Egoist ♕

KitapOkuyanSizofren tarafından

617K 22.8K 5.6K

Tamam, ben gidiyorum Kaç bakalım Yankı Efendi nereye kadar kaçacaksın Hadi görüşürüz Buse Görüşürüz Echo Echo... Daha Fazla

Egoist ♕
Egoist -2-
Egoist -3-
Egoist -4-
Egoist -5-
Egoist -6-
Egoist -7-
Egoist -8-
Egoist -9-
Egoist -10-
Egoist -11-
Egoist -12-
Egoist -13-
Egoist -14-
Egoist -15-
Egoist -16-
Egoist -17-
Egoist -18-
Egoist -19-
Egoist -20- ♕İtiraf♕
Egoist -21-
Egoist -22-
Egoist -23-
Egoist -24-
Egoist -25-
Egoist -26-
Egoist -27-
Egoist -28-
Egoist -29-
Egoist -30-
Egoist -31-
Egoist -32-
Egoist -33-
Egoist -34-
Egoist -35-
Egoist -36- ♕İtiraf♕
Egoist -37-
Egoist -38-
Egoist -39-

Egoist -1-

40.1K 1K 337
KitapOkuyanSizofren tarafından

Ay o kadar felsefe yapayım derken kendimi tanıtmayı unuttum. Ben Buse. 16 yaşındayım ve Eraylar Lisesinin 11-C sınıfının popisyim. Size popülerin açılımını yapayım mı? Gerçek anlamdaki. Eğer belirli bir sınırları olan yerde herkes seni tanıyorsa işte sen popülersindir. Bu durumda ben de sınıfın popisiyim. Oradaki bütün herkes beni tanır yani. Egosuna düşkün, kitapları ve müzik zevki ile mutlu olan, kahvesini yanından ayırmayan ve kilolarıyla barışık olan bir ergenim. Ergenden kastım hani ergenlik zamanları. Gidip de apaçi anlamayın. Ya da atar yapma oranı yüksek bir yaratık. Hayır, sadece çocukluk ile yetişkinlik arasındaki o ince, 5-6 yıllık artık ne kadar inceyse, çizgide duran bir dönemdeyim. Okul hayatıma gelirsek, arkadaşlarım –tayfam- beni çok severler. Biz baya kalabalığız yalnız. Bir bakayım.

‘Ben, Uluç, Güray, Doğaç, Deniz, Cansu, Burçak, Ecmel,’ daha da aklıma gelirse söylerim. Ne ya o kadar kalabalığız ki hepsini aklımda tutamıyorum. Evet, aklıma geldikçe söylerim ben.

Neyden bahsetmedik, ımm. Hah internet delisi = ben. Twitter+Tumblr=<3 bir de çikolatayı çok severim. Özellikle de –marka vereceğim kusura bakmayın- Eti Karam Gurme. Çantamda en az –her gün- 5 Karam olur. Ve de yaşıtlarımın aksine makyajdan nefret ederim. Hayır küçükken lolipopu dudaklarıma sürerek yaptığım parlatıcıları hatırladım da, o zamanlar ne kadar da seviyormuşum.

Ben bir de size hayatımı anlatsam ooo neler olur. Bizim kızların tripleri. Erkeklerin ayılıkları, yani sınıfın geçmiş çağlardaki insanları hatırlatacak davranışları vahim. Ben de pek normal sayılmam açıkçası.

Yine lanet bir güne başlıyoruz. Ama önemli değil. Benim gibi bir güzellik bunun üstesinden de gelir. Servis beklemekle hiç vakit kaybetmeyecektim. Bu yüzden direk otobüs durağına yürümeye başladım. Otobüsü kaçırdığımı öğrenmem birkaç saniye almıştı.

