After Decisions (GAY)

De alwayshogwartsx

151K 5.7K 1.7K

Cole kısa bir süre önce kızlara o kadar ilgi duymadığını fark eder. Hoşlandığı asıl çocuk da onu hayal kırıkl... Mais

After Decisions
1. Bölüm.
2. Bölüm.
3. Bölüm.
4. Bölüm.
6. Bölüm.
7.Bölüm (The Smoke)
8. Bölüm.
9.Bölüm.
10.Bölüm - PART 1
10.Bölüm - PART 2
11.Bölüm.
12.Bölüm.
13.Bölüm.
14.Bölüm (Answer)
15.Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm

5.Bölüm.

6.9K 306 25
De alwayshogwartsx

1.000 OKUMAYI GEÇMİŞ ??!?!?!?! Hani her okuma sayısı arttığında evde küçük çaplı sevinme törenlerim olurdu ama bu seferki 10 dakika sürdü. Şaka yapmıyorum. Birçok kişiye göre normal belki ama benim ilk başarılı hikayem olduğu için fnkffv Hani.. ÇOOOOOOOK teşekkür ederim. Zaten küçük şeylerden mutlu olan bi insanım ama bu bana baya büyük scnkjbkd görürü görmez motivasyonum arttı ve yazmaya devam ettim elimden geldiği kadar güzel yazmaya çalışarak. Umarım seversiniz ve tekrar teşekkürler :dd

Eve gittiğimde annem meraktan çıldırmış ve ağlamaktan yorulmuş durumdaydı, ona her şeyin düzeleceğini söylemiştim ve yanağından öptükten sonra uyumasına izin vermiştim. Okuldayken üzerimde tuhaf bir sakinlik vardı. Babama olan öfkem yerindeydi ama onu dengeleyen huzurlu bir taraf vardı. Ve her ne kadar itiraf etmek yanlış hissettirse de bunu August'a borçluydum.

Normal adımlarla biyoloji sınıfına girdim. Bana gülümseyerek selam veren Jason'a gülümsedim. Tuhaf hissettirmişti, ama gergin değil. Tabii ki August üç sıra arkamda oturuyordu ve her zaman yaptığını yapıp dış dünyayla alakadar olmuyordu. Yine de dönüp ona baktığımda hafifçe gülümsediğine yemin edebilirdim ve bu beni de gülümsetti. Normal geçen dersten sonra sınıftan çıkarken Jason onu sınıfın önünde bekleyen Daisy'le "kavuşmalarını" izlemek hafif de olsa içimde bir yeri sızlatmıştı. Hızlı adımlarla koridora ilerlerken sınıfların birinin içinde notların arasında boğulmuş Lilly'i fark ettiğimde durakladım. Bir süre boğuşmasını izledikten sonra sınıfa adım attım ve yanına ilerledim. Geldiğimi fark etmemişti bile.

"Lilly?" Bir anda kafasını kaldırıp bana baktı ve anlık korkudan sonra yüzünde rahatlama belirdi.

"Cole! Tanrı aşkına beni korkuttun."

"Şimdi her sabah ne hissettiğimi anlamışsındır. Sabah demişken... sahi neden bu sabah dolabın önünde ödümü koparmadın?" Hüzünlü bir iç çekti.

"Annem ve babam matematikten ek dersler almam için beni zorladı. Sabah acilen Bay Matthews'u bulup belirli teneffüsler için ders rica etmeliydim."

"Vay canına... Kim derdi Lilly Castle inek olacak diye?" Yakınında duran silgisini bana fırlattı ama son anda gülerek yana kaçtım.

"Zorlamasan iyi edersin. Sahi August'la korku seansınız nasıl geçti?" Bir anda dükkanda yalnız kaldığımızı ve ondan ödümün koptuğunu hatırladım. Sonra da dolabın içinde yaptığımız konuşmayı. Daha dün olmasına rağmen şu an çok uzak geliyordu.

"Düşündüğüm korkunç değil. İkimiz de ayrı ayrı işimizi yaptık. Daha sonra da eve döndüm, hepsi bu kadar." Eğer August hakkında daha fazla şey bilmek istiyorsam Lilly'e her şeyi anlatamazdım. Bana engel olmaya çalışabilirdi. Yaptığı şeyleri anlatırsam da August'un güvenini boşa çıkarırdım. Lilly şüpheli bakışlarını benden ayırmadı.

