ZEHİR'li MASKE (Askıda)

By zahhir

614 42 16

"Kendisini güçlü zanneden bir insan gūçsüz olduğunu ne zaman anlar biliyor musun?" "Ne zaman?" Berfe'nin mer... More

*TANITIM*
ZEHİR!!!
NEFRET!
YALANLAR...
HAZAR..!
ÇAM YARMASI..!

MEZARLIK..!

78 6 5
By zahhir

Selam canlar😊😊

Yeni bir bölümle yine karşınızdayım. Bu bölüm de farklı olaylarla karşılaşacaksınız. Adlandırılamayan olayların olduğu bir bölüm oldu, inşallah beğenirsiniz.

Bölümü okuduktan sonra oy ve yorumlarınızı bekliyor olacağım.

Keyifli okumalar canlarım😊🤗

            6. BÖLÜM
"Berfee, Berfee!" Berfe ona seslenen birisini duyduğunda yavaşça gözlerini açmıştı. Ilk önce bulanık olan görüntünün gittikçe netleşmesiyle karşısında ki kişinin kim olduğunu görmüştü.

"Günaydın anne!" annesi bu söze gülümseyip konuşmaya başladı.

"Ne günaydını kızım, akşam oldu. Hadi elini yüzũnü yıka da aşağı gel, yemek hazır!" annesinin söylediklerini başıyla onaylayıp yan tarafında duran koltuk değneğini koltuğunun altına alıp kalkmış ve kendi odasındaki banyoya ilerlemişti.

Elini yüzünü yıkadıktan sonra yavaş adımlarla tekrar odasına girdiğinde annesini görememişti içeride. Ne çabuk odadan gitmişti, hem bu ayakla aşağı tek başına nasıl inecekti ki? Hiç düşünmüyordu annesi...

Odasından çıkıp koridorda ilerledikten sonra merdivenlerin başına gelmişti. Buradan nasıl ineceğini düşünüyordu şimdi. Yavaş ve temkinli adımlarla merdivenlerin korkuluğundan tutunarak inmeye başlamıştı. Her basamağı yavaşça ve önüne bakarak iniyordu ki sondan üçüncü basamakta sağlam olan ayağının burkulması sonucu dengesini kaybetmiş ve düşüşe geçmişti. Korkudan kapattığı gözleriyle birlikte yere düşmeyi bekliyordu ki beline dolanan güçlü kollar buna engel olmuştu.

Berfe birkaç saniye korkudan gözlerini kapalı tutmuş daha sonra düşmediğini anladığında göz kapaklarını yavaşça aralamıştı. Karşısında ona ifadesiz bir yüzle bakan Hazar'dan başkası değildi. Aralarındaki mesafe çok fazla yakındı ve Berfe ister istemez bundan rahatsız olmuştu.

"Dikkatli ol!" Hazar uyarısıyla birlikte kızın doğrulmasını sağlayarak dengede durduğunu anladığında kızın belindeki ellerini çekmişti.

"Şey...ben teşekkür ederim." Hazar'ın gözlerine bakarak ettiği teşekkürden sonra abisinin sesini duydu.

"Ne bu gürültü? Bir şey mi oldu miniğim?" Bertan ağabeyi anlaşılan tutamadığı için merdivenlerden düşen koltuk değneğinin sesini duyup da gelmişti. Berfe ona hala kırgındı ve sert bir ifadeyle cevap verdi.

"Önemli bir şey yok! Sadece ayağım burkuldu, tökezledim o kadar!" dediğinde Bertan kaşlarını çattı.

"Sen tek başına mı indin buradan Berfe?" dediğinde Berfe abisinin fazlasıyla sinirlendiğini fark etse de umursamadı.

"Evet!" dediğinde Bertan Berfe'ye bir adım daha yaklaşıp hiddetle konuşmaya başladı.

"Ne diye tek başına inmeye çalışıyorsun? Ya düşseydin, daha kötü şeyler olsaydı ne olacaktı? Bizim seni indirmemizi neden beklemiyorsun?" dediğinde Berfe de hiddetlenmişti. Zaten bacağı ağrı kesicilerin etkisi geçtiği için sancıyordu bir de abisiyle uğraşıp daha da sinirleniyordu.

"Her hareketimde size haber verecek değilim!" Hazar iki kardeşin arasında kaldığı için gergindi fakat bir anda çekip de gidemezdi.

"Vereceksin, gerekirse her hareketinde bize haber vereceksin!" dediğinde Berfe'nin gözleri dolmuştu. Bu kadar üstüne gelmeyen ağabeyi şu bir kaç gün içinde esip gürlüyordu, hem de Berfe'ye...

"Peki!" bu peki bir kabulleniş göstergesiydi. Ama kırgın bir kabullenişti. Içinde barındırdığı duyguları dışarı yansıtmamak için söylediği tek onay cümlesiydi, peki...

Abisine çevirdiği kırgınlık dolu bakışlarını çekerek yerden koltuk değneğini aldı ve öyle saf saf dikilen iki adamın yanından olabildiğince hızlı bir şekilde uzaklaştı.

"Berfee!" Bertan kardeşinin bakışlarını görüp hızla gitmeye çalışan fakat ayağında ki yaradan dolayı yavaşlayan Berfe'ye seslenmişti fakat Berfe'nin ona dönmeye niyeti yoktu. Bugün çok kırmıştı kardeşini, bunu fark edebiliyordu. Gönlünü alması gerekirken kırıkları daha da tuz buz ediyordu. Bir an önce Berfe'ye kendini affettirmeliydi.

"Hadi biz de geçelim." Hazar'a yönelik söyledikleriyle Hazar'ın kararsız bakışlarını fark etmişti.

"Ben aşağıda yerim Bertan. Hadi sen git!" dediğinde Bertan kaşlarını çatmıştı.

"Ne saçmalıyorsun yine? Hep beraber yenecek o yemek. Bir daha da böyle bir laf duymayacağım." deyip Hazar'ı kolundan itekleyip önden gitmesini saģlamıştı.

