Egoist ♕

Per KitapOkuyanSizofren

617K 22.8K 5.6K

Tamam, ben gidiyorum Kaç bakalım Yankı Efendi nereye kadar kaçacaksın Hadi görüşürüz Buse Görüşürüz Echo Echo... Més

Egoist ♕
Egoist -1-
Egoist -2-
Egoist -3-
Egoist -4-
Egoist -6-
Egoist -7-
Egoist -8-
Egoist -9-
Egoist -10-
Egoist -11-
Egoist -12-
Egoist -13-
Egoist -14-
Egoist -15-
Egoist -16-
Egoist -17-
Egoist -18-
Egoist -19-
Egoist -20- ♕İtiraf♕
Egoist -21-
Egoist -22-
Egoist -23-
Egoist -24-
Egoist -25-
Egoist -26-
Egoist -27-
Egoist -28-
Egoist -29-
Egoist -30-
Egoist -31-
Egoist -32-
Egoist -33-
Egoist -34-
Egoist -35-
Egoist -36- ♕İtiraf♕
Egoist -37-
Egoist -38-
Egoist -39-

Egoist -5-

17.5K 663 40
Per KitapOkuyanSizofren

MULTİMEDYA:DENİZ&ECMEL

O senin abin.

Olduğum yerde dona kaldım. Bu nasıl mümkün olabilir, hayır o mavi gözlü çocuk, küçükken gördüğüm o çocuk abimdi. Şimdi arkamda olan çocukta benim abimdi. Yavaşça ona döndüm. Gözlerim dolmuştu. 3 yıldır ağlamıyordum ve ilk defa, 3 yılın sonunda ilk defa gözlerim dolmuştu.

“Abi?” dedim kısılan bir sesle. Sesim çatallaşmış, kısılmış ve burkulmuştu. O ise bana mavi gözlerini dikmiş boş boş bakıyordu. Gözleri aynı babamın gözleriydi. Soğuk bir mavi, babamın gözleri aklıma geldiğinde bir damla yaş aktı gözümden.

“Buse ben” dedi ve elini saçlarına attı. Gözlerini yere sabitlemişti. Ben ise pür dikkat onu seyrediyordum. Evdeki tuhaf ışıklandırmalar saçlarına vurunca fark ettim, saçlarımız aynı renkti. Babamın killi sakallarından bilirim bu rengi. Tamamen babama benziyordu. Bu gece daha ne kadar acı çekebilirdim ki ben.

Birden koşarak dışarı çıktım. O salıncakta oturup düşünmeye ihtiyacım vardı. Kapıyı açar açmaz suratımı yalayıp geçen bir rüzgâr akımına maruz kaldım. Hemen sallanan 3 kişilik salıncağa attım kendimi. Bacaklarımı da altıma aldım. Eteğim kısa olduğu için daha da yukarı çıkmışta ama umursamıyordum. 3 yıl sonra ilk defa ağlamıştım. Hem de ne uğruna, aptal abim uğruna. Aslında ona da kızamıyorum. Sonuçta bu hayatı o seçmedi. Onu suçlamak yapacağım en büyük hata olurdu. Ve bir şey fark ettim. Daha demin kendine orospu çocuğu demişti. Ben böyle bir gerçeği asa kabul edemezdim. Yanımda bir çöküntü oluşana kadar birinin geldiğini anlamamıştım. Kafamı çevirdiğimde korkunç mavi gözleri gördü. Gözümden bağımsız bir yaş daha koptu.

“Üzgünüm Buse. Böyle öğrenmeni istemezdim fakat ahh orada babanı sayıklıyordun. Buna bir son vermeliydim” demin orada babamı düşünürken sayıklıyordum. Buna inanırım çünkü her zaman düşündüğüm şeyi sesli söylerdim.

“Adın ne?” dedim soğuk bir sesle. Abim var ve adını bile bilmiyorum. Çok acınacak durumdayım.

“Hayır değilsin, asıl acınacak durumda olan benim” bir dakika ya. Ben bunu sesli mi söylemiştim. Neyse bundan sonra daha dikkat ederim.

“Buğra, adım Buğra” Buğra mı? Babamın en sevdiği erkek ismiydi Buğra. Adımı da Buğra’yla uyumlu olduğu için Buse koymuştu. Ben hep neden ona uydurmaya çalıştığını anlamamıştım ama şimdi anlıyorum. Acaba diğer kardeşimin adı neydi.