"Hmm.. Yani hiç konuşmadınız?" Dudağımı ısırdım. Bir gün içinde iki kere uzun konuşma yapmıştık ama kim sayıyor ki?

"İyi akşamlar ve günaydın dışında hayır." Lilly aynı şekilde bakmayı sürdürdü. "Ne?"

"Bence... bana yalan söylüyorsun. Ama şu an doğruyu söylemek için seni zorlamanın srrası değil çünkü birazdan Bay Matthews gelip sorularıma bakacak. Ve bu kağıtta olan her şeyi sormam lazım ki bu hoş olmayacaktır o yüzden sana iyi günler dilerim ve tekrar en yakın arkadaşım olduğunu hatırlatırım." Gözlerimi devirdim.

"Tamam Lilly." Yine de Lilly beni çok uzun süredir tanıyordu ve ona yalan söylemek hoşuma gitmiyordu ama bu almam gereken bir riskti.

Günün geri kalanında August her zamanki gibi yalnızdı. Beni de takmıyordu. Tabii ara sıra verdiği güven verici bakışlar hariç. Yemekte onu görmezden gelmek zorunda kalmak zorunda kalmıştım çünkü bu Lilly'nin daha çok sinirlenmesine neden oluyordu. Zaten yemekte Sarah'nın beni görünce triple yolunu değiştirmeye çalışırkenyerdeki dökülmüş püreye basarak kayması ilgiyi baya dağıtmıştı. Bütün gün aynı ifadeyle dolaşan August'un kahkahalarla güldüğüne tanık olmuştum. Ben tabii ki de gülmedim, bunun için dudaklarımı birbirine acıyana kadar bastırmam gerekse bile.

Lilly'nin akşam okulda kalması gerekiyordu, ona veda edip okul otobüsüne bindiğimde şaşkınlıkla August'u fark ettim. Her okul çıkışı artık ne yapıyorsa oraya giderdi. Yanına oturursam dikkat çekerdi çünkü herkes yalnız takıldığını biliyordu.Bu yüzden önüne oturdum. Bakışlarını ensemde hissedebiliyordum ama dönüp bakmadım. Bizim oturduğumuz yer biraz daha uzaktaydı bu yüzden çoğunluk indiğinde dikkatlice arkaya döndüm.

"Hey, biliyorum yapmamalıyımkf ama aklıma takıldığı için sormak zorundayım." Kaşını hafifçe kaldırdı. "Şu.. yaralanan çocuk.. yaşıyor mu?" İfadesi bir anda sertleşti ve camdan dışarıya bakarak iç çekti.

"İyi. Telefonundan ambulansı arayıp eline tutuşturmuştum, hala konuşabiliyorken.Korkusundan ötmemiştir, güven bana." Kafamı sallarken rahatladım. Demek ki kimsenin zarar görmesini istemiyordu. Ama kötü işlerini sürdürüyordu.Camdan bakmayı sürdürünce konuşmanın sona erdiğine inandım ve önüme döndüm. Kısa bir süre sonra Old Records'ın önünde durduk ve August yavaş adımlarla kapıya ilerledi. Araç dururken bana döndü ve dudağının sağ tarafı yukarıya doğru kıvrılırken "Görüşürüz." dedi. Daha sonra inmesiyle beraber kapı kapandı. Ondan sonra ben de sakin adımlarla servisten inerek eve yürümeye başladım. August'u takip etme ihtiyacı duymuyordum çünkü çok yüksek ihtimalle bir yere gitmiyordu. Zaten aldığım kararla beraber bunu yapmamalıydım.

Eve girdiğimde şaşırtıcı bi şekilde annemi evde bulamadım. Mutfak masasının üzerinde bir kağıt parçası gördüm ve okudum.

"Cole,yeni bir iş buldum. Öğleden akşama kadar bizim buradaki cafede bulaşık yıkayacağım. 6'ya kadar yokum, beni merak etme.
-Annen."

Kağıdı oflayarak yerine bırakırken babama içimden tekrar küfrettim. Bunların hepsi onun suçuydu. Zaten terzi işleri yüzünden yeterince yoruluyordu,şimdi bir de bulaşık yıkayacaktı. Babama olan öfkemi unutmak için ödevlere bakmaya karar verdim. Yarım saat sonra hala önümdeki notlarla bakışıyorduk ki kapı çaldı. Saate baktığımda henüz 4 buçuk olduğunu fark ettim, yani annem olamazdı. Hızlıca aşağı indim ve kapıyı açtığımda karşımda Lilly'i buldum. Kocaman gülümsüyordu.
"Selam."