........................................................

Herkes sofradaki yerini almış Demet hanım ve Hazar da o sofrada bulunuyordu. Hazar önünde gördüğü yemeklerin hepsinin, kendi sevdiği yemekler olduğunu fark etmiş ve annesine gülümsemişti. Annesi sırf o geliyor diye Hazar'ın sevdiği tüm yemekleri yapmıştı. Sonuçta oğlu uzun yıllardan beri bu eve gelmiyor ve annesinin yemeklerini yemiyordu.

Berfe ise sanki kafasını tabağından kaldırmamaya yemin etmişti. Az önce merdivenlerde abisinin bağırması olan iştahını da kaçırmış sadece masada oyalanmak için elindeki çatalıyla tabağındakileri didikliyordu.

"Berfe, yemeğinle oynama da doğru düzgün ye!" Berat'ın söyledikleriyle hiç kafasını kaldırıp da Berat'a laf yetiştirmeye çalışmayı bırak bakmamıştı bile. Gerçekten şu aralar kimseyle konuşmak istemiyordu. Tartışmak ise en son istediği şeydi. O yüzden abisinin dediğine uyarak çatalını ağzına doğru götürmüş zor da olsa bir lokma almıştı. Canı hiçbir şey istemiyordu, sadece ve sadece yatıp uyumak istiyordu.
 
Çiĝnediği lokma sanki ağzında büyüyor yutulamayacak devasa bir yemek haline geliyordu. Halsizliğinden ve iştahının kapanmasından hasta olacağı sonucunu çıkarıyordu. Her şey bitmiş gibi bir de o eksikti zaten. Gerçi bunların tek sorumlusu ona bağırıp duran ağabeyleri de olabilirdi.

Daha fazla yiyemeyeceğini anladığında sandalyesine yasladığı koltuk değneğini eline almış kalkıyordu ki Bertan'ın söyledikleriyle birlikte yerinden kıpırdayamamıştı.

"O tabağındakiler bitene kadar masadan kalkmak yok!" Berfe biliyordu ki bu yemeklerden bir kaşık daha alırsa kusacaktı. O yüzden yemeğin başından beri kaldırmadığı kafasını kaldırıp Bertan ağabeyine yönelik konuşmaya başlamıştı.

"Daha fazla yiyemiyorum. Kalkabilir miyim?" dediğinde masadaki herkesin gözlerini üzerinde hissediyordu fakat kimseye dönüp de bakmıyordu bile. Gözleri sadece Bertan ağabeyindeydi.

Bertan ise kızın sabah da hiçbir şey yemediğini hatırlayarak kaşlarını çatıp despot bir tavırla konuşmaya başlamıştı.

"Hayır Berfe! Kahvaltıda da hiçbir şey yemedin. O tabak bitecek!" dediğinde önündeki tabağa bakmaya başlamıştı Berfe. Bunların hepsini nasıl yiyebilirdi ki? Çok fazlaydı. Zaten ağzına bir parça daha alırsa kesinlikle kusardı. Biliyordu Berfe...

"Yiyemiyorum daha fazla! Lütfen dinlenebilir miyim artık?" Bertan'a ters ters bakarak söylediği sözlerle dişlerini sıktığını fark etmişti ağabeyinin. Fakat biraz daha yerinde durup dik dik Berfe'ye baktıktan sonra ayaklanmıştı.

"Tamam. Hadi ben yardım edeyim sana!" deyip kalkması için kolundan tutmuştu. Berfe de diğer eline aldığı koltuk değneğine yaslanarak aĝabeyiyle birlikte salondan ayrılmıştı.

Yavaş ve temkinli bir şekilde Berfe'nin odasına gidip Berfe'yi yatağına kadar götürmüştü Bertan. Berfe'nin ondan uzak durmaya çalıştığını da fark ediyordu. Onunla böyle olmak canını yakıyordu. Yatağına bıraktığında yanına oturup kızın ellerini büyük avuçlarının içine almıştı.

"Miniğim!" kendisine bakmamak için çaba sarf eden Berfe abisinin o can alıcı sesini duyduğunda ister istemez kafasını kaldırıp abisinin yüzüne çevirmişti gözlerini. Fakat konuşmuyordu.

"Özür dilerim." dediğinde Berfe'nin hala ona bakan gözlerini bakıyordu fakat konuşmaması canını sıkıyordu.

"Ben bugün öyle sert çıkışmak istemezdim sana. Ama biliyorsun ki her şeyi senin iyiliğin için yapıyorum. Omzumda bu kadar yük varken bir de sen zorluk çıkarmasan ya miniğim!" dediğinde ağabeyinin üzgün bakışlarına dayanamıyordu Berfe. Doğru söylüyordu ağabeyi, babası öldüğũnden beri tüm yük onun omuzlarındaydı. Holdingle de, evde ki problemlerle de ağabeyi ilgileniyordu.

"Ben kabul ederdim ama senin emrivaki yapman hiç iyi olmadı. Biraz düşünmem için zaman bile vermedin. Bana fikrimi sormadın. Nasıl itiraz etmememi bekliyordun ki?" dediğinde Bertan avuçlarının içinde olan elleri destek verircesine sıkmıştı.

"Biliyorum ama sana söylesem kabul etmeyeceğini biliyordum. Gerçi yine bir fark olmadı ya!" deyip gülümsemiş ve kızı göğsüne çekip sıkıca sarılmış ve saçlarını öpüp fısıltıyla konuşmuştu.

"Korkuyorum miniğim korkuyorum. Sizi koruyamamaktan korkuyorum. Ben yokken başınıza kötü bir şey gelmesinden korkuyorum." dediğinde Berfe Bertan'ın söylediklerini duymuş ve daha sıkı sarılmıştı ağabeyine.

"Sen dert etme ağabey! Biz kendimizi koruyacak yaşa geldik." deyip ağabeyinin yüzüne bakmak için geri çekildiğinde abisinin alayla ona bakan suratını görmüştü.

