Egoist ♕

De KitapOkuyanSizofren

617K 22.8K 5.6K

Tamam, ben gidiyorum Kaç bakalım Yankı Efendi nereye kadar kaçacaksın Hadi görüşürüz Buse Görüşürüz Echo Echo... Mai multe

Egoist ♕
Egoist -1-
Egoist -2-
Egoist -4-
Egoist -5-
Egoist -6-
Egoist -7-
Egoist -8-
Egoist -9-
Egoist -10-
Egoist -11-
Egoist -12-
Egoist -13-
Egoist -14-
Egoist -15-
Egoist -16-
Egoist -17-
Egoist -18-
Egoist -19-
Egoist -20- ♕İtiraf♕
Egoist -21-
Egoist -22-
Egoist -23-
Egoist -24-
Egoist -25-
Egoist -26-
Egoist -27-
Egoist -28-
Egoist -29-
Egoist -30-
Egoist -31-
Egoist -32-
Egoist -33-
Egoist -34-
Egoist -35-
Egoist -36- ♕İtiraf♕
Egoist -37-
Egoist -38-
Egoist -39-

Egoist -3-

19.1K 705 126
De KitapOkuyanSizofren

“Onları hemen bıraksan iyi edersin” Yavaşça arkamı döndüğümde duşa kabinin perdesinden kafasını uzatmış piçi gördüm. Benim tipim de pek manidardı. O böyle deyince diğer perdeler de açıldı ve kafalarını uzatan bir sürü erkek vardı. Evet, sıçmıştım ve sıçmaya devam ediyordum. Çantaları askılarından boynuma asmıştım ve yaklaşık 6-7 tane çanta boynumdan asılıydı. Onlara en ibnece gülümsememi gönderdim ve

“Görüşürüz zengin piçler”  diye bağırıp koşmaya başladım. Sahaya çıktığımda sahada bizimkiler dışında kimse yoktu.

“Kamerayı açtın hemen” dediğimde kızların hepsi kameralarını açtılar. İçerden koşturma ve bağırış sesleri geliyordu. Allah’ım cidden geliyorlardı. Birkaç kişi içeri girdiğinde ellerindeki baş havlularıyla birerlerini örtmeyi denemişlerdi.  Sadece mahrem yerlerini örtmeye yetecek kadar olan minnacık baş havlularıyla içeri girdiler. Gri piç en önde girmişti fakat kızların ellerindeki kamerayı görmesiyle afalladı. Arkadaki 2-3 arkadaşı da geri dönüp kaçmışlardı. Gri piç;

“Bunu… Bunu çok fena ödeyeceksiniz.” Dedi ve geri geri kaçtı. Ben kahkaha atarken kızlar kameralarıyla bizi çekiyordu biri videoya almış diğer ikisi ise fotoğraf çekiyorlardı. Videoya alan Burçak,

“Bu güzel plan için arkadaşımız Buse’ye çok teşekkürler” dedi ve gülüp videoyu kapattı. Erkekler ağzı açık gülerlerken biz de çakıştık. “Hadi bunu Doğaç’a göstermek için sabırsızlanıyorum” dedi Cansu. Bu arada Cansu ve Doğaç’ın arasındaki çekimi gören tek ben miyim?

“Hadi gidelim. Bu arada şunları da bırakalım. Nasıl olsa alacağımızı aldık” dedim ve kızlarla beraber sessizce soyunma odasının önüne gittik. Konuşmaları dinliyordum.

“O orospulara haddini bildirmemiz gerekiyor”  dedi bir oğlan. Hemen ardından o tanıdık ve ürpertici bir o kadar da can acıtıcı ses kulaklarım doldurdu.

“Her şey sırayla Özgür. Önce şu kızıl sürtüğün icabına bakacağım. O kendini ne zannediyor, küçük orospu.” Kanım birden bire donmuştu. Korkmuş muydum? Hayır. Peki ya ne olmuştu. Canım mı acımıştı? Kesinlikle evet. Neden kaynaklanıyor biliyor muyum peki? Kahretsin hayır!

“Yankı, kendini kaybetme. Kızın gözlerinde çocukluk vardı. Bence bu yaptığı gayet normal, arkadaşının ayağını kırdım” dedi biri. Bu sözlerinden de anlaşıldığı gibi Doğaç’ın ayağını kıran çocuktu. Demek ki bizim adi piçin adı Yankı’ydı ne güze bir isim. Birden bire sert bir ses çıktı. Gözümü uzatıp içeriye baktığımda Yankı adındaki oğlan Doğaç’ın bacağını kıran oğlanı dolap kapaklarından birine yaslamış ve boğazını tutuyordu. Yankı’nın altında büyük bir havlu vardı. Bir dakika ya onu nereden bulmuştu? Diğer oğlanların altında da vardı. Hassiktir ya, bir dakika madem havluları vardı neden içeri öyle girdiler? Belki de sonradan bulmuşlardır.

