BULUTLAR DA AĞLAR

By Anesrum

575K 48.6K 8.9K

Namverân Somer adının kısaltılmasından nefret eden, insanlarla kolay kolay anlaşamayan ve de kişisel alanının... More

BİRİNCİ BÖLÜM: "BİR BELAYA ÇEKİLİYORUM"
İKİNCİ BÖLÜM: "PROBLEM ÇOCUK VE ISLAK HAVLU"
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "ULAŞ EROLTU"
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "BİR PANDA SAPIK ÇIKIYOR"
ALTINCI BÖLÜM: "BİR ARABA DOLUSU DAYAK MI?"
YEDİNCİ BÖLÜM: "UFF ÇOCUK"
SEKİZİNCİ BÖLÜM: "BENİM HAYALİM"
DOKUZUNCU BÖLÜM: "BİR GENÇ GİBİ"
ONUNCU BÖLÜM: "ŞAG"
ON BİRİNCİ BÖLÜM: "ORİON"
ON İKİNCİ BÖLÜM: "NAMVERÂN'IN AFFI"
ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "KİŞİSEL ÖĞRETMEN"
ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "SEÇİMLER VE GETİRDİKLERİ"
ON BEŞİNCİ BÖLÜM: "BULUTLAR AĞLARKEN VERİLEN KARAR"
ON ALTINCI BÖLÜM: "CENNETTEN DÜNYANIN MERKEZİNE"
ON YEDİNCİ BÖLÜM: "AV HAKKINDA"
ON SEKİZİNCİ BÖLÜM: "ANNE VE BABA"
ON DOKUZUNCU BÖLÜM: "KÖPEK BALIKLARI"
YİRMİNCİ BÖLÜM: "BARİSTA KIZ"
YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM: "ÖĞRETMEN VE ÖĞRENCİ"
YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM: "ARKADAŞ OLMAK?"
YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "İLK ARKADAŞLARIM"
YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "ÖZÜRLER UTANÇTAN GELMEZ"
YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM:"ARAMIZDAKİ SINIRLAR"
YİRMİ ALTINCI BÖLÜM: "BELKİ DE İNSANLAR DEĞİŞİR"
YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM: "HER BİRİMİZİN KABUSLARI"
YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM: "KURDUĞUMUZ İLK BAĞ"
YİRMİ DOKUZUNCU BÖLÜM: "BİR GÜN"
OTUZUNCU BÖLÜM: "SONUN BAŞLANGICI"
OTUZ BİRİNCİ BÖLÜM: "SİZİ BİRLEŞTİREN BAĞ"
OTUZ İKİNCİ BÖLÜM: "BABAMIN MUTLULUK GÖZYAŞLARI"
OTUZ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "SU HERKESİ BİRLEŞTİRİR"
OTUZ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "ONU TANIMIYORSUN BİLE!"
OTUZ BEŞİNCİ BÖLÜM: "TABULAR YIKILABİLİR"
OTUZ ALTINCI BÖLÜM: "FARKINDALIKLAR VE YENİLİKLER"
OTUZ YEDİNCİ BÖLÜM: "BANA BENZEYEN BİRİSİ"