"O yüzden mi bu haldesin kardeşim?" dediğinde oflamıştı Berfe.

"Ben dövüş eğitimi almaya karar verdim ağabey. Hem böylelikle kendimi daha iyi(!) koruyabilirim." dediğinde mantıklı bulmuştu Berfe'nin söylediklerini Bertan. Gerçekten de işe yarayabilirdi ve kimden eğitim alacağını da hemen ayarlamıştı bile.

"Güzel fikir kardeşim. Hatta ben eğitimi kimden alacağını buldum bile!" dediğinde Berfe meraklı gözlerle ağabeyine bakıyordu. Daha yeni söylemişti hemen kimi düşünmüştü ki acaba ağabeyi?

"Kim ağabey?" dediğinde Bertan sinsi bir şekilde gülümseyip Berfe'yi sinir edecek ismi söyledi.

"Berat tabiki! O boşuna kaç senesini spor salonunda geçirip o kadar kas yapmadı. Hem biliyorsun ki çatı katı sadece spor aletlerine ayrıldı. Her gün Berat ile çalışırsınız işte." dediğinde Berfe kaşları çatık, somurtan bir surat ifadesiyle ağabeyine bakmaya başlamıştı.

"O Berat uyuzuyla çalışırsak eğer, bir gün ya o beni keser ya da ben onu!" sinirle söylediği sözlerle Bertan'ın erkeksi kahkahası duyulmuş tu. Ardından ise kapı sertçe açılmış ve homurtuyla birlikte Berat içeri girmişti.

"Ayağın iyileşsinde göstereceğim ben sana uyuz ne demekmiş!" deyip içeri girmiş ve ikilinin karşısına geçmişti. Berfe ise kahverengi ve büyük olan gözlerini iyice pörtletmiş bir şekilde şaşkınlıkla konuşmaya başlamıştı.

"Hii! Sen bizi mi dinliyordun?" dediğinde Berat hiç oralı olmamış bir şekilde Bertan'a dönmüştü. Sert yüz hatları daha keskin duruyordu. Yemekte bir şeyler mi olmuştu diye düşünmeden edemedi Berfe. Gerçi Berat'ın her zamanki haliydi ya neyse...

"Şirketten aradılar. Atayurt pürüz çıkarmış, seni şirkete çağırıyorlar." dediğinde Bertan kaşlarını çatmış ve düşünceli bir halin içine girerek Berat'a sorusunu yöneltmişti.

"Beni neden aramadılar da seni arıyorlar." dediğinde Berat elinde tuttuğu ama kimsenin girdiğinden beri fark etmediği Bertan'ın telefonunu Bertan'a uzatmıştı.

"Zaten seni aradılar. Telefonunu masada unutmuşsun." Bertan Berat'ın ona doğru uzattığı telefonu almış ve sakince oturduğu yataktan kalkmıştı. Berfe'ye dönüp alnına öpücüğünü bıraktıktan sonra odadan ayrılmıştı.

Berat ise ağabeyi çıktıktan sonra Berfe'ye dönüp sinsi sinsi gülümsemeye başlamıştı.

"Demek bundan sonra sana eğitim vereceğim ha?" dediğinde Berfe kaşlarını çatmış bir şekilde ona bakıyordu.

"Sen ne biliyorsun ki dövüş hakkında?" ağabeyine sorduğu soruyla birlikte Berat biraz düşünür gibi yaparak saymaya başlamıştı.

"Kick boks, karate, taekwondo, ımm....bir de wushu!" deyip ardından eklemişti.

"Fakat wushu ve taekwondo bir dövüş sanatı değil savunma sanatıdır. Zaten hepsini karışık bir şekilde öğreteceğim sana!" dediğinde Berfe'nin gözleri faltaşı gibi açılmıştı.

"Sen...gerçekten bu kadar çok şeyi öğrendin mi?" dediğinde Berat'ın yüzünde egoist bir gülüş belirdi.

"Tabi ki kızım bu kasların içi boş değil!" diyerek kolunu kaldırıp kaslarının ortaya tamemen çıkması için kolunu kastığında Berfe birden karşısında temel reisin ıspanak yedikten sonraki halini görmüş gibi olmuş ve istemsizce gülümsemişti. Tabi Berat normalde de Temel reis gibi zayıf çelimsiz değil aksine yürürken bile adımlarından güçlü olduğunu haykıran bir insandı.

Berfe birden aklına Zehir'in sabah odada olduğu gelince gülümseyen surat ifadesi düşmüş ve yerini endişeye bırakmıştı. Ya yine içeri girer ve onu korkutursa? Ya da içeri girip ailesinden birine de bir şey yapabilirdi. Korkmaya başlamıştı Berfe.

Berat ise Berfe'nin bir anda beyaza dönen yüzünü çözmeye çalışır gibi kaşlarını çatmış ve dikkatlice Berfe'nin yüz ifadesini inceliyordu. Bir anda ne olmuştu da Berfe böyle bembeyaz olmuştu? Berat sakin adımlarla Berfe'nin yanına yaklaşıp yatağa oturduğunda Berfe transtan çıkmış gibi irkilmişti.

"Ne oldu Berfe?" ağabeyinin eş zamanlı olarak sorduğu soruya ne cevap vereceğini bilememişti Berfe. Sabah uyandığımda odamda bir adam vardı ve beni tehditle susturdu, o yüzden size hiçbir şey sôyleyemedim diyemezdi sonuçta Berfe. Ne yapması gerektiğini bilmeyerek aklına gelen en iyi fikiri söyledi.

"Ağabey, bugün benimle uyur musun?" dediğinde şaşırmıştı Berat. Çünkü Berfe genelde eğer uyumak isterse Bertan ile uyurdu, ona hiç böyle bir şey söylemezdi. Hem gerçekten bir şeyler olmuş olmalıydı çünkü Berfe ona Berat demek yerine ağabey demişti.

Berat'ın öyle şaşkın şaşkın suratına bakmasıyla birlikte Berfe söylediklerini geri alır nitelikte sözler sarf etmişti.