"Lilly? Burada ne işin var? Senin evde matematik testleriyle boğuşuyor olman gerekmiyor muydu?"

"Eh, yardım almam gerektiğinden eminlerdi ve en yakın kaynak sendin. Çünkü sen benim "zeki ve çalışkan" arkadaşımsın." Kafamı öne eğerek ofladım ve tekrar kaldırdım.

"Yani aileler arasında da bu ünüm var. Harika."

"Hey, o ünün olmasa gelemezdim. Girebilir miyim artık?" Hafifçe kenara çekilip girmesine izin verdim. Lilly etrafına bakındı. "Bayan Simmons yok mu?" Derin bir iç çekerek kafamı salladığımda Lilly bana endişeyle baktı.
"Cole.. İyi misin?" Böylece ona babamım durumunu anlattım. Zaten babamla ilgili olanları biliyordu bu yüzden onun yüzünde de aynı kızgınlıkları gördüm ve aynı küfürleri duydum. Tabii ki ona August'lu kısmı anlatmadım. Büyük ihtimalle bir süre sonra öğrenecekti ama şu an sırası değildi.

"Bunu size tekrar yaptığına inanamıyorum." Dedi sinirle kafasını sallayarak. "Daha önce yaptıklarını hiçe sayarak hem de."

"Gerçekten endişelenmene gerek yok, annem de ben de alıştık. Yani annem güçlü kalmaya çalışıyor, ama ben annem kadar güçlü olabilir miyim emin değilim.." Lilly'nin elini elimin üzerinde hissettim. Kafamı kaldırıp baktığımda destek verircesine gülümsüyordu.

"Bundan öncekileri atlattıysan bunu da atlatabilecek kadar güçlüsün Cole. Ne olursa olsun yanındayım tamam mı? Eve tıkılmış olsam da." Ona minnetle gülümseyerek başımı salladım.

"Bence artık ders çalışmamız gerekiyor, ailen içindeki ünümü kaybetmek istemem." Ödevleri beraber yaparken bir daha babamın konusunu açmadık. Ara sıra aklımdan August'un geçmesine engel olamıyordum. Bu artık beni korkutmaya başlamıştı çünkü beynimin bir bölümünün August'a ayrıldığını hissetmeye başlamıştım.

Saat altıya doğru gelirken kapı çaldı. Bu kez gelen annemdi. Ona sarıldım. İçeri girerken ne kadar yorgun olduğunu görebiliyordum.
"Ee.. Nasıl geçti ilk iş günün?" Sesimdeki eleştirelliği sezmiş olmalıydı.

"Cole, bak bunu konuşmamıza gerek yok, ne kadar ihtiyacım--"

"Merhaba Bayan Simmons." Yavaşça öne gelerek gülümseyen Lilly'e teşekkür dolu bir bakış gönderdim. Annemin yüzü yumuşadı ve Lilly'e döndü.

"Ah Lilly, hoşgeldin canım nasılsın?"

"İyiyim, Cole'la ders çalışıyorduk şimdi gidiyordum. Siz de biraz yorgun görünüyorsunuz. Biraz dinlenmelisiniz."

"Teşekkür ederim canım, öyle yapacağım. Uğramana çok sevindim annene selam söyle."

"Tabii söylerim. İyi akşamlar. Hoşçakal Cole!"

"Hoşçakal, yarın okulda görüşürüz." Gülümseyerek el salladı ve kapıdan çıktı. O çıktığında annem bana döndü. Konuşmasına izin vermeden ben konuştum.

"Seni anlamıyorum. Kendini zaten yeterince yoruyorsunuz, bir de o adam yüzünden daha fazla mı yoruyorsun? Ben sadece bir dükkanda çalışıyorum anne, senin daha fazla yük altına girmeni istemiyorum."

"O adam dediğin baban, Cole." Ağzımdan gergin bir kahkaha kaçtı.

"Evet ne kadar harika bir baba örneği olduğunu hepimiz görüyoruz." Annem yavaşça yanıma yaklaştı.