OTUZ SEKİZİNCİ BÖLÜM: "GİTME O GÜZEL GECEYE USULCA"
OTUZ DOKUZUNCU BÖLÜM: "KALBİMİZDEKİ HİÇ GEÇMEYEN YARALAR"
KIRKINCI BÖLÜM: "ELVEDA VE YENİDEN GÖRÜŞÜRÜZ"
KIRK BİRİNCİ BÖLÜM: "ARKADA BIRAKILAN"
KIRK İKİNCİ BÖLÜM: "CANAVARLARA ACIMA"
KIRK ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "ULAŞ'IN KALBİ"
KIRK DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "SEN GECE MİSİN?"
KIRK BEŞİNCİ BÖLÜM: "FATİH İÇİN, BENİM İÇİN"
KIRK ALTINCI BÖLÜM: "AMA KORKUYORUM"
KIRK YEDİNCİ BÖLÜM: "TEŞEKKÜR EDERİM"
KIRK SEKİZİNCİ BÖLÜM: "BAŞARACAĞIZ"
KIRK DOKUZUNCU BÖLÜM: "IŞIL"
ELLİNCİ BÖLÜM: "YARISI TOPRAĞA GÖMÜLMÜŞ PAPATYALAR"
ELLİ BİRİNCİ BÖLÜM: "SEN ÇOK GÜZELSİN"
ELLİ İKİNCİ BÖLÜM: "HER DEFASINDA BANA GEL"
ELLİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "ÖLÜM KOKAN ELLERİM"
ELLİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "GÖRMÜYORUM VE DUYMUYORUM"
ELLİ BEŞİNCİ BÖLÜM: "İSTEDİĞİN NE?"
ELLİ ALTINCI BÖLÜM: "NAMVERÂN OLMANIN KURALI"
ELLİ YEDİNCİ BÖLÜM: "KADER DEDİĞİMİZ O KÜÇÜK ŞEY"
ELLİ SEKİZİNCİ BÖLÜM: "BENDE BİR PROBLEM VAR"
ELLİ DOKUZUNCU BÖLÜM: "KENDİNİ MEMNUN ET"
ALTMIŞINCI BÖLÜM: "SANA GELDİM"
ALTMIŞ BİRİNCİ BÖLÜM: "KALBİMİ KIRMA"
ALTMIŞ İKİNCİ BÖLÜM: "KUKLA"
ALTMIŞ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "HASTALIK GİBİ, SAĞLIK GİBİ"
ALTMIŞ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "MİNİ MİNİ MİNE"
ALTMIŞ BEŞİNCİ BÖLÜM: "BİZ BİR TAKIMIZ"
ALTMIŞ ALTINCI BÖLÜM: "GÜNERİ EVİNDE ACİL DURUM"
ALTMIŞ YEDİNCİ BÖLÜM: "KÖTÜ KADIN MÜZEYYEN"
ALTMIŞ SEKİZİNCİ BÖLÜM: "BU EVDE SAĞ KALMALIYIZ"
ALTMIŞ DOKUZUNCU BÖLÜM: "YAZ KIZIM: KENDİMİZİ NASIL FAKA BASTIRDIK?"
YETMİŞİNCİ BÖLÜM: "TOMBALA"
YETMİŞ BİRİNCİ BÖLÜM: "KALIPLAR KEKLER İÇİNDİR!"
YETMİŞ İKİNCİ BÖLÜM: "SANA ACIYORUM"
YETMİŞ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: "O BENİM ANNEM!"
YETMİŞ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: "AYLİN İLE ENVER"
YETMİŞ BEŞİNCİ BÖLÜM: "YENİDEN ANNE VE BABA"
YETMİŞ ALTINCI BÖLÜM: "HER ŞEY YOLUNDA"
YETMİŞ YEDİNCİ BÖLÜM: "HİKÂYEMİZ DEVAM EDECEK"
YETMİŞ SEKİZİNCİ BÖLÜM: "GÜNEŞLER DE GÜLÜMSER, YILDIZLAR DA!" [FİNAL]
BDA
RUHUMDAKİ LEKELER
BEN DÖNDÜM!

