crossfire | kim taehyung.

By alluretodarkness

141K 14.1K 10K

"Yani hatırladığım her anın saçma bir simülasyondan ibaret olduğunu mu söylüyorsun? Ya sana dokunurken hisse... More

tanıtım - "ilk çatlak"
bir - "broken dreams"
iki - "stone cold"
üç - "inside"
dört - "trust nobody"
beş - "different stars and stories"
altı - "drowning shadows"
yedi - "midnight decisions"
sekiz - "girl meets evil"
dokuz - "the forgotten boy"
on - "call me a sinner"
on bir - "facing the truth"
on iki - "obedience"
on üç - "reflection"
on dört - "pass"
on beş - "falling in a trap"
on altı - "she ain't me"
on yedi - "love is a lie"
on sekiz - "find the sinner"
on dokuz - "wake me up"
yirmi - "back to the nothing"
yirmi iki - "firstborn"
yirmi üç - "defective"
yirmi dört - "breaking the wings of an angel"
yirmi beş - "endless mind"
yirmi altı (final) - "happy ever after"
♡|yeni hikaye| devil in him (taekook)

yirmi bir - "playing the god"

4K 436 661
By alluretodarkness

Artık neye nasıl tepki vermem gerektiğini kestiremiyordum.

Hoseok'a taparcasına olduğunu düşündüğüm sevgimin alevleri bir anda sönerken aklımı kemirmeye başlayan şüphe tohumları çoktan köklerini hücrelerime saplamıştı. Bu hisse bir kere kapıldığında asla iyi şeyler olmuyordu.

İlk elden tecrübe etmiştim.

"Onlara itaat ettirebiliyorsun."
Dayanamayıp konuşan Taehyung olmuştu.

Daha aramızda olanları konuşamadığımız için Hoseok'a -özellikle de böyle bir şey ortaya çıktığında- belli etmememiz gerektiğini hissediyordum.

Bilmiyordum. Hissediyordum.

Bazı zamanlarda aklınız yerine hislerinizi dinlemeniz size hayatta bir adım daha atma şansı veriyordu. Umarım bu sefer de adım atabilecek bir ana sahip olabilirdim.

Taehyung yarı yarıya bir adım önümde olduğundan Hoseok'un bizi gördüğü noktadan belli olmayacak bir şekilde elini sıktım.

Başını hafifçe bana çevirdiğinde gözlerimi belli belirsiz açtım ve başımı yavaşça sağa sola salladım.

Hoseok ellerini saçlarına geçirmiş, dirseklerini masaya dayamıştı. Yüzü görünmüyordu, sarhoş olup olmadığını hala çözememiştim.

Bir adım öne çıktım.

"Bana bir klon olduğumu neden daha önce söylemedin?" Sesim keskindi, gergin havayı biçtiğini hissettim.

Taehyung'un şaşkın bakışlarını üzerimde hissediyordum. Bu da aramızda ayrı bir sorun olacak mıydı, bilmiyordum.

Eğer bunca saçmalığın arasında klon olmam onun için sorunsa, zaten yanlış yapıyormuşum demektir.

Hoseok ilk önce şaka yapıyormuşum gibi gözlerini kıstı, daha sonra anlamaya çalışır gibi bana baktı. Alayla gülerken çenesini yumruğuna dayadı.

"Günışığım... Bunu kimden duydun bilmiyorum ama anlaşılan hiçbir şey doğru yayılmıyor. Çok yazık." Şefkatle bakarak iç çekti.

"Ortaya çıkmayı bir süre düşünmüyordum ama..." Bir süre duraksadı, bir Taehyung'a bir de bana baktı.

"Ama artık olayları ilk kaynaktan dinlemen gerektiğini düşünüyorum. Daha fazla kafan karışmamalı, tabii böyle bir şey mümkünse."

Kaşlarımı çattım.

"Bunu nasıl sağlayacaksın?" dedim imalı bir şekilde.

"Başkan ya da ona bağlı biri bana asla gerçekleri anlatmayacak nasılsa."

Taehyung'un uzun parmaklarını şakağımdan sarkmış bir tutam saçımda hissettim, yavaşça kulağımın arkasına itti. Ama klon olmam hakkında geçen konuşmadan sonda onun yüzüne bakamayacağımı biliyordum. Ne olduğunu bile bilmediği birine bakıyormuş gibi hissediyor olmalıydı.