“Sen hep en şanslı olanımızdın. Babam her gününü seninle geçiriyordu. Seni o kadar çok kıskanıyordum ki” dedi ve gözyaşlarının arasından gülümsedi. Dudakları o kadar mükemmeldi ki. İnci gibi beyaz dişleri kıpkırmızı dudaklarına mükemmel bir şekilde uyuyordu. Benim aksime can alıcı bir güzelliği vardı. Belki de onun annesinin güzelliğinden kaynaklanıyordur.

“Babam seni her şeyden çok seviyordu. Hatta bir keresinde annemle senin yüzünden kavga etmişlerdi. Annem ya kızın ya ben deyince babam seni seçti. 1 hafta bizi görmeye gelmedi. Ben daha 13 yaşındaydım ve annemin üzülmesine dayanamadım. Bir sabah evinize geldim. Babam beni kovmaya çalıştı. Gitmedim. Sonra sen geldin, seni gördüm. Çok güzeldin, çok da masum” benim daha demin hatırladığım sahneyi anlatıyordu. Ben onu gördüğümde hissettiğim şeyler çok farklıydı. Ben onu asi bir genç olarak yorumlamıştım. Ama aramızda bir çekim olduğunu da anlamıştım. Sanki kanlarımız çekiliyordu.

“Eğer kardeşim olmasaydın seni elde etmek için her şeyi yapardım. O kadar güzeldin ki sana âşık olduğumu sandım. Ama sen benim kardeşimdin bunu biliyordum. O günden sonra aklımdan çıkmadın. Seni her gün özlüyordum. Ama bi o kadar da kıskanıyordum. Babam her geldiğinde ona seni soruyordum. Bir kere bile cevap vermemişti. 16 yaşıma geldiğimde seni izlemeye başladım. Sen henüz 15 yaşında liseye yeni başlamıştın. Seni okul çıkışlarında yakalamaya çalışıyordum. Uluç, Deniz, Güray, Doğaç hepsi sana çok yakınken ben senin öz abin olmama rağmen sana yaklaşamadım hiç. Beraber büyümediğimiz yetmemiş gibi bir de seninle konuşamıyordum. Sen 11 yaşındayken annem hamile kalmıştı. Tekrardan o piç heriften hamile kalmıştı. Sonra sen öğrendin ve annenle boşandılar. Boşanmalarını annem istemedi baban istedi. Bu çocuğunun hayatını berbat etmek istemedi. Ama bilmiyor ki o çocuğun da bizimkine yaptığı gibi hayatına sıçacak.” Ağlıyordu. Ben de ağlıyordum. Duramıyordum. O da duramıyordu. Babamdan hiç çekinmeden piç diye bahsetmesi canımı hiç yakmadı. Beni düşünen bir babam yoktu artık.

“Baban seni çok seviyordu. Kızsın diye, babam her zaman Berk’in kız olmasını istemişti. Senin acını unutturacak bir kız olmasını istemişti. Fakat erkek olduğunu öğrendiğimizde büyük bir hayal kırıklığına uğramıştı. Yine de Berk’e o kadar iyi davranıyor ki, sanki ben onun oğlu değilim de tek oğlu Berk’miş gibi. Bize bir gün şey demişti. Boşanacağım ve Buse’yi yanımıza alacağım. O gün annem çok sevinmişti. O da hep bir kızı olmasını istiyordu. İnan seni kendi kızı gibi severdi. Hiç görmediği halde hem de. Bir tek babamın telefonundaki fotoğraflarına bakardı ve iç geçirirdi. Bazı geceler senin için ağlardı. Çünkü biliyordu o herifin senin hayatına sıçacağını. Senin bizimle yaşayacağını duyduğumda ben de çok sevinmiştim. Hep seninle sarılıp uymanın, beraber ağlamanın, erkek arkadaşlarına karışmamın hayalini kurmuştum ben. Sana iyi bir abi olabilmenin hayalleriyle huzurlu bir şekilde uykuya dalmıştım hep ben. Sonra sen annende kalmayı seçtin. O zaman hayallerim yıkılmıştı. Seninle hiç görüşemeden öleceğimi zannetmiştim. Uzun bir süre hiç seni görmedim. İşte sonra seni 16 yaşında takip ettim. Gittiğin yerlere kimlerle takıldığına. Eğer bir erkek arkadaşın olsaydı bacaklarını kırardım ama hiç olmadı.” Elinin tersiyle gözyaşlarını sildi. Gülümsemesi harikaydı. Dudağını yaladı ve eliyle yüzünü kapattı. Bir süre bekledi. Ben de o arada ona bakmaktan başka hiçbir şey yapmadım. O ise konuşurken hiç bana bakmıyordu. Bu itiraflar ona da bana da ağır geliyordu.