"Neyse vazgeçtim. Ben tek başıma da uyuyabilirim." dediğinde Berat çoktan ayağı kalkıp yatağın yorganını açmış ve içine girmişti. Yorganı eliyle kaldırarak Berfe'ye yanına gelmesi için yattığı yerin yan tarafına vurarak konuşmaya başlamıştı.

"Söz ağızdan bir kere çıkar kardeşim. Hadi gel!" dediğinde Berfe'nin somurtan yüz ifadesi yerini tebessüme bırakmış ve ayağından dolayı yavaş hareket ederek ağabeyinin yanına yatmıştı. O yattığı an Berat kardeşini iyice kollarının arasına alarak ona güvenli, korkmayacağı bir ortam oluşturmuştu.

Berfe ise Bertan ağabeyinden daha kalıplı olan Berat ağabeyinin kolları arasına girdiğinde kendini gerçekten güvenli hissetmiş ve fazlasıyla rahatlayarak başını ağabeyinin göğsüne koymuştu. Korktuğu zamanlarda Bertan ağabeyine hep yaptığı şeydi bu. Küçüklükten beri süregelen Bertan ağabeyinin yerini şimdi Berat almıştı. Çünkü Bertan ağabeyi iş için şirkete gitmişti.

"Seni korkutan şey ne bilmiyorum Berfe ama ben hep senin yanındayım ve hep seni koruyacağım. O yüzden hiçbir şeyden korkma kardeşim." Berat ile ne kadar anlaşamasalar da o Berfe'nin gizli kahramanıydı. Yeri gelir kavga ederler, yeri gelir saç baş birbirlerine girerlerdi fakat Berat Berfe'nin solgun yüzünü gördüğü an korumacı ağabey tavrı ortaya çıkar ve Berfe'ye onun her zaman yanında olduğunu açıkça belli ederdi. Şimdi olduğu gibi...

Berfe konuşmadan kafasını sallamakla yetinmişti. Çünkü biliyordu ki konuşursa ağlayacaktı. Onu korkutan şey kendisiyle ilgili değil aksine onlarla ilgili bir konuydu. Onların ölümüyle tehdit etmişti Maske onu ve Berfe bir an zihninden geçirdi. Sadece ufak bir an evdeki herkesin cansız bedenlerinin kanlar içinde evin salonunda olduğunu hayal etti ve uykuya dalmak üzere olan bedeni beyninin verdiği refleks ile kötü bir şekilde sıçramıştı.

Berat göğsünde yatan kardeşinin sıçramasıyla birlikte tüm vücudu gerilmişti. Ne oluyordu bu kıza böyle? Ne gibi bir şeyden bu denli korkup daha uykuya dalmadan sıçrardı ki insan? Berat akıl sır erdiremiyordu. Yaralandıktan sonra olan Berfe'nin bu halleri ona Berfe'nin birçok şeyi anlatmadığını düşündürüyordu. Eksik bir şeyler vardı. Birileri kardeşini fena halde korkutmuştu ve Berat kardeşini korkutanları bulduğunda onlara bunun hesabını feci şekilde soracaktı.

Berat Berfe'nin anlatmayacağını bildiğinden kıza bir şey sormadı fakat birkaç dakika sonra Berfe'den yükselen hıçkırık sesi ve göğsünün ıslanmasıyla donup kalmıştı Berat. Berfe kolay kolay ağlamazdı ve kardeşi şuan onun göğsünde yatarken hıçkırıklara boğulacak kadar kendini kaybetmişti. Berfe'yi sıkıca sararak kendini doğrulttu ve yatak başlığına yaslandı. Berfe ise hala göğsünden kafasını kaldırmamış büzüşmüş bir şekilde duruyordu.

"Kar tanesi, bana bak!" Berat yumuşak sesiyle onun üzüldüğü zamanlarda yaptığı gibi ona adıyla seslenmek yerine adının anlamını kullanarak seslenmişti. Kızı korkmaması için sıkıca sarmıştı fakat kardeşi titriyordu.

Berfe ağabeyinin ona söylediği cümleyi duyduğunda daha çok titremeye başlamıştı. Onlar olmadan yapamazdı, onlarsız bir dünya düşünemiyordu. O Bertan ağabeyinin miniği, Berat'ın ise kar tanesiydi. Ailesinden biri bile ölürse o da hiç düşünmez Zehir denen lanet adamı öldürürdü.

Titremesi biraz durduğunda ve ağlamasını kesmeyi başardığında kafasını Berat'ın göğsünden kaldırmış ve Berat'ın yüzüne bakmıştı. Fakat bunu yapması ters etkiye sebep olup yüzünü ekşiterek daha çok ağlamaya başlamış ve kollarını tekrardan Berat'a sararak ağlayışıyla beraber haykırmıştı.

"Ben sizi çok seviyorum." dediğinde Berat onun dediğini algılamaya çalışarak kendisinin yanında küçücük kalan kardeşine doğru kafasını eğmiş ve onun duyabileceği şekilde fısıltıyla konuşmuştu.

"Bizde seni çok seviyoruz miniğim. Ne oluyor birdenbire sana anlamadım ki!" son cümleyi daha çok kendisine söylemişti. Bertan olsa şimdi kardeşini yatıştırırdı ama Berat ağabeyi gibi olamıyordu. Ne diyeceğini bilmediğinden susmakla yetiniyordu.

"Soru sormasan ağabey, sadece uyusak olur mu?" Berfe'nin ağladığı için pürüzlü çıkan sesini duyan Berat, Berfe görmese de kafasını sallamış ve kardeşiyle birlikte eski haline dônmüştü. Kardeşini böyle görmek içini acıtıyordu. Berfe'nin bu hale gelmesine sebep olanları bulacaktı. Onu bu kadar çok korkutan yaratığı bulup derisini yüzecekti. Tabi bulabilirse...