BEŞİNCİ BÖLÜM: "HAPİSHANEDE ANLAŞMA"

10.3K 725 166
By Anesrum


Nasıl bu hale geldik hiçbir fikrim yoktu. Ulaş Eroltu ile karşılık salondaki yemek masasına oturmuş, önümüzde kitaplar açık bir şekilde birbirimize bakıyorduk. Lale Hanım yeğenini görür görmez evin kapısını kilitlemiş ve merdiven başına adeta kamp kurmuştu. Ulaş Eroltu'nun kaçmak için herhangi bir yeri kalmamıştı. Yeşil gözlerini mutsuzlukla kısmış, dirseğini masaya çenesini avucuna yaslamış bir şekilde duvardaki aile portresine bakıyordu, ben ise elimdeki kalemi çevirip şuan hiç canımın almadığı fizik notlarına bakıyordum.

"Hadi, başlayın artık." dediğinde Lale Hanım diğer taraftan problem-sapık çocuk iç geçirdi.

"Beni eve kilitlediğine inanamıyorum." Elleriyle kendini itip başını arkaya itti ve tavana bakmaya başladı. Lale Hanım'ın merdiven başında güldüğünü hissedebiliyordum.

"Başka çarem yoktu, senin de artık yok, değil mi? Bugün o ilk ders işlenecek. Namverân'ı dikkatli dinlesen iyi olur. Ben üst kattayım. Hiç boşuna uğraşma camları da kilitledim açamazsın. Üst kata gelirsen de duyarım. Eh, size iyi dersler!" Güldü ve üst kata çıktı.

Lale Hanım'ın ayak sesleri kaybolunca Ulaş Eroltu hemen ayaklanıp pencereye koştu ve onu açmaya çalıştı ama tıpkı Lale Hanım'ın dediği gibi pencereler açılmıyordu.

"Dediği gibi kilitlenmiş," diye söylendi anında. "of teyze!"

İç geçirip elimdeki kalemi masaya bıraktım ve çantamdan kitabımı çıkardım. Ulaş Eroltu'nun gözleri benim üzerimdeyken kitabı okumaya başladığımda alaylı bir şekilde güldüğünü duydum. Hınçla kendini atmış olduğu koltuktan kaldırıp karşıma geçti.

"Bunların hepsi senin suçun biliyorsun, değil mi?" Yeşil gözleri suçlar şekilde beni bulduğunda gözlerimi ona çevirip kaşlarımı kaldırdım.

"Beni suçlayacak son kişi sensin. Sen bu kadar sorumsuz ve serseri birisi olmasaydın ben şuan bu salonda oturmak yerine odamda, kendi yatağımda uyuyor olurdum."

"Bana suç atmaya kalkma 'Nam!" Bir anda gıcık olduğum şekilde seslenince bana kitabı sertçe masaya bıraktım. Ellerini masaya dayamış, suratını bana doğru eğmişti, bende onu taklit ettim.

"Bana sakın 'Nam' demeye kalkma!"

Benim tepkim hoşuna gitmiş olacak ki gülümsedi ve doğrulup parmaklarıyla kafama çimdik attı. "Bu kadar şirin bir isimden neden nefret ettiğini anlayamıyorum, 'Nam."

Göğüs kafesimin içinde kalbim sinirle atarken işaret parmağımla onu işaret ettim ve masanın üzerine adeta çıkarak ona uzandım. "Tekrar ıslak havluyla dövülmek ister misin?"

Islak havluyu ve o günkü koşuşturmayı hatırlamış olacak ki yeşil gözleri kısıldı. Eliyle parmağımı kenara itti. Şimdi o da bana doğru eğilmişti. Boynuzlarını tokuşturan iki inatçı keçi gibi duruyorduk o an. "Onun hesabını sormadım hala senden."

"Hah," dedim kötü kadın gülüşü atarak. "sen mi benden hesap soracaksın?" Masadan inip sandalyeme geri oturdum ve bacak bacak üzerine attım. "Hayal görme istersen, ha?"

"Senin gibi küçük bir kız beni durduracak ha?" Kaşlarını kaldırdı ve o da sandalyesine geri oturdu. "Sanırım hayal gören kim anlaşıldı."

"O küçük kız daha birkaç gün önce seni ölümüne dövüyordu?" Omuzlarımı silktim. "Bu durumda egonu tatmin etmeye çalışmanı anlamıyorum. Durup tüm gece senin saçmalıklarını dinlemek zorundayım şimdi!"