“Oğlum ne saçmalıyorsun sen? Ya o kız bunu internet sayfasına koyarsa? Ne olur biliyor musun? Hayatım kararır Rüzgâr hayatım kararır. Ve sizinki de” dedi ve arkasındaki oğlanlara baktı. Yankı, çok teşekkür ederim. Bana müthiş bir fikir verdin canım benim. Yankı adı Rüzgâr olan oğlanı bıraktı. Ben de sessizce geri çekildim. Kızlar meraklı gözlerle bana bakıyordu. Elimi ağzıma götürdüm ve ses çıkartmamaya özen gösterdim. Çünkü içeride de dışarıda da ses çıkmıyordu. Birden bire kulağımı Eminem ft. Rihanna – The Monster doldurdu. Kahretsin, siktir telefonum çalıyor. Hemen çantaları olduğum yere bıraktım. Kızlar da bıraktı ve koşmaya başladık. Arkamızdan bağırışlar geliyordu.

“Sizi küçük orospular. Ne sikim yapıyorsunuz” bu Yankı’nın sesiydi. Biz kaçarken onlar bizi kovalamıyordu bile sadece çantalarıyla hasret gideriyorlardı. Arkamı döndüm ve bağırdım.

“Ağzını topla pezevenk oğlu pezevenk.” Ve gülüp koşmaya devam ettim. Koşarak kendimizi okulun bahçesine attık. Oğlanlar bizi orada bekliyorlardı. Hemen koşup yanlarına vardık. Gülüşüp kahkaha atıp hatta anırıp nefes alamıyorduk. O halleri çok komikti ama.

“Hadi hastaneye gidelim, haa bu arada bu videoyu internet sayfamıza koymayı da unutmuyoruz arkadaşlar” dedim gülerken. Bizim guruptan olmayan arkadaşlar Doğaç’a geçmiş olsun dileklerini söylememizi ve selam söylememizi isteyip bizden ayrıldılar. Ve biz de yürümeye başladık. Hastane okula 1,5 kilometre falan uzaktaydı bu yüzden yürümeye karar verdik. Ben olabildiğince erkeklerden uzak yürümeye çalışıyordum çünkü acayip pis kokuyorlardı. Hem duş almaya da vakitleri olmamıştı. Hastaneye vardığımızda danışmadan oda numarasını sorup odaya çıktık. Sanırım bacağını alçıya almışlar ve birazdan çıkabilirmiş. Odaya geldiğimizde kapıyı tıklatıp içeri girdik. Cansel abla ve Vedat abi içeridelerdi. Ben açıkçası orta yaşlı hiçbir insana amca veya teyze demem onlar benim abilerim ve ablalarımdır. Her zaman

“Doğaç oğlum var ya manyak şeyler kaçırdın” dedi Deniz kahkaha atarak içeri girdiğinde. Bu sırada Cansel abla ve Vedat abi de çıkış işlemlerini yapmak için dışarı çıktılar. Burçak telefonunu çıkarttı ve ben de anlatmaya başladım.

“Eee tahmin etmişsindir kazandık. Ama intikamını da aldık. Yani bütün plan benim bu müthiş beynimden çıktı. Neyse şimdi biz bu piçler duştayken havlularını ve çantalarını aldık. Ve sonrasını da Burçak seyrettirsin abicim” dedim. Bu arada çalan telefonum aklıma geldi ve telefonumu çıkartıp son cevapsız çağrıya baktım. Kim olacak annem tabi ki de. Geri aradım ve odadan dışarı çıktım.

“Alo kızım neredesin” dedi annem endişeli bir sesle. Beni çok umursuyormuş gibi görünmeye bayılırdı zaten. Ama umursadığı falan yoktu. Atıyor yani.

“Endişelenme, sadece maç sırasında Doğaç bir kaza geçirdi de hastanedeyiz. Bir saate evde olurum herhalde” telefonun karşı tarafından bir süre ses gelmedi.

“Kızım biz evde değiliz, yani şey biz Oktay’la dışarıdayız. Sen de artık Gizem’le iyi anlaş” dedi ha bir de üvey kardeş mevzusu vardı değil mi? Ama eminim ki Gizem evde bile değildir. Orada burada insanlarla sürtüyordur. Eminim bakın.

