Haptofobi

By svzdmr

32K 2.3K 1.3K

Küçük umutlar besledim içimde, sonra fark ettim ki ben umutlarıma sığındıkça onlar benden kaçıyormuş. Ben kaz... More

1. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm" Final

2. Bölüm

2.4K 158 67
By svzdmr

"Hyung, saçlarımı boyatsam nasıl olur?" Bakışlarımı yanımda saçlarını karıştırarak konuşan Jimin'e çevirip cevap verdim. "Boyatacağın renge bağlı. Yine pembe gibi bir renge boyatırsan öğretmenler sana kızar, biliyorsun."

"Sarı nasıl olur?"

"En azından öğretmen kızmaz," diyerek göz devirdim çünkü Jimin sürekli saçlarının rengini değiştiriyordu. Sonunda saçları mahvolacaktı ama beni dinlemiyordu.

Jimin cevabımdan memnun kalmamış olacak ki, "Jungkook sen ne dersin?" dedi. Jungkook cevap vermeyince Jimin bana dönerek sağ tarafıma baktığında bende sağ tarafıma dönerek Jungkook'a baktım ama yanımda değildi. Jimin ellerini oynadığı saçlarından çekip başına hırkasının şapkasını çekerken, "Hyung, Kookie nerede?" dedi.

"Buradayım!"

Arkamızdan Jungkook'un sesi gelince rahat bir nefes aldım.

"Geliyorum Yoongi hyung. Tut beni."

Jungkook'un dediğinden bir şey anlamamıştım ama sırtımda bir ağırlık hissedince refleks olarak Jungkook'un belime doladığı bacaklarını tutup düşmesine engel oldum. Jungkook kollarını boynuma dolayıp enseme hafif bir öpücük bıraktı.

"Jungkook niye ensemi öpüyorsun?"

Jimin'in kahkahasıyla ona dönüp gözlerimi kısarak sert bir şekilde baktım.

"Ama çok komik görünüyorsunuz. Jungkook sana koala gibi yapışmış ve sende sadece enseni öpmesine dikkat ediyorsun."

Jimin'in gülüşlerinin arasından konuşunca hızla ellerimi Jungkook'un düşmesin diye sıkıca tuttuğum bacaklarından çektim. Jungkook dengesini sağlayamayıp yere düşünce çıkardığı acı dolu sesten dolayı hemen arkama döndüm ve yanına giderek eğildim.

"Çok acıyor mu? Özür dilerim," dedim üzgün çıkan sesimle. Dolan gözlerimle başımı aşağı eğdim. Aslında kolay kolay ağlamazdım. Hatta hiç ağlamazdım ama sevdiklerimin canı bir yanıyorsa benim on yanıyordu.

"Sanırım kalça kemiğimi kırdım hyung."

Benim konuşmadığımı gören Jimin'de yere, yanımıza oturarak elini çeneme koyup ona bakmamı sağladı. "Hyung, çok safsın. Öylesine söylemişti Kookie. Sen de inandın mı?" Başımı aşağı yukarı sallayarak Jimin'in dediklerini onayladım.

"Yoongi hyung, tamam biraz acıdı ama sorun değil. Ayrıca az önce sırtına atladım ve sen bir şey demedin. Yoksa fobini yeniyor musun?"

Jungkook'un konuşmasıyla dolu olan gözlerimi bu sefer Jungkook yüzünden devirdim.

"Size alıştım. Biliyorsunuz, sizin dokunmanız sorun olmuyor."

"Bilmez miyim? Neyse kalkın gidelim yoksa geceye kalacağız."

Jimin oturduğu yerden kalkıp toz olmuş  siyah pantolonunu çırparken, "Kookie haklı. Kalkalım hadi," dedi. Eğildiğim yerden kalkarak yerde oturan Jungkook'a elimi uzattım kalkması için. Hepimiz ayaklandığımızda sahaya doğru yürümeye başladık. Jimin yanımdan Jungkook'un yanına giderek koluna girdi ve, "Kookie, sence saçımı boyatmalı mıyım?" dedi. Jungkook Jimin'in sorusunu es geçerek, "Bana Kookie deme," dedi.

"Tamam bir daha demeyeceğim Kookie."

"Gerçekten sinir bozucusun Jimin hyung."

"Ben de seni seviyorum Jungkook. Neyse. Sen soruma cevap ver. Saçımı boyatmalı mıyım?"

"Beraber gidelim, bende saçımın arasına renk attıracaktım."

