

To Też Polubisz

3.8M 67.9K 21
[Bir ömür uçsam ufkun ötesine, Bazen yalnız bazen birlikte] *Olamayan Hayalin Karekteri bu kitap senin için. "Aynı yeryüzünde değil,aynı gökyüzündeyi...
1M 54.2K 39
(TAMAMLANDI) Gece yarısı ünlü bir oyuncuya şarkı sözü yazarsanız ne olabilir ki? Ünlü oyuncu ve avukatın hikayesi... @bendenizeliff: Orda her kiminl...
23.7K 1.2K 31
Doğduklarında Kaçırılan ikizler devamı içeride;) Eminim ki beğeniceksiniz şans vermeyi deneyin keyifli okumalar
508K 22.4K 38
Ne demiş atalarımız "En büyük aşklar nefretle başlar." Nefretten doğan aşkı okumaya hazır mısınız? @bora_atalarr: beni dikizlemeyi kes @selinnozgur:...