“Seni bir süre hiç görmedim. Yaklaşık 2 yıl boyunca. Dün ilk defa seni maçta gördüm. Tekrardan. Senin o nefret ettiğin Aydınlar Kolejinde okuyorum ben de. Biliyorum zengin züppelerden nefret edersin sen. İnan ben de nefret ediyorum. Babam zorla gönderiyor oraya beni. Eğitimim için önemliymiş. Çok da önemsiyor sanki. Neyse maç diyordum orada seni yeniden gördüm. Küçük kız kardeşim çok büyümüş ve takım arkadaşlarına akıl veriyordu. Sonra Yankı geldi yanına. Gördüm o zaman nasıl olduğunu. Ona nasıl baktığını gördüm. Maçın sonunda herkes çıktı. Ben ise orada tribünlerde oturuyordum. İçeri gittiğinizi gördüm ve bir şeyler yapacağınızı anladım. Sevimli bir gösteriydi. Şimdi de Gizem’in doğum gününe geldim. Annenin Gizem’in babasıyla evlendiğini bilmiyordum. Yeni öğrendim.” Ağlamayı kesmişti. Gülümsüyordu, zaten ağlarken de gülümsüyordu. Kendimi tutmam ve ona düzgün bir şeyler söylemeliydim. Ona sarılmayı o kadar çok istiyordum ki. Ama yapamıyordum, bunu yapacak kadar güçlü değilim. Ama onu sevdiğimi kabullenmiştim. Sonuçta benden daha çok acı çekmişti. Küçük bir kardeşim var ve adı da Berk ha. Çok güzel bir isim. Hem babam hepimizin adını uyumlu koymuş.

Bir cesaretle kafamı omzuna koydum. Bana garipçe baktığına emindim. En sonunda o da başını kafamın üstüne koydu. Gözyaşları suratıma düşüyordu ve benimkilerle birleşiyordu. Ne desem onu rahatlatırdım bilemiyorum.

“Beni bırakma olur mu abi?” diyebildim. Bu hayatta zaten hep en yakınlarımı kaybetmiştim. İyi ki Uluç vardı. Onu da kaybedersem yaşayamam. Ama hayatıma girmeye çalışan bir abim var. Ona engel olmayacağım. Girmesine izin vereceğim. Fakat eğer beni bırakırsa işte buna dayanamam.

“Söz veriyorum Buse. Eğer izin verirsen sana daha önce yapamadığım abiliği yapacağım. Sen benim kardeşimsin Buse. Seni istesem de bırakamam, sen benim kanımı taşıyorsun.” Hızlıca ayağa kalktım ve ellerimi saçlarımdan geçirip duvara koydum. Nefes almaya çalışıyordum. En sonunda kafamı duvara dayayıp hıçkırarak ağlamaya başladım.

“Kahretsin, ben.. ben bunu nasıl yapacağım… ona, ona çok benziyorsun. Benim ilk aşkım olan babama çok benziyorsun. Artık ondan nefret ediyorum. Sana nasıl bakarım ben” belimden başlayan ve karnımda birleşen elleri hissettim hemen ardından da omzumda olan kafasını. Çok güzel kokuyordu. Ellerimi ellerine doladım ve onu kendime daha çok çektim. Birkaç dakika öyle kaldık. Bir abimin olduğunu bilmek bana önceden huzursuzluk verirken şimdi o kadar rahat hissettiriyordu ki.

“Benimle kal Buse,  benimle gel kardeşim. Her gün babamla aynı ortamdayız inan dayanamıyorum. Sen gelirsen belki ilgi odağım sen olursun. Hem Berk’i hiç mi merak etmiyorsun?” bu fikir her ne kadar çok cazip olsa da babamı görme ve annemden uzaklaşma bakımından beni çekmiyordu.

Ondan ayrıldım ve onu karşıma aldım. Ellerini tuttum. Çok sıcak olan büyük elleri soğuk olan küçük ellerini kavradı.

“Belki birkaç hafta kardeşlerim için. Ama annemden uzak kalmak istemiyorum. Her ne kadar onunla samimi olmasak da o benim annem. Ne olur bana kızma” sıcacık gülümsedi. Bir anlık düşünceyle parmak ucuna kalkıp kollarımı boynuna doladım. Kafamı boyun girintisine sakladım ve kokusunu derin derin içime çektim.

“Seni seviyorum Buse”

“Seni seviyorum Buğra” biraz daha sıkı sarıldım ve kahkaha attım. Neden yaptığımı bilmiyorum ama kahkaha attım işte.

“Buse?” Buğra’dan ayrıldım ve sesin geldiği yöne doğru baktım. Uluç gözlerini bize dikmiş bakıyordu. Eminim şuan bizi çok fena yanlış anladı.