“Denerim. Görüşürüz” dedim ve telefonu kapattım. Önceden böyle değildik fakat evlendiğinden beri böyleyiz. Bana sormadı bile, söylemedi bile. Belki de en çok buna alınıyordum. Bana değer vermediğini düşündüğüm için. Yeniden içeri girdiğimde herkes yatağın başına toplanmış videoyu tekrar tekrar seyredip gülüyorlardı. Onların bu hallerine güldüm.

“Buse senin beyninle evlenebilirim. Fikrin ahh çok haha güzel.” Eee yani benim fikrim olur da güzel olmaz mı? Heh olmaz mı yani.

“Ee bi zahmet kimin beyni” dedim ve yakalarımı tutup bıraktım. Kendimi övmeyi çok seviyorum.

“Eee abi rapor alıyor musun?” dedi Deniz evet böyle bir soru da ancak Deniz’den çıkabilirdi. Deniz benim hayatımda gördüğüm en çıkarcı insan. Çok ukala olmasının yanı sıra çok… Çok garip birisi.

“Abinizin bir hafta raporu var” dedi ve havalı bir şey yapıyormuş gibi ellerini açıp tezahürat bekledi.

“Her şey tamam Doğaç da, sınav haftasındayız kanka. Sen de artık çalışıp tek başına girersin sınavlara” dedim ve yatağın kenarına oturdum. Laf koymuşum gibi herkes ‘uuuuu’ gibi sesler çıkarttı. Ne yani doğruları söylemiştim. Laf sokmamıştım. Ama yine her şey benim muhteşem beynimde bitiyordu.

“Uf tamam be geleceğim okula sizi yalnız bırakamam ben” dedi yenilmiş gibi. O an yanaklarını sıkmamak için kendimi zor tuttum. Neden mi bu çocuk çok… Çocuk. Çocuk yani daha ergen falan değil bu. Bu bildiğiniz ayının çocuk versiyonu.

“Uy kıyamam ben sana”  dedi Cansu dalga geçmek manasında. Ama altındaki ‘seni yerim lan ben’i anlayan tek bendim herhalde. Bir kere Cansu’nun bakışlarına baktığınız zaman ona nasıl baktığını anlayabiliyorsunuz. Ben insan sarrafıyım olum. Ne sandınız ablanızı. Zamanın nasıl aktığını anlayamadan anneme verdiğim 1 saatlik sözü doldurmuştum. Zaten anlamadan elimden giden tek şey zaman, belki bu durum Doğaç için sağlıktır ama ortada giden bir şeyler var. Zamanımız kıymetli.

Hatta bunun hakkında bir kitap okumuştum. Duman adamlar vardı ve zaman hırsızlarını temsil ediyordu. İnsanları düşünmekten uzaklaştıran şeylerden. Zamanlarını çalıyorlardı. Çok etkilendiğim bir kitaptı. İnsanoğlu hiçbir zaman kıymet bilmez, anı yaşar ve geleceği önemsemez. Dünyaya çalışır ve mahveder.

Evet, konumuzla alakası yok ama ben konular üzerinde tartışmayı severim. Zaten derdi olanlarda bana anlatır. Ben de yardım ederim. Zaten psikoloji okuyacağım. Psikolog olma düşüncesine 7. Sınıfın sonlarında karar vermiştim. Ondan önce avukat olmak istiyordum, ondan önce de veteriner hekimi. Veteriner hekimliği çocukluğumun mesleğiydi. Anaokulundaydık hiç unutmam, öğretmenimiz ne olacağımızı sormuştu. Birçoğumuz öğretmen, doktor veya mimar derken ben de veteriner hekimi demiştim. Bana sorduğu soru canımı çok sıkmıştı.

“ne yani eşek doktoru mu olacaksın” demişti. Alınmıştım. Hani her meslek kutsaldı. Hani hiçbir meslek yargılanmazdı. Küçücük beynimle bunları düşünmüştüm o zamanlar. Ama cevabım, o öğretmenin her zaman bana soğuk olmasına yetmişti.

“siz nasıl muayene oluyorsanız ben de eşekleri muayene edeceğim. Bunda garip bir şey yok ki” belki bu küçükken baktığımda manaları bambaşkaydı. Ama o farklı anlamıştı.