Ucube.

Kopya.

Vasıfsız bir dna yığını.

Hoseok sakince dudaklarını ıslattı ve bana sabırla gülümsedi.

"Sana yapabildiklerimi göstermek isterim." Birkaç saniye duraksadıktan sonra gözleri Taehyung'un olduğu tarafa kaydı ve devam etti. "Davetime sen de dahilsin, ne kadar çok şeyi değiştirdiğini bilmeni isterim. Ve tabii, neden size bunları anlatmayı seçip kendimi riske attığımı da."

Sesindeki kendinden emin ton güvendiğim Hoseok'a benziyordu.

Gözlerim Taehyung'a kaydığında merak dolu bakışlarını gördüm.

"Pekala." dedim ne zaman ağzımdan çıktığını bilmediğim sesimle. "Nasıl yanına geliyoruz?"

***

"Şimdiye kadar zilyon tane soru sormuş olman gerekiyordu."

Karşımda sessizce oturmuş bakışlarını üzerimden ayırmayan Taehyung'a şüpheli bir şekilde baktım.

Başını yana eğerek derin bir nefes alıp verdi. "Neyi sormamı bekliyorsun? Bir klon olmanı mı?" Utanç dolu bakışlarıma sırıtarak cevap verdi. "Seo Ra... Fark ettin mi bilmiyorum ama ayakta duran sağlıklı bir insan gibi görünebilmem için enjeksiyonlara muhtaç bir ucubeyim."

Ağzımı açıp itiraz edecekken omuz silkti. "Öyleyim. Ama sen öyle değilsin. Sadece zihnen klonlandığın insandan farklısın. Şaşırdığım nokta da bu zaten. Bir klonun, özellikle de yıllarca kontrol altında tutulmuş bir klonun eğitimli bir köpek gibi yetiştirilmesi gerekmez miydi?"

Düşünceli bakışlarımı gördüğünde dudaklarını büzüp gülmemek için birbirine bastırdı. "Alınma, klonlar için genelleme yapıyorum."

Bakışlarım boşluğa dalana kadar söylediklerini düşündüm.

Başkan neden bir klonu itaatkar yetiştirmektense asi kişiliğini kontrol altına almasındı ki? Neye güveneceğimi bile bilmezken bilgilerin sürekli değişmesi zihnim patlıyormuş gibi hissettiriyordu.

Hoseok'un ayarladığı helikopterde -aklıma bu alet için en yakın bu isim geliyordu, ama söylemeliyim; teknolojinin geliştirdiği en sessiz şey olabilirdi- karşılıklı oturuyorduk ve öncekinde yolu çok takip edemediğimden daha ne kadar yolumuz olduğunu kestiremiyordum.

Taehyung öne doğru uzanınca refleks olarak olduğum yerde dikleştim. Daha sonra onun Taehyung olduğunu hatırlayarak tekrar eski pozisyonuma geldim. Yaşadıklarım beni gittikçe paranoyak bir insan yapıyordu.

Taehyung geçirdiğim değişimi fark etmiş gibiydi. Düşünceli bakışlarıyla beni süzdü ve işaret parmağını çenemin altına uzattı. Dokunuşuyla çene kemiğimden çenemin ucuna kadar içimi gıdıklayarak her hücremde deprem etkisi yarattı.

Her şey değişiyordu, ancak onun dokunuşlarına verdiğim tepki ve hissettiklerim... Sanırım yeryüzünde bunu değiştirecek bir teknoloji henüz gelişmemişti.

"Bunlara maruz kaldığın için kendimden nefret ediyorum. Gerçeklikten nefret ediyorum."

Koltuklarımızın arasında bulunan yarım metrelik mesafe Taehyung'un koltuğunun ucuna oturmasıyla tamamen kapanmıştı, şimdi dizlerimiz birbirine değiyordu.

Cevap veremiyordum. Bunların kimin hatası olduğunu henüz idrak edememiştim çünkü. Öğrendiğimde, işte o zaman suçlayacak birileri olurdu.

Yavaşça ellerimi üniformasının yakasına uzattım. Yaka kısmından tutarken tenine değen başparmaklarımla sıcaklığının verdiği huzuru hissettim.

