Eva; Geçmişten Gelen

By GlsmOzdmr

143K 11.6K 2.5K

14 Temmuz 2016- 7 Temmuz 2020 Eva Serisinin 2. Kitabı. 1. kitapda kalan aşklar, görevler, gizemler devam etm... More

Eva -Geçmişten Gelen-
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm 'Final'
Eva Severlere Yeni Hikaye

18. Bölüm

3.1K 317 52
By GlsmOzdmr

''Tebrik ediyorum, tüm nefret dolu bakışlar sende.'' Melisa oturduğum banka otururken eğlenerek söylemişti bu cümlesini. Kitabımdan bakışımı kaldırıp etrafıma baktığımda insanlar bana bakıyordu. Çimende oturanlar, banklarda oturanlar, ağaç gölgesinde oturanlar ve daha bir çoğu bana nefretle bakıyordu. Sinsice sırıtarak hepsine baktım.

''Tek bir kişiye bezdirme yaptırmadın, kardeşliklerin namı çöktü.''Hira diğer yanıma oturdu. O da keyifliydi.

''Tek bir kişi o iğrenç bezdirmelere maruz kalmayacak. Kardeşlik değil işkence grupları.'' Kitabımı bırakıp arkama yaslandım. Bir hafta önce açılan okulun sorumluluğu bana yüklenmişti. Yarın ki büyük açılış kongresine kadar tek bir olay istenmiyordu. Bu işi yeni mezun olan bana kalmıştı.

''Cinayete kurban gidebilirsin.'' Melisa bacak bacak üstüne atıp gençlere elindeki limonatayı kaldırıp selam verdi. Sadece nefret bakışları geri aldı cevap olarak.

''Benimle oturuyorsun, seni seveceklerini sanmıyorum.''

''David senin abin ama herkes onu seviyor.'' Melisa homurdanarak David'i zorla sohbete dahil eden gençleri gösterdi.

''Onun adonisleri ve 1.95 boyu var... Birde siyah saçları, sakalı, mavi gözleri, takım elbisesi, inci gibi dişleri...''

''Tamam sus anladım.'' Melisa limonatayı tek dikişte içip yanındaki çöp kutusuna attı.

''Athan...''

''Hani!'' Hızla ayağa kalkıp etrafıma bakındım. Hira şaşkınca bana bakıyordu.

''Athan senin nişanlın ama onunda etrafında dolaşıyorlar diyecektim.'' Dediğinde sinirle geri oturdum.

''Neden? Neden diye sor? Dur sorma. Ben söyleyeyim, Athan bey alyansını takmıyormuş!''

''Athan'ı en sonunda gördün mü?'' Melisa sevinçle sorunca gözlerimi devirdim.

''Sen söyledin ya takmıyor diye!'' Saçını hafifçe çekiştirdim. Bir buçuk haftadır Athan'ı görmüyordum. Tamamen haberleri dedikodulardan alıyordum.Beni hiç mi görmek istemiyordu?

''Siz beş buçuk hafta sonra evleneceksiniz. Nasıl olacak?'' Hira ciddi bir ses tonuyla sorunca derin bir nefes aldım.

''Böyle bir durumda evlenemem ama... Ben onun yanında mutlu oluyorum. Beni anlıyor, kırmamak için her şeyi yapıyor... Daha bir sürü şey, şuan naz yapıyor. Benim yapmam gereken nazı o yapıyor ben çekiyorum...'' sağ tarafımdan gelen müzikle dönüp baktığımda Melisa telefonunu kulağıma dayamış müzik açmıştı. ''Napıyorsun?''

''Şu atmosfere Ebru Gündeş gider diye düşündüm.'' Telefonu çekip sırıttı. Ters bakışlarımdan şaka kaldıramayacağımı anlamıştı.

''Eva...'' Hira'ya döndüm. ''O naz yapmıyor kırgın. Gerçekten kırılmış. Sen ona karşı adım atmıyorsun.''

''Ona daha ne yapabilirim! Çiçek gönderdim odasına, istediği kitabın ilk baskısını buldum! Kitap 1671 yılında yazılıyor, onu görmeye gittiğimde kapıyı bile açmadı.'' Arkama yaslandım.

''Sana aldığı yüzüğü Aysha'ya vermişsin doğru mu?'' Hira'nın sorusuyla bakışlarımı kaçırdım.