"Hey," dedi eliyle masaya vurarak. "bu gece buraya gelmek senin hatan esmer çikolata."

"Beni bir şeye benzetme!" diye tısladım. "Ayrıca asıl senin bu kadar erken saatte evde olman hata. Anlaştığımızı sanıyordum."

Kafasını onaylar gibi salladı. "Bende anlaştığımızı sanıyordum. Niye bu kadar geç saatte evimdesin?" Sorgulayarak baktığında yüzüme aşağılar bir ifade yerleştirdim.

"Gerçekten isteyerek mi geldiğimi sanıyorsun? Eve daha yirmi dakika önce girdim ve oturamadan buraya gönderildim. Teyzen bu kadar utanmaz olmasa çoktan peşimde dolanmayı bırakırdı."

"Teyzem hakkında doğru konuş, Nam." Yeniden masada öne doğru eğildiğinde aynı şeyi bende yaptım.

"Bana 'Nam' deme."

Birkaç dakika ikimizde birbirimize ateşler püskürterek baktık. Görünüşe göre bu tartışma sabaha kadar sürecekti. Saat neredeyse gece yarısına geliyordu ama Lale Hanım'ın beni serbest bırakmaya niyeti yok gibiydi.

"Tamam!" dedim en sonunda pes eder bir şekilde. Ayaklanıp odada volta atmaya başladım. "Ne Lale Hanım'ın ne de büyükannemin bu işten vazgeçmeye niyeti yok. Doğru mu?"

Ulaş Eroltu kafasını salladı ve arkasına yaslandı. "Doğru."

"Neredeyse tüm bahanelerimizi tüketmiş gibi artık onlardan kaçamıyoruz. Doğru mu?"

"Doğru."

"O halde, özel derslere başlıyoruz." dememle problem-sapık çocuğun da sandalyesinden zıplayıp karşıma dikilmesi bir oldu.

"Delirdin mi sen? Sana, seninle özel ders yapmayacağımı söylemiştim! Hem sen, kendinin de bunu istemediğini söylememiş miydin?"

Kafamı onaylar biçimde salladım. Aklımda başka şeyler vardı. "Söyledim ama fark ettiysen bu işten hiçbir şekilde sıyrılamıyoruz. Ders çalışmak bahanesiyle her akşam bir saat buluşuruz ama hiçbir şey yapmayız. Ben oturur konu tekrarı yapar ya da kitap okurum, sende..." Onu inceledim. Dağınık saçları ve yaralarıyla orman kaçkınına benziyordu. "istersen sıkıntıdan duvara filan tırmanırsın." Elimi salladım.

"Ha ha," dedi gıcık bir şekilde. "çok komiksin."

"Demek istediğim şu: yalandan buluşacağız ama hiçbir şekilde birbirimize karışmadan bir saat başka şeylerle uğraşacak ve ayrılacağız. Anlıyor musun?"

"Aptal değilim ben." Kollarını göğsünde kavuşturdu.

Omuzlarımı silkip yan tarafa baktım ve ağzımın içinde geveleyerek, "Bilemeyeceğim." dediğimde yeniden kafama bir çimdik yedim. "Pekala eğer bir saat boyunca aynı yerde tıkılı kalacaksak bazı kurallara ihtiyacımız var. Kural bir: bana 'Nam' demeyeceksin." Sol elimin işaret parmağını indirdim.

Üzülmüş gibi yapıp, "Ne yani, sana 'Nam' diyemeyecek miyim, 'Nam?" dediğinde vurmak için elimi kaldırdım ama anında gülerek geri sıçradı.

"Sabrımı zorlama." Ben ona ters ters bakarken o hala gülüyordu. İç geçirdim ve yüzük parmağımı indirdim. "Kural iki: sakın bana dokunmaya kalkma."

"Vay," dedi alaycı bir şekilde ve dikilmiş saçlarını indirmek için elini kafasına gezdirdi ama bu bir işe yaramadı. Hafifçe üzerindekileri düzeltti ve önümde eğildi. "prenses hazretleri..."