"İstediğimizde simülasyona dönmeyi tamamen öğrenmemiz gerek." derken bakışları tamamen dudaklarıma odaklıydı. En son yaşadıklarımız aklımdan kolay kolay çıkacak şeyler değildi. Resmen hiçlikten Taehyung'un kollarına düşmüştüm.

Birkaç huzurlu saniye boyunca güldükten sonra karşılaşmamız muhtemel olan tatsız birkaç olayın olma olasılığını düşününce yüzümdeki gülümseme çaresiz bir ciddilikle silindi.

"Yine zihninde yirmi farklı kötü son düşünüyorsun, değil mi?"

Taehyung'un hüzünlü bakışlarına gözlerimi kapatıp omuz silkerek cevap verdim. Öne uzandı, kolumdan nazikçe kendine çekerek kollarını etrafıma sardı.

Askerken acımasızca insan öldürebilen bu adam nasıl oluyordu da bana bu kadar şefkatli davranabiliyordu?

"Bana olmak istediğim kişi hakkında büyük bir değişim yaşattığın için teşekkür ederim." dedi neredeyse duyulamayacak kadar kısık bir sesle. Bazen düşüncelerimi kelimesi kelimesine duyuyormuş gibi hissediyordum. Üniformasının sert kokusunun altından, bronzlaşmaya yüz tutmuş teninden tatlı tatlı burnumu gıdıklayan kendine özgü kokusunu aldığımda derin nefesle içime çektim. Burnumun ucunu boynunun girintisine sürttüğümde dudakları arasından huzurlu bir nefes süzüldü.

Gözlerim sımsıkı kapalıydı, her an düşecekmişim gibi tutuyordum Taehyung'u. Parmaklarım arasında sımsıkı buruşturduğum üniformasının sert dokusunu ve tenimde bıraktığı kaşındıran hissi duyumsadım.

Kapattığım yumruğumun üzerinden nazikçe parmaklarımı açtı ve parmaklarımızı birbirine geçirdi.

"Sikmişim babamı." dedi beni gülümseten bir boşvermişlikle. Dayanamayıp kıkırdayarak geri çekildim ama parmaklarımızı ayırmama izin vermedi ve sadece sırıtmamak için dudaklarımızı bastırarak birbirimize baktık.

"Hala pisliğin tekisin." dedim kaşlarımı kaldırarak. Omuz silkti ve sırıtıp dudaklarını aralayarak işaret parmağıyla çenemi kaldırdı. Dudaklarımızı birleştirdiği anda vücudumda saliselik yayılan elektrik şokunu her hücremde hissetmiştim. Tanrım, dokunuşlarıyla nefesim bile titriyordu.

Beni boşlukta bırakarak geri çekildiğinde alnını alnıma dayadı.
"Hoseok ne derse desin, asıl gerçekler ne olursa olsun bu hissin sahte olmadığını biliyorsun, değil mi?" dedi ve birbirine kenetli ellerimizi göğsüne doğru bastırdı.

"Başından beri şüphe etmediğim tek şey bu." diyerek ciddi bir şekilde kaşlarımı çattım. Artık tamamen alışkanlık haline gelmişti. Çok yakında alnımda oluşacak çizgiyi hayal edebiliyordum.

"Güzel." Sesi derin ve ciddiydi. "Çünkü benim güvenebildiğim tek bir şey varsa o da sensin."

***

"Bu koridorların hepsi birbirine benziyor." dedi Taehyung isyan eder gibi. Alayla kaşlarımı çattım ve Başkan'la görüştüğüm yapıda gözlerimi gezdirerek yüzüne baktım.

"Fark ettin mi bilmiyorum ama kesinlikle enstitü buradan daha da zihin bulandırıcı. Orada beyazdan başka bir renk görürsen lütfen bana haber ver." Gözlerimi devirerek Taehyung'a baktım. O ise ne dediğimi hala anlamamış gibiydi, masum ve düşünceli yüz ifadesiyle boşluğa bakıyordu.

Kıkırdamamak için kendimi zor tuttum.

Tam birinin bu halimizi görme ihtimalini düşündüğümde geçen seferki gibi çevrede kimselerin olmadığını gördüm. Ama biraz daha boştu sanki her yer. Başkan'ın monitöre bağlı, etrafında duvarların önüne heykel gibi dizilmiş bir düzine korumanın olduğu odaya nasıl gittiğimi yavaş yavaş hatırlamaya çalışıyordum. Beynim bu zamana kadar kontrolü kaybetmeyerek yeterince iyi bir iş çıkarmıştı zaten.