''Tamamen siyasi çıkarlar için verdim ben o yüzüğü.''

''Siyaset?''

''Benden uzak şeytana yakın olsun.'' Dediğimde kızlar aynı anda güldü. Sırıttım. Doğrulardı bunlar.

''Açıklasana?'' Melisa heyecanla beni dürttü.

''Adam o yüzüğe her baktığında Athan ve beni hatırlayacak.'' Melisa aniden ıslık çaldığında ağzındaki elini çektim.

''Çin seddi neden Türklere yapıldı anlıyorum.'' Melisa yanağımı sıktı. ''Bunu birde Avustralyalıya anlat.''

''Görsem! Resmen benden kaçıyor.'' Kitabı dizime hafifçe vurup ofladım. Athan'la konuşmak istiyordum. Böyle davranacaksa eğer... Kitabın üstünde duran elime baktım. Tektaş ile oynadım. Belkide ona kötü bir davranış yapmıştım bunu bahane etmiştir. O davranışı bana söyleyememiş olabilir. Tektaşı parmağımdan çıkardım. Cebime koydum. Yüzükleri vermem gerekirdi.

''Bak takipçilerimiz seni soruyor.'' Melisa telefonu burnuma sokunca ters ters ona baktım.

''Burnumla değil gözümle görüyorum.'' Telefonu elinden alıp baktım. Üçümüz ortak hesap kullanıyorduk. Tek sosyal medya hesabımdı. İnsanlar neden bizi takip ediyordu? Sanırım fotoğraflar hoşlarına gidiyordu. Elbette güzel sözlerimiz. Milyonlarca kişi takip ediyordu. Yorumlarda beni soran insanları görünce sırıttım. Yılda bir iki kez fotoğraf ve söz atardım. Telefonu geri verdim. ''Banane.''

''Yazan kişilere baksaydın.'' Melisa tekrar uzattı.

''Banane!''

''Athan!'' dediğinde telefonu alıp baktım. Athan yoktu yorumlarda.

''Dalga mı geçiyorsun benimle? Athan filan yok burada!'' dedim. Telefonu ona uzattım.

''O değil karşıdan gelen.'' Kafamı kaldırıp baktım. Athan... Karşıdan geliyordu.

Bir buçuk hafta sonra ilk defa görüyordum. Saçlarını kestirmişti. Hayır geriye doğru taramıştı. Sıfır kol tişörtü, boynunda düdüğü ve elinde Amerikan futbol topu ile bahçeye girmişti. O tişörtü ve şortu nasıl giyerdi. Hızla ayağa kalktım.

''O nasıl kıyafet!'' ayağımı sinirle yere vurdum.

''Tüm kızlar ona bakıyor.'' Melisa konuşunca Hira koluna vurup kızdı. Melisa susmak zorunda kaldı.

''Kızma doğruyu söylüyor.''dedim. sinirlenmiştim, bu rahatlığı nereden geliyordu. Birkaç erkek yanına gidip konuşmaya başladı. Onlarda aynı giyinmişti. Maç yapacaklardı ama uzun bir şey giyseydi. Diğerlerinin nasıl giyindiği önemli değildi.Bakışları bana kaydı. Gözlerini kısıp bana baktı. Surat ifademi okumaya çalışıyor gibiydi. Sinirli olduğumu anlamıştı. Sanırım hoşuna gitmişti sinirli halim hoşuna gitmişti. Öne doğru bir adım attım. Duruşumu dikleştirdim. Athan'ın sırıtışı silindi.

''Savaş ilan etti.'' Arkamı dönüp kimseye bakmadan ilerleyecekken durup döndüm. ''Eğer tek bir kişi bezdirme yapmaya kalkıştığına dair haber alırsam... Hoşçakalın.'' Tüm sesimle bağırıp arkamı döndüm. Şimdi Ebru Gündeş lazımdı. Yaparım bilirsinden girecek gazı verecekti.Roma'yı değil Amerika'yı bile yakardım. Zaten kültür farkı vardı, burada bir erkeğin başının bağlı olması önemli değildi. Athan bey alyansını da takmıyordu. Athan aradıkları yemekti, akbaba kılıklılar. Hastaneye girdiğimde bana yaklaşan hemşireye ters bakış atınca hızla yolunu değiştirdi. O an çağrı cihazım çaldı. Cihazada ters bakış attığımda benden uzaklaşsaydı keşke. Öyle bir şey olmayacağını anladığımda koşarak yönümü değiştirdim.