Aynı ‘Küçük Prens’ kitabındaki fil yutmuş yılan gibi. Çocuk bakar ve ondan fil yutmuş bir yılan görür. Fakat bir yetişkin baktığında bundan sadece hasır bir şapka görür. Ben hep farklıyı görendim bilir misiniz? Ben onu ilk olarak 9 yaşımdayken okumuştum ve fil yutmuş yılan gördüm.

Hala her bakışımda fil yutmuş yılan görüyorum ve yaşamımın sonuna kadar da fil yutmuş yılan göreceğime eminim. Buraya nereden geldim hiç bilemiyorum. Konu içinde konu üretmekte üstüme yoktur.

Hah hatırladım zaman diyorduk. Geçti gitti işte. Ben çoktan eve varmış bu düşünceler içindeydim.  

Yatakta yatmış ellerimi kafamda birleştirmiş, kulağımda yankılanan 30 Seconds To Mars - R-Evolve eşliğinde tavanı seyrediyordum ayaklarımla ritim tutmuş bir sağa bir sola sallıyordum. Ara sıra kendimi kontrol edemeyip onlarla beraber genizden bönürüyordum. Bu iş böyle rock müzik dinlerken ben kendimden geçerdim. Şarkı bitti ve hemen ardından The Pretty Reckless - My Medicine kulağımı doldurmaya başladı. Artık kimse beni tutamaz hobaa.

Ayağa kalktım ve yatakta zıplarken sanki elimde gitar varmış gibi yapıp sözlerine eşlik ettim. Hatırladım da Uluç bunu bateride çalarken ben de eşlik ediyordum. Ne güzel günler be. Bir gürültü koptu ve arkamı döndüm. Annem karşımdaydı ve elinde kalın fizik kitabım vardı ve masaya vurduğu belli oluyordu. Hemen kulaklıklarımı çıkarttım.

“Kızım sana sesleniyorum niye bu müzik yüksek sesle dinleniliyor bakıyım.” Dedi korumacı anne profilini yüzüne çizerek.

“Bir şey mi oldu?” dedim gayet sakin bir tavırla. Yatağın üstünden indim ve düzgünce yatağa oturup kulaklıklarımı telefonumdan çektim.

“Kızım, yapma böyle ne olur yine eskisi gibi olalım.” Dedi içime zerre kadar işlememiş gibi davranıyordum fakat etkileniyordum. Babam olacak adi şerefsiz annemi aldatıp çocuk peydahladıktan sonra bir de anneme ben yük olmak istemezdim ama ben artık o ben değildim.

“Bir şey mi oldu?” diye ruhsuz bir şekilde sorumu yineledim. Annem ise yenilginin verdiği hayal kırıklığıyla derin bir nefes verdi.

“Yarın Gizem’in doğum günü. Eve birkaç arkadaşını çağıracak. Kardeşini tanıyorsun bu yüzden onu dizginlemeni istiyoruz. Yani Macit’te bunu istiyor.” Hah işim gücüm yok bir de o katırı dizginleyeceğim. Süper.

“Çıkarım ne?” dedim bıkkınlıkla.

“Bedavadan bir parti. Ve arkadaşları da çağırabilirsin. Siz kendi aranızda eğelenirken o da işte arkadaşlarıyla eğlenir. Sorun olacağını sanmıyorum. Biz yarın evde olmayacağız. Bir otelde kalacağız.” dedi otoriter sesiyle. Yenilgiyi kabul ettim. Ama bence bu ite bi tasma bağlayabilirdik.

“Yarın evde bir sürü züppe oğlan olacak ve bunların yarısı insan tecavüzcüsü olacak. Eminim ve siz benim onu dizginlememi mi istiyorsunuz.” Dedim rahatça. Gizem odamdan kafasını uzatıp o ukala sesiyle konuştu.

“Ben de sana pek meraklı değilim canım ablam (!) fakat kabul etsen iyi olacak. Bizim okulun en popülerleri orada olacak. Ve bilgin olsun diye söylüyorum, onlar insan tecavüzcüsü değiller” dedi ve içeri girip odama küçümseyici bakışlar atmaya başladı.

“Demek hayvan tecavüzcüsüler. Bence daha kötü hem bu sefer ben değil sen tehlikedesin” odama attığı küçümseyici bakışları durdurup bana bakıp sinirden kızardı. Ciddi anlamda kızarmıştı ama. İşte bu hayatımda yaptığım bütün kapaklardan daha güzeldi. Gol ya da bir başka değişle basket yana kıroca gappakk. Sararıp bozarıp odadan dışarı çıktı.