Sonunda Berfe birkaç sıçramadan sonra sakin bir şekilde uyumaya başlamıştı da Berat rahat etmişti. Bir an için kardeşinin hiç uyuyamayacağını sanmaya başlamıştı Berat. Bu olayı yarın Bertan ile konuşmalıydı. Hatta Hazar'la da konuşmalı ve kardeşinin çevresinden ayrılmaması için onu sıkı sıkı tembihlemeliydi. 

Kendisinin de uykusunun geldiğini fark eden Berat daha fazla bu olayı düşünmeneye çalışarak Berfe'yi biraz daha kendine çekerek himayesi altına almış ve kendisi de derin bir uykuya dalmıştı.

........................................................

Dün geceki zar zor uykuya dalışından sonra sabah güneşi yüzüne vursada gözlerini açamıyordu Berfe. Kendisini o kadar yorgun hissediyordu ki sarıldığı kişiye biraz daha sokulmuştu. Sarıldığı kişinin Berat ağabeyi olduğunu bildiği için içi gayet rahattı. Bir de gözlerini açmayı başarabilseydi tam olacaktı. Vücudunda hissettiği kırgınlık ve boğazlarının feci şekilde acıması hasta olduğunun habercisiydi. Uyanmak istememesi de bundan kaynaklanıyordu sanırım.

Yüzüne vuran güneş ışıklarının üzerinde bıraktığı rahatsız etkiyle arkasını dönmek istedi fakat ağrıyan bedenini diğer tarafa döndürememişti.

"Hadi ufaklık, uyan artık!" az önce gözlerini açamadığı halde duyduğu sesin ağabeyine ait olmamasından dolayı gözleri kendiliğine açılmış ve hızla sarıldığı kişiye dönmüştü.

Gördüğü yüz donup kalmasına sebep oldu. Şuan kollarının arasında olduğu kişi Berat ağabeyi değilde Zehirdi. Maskeli yüzü siyah kazağı ve siyah pantolonuyla yanında yatan Zehir'i fark ettiği an hızla yerinden sıçrayıp kollarını Zehir'den çekmiş ve ani hareketle yataktan kalkıp dehşet verici bir ifadeyle konuşmaya başlamıştı.

"Senin ne işin var burada?" deyip Zehir'in söyleyeceklerini dinlemeden odanın kapısına yönelmişti. Ne yaptığını bilmiyordu Berfe. Ayakları bu odadan çıkmasını ister gibi kapıya doğru sürüklüyordu sanki onu.

Odanın kapısını açtığında karşısına çıkan salona doğru ilerlemeye başlamıştı. Fakat salon az öncekinin aksine odası gibi aydınlık değil kapkaranlıktı. Duvarlardan, kanepe ve masaya kadar odadaki her şey simsiyahtı. Korkutucu bir şekilde kötü görünüyordu gözüne. Halbuki onların salonu böyle değildi ki! O kendi odasından çıkıp başka bir dünyaya geçiş yapmış gibiydi sanki.

"Evimizi beğendin mi karıcım?" arkasında ne zamandır durduğunu bilmediği Zehir'in kulağına fısıldadığı sözlerle sıçrayıp hemen ondan uzaklaşmış ve dehşeti yansıttiğı gözleriyle Zehir'e bakmaya başlamıştı.

"Sen..sen ne saçmalıyorsun?" dediğinde Zehir'in maskenin altından gözüken tehlikeli sırıtışını görmüştü.

"Bak daha sürprizlerim bitmedi." deyip Berfe'nin  itiraz etmesine fırsat vermeden elini sıkıca tutmuş ve onu sürüklercesine salondan çıkarmıştı. Dış kapıya yöneldiğinde Berfe olanları algılayamadığı için hiçbir şey söylemeden Zehir'in onu sürüklemesine izin veriyordu.

Sonunda Zehir kapıyı açmış ve hızla ikisini dışarı çıkartmıştı. Dışarı çıktıkları için duran Zehir ile birlikte onunda adımları kesildi ve etrafını incelemeye başlamıştı.

Hava karanlık değildi fakat şehrin üzerindeki kara bulutlar etrafta boğucu bir hava yaratmıştı. Sonbahar ayında olmamalarına rağmen evinin bahçesindeki tüm ağaçların yaprakları dökülmüş hatta ağaçlar kurumuştu. Çiçekler solmuş ve etrafta güzel diye tasvir edilebilecek tek bir şey bile yoktu. Esen rüzgar ve bir anda yağmaya başlayan yağmur havanın iyice kararmasına neden olmuş ve sessizlikle dolu gökyüzünün bir anda gürlemesini duymuştu. Şiddetli gök gürültüsüyle birlikte adımları ileriye doğru gittiğinde az önce boşlukla belirgin olan yerde şimdi beş tane mezarlık görüyordu.

Yavaş adımlarla mezarlıklara ilerlemeye başladığında bedenini saran ürperti aklına doluşanları yok etmeye çalışmasına engel oluyordu. Sonunda mezarlıkların önüne geldiğinde mezarlıkların taşlarındaki yazıları okumasıyla donup kalmıştı Berfe.

Mezar taşlarında sırasıyla Berna Soydemir, Bertan Soydemir, Berat Soydemir, Beril Soydemir ve Berfin Soydemir yazıyordu. Dehşete düşmüş bir ifadeyle mezarlıklara bakmaya devam ettiğinde Zehir'in konuşmasıyla aklını kaybetmek üzereydi Berfe.

"Sürprizimi beğendin mi karıcım?" diyen Zehir'e bir hışımla dönüp yakalarından tuup onu hırsla sarsmaya başlamıstı.

"Onları öldürdün katil! Katilsin sen, ailemin katilisin!" bir yandan Zehir'i sarsıyor diğer yandan hıçkırıklarla ağlıyordu Berfe. O kimseye bir şey söylememişti ki Zehir neden onları öldürmüştü. Aklını kaybetmek üzereydi.