“Bir sevgilin olduğunu bilmiyordum” dedi. Ona bundan bahsedemezdim. Ona kardeşlerimin olduğunu söylememiştim. Bu konuda kimseye bir şey söylememiştim. Ona nasıl söyleyebilirdim ki? Şey benim babam piçin teki de o yüzden benim iki tane kardeşim var mı? Demeliydim. Nasıl diyebilirdim ki.

“Sen yanlış anladın Uluç” bana tiksinirmiş gibi baktı. Uluç hayatımda ilk defa bana tiksinerek baktı.

“Hani bir sevgilin olduğunda ilk bana söyleyecektin” dedi ve gülümsedi. Benimle dalga mı geçiyor bu? salak şey.

“Geri zekâlı çok korktum. O tiksindirici bakış da neydi” dedim gülerek. O da gülerek yanıma geldi. Eşek herif. Bu kadar iyi rol nasıl yapıyor ya.

“Tebrik ederim kardeşim. Baya yakışıklıymış” dedi gülerek elini Buğra’nın omzuna koyarak. Acaba etraf karanlık olduğu için onu iyi göremedi mi? Çünkü bana o kadar çok benziyor ki. Ben de zaten babama benzediğim için kendimden nefret ederdim. Ama artık abime benzediğim için mutluyum.

“Ne saçmalıyorsun ya o benim sevgilim değil” dedim. Uluç’un gözleri büyüdü ve Buğra’nın üzerinde kaldı.

“S-sen s-sen Buse’nin Abisi misin? Ama bu imkansız Buse’nin bi abisi yok” nasıl çakabildi demiyorum çünkü benzerliğimiz bir ikizinkine yakın.

“Bak Uluç ben bir ara sana her şeyi anlatacağım. Ve evet Buğra benim abim hem de öz abim. Anlayacağın babam piçin teki. Şimdilik bunu bil yeter. Ben Buğra’la kalacağım şimdi seninle sonra görüşürüz.” Dedim ve Uluç’a sarıldım. Buğra bana öldürücü bakışlar atmaya başladı. Bir dakika ya, hemen abilik mi taslıyor bu şebek? Uluç’un kulağına fısıldadım.

“İçeri geç ben geliyorum. Kızlarla takıl” dedim gülerek. O da güldü. Ayrıldığımızda Buğra’nın yanına gittiğimde bana seslendi.

“Buldum zaten bir tane” dedi. Bir dakika yanlış mı duyuyordum yoksa bu bir tane bulmuş mu? Ha bu da ne demek oluyor yahu. O 8 yaşındaki kıza ne olmuştu ki? Büyük gelişme.

“Böyle devam et. Kızı ilk benle tanıştıracaksın ama” kafasını olumlu anlamda salladı ve sanal öpücük atıp içeri girdi. Uluç işte.

“Kızım bacaklarını kırarım senin. En yakın arkadaşın da olsa sarılmak ve öpmek yok” dedi otoriter bir sesle. Ellerimi iki yana açtım ve gerindim. Zaten dün gece berbat bir geceydi. Bir de üstüne üstün o okuduğum kitabın etkisinde kaldım.

“Eee ne diyorsun. Benimle gelir misin?” elini bana uzattı. Elimi yavaşça eline değdirdim ve hemen sıkıca kavradım.

“Geleceğim, fakat bu gece değil. Annemler eve bugün gelmeyecekler. Anneme bunu söylemeliyim. Hem daha bana karşı çıkacak falan. Onunla uğraşacağım fakat mutlaka geleceğim. Kardeşimi çok merak ediyorum” dedim en sonunda sesim tamamen kısılmıştı ve yere bakıyordum. Çenemden tutup ona zorla baktırdı.

“Sonra haberleşiriz melek” dedi ve dudaklarını yanağıma bastırdı. Bu abimin beni ilk öpüşüydü. Belki çok sıradan bir şey olabilir, önemsiz ve küçük. Ama bu o kadar duygu yüklü bir öpücüktü ki adeta bütün bir ömrünün özlemini dudaklarında biriktirmişte yanağıma değdirdiğinde ikimizin de özlem akımları çarpışmış etkisi yaratıştı. Beni hep böyle öpmesini istiyordum.

“Görüşürüz abi, bu arada numaran yok” dedim gülerek. Başını yere eğdi.

“Şey bende seninki var. Babamın telefonunda bulmuştum da belki bi ara işletirim demiştim” şaka olsun diye kafasına vurdum. Gülümsedi ve bir adım uzaklaştı.