"Sen daha okula gidiyorsun, böyle bir sorumluluğu almana izin veremem. Ayrıca kötü bir baba örneği olsa da o baban Cole ve bununla yaşamak zorundayız." Ellerimi sinirle saçlarımın arasından geçirdim ve uzaklaşmaya başladım.

"Güzel, öyleyse hayatımıza kaldığı yerden daha fazla zorluklalar devam edelim, neden? Çünkü o benim BABAM. O babam olduğu için acınası hayatımıza kaldığımız yerden devam edebiliriz çünkü bunu yapmaya zorlayan BABAM! Sen kendi hayal dünyanda yaşayabilirsin anne ama ben bu resimde bir baba falan görmüyorum!" Bağırdıkça merdivenlere doğru ilerledim ve geldiğimde hızla yukarıya çıktım.

"Cole! Cole!" Annemi duymazdan gelerek odama çıktım ve yatağıma oturup dizlerime kendime çekerek ileri geri sinirle sallanmaya başladım. Hiçbir şey beni sakinleştrcek gibi durmuyordu. Bir şeyleri kırmak istiyordum. Tam yatağımın baş ucundaki telefonu alıp duvara fırlatacaktım ki duraksadım. Havada duran ve son gücüyle telefonu sıkan elimi yavaşça indirdim ve boş gözlerle ekrana bakarken elim rehbere oradan da August'un adına gitti. Eğer sorarsanız evet numarayı bana verdiği an kaydettim, ne var? Tabii aramayı asla düşünmemiştim şu "oluruna bırakma" işi yüzünden. Onda da ne kadar başarılı olduğumdan emin değildim tabii. Ama şu an bununla alakası yoktu, sakinleşmek için bir yol arıyordum ve son sakin hissettiğim yer August'un yanıydı. Hayatımın en korku dolu anlarımı yaşadığım yer de onun yanıydı. İronik. Belki de Bu yüzden ona ilgiliydim, bana yaşattıkları yüzünden. Belki de korku ve rahatlık dışında, veya ikisinin birleşimine ne deniyorsa. Bunun üzerine kafa yorduğumda korkuyordum bu yüzden dikkat dağıtmak için kendimi arama tuşuna basarken buldum. Ben titrerken telefon iki kere çaldı ancak telefonu kapattım. Ne demişti? "En ufak şey için rahatsız etme." Bu da şu an benim için büyük görünebilirdi, ama August için bu kadar önem teşkil ettiğini sanmıyordum. Kendimi sakinleştirmek için başka bir yol bulmalıydım. Ne bileyim... kitap okumak gibi. Tam klasik bir sinirli adam sahnesi gibi odanın içinde volata atmak için kalktığım sırada telefonum çaldı. Olduğum yerde kaldım. Ekrana bakmaya korktuğum halde yatağa geri oturup telefonu elime aldım. August. Ne yapacağımı bilemez halde ekrana bakarken kapatmasını umut ettim. Biraz daha uzun çalınca aptallık etmemeye karar verip telfonu açtım, arayan bendim sonuçta.

"A-alo?"

"3 saniye çaldırıp kapatmanın özel bir nedeni var mı?" Yutkundum.

"Ben.."

"Yanlışlıkla aradım deme çünkü inanmam." Derin bir nefes alarak normal bir sesle konuşmaya çalıştım.

"Tamam. Sadece sana dün akşam anlattığım şey... annem sırf bu yüzden ek bir işe başvurmuş ve... bu kadarı bana çok fazla geliyor.. sen de gereksiz yere arama--"

"Bu gereksiz bir neden değil, tam olarak bu yüzden aramanı istemiştim. Sonuçta sen uslusun ve gereksiz yere etrafına zarar vermeni istemem." telefonun ucundan bile gülümsemesini hissedebiliyordum.

"Düşünceliğin için teşekkürler. Telefonu açacağını bile düşünmemiştim yani şeyde olursun diye düşünmüştüm..."

"İş?" İç çektim.

"Evet. İş." Tanrı aşkına buna iş dışında bir şey diyemeyecek miydim artık?

"Bu aralar pek ilgilenmiyorum. Kendimi aptallarla uğraşacak gibi hissetmiyorum, hem yardımıma ihtiyacın var." Yutkundum.

"Benim... yardımını ihtiyacım yok."