"Onları sen öldürdün Berfe! Yoksa hatırlamıyor musun?" Zehir'in psikopatça gülüşüne odaklanan gözleri bir anda Zehir'in yakasını kavrayan kendi ellerine kaymıştı ve gördüğü kanlı elleriyle dehşete düşmüştü Berfe. Ellerini hemen Zehir'in yakasından çekmiş ve incelemeye başlamıştı. Ellerinden kollarına sarmaşık gibi uzanan kanlar yeni fark ettiği üzerindeki beyaz elbisesine doğru yol almaya başlamış ve kırmızılık onu yavaş yavaş sarmaya başlamıştı. Kanların vücudunu sarmaya devam etmesiyle Berfe aklını kaybetmiş gibi çığlık atmaya başlamıştı.

"Hayır, hayır, hayır!" Berfe uykusunda gördüğü rüyanın etkisiyle sayıklamaya başlamıştı ve Berat onun bu halini görüp hemen kalkmış ve kardeşini uyanması için sarsmaya başlamıştı.

"Berfe uyan! Berfe!" ismini fazla sesli bir şekilde dile getirmesiyle Berfe sıçrayarak yataktan doğrulmuş ve ağlamaya başlayıp onu sarsmayı bırakan ağabeyine sarılmıştı.

"Ben....ben...ben.." ne söyleyecekse söyleyemiyordu Berfe. O kadar fazla kekeliyordu ve titriyordu ki Berat korkmaya başlamış ve resmen gürleyerek ağabeyinin gelmesi için bağırmıştı.

"Bertaan!" yan odasında yatan Bertan zaten Berfe'nin çığlığını duymuş ve daha eve yeni gelmesinin şaşkınlığıyla Berat'ın da sesini duyarak koşar adım Berfe'nin odasına girip endişeli bir şekilde konuşmaya başlamıştı.

"Katil...ben katil.." konuşamıyordu Berfe. Gördüğü kabus onu ne kadar etkilemişse artık hala kendine gelememişti. İki adam da şaşkın bakışlarla onu izliyordu.

"Ne oldu Berfe? Sakin ol!" Bertan kız kardeşinin yanına gelerek onun sırtını sıvazlamaya başlamıştı. Hala Berat ağabeyine sarılı olan Berfe kımıldayamıyordu. Gördüğü kabus o kadar kötüydü ki aklını kaçırdığını sanmıştı bir an için.

Bertan kızın her zaman için yatağının yanındaki komodinin üstünde bulundurduğu suyu alıp kızı Berat'tan ayırmış ve kızın sırtını kendi göğsüne yaslayarak suyu içirmeye başlamıştı.

Berfe titreyen ellerinin bardağı tutmasına izin vermediği için ağabeyinin suyu içirmesine karşı gelmemişti. Vücudu o kadar titriyordu ki şoka girmiş gibiydi. Arkasında sırtını yasladığı Bertan ağabeyinin ve önünde ona şaşkınlıkla bakan Berat ağabeyinin gözlerini üzerinde hissetse de hala kendine gelebilmiş değildi.

Sonunda suyu daha fazla içemediği için başını geriye doğru atmıştı ve Bertan da bunu anlayıp bardağı Berfe'nin önünden çekerek komodinin üzerine koydu. İki genç de hala Berfe'nin sakinleşmesini bekliyordu. Kızın hızlı hızlı aldığı nefesler onun hala kendine gelemediğini gösteriyordu.

Berfe gördüğü kabusu anımsamamaya çalıştıkça beyninde ona fısıldayan sesler duyuyordu. Sanki o rüyanın etkisinden çıkmasını istemeyen beyni ona oyunlar oynuyordu. Bunun geçmesini istediği için küçüklüğünden beri boynunda asılı olan kolyeye eli gitmişti fakat elini boynuna attığında o kolyenin boynunda olmadığını fark etti. Bu farkındalık onun dünyaya dönmesini sağlamıştı.

Birkaç kere daha boynunu elleriyle taradıktan sonra kafasını kolyenin olacağı boynunun aşağısına çevirmişti fakat kolye gerçektende yoktu.

"Kolyem, kolyem yok!" dehşet verici bir şekilde söyledikleriyle Berat ve Bertan endişeli bir şekilde birbirlerine bakınmışlar ve hemen yataktan kalkıp ilk olarak yatağın içine bakmaya koyulmuşlardı. O taş değerli taşlardan biriydi ve Berfe o değerli taş olan kolyeyi kendini bildi bileli takıyordu. Onun özelliği zihindeki karmaşıklıkları giderip zihninin net olmasını sağlamaktı fakat şuan yoktu.

Zihnindeki seslerle dolu curcuna da bundan kaynaklanıyordu. Bu taşı banyo yaparken bile çıkarmazdı çünkü çıkardığı an sanki kafasının içinde birileri konuşuyormuş gibi fısıltılarla dolardı Berfe'nin zihni. Yine aynı şey olmuştu ve Berfe kolyenin bulunamayacağını düşündükçe delirecek gibi oluyordu. Tabi bunun bir diğer nedeni de ne söylendiği anlaşılmayan beyninin içindeki fısıltılardı.

Fısıltıların gitmesini umarak gözlerini kapatıp ellerini de kulaklarına koyup seslerin kesilmesini beklemeye başladı. Aynı zamanda da kendisi fark etmese de ileri geri sallanıp konuşmaya başlamıştı.

"Gidin, gidin artık. İstemiyorum, duymak istemiyorum sizi!" Bertan ve Berat kardeşlerinin halini gördükçe daha çok endişeye kapılmışlar ve ikisinin de eli ayağına dolaşmıştı. Yatağın altını üstüne getirip aradıklarını bulamayınca yerlere bakmaya başlamışlardı bu sefer de. Fakat lanet olası kolye yoktu. O kolyeyi Berfe'nin hiçbir zaman boynundan çıkarmaması gerekiyordu. Annesi onu sıkı sıkı tembihlemişti ve şimdi kolye yerin dibine girmiş gibi yoktu.

Berfe'nin kendi kendine konuşması ev halkı tarafından da duyulmuş ve Berfin, Beril ve Berna hanımda hızla Berfe'nin odasına girmişlerdi.