“Kızım. Eğer birazcık hatırım varsa gecede bir sorun çıkartma.” Dedi ve geri döndü ve odadan dışarı çıktı. Allah’ım ya benden bir yaş küçük ve ergen kız kardeşimle ne yapacağım be ya. Telefonum Eminem ft. Rihanna – The Monster şarkısıyla çalarken koşup yatağıma atladım ve arayana baktım.

“Oha olum kardeşinin doğum günü varmış. Artık bizi tanıştırsan diyorum” telefonu kulağımdan uzaklaştırdım. Yavşak herif ne olacak

“Deniz? Bunu sen nereden öğrendin amına koyayım.” En küfürlü konuştuğum kişi şüphesiz Deniz’di. Ve her fırsatta kendisi kardeşimi tanımak istediğini dile getiriyordu. Hatta onunla ilgili fantezilerini bize anlatıyordu. Bu kadar iğrenç bir insan işte ama sonuçta arkadaşım atsan atılmaz satsan satılmaz.

“Sen onu bunu bırak. O partiye kesin gelmem lazım. Yarın hemen sizin evinize geliyorum” dedi bağıra bağıra. Lanet olsun yarın cumartesi. Bu da demek ki sabah erkenden gelir bu yavşak.

“Ulan pezevenk, sen ne utanmaz birisin lan. Yok, sana parti falan. Ben zaten kardeşimden nefret ediyorum. Hem o da devlet lisesindeki insanlardan nefret eder. Seninle konuşmaz bile. Hatta seni evden içeri bile almaz” YALAN. Külliyen yalan. Gizem Deniz’i görse onun altına girmek için nasıl bir efor harcar bir be bilirim. Sorry bitch but he is Ecmel’s

“Hadi ya. Ben de sizin okula yeni falan geldim derim yemez mi?” hiçbir şey demeden suratına kapattım. İt pezevengi. Telefonu yatağın kenarına fırlattım ve başucumdaki ışığı kapatıp yorganımın altına girdim. Kahretsin her gözümü kapadığımda surat hatları gözümün önüne geliyordu. Yine göğüsüm sıkışıyordu. Acı. Yine kahretsin yine. Kalbimi tuttum ve huzursuzca kıpırdandım. Terlemeye başlamıştım. Nefes alamıyordum. Hayır, hayır ne olur yardım et Allah’ım. Ayağa kalktım ve camı açtım. Gri pijamamın üstünü çıkartıp bir köşeye fırlatıp yeniden yatağa girdim. Dayanamıyorum. Sol ahh sol yanım acıyor. Çok acıyor hayır ahh. Kahretsin seni piç herif.
BANA NE YAPTIN YANKI. Yok, böyle olmayacak. Hemen ayağa kalktım ve sessizce aşağıya indim. Buzdolabını açtım ve içinden soğuk su dolu sürahiyi aldım. Bir bardak içtim. İçimdeki yangın geçmiyordu. Kendimi zorla banyoya attım ve suratıma soğuk su çarptım. Geçmiyor. Her fırsatta sanki göz kapaklarımın altına fotoğrafı yapıştırılmış gibi akımda. Kafamı musluğun altına soktum. Saçlarım soğuk suyla ıslanırken ellerimi mermer yere yasladım ve derin derin nefesler almaya çalıştım. En sonunda dayanamayıp üstümü çıkartıp kendimi duşa kabine attım.

Suyu açtım soğuk su bedenime temas ettikçe yakıyordu. Bu nasıl mümkün olabilir.

Acaba hastalanıyor muydum? Şizofren mi oluyorum?
Hayır

Peki ya ne lanet olsun ne bunun adı
Özlem?

Belki biraz ama başka bir şey bu
Belki nefrettir?

Kapa çeneni sorma. Sordukça canım acıyor. Kahretsin değil nefret de değil
O senin arkadaşının bacağını kırdıran herif. Kahretsin ona ne besleyebilirsin ki?

Lanet olsun bilemiyorum. Hayatımda ilk defa bu kadar kararsızım.
Siktir, sen… Sen ona-

SUS SÖYLEME HAYIR. DEĞİL HAYIR DEĞİL
Şimdilik seni rahat bırakıyorum. Sana bu kadar acı yeter şimdilik.

İç sesimle cebelleşmelerim sonucunda kazanmıştım şimdilik Küvet tamamen dolduğunda içine oturdum. İç sesim sonunda beni rahat bırakmaya karar vermişti.

Onu demesine asla izin vermeyecektim. Suyun soğukluğunu nihayet hissedebiliyordum. Bir şey öğrenmiştim, kesinlikle aklımı her zaman meşgul etmeliyim. Boş zamanlarımda gelip giriyor beynime. Suyun içinden çıktım ve tıpayı çekip bornozuma sarıldım ve odama geçtim.