"Cık cık, kendinle çelişme Cole. Bence şu an tartışmanın sırası değil ne olduğunu söyleycek misin?" Derin bir nefes alarak telefonu ilk açtığımda kekeleyerek özetlediğim durumu detaylı anlattım. Dün olduğu gibi beni dinliyordu. Anlatmayı bitirdiğimde derin bir nefes aldı."Güçlü kalmaya çalışıyor Cole, aynı senin gibi. Yani anneni suçlarsan kendini de suçlamış olursun. Hadi ama, bana başka bir işte çalışmaya başlamayı düşünmediğini söyleme." Durakladım. Bizi bu durumdan kurtarmak için düşündüğüm fikirler arasında bu da vardı. Suskunluğumla cevabını aldı. "Gördün mü? En ufak şeye bile sinirleniyorsun. Geçen akşam o kadar sinirliydin ki sigara içtin, ki bir daha yapmamanı söylemiyorm ama sağlık önce gelir diyorsan sen bilirsin." O anki halim aklıma gelince tuhaf bir şekilde güldüm. İşte bu yüzden August'u aramıştım. "Her neyse sorununa çözüm olabildiysem ne mutlu bana. Eğer kafanı bunlardan uzaklaştırmak istersen seni... gezintiye de çıkarabilrim." Kalbim göğsümün içinde takla attı. Gezinti derken ne demek istediğini tahmin edebiliyordum ama emin olmak için yine de sormamak için kendimi tuttum. Hafifçe güldüm.

"Pekala, düşünebilirim. Ayrıca şimdilik sigara istemiyorum teşekkür ederim." August ofladı.

"Bu kötü oldu. Her neyse fikrini değiştirirsen de haber verebilirsin, o zaman kadar görüşürüz." Telefon kapandı. Gözlerimi boşluktan ayırmadan telefonu yanıma bırakırken hafifçe gülümsedim. Son iki konuşmanın bende yarattığı duygular beni korkutuyordu. Ama aynı zamanda o tanıdık rahatlama duygusu da yerine gelmişti.O sırada kapım çalındı, gelen annemdi. "Cole gelebilir miyim canım?"

Önce kendimi ikna etmek için kafamı salladım sonra da "Gel", dedim. Kapı yavaşça açıldı ve annem endişeli bakışlarla bana ilerleyerek yatağa yanıma oturdu. Bir şey söylemedim.

"Bunu niçin yaptığımı biliyorsun değil mi canım? İkimiz için yapıyorum, daha önemlisi senin geleceğin için yapıyorum. Öylece olanlara karşı koyamam." Kafamı salladıktan sonra ona baktım.

"Beni, geleceğimi düşündüğü biliyorum anne, ama dayanamıyorum. O adamın babam olmasına dayanamıyorum, bunun için yapmak zorunda kaldıklarımıza dayanamıyorum senin acı çekmene dayanamıyorum.."

"Şş." Annem kafamı omzuna yatırıp saçlarımı okşamaya başladı. Dokunuşuyla gözlerimi kapadım ve ilk göz damlasının yanağımı ıslattığını hissettim. "Sana daha iyi bir hayat sunmak isterdim, örnek alabileceğin bir baban olmasını isterdim ama bazen elimizdekilerle yetinmek zorunda kalırız ve şu an elimizdeki şey birbirimiziz. Bazı insanlar değişmez ve bununla yaşamayı bilmeliyiz." Annem haklıydı elimdeki şey annemdi. Onun da tek var olan şeyi bendim. Son cümlesi de tanıdıktı ama insan tamamiyle kötü olmamalıydı. Bu kötülüğü az da olsa örtmeye yarayacak iyi yanları olmalıydı ve babamı az gördüğüm için bu yanlarını bilmiyordum, olduğuna dair de pek bir umudum yoktu. Ama böyle birilerini tanıyordum ve bence onlar kötülük için umuttu. Annem kafamı okşamaya devam ederken rahatlıkla karışık göz yaşlarımın kucağıma düşmesine izin verdim.

Continue lendo

Você também vai gostar

123K 8.8K 89
Öğretmen ama AŞKA ÖĞRENCİ (Texting) • Anaokulu öğretmeni olan Beyza yoğun bir sene geçirdiği için yeni dönemde dinlenmek için görev değişikliği yapmı...
25.3M 902K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
2.3M 74.7K 58
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...
1.5M 50.6K 24
"Zorla evlendik farkındasın değil mi?" dedim dehşetle. Umursamadı ve gözlerimin en derine bakıp, belimde olan eli belimi okşamaya başladı. "Evet kar...