Acil 1 de kimse yoktu. Acil 2 de kimse yoktu. Durum ciddi olmalıydı. Acil 3 e girdiğimde curcunayla karşılaştım. Sedyede yatanlar çocuktu! En büyük gözükeni on altı yaşındaydı. Sinirim yerini şaşkınlığa bıraktı.

''Eva!'' Bay Leo'nun bağırmasıyla arkamı döndüm. Şaşkınlığımı gizlemeye çalıştım. Acilin dışında beni bekliyordu. Etrafında New York polis departmanından polisler vardı. Yaklaştığımda başımla selam verdim. ''Bu size bahsettiğim psikolog Eva.'' Polislerden biri beni süzüp küstahça sırıttı. Resmen beni aşağılamıştı. Tek kaşımı kaldırdım.

''Leo bu kadının bu işi yapabileceğine emin misin? Bu cesaret işi, zeka işi, bağnazlığa yer yok.'' Dediğinde arkadaşları gülerek ona destek verdiler. Kaşlarımı çatıp polise baktım. Kimdi ki bana böyle diye bilirdi. Ben psikolog olmak için nasıl çalıştım, tevekkül edişlerimi sabır ile bekledim. Şimdi karşımda gelmiş beni küstahça aşağılıyordu. Asil kalmayı tercih ederek sessiz kaldım. Bay Leo gerilen ortamda sessiz kaldı. Polisleri tutmadığı içindi bu sessizlik. Sessizliğimizi başka bir ses böldü.

''Bay Leo ne olmuş burada!'' Athan beyaz önlüğünü giyerek acilden çıktı. İçindeki o giymekle giymemek arasında kaldığı kıyafeti kan olmuştu. Şimdi o lekeyi çıkaramazdı çöpe atardı. Dudağım yavaşça yukarı kıvrıldı. Hızla indirdim o kıvrılan dudakları, ortam müsait değildi.

''Lisede çocuğun biri silahla içeri girmeyi başarmış. Sonuç...'' Eliyle acili gösterdi. ''Vahşet. Yaralı olmayanlar daha kötü durumda. Anlayamadığım nokta...'' Susup bize baktı. Athan ve ben onu dinliyorduk. Polis hızla konuşmasını değiştirdi. '' Psikolojik destek lazım. İşin en kötü tarafı suçlu kim bilmiyoruz.'' Cümlesi bittiğinde ortam sessizleşti. Katili nasıl bilmiyorlardı.

''Diğer çocuklar nerede?'' diye sordum.

''Hepsini bekleme odasına aldık.'' Bay Leo bana tepki verme dercesine bakıyordu. Bu bakışları anlamamış gibi yaptım.

''Odada potansiyel bir katil var ve siz kim olduğunu bilmiyorsunuz? O odada onlarca masum çocuk var!'' bağırdığımda polis memurunun suratındaki sırıtış silindi.

''O odadaki hiçbir çocuğu tutuklayamam! New York'un en saygın lisesinde yaşanan bir olay. Kimseye suçlama yöneltemem.'' Dediğinde şaşkınca geriye doğru bir adım attım.

''Sırf zenginler diye bu olay kapanacak mı? O odada katilliğe teşebbüs etmiş biri var! Kaç kişiyi öldürdü?'' sorduğum soruya kimse cevap vermedi. ''Kaç kişiyi öldürdü!'' tekrar bağırdığımda Athan cevap verdi.

''Elimdeki dosyaya göre ex olmuş hasta yok. On beş yaralı olduğu yazıyor.'' Dediğinde gözlerimi kapatıp burnumu sıktım.

''O... Siz korkak olabilirsiniz ama ben değilim.'' Gözlerimi açıp polis memuruna baktım. ''Bu davanın üstü kapatılmayacak. Yaralılardan hala insanlar ölebilir. Sizin için insan öldürmek sorun olmaya bilir ama benim için sorun.'' Arkamı dönüp bekleme odasına gidecekken biri kolumdan tuttu. Döndüğümde bu kişi Athan'dı. ''Bırak o kolu.''

''O odaya gitmeyeceksin.'' Dediğinde kolumu sertçe çektim. Nedenmiş dercesine bakış attım. Şimdi, bir buçuk hafta sonra ne olmuştu hayatıma karışıyordu. Ağzımı açıp cevap verecekken durup ona baktım. Kararlıydı. Şuan içimdeki sinirle ona cevap vermem ne işime yarayacaktı?Bakışlarımı kaçırdım. Derin bir nefes aldım. Karşılıklı birbirimizi kırardık sadece ben şuan onu istemiyordum.