"O zaman yarın okul çıkışı gidelim."

Jungkook başıyla Jimin'i onayladı. Ellerim ceplerimde sessizce Jimin ve Jungkook'un konuşmalarını dinliyordum.

"Yoongi hyung, sende saçlarını boyatsana."

Jimin şirin bakışlarla bana baksada kafamı olumsuz anlamda salladım.

"Ben saçlarımın rengini seviyorum."

"Sen de ne kadar huysuzsun ya."

Jimin trip atar gibi Jungkook'u sürükleyerek önden yürümeye başladı. Gülerek kafamı salladım ve arkalarından yürümeye devam ettim. Yaklaşık on dakika kadar yürüdükten sonra sahaya gelebilmiştik. Jimin, Jungkook'un kolundan çıkarak koşarak sahaya girdi ve eliyle hızlı olmamız için işaret yaptı. Jungkook'un peşinden bende sahaya girdim. "Nasıl futbol oynayacağız? Sadece üç kişiyiz," dedim kafam karışmışken. Jimin benimkilerden kısa olan parmaklarını çenesine koyarak düşünmeye başladı. Birkaç saniyenin ardından, "Bence, birimiz kaleci olsun. Diğer kalan iki kişide kendi arasında yarışsın. Beş kez gol atan kazansın ve kaybeden de kaleye geçsin. Böylece eşit olarak oynamış oluruz," dedi.

Jungkook, "Bana uyar ama ilk kaleci kim olacak?" diyerek az önce hırkasının cebine koyduğu ellerini çıkarttı. Omuz silktim ve, "Taş kağıt makas yapalım," dedim. Jimin birden, "Üç," deyince istemsizce taş yaptım. Jimin ve Jungkook'a baktığımda ikisi de kağıt yapmıştı.

"Demek ki ilk kalecimiz Yoongi hyung."

Üstümdeki montumu çıkarıp kalenin yanına bıraktım. "Hadi başlayalım," diyerek kendime özgü kaleci pozisyonumu aldım.

----------

"Şu son golü at artık Jimin. Çok yoruldum."

Jimin topa sertçe vurdu ve çok yorulduğum için topu tutamayışımla beraber gol oldu. Kendimi saniyesinde yere bırakarak boylu boyunca yere uzandım. Jimin'in, "Ben kazandım," diye bağırarak etrafta koşuşturmasıyla mutlu olmuştum. Onları mutlu görmek hoşuma gidiyordu.

Gözlerimi kapatıp bozulan nefeslerimi düzene sokmaya çalıştım. Etraf sessizleşince gözümün tekini açıp Jimin ve Jungkook'a baktım ama göremedim. Biri ayak bileklerimden tutunca istemsizce tekmemi sertçe tutan kişiye doğru savurdum. Jimin'in bağırışı gelince hızla yattığım yerden doğruldum. Karnını tutuyordu. Galiba Jimin'e çok sert bir tekme atmıştım.

"İyi misin? Çok acıyor mu? Özür dilerim. Gerçekten. Ah, keşke haber verseydin."

"Sorun değil Yoongi hyung. Geçer birazdan."

Jungkook ise şok olmuş gibi bize bakıyordu. Tekrar Jimin'e döndüm ve yavaşça oturmasına yardım ettim. "Çok acırsa söyle bana. Yoksa gerçekten kendimi kötü hissetmekten alıkoyamam Jimin." Jimin onaylar biçimde kafasını sallayıp gülümsedi.

"İyiyim ben. Gerçekten."

Sinirle saçlarımı karıştırıp birbirine girmesini sağladım. Kendimi serbest bırakıp yere uzandım. Sürekli Jimin ve Jungkook'a zarar veriyordum. Bu canımı hiç olmadığı kadar sıkıyordu. Saçlarımın arasında ufak bir dokunuş hissedince kapattığım gözlerimi açtım.

"Bu kadar üzülme Yoongi hyung. Senin elinde olan bir şey değil ki."

Jungkook birkaç dakika daha saçlarımı okşadıktan sonra parmaklarını çekti ve yanıma benim gibi uzandı. Jimin de boş tarafıma yavaşça uzandı. Bu şekilde olmayı seviyordum. Sanki Jimin ve Jungkook yanımdayken en korkusuz insan ben oluyordum. Kendimde her şeyi yapabilecek güç buluyordum.

"Yoongi hyung, Jimin gyung. Seksen yaşına gelsek de hep arkadaş kalalım. Söz mü?"

