Caffeine | Lee Minhyuk

By justalittle_cliche

1.8K 156 519

"Kafein gibi, bağımlılık yapıyor. Fakat son zamanlarda uykularımı da kaçırır oldu." - More

-0-
-1-
-2-
!!!
-4-

-3-

271 21 59
By justalittle_cliche

Çocuklarla tanıştığımız o hareketli gecenin üzerinden yaklaşık üç hafta geçmişti. Bu süre zarfında neredeyse her gün kendimce bir bahane bulup kafeye uğramış ve bunu yapmaya o kadar alışmıştım ki gitmediğim gün birşeyler eksikmiş gibi hissediyordum.

Apayrı renklere sahip bu yedi adam bir gökkuşağı misali hayatıma renk katmıştı. Hiç bir koşul gözetmeden beni aralarına almış, Moncafe ailesine dahil etmişlerdi. Bu ailenin bir parçası olmak tarifsiz bir mutluluktu benim için.

Ama bu yedi renkten bir tanesi vardı ki diğerlerine nazaran daha parlaktı. Minhyuk, o farklıydı. Eşsiz bir kişiliği vardı. Harika bir enerjiye sahipti. Etrafını bir halka misali çevreleyen bu enerji sizi kendine çekiyordu. Ne vakit kafeye gitsem, kendimi farkında olmadan onun yanında buluveriyordum.

Bugün yine kafedeydim ama bu sefer farklı bir sebeptendi. Ben tam huzura kavuştuğumu düşünürken annem haftalar sonra yeni bir randevu ile çıkıp gelmişti. Kabullenmiştim, ben evlenene kadar durmayacaktı. Ama biricik kızını evden postalamaya bu kadar mı hevesliydi? Kırılıyordum.

Buluşma yeri olarak tekrar burayı önererek iyi mi yapmıştım bilmiyorum. Ama saklandıkları yerden keyifle beni izleyen altı bedeni gördüğümde bunun iyi bir fikir olmadığına kanaat getirmiştim. Ben burada ecel terleri dökerken onların bu yaptığı arkadaşlığa sığar mıydı? Az önce onlar için söylediğim tüm güzel şeyleri unutun! Minhyuk hariç. o, o aylaklara katılmak yerine servisle ilgileniyordu. Şu masadan kalktıktan sonra ilk işim Shin anneye gidip diğerlerinin maaşından kesip, kestiği miktarı onun maaşına zam olarak eklemesini teklif etmek olacaktı.

"Hobilerin nelerdir?"

Talibimden gelen bu soru üzerine sert bakışlarımı kapının ardına mirketler gibi dizilmiş bizi izleyen altılıdan ayırmayıp masadaki yumruğumu sıkarken cevapladım onu.

"Arkadaşlarımı yumruklamak."

Hemen sonra söylediğim şeyin saçmalığını farkedip tepkisini görebilmek adına ona baktım. Tırsmış görünüyordu. Arkadaşlarını pataklayan bir kız, kim hoş karşılardı ki?

"Y-yani... kick boks!"

Ne diyorum ben?! Aranızda kick boks bilen biri varsa beni yumruklayıp kendime getirsin lütfen.

Karşımdakinin bakışları daha tedirgin bir hal alırken ne söyleyeceğim hakkında hiç bir fikrim yoktu. Zaten konuştukça batıyordum, belki de susmalıydım.

Tam ağzımı açıp yine saçmalayacağım sırada karşımdakinin üzerine boşalan koca bir bardak muzlu milkshake beni muhtemel bir yüz kızartıcı durumdan kurtarmıştı.

Ve kurtarıcım yine Minhyuk'dan başkası değildi.

"Çok özür dilerim. Bağışlayın lütfen, bir kazaydı."

"Tanrım, sizin gibileri ne diye garson olarak alırlar ki!? Bir bardağı bile düzgünce taşıyamıyorsun!"

Karşımdaki bir yandan elindeki peçeteyle beceriksizce üzerini temizlemeye çalışıyor bir yandan da Minhyuk'u azarlıyordu.

Tam araya gireceğim sırada Minhyuk engel oldu.

"Tekrar özür dilerim efendim ben çok üzgünüm." dedi ve tekrar eğildi.