''Üzgünüm, bu benim işim.'' Dediğimde yanağının içini sinirle ısırdığını gördüm. Tamam anlamında kafasını salladı ve sonra ellerini düzenle geriye taradığı saçından geçirdi. Bozulan saçıyla bana baktı.

''Orada yakalanmamış bir katil var!'' dediğinde dişlerinin arasından konuşuyordu.

''Biliyorum.'' Demekle yetindim. Cevap vermeden hızla arkasını dönüp acile doğru ilerledi. Sesimi çıkarmadım. Bende diğer yöne dönerek ilerledim.

*

Kapıyı yavaşça açıp genç insanlarla, geleceğin ise birer ferdi dolu odaya girdim. Çoğu telefonlarına sarılmış ve kendi içlerine dönmüştü. Bir kısmı uyumuştu. Kalan tek tük kişi birbirleriyle durum değerlendirmesi yapıyordu. Yaşanan olayı hangi filme benzettiklerini birbirlerine soruyorlardı. Filmler insanları bu olasılıklara alıştırmıştı veya burası Amerika katillere alışık ülkeydi. Sonuçta kendisi katildi.

''Merhaba!'' dedim. Bir süre cevap bekledim ama sadece lüks okul formaları içinde bana bakan öğrencilerle karşılaştım. Herkes sonra kendi uğraşına geri döndü. Ben şuan bu öğrencilerden daha çok psikolojik destek hak ediyordum. Hepsi sıradan ergendi. Onlarla iletişime geçmem lazımdı. Odanın içine biraz daha ilerledim. Boş olan bir koltuk vardı. Oraya ilerledim. Bir süre onları izleyebilirdim. Koltuğa oturup bacak bacak üstüne attım. Kendi içlerinde takılan gençlere baktım. Acaba arkadaşlık nedir biliyorlar mıydı? Canın sıkılınca bir arkadaşına sataşıp eğlenmek ne demek? Arkadaşla kahvaltı yapmak? İzlenilen bir filmi veya okudukları bir kitabı hiç bir arkadaşlarıyla tartılmışlar mıydı? Hiç kitap okumuşlar mıydı? Gülerek onlara baktım. Kaç yaşlarında pişman olacaklardı, bunu düşünmek hem üzmüş hem sevindirmişti. Üzmüştü çünkü bir daha bu yaşa dönemeyeceklerdi, sevindirmişti bu süreçi hatırlayıp ergenliklerini çocuklarına anlatacaklardı. Sırıttım. Her şeyin güzel yanı vardı. İnsan olarak kaldığımız sürece...

Düşüncelerimi dağıtan şey sallanan koltuğum oldu. Deprem mi oluyordu? Etrafımdaki eşyalar sabitti. Arkamı dönüp pencereye baktım. Dışarı kaçışan panik yapan insanlar yoktu. Bu sarsıntı. Önüme dönecekken yerde oturan kızı gördüm. Güzel, sarışın bir kızdı. Ayaklarını kendine çekmiş sallanıyordu. Herkes düşündüğüm kadar hasarsız atlatmamıştı.

''Merhaba.'' Dedim. Karşılık vermedi hatta durup bana bile bakmadı. O sırada saçlarının arasına karışan kabloları gördüm. Uzanarak kabloyu yavaşça çektim. Kız sallanmayı bırakıp kafasını kaldırdı. Büyük güzel gözleriyle bana baktı. Genç kız çok güzeldi. Bu güzelliğinin artacağına emindim çünkü en fazla on altı yaşındaydı. Yüz hatları belirgenleştiğinde daha da güzel olurdu. ''Merhaba.'' Diye tekrarladım.

''Merhaba.'' Dedi ve uzanıp kulaklıklarını almak istedi. Geri çektim. Şaşkınlıkla bana baktı.

''Diğer herkes kulaklıklarını takmış, canım sıkılıyor. Biraz sıhbet edebilir misin?'' sorduktan sonra dişlerimi göstererek güldüm.

''Dişlerin çok güzel.'' Dedi. Sırıtarak oturduğu yerden kalktı. Pahalı okul üniforması içinde fiziğinin de güzel olduğu belliydi. Aksanı vardı. Amerikan değildi.