"Ne oluyor Bertan? Berfe'ye ne oldu?" şaşkınlıkla gözlerini bir kızına bir de oğullarına çeviren Berna hanım kızının delirmiş gibi hareketler sergilemesini şok içinde izliyordu.

"Kolye yok anne! Kaybolmuş." dediğinde Berna hanımın vücudu anında buz kesmişti. Olamazdı, kolye kaybolmuş olamazdı.

Hızlı adımlarla Berfe'nin yanına gidip ellerini kulaklarından çekmeye çabaladı.

"Berfe, kızım bana bak! Bak hiçbir şey yok sakin ol." dediğinde Berfe onu dinlemiyor ve ellerini hala kulaklarında tutup hiçbir sesi duymamaya çalışıyordu.

Zihnine yüklenen karışık fısıltıların gitmeyeceğini anladığında konsantrasyonunu toplamış ve seslere odaklanmaya başlamıştı.

"Bu o! FREEZER!" Freezer? O da neydi? Kime söylüyorlardı ki?

"Açma gözlerini, sakın açma!" başka bir fısıltı daha duydu. Birisi ondan gözlerini açmamasını istiyordu. Gözleri kapalıydı zaten açmayada niyeti yoktu.

"Freezer, neredesin güzelim?" başka bir fısıltıydı bu. İlk konuşan kişinin sesiydi. Berfe tedirgin olmuştu. Zihninin içinde dönüp dolaşan seslerde neyin nesiydi?

Zihnindeki sesler bir anda kesilince gözlerini hızla açmıştı. Boynuna takılan kolyeyi fark ettiğinde seslerinde kesilme nedenini anlamış oldu Berfe.

Içeridekilere göz gezdirdiğinde Hazar da dahil tüm herkesin odasında, gözlerini ona dikmiş bir şekilde durduğunu gördü. Beril ve Berfin ablalarını hiç böyle görmedikleri için şaşırdıkları yüzlerine yansıyan ifadeden anlaşılıyordu. Hazar her zamanki düz ifadesiyle Berfe'yi izliyordu. Hazar'ın kolunun altına girip ona sarılan ve üzgün bakışlarını Berfe'ye diken Demet hanım da endişeli bir şekilde duruyordu.

Berna hanım ise kızının kendine geldiğini gördüğünde kızın yatağına oturmuş ve kızını sıkıca sarıp sarmalamıştı.

"Iyi misin kızım?" dediğinde Berfe hala az önce beyninde dönüp dolaşan kelimelerin anlamını çözmeye çalışıyordu. Neyin nesiydi az önce olanlar? Birileri onunla irtibata mı geçmek istiyordu. Filmlerde gördüğü telekinezi yöntemi gerçektende var olabilir miydi yani? Ah iyice saçmalamaya başlamıştı. Tabiki de öyle bir şey hiçbir zaman yoktu ve olamazdı da! Bir kere bu doğaya aykırıydı. Kafasını düşünceleri beyninden çıkarmak ister gibi iki yana sallayıp ona sarıldığını yeni fark eden annesine dönmüştü.

"Şimdi biraz daha iyi misin Berfe?" Berat'ın sorduğu soruyla birlikte kafasını Berat'a çevirmiş ve sorusunu cevaplamıştı.

"Evet, iyiyim. Kolyemi nerede buldunuz?" dediğinde Berat konuşmaya başlayıp aynı zamanda gözlerini Hazar'a dikmişti.

"Hazar getirdi. Salonda düşürmüşsün." dediğinde Hazar'ın kolyeyi bu saatte neden getirdiğine anlam verememişti. O kolyeyi aradıklarını nereden biliyordu ki?

"Teşekkür ederim." Hazar'a yönelik söylediği cümleyle Hazar önemli değil manasında kafasını sallamış ve herkese iyi geceler dileklerinden sonra annesini de alıp odadan çıkmıştı. Beril ve Berfin de ablalarının iyi olduklarını gördükten sonra onlarda yarım kalan uykularına devam etmek için odalarına yönelmişlerdi.

Berna hanım ise bir kez daha kızının iyi olduğunu görüp kızına o kolyeyi çıkarmamasını sıkı sıkı tembihleyip hızla odadan ayrılmıştı. Berfe biliyordu annesinin neden bir anda kaçıp gittiğini. Çünkü ona soracağı sorular vardı ve annesi cevaplamak istemediği için bu sorulardan kaçınmıştı.

Odada kendisine doğru bakan iki adama dönũp teker teker yüzlerine bakmış ve elini kolyesine getirip tutarak Bertan'a sorusunu yöneltmişti.

"Neler oluyor ağabey? Bu kolye ne işe yarıyor?" Bertan kardeşinin ona sorduğu soruyla birlikte ifadesiz bir şekilde Berfe'nin yanına gelmiş ve oturmuştu.

"Bilmiyorum miniğim ama az önceki olanlardan sonra o kolyeyi çıkarmaman herkes için daha hayırlı olacak. Ben seni bir daha öyle görmek istemiyorum. Sakın o kolyeyi çıkarma olur mu?" dediğinde Berfe de sakinlikle ağabeyinin sözlerine itaat ederek kafasını sallayıp onu onaylamıştı.

"Bir daha öyle bir şey yaşamak istemiyorum. Ben çok korktum." dediğinde Bertan kardeşini kollarının arasına alıp saçlarına öpũcũk kondurmuştu.

"Bende miniğim bende." dediğinde Berat'ın hala dalgın dalgın ortada dikildiğini fark etmişti Bertan. Sonunda kardeşinden ayrılıp ayağa kalkmış ve kardeşine iyi geceler diledikten sonra Berat'ı da düşüncelerinden sıyrılmasına yardımcı olup kolundan tutarak odadan dışarı çıkacaktı ki Berfe'nin söyledikleriyle adımlarını durdurmuştu.

"Ben korkuyorum. Bugün Berat yanımda kalabilir mi?" dediğinde kaşlarını çatmıştı Bertan. Neden Berat'ı yanında istiyordu da Bertan değildi o kişi? Oysa hep kendisinin yanında kalmasını isterdi kardeşi.