"Hey! Siz!"

Arkamızdan gelen sesle ikimiz de sakince sese doğru döndük.

Üstünde geçen geldiğimde Başkan'ın korumalarında gördüğüm soluk mavi üniformadan olan yirmilerinin ortasında bir askerdi. Yüzü ışığın altında bile soluk görünüyordu ve gördüğüm anda bir tehdit olarak algılamayı bırakmıştım. Bu askerin kendine hayrı yoktu.

"Bizi Hoseok çağırdı." dedim bakışlarımı kaçırdığı gözlerine dikerek.

Sözlerimi duyduğunda yüzünde oluşan rahatlamayı görmemek mümkün değildi.

"Ah! Tabii ya. Ben de birileri başıboş dolanıyor sanmıştım. Buraya yeni gelenlerdenim, pek bir şey bilmiyorum açıkçası."

Taehyung elini havada boşver dercesine salladı. "Merak etme, yakında onlar gibi ruhunu kaybedersin. Çok sürmez."

Bakışlarımı Taehyung'un yüzüne diktiğimde bana 'Ne var?' dercesine baktı.

Asker bir an aramızdaki bakışmalara anlam verememişti ve kafasının karıştığı belli oluyordu. Belki de yirmilerinde bile değildi. Yüzündeki ifade henüz masumiyetini tamamen kaybetmediğini gösteriyordu.

Ama elbet edecekti.

Bu konuyu çoktan aşmıştım.

"Her neyse," dedim ve elimi salladım. "Bizi Hoseok'a götürebilir misin?"

Birkaç saniye yine tuhaf tuhaf baktı.
"Sesleniş şeklinizi değiştirmek isteyebilirsiniz." dedi bize onaylamayarak bakarken. "Yeni olabilirim ama böyle şeyler burada hoş karşılanmaz. Beni takip edin."

Asker hışımla önümüzde yürümeye başlarken Taehyung'la şaşkın şaşkın birbirimize bakarak takip etmeye başladık. Bir şeyler dönüyordu ve ikimiz de henüz anlam verememiştik.

Asker bir kapıya yaklaştığında arkasını döndü.

"İçeri girdiğinizde söylediklerimi unutmayın." dedi ve hırçın bakışlarını üzerimizde gezdirerek geldiğimiz yöne doğru gözden kayboldu.

 
Taehyung'a bir şey anlayıp anlamadığını görmek için baktığımda onun da boş boş arkasına baktığını gördüm.

"Bu... tuhaftı." dedim başımı yana eğip kaşlarımı çatarak.

Birkaç saniyeye elimi kapıya uzattığımda Taehyung bileğimden yakaladı ve beni arkasına çekti. Omzunun üzerinden yüzüme baktığında gülümsedi.

"Her ihtimale karşı."

Ne yani; içeride taramalı silahlarıyla kapının açılmasını bekleyen askerler olsa şu an rahatlamam mı gerekiyordu yani?

Taehyung kapıyı bir anda açarken diğer elinde ne zaman çıkardığını bilmediğim silahını öne doğru uzattı.

  Manzara hiç de beklediğim gibi değildi.

Daha önceki ziyaretimde Başkan'ın monitöre bağlı yattığı masa boştu ve üzerinde iskambil kağıtları dağılmıştı.

Oval masanın bir kenarında oturan Hoseok'u gördüğümde karşısında oturan hafiften bronz tenli adamla kahkaha atıyordu.

"Tanrım, Namjoonie! Ne zaman kazanmama izin vereceksin?" Adamın gamzeleri bir anda belirirken Hoseok arkasında bize silahlarını doğrultmuş askerler gibi bizi fark etti ve gülümseyerek ayağa kalktı.

Ağzımın tamamen açık olduğuna emindim.

"Demek geldiniz." dedi ve elini sallayarak askerleri savunma pozisyonundan savuşturdu.

Gamzeli olan bize doğru baktığında yandan bir gülümseme atarak ayağa kalktı. "Sanırım bugünlük bu kadar. Yarın tekrar uğrarım."