“Siktir ya şimdi otur 15 dakika otobüs bekle” dedim ve yerdeki taşa tekme attım. Neyse ki evden 30 dakika önce çıkmıştım. Yani 15 dakika otobüs beklesem 10 dakikaya da orada olsak. Ooo bu süre yeter de artar bile. Hemen duraktaki oturaklara sindim ve çantamın içindeki kitabımı aldım. Ohh bir de kahvem olsaydı ne ala. Ama işte gördüğünüz gibi yoktu. Kulaklıklarımı da takıp parça listelerim arasından ‘BOOK’ olanı tıkladım ve slow şarkılarla kitabımı okumaya başladım.

Yaklaşık bir 50 sayfa okuduktan sonra benim arabam da geldi işte. Bu da benim ulaşım aracım ve ona saygısızlık edemezsin. Ayaklandım ve arabama –otobüsüme- girdim. Pasomu bastıktan –e yani şoförüme bahşiş bırakıyım dedim-  sonra ileride oturan Güray’ı gördüm. Gülümseyip Güray’ın yanına oturdum.

“Günaydın egoist prenses” dedi her zamanki gibi. Ne yani buna kızacağımı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Ben bir kere kendi egomu kabullenmiş biriyim. Yani bu işler böyledir. Herkese özellikleriyle hitap edilir. Mesela Güray sınavlardan 85-90 almayı başardığı için ona da inek diyoruz.

“Günaydın inekler kralı.” Dedim. O da artık kabullenmişti. Ara sıra yemekhanede tepsisine veya kitaplarının arasına ot sıkıştırırız. Her ne kadar inek desem de cidden çok yakışıklı bir çocuk. Simsiyah saçları ve zümrüt yeşili gözleri var. Ben mi bende bir bok yok ama kendimi böyle de beğeniyorum. Gözlerim her ne kadar millet ela dese de de ben kahverengi olduğuna inanıyorum. Saçlarım da kızıl. Ama kızıllık bana sorun çıkartıyor. İnsanlarda ön yargı oluşturuyor. Neden bilmiyorum ama çoğu kızıllığın kötülük olarak algılanması sonucunda böyle iğrenç bir ön yargı oluşturduğunu söylüyor. Şeytan rengi. Haha iyide benim saçlarım kırmızı değil ki, alev kırmızısı. Ben seviyorum ama. Bence çok güzelim ben ya.

“Sınava çalıştın mı?” diye sordum Güray’a. Aslında cevabını biliyordum ama maksat konu olsun. Bugün onun yanında oturacaktım ve bütün sınıfa kopya verecektik. O kadar mükemmel bir planım vardı ki. Hocanın ruhu duymayacaktı. Zaten böyle zekice fikirler hep benden çıkardı. Kendimi çok seviyorum.

“Yanıma geleceksin değil mi? Bu sınavdan 95 bekliyorum. Çatlak coğrafyacı çakar. Notları 65 den yukarı çıkmayan bir kız nasıl olur da 95 alır.” Bazen çok saçma soruların olabiliyor Güray. Azcık benim gibi olsana be. Azıcık zekânı çalıştır.

“Oğlum olduğu gibi geçirmeyeceğim herhalde. 70 yeter bana hem bütün gece kopya için planlar kurdum. Bizim tayfanın hepsi bu sınavdan geçecek. Emin ol.” Dediğimde başını cama çevirdi. Buğulanmış olan cama şekiller çizmeye başladı. Okula varmamıza az kalmıştı. Gözlerimi yeniden elimdeki kitaba çevirdim ve okumaya başladım. Bu elimdeki kitabı en az abartısız 8 kere okumuşumdur. Ama hala ilk günkü gibi zevkli bir şekilde okuyorum. Okulun önündeki durağa geldiğimizde durduk ve Güray’la aşağıya indik. Okulun bahçesine geldiğimizde bizim tayfadan oğlanlar basket oynuyorlardı. Uluç ellerini beline koymuş topun ona gelmesini beklerken Doğaç –ve o uzun boyu- zıplayıp potaya asıldı ve topu içeri yolladı. Güray tam onlara seslenecekken parmağımı dudağıma götürdüm ve hastanedeki fotoğraftaki hemşireler gibi onu uyardım. Uluç hala aynı pozisyondayken çantamı Güray’a verdim ve koşup sırtına atladım. Uluç önce bir afallasa da sonradan bacaklarımı tutup beni döndürmeye başladı.

