PUZZLE (Neymar Jr)

By coolfortheworld

65K 2.5K 814

Birbirine benzemeyen yapboz parçaları gibiydik, bizi zorla birbirimize uydurmaya çalışıyorlardı. More

1
2
3
4
5
6
7
8
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
bölüm değil
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36

9

1.9K 109 14
By coolfortheworld

Hellü, okuyor musunuz? En azından oy verin lütfen. 📚 😇

Sarı saçları ve geniş omuzları dikizlememe rağmen hâlâ James'in burada olduğuna inanamıyordum. Yeşil en açık tonlarını barındıran gözleri gözlerimle kesişince teleşla gözlerimi kaçırdım.
Tanrım aptal mıydım ne?

James balayımızda tanıştığım ve Neymar'ın kesinlikle hoşlanmadığı o adamdı.

Ve kendisine takım elbise gerçekten yakışıyordu.

Düşüncelerimi kafamdan atmaya çalışarak dosyalarıma bir bakış attım ve sürmekte olan toplantıya katılmaya çalıştım.  Ağabeyimin önerisi ile ben ve James mekâna beraber gidecektik ve büyük patron Bay George Tolemus burada kalıp ağabeyim ile hesap kitap işlerini görüşecekti.

George Tolemus, James'in babasıydı. Ve bu işi James'e bırakacağı belliydi. O sadece bende buradayım diyerek tanışmak için gelmişti. Gemma kahvemi tazelemek için yanıma geldiğinde teşekkür ederek istemediğimi belirttim ve gülümsedim.

George Tolemus ile ağabeyimin toplantısı bitince hepimiz ayağa kalktık. Kare masanın etrefındanda ayrılıp koridorda yürümeye başladık.
"Öyleyse size güveniyorum Bayan Santos." deyince Bay Tolemus elektirik çarpmış gibi oldum. Bayan Santos olmaya alışmış değildim ve doğrusu Neymar bu işi öğrenince ne yapacak merak ediyordum.

"Elbette Bay Tolemus, endişelenmeyin." deyip gülümsedim bende. Ancak o suratını buruşturarak "George yeterli Beatrisa." dedi nefret ettiği birşey yapmışım gibi. Kafamla kısaca onaylayıp güldüm.

"Zaten James ile tanışıyor olmanız harika oldu. Herşey iyi olacaktır." diyerek devam etti. Kırışmış suratında bir şevkat belirdi. Bende gülsedim. "İyi anlaşacağız, merak etmeyin." diyerek araya bu sefer James girdi. Ağabeyim de onu onayladı.

George'u uğurladıktan sonra ağabeyim James ile kaldı bende odama gidip ceketimi ve çantamı alıp çıktım. Ağabeyim bana kısa bir bakış atıp bu tanışma işini sonra konuşacağımızı belirtti. James ile aşağı indik ve onun arabasına bindik.
Malesef  hâlâ arabam yoktu o yüzden başkalarının taşımacılığına mecburdum.  Bu sinir bozucuydu.

Juniorınkinin akine  James'in arabası spor değildi. Bu biraz daha iş adamı arabasıydı sanırım. Siyah bir klasik arabaydı. Motoru sürekli gürlüyordu ve bu rahatsızlık yerine insanda gülümseme hissiyatı uyandırıyordu.
Klasik arabaları hep sevmişimdir.

Radyoyu kısarak "Seni görüce şaşırdım." dedi James uzun bir sessizlikten sonra. Bir de bana sorsaydı şaşırma işini. Şok olmuştum resmen.

"Araştırmadın mı bizim şirketi? Blogda resmim var oysa ki." deyip güldüm. Dikiz aynasıdan arkasını kontrol ederken gülümsedi. Beyaz dişleri ve beyaz teni uyum içindeydi.
"Aslında araştırdım ama dikkat etmedim, daha çok babamın isteği üzerine sizi tercih ettik." dedi tok sesiyle. Kaşlarımı kaldırıp sırıttım "Burada ilk tercihim değildiniz mesajı mı var?" dedim alayla ve güldüm. O da bana katıldı ve birkaç saniyeliğine bana bakıp tekrar yola döndü. Suratım kasılarak yüzümdeki gülümseme acı bir hâl aldı. Uzun zamandır böyle içten ve umursamazca gülmediğim aklıma gelmişti çünkü. Ağabeyimin yanındayken bile tam anlamıyla gülemediğimi fark ettim. Lanet olası herif aklımdan çıkmak bilmiyordu.