Altıma ve üstüme sadece çamaşırlarımı giyip saçımı havluyla kuruttum ve kuru bir havluyu da yastığımın üstüne koydum. Saçımı bağlamayacaktım fakat yastığımı da ıslatmak istemiyordum. O halimle yatağın içine girdim ve yorgunluk baskın geldi.

Hayatımda ilk defa uykumun geldiğine bu kadar sevindim.

Ani bir şekilde gözlerimi açıldı. Gün doğmuştu. Bir dakika ya. Gözlerimi kapatmamla açmam bir oldu. Yalan lan. Elimi telefonuma uzattım ve saate baktım. Çüş saat 1 olmuş. Bir dakika ya ben bu kadar uzun nasıl uyudum. Ve asıl merak edilen soru. Annem nasıl bu kadar çok uyumama izin verdi.

Kaşlarımı çattım ve yataktan kalktım. Dolabıma yürüdüm ve bir şort bir de karnı açık transparan bir tişört giydim. Siyah iç çamaşırım belli oluyordu. Kızıl saçlarımı önüme attım ve masamdan bir kalem alıp topuz yaptım. Cevapsız çağrılarıma baktım ve 2 Uluç 3 Burçak ve oha lan 6 Deniz. Bu çocuğu bu partiye almayacağım görsün o gününü. Hemen Uluç’a geri döndüm.

“Egoistlerin en güzeli bugün nasılsın.” Dedi neşeli bir sesle. Ayağıma Angry Birds’lü pofuduk terliklerimi geçirdim ve ayaklarımı sürte sürte yürümeye başladım.  Telefonu hoparlöre alıp banyoya geçip suratımı yıkarken konuşmaya başladım.

“Sorma ya. Gizem’in doğum günü ve evde bir parti var. Bebek bakıcılığı yapmam lazım. Parti 8 saat sonra başlar. Ben daha yeni kalktım.” Dedim bıkkın bir sesle suratımı tatlı Sünger Bob’lu havluya kurularken.

“Imm peki ne yapmayı düşünüyorsun? Yanına gelebilirim istersen.” Sesi endişeli çıkıyordu. Valla ben kendimi bu sesle duysam ben de endişelenirdim. Bugün bana ‘Egoistlerin en güzeli’ demişti ve ben cevap verecek halde bile değildim. Kendimi hiç olmadığım kadar bıkkın ve ölümü bekleyen neneler gibi hissediyordum.

“Aslında iki saat boyunca kendimi şımartıp bloğumla ilgilenirken James Arthur eşliğinde kahvemi yudumlamak istiyorum. Sonra da bi 5 saat boyunca kitap eşliğinde Skylar Grey dinlerim diye düşündüm. Sonra ise konuklar gelmeye başlar. Sen de diğerlerine haber ver. Siz de davetlisiniz. Ve annem 1 ay önce evlendiği için senin dışında kimse Gizem’i görmedi. Ve deniz şimdiden 7 kere aramış sırf onun hakkında bilgi almak için. Hayal kırıklığına uğrasınlar istemiyorum.” Dedim sıkkın bir şekilde bilgisayarımın başına geçerken. Bloğumu bir sekmede, öbür sekmede Twitter ve diğerinde ise Tumblr vardı. Ayağa kalkıp aşağıya indim ve telefonu hoparlörden çıkartıp kulağıma aldım.

“Deli misin kızım? İnsan üvey kardeşini kendisi seçmiyor. Onları uyarırım ben merak etme” dedi ben fincana 3’ü bir arada boşaltırken. Sıcak suyu da üstüne ekledim ve üst kata çıkacakken salonu süslemekle meşgul olan Gizem ve 3-4 salak arkadaşlarını gördüm.

“Teşekkürler Uluç ya sen de olmasan neyse. Ben kapatayım artık.” Dedim onlara anlamayan gözlerle bakarken. Onlarda bana anlamayan gözlerle bakıyorlardı.

“Görüşürüz Ego yığınım benim” dedi ve kapattı. O kapatınca suratımda bir gülümseme oluştu. Bana sesleniş biçimleri çok yaratıcı olabiliyordu.

“Uluç’la telefonda sevişmen bittiyse yanıma gel de yardım et lan” dedi bir merdivene çıkıp yukarıya süs asarken. Telefonumu ve kahvemi masaya bıraktım ve çok aşırı kabaca bir şekilde el hareketi çektim

“Nah sana yardım altın ama bir o kadar da boklu bezli bebek” telefonumu itina ile tekrar elime aldığımda ise yeniden çalmaya başladı. Bu sefer arayan ise 6 cevapsız aramanın sahibi Deniz’di.