“Vihuuu günaydın Uluç” diye bağırdım. Kollarımı boynuna sardığım için konuşamadı. Nefes de alamaz diye korktuğum için kollarımı biraz gevşettim. Bu gurupta en iyi anlaştığım erkek olma görevi Uluç’a düşmüştü çünkü benim özelliklerimden onda da vardı. Hem de annelerimiz biz doğmadan önce bile arkadaşlarmış. Yani biz beraber büyüdük.

“Günaydın egocuk” ayaklarımı kalçalarının üstündeki kıvrıma kadar çıkarttım ve kollarımı havaya kaldırdım.

“Doğaç topu at” dedim ve Uluç da potaya yaklaştı. Top elime doğru atıldığında ilk tuttum sonra da bir kere hafifçe Uluç’un kafasına vurdum. İkimiz de gülerken ellerim potaya değdi topu aşağıya bıraktım ve bacaklarımı bırakıp potaya asıldım. Okul üniformamızın etek olmaması çok işime gelmişti. Atletik hareketlerde üstüme olmadığı için hemen potanın tepsine çıkıp Mike Will Made it ft. Miley Cyrus – 23 (hepiniz bunu yirmi üç diye okudunuz asdfgh)klipindeki gibi potanın tepesine oturdum. Kollarımı havaya kaldırdım.

“Topu yolla Doğaç” dedim. Topu kafama yollayınca son anda kurtardım.

“Hey Doğaç dikkatli olsana be. Bu güzel suratım dağlıyordu az kalsın.” Dedim ve topu kafasına attım. Tabi ki de kafasına gelmeden tutmuştu. Zilin çalmasıyla potadan inme vaktinin geldiğini anladım.

“Evet, Buse biz gidiyoruz sınav var. Sana kolay gelsin” dedi Doğaç ve yürümeye başladı. Güray da gülümseyip onun peşinden yürümeye başladı. Deniz de onu takip ederek okulun içine girdi. Onlara bağırdım.

“Lan böyle bir güzellik burada bırakılır mı?” neyse ki Uluç vardı. Ne bir dakika o da gitmeye başladı. Eyvah nöbetçi öğretmen görmeden buradan inmem lazım. Tam inecekken Uluç yeniden geldi. Ay kıyamaz o bana yerim ya onu.

“Hadi atla tutacağım” dediğinde mal gibi ‘ya tutmazsan’ veya da ‘hayır ya sen tutmazsın’ demedim çünkü bu hayatta kendimden sonra en çok güvendiğim insan Uluç. O kollarını açmış beni beklerken ayağa kalktım ve

“Elveda dünya” diye açıklı bir şekilde konuştum. Ve kendimi Uluç’un güvenli kollarına bıraktım. Tahmin ettiğim gibi beni tuttu. Yanağıma bir öpücük bıraktıktan sonra

“Hadi derse geç kalacağız canım” dedi. Biz koşarken ikinci –öğretmenler- zili çalmıştı. Koşarak merdivenleri de hızlıca çıktık ve 11-C sınıfına girdik. Psikopat coğrafyacı daha içeri girmemişti. En arkada oturan Deniz ve Güray’ın yanına gittim. Önde oturan Doğaç’ın kafasına bir tane patlatmayı unutmadım tabi. Deniz’in yakasından tuttuğum gibi onu sıranın dışarısına sürükledim. O da mecburen sınıfta tek boş olan yere –Ecmel’in yanına- oturdu. Ecmel ve Deniz sürekli kavga ederler. Bu durum sürekli beni güldürür çünkü çoğu zaman saçmalarlar. Oturma sıramız aynen şöyleydi. Ben ve Güray cam tarafı en arka, Uluç ve Doğaç bizim önümüzde, Ecmel ve Deniz onların önünde, orta sıra en arkada Burçak ve Cansu.