“Tamam, ben gideyim o zaman” dedi ve arkasını döndü. Görüşürüz abi. Gülümseyerek içeri girdim ve dışarıdan da duyulan müziğin yoğun akımıyla karşılaştım. İçeri girdim ve Doğaç’ın oturduğu yere oturdum. Zavallı telefonunu açmış bir şeyler yapıyordu. Normalde Doğaç partilere akmaz ama şu durumdan pek de memnun olduğu söylenemez.

“Selam” dedim a harfini uzatarak. Birden bana öyle bir bakış attı ki korktum.

“Hayırdır içeri giderken suratın sirke satıyordu. Şimdi yüzünde güller açıyor.” Sırıtışıma engel olamıyordum. Ne yapayım çok güzel bir güdü.

Kafamı arkaya attım ve yanaklarım ağrıyana kadar gülümsedim. Arada kıkırdıyordum.

“Bugün kimse moralimi bozamaz” dedim ve Doğaç’ın omzuna yasladım sırtımı. Meraklı gözlerle Doğaç’a döndüm.

“Hey pasta daha kesilmedi mi?” dedim ciddi bir tavırla. Olumsuz anlamda kafasını salladı. Acaba pasta neyli? Eğer gidip meyveli yaptırırsa üstüne kusarım. Meyveli pastadan her zaman nefret etmişimdir. Çünkü her doğum günümde babam kendi elleriyle meyveli pasta yapardı. Çok eğlenirdik o günlerde. Sabah erkenden babam markete gidip süt yumurta un ve bol bol meyve alırdı. Bir de pasta süslemeleri. Eve gelene kadar ben hep onu kapının önüne oturup beklerdim. Kapıyı çaldığında hemen açardım ve elinden poşetleri çekiştirirdim. Mutfağa geçip önlüklerimizi bağlardık ve aşçı şapkalarımızı takardık. Başlardık pasta yapmaya. Hep unlar etrafa saçılırdı. Ama en sonunda ustaca bir çalışma ortaya çıkardı. Her zaman. Sonra akşama doğru Uluç ve ailesi gelirdi. Ben her seferinde Uluç’a olanları anlatıp kıskandırırdım onu. O da hep benimki gibi baba isterdi. İyi ki de benimki gibi bir babası yok.

“Neyse ben biraz kopçam.” Yoksa içimdeki bu kurtlarla yaşayamam. Pistte çok hareketli bir şarkı vardı.   Dansı tek başıma ediyordum. Uluç ve yanındaki kızı kesiyordum ara sıra. Sonra gözüm Deniz ve Gizem’e takıldı. Dans ediyorlardı. Ben bu oğlanının ağzına sıçarım ya. Deniz öfkeli bir şekilde bir yere bakıyordu. Gözlerimi o yöne çevirdiğimde Ecmel’e ve bir oğlanı gördüm. Oğlan Ecmel’in boynuna yaklaştı ve kulağına bir şey söyledi. Artık ne dediyse Ecmel gülümsemişti. Oğlan Ecmel’in boynuna bir öpücük bıraktı. Ecmel de kollarını oğlanın boynuna sardı. Ama sarmasıyla ayırması bir oldu.

Deniz yine yaptı yapacağını. Oğlanı ittirip çok ağır bir küfür etti. Küfrü o kadar çok bağırmıştı ki ben bile duyabilmiştim. Oğlan Ecmel’den uzaklaşırken Ecmel elini Deniz’den kurtardı. Bağırıp çağırmaya başladı. Deniz ise onu o kadar soğuk bir şekilde bekliyordu ki. Ecmel ona karışmaması ve Gizem’le ilgili bir şeyler söyledi. Tam duyamıyordum. Birden Deniz Ecmel’i kendine çekti ve öpmeye başladı. Şevkle ve tutkuyla Ecmel’in dudaklarını sömürürken Ecmel gözlerini büyütmüş kalakalmıştı. Sonradan o da karşılık verip kollarını onun boynuna doladı. Dudaklarını ayırdılar ve Deniz başını daha demin oğlanın öptüğü yere götürdü. Deniz’in dudaklarını okudum.

“Sen benimsin. Başkası seni öpemez” dedi ve oğlanın öptüğü yeti eliyle sildi ve kendisi öptü. Ecmel hala şoku atlatamamıştı ama Deniz’e Gizem hakkındaki şikâyetlerini sıralıyordu. Uf burası biraz fazla romantik oldu ya. Birazdan kusacağım ya. Yalnız bugün Deniz’de büyük gelişmeler vardı. Gözlerim etrafı tararken birden müzik kesildi. Herkes birbirine bakınırken içeriden pasta geldi.