Şaşkın bakışlarım altında yanımdan geçerken sevecen bir şekilde göz kırptı.

"Şu öldürücü bakışlarını sevgilimin üzerinden çeker misin Taehyung?" Hoseok'un sesi video aramasından biraz daha ayıktı. Başımı Taehyung'a çevirdim, ardından birkaç saniye etrafımı süzdüm.

"Eşcinsel misin?" dedi Taehyung sanki simülasyondaki en yakın arkadaşlarından biri eşcinsel değilmiş gibi.

Hoseok elini yere paralel olarak sağa sola salladı. "Biseksüel demek daha doğru olur. Kadınların güzelliğini nasıl gözardı edebilirim ki?" diyerek bana göz kırptı.

"Pekala. Artık bir açıklama yapmanı bekliyorum." dedim kollarımı göğsümde bağlayarak.

Başını yana eğdi. "Cinsel tercihim hakkında mı?"

Gözlerimi devirdim. "Hayır, bütün bu olanlar hakkında. İnan şu an cinsel tercihin kafama taktığım son şey bile değil."

Hırçın cevabım oyununu bitirmiş gibi görünüyordu ki pes eder gibi güldü.

"Peki, peki."

Derin bir nefes alıp nereden başladığını düşünürken sabırla ayağımı yere vurarak ritim tuttum.

"Babamın nerede olduğundan başla." dedi Taehyung. Sesi tekrar buz kalıbı gibiydi. Ne zaman babası hakkında bir konu olsa bu adama dönüşüyordu.

Hoseok masadaki viski şişesinin kapağını kapattı ve iç çekerek tekli koltuğa oturdu.

"Ah, evet. Baban maalesef bir süredir bizimle değil, canım."

Taehyung'un kaşları çatılırken nefesinin tıkandığını görebiliyordum.

"Ne demek bizimle değil?" Ağzımdan çıkan sözlerle bir adım öne gitmiştim.

Hoseok bakışlarını bana çevirdi.

"Sevgilin babasını öldürünce ortada dönen her şeyi bilen tek kişi olarak biraz tanrıcılık oynamaya karar verdim, hepsi bu."

Şaşkın bakışlarımıza iç çektikten sonra konuşmaya devam etti.

"Simülasyondan çıktıktan birkaç hafta sonra babanın katıldığı daveti hatırlıyor musun?"

Taehyung bir anda kaskatı kesilmişti.

"Tabii ki hatırlıyorsun. O zehri nereden bulduğunu bilmiyorum ama neler olduğunu anladığımda sana karşı borçlandığımı hissettim. İlk yarım saatte bilinci tamamen silinmişti ve bir saat olmadan bütün ruhu uçup gitmişti sanki."

Taehyung yumruğunu masaya vurdu.

"Ben o zehri kullanmadım!" diye gürledi.

Hoseok başıyla onayladı.

"Sen kullanmadın, ama senden başka Başkan'a karşı nefretle doldurulmuş biri daha vardı. Kural bilmemkaç, Taehyung, ölümcül zehirler asla ortalık yerde bırakılmaz!"

"Bir saniye!" diye çıkıştım. O zaman bunca zamandır simülasyonda görüşülen Başkan kimdi?! Peki ya burada yatan bedeni?!"

Parmaklarını sırayla masada tıkırdattı.

"Simülasyon, aynen öyle. Benim programladığım bir simülasyondu. Bedenine gelirsek, teknolojinin insan cesedini bile ne kadar yenilenmiş göstereceğini bilsen şaşırırsın, günışığım."

Bana baktı ve devam etti.

"Burada da olay sana bağlanıyor, Seo Ra. Başkan'ı zehirleyen kişi, Baek Soo Rim. Yeterince açık oldu mu?"

Herhangi bir fonksiyonum çalışıyor muydu, emin değildim. Kalbim ağzımda atıyordu. Her düğüm açıldıkça vücudum sarsılıyordu adeta.

Hoseok başını eğerek yas tutar gibi ellerini birleştirdi.

"Ve kaderin bütün oyunu bitirdiği olay da Başkan'ın o gece Soo Rim'in ölüm emrini çoktan vermiş olmasıydı. Ölümcül Klon'un."

Eline aldığı yuvarlak kumandaya bastığında masanın ortasında hologram bir ekran açıldı.