“Evet, arkadaşlar planı açıklıyorum” diye söze başladığımda hepsi buraya dönüştü. Bütün gözler beni inceliyordu.

“Sorular benim zeki arkadaşımda çözülüyor ve ben geçiriyorum. Biliyorsunuz bunlarda A, B şeklinde o yüzden şıkların yeri bile değişik olabiliyor. Ben de düzgünce yaptıktan sonra kâğıdımı öne göndereceğim. Zaten bizim coğrafyacı kafasını bilgisayarına gömüyor göreceğini zannetmiyorum. Hem öyle kopya yazmaya vaktim olmadı benim beyni geniş bir arkadaşım var ne de olsa. Neyse Uluç sen de kâğıdını bana vereceksin, ben bir yandan da onu yapacağım. Zaten senin ve benim testlerimiz aynı olur. Siz de öne aynı işlemi uyguluyorsunuz ki çok dikkatli olmalısınız. Ben sonra kendi testime göre cevapları Burçak ve Cansu’ya mesaj atıyorum. Onlar da kendi aralarında halletsin artık. Anlaşılmayan nokta?” diye sordum son olarak. Kimseden ses çıkmayınca geriye yaslandım.

“Mükemmel. Bu arada zekâm dillere destan biliyorum” dedim yine egomu arşa çıkartırken. Herkes suratını buruştururken Uluç gülümsedi. Ona göz kırptıktan sonra içeri bizim çatlak girdi. Elinde kocaman bir zarf vardı. –ki bu bizim sınavların konulduğu zarflardı-  zarfı masanın üstüne koydu ve elini her zamanki gibi masaya vurdu.

“Kopya çekeni yakarım” dedi klasik bir biçimde. Bizim gurup kıkırdadı. Kim yakacaktı bu adam mı? Haha güldürmeyin beni. Çatlak zarfı açtı ve kâğıtları bir A bir B olmak üzere dağıttı. Ben A Güray ise B olmuştu. Uluç ve benim kâğıdım aynıydı. Psikopat bilgisayarını açıp içine gömüldü. Giray sorulara teker teker cevap verirken ben de onun yaptığı soruları kâğıdımda bulup işaretliyordum. Bittiği zaman kâğıdımı öne uzattım. Uluç’ta üstünde sadece ismi olduğu kâğıdını bana uzattı. Bizimkiler aynı olduğu için ezberden hepsini geçirdim. Öne eğilip fısıldadım.

“Hepsini olduğu gibi geçirmesin” diye Uluç’un kulağına fısıldadım. O da başıyla onaylayıp Doğaç’ın kulağına fısıldadı. Ben de telefonumu çıkartıp cevapları Cansu’ya mesaj attım. Altına de hepsini aynı geçirmemesini not düştüm.

Sınavın bitmesine 10 dakika kala herkes işini bitirmiş ve benim kâğıdım yeniden yerine gelmişti. Cebimdeki telefonun titremesiyle telefonu elime aldım. Mesaj Uluç’tandı.

“İyi işti zekâna hayran kadım” Uluç benim egomu besleyen en iyi şeydi. Çünkü sürekli beni övüp durur. Eee bende de mütevazılığa dair bir şey olmayınca böyle oluyor.

“Biliyorum, çok zekiyim” yazıp gönderdim. Al işte yürüyen ego=ben.

“Süre bitti gençler kâğıtları getirin.” Diyen hocanın sözüyle birlikte telefonumu cebime sıkıştırıp kâğıdımı alıp öğretmen masasının üstüne sürü ile olan kâğıtların üstüne koydum. O sırada zil çaldı ve coğrafyacı sınıfı terk etti. Beraber gurup kucaklaşması yapmak yerine ortak bulduğumuz bir çalışma vardı onu yaptık. Erkekler,

“Güray baba oley, Güray baba oley…” diye bağırırken bir yandan da onu kaldırıp zıplatıyorlardı. Bu ne ya, egosu şişirilmesi gereken kişi bendim. Yanlış oldu galiba.