''Teşekkür ederim, biraz gen birazda düzenli dişçi.'' Dediğimde güldü. Koltuğun arkasından çıktı. Bende ayağa kalktım.

''Manken gibisin...'' dediğinde eliyle ağzını kapattı. ''üzgünüm ben aklımdan geçenleri söylemeyi severim... Zaten başımı belaya sokanda bu.'' Dediğinde aklımda bazı şeyler yandı ama ona belli etmedim.

''Ah tanışmadık, ben Eva.'' Diyerek elimi uzattım. Kız hiç düşünmeden elimi sıktı. Elleri buz gibiydi ve terliydi. Aşırı gergindi ve bana belli etmiyordu. Karşımda iyi bir oyuncu vardı.

''Ben Yekaterina Petrenko.'' Elimi bıraktı. Karşımda zengin kıza baktım. Acımasız bir babası vardı. Enerji sektörünün mafyasıydı. ''Sen Eva nesin?''

''Ben sadece Eva.'' Diyip kalktığım yere geri oturdum. Yekaterina duvar kenarından bir sandalye almaya giderken arkadaşlarının onu gördüğünde attığı bakışları yakaladım. Hayranlığın altında korku. Ne yapmıştı bu kız? Sandalyeyi alıp gelirken sırıttım. O ne kadar iyi oyuncuysa bende o kadar iyi bir oyuncuydum. Tam karşıma oturdu. Çok güzel rahat numarası yapabiliyordu. ''Bu kadar güzel bir okula gittiğine göre önemli bir hayalin olmalı.''

''Yok.'' Dedi hızla. Sonra sırıtarak bana baktı. ''Aslında biraz yaramaz bir öğrenciyim, Ukrayna'da birkaç özel okuldan atılınca babamda beni buraya gönderdi. Babamdan bahsetmiş miydim? Çok zengin, aslen Rus kökenli Ukrayna'lı. Rusya devlet başkanı arkadaşıdır. Bunu söylemiş miydim?'' kız o kadar hızlı konuşuyorki aksanından dolayı bazı yerleri anlaşılmıyordu. Kaygı duyuyordu. Korkuyordu. Bu korkusu yaptığı her neyse ondan mıydı yoksa babasından mıydı?

''Hayır söylemedin hiçbirini. Burası Amerika bildiğime göre Amerikan kanunları geçerli.'' Dediğimde donup kaldı. Yaptığı her neyse çok büyük bir hataydı.

''Sen kendini anlat.'' İlgiyi kendisinden başka yöne çekti.

''Ben Eva, bu üniversite de hem öğretim görevlisiyim hem uzman psikolog olarak çalışıyorum. Bana verilen bilgiye göre kötü bir olay yaşanmış. Birisi sizin okulunuza silah sokmuş...'' dediğimde Yekaterina'nın rengi attı. Kaskatı kesildi. Cümleme devam edemedim. Küçük katili bulmuştuk. Belli etmemeye çalışarak baktım.

''İngiliz misin?'' dedi titreyen sesiyle. Bir süre durup kendini toparladı ve o mükemmel oyunculuğuna geri döndü. ''Dil bilgisi öğretmenimizin aksanıda senin gibi ve o İngiliz.''

''Hayır Türk'üm.''

''Müslüman olmandan anlamalıydım! Ne salağım tarih derslerimi daha çok dinlemeliyim.'' Dediğinde tüm hareketlerini takip ediyordum.

''Dil bilgisi derslerini iyi dinlemişsin ama. İngiltere de büyüdüm.''

''Çok yakışıklı bir hocası var! Tüm gün kızlarla okumak sıkıcı.'' Konuyu her yöne çekiyordu. Bu sinirlerimi bozdu. Öne eğilip Yekaterina'nın gözlerinin içine baktım.

''Bu hastanede seni yargılamadan dinleyecek tek kişiyim. Aynı zamanda sana yardım edebilecek tek kişi.'' Dediğim anda gözleri doldu hızla ayağa kalktı. Yavaşça doğrulup arkama yasladım.

''Sen ne saçmalıyorsun!'' bağırmasıyla tüm oda bize baktı. Herkes ayağa kalktı.Bize doğru geldiler.

''Yekaterina, bence ona anlatabiliriz.'' Kızın biri mırıldandı.