Min Yoongi, yüzü gözü dağılmış bir şekilde her yeri pislik içinde, zindan gibi bir yerde baygın yatıyordu.

Tanrım.

"Klon olanın yanlış yayılmasının sebebi de bazı casusların olayları kendine göre yorumlamasıydı. Sen klon falan değilsin, Seo Ra."

Kaşlarımı çatmaktan başım zonkluyordu. Pompalanan her kanın damarlarımda dolaşırken çıkardığı sesi duyuyordum.

İkimiz de kilitlenmiş gibiydik aslında. Soracak milyon tane sorunun arasından seçemiyorduk bile.

"Bunu neden yaptığımı anlamanızı istiyorum. Başkan'ı hala yaşıyor sanıyorlar; çünkü eğer Başkan faktörü olmazsa bütün denge bozulur. Bunu yaptım, çünkü o yaşlı bunağın yapmayı planladığı her kötülükte bizi kullanmasından bıktım. Kendi öz oğlunu bir çöpmüş gibi deneylerde kullandı, kendi öz oğlunu itaat deneylerine malzeme etti ve yine kendi öz oğlunu deneylerini yapması için zorladı! Her şeyin ötesinde bütün bu savaş görüntüsü herkesin sandığı gibi boktan bir aşk yüzünden değil! Gerçekleri karmakarışık hale getirerek hiçbir zaman öğrenilemeyeceğini sandı.-"

Göğsünde bir ağrı varmış gibi birkaç saniye tıkanıp kaldı ve kendine gelmeye çalıştı. Nefesi düzene girmeye başladığında gözleri aralandı.

Hoseok gözlerimin içine baktı.

"Anlamanız için her şeyi yavaş yavaş anlatacağım, Seo Ra. Ama anlayacaksınız, eminim."

Derin bir nefes alıp ayağa kalktı, bacaklarım deli gibi titriyordu ama oturacak gücü de bulamıyordum.

"O yüzük, bana aitti. Başkan'ın ilk oğluna."

Vücudumdan bir irkilme dalgası geçti.

"Soo Rim'i o hale getiren kişi bendim. Jungkook sadece kurbandı."

Parçaları birleştirmekten kafatasımdan duman çıktığını hissedebiliyordum.

"Yani siz...." dedim ve Taehyung'la ikisini işaret ettim.

"Evet," bakışlarını yanımda duran kaskatı kesilmiş Taehyung'a çevirdi.  "Taehyung ve Jungkook benim kardeşim."


**************

HELÖ MADIRFAKIRSSSS!!!!!

BEN ARTIK MEZUNUUM! :")

SINAVLARIM BİTTİ, MEZUNİYET GEÇTİ DERKEN SON GAZ GERİ DÖNDÜM. ARTIK BÖLÜM BEKLEME DERDİ YOK CANLARIM CİĞERLERİM. ♡

ARTIK HER ŞEY YAVAŞ YAVAŞ ORTAYA ÇIKACAK VE EĞER HOSEOK'UN AÇIKLAMALARINDA "PEKİ YA BU?¿" DEDİĞİNİZ BİR KONU VARSA LÜTFEN SONRAKİ BÖLÜMÜ BEKLEYİN. ÇOK UZUN BİR BÖLÜM OLMAMASI İÇİN BU PARTI ÖNEMLİ KISIMDA BİTİRMEK ZORUNDA KALDIM.

HEPPİNİZİ ÖPEREM♡♡♡♡♡

Continue Reading

You'll Also Like

23.3K 2.6K 19
Bir mezarlık bekçisinin umutsuz "tak tak" şakaları ve tabut çivisi kadar canlı görünen bir kız hakkında. ©TributeJessieJ
199K 16.7K 42
Bana kanlı, siyah güller hediye ettiğinde anladım. Ben bir şeytana aşık olmuştum.
384K 39.4K 46
Okulun en güçlü alfası Kim Taehyung'un kurdu okula gelen yüzyılın deltasıyla birlikte tuhaf davranmaya başlamıştı. Okula gelen Delta'nın amacı ise ço...
2.2K 1.1K 12
"Kaçkere sana zarar vermeye kıyamadığım için kendimi intihara sürükledim Jeon. Başaramadım yine de. Sen herdefasında gelip beni kurtardın. " Efkârlı...