“Bir dakika ya, ben neyim burada” diye bağırdığımda erkekler onu bıraktı. Doğaç üstün boyuyla beni sırtına aldı ve koşturarak sınıftan çıktı. Koridorun sonuna kadar,

“BU DÜNYADAKİ EN ZEKİ İNSAN BUSE” diye bağırdı. Düşmemek için büyük bir gayret harcadım. Görenler sadece gülümsüyordu. Artık nasıl alışmışlarsa yani. Zaten bütün okul –en azından beni tanıyan kesim- benim nasıl bir deli olduğumu anlamışlar. Koridordan dönerken de.

“ÇOK DA GÜZEL” diye bağırdı. Bizi gören kızların bazıları Doğaç’a imrenerek bakıyorlardı. Aslında doğaçtan çok iyi bir sevgili olurdu. Çok sempatik biri ve ayrıca basketbol takımının kaptanı olur kendisi. Sınıfa geri girdiğimizde sırtından indim ve yanağını sıktım.

“Çok doğru Doğaç” dedim gülerek. ‘Al işte ego’ diyen iç sesime lanetler ettim. Herkesin içinde bir sürtük varken, benim içimde mütevazılığına düşkün bir kişi vardı. Cidden o Buse bana biraz garip bir şekilde çok yabancı geliyordu. Sanki içimde yatan başka biriydi. Benim iç ses olarak adlandırdığım şey bana göre sürtük. Yani ben ego oluyorum, o da mütevazı. Yani bana karşı çıkıyor bu da onun sürtük olduğu anlamına geliyor.

“Hadi kantine inelim ben çok acıktım, tostlar benden” dedi Burçak. Erkekler bu fırsatı hiç kaçırırlar mı? Herkes hızla kantine inerken ben de Uluç’la yalnız kaldım. Uluç kolunu kaldırdı ve omzuma attı.

“Hadi biz de gidelim, acıkmışsındır sen bu ‘muhteşem’ planı uygularken”  dedi ve güldü. Ben de omzumdan sarkan elini tuttum ve kantine doğru ilerlemeye başladık. Koridordan geçerken 11. Sınıfın cici kızları Uluç’a bakıp kıkırdıyorlardı. Uluç aslında çok yakışıklı bir çocuk fakat kendini görünmez yapmaya çalışan biri. Mesela büyük gözlükleriyle çok tatlı bir görüntü sağlasa da gözlerinin güzelliğini kapatıyor. Muhteşem siyah saçlarını da sürekli ya bir OBEY şapkayla ya da kapüşonuyla kapatır. Gülümsemesi, çok ihtiyaç olmadığı zamanlarda sadece bir tebessümdür. Güzel dişlerini kimseye göstermez mesela. Ama benim yanımda hep doğal olur, kahkaha atar, saçlarını açar ve gözlüklerini çıkarıp lens takar. Keşke ona bir kız arkadaş bulabilsem. Oturur Uluç’un dedikodusunu yapar dururuz. Tabi Uluç onu benden fazla severse saçından tuttuğum gibi duvar kırılana kadar kafasını duvara vurur dururum. Bu işler böyledir canım.

“Uluç?” dedim kısık bir sesle. Bana döndü ve boş eliyle gözlüklerini geriye itti. Bu hareketi onu çok seksi kılıyordu. Gözleri parlak mavi ve iri iriydi.

“Efendim prenses” masum bir çocuk gibi bir sesi vardı. Ondaki bu çocukluğa bayılıyorum işte ben.

“Şuradaki kızlar sana bakıyor, belki içlerinden birini beğenirsin” dedim şımarık bir tonla. Onlara bakma gereği bile duymadan gözlerini yere sabitledi. Bunu neden yaptığını biliyorum. 8 yaşındayken çok sevdiği bir kız vardı ve onun dışında kimseyi sevmedi. Artık aşkın gerçek olduğuna inanmıyor. Ama onu böyle görmek beni üzüyor. Yani ben, ben aşkın beni bulacağına hiç inanmamış bir insanım fakat o bir kere olsun yaşamış. Yani benim teorime bakılacak oluşa bir daha âşık olmaması gerekiyor, ama yani belki ona duyduğu şey aşk değil hoşlantıydı. Yani bu da demek ki aşk hakkını doldurmamış.