"Kural üç..." dedim orta parmağımı bükerek. "sakın bana isim takmaya kalkma."

"Pekala, Nam," dedi inadına gözlerimin içine bakarak. "sen seninkileri sıraladın. Şimdi sıra bende. Kural bir..." dedi beni taklit edip sağ elinin serçe parmağını bükerek. "vazifen olmayan şeylere burnunu sokmayacaksın. Kural iki: saçma sapan meraklı sorular sormayacaksın. Ve kural üç: hiçbir şekilde eşyalarımı karıştırmayacaksın." Her seferinde bir parmağını büktü ve kabul etmem için gözlerime baktı.

Birkaç dakika bakıştık ardından kafamı salladım ve "İyi." dedim. Sıkmam için elini uzattı, bende işaret ve baş parmağımla orta parmağını tutup kısa bir şekilde elini salladım. Elini tutmayışıma ve ardından bana bakıp iç geçirdi.

"İsim takmama kızıyorsun ama tıpkı kendini herkesten üstün gören bir prenses gibi davranıyorsun." Kafasını iki yana salladı ve kendini Lale Hanım'ın örtüleriyle sarılı koltuğa attı.

"Birilerine dokunmaktan hoşlanmıyorum." Omuzlarımı silkip sandalyeme geri döndüm. Şimdi ayaklarını uzatmış tek kolunu kafasının altına koymuştu.

"Bu gidişle sevgilin seni terk eder, biliyorsun değil mi?" Yüzümü yan çevirip 'Gerçekten mi?' der gibisinden bir bakış attım. Üç saniye suratıma bakıp güldü ve bakışlarını tavana çevirdi. "Sevgilin yok değil mi?"

"Bu niye seni ilgilendirsin?" Bende önüme dönüp kitabımı geri açtığımda koltuğun oradan bir gülme sesi geldi.

"Gerçi şaşırmamam gerek kim senin gibi bir prenses hazretlerini sever?" Hafifçe gerindi. "Şahsen evlenecek birini bile bulabileceğini sanmıyorum."

"Bence sen bana acımadan önce kendi haline yanmalısın," dedim iğneleyici bir şekilde. Kaldığım sayfayı bulmaya çalışırken gözlerimi kitabın sayfalarından ayırmadım. "Çok yakında liseden atılacak ve büyük ihtimalle hiçbir iş bulamayacaksın. Herkesin gözünde serseri olarak kalacak ve hayatını bir sokak köşesinde kese kağıdı içinde ucuz bira içerek ve insanlar kokundan tiksinerek yanından geçip sana acıyan bakışlar atarken homurdanarak geçireceksin. Arkadaşın, eşin olmayacak. Ben önemli biri olurken sen önemsiz sokak kavgalarıyla dolu küçük havuzunda boğulacaksın."

Sözlerim üzerine sessizce ayağa kalktı ve yanıma geldi. Gözlerimi kaydırıp ona baktığımda ilk defa suratında bu kadar soğuk ve belirsiz bir ifade olduğunu gördüm. Daha ben neler olduğunu anlamadan beni saçlarımdan tuttu aşağıya doğru çekti. Bağırmamı umursamadan yüzünü suratıma yaklaştırdı. "Bak 'Nam," dedi korkutucu bir şekilde gülerek. "şuan da sana kural dördü koyuyorum. Bir daha sakın beni tanımadığın, hayatımda neler olduğunu bilmediğin halde hakkımda çok bilmiş yorumlarda bulunmayacaksın. Hakkımda hiçbir şey bilmiyorsun, kim olduğumu bilmiyorsun. Sen sadece dünyadaki en zeki, en olgun kişiyi kendi sanan, burnu aşırı derecede büyük olan bir hamam böceğisin. Bir daha sakın benimle bu şekilde konuşma. Bunu görüyor musun?" Sağ elindeki yarayı gösterdi. "Yoksa bunun nasıl oluştuğunu kendin tecrübe edersin. Anladın mı beni?" Korkudan titreyen vücudumla gıkımı çıkarmadan kafamı olumlu anlamda salladım. Ses tonu ve bakışları o kadar korkunçtu ki Namverânlığımı konuşturamadım. Yüzümdeki kabul eden ifadeye gülümsedi, ardından acıttığı saçlarımı bıraktı ve hışımla salondan çıkıp lavaboya gitti.