Jimin'le aynı anda, "Söz Kookie," dedik.

Jungkook'un masum düşüncelerini seviyordum. Jimin sürekli gülüşünü seviyordum. Benim, ikisinden başka arkadaşa ihtiyacım yoktu aslında.

Jungkook hapşırınca, "Kalkalım mı artık?" diyerek cebimden telefonumu çıkarıp saate baktım. On bire geliyordu ve bu saatlerde sokaklar çok soğuk oluyordu. Biz ise terliydik ve kıyafetlerimiz inceydi.

Jungkook bir kez daha hapşırınca yerimden kalkarak maça başladığımızda kalenin yanına bıraktığım montu alıp birkaç kez çırparak ne zaman kalktığını bilmediğim Jungkook'un yanına gittim ve montumu omuzlarına bıraktım.

"Bu havada ince giyinmemelisin Jungkook. Biliyorsun, çok kolay hasta oluyorsun."

"Üşümüyorum hyung."

"Sadece itiraz etme ve montu giy Jungkook."

Ne kadar inatçı biri olduğumu iyi bildiği için sesini çıkarmadan montumu giydi. Jimin'e baktığımda bize gülerek bakıyordu.

"Öyle saf saf bakma da gidelim artık."

Jimin gülümsemesini yüzünden silmesede beni onayladı ve yürümeye başladı. Geri dönerken Jungkook iyi görünmediği için ilk olarak Jimin'le birlikte Jungkook'u evine bırakmaya karar verdik.

"Gerçekten gelmenize gerek yok. Ben kendim gidebilirim."

"Gidebilirsin. Biliyoruz ama eve girdiğini görmeden içim rahat etmez Jungkook."

Sessiz bir şekilde yürüyorduk ve ben şu anda rahattım. Çünkü sokaklar insanlarla dolu değildi ve nefes almak benim için zorlaşmıyordu. Jungkook'un evine gelince kapıya hafifçe tıkladım ve geri çekildim. Kapıyı Jungkook'un annesi açınca bize gülümsedi ve, "Merhaba çocuklar, nasılsınız?" diye sordu. Hafifçe gülümsedim ve, "İyiyim efendim, siz nasılsınız?" dedim.

"Ben de iyiyim. Sorduğun için teşekkürler tatlım."

Jimin, Jungkook'u eve girmesi için hafifçe sırtından ittirdi.

"Size söz verdiğim gibi oğlunuzu tek parça halinde getirdim."

"Teşekkür ederim Jimin."

"Neyse efendim biz gidelim artık. Geç oldu."

Jungkook'un annesi hafifçe başını salladı ve bize el sallayarak kapıyı kapattı. Jimin'in kafasını kolumun altına alarak topuklarım üzerinde dönüp Jiminlerin evine doğru yürümeye başladım.

"Ya Yoongi! Bıraksana."

Jimin'in mızmızlanmasıyla içten bir şekilde gülerek saçlarını daha fazla karıştırdım.

"Hyung'a ne oldu?"

"Hyung bıraksana."

"Çok mu istiyorsun bırakmamı?"

"Hyung bıraksana, saçlarımı bozuyorsun."

"Amacımda bu zaten Jimin."

Jimin mızmızlanmaya devam edince kolumu kendime çektim. Jimin ise bıraktığım gibi az önce dağıttığım saçlarını düzeltmeye başladı.

"Hyung, düzelmiyor saçlarım."

"Gel buraya," diyerek Jimin'in yarısı düzelmiş saçlarını düzeltmeye başladım. Son kez saçlarını sağ tarafa doğru iterek hırkasının şapkasını kafasına geçirdim ve geri çekilerek cebimden telefonumu çıkarıp Jimin'e doğru tuttum. İlk başta ne demek istediğimi anlamasada sonradan telefonun ekranına bakarak saçlarını kontrol etti.

Telefonumu tekrardan cebime geri koydum ve Jimin'e bakarak, "Daha fazla geç kalmayalım Jimin," dedim yürümeye başlarken. Jimin de başını sallayıp yanıma geldi.

Yol boyunca sessiz bir şekilde yürümüştük. Jimin'in evine geldiğimizde Jimin zile basarak kapının açılmasını bekledi. Jimin'in erkek kardeşi kapıyı açınca, "Yarın okulda görüşürüz" diyerek bana el sallayıp içeriye geçti. Ben de el sallayarak içeri girmesini bekledim. Kapıyı kapatınca sakin adımlarla evime doğru yürümeye başladım. Hala çözmem gereken birkaç test vardı. Ama şu anda o kadar yorgundum ki eve gider gitmez uyumayı düşünüyordum. Belki sabah erkenden kalkar ve çözerdim.