Uluç çok garip biri. Eğer bir şeye takarsa tam takar. Her gün o 8 yaşındayken tanıştığı kızı bulacağını düşünüyor. Ve işin garibi de ondan başka kimseyle öpüşmedi. Çok tatlı gibi görünüyor ama bir işkenceden farkı yok. Her gün Uluç’un içini kemiren şey sonuçta bu.

Kantine vardığımızda Burçak elindeki tepsiyi masaya taşıyordu. Bizim centilmen –odun- erkekler ise ona bakıyordu. Neyse ki Burçak’ın yardımına Uluç yetişti. Uluç aynı zamanda dünyada tanıdığım en yardımsever insan. Yani hiç bana benzememiş fakat anlaşım biçimimiz mükemmel. Ben bir şey yapsam bile o hap alttan alır ve beni sürekli mutlu eder. Dışardan bakanlar beni onun sevgilisi sansalar da daha çok ben onun ikizi gibiyim. Huyları benzemeyen iki zıt kişilikli ikiz.

“Sağol Uluç ya sen de olmasan bu öküzlerle kalacaktım ben” dedi Burçak ve beraber büyük masaya oturduk. Her zamanki gibi Deniz ve ayı Doğaç saldırdılar. Çayları önceden almışlar ve her zamanki gibi bana kahve almışlar. Güray’ın tabiriyle ‘AY EM DİFRINT BİÇİZZ’ tostumu elime aldım ve bir ısırık aldım.

“Yavaş yesene öküz” dedi Ecmel Deniz’e. Hobaaa evet yine başlıyoruz bakalım bugün yine ne saçmalayacaklar.

“Sen kendine bak ayı” dedi Deniz. Deniz, kızlarla konuşma özürlü. Onlarla nasıl konuşulur hiç bilmez. Ama yakışıklı çocuk yani gideri var çocuğun. Sarı uzun saçları –Ben hep Deniz’in saçlarını Kemikler Şehri’ndeki Jace’e benzetirim ama o inkâr eder- ve mavi gözleri var. Erkekler arasında tek sarışı olmakla beraber, bu ‘gurupta kimle çıkarsın’ sorusunu soran birine vereceğim tek olumsuz isim olur. Niye mi, çünkü öküzün teki, bir gün kibar olduğu bir zaman bulamazsın. Ecmel;

“Aaa ben mi ayıyım, üzgünüm o kelimenin hala tek sahibisin” dediğinde tostumdan bir ısırık daha aldım ve geriye yaslanıp başımı Uluç’un omzuna koydum.

“Sen fark etmiyorsun galiba ne kadar da şişmanladın” dedi Deniz. İşte bu Ecmel’e söylenecek son sözdü. Kilosunu severdi fakat kilo konusuna hep takıntılı biri olmuştur. Ayrıca benden sadece birkaç gram fazlası vardı. Bu iş ilk defa bu kadar kızışmıştı. Son 5 yıldır böyle kavga ettiklerini hatırlamıyorum. Hele Ecmel o kadar sinirlenmişti ki tutana helal olsun.

“Kime girmiş belli oluyor” dedi ve gözleriyle Ecmel’i boydan boya gösterdi. İşte film tam burada koptu. Ecmel elinin altındaki çayı aldığı gibi Deniz’in pantolonuna – küçük Deniz’in üstüne– boşalttı ve kalktığı gibi hızla kantini terk etti. Küçük Deniz çay denizinde. Burçak ve Cansu Ecmel’in pesinden koşarken Deniz ayağa kalkmış pantolonunu derisinden uzaklaştırmak için sünnet çocuğu gibi çekiştiriyordu ve bağırıyordu.