“Deniz bir dakika bak şimdi ne diyeceğini biliyorum o yüzden sana bir şey dinleteceğim. Şuan kardeşim yanımda ve belki hayal kırıklığına uğrayacaksan fakat sadece dinle” dedim ve yüksek sesle bağırdım

“Gizem sen benim arkadaşlarımdan biriyle çıkar mıydın?” o da aynı kaba hareketi bana yaptı ve

“Nah senin arkadaşlarınla çıkan bir Gizem” beklediğim cevap. Fakat Gizem bu gece Deniz’i görünce kaşar gibi erimezse ben de Buse değilim. Kahvemi elime altım ve yukarı kata çıkarken telefonu kulağım ile omzum arasında sıkıştırdım.

“Bak Deniz ben sana demiştim” ama Deniz öyle çabuk pes eden bir tip değil.

“O hele beni bir görsün. Sondan sonra bakalım ey mi yaman bey mi?” hop be ne oluyor bu çocuk bana karşı kendisini mi övüyor?

“Höst oğlum burada bir tane egoist var tamam mı? Hadi kapa gelişmeleri Uluç’tan öğrenebilirsin 7’ye kadar beni rahatsız etme.” Dedim ve kapattım. Hemen boğuma döndüm. Dün yazdığım kitap yorumuna bi sürü yorum gelmişti. Bir diğer sekmeden okulun sitesine girdim. Ve belediğim sonuç site Yankı olayıyla çalkalanıyor. Sayfanın editörü olma görevini biz üstlenince okulumuzda gelişen bütün olaylardan haberimiz oluyordu ve o bütün olaylarla biz ilgileniyorduk. Yayınlama bizim işimizi zaten. Dünkü olaya girmeyi hiç istemiyordum. İçsesimle konuşmalarıma şahit olduğunuz için inanın çok pişmanım. İnternette James Arthur eşliğinde 2 saat 34 dakika geçirdikten sonra monitörü kapatıp bitmiş kahvemi tazelemeye indiğimde kızlar salonu çoktan bitmiş mutfak ve koridorların süslemelerini neredeyse bitiriyorlardı.

Yerlerdeki balonlardan bir tanesinin üstüne zıpladım ve patlattım. Ama Gizem hazretlerini korkutmuşum bir daha böyle bir şey yapmamam için uyarılmamla bir tane daha patlattım. O da benimle konuşmadı.

“Ben emir almam biliyorsun” dedim umursamaz bir şekilde. Kahvemi yenileyip odama çakarken merdivenlerin başından seslendi.

“Lütfen güzel giyin. Bu bir emir değil ama beni rezil etmeni istemiyorum.” dedi. Ciddi anlamda çok ciddiydi. Biliyorum çok saçma bir cümle oldu ama sanki cidden korkuyordu. Rezil olmaktan korkuyordu.

“Dikkate almaya çalışacağım” dedim ve arkamdan mırıldandığını duydum

“Teşekkür ederim” Vay be Gizem de -mırıldanış olsa bile- özür dileyebiliyordu. İlginç. Hemen kendimi odama attım ve en sevdiğim yazarlardan biri olan John Green – Kâğıttan Kentler’i okumaya başladım.  

-5 SAAT SONRA-

“Biliyor musun Uluç ben bu adamın azına sıçarım. Bu ne biçim son amına koyayım.” Bağırarak odanın içinde dolaşıyordum. Bir kitap nasıl böyle bitebilir aklım almıyor. Yani kitap vardır kızla erkek kavuşamaz ama sen onların arasındaki bağı hiç unutmazsın örneğin Aynı Yıldızın Altında. Ama bu kitap, ıhh 5 saat önce en sevdiğim yazar olan John Green artık, artık ıhh onu beyimde milyon çeşit öldürdüm. Saat 9’a gelmek üzereydi ve sadece Uluç gelmişti. Şimdi diğerlerin hazırlanması uzun sürer. Konuklar yavaş yavaş gelmeye başlıyorken ben hala yatağımın içinde aynı kılıkla kitap hakkındaki eleştirilerimi Uluç’a kusuyordum.

“Bu hayatımda okuduğum en güzel ama bir o kadar da en berbat kitaptı. Sinir bozucuydu yani.” Uluç yanıma geldi ve bana sarıldı.