O evden kaçtıktan sonra kendime gelmem en az yarım günümü almıştı. Hayatımda beni bu kadar korkutabilen büyük ihtimalle ilk insandı. Beni tehdit ettiğine inanamıyordum ama o bir serseriydi, ne beklediğimi bende bilmiyordum. Ona bulaşmakla hata yapmıştım. Bir şeyleri yüzüne vurmaya devam edersem bana elindeki yaranın nasıl olduğunu göstereceğinden emindim. Bu yüzden kendime onun yanından iğneleyici yorumları yapmamaya söz verdim. En azından sağlıklı son lise yıllarım için bunu yapmak zorundaydım.

En kötüsü belki de bu akşam da onu görmek zorunda oluşumdu. Bir kenara çömecek ve o korkutucu bakışlarıyla beni izleyecekti. Öyle bakmayı sokaklardan öğrenmiş olmalıydı. O kadar ürkünçtü ki onunla aynı odada tıkılıp kalmayı hiç istemiyordum.

"Namverân..." dediğinde aşırı kısık, ürkek bir ses kafamı okumaya çalıştığım kitaptan kaldırdım. Dünkü gözlüklü kız sıramın hemen önünde duruyordu. Elinde ufak bir kağıt tutuyordu ve sanki her an korkudan kaçabilirmiş gibi bir hali vardı. "ders...dersi pek iyi dinleyemedin değil mi...şey...şey...coğrafya sunum ödevi için...Sıla Hoca...eh...bizi eşleştirdi de..."

"Ne?" dedim bir anda kendime gelerek. "Ne? Ne ödevi?"

Elindeki ufak kağıdı bana uzattı bende alıp içini açtım. Kağıtta yazılanlara göre sunumumuzun konusu biyoçeşitlilikti. İç geçirip omuzlarımı düşürdüm. Bunların hepsi o problem-sapık çocuğun işiydi, onun yüzünden dersi iyi dinleyememiştim. Eğer aklım yerinde olsaydı kesinlikle Sıla Hoca'ya ödevi tek başıma yapmak istediğimi söylerdim, birisiyle takım olmayı sevmiyordum.

"Ben...benim birkaç fikrim var...aslında...şöyle ki..." Hızlıca ayağa kalktım, gözlüklü kız ise korkarak geri çekildi. Kağıdı sıraya bıraktım.

"İzninle." dedim ve hızla sınıftan çıkıp Sıla Hoca'yı bulmak için öğretmenler odasına doğru ilerlemeye başladım. Bunun gözlüklü kızla bir ilgisi yoktu, tamam utangaç insanları sevmezdim ama asıl mesele benim takım işine uygun bir kişiliğimin olmayışıydı.

Öğretmen odasına vardığımda Sıla Hoca'yı attığı şen kahkahalardan tanıdım. Kafamı içeriye uzattığımda Sıla Hoca'yı Namık Hoca'nın anlattığı bir şeye gülerken buldum. Uzun buğday rengindeki saçları omuzlarından aşağıya Burger King'te verilen dondurmalar gibi kıvrılarak iniyordu. Koyu kahverengi gözleri ve güzel gülüşüyle özellikle sevdiğim öğretmenlerden birisiydi. "Sıla Hocam, biraz konuşabilir miyiz?" diye seslendiğimde gözleri bana döndü ve kahkahaları arasından kafasını sallayıp ayaklandı. Öğretmenler arasında beni sevmeyen tek kişi olan Namık Hoca burun kıvırıp başka bir şeyle ilgilenmeye başlayınca Sıla Hoca koridorda yanıma geldi.