Rüzgar esince tenime değen soğuk hava dalgasıyla titredim. Hava gerçekten soğuktu. Hızlanarak evime doğru seri adımlar atmaya başladım. Binanın önüne gelince anahtarımı almak için elimi pantolonumun cebine attım ama anahtarım bu cebimde değildi. Diğer ceplerime de baktım ama anahtarım yoktu. Aklıma montumu Jungkook'a verdiğim gelince elimle alnıma vurdum ve telefonumu çıkartarak Jungkook'u aradım. Birkaç çalıştan sonra açıldı.

Jungkook uykulu sesiyle, " Yoongi hyung?" dedi.

"Uyuyor muydun?"

"Hayır ama şimdi uyuyacaktım. Neden aradın?"

"Şey..." dedim elimi enseme atarken. "Evimin anahtarı montumun cebinde mi kalmış?"

"Bir saniye. Hemen bakıyorum."

Birkaç hışırtı sesinden sonra Jungkook yeniden konuştu.

"Ceplerinde anahtarın yok."

"Tamam öyleyse. Neyse. Hadi uyu artık," diyerek telefonu kapattım. Eğer kapatmasaydım birçok soru soracak ve benim için endişelenecekti. Bunu istemiyordum.

Evimin önündeki kaldırımın kenarına oturarak anahtarıma ne olduğunu düşündüm. Evden çıkarken yanıma almıştım. Sahaya giderken de yanımdaydı. Galiba sahada düşürmüştüm.

Yerimden kalkarak sahaya doğru koşmaya başladım. Çok hızlı koştuğum için nefes almakta zorlanıyordum. Adımlarımı yavaşlattım ve ellerimi dizlerime koyarak birkaç kez derin nefesler aldım. Tekrar hareketlendiğimde koşmasam bile hızlı yürümeye başladım. Sahaya gelince içeri girerek etrafa bakındım ama etraf çok karanlık olduğu için pek bir şey görünmüyordu. Telefonumu alarak fenerini açıp etrafa bakınmaya başladım.

Yaklaşık yirmi dakika boyunca aramıştım ama anahtarım yoktu. Pes ederek omuzlarımı düşürdüm. Belki Jimin'de kalabilirdim. Telefonumun fenerini kapatıp saate baktım. On iki buçuğa geliyordu. Bu saatte Jimin'e gidemezdim. Jungkook'a ise hiç gidemezdim. Mecburen okula gidecektim ve okul buraya hiç yakın değildi.

Yapacak bir şey olmadığı için ellerimi ceplerime koydum ve yürümeye başladım. Gerçekten çok şanssız biriydim. Sürekli başıma dert açıyordum.

Rüzgar şiddetlenince iyice titremeye başladım ama Jungkook'a montumu verdiğim için pişman değildim. Hasta olmasına izin veremezdim.

Alnıma soğuk bir şey değince gökyüzüne baktım. Hafiften yağmur yağmaya başlamıştı. Adımlarımı hızlandırmama rağmen yağmur da benim adımlarım kadar hızlanıyordu.

Okula geldiğimde üzerimdeki kıyafetler sırılsıklamdı. Hava soğuktu, kıyafetlerim ıslaktı ve rüzgarda sert bir şekilde estiği için üşüyordum.

Güvenliğe baktığımda uyukluyordu. Eğilerek hızlıca okula doğru koştum. İçeri girince üzerimdeki ıslak kıyafetlerden yere su damlaları damlasada umursamadım ve sınıfa giderek her zamanki yerime oturdum. Cebimdeki telefon titreyince bacağımı uzattım ve telefonu cebimden çıkardım. Jimin'den mesaj gelmişti. Mesajı açarak ne yazdığına baktım.

Gönderen: ChimChim

Hyung iyi misin? Jungkook evinin anahtarını bulamadığını söyledi.

Gönderilen: ChimChim

İyiyim, merak etme. Hem buldum anahtarımı ben. Endişelenme.

Gönderen: ChimChim

Yalan söylemiyorsun değil mi?

Gönderilen: ChimChim

Hayır, gerçekten buldum.

Gönderen: ChimChim

Sen öyle diyorsan doğrudur.

Gönderilen: ChimChim

Neyse Jimin. Hadi yat artık. Bende uyuyacağım şimdi.