Herkes pastanın başına geçerken ben geçmedim. Bizimkiler de geçmemişti. Oradakiler hep beraber Gizem’e iyi ki doğdun, nice yaşlara falan diyordu. Gizem pastayı kestiğinde hepimiz koltuğa oturmuştuk. Tek fark Deniz koltukta Ecmel de onun kucağında oturuyordu. Kimse onlara aralarında ne olduğunu sormuyordu çünkü Ecmel ve Deniz’in birbirilerini sevdikleri her hallerinden belliydi. Fısır fısır konuşulurken millet pastalarını almış yiyorlardı. Imm pasta kakaoluymuş. Bir an önce şu pastayı yiyip defolup gitmek istiyorum.

“Hadi pasta alalım” dedim ayağa fırlayıp. Pastanın başından herkes ayrıldığı için orada artık pastalar vardı. Millet de benimle beraber geldi. Ben pastadan bir çatal aldım ve tadını keşfe çıktım. Cidden yapan güzel yapmış. Ve birden suratımda serin, yağlı ve tatlı bir şey hissettim. Elimi yüzüme atıp yüzümdeki pastayı silmeye çalıştım. Gözümü açtım ve sırıtan Uluç’a çok itici bir bakış attım. Sonra ise o kadar ani bir şekilde elimi pastaya daldırıp Uluç’a fırlattım. Gözlüğüne gelmişti. Oh My God çok büyük bir hata yaptım.

“PASTA SAVAŞI” diye bağırdı biri. Sanırım Burçak’tı bu kişi. Sonra işte illet birbirine asta falan atmaya başladı. Savaş bittiğinde saçlarımda top top pastalar vardı. elbisem –Gizem’in elbisesi- batmıştı. Gizem’le hiçbir şeyden habersiz hediyeleşiyordu ve biz kendi çapımızda bir pasta savaşı yapmıştık. Dış kapıyı açtı ve dışarıyı gösterdim.

“Hepiniz siktir olup gidin hemen” dedim. Millet çıktı ve Uluç’la kaldık. O da tam çıkacaktı ki

“Hey sen öyle kolay kurtulamazsın. Söyle bakalım, şurada bizi kesen seninki mi?” gözlerimle gösterdiğim kızı gördü ve başıyla onayladı.

“Güzelmiş, adı ne” dedim sırıtarak. Uluç’un böyle bir girişimde bulunması beni çok mutlu etmişti.

“Merve, biliyor musun ben vanilya kokulu kız arıyordum fakat bu kız çikolata kokuyor. Ve muhteşem kokuyor. Ahh sanki beni çekiyor.” Gülümsemesine karşılık verdim. Uluç’u ilk defa bu kadar mutlu görüyordum. Bir dakika ya bana bile böyle gülümsemiyordu adi piç. Neden daha yeni tanıdığı bir kız için bu kadar sırıtıyordu ya. Ben kıskanç bir kızım, kıskanırım.

“Sırıtma defol ya. Sen hayatında hiç bu kadar sırıtmadın lan. Bana neden böyle sırıtmıyorsun ya.” Dediğimde gözlerini Merve’den çekti ve pastalı suratımdan bir makas aldı. Sonra da elindeki pastayı yaladı.

“Unutma sultanım, sen her zaman benim baş cariyemsin” pisiğe bak. İyy harem kurmuş da haberimiz yokmuş. Tipe bak nasıl da sırıtıyor. Şuan suratına tekmemle 2-3 tane yapıştırasım var.

“Hadi sultan han hazretleri seni kovuyorum. Defolup kendi sarayına dönüp diğer cariyelerinle eğlenebilirsin” dediğimde Merve’ye bakıp elini telefon gibi yaptı ve kulağına tutup dudaklarını oynattı.

“Ararım seni” ve gözümü ona döndürdüm. Kızda çok saf bir güzellik verdi. Ama makyajla o güzelliği kapatmıştı. Aşırı düz olan saçları omuzlarından dökülüyordu. Kız Uluç’un yaptıkları üzerine gözlerini yere sabitledi ve ellerine bakıp oynamaya başladı. Utanmıştı ve kızarmıştı. Aynı zamanda Uluç’unkinden farksız bir sırıtış vardı suratında. Ah sersem sevgi yumakları.

“Hadi artık defol da ben de zıbarıp yatmaya gideyim sultan Uluç hazretleri.” Dediğimde gözlerini Merve’den çekmeyerek kahkaha attı. Ve sonunda dışarı çıktı. Ohh, müzik hala bangır bangır çalıyordu ve millet hala psikopat gibi dans ediyordu. Evde içki olmaması gerekiyordu fakat bu kural çoktan yok sayılmıştı. Şimdi benim bu kızı dizginlemem gerekiyordu fakat bunu nasıl yapacaktım. Eğer eğlenceyi kesersem Gizem’i bütün okula rezil ederdim. Bunu yapmak istemiyordum çünkü bugün için o kadar hazırlamıştı ki bunu ona yapamazdım. Ama bir yandan da hemen uyumam lazımdı.