''Birinin bilmesi lazım Yekaterina.'' Başka biri daha konuşmuştu. Diğer kızlarda katıldı.

''Yeter!'' Yekaterina bağırmasıyla herkes sustu. Yekaterina akan yaşını sildi.''Benim suçum yok! Buldukları erkek hocalar sapık, biz kız lisesinde okuyoruz. Erkeğin olması tuhaf! Bende haddini bildirdim.'' Bağırarak olayı anlatırken soğukkanlıydı. Diğer kızlar ona destek oluyordu. Sabırla nötr şekilde olanları dinliyordum. En sonunda anlatmayı bitirdiğinde kalemin tepesine basıp ucunu içeri soktum. ''Ben suçlu değilim Eva!''

''İçilerinden biri ölmesin. Bu senin suçlu olman veya olmamanı etkilemez direkt suçlu olursun. Burada size haklısınız , haksızsınız diyemem. Dışarıda öldürmeye çalıştığın insanlar var. Bu hiçbir şeyin çözümü değil. Eğer öldürmekle sorun çözülseydi Habil ile Kabil kavgası son ilk ve son öldürme olurdu.''

''Lütfen kimseye söyleme, biz arkadaşımızı koruruz.'' Arkadaşları Yekaterina'nın önüne geçti.

''Ben söylemesemde anlaşılacak. Bu olay çoktan dünya basınına yansımıştır.'' Dediğimde kızlar birbirine baktı. Evet, haklılardı taciz olayı ile başlasada ileride daha kötü sonuçlar olabilirdi. Bunu onlara söylemeyecektim. Silah yoluyla çözmek çözüm yolu değildi. Bu düşünceler arasında koridordan ateş sesi geldi. Kızlar korkuyla çığlık atarken ayağa kalktım. Kızların arasından geçerek odadan çıktım. Çıktığım gibi karşımda asker kepli biriyle karşılaştım. Elindeki silahı etrafındaki yere yatmış insanlara tutuyordu.

''Ben bu ülke için savaştım! Şimdi kızım sedyede kolundan vurulmuş yatıyor.'' Diye bağırdığında dişlerimi sıktım.

''Aradığımız katili bulduk!'' diye bağırdım. Tüm bakışlar bana kaydı. Askerin arkasındaki polisler bana baktı. Küstah poliste oradaydı ve bana şaşkınlıkla bakıyordu. Sanırım aptal olduğumu düşünüyordu.

''Katil! Sen kime katil diyorsun.'' Elindeki tabancayı bana çevirince içimden bir şey çekildi. Dondum. Elimi kapı koluna koydum. Toparlanmam lazımdı. Gözlerimi kapattım. İçimden ona kadar saydım. Derin nefes aldım. Gözlerimi geri açıp zorla sırtımı dikleştirdim.

''Sa... Sana diyorum. Katilsin!''

''Ben ülkemi korumak için gittim!''

''Nereye? Meksikaya mı? Kübaya mı? Kanadaya mı? Arjantine mi? Şiliye mi? Brezilyaya mı? Gittin? Alakası olmayan bir ülkeye gidip masum insanları öldürerek kahramanlık taslamakla ülkeni koruyamazsın! Sadece saf bir katilsin tebrik ediyorum, aldığın ödüllerde tescillenmiş katilsin.'' Dediğimde askerin suratı kıpkırmızı oldu. Kendime güvenim daha çok geldi. Elindeki silaha bakmamaya çalışıyordum.

''Sen hain bir nankörsün! Bu ülkede yaşayıp hemde bu ülkeyi koruyan ben ve benim gibilere laf söylüyorsun.'' Dediğinde güldüm.

''Siz benim topraklarımda kan dökerken ben burada çaldığınız nimetlerden yararlanıyorum. Hem hırsız hem katilsiniz. Birgün işgal ettiğiniz topraklardan giderseniz herkes kendi ülkesinde yaşayabilir... Dur bir dakika siz Amerika kıtasınıda işgal etmiştiniz. Yaşayacak toprağınız bile yok.''

''Katil olduğumu kanıtlayamazsın bile.'' Asker dahada kızarıyordu.

''Sana tarihin her noktasında gösterebilirim ama çok uzak tarihe gitmeyeceğim. Siz ve sizin ülkeniz 2003 yılında Irak'ı işgal ettiğinden beri 1.2 milyon insanı öldürdünüz! 1.2 milyon rakam değil insandı! Senin kızına verdiğin önemi veren anne babaları, o kızları öldürdünüz. Siz sadece katilsiniz.'' Dediğimde askere doğru birkaç adım attım. Silahını daha emin şekilde bana uzattı.