"Berat mı dedin?" kaşlarını çatarak Berfe'ye döndüğünde Berfe birazcık tırsmıştı açıkcası.

"Evet, korkuyorum da!" Berfe'nin çekinerek söylediği sözlerden sonra Bertan trip atar gibi son sözünü de söyleyip hışımla çıkmıştı odadan.

"Ìyi!" Berfe'nin hiçbir şey anlamamasına karşın Berat çok iyi anlamıştı Bertan'ın kıskançlığını ve sinsi sinsi gülümseyerek Berfe'nin yanına yatmıştı. Tabi ağabeyine de laf söylemeyi esirgememişti.

"Bir gün kıskançlıktan ölecek senin bu ağabeyin Berfe!" sanki kendisinin ağabeyi olmuyordu da Berfe'ye söylüyordu. Berfe ise Berat'ın söylediklerini duyunca şaşkınlıkla gözlerini açmıştı.

"O kıskandığı için mi öyle gitti?" safça sorduğu soruyla birlikte Berat kardeşini göğsüne yatırarak bilmiş bilmiş konuşmuştu.

"Ya ne sandın? Ondan başkasının yanında yatmana katlanamıyor beyefendi. Görende tek ağabey o sanacak!" dediğinde kıkırdamıştı Berfe. Berat'ın da bu kadar içerlediğini bilmiyordu.

"Olsun yarın da onun yanında yatarım. Kıyamam ki ben ona!" dediğinde Berat Berfe'nin şu huyunu hiç sevmiyordu. Bertan'ı ondan daha çok sevmesi sinir ediyordu Berat'ı.

"Aman tek kıyamadığın o zaten!" deyip sinirle homurdanmıştı. Bu Berfe'nin az önceki gibi yine kıkırdamasını sağlamıştı.

"Ben ikinizi de çok seviyorum Berat! Hadi uyuyalım artık, çok yorgunum." dediğinde ağabeyinin göğsüne daha çok sokulmuş ve gözlerini kapatmıştı. Berat da Berfe'nin söyledikleriyle -Berfe'nin de görmeyeceğini bildiği için- gülümseyerek gözlerini kapatmış ve bu gecenin verdiği yorgunlukla uykuya dalmıştı.

Ev ahalisi uyumuş, her ne kadar yorgun olsada hala ayakta olan tek bir kişi vardı. Uyumadan kendine gelmesini sağlayan, yorgunluğunu alan gökyüzüne karşı villanın bahçesindeki çimenlere uzanmış boylu boyunca yatıyordu Hazar. Bu gece yıldızlarda bu villada yaşanılanlar gibi parıl parıl parlıyorlardı.

Küçüklüğünden beri tek zevki gökyüzündeki mezarlıktı işte. O gün her ne olmuşsa olsun yinede ne yapar eder geçer ve gökyüzünü seyre dalardı. Gökyüzü onun için bir nevi mezarlıktı. Yeryüzünde ölen her bir kişi anısına gökyüzünde bir yıldız parlardı ve bugün görünüşe bakılırsa ölü sayısı çoktu. Bu belki ruhun bedenden ayrılması, belki de yaşasanda yaşadığın koşullardan dolayı kendini ölü gibi hissettiğin için oluşan parlaklıktı.

Yani bir insanın ölü sayılması için gerçekte de ölmesi gerekmezdi ki! Eğer yaşaman için bir sebep kalmadıysa, hayatında gerçektende çok acılar çekip en sevdiklerini kaybettiğini düşünmen bile senin ölü sayılman için yeterli sebeplerdi. Ve Hazar kendisinin yine gökyüzünde parlayan bir yıldız olduğunu düşünüyordu. Parlayan yıldızlardan biri oydu ve bu hep öyle kalacaktı.

'Koca bir mezarlık ve ben' diye düşünüyordu. Bu histen hiçbir zaman kurtulamamıştı. Babasının yanında olduğu zamanlar başına daha büyük belalar almış ve şimdi de hiçbir şey yokmuş gibi gerisin geri dönmüştü. Buradaki günlerinin nasıl geçeceğini de bilmiyordu artık. Gerçi ölü bir insana kimse bir şey yapamazdı ya neyse...

Sonunda bu kadar izlemenin ve beynindekileri boşaltmanın yeterli olduğunu düşünüp ağır ağır kalkmıştı yattığı yerden. Sabaha kadar burada dursa böcek istilasından sabah kalktığında ne halde uyanırdı kim bilir! Gerçi başına gelmeyen bir şey de değildi ya. Özel mevki diye adlandırdığı adamı korurken başına gelmeyen kalmamıştı. Biraz daha uğraşsaydı istihbarat ajanı olacaktı ama istememişti. Onun bir annesi vardı ve eğer istihbarattan biri olsaydı annesine zarar verebilirlerdi. Sırf bu yüzden fazla derine girmemişti.

O da biliyordu ki yeraltının pis kanallarına girerse gökyüzünde gerçek bir mezarlığa sahip olacaktı. Hemde ailesiyle birlikte...

Continue Reading

You'll Also Like

5.6K 685 15
Sesini duyar duymaz kolumdaki yılanın varlığı kayboldu. Ona baktığımda sinirlendiğini gördüm. Tek kaşım havaya kalktı. "Tam olarak neye sinirlendiniz...
22.1K 3.4K 7
abilerim kurgusu, erkek versiyon. Bu kurgu reenkarnasyon içerir! 🐈⬛ Deniz'in, Egemen olarak yeniden doğduktan sonra hayalinde ki resme kavuşma hikay...
33.8K 2.1K 22
Levent ve kedi sandığı ama kedi olmayan kedisi Çakır'ın hikayesi 🌈
24.3M 1.4M 80
Doğum gününden sonra, kardeşiyle eğlenmek için konsere giden bir genç kız... Fırtına yüzünden iptal olan konserden eve dönmeye çalışırken, kendini bi...