“Yandım anam yandım. Bu kız şeytan diyordum ben” dedi. Erkekler peçete bastırırken ben de güldüm ve ayağa kalktım. Deniz’in sarı saçlarını tuttum ve çekip kulağını dudaklarıma yaklaştırdım.

“Ecmel’in içindekilerin sadece kırıntısını yaşadın. Daha fazlasını istemiyorsan bence uslu dur.” Dedim ve sertçe saçlarını bıraktım ve kafasına bir tane patlattım.

“Uluç ben kızların yanına gidiyorum, sınıfta görüşürüz.” Dedim ve Uluç’un yanağına hızlı bir öpücük bırakıp merdivenlere yöneldim. Ah Ecmel ah keşke biraz uslu olsan. Kızlar tuvaletine girdiğimde sadece makyaj yapan birkaç –şortu götüne yetmeyen- kız vardı. Sınıfa yöneldim. Tabi ki de sınıfta değillerdi böyle bir duruda Ecmel’in psikolojisini tahmin edebilmek için çok yetenekli olmaya gerek yok. Ama yine de ben çok zekiyim, beniz zekâm tartışılmaz. Camdan dışarı baktım Burçak ve Cansu etrafta koşturuyorlardı fakat Ecmel yine o üstün koşma yeteneğiyle onları alt etmişti. Ben daha iyi koşarım ama işte onun da hakkını yemeyelim. Hemen dışarı çıktım ve arka bahçenin en diplerine kadar her yere baktım. Bakmadığım tek yere yaklaşırken boğazdan kaçan istemsiz hıçkırık sesleri duydum. Bu duyguyu bilirim, saçma ama gerçek. Eskiden en malca şeylere bile üzülüp ağlardım. Bir kız bana çirkin mi dedi, hemen oturup ağlardım. Sinirlendim mi, hemen ağlardım. Neyse geçmişi boş verin.

“Ecmel?” fısıltı şeklimdeki sesim hıçkırıklarını kesmeye yetmişti.

“Buse?” dedi ve çöktüğü yerden ayağa kalktı. Ağlamak bir insana bu kadar mı yakışır. İnanamıyorum fakat daha önce Ecmel’i ağlarken hiç görmemiştim ve o kırmızı gözleri ve ıslanmış yanakları o kadar, o kadar güzeldi ki. Lanet olsun ya ben neden ağladığımda bu kadar güzel olamıyorum. Tamam, ben de çok seksi oluyorum yalnız bu kıza her şey yakışıyor. Ama bana daha çok yakışıyor orası ayrı.

“Kızım var ya, Deniz çocuk yapamayacak” dedim gülümsemesi için. Umduğum gibi de oldu. Gülümsemesi tüm suratına yayıldı.

“Buse, bu çocuk neden bu kadar öküz hayır bir Uluç’a bakıyorum bir de Deniz’e aralarındaki fark, benim aklım almıyor” dedi gülerek. Sinirden gülerdi bu kız da. Ecmel çok güzel bir kız ve çok da esprili biri. Ayrıca hayatımda onun kadar güzel sesi olan biri daha gördüysem Vini Uehara gay olsun.  Düşünün artık siz yani. Öyle taş bir çocuk da giderse ben ne yaparım.

“Öküz işte, o her kıza böyle davranıyor ya. Katıksız odun işte üzülme hadi sınıfa gidelim” dedim ve kolundan sürükleyip okula soktum. Yolda beni ekip tuvalete gitmek istediğini söyledi. Onu fazla sıkmak istemediğim için rahat bıraktım. Sınıfa girdiğimde gidip yeni pantolon bulmayı başaran Deniz’in yanına oturdum. Bana şaşırmış gibi bakarken ona dönüp gülümsedim.

“Küçük Deniz öldü mü?” dedim gülerken ve çenemle gösterirken. Arkadaki Uluç’un kıkırdamaları kulağıma geldi. Deniz kötü bakışlarını üstümde gezdirdi.

“Korkma ya canım, kendime güzel bayan bir doktor bulurum ben” dedi pis pis sırıtırken. Ama zavallım ona girecek laflardan habersiz kıs kıs gülüyordu.