Bunun üzerine talibim "Boşversene," demiş ve bana dönerek öncekinin aksine yumuşak bir ifade takınmıştı.

"Kusura bakmayın Hae İn-sshi, bugünlük müsaadenizi istiyorum. Ama başka bir gün bunu telafi edelim lütfen."

Buna gerek yoktu. Bu kaba adamı bir kez daha görmeye tahammül edebileceğimi sanmıyordum.

Onu sadece başımla selamlamış ve ardından Minhyuk'un omzuna çarparak gidişini izlemiştim.

"Sersem adam, kazayla olduğunu söyledi ya!"

Diye arkasından söylenmeden de edemedim. Annemin önüme eş adayı diye koydukları bunlar mıydı yani? Bundan sonra seçimlerinde daha dikkatli olmalıydı. Seçtiği bir karpuz değil ileride kızının eşi olmasını istediği kişiydi!

O tamamen gözden kaybolduğunda Minhyuk'a döndüm.

"Bu kadar sakar olduğunu bilmiyordum Minhyuk, ne olurdu biraz daha dikkatli olsaydın!" Sesimin yükselmesine engel olamamıştım fakat onun bir suçu yoktu ki. Çatılan kaşlarım düz bir hal alırken sesimi alçaltarak devam ettim. "onlar tarafından azarlanman hoşuma gitmiyor."

Önce dudaklarına sevimli bir tebessüm yayıldı fakat ardından kahkahalarla gülmeye başlamıştı. Neden gülüyordu? Gülünecek bir şey söylediğimi düşünmüyordum. Kaşlarımı tekrar çatarken sordum.

"Neden gülüyorsun?"

Bununla küçük kahkahalarının yerini muzip bir gülümseme almıştı.

"Belki de düşündüğün kadar sakar değilimdir Hae İn."

Dediğinden bir şey anlamamıştım. Bu yüzden boş bir ifadeyle suratına bakmakla yetindim.

"Bilerek yaptım, milkshake'i onun üzerine bilerek döktüm."

Bakışlarım uzay boşluğuna benzer bir hal alırken böyle bir saçmalığı neden yaptığına dair bir açıklama bekliyordum.

"Orada çok çaresiz görünüyordun ve ben de geçen seferki gibi seni kurtardım, tek farkı, bu seferki bir kaza değildi."

İçinde bulunduğumuz durum ve bakışlarım anlam kazanırken Minhyuk devam etti.

"Ama Hae İn, kick boks da nereden çıktı? Böyle şeylere meraklı olduğunu bilmiyordum."

Minhyuk sesindeki alayla sorduğunda hala bizi izleyip sırıtan mirket ailesine çevirdim bakışlarımı.

"Öğreneceğim Minhyuk ve üzerinde ilk uyguladığım kişiler onlar olacaklar!"

Birden parmağımı onlara doğrulttuğumda korkuyla kaçışıp koca gövdelerini saklayacak yer arayışına girmişlerdi.

🦄🌈🦄🌈🦄🌈🦄🌈🦄🌈🦄🌈🦄

"Bu senin için sorun olmayacak mı? Her seferinde onlardan azar işiteceksin ve belki Shin Anne'den de. Sonuçta durmadan müşterilerini kaçıran bir çalışan, bunu kim ister ki?"

Minhyuk bir teklifte bulunmuştu. Annem her randevu ayarladığında buluşma yeri olarak burayı seçecektim ve Minhyuk her seferinde talibimin tepesinden bir bardak içecek dökerek beni bu can sıkıcı buluşmalardan kurtaracaktı, önceki buluşmalarda olduğu gibi.

Kulağa pek de kötü gelmiyordu, diğer iki buluşmada işe yaramıştı. Ama beni rahatsız eden tarafı her seferinde Minhyuk'un benim yüzümden azarlanacak olmasıydı, bunu istemiyordum. Shin Anne belki anlayış gösterebilirdi ki kendisi Hoseok'un annesi ve bu kafenin sahibi oluyordu, Minhyuk'u da çok severdi. Ama taliplerimin aynı anlayışı göstereceğini sanmıyordum.

"Sayende iyice yüzsüzleştim, sözleri artık canımı sıkmıyor."

Sayende?

"Ya! Kimse sana gel adamın kafasından aşağı milkshake dök demedi! Hem niye geldin ki? Ben gayet de iyi idare ediyordum."