"Sorun nedir Nam?" dediğinde gözümün seğirdiğine yemin edebilirdim.

"Lütfen bana Namverân diyin hocam." Zoraki bir şekilde gülümsedim. Öğretmenime saygısızlıkta bulunmak istemiyordum.

"Pekala Nam!" dedi neşeyle. "Söyle bakalım sorun nedir?"

Sinirden titreyen ellerimi birbirine kenetledim. Sakin olmak zorundaydım. "Şu coğrafya sunumu hakkında konuşmak istiyordum."

"Ah!" Saçlarını yavaşça arkaya itti. "Senin bu ödevi seveceğini biliyordum Nam! Gerçekten çok eğlenceli olacak. Oldukça zengin bir sunum hazırlayacağından eminim, özellikle senin ödevini merakla bekliyorum." Göz kırptığında nefesim burnumdan dışarıya kaçtı.

"Evet...Sıla Hocam..." dedim yavaşça. "bende tam ödevi tek başıma hazırlayıp hazırlayamayacağımı soracaktım. Biliyorsunuz ki çoğunlukla tek başına çalışan biriyim, takım çalışmasına uygun olduğumu düşünmüyorum. Eğer tek başıma hazırlanırsam çok iyi bir iş çıkaracağımdan eminim."

Gülümsedi ve iki elini sanki bana gaz vermek ister gibi yumruk yaptı. "Bundan hiç şüphem yok Nam." Kendime 'Nam' denilmesinden hoşlanmadığımı söylememin neresini anlamıyordu bu insanlar? "Fakat ileride bir antroplog olduğunda takım çalışması içerisinde olmak zorunda kalacağını biliyor olmalısın. Sadece kitabını hazırlarken bile meslektaşlarının fikrini almak zorunda kalacaksın. Yani şimdiden birileriyle uyum içerisinde çalışmayı öğrenmen gerek." İtiraz etmek için ağzımı açtım ama konuşmaya devam ederek beni susturdu. "Ayrıca Güneş oldukça çekingen bir kız. Belki seninle çalışmak ona bu çekingenliğini atmasında yardımcı olur. İkinizin de birbirinize yardımı dokunacağından eminim." Sıla Hoca uzandı ve omzuma dokundu. "Elinden geleni yap Nam! Sana güveniyorum."

Bana gülümseyip öğretmenler odasına geri girdiğinde koridorda tek başıma kalakaldım.

Namverân ve Ulaş'ın konuşması hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce Namverân mı çok üsteledi yoksa Ulaş mı çok hassas davrandı? Kimi haklı buluyorsunuz?

Namverân'ın yerinde olsaydınız (Ulaş bu sözleri size sarf etseydi) siz ne yapardınız?

Güneş (gözlüklü kız) ve Namverân'ın takım olması hakkında ne düşünüyorsunuz? 

Bundan sonra neler olacak sizce?

VE ÖZEL BİR SORU: Sizce hikayenin adı nereden geliyor?

Bölüm şarkımız;

On Off - Futatsu No Kodou To Akai Tsumi [Vampire Knight Açılış Şarkısı]

❤️

12:45

25.5.17

ANESRUM.

Continue Reading

You'll Also Like

20.1K 127 10
romanda cok fazla cinselik vardır . mafya kitabıdir iyi okumalar 👅
Eftalya By esmaa

Teen Fiction

328K 14.8K 21
Eftal: Hamileyim Dora. Eftal: Cidden hamileyim.
931K 34.1K 46
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...
2.3M 106K 48
Beril AYAZ...Türkiye'nin en büyük gizli servisin de çalışan,bir çok başarıya imza atan ve haksızlığa tahammül edemeyen baş belası bir ajan... Dante D...