''Kızımı bu duruma düşüreni istiyorum.'' Diye bağırdı. Amerika gibi aniden konuyu değiştirdi. Ben değiştirme taraftarı değildim.

''Kızın hala yaşıyorken yanına git. Bakarsın ülken kendini işgal etmeye kalkar...''

''Sus.'' Havaya ateş edince sırıttım. Çınlayan kulaklarıma aldırış etmedim.

''Sana bunu yapan kişiyi vermeyeceğim. Ben katillere istediklerini vermem.'' Dediğimde öfkeyle bana doğru koşmaya başladı. Üzerime dev cüssesi ile koşarken etrafıma bakındım. Ama kendimi savunacağım hiçbir şey yoktu. Asker bana yaklaşınca yana çekilip ayağımı uzattım. Cüsseyi kontrol edemeyerek ayağıma takıldı ve koridora devrildi. Çıkan sesle herkes bağırarak ayağa kalkıp koridordan kaçtılar. Bende kaçmak için hamle yaptım ama odadaki kızlar aklıma geldi. Biri yanlışlıkla çıksa adam içeri girerdi. Gidemedim. Adam ayağa kalkmaya çalışıyordu. Koluna hızla vurdum.Kalkamadan düştü. Eğer kalkarsa ikinci nefesi alamadan öldürürdü beni. Asker bu sefer çevik bir hareketle ayağa kalktı. Bana döndüğünde koridorda başka bir ses yankılandı.

''Baba!'' ikimizde sesin geldiği yöne baktık. Athan omuzlarından tutarak bize doğru bir kız getiriyordu. Kızı bırakarak babasına koşmasını sağladı. Hızla beni kolundam çekti. Hızlı şekilde koridordan çıkardı. Sessizce beni diğer koridorda bıraktı. İlerlerken arkasından bağırdım.

''Athan! Nereye?'' dediğimde durup omzunun üstünden bana baktı.

''Sakinleşmem lazım. Ölüme giden biriyle evlenmeye çalışıyorum.''

''Parmağında yüzüğün bile yok.''

''Yüzüğü kaybettim, peki sana hediye aldığım yüzük?'' dediğinde durup ona baktım.

''Hediyeyi hediye etmek sünnettir.'' Tek kaşını kaldırıp bana baktı. Beni kekleyemezsin der gibi bakıyordu. ''O yüzüğü bana aldığını herkes biliyordu. Adam ise psiolojik sorununu senle benim evleneceğimi kabul ederek kurtulabilirdi. O yüzük ona sürekli bu durumu hatırlacak.''

''Bunu keşke bu şekilde yapmasaydın.'' Dediğinde bana doğru yaklaştı. Sakinleşmek için biraz bekledi. ''Bence daha fazla uzatmayalım. Birbirimizi kırmaktan öteye gidemeyeceğiz. Tekrar lütfen gitme o odaya.''

''Tamam.'' Dedim.

''Sonra bunu konuşuruz.'' Gülerek bana baktı. İşte bu bakışı seviyordum. Arkasını dönerek gitti. Mutlu etmeyi bilen insanlarla olmak gerekiyordu.

İnstagram- Eva_Wattpad

Facebook- GlsmOzdmr-Wattpad

Continue Reading

You'll Also Like

3K 1.6K 28
Okulun bodrum katına bir top düştü o an. Kız kapıyı araladı ve gördüğü şeyle birlikte gözleri açıldı. Kız korkmuştu. Gelecekteki kız konuştu o an. He...
3.3M 97.2K 75
Ada: Son bir defa gör beni Ada: Son bir defa duy Ada: Son bir defa sarıl bana Ada: Son bir defa ellerimi tut Ada: İmkansız biliyorum Ada: Ama son bi...
22.2M 884K 114
İşte oradaydı... Muhtaç olduğum kadın korkuyla bana bakıyordu. Ona biraz daha dokunmazsam sanki ölecektim. Bu hastalıklı duygular beni resmen ele geç...
13.8K 815 17
Hiç beklemediğin bir anda karşına çıkan birisi hayatını değiştirebilir... Soru şu sen hayatının değişmesine hazır mısın? Yalnızlığını terk etmek ve b...