“Hey sakin ol. Aynı kitabı ben de okudum. Bana o kadar da saçma gelmedi. Bence suç oğlanda değil kızda arayacaksın.” Dediğinde onu kapı dışarı ettim.

“Neyse bunu bir ara konuşacağız ama benim giyinmem lazım. Sana iyi eğlenceler. Git biraz sosyalleş.” Alayla karışık onu kovdum ve 3 saat önce Gizem’in getirdiği gece mavisi elbiseyle bakıştım. Bu elbise çok, güzeldi. Ve de çok kısa. Kısa olduğunu giydiğim zaman anladım.

Hani benim kıçını zor örtüyor dediğim kızlar var ya. İşte benim onlardan ne farkım kadı şimdi. Nasıl olsa bir gece dayanabilirsin. Emin değilim.

Hadi ama sen güçlü bir kızsın. Dayan. Sadece bir gün dayan.
Sırf canım kardeşim(!) sosyeteye rezil olmasın diye.

Sen öyle diyorsan.
Sen bir şey mi ima etmeye çalışıyorsun?

Yok, canım ben ne ima edeyim ki?
İyi.

İyi

Ve sonunda aynanın karşısına geçip su dalgası saçlarımı olduğu gibi bırakmaya karar verdim. Elbisem tam olarak kıçımı zor örtüyordu. Ve uzun kolluydu. Ayağıma da aynı renkte topuklu ayakkabılarımı giydim. Normalde hiç yapmadığım makyaj malzemelerini elime alıp aynanın karşısında çok hafif yaptım. Ve kapıyı açıp dışarı çıktım.

Merdivenlerden inmeden önce eteğimi son bir kez çekiştirdim ve özgüven patlaması yaşayarak aşağıya imdim. Bizim guruptan herkes bir koltuğa oturmuş ellerindeki içecekleri yudumluyorlardı.

İnanamıyorum Doğaç bile o haliyle buradaydı. Beni burada bırakmak istememişti. Gergin gibi halleri vardı. Bunun sebebini anlayamamıştım ama kaşlarım çatıldı. İçeride bangır bangır müzik vardı ve buna rağmen topuk seslerimi duymuş olan gurubum bana bakıp gözlerini açmışlardı. Hepsinin ağızı açık bana bakıyorlardı.

Ne yani o kadar mı garip olmuşum. Yanlarına gittiğimde Güray ayağa kalktı ve beni döndürüp ıslık çaldı. Utanmamıştım ama hoş olmuştum.

“Ooo bu zamanları da mı görecektik?” dedi Deniz bugünkü konuşmamızı yok sayarak.

“Evet, biliyorum çok güzel olmuşum bilmediğim bir şey söyleyin?” dediğimde sanki bende tiksindirici bir şey varmış gibi bakıyorlardı. Sonra bana değildi arkama baktıklarını anladım. Ve o acı arkamdakinin vücudundan gelen dalgalar vücudumu yakıyordu ve sonunda kulağımı, ürpertici bir o kadar da can yakıcı o ses doldurmuştu. Bu da nereden çıktı ya siktir.

“Çok, ımm sürtük gibi olmuşsun. Büyük ihtimalle bu bilmediğin bir şey” ellerimi yumruk yaptım ve tırnaklarımı avuçlarıma geçirdim. Sakin ol Buse. Sesini duyur ama Yankılanmasın.

Yeni bölümle karşınızdayım. Aslında karşınızda değilim ama... aman be boş verin. Lütfen yorumlarınızı benden eksik etmeyin. Cidden düşüncelerinizi çok merak ediyorum. Bir de bir konuya değinmek istiyorum. Bölümleri çok hızlı paylaşıyorum. Sizden de buna karşılık olarak vote bekliyorum.
SEFIYOM SİZİ ULEEENNN

Continuă lectura

O să-ți placă și

21.3K 707 21
Mina:bak aşk diyorumm Mina:yanaş diyorumm Mina:kime diyoruuuummm
411K 22.7K 46
Siz: Selamünaleyküm beyefendi Hayırlı Doktor Kısmet: Aleykümselam, kimsiniz? Siz: Teravihte annenizin numaranızı verip, doktor oğlum diye övdüğü kişi...
84.8K 3.1K 21
deli dolu bir asistan doktor, kendinden ve ciddiyetinden asla taviz vermeyen asker...
186K 8.5K 40
KLASİK BİR GERÇEK AİLE/ABİ KİTABI (Küfür yok) Berbat bir hayat yaşayan İlgi başka bir kızla karıştığını öğrenirse ve tek kız olursa ne olur?