Dikkatimi tekrar James'e verdim ve onu inceledim.
Yeşil gözlerine vuran güneş ışığı sayesinde gözlerinin rengi mümkünmüş gibi daha da açılmıştı. Ve tabiki saçları güneşin altında ışıl ışıldı. Yakışıklı bir adamdı.

Kafamı tekrar yola çevirerek kendime sövdüm. Kendi dengem bile bozulmuştu.

"Neymar bu işten hoşlanmayacak." tok sesini tekrar duyunca düşüncelerimden biraz uzaklaşabildim. "İş söz konusu bir şey diyemez." dediğimde kaşları yukarı kalktı ve sırıttı. "Sanırım benden hoşlanmadığını teyit ettin az önce." dedi tüm sırıtışıyla. Suratım istemsizce iki yana kıvrıldı. "Sanki doğrulamasam bilmiyordun." dedim. Onunla konuşmak hoşuma gitmişti. Belkide hayatıma yeni giren birisi olduğu içindi bilmiyorum ancak hoştu.

Sohbetimizden dolayı nasıl geçtiğini bilmediğim yolculuktan sonra sahil kenarında heybetli bir bina yerine butik bir şekilde küçük evler halinde inşa edilmiş alana geldik. Şehrin biraz dışında olduğu için ormanlık alanda vardı ve her ev arasında belirli mesafeler vardı. Hem sahil, hem orman için muhtemelen planları vardı.
"Heybetli bir bina bekliyordum. Bana sadece içerinin resmi ulaşmıştı." dedim dışarıda evlerden birine bakarken. "Böylesi artık daha çok tercih ediliyor. Özellille balayı çiftleri tarafından." dediğinde kısa bir an göz göze geldik. Bizim balayı için dünyanın en çok bilinen -ve içi magazinci kaynayan- otelinde balayı yapmamıza ne demeliydi.

Gözlerimi kaçırarak ışıldayan denize baktım. Derin bir nefes aldım ve "İçeri girelim mi?" dedim. Güneş mayıştırıyordu ve ben dün iyi uyuyamadığım için gözlerimi kapatma isteği ile doluyordum.

Kafasıyla beni onayladı ve önden geçmem için eliyle reverans yaptı. Gülümseyerek önden geçtim.
İçerisi genişti. Yatağın ve koltukların yeri kafama yerleşmişti bile.
"Hayalinde ne var öğrenmek isterim." deyip kafamı bana dik dik bakan James'e çevirdim. Kafasını kendine gelmek ister gibi iki yana salladı. Bana baktığını görmesem bile hissedebilmiştim. Birisi size o kadar dik bakarsa zaten hissedersiniz.

"Daha çok beyaz ve yeşil üzerine. Akdeniz şehri olduğumuz için mavi vazgecilmez evet ama yeşil daha olgun duracaktır bence." dudaklarımı büktüm tam olarak aklımdaki bu sayılmazdı ancak yine de onayladım. Birkaç ön çalışma ile belki fikrini değiştirebilirdim. "Ve modern şeyler tabiki, şu an klasik şeylerin güzelliğinden anlayacak bir toplum değiliz malesef." dedi gerçekten üzülmüş gibiydi. Bu hali açıkçası beni güldürmüştü. Ufak bir kahkaha ister istemez dudaklarımdan kaçmıştı.

"Sen ne düşünüyorsun?" deyince gözlerimi kısıp muzip bir şekilde güldüm. "Seni şaşırtacak şeyler." deyişimle kaşları havalandı ve halime güldü.

⏳  ⌛  ⏳  ⌛  ⏳

Biz geri dönene kadar saat yediyi bulmuştu. Acıkmıştım ve yorulmuştum. Ancak şirkete dönmem gerekiyordu, zaten eve gidesimde pek yoktu. Davi ile vakit geçirmek hoştu ama sürekli Junior'ın olduğu bir yer sürekli onu düşünmem anlamına geliyordu.

James arabayı şirketin önünde durdurup bana döndü. "Eve bırakalbilirdim." dedi
Eve gidip dinlenmeyi istiyordum ama toparlamam gereken bir tasarı vardı. Tabi önce yapabileceklerimizi değerlendirmek zorundaydım. O yüzden bu gece burada gibiydim.

"Bir süre daha buralardayım. Yine de teşekkür ederim." deyip gülümsedim. Aynı şekilde karşılık verirken cebinden bir anahtar çıkarıp bana verdi. "Sende kalsın ben olmadığımda lazım olabilir." dedi muhtemelen otelin tester evinin anahtarıydı. Kafamla onaylayıp anahtarı çantama attım. "Bu arada numaranı verirsen iletişimde olabiliriz." dedi ve telefonunun tuş kilidini açıp uzattı. Numaramı yazıp geri ona verdim ve birkaç saniye sonra telefonumu çaldırıp kapattı. "Tamamdır." deyip tekrar gülümsedi. Gülünce yeşil gözlerinin kenarı kırıştı. "İyi akşamlar." deyip arabadan indim ve şirketin kapısına dolandım. Camını açarak boydan beni süzdü ve "Yarın görüşürüz." deyip çarpık bir şekilde güldü. Bu sevimli olan gülümsemesi gibi değildi.
Elimle kısa bir veda ettim ve şirkete girdim. Kendi katımıza gelince Gemma ve çoğu kişinin gittiğini gördüm ancak ağabeyim hâlâ buradaydı. "Hoşgeldin küçük." deyip tek kolunu omzuma attı. "Nasıl geçti?" diye ekledi yorgun ama samimi sesiyle. "Güzel, bence bir sorun çıkmayacak James ılımlı birisi." dedim ona bakarak. Kaşlarını kaldırıp benimle beraber koridorun sonundaki odaya yani benim odama girdi.
"Güzel." dedi kısaca "Nerden tanışıyordunuz onunla?" dedi gözleri bu sefer  kısıldı. "Balayındaki otelden işte çok samimi değiliz" deyip kestirip attım. Çünkü gerçekten çok önemli değildi. Sonuç olarak beraber çalışıyorduk.
"Peki sana güveniyorum biliyorsun." deyip odadan çıkacağı sırada ben seslendim."Dia nerede?" topuğunun üzerinde dönüp "Evde, kendini yormaması için yolladım." dedi. Ona gülümseyerek hafif bir baş sallaması ile karşılık verdim. Ağabeyime aşık olmak gerçekten yakışıyordu. Çoğu zaman bu hallerine özeniyordum.

Ceketimi asıp siyah cam masamın ardındaki koltuğuma oturdum ve bilgisayarımı açtım. Çalan telefonumda yanan Junior yazısı telefonu açma isteğimi arttırmıyordu açıkçası. O yüzden görmezden gelmeye çalıştım. Ve başardımda.

Karnım oldukça acıkmıştı ve sadece bir iki günde alıştığım Mare'nin yemeklerini özlemiştim. Gidip kendime sade bir kahve aldım ve geri odama döndüm. Etrafta artık kimseler görünmüyordu. Odamın penceresinden yavaş yavaş kış mevsimini kucaklayan Barcelona'yı seyrettim. Şehrin heryerinde ışıklar vardı. Neden bilmiyorum ama bu görüntüyü hep sevmiştim.

Ağabeyim odaya girerek "Beatrisa ben çıkıyorum. Hadi seni de bırakayım güzelim." dedi telefonuna bakarak. Omuz silkip "Gelmeyeceğim." diye mırıldandım. Kafası aniden bana döndü ve güzel şekilli kaşları çatıldı. "Neden?" diyen sesi birazdan söyleyeceği şeylerin habercisi gibiydi.
"Çünkü çalışmak istiyorum ve yorgun değilim." dedim tüm yalan söyleme becerilerimi kullanarak. Topuzumdan fırlayarak önüme düşen birkaç tel saçı kulağımın arkasına sıkıştırdım.

"Evde bir sorun mu var?" dedi kapıdan tam anlamıyla odaya girerek. Önümde durup işaret parmağı ile çenemden tuttu ve başımı kaldırdı.  "Hayır Nate, sadece Davi ve Neymar'a biraz yalnız geçirmeleri için zaman tanıyorum ve bende bu sırada çalışmak istiyorum." deyip bir soluk daha aldım ve "Bu işi güzel yapmak istiyorum." diye devam ettim.  "Gerildiginde hep hızlı konuşursun." deyip üstten gözlerime baktı.
Beni hemen yakalamasına sinir oluyordum. "Nate gerçekten iyiyim, akşam çok geç çıkarsam Neymar'a söylerim ve beni alır tamam mı?" dedim onay beklercesine. Eğer aramızın iyi olmadığını öğrenirse kurcalardı. Daha da kötüsü suçlu hissederdi.

"Bu sefer birşey demiyorum ama şunu söylemem gerekiyor.." dedi ve kollarını belime dolayıp sarıldı.
"Beni çok büyük bir yükden kurtardın. Ailemin şu an bir arada olma sebebi sensin." deyip geri çekildi ve gözlerime baktı. Konuşmama izin vermeden devam etti. "Ve şu an deli gibi teklif yağıyor, sana yemin ederim birkaç aya borcumuzu o adama ödeyeceğiz." dedi. Nate'e güvenim sonsuzdu. Yaparım derse yapacağını biliyordum. "Biliyorum. Beni merak etme, herşey çok güzel." dedim ve yanağına bir öpücük kondurdum. "Şimdi git de bende çalışayım." deyip kollarıdan ayrılıp güldüm. Titreyen çenemi saklamak için gülüşümü büyüttüm. Nate odadan çıkarken telefonum tekrar çaldı bu sefer aramayı reddederek telefonu sinirle sanki herşey onun yüzündenmiş gibi masaya fırlattım.
Birkaç derin nefes aldım ve masaya çöktüm. Bilgisayardan yine birkaç şeye baktım ve ilk taslak için çizim çantamı kapıp çizim masasına geçtim. Bilgisayardan müzik listeme girdim ve Amy Winhouse'dan love is a losing game açıp geri çizim masama döndüm. Cetvellerimi sıralayıp ilk önce tek bir evin krokisini çizmeye koyuldum. Ayağımdaki topuklular artık acıtmaya başlayınca çıkarıp bir köşeye attım.

Yarım saat boyunca iki evin arasındaki mesafe ve tüm alanın krokisini çizip hazırladım. Kopyalarını almak için fotokopi odasına çıplak ayaklarımla gittim.
O kadar çok uykum vardı ki fotokopi makinesinin üstünde salyalarımı akıtarak uyuyabilirdim o derece.

Kopyalarla beraber odama döndüm ve birisini çizim masama koyup diğerini çizim çantama koydum diğerinide yuvarlayarak arkamda projelerimi koyduğum kutuya koydum. Aslında bugün yapacak pek birşeyim kalmamıştı.

Çalan telefonu bu sefer cevapladım ve Junior'ın bağıran sesini dinledim. "Çıldırtacak mısın sen beni!" gerçekten sinirlenmiş olmalıydı, sesi o kadar yüksekti ki telefonu kulağımdan uzaklaştırmıştım. "Çalışıyordum." dedim onun aksine tüm sakinliğimle. Telefon birden suratıma kapanınca boş boş telefona baktım ve yerine koyup tekrar masama geçip kataloglarımızı inceledim.
Burnuma dolan çam kokusu ve çarpan kapı ile yerimden hopladım. Buraya gelebileceğini tahmin edememiştim. "Çok da meşgul durmuyorsun oysa ki." dedi alay eden sinirli haliyle. Elaları sinirden büyümüş suratı kaskatı kesilmişti.

"Tris abini aradım! Sadece bir mesaj atsaydın merak etmezdim." deyip kendi telefonunu benim masama attı. Bir kez daha hoplayarak irkildim.
"Aklımdan çıkmış tamam mı? Abartma." bu cesaret nerden geliyordu da dilim bu sözleri söylüyordu bilmiyorum ama rahatlamış hissettiğim bir gerçekti.

Başıma giren ağrıyla kafamı eğdim. Sanırım açlıktandı, sabahta bir şey yememiştim.
"Özür diledim senden Tris, dünün acısını böyle çıkarma benden." sesi biraz daha yatışmış gibiydi. Ve birazda yorgun. "Tamam bende özür dilerim oldu mu? Sinirin geçti mi? Sanmıyorum çünkü sen sabah özür dilediğinde benimde kırgınlığım geçmedi." sinirlenerek sesim her defasında biraz daha yükselirken telefonumu ve eşyalarımı topladım. Bilgisayarımı kapadım ve sessizlik içinde beni izleyen Junior'a baktım.
"Hazır mısın?" dedi sadece. Bende kafamla onayladım ve odadan çıkmak için adımlarımı attım. Aşağı inince güvenlikçiye bir baş ile selam yolladım ve arabaya ilerledim. Şu yerleştiğim koltukta bile uyuyabilirdim o derece yorgundum. Öyle ki zaten gözlerimi kapattığımda bir daha açamayacağımı biliyordum.

Ancak daha fazla tartışmaya da girmek istemediğimden gözlerimi kapattım ve uykuya daldım.

🌞 🌞 🌞 🌞

Patırtı kütürtü sesleri ile gözlerim hiç istemediğim halde aralanmıştı. Dün çok fazla birşey yapmamıştım ancak çok yorgundum. Tam uyuyamadığımdandı galiba yada çaptan düşmüştüm.

Hafif doğrularak buruşan suratım ile karşıya baktım. Davi, junior'ın parfümlerini kokluyordu. Bir 'Şşt' sesi ile onu korkutunca heyecanla parfümü yerine bırakıp bana döndü. Kocman olan gözleri beni gülümsetmişti. Elimle gelmesini işaret ettim. Zıplayarak makyaj koltuğundan indi ve yanıma gelip yatağa tırmandı. "Naber minik" deyip alnına bir öpücük kondurdum. Karnıma çıkarak üstüme oturdu ve iki yanağımı avuçları arasında sıkıştırdı. "Dün gece gelmedin." dedi küsmüş gibi olan sesiyle. Dudakları bükülmüştü. Yetmemiş bana da işkence ediyordu. "İşim çok geç bitti yakışıklı." demeye çalıştım. Davi yanaklarımı sıkıştırdığı için kelimeleri yuvarlayamıyordum. "Babam sana kızdı. Bende kızacağım." deyince yanaklarım kıvrılmaya çalıştı. "Kendimi nasıl affettirebilirim minik." deyip bende onun yanaklarını hafifçe sıkıştırdım. "Öpücük." deyip yanağını gösterdi. Ellerini suratımdan çekince yanağına bir öpücük kondurdum. "Birde kapkek." deyip sırıttı. Söylediğiyle kahkaha attım. Çocuk olmak çok güzeldi. Tek derdin kapkeklerdi.

"Tamam şimdi toparlanıp sana kapkek yapacağım." deyince üstümden kalktı. Bende yavaş yavaş ağrıyan uzuvlarımı yataktan ayırdım ve banyoya girip yüzümü yıkadım.

Siktir.
Dün gece beni Junior mı taşımıştı? Odaya gelişimi hatırlamıyordum. Üstümü değiştirdiğimi de ama üstümde pijamalarım vardı. Aynada sanki bir gecede boynuzlarım çıkmış gibi kendime bakıyordum.
Uyku sersemliğiyle hiçbir şey hatırlamıyordum, lanet olsun.
"Triss hadii." içerden gelen Davi'nin sesiyle yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladım. Junior neredeydi? Uyandığımdan beri görünmüyordu.

Banyodan çıkıp tekrar odaya girdim ve üstüme giymek için eşofmanlarımı çıkardım. "Aşağı in yakışıklı, giyinip geliyorum." deyip Davi'yi yolladım ve giyinip saçlarımı at kuyruğu yaptım. Eğer üstümü dün gece Junior giydirdiyse utancımdan ölürdüm.

Mare kahvaltıyı hazırlamış kızgın suratıyla bize bakıyordu. "Buz gibi oldu omletleriniz." dedi ve Daviyi kavrayarak sandalyesine oturttu. "Ellerine sağlık Mare, çok güzel görünüyor." deyip bende yerleştim. Junior neredeydi?

Sormak istiyordum ama soramıyordum. Bugün maç vardı belki erken gitmişti ama o zaman Davi'yi de götürürdü. "Babam nerede Mare." dedi Davi dolu ağzıyla tam ben sormak için ağzımı açmışken. Davi'de mi bilmiyordu yani?
"Erkenden çıktı bebeğim kahvaltıya gelirim demişti ama henüz yok." kaşlarım çatıldı. Telefonuma elimi atıp aramak istedim ama muhtemelen açmayacaktı. Dün onu gerçekten sinirlendirmiştim.
Pişman değildim çünkü hak etmişti. O benim canımı kolayca yakabiliyordu, bende onu kolayca sinirlendirebilirdim. Bir yandan düşüncelerim ile boğuşup bir yandan yerken kapının sesi ile kafamı o tarafa döndürdüm. Mare "Ben bakarım." deyip kapıya yöneldi. Bende sanki ilgilenmiyormuşum gibi sadece yemeğimi yedim. Sessizce gelip masadaki yerine kurulan Junior'a kafamı kaldırarak baktım. Davi "Neredeydin?" deyince bir yandan tabağına birşeyler alıp bir yandan cevap verdi. "İşim vardı meraklı." deyip oğluna göz kırptı. En azından enerjisi yüksekti. Yani sanırım, bu Davi'ye özel de olabilirdi.
Bakışlarımı tabağıma çevirip zeytinin birini ağzıma attığım sırada  telefonum çaldı.
Ağabeyimin ismini görünce aramayı cevapladım. "Neredesin Tris?" deyince kaşlarımı çattım. "Sana da günaydı ağabey." dedim alayla ve ağzımdaki zeytin giliğini çıkardım.
"Dün Neymar'ı aramadın mı? Beni aradı." dedi kızgınca. Tanrım niye büyütüyorlardı ki?
"Abi büyütme birşey yok işte. Dün gece o aldı zaten beni." dedim sızlanarak Junior'ın gözlerinin bana çevrildiğini biliyordum. "Şirkete geliyor musun? Saat kaç oldu?" dedi anlaşılan bugün huysuzluk günüydü.
"Hayır, Neymar'ın maçı var." deyip oflamamak için kendimi tuttum. Ben maçtan anlamazdım ki.
"Bir ara uğra imza atman lazım bu dünki işi resmileştirmek için." kafamla onaylayıp "Tamam, uğrarım." diye mırıldandım. Telefonu kapatınca Junior'ın alay eden sesini duydum. "Anlaşılan tek kızdırılan ben değilim." diyen imalı Junior'ı duymamazlıktan geldim. Kahvaltımı iyice yapıp dün bütün gün çektiğim açlığın acısını çıkardım.  Ancak telefonum bir kez daha çaldı ve ekrandaki James yazısı yerimden hoplamamı sağladı.

Junior merakla bana dönünce gözlerimi ondan kaçırdım ve bahçeye açılan kapıdan dışarı çıktım.
Tamam eninde sonunda öğrenecekti ancak maç öncesi öğrenmemesi gerekiyordu.
Elimdeki telefonu yanıtladım. "Günaydın." dedim kısaca. Sanırsın aşkla bağlı olduğum eşimi aldatıyordum.
Benim aksime onun sesi oldukça neşeliydi "Günaydın Tris." diyen sesiyle gülmek istedim. O kadar saçma bir durumdaydım ki. "Müsait değilsen sonra konuşabiliriz." diye de ekledi. Telefonun ardından araba sesleri ve muhtemelen dün bindiğimiz klasik arabasının homurtusu geliyordu. "Hayır, hayır müsaitim." karşı çıkma nedenim şimdi söylemesi ve Junior'ın yanında bir daha aramasını istemememdendi. "Bugün görüşebilir miyiz? Aklımda birkaç şey var seninle paylaşmalıyım." dedi Pokerin bacağımı burnu ile dürtmesiyle diz çöküp onun başını okşadım. "Bugün şirkete bir uğrayacağım sadece, Neymar'ın maçı var ona gideceğim." dedim Poker ön ayaklarını dizlerime koyup kafasını elime yasladı. Onun haline gülerek başını tekrar okşadım. "Ah, anladım.." deyip kısa bir süre sessiz kaldı. "Şey kusura bakma o zaman yarın konuşuruz." dedi ve "Maçta iyi şanlar diyeceğim ama zaten sen bunu Neymar'a söylemeyeceksin." deyince kendimi tutamayıp güldüm. "Teşekkürler yine de. Yarın görüşürüz." dedim ve telefonu kapatıp derin bir nefes aldım.  Poker üstümr atlayınca gülerek sırt üstü düştüm ve kulakları ile oynadım. Davi koşarak yanımıza geldi ve sırtından Poker'e sarılıp üstümden çekti.

