After Decisions (GAY)

By alwayshogwartsx

151K 5.7K 1.7K

Cole kısa bir süre önce kızlara o kadar ilgi duymadığını fark eder. Hoşlandığı asıl çocuk da onu hayal kırıkl... More

After Decisions
1. Bölüm.
2. Bölüm.
3. Bölüm.
5.Bölüm.
6. Bölüm.
7.Bölüm (The Smoke)
8. Bölüm.
9.Bölüm.
10.Bölüm - PART 1
10.Bölüm - PART 2
11.Bölüm.
12.Bölüm.
13.Bölüm.
14.Bölüm (Answer)
15.Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm

4. Bölüm.

7.5K 316 31
By alwayshogwartsx

Merhaba, özür dilerim baya gecikti bu bölüm ama 1 ay bi yazmadım hikaye oldukça kişinin ilgisini çekmiş sanırım ki buda beni acayip mutlu yaptı. Acaba hep bir ay arayla mı yazsam fdjvnskjfvb (şaka). Neyse cidden okuyan ve beğenen herkese sonsuz teşekkürlerimi yolluyorum. Umarım bu bölümü de seversiniz ve beni bırakmazsanız (çok duygusal oldu sdkfb) iyi okumalar!!

"Burada ne halt arıyorsun?"
Yutkunarak ona baktım. Ne diyebilirdim ki? Onu haftalardır gizlice takip ettiğimi bugün de tesadüfen bu olaya tanık olduğumu mu? Beni oracıkta parçalara ayırabilirdi. Gözlerindeki öfkeden her şeyi yapmasını bekliyordum.
"Bir daha tekrar edersem kötü olur. Burada. Ne. Halt. Arıyorsun." Yeniden yutkunarak konuşmak için sesimi aradım.
"B-ben telefonumu unutmuşum bu yüzden geri dönmem gerekti--"
"Ne gördün?" Yine boş boş yüzüne baktım. Elini alnına vurup bir adım uzaklaştı ve bir sağa bir sola yürüdü. "Tanrı aşkına, dilini mi yuttun! Ne gördün ! Ne kadardır buradasın!" Yine sesimi çıkarmayınca kafasını önüne eğerek derin bir nefes verdi ve gözlerini tekrar bana dikti. "Sanırım cevap her şey ha?" Yine cevapsız bir şekilde suratına bakınca sinirle gülümsedi ve bi anda beni yakamdan tutarak tekrar duvara yapıştırdı. Başım zonklamaya başladı. Yüzünü yüzüme yaklaştırdı ve nefesini şiddetle hissedebileceğim bir şekilde tısladı.
"Eğer gördüklerin hakkında herhangi birine en ufak bir kelime edersen az önce gördüklerinin aynısı senin başına gelir. Umarım anlamışsındır." Daha sonra beni son bir kez duvara çarptıktan sonra arkasını döndü ve gitti. Yerimden kıpırdayamayarak nefesimi düzenlemeye çalıştım. Elimi başıma bile götüremiyordum. Birkaç dakika o şekilde kaldıktan sonra ancak kendimi toparladım ve arkama bakmadan doğruca eve gittim. Telefonu almak aklımın ucundan bile geçmemişti.
**
"Tatlım...artık inat etmesen?" Yarım saattir yaptığım gibi hızla başımı sağa sola salladım. Annem bıkmış gibiydi ama pes etmiyordu.
"Anne gerçekten kendimi gidemeyecek kadar kötü hissediyorum. Zaten sürekli öksüryorum bak öhö öhö."
"Bu dediklerin doğruysa bile eminim gece uzun süre gelmemenin sebebidir. Geceleri ne kadar soğuk olduğunu biliyorsun." Nefes verdim.
"Anne, söyledim telefonumu unutmuştum,geri döndüm ve bulamadım. Büyük ihtimalle dikkatsizliğime denk geldi daha sonra gidince dikkatli bir şekilde ararım söz veriyorum."
"Hayır, şimdi gidip onu aramalısın. Ve işini yapmalısın."
"Ama anne ben çok kötü--"
"Bir daha söylemeyeceğim Cole Simmons." Annemin soyadımla seslenmesi hiçbir zaman iyiye işaret değildi, çocukluğumdan beri.
"Tamam,tamam. Kalkıyorum."
Old Records'a yürürken ayaklarım geri gidiyordu. Dünden sonra August'la, o korkunç ama gizemli ela gözlerle yüzleşmekten deli gibi ödüm kopuyordu. Tuhaf bir şekilde aklımda nefesinin ilginç sigara kokusu vardı. Adrenalin yüzünden oluşan gereksiz detaylar olsa gerek.
Nihayet dükkanı karşıda gördüğümde durdum. August geçen seferki gibi kapıya yaslanmış sigara içiyordu. Ne yapsam diye etrafa bakınırken göz göze geldik. Yutkundum. Aklımdan neler olabileceğine dair olasılıkları geçirirken August şaşırtıcı bir şekilde kafasını çevirdi, sigarasını attı ve kapıyı kapatarak içeri girdi. Gözlerimi büyüttükten sonra bunun bana zarar vermeyeceğine dair bir işaret olduğuna karar verip -ya da inanmak isteyip- dükkana yürümeye devam etmeye karar verdim. İçeri girdiğimde August çoktan plakların başına geçmişti. Şaşkınlıkla baktıktan sonra onu dikkatlice izleyen Dave'i gördüm. Üstüme tişörtü giyip toz almaya karar verdim. August'dan ne kadar uzak o kadar iyiydi, her daim gözlerinin üzerinde olduğumu bilsem de.
İyi haberse telefonumu sonunda almıştım. Lilly 3 kez aramıştı. Önemli olduğunu düşünüp onu aradım.
"Alo?"
"Sonunda Cole! Dün akşamdan beri arıyorum!"
"Hey,sakin ol telefon dükkanda kalmış. Ne oldu?"
"Şey... Ben gelemiyorum."
"Ne? Hayır!" Dönüp beni izleyen August'a baktım. Onunla yalnız kalamazdım.
"Çocukluk etme Cole. Annem matematikten kaldığımı da öğrenmiş. Daha da kötüsü bu sefer babam da duymuş. Gidebileceğim tek yerler okul ve ev, çalışmak için, ayrıca bütün teknolojil aletlerim de elimden alınıyor. Annemler uyanmadığı için konuşabiliyorum, bugün bana bir daha ulaşamazsın."
"Lanet olsun Lilly, beni yalnız bırakamazsın."
"Daha önce yalnız kalmamış gibi konuşma Cole!"
"Evet ama.." Elimi alnıma vurdum. Şu kız biraz çalışsa ne olurdu?
"Dur biraz.. Sorun August değil mi? Onunla aranızda bir şey geçti! Biliyordum!"
"Saçmalamayı kes Lilly sadece... Beni ürkütüyor." August'a baktığımda gülüyordu. Her şeyi dinliyor mu bu?
"Bana anlatmadığın bir şeyler var ama--" o sırada Lilly'nin annesinin sesi duyuldu. "LILLY! TELEFON YOK DEMİŞTİM!" Annesine içimden teşekkür ettim.
"Sanırım kapatman gerekiyor."
"Evet öyle... Ama bu iş burada bitmedi." Gözlerimi devirdim.
"Görüşürüz Lilly." Telefonu kapatıp süpürgeyi elime aldım.
"Vay canına. Bu kızın arkadaşın olduğuna emin misin, çünkü son baktığımda bu tipler takıntılı sevgili kategorisine giriyordu." Derin bir nefes alıp gözlerimi açıp kapattıktan sonra işime devam ettim. Yan gözle baktığımda August'un dudağı sağa kıvrılmıştı ve o şekilde plakları silmeye devam etti.
Gün boyunca August'dan uzak durmayı başardım. Yani bu sefer hiç konuşmamıştık. Dükkanda bütün gün suskun kalmak alıştığım bir şey değildi doğrusu. Yani bilirsiniz Lilly hemen hemen bütün gün konuşurdu. Aslında sıkılmamıştım, çünkü August'un kendini çalışmaya vermesini izlemek benim için ilginç olmuştu. Büyük ihtimalle o da sıkılmıyordu çünkü artık beni izlemekten keyif aldığını düşünmeye başlamıştım ve bu korkutucuydu. O da gerginliğimi seziyor olmalıydı, belki de bu yüzden keyif alıyordu.
Sonunda mesainin bitmesinin rahatlığıyla depoya üstümü değiştirmeye girdim. Tam tişörtümü çıkarmıştım ki birden kapı açıldı ve August belirdi. Gözlerini açmış beni süzüyordu, anında diğer tişörtü üzerime geçirdim.
"K-kapı çalmaz mısın?" O bilindik gülümseme çoktan yüzünde yerini almıştı.
"Hadi ama sakin ol, insanlar sokakta bile böyle geziyor. Hatta pantalonsuz. Tabii eğer boxer giymemiş olsaydın, o zaman--"
"Neden geldin?" Son yaşananlardan sonra bu cesaretimi oldukça aşıyordu ama konuyu değiştirmek zorundaydım. Son cümlesi yarım kaldığı için açık olan ağzını kapatarak üstünde plak resimleri olan kumaşla kaplı eski bir tabureyi çekti ve oturdu.
"Hiç. Konuşmak istedim. Bütün gün benden kaçınca benden ne kadar korktuğunu merak ettim." Suratı ifadesizdi ama içinden güldüğünü biliyordum. Meraklı gözlerle bana bakıyordu.
"B-ben senden kaçmadım. İşimi yapıyordum." Dudaklarından ufak bir kahkaha çıktı.
"Bir şeylerden korktuğunda kekelediğini sen de biliyorsun değil mi? Ama sanırım bu seni çekiyor." Ona anlamayarak baktım. "Hadi ama aptallık yapma. Gerçekten her okul çıkışı peşime düştüğünün farkına varmayacağımı mı sandın? Daha profosyenel takipçilerle uğraştım ben." Yutkudum. Biliyordu. "Seni başından beri izliyordum. Birine söyleyecek kadar korkaktın ve kendi saçma sapan sorunlarına daha çok kafa yoruyordun. Açıkçası bu ilgimi çekmedi değil. Mesela Jason denen o hetro çocuğa olan umutsuz aşkın. Ya da çenebaz arkadaşını idare etmek zorunda kalışın. Şu Sarah denen kızı kötü terk etmişsin dostum. Kusura bakma, dedikodu çabuk yayılıyor." Öylece donmuş ona bakıyordum. Verebileceğim bir tepki yoktu. Benim zaten fazla sakladığım şey yoktu ve hepsini çözmüştü.
"Kimseye söyleyemeyeceğini bildiğim için seni fazla kafaya takmadım. Tabii ki... Dün akşam gördüklerin konusunda çeneni kapalı tutman önemliydi. Bu yüzden seni biraz korkuttum sanırım, bunun için üzgünüm sinirlerime pek hakim olabilen bir insan değilim. Babam hariç, ona olan sinirimi içime atmaya alıştım." Derin bir nefes vererek konuşmaya çalıştım.
"Buraya o konuyla da ilgili hiçbir şey söylemeyeceğimden emin olmak için geldiysen inan bana söylemeyeceğim. Zaten beni ilgilendirmez ve az önce de dediğin gibi ödümü koparıyorsun." August gülmeye başladı.
"Gerçekten ilginçsin. Senin yerinde başkası olsa ağlayarak annesine koşmuştu."
"Aslına bakarsan koştum, yalnızca ağlayarak değil. Öyle cesur bir tip sayılmam." August yarım ağız gülerek öne doğru eğildi ve dudaklarını yaladı.
"Evet değilsin. Aslına bakarsan korkağın tekisin. Ama merak duygun üstün geliyor değil mi?" Başka tarafa baktım. Burdan çıkmak istiyordum, kendisi zaten yeterince boğucuydu ve daha da boğucu bir hal almaya başlamıştı.
"Buraya benimle ilgili her şeyi bildiğini söylemek için mi geldin işimi bitirmek için mi?"
"Vay vay... Bakın kimler cesaretlenmeye başlamış. Dediğim gibi konuşmak istedim. Sormak istediğim de bir iki soru var. İlk olarak..şu Jason denen çocuğu gerçekten seviyor musun?" Elimle saçlarımı karıştırmaya başladım.
"Bu konu seni neden bu kadar ilgilendiriyor?" Omuz silkti.
"Senin gibiler ilgimi çekiyor." Ona tuhaf gözlerle baktığımı fark etmiş olmalıydı ki gülerek başını salladı ve "Hayır düşündüğün şekilde değil. Yapınız ilgimi çekiyor diyelim." dedi. Sinirlenmeye başlamıştım. Aslında sözlerinde iğneleme var mıydı yok muydu emin değildim ama yine de sinirliydim.
"Zaten başka bir şey düşünmemiştim. Soracak başka bir şeyin yoksa--"
"Benden gerçekten korkuyor musun?" Kapıya yönelmişken duraksadım. Dönüp beklentiyle bana bakan ela gözlere baktım.
"Hayır." dedim. "Yaptıklarından korkuyorum, senden değil." Bir şey söylemesine izin vermeyerek dışarı çıktım. Hiçbir şey demeden çantamı alarak dışarı çıktım ve derin bir nefes aldım. Kısa bir süre için arkama baktım. Peşimden gelen bir August yoktu. "Güzel." dedim kendi kendime ve hırsla eve yürüdüm. Kapıyı açtığımda annem mutfak masasında masanın üzerinde birkaç zarf ve elinde bir mektupla ağlıyordu. Çantamı yere atıp kapıyı kapatarak annemin yanına koştum. "Anne?" Elimi sırtına koydum. Bir iki kere daha hıçkırdıktan sonra konuştu. "G-gelmiyor Cole... Yardım da etmeyecek.. B-biz ne yapacağız.." Yavaşça annemin elinden mektubu aldım ve okumaya başladım.

"Sevgili Cole ve Anne, Üzgünüm ama yakın zamanda gelemeyeceğim. Aslına bakarsanız 2 sene. Sonunda harika bir proje geçti elimize, ancak 2 sene boyunca başında durmam gerekiyor. Aralarda gelebileceğimi sanmıyorum bunu da batıramam. Ama söz veriyorum bunun sonucunda hayal kırıklığına uğramayacaksınız. Bu bina bir yapılsın ve işleme geçsin çok büyük şeyler olacak. Bu arada bütün yatırımlarımı bu projeye yatırdım yani aylık para yardımını artık düzenli olarak ve aynı miktarda yapamayacağım. Size güveniyorum, bunun altından kalkabilirsiniz çünkü güçlüsünüz. Söz veriyorum, bunun sonunda mutlu olacağız. Benim size güvendiğim gibi siz de bana güvenin. Aynı şeyleri yaşamayacağım. Bu da gönderdiğim son yardım, sadece bir süre için. Bir dahaki görüşmemize kadar kendinize iyi bakın. Sizi seviyorum.

-Robert.

Her satırla birlikte içimde yükselen öfkeyi bastıramıyordum. Mektubu bitirdiğimde gözüm masanın üstündeki zarflara kaydı. Bunlar yeni gelen faturalardı. Babam mektubu onlarla aynı zamanda göndermiş olmlaıydı. Zamanlamasına yüksek sesle küfrederken daha fazla dayanayamayacağımı hissettim. Yanıma hiçbir şey almadan kapıyı çarparak dışarı çıktım. Annemin arkamdan "Cole! Bekle! Nereye gidiyorsun!" diye haykırışını duymadım bile. Nereye gittiğimi bilmeden koşmaya başladım. İçimdeki öfke beni yönlendiriyor gibiydi. Koşarken babamın her verdiği söz aklıma geliyordu. "Bu sefer iyi olacak." "Düzelteceğim." "Her şey çok iyi olacak." Ve her seferinde sözünü tutamayışı. Annemin eviimizin taksidini ödeyebilmek için tek var olan arabamızı satışı ve çoğu yere yürüyerek gidişi. Haykırmak istiyordum. Belki de haykıracak birilerini bulmalıydım. Lilly babamın durumunu biliyordu, ona anlatmam onu şaşırtmazdı ancak onun cezası vardı. Evine de gidemezdim, arayamazdım da. Zaten bu öfkeyle evine gitmem iyi bir karar olmazdı. Zaten telefonumu da yanıma almamıştım. Sonunda kendimi evimizin yakınındaki bir parkta buldum. Kendimi oradaki tahta banklardan birine attım ve elimi başımın arasına alarak sinirle sarsılmaya başladım. Gözümden bir iki damla yaş art arda düştü. Hiçbir şey beni sakinleştirmiyordu. Yanımda hiçbir şey de yoktu. Yalnızca içimde gittikçe büyüyen öfkem vardı. "Bir sorun mu var?" Kafamı yavaşça kaldırdığımda onu gördüm. İşte, akşam akşam bulmayı beklediğim kişi. Daha iyi bir zamanlama olamazdı. Ellerimi iki yana açarak "Nasıl görünüyorum?" dedim. Elinde sigarası vardı. Ağzına götürüp birazını çekti. "Berbat." Biraz daha yaklaşıp bankı işaret etti. "Oturabilir miyim?" Başımı hafifçe iki yana salladım ve başımı öne eğmeye devam ettim. Yanıma oturdu. Cebinden bir kutu çıkarıp bana uzattı. "İster miydin?" Başımı çevirip bir ona bir kutudaki sigaralara baktım. Normal şartlar altında buna kesinlikle hayır derdim. Ama şu an gerçek anlamda dikkat dağıtıcı bir şeylere ihtiyacım vardı. Elimle yavaşça sigaraya uzandım ve bir tanesini ağzıma aldım. Daha önce hiç sigara içmemiştim ve korkmuyor değildim. Ben elimle sigaranın üstünü kapatırken o cebinden çakmağı çıkardı ve o da elini elimin üstüne koyarak sigarayı ben ona bakarken yaktı. Saçlarını yine yan bir açıyla hafifçe yana dikmişti ve gözleri sigaraya odaklıydı. Ağzındaki sigarayı büyük bir beceriyle tutuyordu. Bir gün önce bu kadar yakın olduğumuzda beni duvara yapıştırdığı aklıma geldiğinde ürperdim. Ama korkudan mıydı emin değildim. Sigara yandığında ne yapacağımı bilemeyip bir anda içime çektim ve bir saniye sonra ağzımdan çıkarıp öksürmeye başladım. August gülmeye başladı. "Tanrım ilk seferin değil mi? O kadar hızlı çekmemen gerekiyor." Hala öksürüyordum ve o gülmeye devam ediyordu. Sonunda öksürmeyi kesip ona kaşlarımı çatarak baktım. Bu sefer daha dikkatlice çekip üfledim . "Ee, burada ne yapıyorsun? Seni tek başına dışarıda göreceğimi sanmazdım, yani beni takip etmiyorken." Ona yan gözle baktım. "Seni neden ilgilendiriyor? Hem senin şu anda şu tuhaf işlerin peşinde olman gerekmiyor mu?" "Zaten yapılacak iş var mı diye dükkandan sıvışmıştım. Babam hazır meşgulken yani, sonra seni koşarken gördüm ve kötü görünüyordun. Ben de takip ettim." Hafifçe gülümsedi.
Sigaradan bir daha çektim ve yine öksürmeye başladım. Neyseki bu sefer uzun sürmemişti. "Ee, seni akşam akşam buraya atan nedir?"
"Neden merak ediyorsun?" Omuz silkti.
"Dediğim gibi, ilginçsin. Bazen insanları dinlemek hoşuma gider. Kendimden daha boktan durumda olan insanlar var mı diye merak ederim. Konu sen olunca da exta ilgimi çekiyor tabii." Yüzünde buruk bir gülümseme vardı. Samimi olduğu anlardan biriydi, eski kız arkadaşını anlatırken olduğu gibi.
"Aslında baban sadece iyiliğini düşünüyor. Tabii geri kalan hayatını bilmediğim için ne kadar boktan olduğuyla ilgili bir fikrim yok, ama benimki şu anda oldukça boktan hem de tam tersine babam iyiliğimi düşünmediği için." Gecenin karanlığına bakıp yaptıklarını düşündüm. August konuşmayınca anlatmamı beklediğini anladım. Ona anlatmalı mıydım? Belli ki sadece dinleyecekti. Ve bu aralar buna ihtiyacım vardı.
"Babam mimar. En büyük hayali dünyaca ünlü bir proje ortaya çıkartmaktı. Bunu yalnızca Amerika'nın sınırları içinde deneyemezdi, ama ilk burada denedi. Yanlış insanlarla iş yaptı çünkü iyi para teklif ediyorlardı. Tabii ki tutmadı. O da ilk önce Paris'e gitti." Sigarayı ağzıma götürdüm ve bu sefer öksürmedim. August ifadesini bozmadan arkasına yaslanmış beni dinliyordu.
"Babamla ilgili sorun şu, işini biliyor ancak işini yapacak insanları seçmek konusunda tamamiyle başarısız. Bu yüzden nereye gitse tutmadı. Son 4 yıldır yalnızca 4 kez falan geldi. Düzenli olarak elde edebildiği paranın bir kısmını bize gönderiyordu. Hala küçük bir büro işletiyor, oradan gelen bir miktar var. Ama ne zaman proje batsa yeterince düzenli göndermez. Bir de projenin en can alıcı kısımlarında." Sinir bozukluğuyla ağzımdan ufak bir kahkaha çıktı. "Bugün gönderdiği mektupta da aynı yalanları sıralamış. Proje bitince düzenli para gönderecekmiş. Şimdilik göndermeyecekmiş. Zaten çok düzenli gönderiyordu ya... Ha bir de bu sefer batmayacakmış. Her mektuptaki yalanlarından biri daha. Ama bize güveniyormuş çünkü güçlüymüşüz. Bunu sadece kolayına geldiği için söylüyor olsa da doğru bak, en azından annem. Basit bir moda işinde çalışıyor, bazen kendi yaptığı çizimleri satıyor ve bununla hem evin taksidini ödüyor hem de beni okula gönderiyor ve sofraya yemek koyuyor. Ama bugün gelen faturalara ve mektuba bakarken onun ağladığını görünce... Gücünün tükendiğini anladım. Ben de onun kadar güçlü değilim. Gördüğün gibi bunu bile kaldıramayıp kaçtım ve şu an burada oturmuş sigara içiyorum ve sana bu saçmalıkları anlatıyorum." Yine gülerek başımı öne doğru salladım. "Berbat haldeyim." August'a baktığımda ifadesi hala aynıydı. Dudağını büktü ve kafasını iki yana sallayarak "Eh..epey kötüymüş." dedi. "Birkaç şey söyleyebilir miyim?" Başımı salladım. "Öncelikle...baban tam bir piç kurusu. Alındıysan özür dilerim." Güldüm.
"Doğru olan bir şeye alınamam."