Aman be, diye geçirdim içimde. Ne hali varsa görsün. Hemen hoplaya zıplaya yukarı kata çıktım. Kapımı açtım ve içeriye girip kapıya yaslandım. Bu gece olan her şeyi düşündüm ve abimin olduğu kısımlar gülümsememi sağladı. Hem kardeşimi de görecektim, bu fikirle göklere kadar uçarken kapımı kilitledim ve üstümü çıkarttım. Bornozumu da alıp banyoya gittim ve buranın kapısını da kilitledim. Suyu açıp saçımı ve yüzümü yıkamaya başladım. Yaklaşık 20 dakikalık bir uğraş sonrasında bütün saçım bütün pastalardan arınmıştı. Böğürtlenli duş jelimi vücuduma sürerken kendimi reklamlardaki o kadınlar yerine koydum ve saçma sapan hareketler yaptım. En sonunda da küveti doldurup içine oturdum. Sıcak su vücudumdaki bütün gerginlikleri alıyordu. Gevşemiştim. Hemen ardından durulanıp bornozuma sarıldım ve dışarı kuş kadar hafif çıktım. Üstüme en sevdiğim Looney Tunes karakterli pijama takımımı giyip kendimi yatağıma attım. Aşağı kattaki müziği umursamadan kendimi uykuya bıraktım.

Bana birkaç saniye gelen bir süre ardından gözlerimi açtım. Güneş çıkmıştı. Artık ev çok huzurluydu. Parti sonunda bitmişti. Ayağıma pofuduk tekliklerimi giyindim banyoda gerekli işlerimi yaptıktan sonra esneye esneye aşağıya indim. Gözümü ovuşturmam bittiğinde etraftaki manzara karşında çığlığımı zorla tuttum. Evin içerisi tanımadığım bir sürü insanı görmem bir oldu. Hepsi de sızmış kalmıştı. Hemen hızlıca yukarı çıktım ve Gizem’in kapısını tıklattım. Ses gelmedi. Bir daha vurdum ve gizeme seslendim. Ama es gelmedi. Ben de içeri girdim

“Çabuk kalk ve aşağıdakileri temizle Gizem” diye bağırdım. O ise kafasını kaldırıp mızmızlandı ve kafasını yastığa geri kodu. Yoğun alkolün etkisinden çıkamadı galiba. Ee saat 5 e kadar ayakta tepinirsem ben de sabah kalkamam.

“Bu seferlik sen boşalt söz bir dahakine ban toplayacağım” dedi ve yatmaya başladı.

“Hayır sen yapacaksın hiç uğraşamam” diye bağırdım ve dışarı çıktım. Aşağıya indim ve milletin arasından geçip mutfağa ulaştım. Zaten sadece 10-20 kişi vardı. Kolayca temizlenirdi, umarım. Kendime bir kahve yaptım ve masaya geçip oturdum. Annem ve Macit abi gelmeden bu pisliği temizlemesi gerekiyordu. Aklıma bir fikir geldi. Hemen hoparlörün başına geçtim ve telefonumu hoparlöre taktım. Bi uygulama vardı telefonumda. Böyle ince tiz bir ses çıkartan bir siren vardı. Ona tıkladım ve kulaklarımı kapattım. Hoparlörden ince ve tiz ses çıkarken bütün herkes ayağa fırlamıştı. Millet endişeli gözlerle buraya bakıyordu. Hepsi uyanınca sesi kapattım ve kapıyı açtım.

“Evet, parti biteli çok oldu şimdi hepiniz siktir olup gidiyorsunuz” dedim. Millet üstümdekilere bakıp gülüyordu. Eee yani bende Looney Tunes’lu pijama giyen biri görsem ben de gülerdim. Ama şuan ve hiçbir zaman bu zengin piçlerini takmayacağım. Yanımdan geçenler bana gülerken onlara orta parmağımı gösterdim. Hepsi uyuşuk uyuşuk dışarı çıkarken biri şey dedi  “Pijamaları kadar kibar bir kız” bu beni çok güldürdü. Evet, hiç kimseyi takacak durumda değildim.

“Görüşürüz adi piçler, bir dahaki partiye artık” dedim ve kapıyı vurdum. İt pezevenkleri. İçeri gidip kahvemi içmeye başladım. Cebimde bir şeyler titredi. Telefonumu elime aldığımda ekranda annemi görünce hemen cevapladım.

“Kızım parti nasıldı?” meraklı bir sesi vardı. Her şeyi mahvettiğimi düşünüyordur kesin.

“Daha demin hepsini postaladım” annemin gergin kahkahasını duydum. Ee yani benim de benim gibi bir kızım olsa ben de korkardım.

“Evin durumu nasıl peki”

“Bok götürüyor, her yerde içki şişeleri ve bazı yerlerde pastalar falan var. Parti süslerinin dağılışını saymıyorum bile.” Annem bir iç çekti

“Bir temizlik şirketini arasam iyi olacak” dedi. Ne yani buraya gelmeyecek mi? Ama benim onunla konuşmam lazım

“Anne seninle bir şey konuşmam lazım. Ne zaman gelebilirsin?” şaşırdığını tahmin edebiliyorum.

“İstersen 15 dakikaya gelebilirim” dediğinde derin bir nefes verip ellerimi saçlarımdan geçirdim.

“İyi olur görüşürüz” dedim ve kapattım. Aceleyle kahvemi bitirdim. Üst kata çıktığımda yeniden telefonum titredi. Numarayı tanımıyordum. Hemen açtım

“Evet?” dedim soru sorar gibi “Kimsin” karşı taraftan kahkaha geldi.

“Günaydın melek” ses tonu, of dayanılmaz biri ya.

“Abi?” yeniden güldü ve

“Buyurun kardeşlerin en güzeli” dedi. Bir abim olduğuna alışmam lazımdı. Ha bir de kardeşime.

“Kararını verdiysen gelip seni alayım.” Dedi. Biraz düşündüm.

“20 dakika sonra gelir misin?” dedim heyecanlı bir şekilde.

“Uçarak hem de, ee söylemek istediğin bir şey var mı?” gülümsedim sanki görebilecekti ama yine de gülümsedim.

“Berk’i benim için öp” gözlerimin puslandığını hissettim. Daha ne diyeceğini beklemeden telefonu kapattım. Hızlıca gözlerimi ellerimle ovuşturdum ve yaş oluşmasını engelledim. Üstümü değiştirme gereği duydum ve değiştirip saçımı taradım. Masama oturup ellerimle başımı kavradım. Gözlerimi kapatıp öylece bekledim. Aklımdan geçen tek bir düşünce bulutu bile yoktu. Zaten sonra kapı çaldı. Hızlıca aşağıya indim. O anda aklıma Gizem geldi. Acaba dövmeli satanist evden gitmiş midir? Kapıyı açtığımda annemi karşımda buldum. Zaten ne bekliyordum ki?

“Sen konuşalım deyince hemen geldim evet konu ne” dedi montumu askılığa aşarken.

“Anne ben gidiyorum” dedim soğuk bir sesle. Annem hızlıca bana baktı. Gözlerinin içinden endişesi okunabiliyordu.

“Kızım o da nereden çıktı, nereye gidiyorsun?” vereceğim cevap her ne kadar annemi hayal kırıklığına uğratacak olsa da söyleyiverdim bir anda.

“Babamın evine” içimi burkacak bir bakış attı bana. Biraz da inanmıyormuş gibi bir hali vardı. Yani eğer benim kızım da babası gittikten sonra her gece arkasından sövüp şimdi de ona gitmek istese ben de böyle derdim.

“Abimin yanına, kardeşimin yanına. Onlar için”

BİR BÖLÜM DAHA SONU. NORMALDE DAHA ÖNCEDEN YAYINLAMIŞTIM BU BÖLÜMÜ FAKAT İÇİME SİNMEMYEN BİR KISIM VARDI BEN DE ORAYI DEĞİŞTİRDİM. CİDDEN İÇİME SİNMEMİŞTİ AMA ÜZGÜNÜM ARKADAŞAR. AMA ÇOK BİR DEĞİŞİKLİK YAPMADIM. BEĞENMENİZ DİLEĞİYLE

Continua llegint

You'll Also Like

1.2M 55.6K 53
Numara sallayıp, komutana denk getirmek mi? 07.12.2022 #beyza etiketinde 1.sıra 29.06.2023 #avukat etiketinde 1.sıra 18.01.2023 #hakim etiketinde 1...
708K 26K 21
Çorbayı ısıtıp bir kaseye koydum ve yanına iki dilim ekmekle su doldurup tepsiye koydum. Salona giderken acaba suya tükürsem mi diye de düşünüyordum...
1M 105K 41
İngilizceden nefret eden Han Jisung ve onun ingilizce ögretmeni Lee Minho.
1.6M 72.5K 77
Yanlış bir numaradan doğan biraz alevli, biraz tatlı, birazda mizah dolu bir aşk... ****************************************************** Müzik bitm...