Junior'ın gözlerini üstümde hissediyordum o yüzden cesaret edip bakamamıştım o tarafa. "Davi gitme vakti." diyen aksanlı seslenişi ile o tarafa döndüm. Daha erken değil miydi?
Pokeri arkamızda bırakıp kahvaltı masasına geri döndüğümüzde Neymar Davi'ye ellerini yıkayıp giyinmesini söyledi ve Davi üst kata gitti. "Erken değil mi?" diye çekinerek sesimi duyurunca bakışları bana döndü. "Bugün maç var erken gideceğiz " deyince biliyorum diye bağırmak istedim suratına. "Ben bir iş yerine uğrayıp öyle geleceğim." dedim. Sadece kafası ile onaylayıp kahvesinden bir yudum aldı. Başındaki cap'i çıkardı ve bu sıralar uzayan kıvırcık saçlarını karıştırdı. Bahçe kapısından giren güneş ışığı direk elalarına vuruyor ve sarı gibi görünmelerini sağlıyordu.
"Neymar." deyince birden bende şaşırdım. Sormak istiyordum ama utanıyordum. Gözleri bana çevrilince irkildim. Bir insanın bu kadar güzel bakması mümkün müydü?
"Şey dün gece beni sen mi giy-giydirdin?" yerin yedi katı açılsın ve ben içine balıklama atlayayım istiyordum.
Uzun bir süre sessiz kaldı. Daha sonra kafasıyla beni onaylayınca üstüme kırmızı boya dökmüşler gibi kademe kademe kızardım. 
Siktir acaba içimde hangi iç çamaşırlarım vardı?
Tanrım nolur siyah olsun nolur siyah olsun!

Kafamı tekrar kaldırıp ona bakmadan usulca salonu terk ettim ve bende yukarı çıktım. Davi üstüne formasını giymeye çalışıyordu. Kolunun birini geçirerek yardım ettim ve başına bir öpücük kondurup dolabımın başına geçtim.

Ben ne giyecektim? Formam yoktu ki olsa bile işe giderken giyemezdim.
Bir yırtık jean ile sade beyaz tişört çıkarıp yatağın üstüne attım. Bunlar iyiydi heralde.
Davi odadan çıkınca giyinmek için harekete gececektim ki Davi'ye verdiğim kapkek sözü aklıma geldi ve sekerek aşağıya geri indim. Mare masayı toplarken Davi ve Neymar evden çıkıyordu. "Tris yine geç mi geleceksin?" dedi Davi kapıdan. Sarı saçlarını dağıttı ve sırtına sırt çantasını taktı. "Küçük bir işim var hemen geleceğim ufaklık." deyip yanına ulaştım ve başının üstüne bir öpücük kondurup dağıttığı saçlarını düzelttim. Junior bizi izliyordu. Gözlerim kısa bir anlığına buluşunca yanaklarımdaki yanma hissi arttı. Tabi bu halimi fark eden Junior hemen sırıtatak karşılık verdi. Gözlerimi devirerek onların gidişini izledim ve mutfağa girip kolları sıvadım.

🚩 🚩 🚩 🚩

İş yerine uğrayıp abimden uzun bir fırça dinledim ve imzamı atıp Camp Nou'ya gitmek üzere taksiye bindim. Kızlar sürekli mesaj olarak beni taciz edip nerde kaldığımı falan soruyordu. Zaten ağabeyim canımı sıkmıştı bir de bunaltılınca iyice huysuz oluyordum.

Şükürler olsun ki yolculuk kısa sürmüştü. Kapıdaki güvenlikler beni görünce hayranları arasından çekip almış ve içeri sokmuştu. Kızlar gercekten bana hoş bakmıyordu.

