-3-

271 21 59
                                    

Çocuklarla tanıştığımız o hareketli gecenin üzerinden yaklaşık üç hafta geçmişti. Bu süre zarfında neredeyse her gün kendimce bir bahane bulup kafeye uğramış ve bunu yapmaya o kadar alışmıştım ki gitmediğim gün birşeyler eksikmiş gibi hissediyordum.

Apayrı renklere sahip bu yedi adam bir gökkuşağı misali hayatıma renk katmıştı. Hiç bir koşul gözetmeden beni aralarına almış, Moncafe ailesine dahil etmişlerdi. Bu ailenin bir parçası olmak tarifsiz bir mutluluktu benim için.

Ama bu yedi renkten bir tanesi vardı ki diğerlerine nazaran daha parlaktı. Minhyuk, o farklıydı. Eşsiz bir kişiliği vardı. Harika bir enerjiye sahipti. Etrafını bir halka misali çevreleyen bu enerji sizi kendine çekiyordu. Ne vakit kafeye gitsem, kendimi farkında olmadan onun yanında buluveriyordum.

Bugün yine kafedeydim ama bu sefer farklı bir sebeptendi. Ben tam huzura kavuştuğumu düşünürken annem haftalar sonra yeni bir randevu ile çıkıp gelmişti. Kabullenmiştim, ben evlenene kadar durmayacaktı. Ama biricik kızını evden postalamaya bu kadar mı hevesliydi? Kırılıyordum.

Buluşma yeri olarak tekrar burayı önererek iyi mi yapmıştım bilmiyorum. Ama saklandıkları yerden keyifle beni izleyen altı bedeni gördüğümde bunun iyi bir fikir olmadığına kanaat getirmiştim. Ben burada ecel terleri dökerken onların bu yaptığı arkadaşlığa sığar mıydı? Az önce onlar için söylediğim tüm güzel şeyleri unutun! Minhyuk hariç. o, o aylaklara katılmak yerine servisle ilgileniyordu. Şu masadan kalktıktan sonra ilk işim Shin anneye gidip diğerlerinin maaşından kesip, kestiği miktarı onun maaşına zam olarak eklemesini teklif etmek olacaktı.

"Hobilerin nelerdir?"

Talibimden gelen bu soru üzerine sert bakışlarımı kapının ardına mirketler gibi dizilmiş bizi izleyen altılıdan ayırmayıp masadaki yumruğumu sıkarken cevapladım onu.

"Arkadaşlarımı yumruklamak."

Hemen sonra söylediğim şeyin saçmalığını farkedip tepkisini görebilmek adına ona baktım. Tırsmış görünüyordu. Arkadaşlarını pataklayan bir kız, kim hoş karşılardı ki?

"Y-yani... kick boks!"

Ne diyorum ben?! Aranızda kick boks bilen biri varsa beni yumruklayıp kendime getirsin lütfen.

Karşımdakinin bakışları daha tedirgin bir hal alırken ne söyleyeceğim hakkında hiç bir fikrim yoktu. Zaten konuştukça batıyordum, belki de susmalıydım.

Tam ağzımı açıp yine saçmalayacağım sırada karşımdakinin üzerine boşalan koca bir bardak muzlu milkshake beni muhtemel bir yüz kızartıcı durumdan kurtarmıştı.

Ve kurtarıcım yine Minhyuk'dan başkası değildi.

"Çok özür dilerim. Bağışlayın lütfen, bir kazaydı."

"Tanrım, sizin gibileri ne diye garson olarak alırlar ki!? Bir bardağı bile düzgünce taşıyamıyorsun!"

Karşımdaki bir yandan elindeki peçeteyle beceriksizce üzerini temizlemeye çalışıyor bir yandan da Minhyuk'u azarlıyordu.

Tam araya gireceğim sırada Minhyuk engel oldu.

"Tekrar özür dilerim efendim ben çok üzgünüm." dedi ve tekrar eğildi.

Bunun üzerine talibim "Boşversene," demiş ve bana dönerek öncekinin aksine yumuşak bir ifade takınmıştı.

"Kusura bakmayın Hae İn-sshi, bugünlük müsaadenizi istiyorum. Ama başka bir gün bunu telafi edelim lütfen."

Buna gerek yoktu. Bu kaba adamı bir kez daha görmeye tahammül edebileceğimi sanmıyordum.

Caffeine | Lee MinhyukΌπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα