crossfire | kim taehyung.

By alluretodarkness

141K 14.1K 10K

"Yani hatırladığım her anın saçma bir simülasyondan ibaret olduğunu mu söylüyorsun? Ya sana dokunurken hisse... More

tanıtım - "ilk çatlak"
bir - "broken dreams"
iki - "stone cold"
üç - "inside"
dört - "trust nobody"
beş - "different stars and stories"
altı - "drowning shadows"
yedi - "midnight decisions"
sekiz - "girl meets evil"
dokuz - "the forgotten boy"
on - "call me a sinner"
on bir - "facing the truth"
on iki - "obedience"
on üç - "reflection"
on dört - "pass"
on beş - "falling in a trap"
on yedi - "love is a lie"
on sekiz - "find the sinner"
on dokuz - "wake me up"
yirmi - "back to the nothing"
yirmi bir - "playing the god"
yirmi iki - "firstborn"
yirmi üç - "defective"
yirmi dört - "breaking the wings of an angel"
yirmi beş - "endless mind"
yirmi altı (final) - "happy ever after"
♡|yeni hikaye| devil in him (taekook)

on altı - "she ain't me"

4.6K 468 422
By alluretodarkness

  "Bu tuzağa düşmeyi nasıl başardığınızdan başlayın isterseniz." dedi Hoseok üzerini silkeleyip beyaz önlüğünü düzelterek. Nasılsa bu sıcakta bile rahatsız olmuyordu, bazen önlüğün üzerine yapışık olup olmadığını merak ediyordum.

 Çiçeklerin verdiği sarhoşluk hissi kendini baş ağrısına bırakırken göz ucuyla Taehyung'a baktım. Yerde bir noktaya sabitlenmiş boş boş bakıyordu. Söylediklerimi duyup duymadığını, bunun hakkında ne hissettiğini bilmiyordum. Hoseok bizi o çukurdan kurtardığından beri ağzından tek kelime çıkmamıştı. 

 Hoseok onun konuşmayacağını anlayınca sorgulayan bakışlarını bana yöneltti. İç çektim.

 "Tuzakların ne tür olacağını bilemediğimiz için her şeye odaklanmaya çalışırken hiçbir şeyi göremedik sanırım." Sanki şişmiş dudaklarım benden bağımsız kıpırdıyordu. Düşünmeden böyle bir cevap verebilmem beni de şaşırtmıştı. 

 "Birbirinizin dikkatini dağıttığınızı görebiliyorum." dedi imayla. Bakışlarımı kaçırdım.

 "Bizi nasıl buldun? Hem de tek başına?" Konuşan Taehyung'du. Hiç konuşmayacakmış gibi görünürken sesini duymak şaşırtmıştı. 

  "İki kelime. Min Yoongi." dedi ve sırıtarak bana baktı. Hoseok neden her şeyi en hassas noktasından vurmak zorundaydı ki?

  Çukurdan çıkarken cebime tıktığım iç kulaklığı elime aldım ve uzun uzun baktım. Yoongi muhtemelen çoğu şeyi duymuştu, peşimizden Hoseok'u göndermesinin sebebi buydu. 

  Taehyung hiçbir duygu barındırmayan soğuk bakışlarını bana çevirdi, elimdeki iç kulaklığa baktı ve dudaklarını kemirerek başını çevirdi. 

 "Yanlış anlamayın ama sizi zaten kilometre başı takip ediyordum. Herhangi bir tehlikede ya da sorunda da yanınıza gelip müdahale edebilecektim. Askeri aracın da faydası oluyor arada." dedi yükseltinin altında kalan kamuflaj yeşilli askeri aracı gösterip sırıtarak.

 Hoseok'un bu kadar rahat davranmasının nedeni enstitüde ve dışında olan biten her şeyi zaten biliyor olmasıydı. Taehyung ve beni biliyordu, Başkan'ın beni kullandığını biliyordu, Min Yoongi'nin bir casus olduğunu ama bana olan ilgisinin casusluktan ibaret olmadığını biliyordu.

Belki daha benim bile bilmediğim birçok şeyi daha biliyordu.

 Hoseok etrafına güneş ışıkları saçıp içindeki soğuk gerçekleri üst üste dizen bir adamdı. Hakkında emin olduğum tek şey buydu.

***

 Taehyung'un donuk bakışları varlığından hiçbir şey kaybetmemişti, ben ve Hoseok önden gelirken bizi sessizce takip ediyordu. Ne düşündüğünü bilmek istiyordum, öyle ki Hoseok'un anlattığı şeylere odaklanmamı imkansız kılıyordu. 

 Sıcaklık arttıkça boğuluyormuş gibi hissediyordum. 

 "Su içmelisin." dedi Hoseok adımlarını yavaşlatıp çantasına uzanırken. Gözlerimi devirip yüzüne baktım. 

 "Bana öyle bakma, madde bağımlılarına benziyorsun. Şu gözlerindeki morluğa bak." dedi ve hoşnutsuz bir şekilde homurdandı. Dudaklarıma dayadığı şişeyi kaldırıp susuzluğumu gidermeden önce kısa bir anlığına Taehyung'un yüzüne baktım. 

 Bana gerçekten endişeyle bakıyordu. Ki Hoseok bizi bulduğundan beri hiçbir bilinç belirtisi göstermemişti. 

 O kadar kötü görünüyordum demek ki. Yanaklarıma hücum eden utanma hissini geri göndermeye çalıştım. Çok insancıl bir tepkiydi, hala eski benmişim gibi hissettirmişti. Ayna karşısında geçirilen saatler, yoğun akşam trafiğinde hala güzel olup olmadığını anlamak için otobüs camından kendinle göz göze gelmeler, yanından geçtiğin her bir insanın dış görünüşün hakkında ne düşündüğüne anlam verme çabaları... Şu an hepsi o kadar basit ve gereksiz geliyordu ki.. Çirkin mi görünüyordum? Ne olmuş? Dünyanın sonu mu? Gerçi bu ifade biraz ironik kaçıyordu. İçten içe sırıttım.

  "Kulaklığın çalışmıyor mu?" Yine sessizliği bozan Hoseok olmuştu. Boğazımı temizledim ve Yoongi'nin duyduğu şeyleri düşünmemeye çalışarak gözlerimi kaçırdım.

 "Im.. Hayır, denemedim." 

 Hoseok sanki parmağıyla yaranın ortasına bastığını bilir gibi kaşlarını kaldırdı ve dudaklarını büzdü. "Bence ona biraz zaman vermelisin. Benim yetiştiğim kısımlar dışında ne duyduysa rahatsız olmuş olmalı. Yüzünden anladığım bu."

 Sorun şuydu ki; Yoongi'yle yüzleşmekten kaçıyordum. O, fazla iyiydi. İyiydi işte. Bu kadar iyi birini kendime karşı doldurmak istemiyordum. Hırsla dolup önümdeki yığınlardan birine dönüşmesini istemiyordum. O Min Yoongi'ydi, alışması en kolay insanlardan biriydi. 

 Taehyung'un bizi dinleyip dinlemediğini bilmiyordum. Bakacak cesaretim de yoktu zaten. 

 Dakika başı acaba bir sürtük olduğumu mu düşünüyor, diye kendimi yiyip bitirdiğim gerçeği göz önüne alınırsa; umutsuz vakaydım. 

 Peki, biraz toparlayalım.

 Babasının, sevdiği kızı kendisiyle tehdit ederek kendi kızıymış gibi gösterdiğini söylemiştim. Ama benim kim olduğumu bilmiyordu. Tüm bu düşman kızı olayını bilmiyordu ve bu bilgiye sahip olmadan ne düşündüğünü bilmiyordum. Konuşmak istiyordum gerçi; ama Hoseok'un varlığı beni bu konuşmayı yapmaktan alıkoyuyordu. Bu özel bir konuydu, biraz olsun mahremiyet gerektiğini hissediyordum.

 "Orada." Taehyung'un derin sesini duyduğumda olduğum yerde durdum ve refleks olarak yüzüne baktım. Bakışlarını takip ettiğimde yükseltinin hemen altında gibi görünen yarım saatlik bir yolun sonunda belli belirsiz görünen yapıyı gördüm. Çöl kısım ve yeşilliklerin birbirinden keskin bir çizgiyle ayrıldığını göz önüne aldığımızda bu manzara hayatımda gördüğüm en ilginç şeydi. 

 Yapının bir kısmı yeşilliklerle örtülmüşken diğer kısmı çöl kumlarının rüzgarda savrulduğu yöne doğru bakırlarmış bir kum rengiydi. Yapı adeta kamufle olmuştu. 

  "Tanrım." dedim kesilen nefesimi zar zor ciğerlerimden boşaltarak. 

 "Ben bölgeyi fotoğraflayacağım, siz devam edin. Ve Seo Ra; kulaklığını aktive etmen gerek. Buradan sonra size yardımcı olacak kişi Yoongi."

***

Platonik bir aşık gibi titriyordum. Taehyung'a bu halimi belli etmemek için titreyen parmaklarımı yumruk haline getirdim ve çöl kumlarının ters yöne götürdüğü bakır rengi kumların gözüme girmesini engellemek için gözlerimi kısarak önden yürümeye başladım.

"Kulaklığı aktive etmeyecek misin?" dedi Hoseok'tan tamamen uzaklaştığımızda. Artık geride küçük bir nokta olarak görünüyordu, elindeki fotoğraf makinesiyle git gide daha da uzaklaşıyordu. Hem rahatlamış hem de daha çok rahatsız olmuştum. Bu karmaşık hisler beni çöl-yıkıntı karmaşasından daha çok yoruyordu.

Boğazımı temizledim ve gerilmemişim gibi konuşmaya çalıştım.

"Henüz değil."

  Yüz ifadesini göremesem de hissiz bir duvara dönüştüğünü biliyordum. 'Asker Taehyung'a dair öğrendiğim bir şey varsa o da duygularının en yoğun olduğu zamanlarda dıştan duygusuz bir makine gibi göründüğüydü. Ne düşündüğünü asla tahmin edemezdiniz.

Bata çıka devam ettiğimiz çöl yolunda ara sıra sağımızda kalan çürümüş ağaç gövdelerinin olduğu kesin yükseltiye bakarak gelebilecek zararı hesaplamaya çalışıyordum. Taehyung üstelemiyordu. Halimden bu durumda olabileceğim kadar memnundum. Sadece yürümeye odaklanmıştık.

"Jungkook'un işin içinde olduğunu varsayıyorum." dedi derinden gelen boğuk sesiyle. Demek bunca sessizlikte bir şeyleri çözmeye çalışıyordu.

Ve aklına gelen şey Jungkook'un da Başkan'ın sürtüğü olup olmadığıydı.

"Kısa bir zamandır buradayım, biliyorum ama gerçekten kime güvendiğine dikkat etmelisin." dedim ona karşı çıkmak yerine durup bütün ciddiyetimle gözlerinin içine bakarak.

Başıyla onayladı.

"Aslına bakarsan Jungkook'a hiçbir zaman güvenmedim. Her zaman annesiyle babama yamanmaya çalışıp durdu. Yaşlı bunak onu yeni ve sağlıklı oğlu ilan etmeden önce sadece annesinin paçasına yapışık gezen bir korkaktı. Bu kadar güçlenmesinin tek yolu arkasında duran kişiye güvenmesi olabilirdi zaten. Şaşırmıyorum."

Zorlukla yutkunarak içten içe yorulduğunu hissettiren gözlerine baktım.

Yeni ve sağlıklı oğlu.

Jungkook'un Başkan'ın evcil hayvanı olmasının tek sebebi Taehyung'un Başkan için yetersiz olmasıydı.

Sakat, savunmasız oğlundan utanarak bir yabancıyı oğlundan daha yakınında tutmaya başlamıştı.

"Hala yaşadığını biliyor mu?" Sorduğum soruyu ben bile zor duymuştum. Şimdi adımlarımız daha yavaştı ama kalp atımlarım rahatlamaya başlıyordu. Gerginliğimi attığımı hissediyordum.

Bir anlık şaşkınlıkla başını yüzüme çevirdi ve bir iki saniye boyunca içimin ısınmasına sebep olacak kadar yüzümü süzdü. Hava yeterince sıcaktı zaten. Kendimi en yakın buzul dağına fırlatmak istiyordum, eminim buzla temas ettiğim anda üzerimden "cosss" sesi eşliğinde dumanlar çıkmaya başlardı.

Refleksle başını salladığında cevap vermiş olmuştu. Bunu kendi de beklemiyordu.

"Bunu neden merak ediyorsun?" Bakışları bir anda yumuşadığını fark edercesine katılaşmıştı. Şüpheleniyordu, gerçekten güvendiği birileri olup olmadığını merak ettim.

Derin bir iç çektim. "Çünkü, Taehyung..." İsmini söylediğim anda gözlerindeki yumuşama geri gelmişti. "Fark ettin mi bilmiyorum ama artık farklı insanlarız. Simülasyondaki o adamın, bundan ne gibi bir farkı var onu anlamaya çalışıyorum." dedim parmağımın ucuyla göğsünü göstererek.

"Bir şeyi anlamama izin ver." dedi gerilmeme sebep olarak. Böyle cümleler her zaman panik moduna girmeme neden olurdu.

"Evet, değiştiğimi kabul ediyorum. Buna uyum sağlamak deniyor. Ama benim de zihnimi yiyip bitiren bir şey var."

Bir saniyelik duraksamadan sonra bana bir adım yaklaşarak devam etti.

"Ben neyle karşı karşıya olacağımı bildiğim halde bu kadar değişmişken nasıl oldu da sen hala aynısın?"

Alayla yüzüne baktım. Vücudundan yayılan sıcaklığı hissedecek kadar yakınındaydım.

"Bir ucubeye dönüştüğüm kısımları görmezden geliyorsun galiba." dedim yumruklarımı dövüşür gibi hafifçe sağa sola savurup ima ederek.

Dudakları hafiften kıvrıldı ama iç çekerek başını iki yana salladı.

"İşte, anlamadığın şey de bu. Bunu yapmak..." Yumruklarımı taklit etmişti. "Senin doğanda var. Nasıl bir hayvan içgüdüleriyle yaşıyorsa sen de içgüdülerinle dövüşüyorsun, düşünüyorsun; böyle yaşıyorsun. Bu hep içinde vardı, sadece teknolojinin verdiği imkanlarla ortaya çıkarıldı o kadar." Bir anlığına sırıtır gibi oldu. Sırıtışı yüzünde asılı kalırken bir anlığına yüz ifadesi tanıdığım bir adamı andırıyordu. Tüm bu gerçekler zincirine düşmeden önceki haline.

"Tanrım, kalbime zararsın, Seo Ra."

İçimde kopan fırtınaları dışıma yansıtmamak için resmen kendimi sıkıyordum. Kaşlarımı çattım. Düşmanın kızı olduğunu hala bilmiyor.

"Yapma. Hayır." dedim sızlanarak ve yürümeye devam ettim.

Arkamda kısık sesli bir küfür duyduğumda dönüp suratının her bir noktasını öpmemek için kendimi zor tutuyordum.

"Min Yoongi'den mi hoşlanıyorsun?" diye gürledi aceleyle. Gözlerimi devirdim.

"Hayır, Taehyung. Cevabım koca bir hayır."

Adımlarımı hızlandırdım.

"Hey!" dedi ve kolumu sertçe tutarak beni kendine çevirdi.

"Artık sorunun ne olduğunu söyleyecek misin? Endişeden titriyorsun ve hala güçlü-aksi kızı oynamaya çalışıyorsun."

Yüzüne boş boş baktım. Esasında zihnimin içinde ne söylemem gerektiğine dair bir savaş yaşanıyordu.

Yapıyla aramızda yüz metre var ya da yoktu, girintiler bizi sakladığı için ortalıkta bu kadar rahat tartışabiliyorduk.

"Kim olmadığımı sana söyledim. Ama kim olduğumu söylemedim."

Sözlerim karşısında bir anlık tereddütte kaldı, sonra kararlı ifadesiyle devam etti.

"Söyle o zaman. Sen kim olduğunu söylemedikçe benden de kendimi anlatmamı bekleme. Seni bu kadar rahatsız eden gerçek ne?"

Gözlerimi kaçırdım, birkaç zorlu saniyeden sonra yutkundum ve dudaklarımı araladım.

"Düşman, Taehyung. Buradaki herkesin nefretle andığı adamın öz kızıyım. Bu Başkan'ın kızı olmaktan çok daha rahatsız edici."

Sessizce tepkisini bekledim. Bakışları ciddiydi. Bir anda kaşları çatıldı.

Eli boğazıma sarılırken beni yükseltinin çukurlu duvarına çarptı. Gözlerimin kocaman açıldığını hissedebiliyordum. Aklımda oluşan hareket haritasına uyup Taehyung'u geri püskürtmek üzereydim ki boğazımdaki eli yumuşadı ve sert yüzü bir anda koca bir sırıtışa döndü. İki elini de çenemde sabitledi ve baş parmakları yüzümü okşadı.

"Düşmanın kızısın demek." dedi sırıtarak. Başını geri yatırdı, derin bir nefes alıp tekrar yüzünü yüzüme yaklaştırdığında benimle dalga geçtiğini anlamıştım.

"Yediğim bunca halttan sonra senin bir manyağın kızı olman bir sorun mu?"

Düşünür gibi yaptı.

"Hayır, sanmıyorum."

O anda tuttuğum nefesimi dalgınlıkla verdiğimde yüzünün çok yakında olduğunu fark ettim. Sırtım yükseltinin serinliğiyle gevşemişken zihnimde dolaşan o zamansız isteği susturması daha zordu.

Onun da bakışlarının dudaklarıma indiğini gördüğümde izin vermek yerine sıfır kollu tshirtünden tuttum ve dudaklarının yumuşaklığını hissederek vücudunu benimkine yasladım.

Pişmanlık duygusu o anlığına yok oldu.

***

Taehyung'u öpmenin verdiği utangaçlık beni ele vermeden yapının iç kapısında koridorları kolaçan etmek üzere iki yana ayrılmıştık.

Tanrım, gözümün önünü göremiyordum bile. Sürekli o yumuşak dudakların verdiği arzu dolu hissiyat zihnimde tekrar ediyordu.

Göğsünden iterek dudaklarımızı ayırdığımda ikimiz de daha fazlası için birbirimize yalvarmak üzereydik ama bunun için fazla endişeliydim. Şu an sadece düşüncesizce davranıyordum.

Eğer Taehyung'un gerçekleri bildiği öğrenilirse Başkan asla yaşamasına müsaade etmezdi. Öyle ya da böyle, Taehyung tehlikedeydi. Buna ben sebep olmuştum. İçimi yakan suçluluk hissinin büyük bir kısmı bundan oluşuyordu.

İç çekerek kulaklığımı aktive ettim ve boğazımı temizledim.

"Yoongi?" Sesim tahmin ettiğimden daha çekingen çıkmıştı.

Bir sinyal sesinin gürültüsü eşliğinde onun da boğazını temizlediğini duydum. Benim gibi gergindi.

"İçerideyim." dedim yapının tavanını ve beyaz duvarlarını inceleyerek. Duvarların ortasında her iki metrede bir asılı led ışıklar vardı ve beyaz duvara yansıttıkları mavilik duvarların beyaz boşluğuna renk katarak düzlüğü ihtişama çevirmişti. Yine de sade duruyordu.

"Bana ne gördüğünden bahset." dedi buz gibi sesiyle.

Sonsuz gibi görünen duvarlara baktım.

"Ucu bucağı görünmeyen bir koridor. Tanrım, ne kadar yürüdüğümü bile bilmiyorum. Mavi ışıklı duvarlar, sanırım koridorun ucunda bir kapı var. Çelik bir kapı."

Yoongi araştırdığını belli eden bir sessizliğe bürünmüştü.

"Taehyung nerede? Arkanı kollaması gerekiyordu."

Ne diyeceğimi bilemeden bir anlığına yanağımın içini ısırarak iç çektim ve dudaklarımı ıslattım.

"Yapı fazlasıyla büyük. En kısa zamanda buradan çıkmak istediğimiz için yollarımızı ayırdık." dedim parmağımı duvara sürterek ilerlerken. Duvar yüzeyi nemli gibiydi. Hastane nemi gibi. Yüzünüze tutulan oksijen maskesinin yaptığı nem gibi. Rahatsız bir soğukluk.

"Bu çok tuhaf." dedim bir anda olduğum yerde durarak. Şimdi çelik kapı daha yakındaydı. On adımda o kapıyla ne yapacağımı çözmek zorunda kalacaktım ama şu anda şüphelerim başka yöndeydi.

"Kimse yok. Canlı hiçbir şey yok. Bir ceset bile. En azından kapıda bir koruma olması gerekmez mi? Bunca aydınlatma ve koridor boş durmak için var olamaz. Ya Jungkook manyağı bizi bir tuzağın ortasına fırlattı ya da ortada çok daha karmaşık bir şey var."

Beni sessizce dinledikten sonra onaylar gibi bir ses çıkardı. Parmaklarının klavyede hızla dolaştığını duyabiliyordum.

"Çelik bir kapı var. Giriyorum." dedim boşluğa konuşur gibi garip hissederek. Belli ki Yoongi bu işi çabucak bitirip kızgınlığına geri dönmek istiyordu.

"Dikkatli ol!" dedi bir anlık endişeyle. Gülümsedim. Tekrar iç çekti.

"Seo Ra, biliyorsun değil mi... Yani... Kızgın olduğum konu sen değilsin. Bana hiçbir zaman umut vermedin, farkındayım. Ama sadece.. Yanında olmak, sesini duymak bana iyi hissettirdiği için belki ben de sana aynı hissi yaşatabilirim diye düşündüm."

Pekala, bu düşündüğümden de zordu.

Elimi çelik kapı tokmağına koydum ve gözümü kapattım.

"Biliyorum, Yoongi. Sadece... Bunu başka bir zaman halletmek zorundayız. Uyar mı?"

Duraksadı. "E-evet, tabi." dedi şaşırarak.

"Bazen seni onunla karıştırmamam gerektiğini unutuyorum."

Sesi boğuk geliyordu.

Kapıyı açmak için tokmağı çevirdim.

Bu lanet yerde bir tane bile asker ya da ortalığı koruyacak birileri yok muydu?!

Kapı aralandığında gördüklerim beklediğim son şey bile değildi.

20'li yaşlarının ortasında olduğunu düşündüğüm bir kadın, ağzından makineye bağlanmış tüple öylece bir yatakta yatıyordu. Monitörde öten biplemeler kafamı iyice allak bullak ederken nefesimi tuttuğumu fark ettim.

Bu kadına her ne olduysa hayatını bitirmişti. Öylece yatıyordu, gözlerinin açık mı yoksa kapalı mı olduğu bile belli değildi. Yüzünün her yeri değişik açılarda kalmıştı. Kesinlikle normal olan hiçbir yanı kalmamıştı.

"Neler oluyor?" diye sordu Yoongi muhtemelen sesleri duyarak. Boğazım kupkuru olmuştu. Boş boş etrafıma bakındım. 

"Ben..." diyebildim. Kadını daha önce görmüşüm ya da birine benzetiyormuşum gibi geliyordu.

Yoongi sabırsızlıkla söylendi. "Kameranı aç, bağlanıyorum."

Çantamın kenarından tek elimle kamerayı çıkardım ve gördüğüm manzarayı çekecek şekilde havaya kaldırarak kayda almaya başladım.

Kaydın Yoongi'ye ulaştığını anlamam şaşkın bir küfür etmesiyle olmuştu. Duraksadım.

"Bu kim? Tanıyorsun, değil mi?" dedim büyük bir çabayla kadını tanımaya çalışarak.

"Evet." dedi anlamlandıramadığım bir tereddütle.

Gözlerimi kıstım. "Ben tanıyor muyum?" diye sordum, kendimi alnımda koca bir kağıtla 'ben kimim' oynuyormuşum gibi hissetmiştim.

"Seo Ra."

"Söyle, Yoongi." dedim ismini vurgulayarak.

"İsmi..." dedi ve hıçkırarak duraksadı. Ağlıyor muydu?

"Baek Soo Rim."

Bir şeyler yanlış ya da rahatsız gelmeye başlamıştı bile. Yoongi'nin devam etmesini bekledim.

"O senin ikiz kardeşin, Seo Ra."

Beynime saplanan sancılar kafa derimin gerilmesine sebep oluyordu.

"Ne?" diyebildim boş boş, kamera çoktan kolumla birlikte yanıma düşmüştü.

"Bunun... Hakkında söylenenlerin gerçek olduğunu bilmiyordum. Kendini kurtardı sanmıştım. O... Başkan'dan kaçmıştı..."

Dişlerimi sıktım. İçimde alevlenen öfke göğsümü yakmaya başlamıştı. Önümde ikiz kardeşim tanınmaz halde makineye bağlı yaşıyordu, buna yaşamak denirse tabii ki. Bunu ona... Hayır.

"Bunu ona kim yaptı?" Sesim hastane odası gibi görünen boşlukta gürlerken kendimi kontrol edemiyordum.

Bunu yapanı bulacak, yaptığı her şeyi kat be kat ödetecektim. Acı çekerek suratıma bakıp onu öldürmemi dileyene kadar.

Ama Min Yoongi'nin sesi beni paramparça etmişti.

"Eğer söylenilenler doğruysa... Başkan'ın oğlu olduğunu söylüyorlar. O kimliksiz şerefsiz yapmış."

Konuşmasının devamı kulaklarımdan taşıyordu.

Yoongi'nin bunu kasten söylemesine imkan yoktu. Bilemezdi.

Zihnim bulanıyordu, midem altüst olmak üzereydi. Bu mümkün olabilir miydi?!

Başkan'ın oğlu.

Kim Taehyung?




*****

HELÖÖÖÖ MADIRFAKIRS AYOL!

Biliyorum linç yedirmek isteyebilirsiniz, 1 aydan daha fazla bir süre oldu ama daha sonra bol bol yakınacağım haklı sebeplerim var.

YGS'yi soran olur mu bilmiyorum ama barajı geçmişim hebele hübele wjlssçanqmzasma

VE SON OLARAKTAN; ŞU MEDYAYI BİR GÖRÜN ULAN ♡♡♡♡

FANARTLARDAN SONRA FMV YAPILDI RESMEN. NASIL SEVİNSEM CİDDEN BİLEMİYORUM MUTLULUK FIŞKIRTICISI GİBİ. ♡

HER GÜN MANYAK GİBİ İZLİYORUM VİDEOYU.

kaitamanik İYİ Kİ VARSIN ♡♡♡♡♡ EMEĞİNE SAĞLIK :*

Continue Reading

You'll Also Like

594 162 15
Cutiebearjen: Sen o çiçeklerden daha güzelsin Rosé.
11.9M 581K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
305K 11.9K 76
Ailesinden kalma küçük ve güzel pastanesiyle ilgilendiği sırada rastgele bir mafyadan gelen mesaj ile dalga geçip uğraşan bir kızın hikayesi
350 154 8
ünlü rockstar jeon jungkook, telefonunu düşürdüğü konserde eline geçen telefonla kendi numarasına yazarken eski sevgilisi ünlü rapper kim taehyung il...