"Açıkçası yapına ve hareketlerini bakıldığında oldukça zayıf görünüyorsun. Ama bu anlattıkların korkak ve zayıf olan bir insan için atlatması kolay şeyler değil. Bir başkası olsa kendini bir köşeye kapatmış bütün gün ağlıyor ve içine kapanıyor olurdu. Ama sen savaşıyorsun. Bütün bu kargaşada bile babamın saçma dükkanında çalışıyorsun."
"Aslında o dükkan bu kargaşayla ilgili sevdiğim nadir şeylerden biri. Müziği severim." Gülerek başını salladı.
"Bunu görebiliyorum."
"Bir de... Benim hakkımda bunları söyleyen ilk kişisin."
"Eminim annen de düşünüyordur, yalnızca dile getiremiyordur. Benim bir annem yok gerçi, pek bilemem..." Ona baktım. Yüzünde yine o buruk ifade vardı.
"Bunun da bir hikayesi var mı?" Derin bir iç çekti.
"Neyin yok ki.. Ama bu akşamı bir de benim hikayemle boğmayalım çünkü ne yazık ki benden kötü durumda değil."
"Yaptığın "işlerin" bir alakası var mı peki? Yani..ne onlar?"
"İnan bana bilmek zarardan başka bir şeye yaramaz." Oflayıp sigarayı yere attım ve ayağımla ezdim.
"Ama benim de bilmeye hakkım var. Yani...senin hayatın da benimkine göre ilginç." Yüzündeki yarım gülümsemeyi bozmadan bana doğru eğildi. Gözleri karanlıkta yakından bakınca parlıyordu.
"Bir şeye sonuçlarına katlanamayacaksan bulaşmamalısın. Senin de hayatında yeterşnce karmaşa var bir de buna dahil olmanı istemem. Zaten şimdiye kadar yeterince oldun." Bu kez ciddi görünüyordu. Bir şey demedim. Ama öğrenememe bozuluyordum çünkü gerçekten merak ediyordum. Yüz ifademden anlamış olmalıydı.
"Cole...normalde seni yalnızca ayağımın altından çekerdim ama sen farklısın. Daha fazla belaya bulaşmanı istemiyorum, hak etmiyorsun. İnsanların başı daha fazla benim yüzümden belaya girmemeli." Yüzünde aynı ciddiyet vardı. Birbirimize bakmaya devam ettik ama çoğu zaman olduğu gibi ne hissettiğini çözemiyordum. Maske takıyor gibiydi. Maskesini hafif indirdiği zamanlar da bana denk gelmişti. Bütün konuştuklarımızı düşündüm. August gibi biri için göz ardı edilecek gibi değildi. Tuhaf bir şekilde bu zamana kadar onu tanımak için çabaladığımı ancak kendi haline bıraktığımda isteğime yaklaştığımı fark ettim. Demek ki bundan sonra da böyle yapmalıydım. Olduğu gibi davranmak. Kaçmadan ve gizli takipler olmadan. Çünkü bunları yapmazsam ve August'a olduğum gibi davranırsam istediğimi elde edeceğimi düşünüyordum.
Bir anda uzun süredir aynı şekilde olduğumuz fark ettim ve hafifçe geri çekildim. Bunu yaptığımda August da sigarasından bir kez daha çekerek onu yere attı ve ezdi. "Telefonun yanında mı?" Şaşkınlıkla kafamı hayır anlamında salladım. "Tüh. Bir saniye bu ceplerde kalmış bi kağıt kalem olmalıydı." Deri ceketinin ceplerini karıştırdıktan sonra siyah kapaklı küçük bir deftere kalemle bir şey yazıp kopardı ve bana verdi. Kağıdı şaşkınlıkla elimde tutarken numarası olduğunu fark ettim. Kafamı kaldırıp ona baktığımda ayağa kalkmıştı.
"Bir sorun çıktığında arayabilirsin. En ufak şeyde arama yeter. Böylece beni takip etmek de zorunda kalmamış olursun." Daha sonra arkasına döndü giderek karanlığın içinde kayboldu. Numarayı elimde tutarken bütün bu akşam yaşadıklarıma rağmen gülümsedim. Çünkü haklı çıkıyordum.

Continue Reading

You'll Also Like

2.3M 74.7K 58
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...
351K 28.6K 45
"Uyan, kavga et, sigara iç, dolandır, uyu. Hayır, ben bundan ibaret değilmişim.." K.T. Bir dolandırıcı çetesinin üyesi olan Karmen, çeteyle birlikte...
854K 55.8K 47
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...
1.4M 54.3K 26
(18+ cinsellik ve şiddet içerir.) Başımızın üstünde ki elçilik binasının içinde bir ses yankılandı. "Şuandan itibaren; Onun tek bir saç teline zarar...