İçeri girince daha önce geldiğimden şaşırmadan labirent gibi olan yolu bitirip direk sahaya ulaştım. Davi beni görünce koşarak bana ulaştı. Eğilerek onu yakalayıp kucağıma aldım ve yanağını öptüm. "Geldiiin!" diye sevinçle kollarını havaya kaldırdı. "Sen istersen her zaman gelirim yakışıklı." deyip güldüm. Bu sırada bizimkilerin yanına yürüdüğümden Davi'yi aşağı bırakıp kızlara sarıldım. Kısa bir süre olsa da onları özlemiştim. 

Koşuda olan FCB oyuncularına kafamı çevirince Neymar ile göz göze geldik. Kafasındaki siyah maskeye rağmen elâları hemen kendini ele veriyordu. "Son turdalar, birazdan gelirler." diye imalı bir şekilde konuşan Antonella'ya bakıp kafamla Davi'yi işaret ettim. Eğer bir şeyler anlarsa Junior'a söylerdi.
"Güzel." diye kısaca cevapladım ve yedek kulübesine onların yanına çöktüm. Davi tekrar kucağıma çıktı ve Antonella'nın kucağındaki  Thiago ile oynamaya başladı. Davi birden bana döndü ve "Tris kapkekleri unuttum!" diyerek dudaklarını büktü. "Evde seni bekliyorlar minik." deyip saçlarını karıştırdım. Davi'nin kolları boynuma dolanıp yanağıma bir öpücük kondurdu. Bizi izleyen Melissa ve Antonella'nı ağızları açıktı. "Sana çabuk alışmış." dedi Melissa. Biliyordum ve bu hoşuma gidiyordu. "Bruna'yı senin kadar sahiplenmemişti." dedi Antonella kulağıma eğilip. Omuz silktiği sırada bizimkilerden ilk önce Rafinha yanımıza geldi. "Gelinim, hoşgeldin." deyip sırıttı ve elindeki su şişesine abandı. Zaten hâlâ nefes nefeseydi ama bana sataşmadan duramıyordu. "O senin gelinin değil." diyerek Junior arkasından geldi ve Davi'yi kucağımdan alıp başına bir öpücük kondurdu. "Tris ile biraz işimiz var şimdi geleceğiz Thiago ile oyna tamam mı?" deyip Davi ile konuştu. Davi başı ile onaylayınca bana dönen gözler ile afalladım. Ne işimiz vardı ve benim neden haberim yoktu?

Az önce yüzünde olan ancak şimdi elinde olan maskeyi salladı ve dizlerinin üstünden kalkıp bana doğru geldi. Dizlerimin üstünde duran elimi yakaladı ve elimden çekerek herkesin önünde beni zorla yürümeye mecbur etti. Arkamızdan gelen gülüşme ve fısıltıları duyuyordum. Muhtemelen ilişkimizin gerçeklik yolunda olduğunu falan düşünüp seviniyorlardı.

"Neymar, napıyorsun!" diye elimi çekmek istediğimde elimi daha sıkı kavradı ve soyunma odasına doğru çekiştirmeye devam etti. Reklam desem bizimkilere reklam yapacak hali yoktu, belli ki bir derdi vardı.

Odaya girince kapıyı ardımızdan kapattı ve üstüme doğru yürümeye başladı. "Junior, beni korkutma!" diye sesimi yükselttiğimde yerinde durdu. Gözlerime bakıp hiçbirşey demiyordu. "Birşey söylesene!" tekrar kızdığımda yine yüzünde mimik oynamadı.
Sinirle yanından geçip gitmek istediğimde kolumu kavrayıp kendine çekti ve bedenlerimiz birbirine çarptı. Kolları belimi kavrayıp kendi bedenine yasladı. Taze orman kokusunu alabiliyordum.
Ellerim endişeyle onu itmek için hazırlandığında duyduğum kelimeler ile tüm vücudum jole kıvamına gelmişti bile; "Sen benim gelinimsin."

Continue Reading

You'll Also Like

95.1K 9.9K 25
Ve senin için memnuniyetle kalbimi kıracağım. By akina
766K 63.5K 13
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar taekook
198K 18.8K 27
010 ***: hamileyim jungkook: sen kimsin
11.8M 576K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...