Gönderen: ChimChim

İyi geceler hyung.

Gönderilen: ChimChim

İyi geceler.

Jimin'e cevap verdikten sonra telefonu kapatıp cebime koydum. Yalan söylemeyi sevmezdim ama benim için endişelenmelerini istemiyordum. Sabah zaten yalan söylediğimi anlayacaklardı ama şu an bunu düşünmek için fazlasıyla yorgundum.

Yorgunluğum iyice kendini gösterince kollarımı sıraya koyarak başımı kollarıma yaslayıp gözlerimi kapattım.

----------

Birisi omzumu dürtünce hafiften gözlerimi açtım. Gözlerim sulanmıştı. Birden hapşırınca gözlerim daha fazla sulandı. Galiba hasta olmuştum.

"Yoongi hyung bu ne hal?"

Jungkook'un endişe kokan sesini duyunca omzumu dürtenin Jungkook olduğunu anladım. "İyiyim ben," dedim başımı yasladığım kollarımdan kaldırırken. Alnımda bir şey hissedince hızlıca kendimi geri çektim ama artık çok geçti.

"Hyung ateşin var ama iyiyim diyorsun. Ayrıca niye üzerinde dün gece giydiğin kıyafetlerin var?"

Jimin'in sorduğu soruya cevap vermedim ve neden aynı kıyafetleri giydiğimi anlamalarını bekledim. Bşrkaç saniye sonra Jungkook'un gözleri kocaman oldu ve, "Dün anahtarını bulamadın değil mi hyung? Hatta kıyafetlerinin nemli olmasına bakılırsa yağmurda ıslanmışsın. Neden bize anahtarını bulamadığını söylemedin ki?" dedi. Omuzlarımı silkerek, "Endişelenmenizi istemedim," dedim kısık çıkan sesimle.

"Böyle daha çok endişelendik," dedi Jimin.

"İyiyim ben," dedim. Yerimden kalktım. "Tuvalete gitmem gerekli."

Jimin, "Dur bende geleyim," deyince başımı olumsuz anlamda salladım.

"Kendim gidebilirim Jimin."

"Ama hyung ben-"

"Jimin," dedim uyaran sesimle. "Lütfen."

Sinirlendiği belli oluyordu ama bir şey dememişti. Sınıftan çıkarak koridorun sonuna doğru ağır adımlarla yürüdüm. Kendimi o kadar halsiz hissediyordum ki her an düşüp bayılabilirdim.

Tam tuvalete girecektim ki, "Hey, sen! Bir saniye bekle," denmesiyle sağıma soluma baktım ama benden başkası yoktu. Arkamı dönerek buraya doğru koşan kıza, "Ben mi?" dedim. Yanıma geldiğinde omzundaki çantasını indirdi ve ön taraftaki gözün fermuarını açarak içinden bir şey çıkardı. Çantasının saplarını yeniden omuzlarına geçirdi ve elindeki şeyi bana uzattı.

"Ne bu?" dedim başımın dönmesini engellemeye çalışırken.

"Dün futbol sahasında düşürdüğün anahtarın."

"Neden sende?"

"Anahtarını düşürdüğünü görmüştüm. Yerden alıp sana seslendiğim zaman beni duymadın. Bir daha seni görebileceğimi düşünmüyordum. Neyse ki şanslıymışsın."

Kızın dediklerini duysamda anlamıyordum. Başım iyice dönmeye başlayınca tutunacak bir şey aradım ama bulamayınca dengemi sağlayabilmek için kızın kolunu tuttum.

"İyi misin?"

Cevap veremeden kararan gözlerimle kendimi yere düşerken bulmuştum.

Yoongi'nin gülüşü çok harika değil mi?

Continue Reading

You'll Also Like

55K 6.8K 42
Bir zamanlar dost olan iki imparatorluk, birden bire düşman kesilir ve kanlı bıçaklı hale gelir. Yıllarca süren savaş, iki ülkeyi de tüketmiştir. Bu...
13.6K 1.1K 24
Deniz kızlarını hiç duymuş muydunuz? Duyduysanız bile inandınız mı? Bu hikayeden sonra onları seveceksiniz. En azından Fairy Tail için... [TAMAMLA...
40.3K 2K 32
Kızın sesini duyunca Alaz'ın omuzları gevşedi. "Öldüm, Asi." Gözlerini kızın yüzünde dolaştırdı. "Sensiz geçirdiğim her gün biraz daha öldüm." Asi al...
386K 35.5K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...