Edemiyordun.

"Ah öyle mi? sorguya çekiliyormuş gibi bir halin vardı oysa."

Kollarını bağlayıp dudaklarındaki muzip gülümsemeyle bana baktığında gözlerimi kaçırdım.

"Belki biraz- yani-"

Pes et, o haklı.

"Ah her neyse. Peki ya Shin Anne?"

Yüzüne memnun bir ifade yayılmıştı.

"Durumu açıkladığımda anlayışla karşılayacaktır. Hem bir iki müşteriden bir şey olmaz ne de olsa burası yeterince düzenli müşteriye sahip."

Bu dediğinde haklıydı. Buraya ilk gelişimden beri her geçen gün müşteri sayısının arttığını ben de farketmiştim. Onlar benim şans getirdiğimi söylüyorlardı ama ben öyle düşünmüyordum. Sadece, insanlar 'asla hafife alınamayacak derecede yakışıklı' yedi çalışana sahip bu kafeyi farketmekte gecikmişlerdi. Müşterilerin yarısından fazlası genç kızlardan oluşuyordu. Ve içlerinden birinin buradan 'Yedi Prensin Cafesi' diye bahsettiğine şahit olmuştum. Buraya sırf onları görmek için geliyorlardı. Ve bahsi geçen 'yedi prens' de bu durumdan oldukça hoşnut gözüküyordu. Özellikle Kihyun, servise çıktığında masalar arasında asil bir prens edasıyla süzülüyor ve bu sırada o meşhur gülümsemesini takınmayı ihmal etmiyordu. 'Meleğin Tebessümü' adını verdikleri bu hamle karşısında genç kızların hepsi kendinden geçiyor, adeta eriyorlardı. Pekala, Kihyun'un gerçekten güzel bir gülümsemesi vardı, bunu inkar edemezdim fakat gördüğü bu muamele onun zaten yüksek olan egosunun kaf dağını görmesine sebep oluyordu ve Kihyun ve dev egosu, katlanılmazdı. Peki ya Hoseok'a ne demeli? Onlarla bariz bir şekilde flörtleşiyordu! İltifatlar ediyor, göz kırpıp, öpücükler yolluyordu. Gerekçesi ise şuydu: müşteri memnuniyeti. Pek değerli müşterilerimiz elbette bu durumdan oldukça memnunlardı ama ben değildim. Onların yumuşak yüzlerinden cesaret bulan kızların, onlara asılıp cilve yaptıklarını görmek sinirlerimi tepeme çıkarıyordu. Ama, görmezden geliyordum. Bu, herkesin iyiliği içindi. Kimse Cadı Hae İn'i görmek istemezdi.

Tüm bunları düşündükçe istemsizce yüz hatlarım gerilmiş, kaşlarım çatılmıştı. Minhyuk parmağını iki kaşımın ortasına koyarak onları düzeltirken konuştu:

"Kırışacaksın erkenden. Ne düşünüyorsun bu kadar?"

Gülümseyen yüzünü görünce ifademi yumuşattım.

"Ah, hiçbir şey." ardından dudaklarımı birbirine bastırıp dışarı derin bir nefes verdim, "Pekala, deneyelim öyleyse."

Bununla gülümsemesi genişlemişti.

"Harika!"

☕☕☕☕☕☕☕☕☕☕☕

Böyle saçma bir yerde bırakılır ? Diyorsunuz, haklısınız. Biraz aceleye geldi, comeback gününde yayınlamak istemiştim çünkü. Ve şu an 15 dakika gecikmiş bulunmaktayım ╥_╥ Neyse. Shine Forever nasıldı!? Ben henüz etkisinden çıkamadım *-*

Continue Reading

You'll Also Like

812K 78.8K 35
endişelenmeyin bay kim, bayan kim sizi seviyor. #1vkook 15.04.23
44.1K 3.4K 28
jungkook kendisine takıntılı eski kız arkadaşından kurtulmanın tek yolunu eşcinsel olduğunu ileri sürmekte görüyordu ve bunun için taehyung'tan yardı...
242K 23.3K 31
Jungkook Seni pis hırsız Sen benim first kiss'imi çaldın! Semetae! Ukekook!
369K 33.9K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...