“Zavallı doktor desene, ölmüş bir şeyi görünce kim bilir nasıl tepki verecek” dediğimde arka sıradaki erkeklerin üçü de katıla katıla gülmeye başladılar. Ben de sadece masum bir çocuk gibi sırıtıp kıkırdadım.

“Buse sen çok iyisin ya” dedi Güray kahkahasının arasında.

“Buse sen çok iyisin ya’. Mala bak, salak, geri zekâlı” diye taklit etti Deniz onu. O sırada içeri telaşla Cansu ve Burçak girdi.

“Ecmel’i göreniniz oldu mu?” dediklerinde gülümsedim.

“Gayet iyi ve yaptığı gurur verici şeyi herkese yaymakla meşguldü. Ve altına da dip not düşmüştü; Deniz’den umudunuzu kesin, artık onda iş yok” dedim slogan söyler gibi efektli ve ellerimi slogan tanıtıyormuş gibi havada açarak. Deniz kafama vurdu.

“O elini var yaaa” diye bağırdığımda bütün sınıf gülmüştü. Sonra içeriye Ecmel girdi ve Uluç’un yanına oturdu. Bir dakika ya benim bebişimin yanına oturdu yaaa. Neyse ya o depresyonda onu boş vereceğim. Şimdilik.

“Ha ah ha ah, bu arada o hala çalışıyor.” Demesiyle dersin öğretmeni içeri girdi. Bu derste uyuyacağım kusura bakmayın. Ayağa kalkıp en arkada Güray’ın yanına oturdum. Ders anlatılanları dinleyen tek kişi en önde oturan Hazan’dı. Onun dışında tak bir kişi bile dinlemiyordu. Telefonumu çıkartıp Twitter’a bir göz attım. Oww 19 yeni follower. Ama 2 unfollow hayır olamaz. Ben o unfollow yapanları bulursam. Ooh ölür onlar vallahi. Dünya gündeminde dolaştıktan sonra bloğuma baktım. Takipçilerim günden güne artıyor. Ne mi yapıyorum, kitap yorumları. Çok zevkli bir iş fakat her kitabı okuyup değerlendirmem gerekiyor. Bu yönden biraz da yorucu bu arada bir kitaptaki kız da  –kitabın adı Obsidiyen – benim gibi bir bloğa yazı yazıyordu. Tek farkı onun bir Deamon Black’i var. Benim yok işte benim de Uluç’um var. Ama o benim sevgilim değil ki. Aman be tamam en son neyden bahsediyordum ben. Hah bloğumdan, hava atmak gibi olmasın ama takipçilerim ve düzenli olarak bana mesaj atan okuyucularım var.

Okul günü son bulana kadar ne eziyetlerle geçmişti bu gün senin hiç fikrin var mı? Fakat benim gibi zeki bir kız bunun da üstesinden gelmişti.

Güray yürüyerek gideceğini ve yolda birkaç yere uğrayacağını söyleyince ben de eve Uluç’la gitmeye karar verdim. Yalnız Uluç okula abisinin arabasıyla gelirdi. Off abisi Ulaş o oğlan okulun en popülerlerinden ya. Kardeşine uzaktan yakından benzemeyen bir abi. Tek bir özellikleri var ikisi de ‘ultra’ yakışıklı. Ha bir de gözlerinin ve saçlarının renkleri. Onun dışında tiplerinde gram benzeme yok. Uluç benim için çok ayrı olsa da abisini de severim bana sürekli küçük kardeşi gibi muamele yapar.

“Selam küçük” dedi Ulaş. Ay ya bu çocuk da çok yakışıklı ya. Neyse konu Uluç’un abisi olunca yani gen çekiyor.

“Selam. Naber Ulaş” dedim arabanın önüne doğru yürürken. Uluç kapıyı açtı ve arkaya oturdu. Ben olduğum zaman hep böyle yapardık. Çünkü yolda gidene kadar illa bir şeyler bulur ve konuşurduk.

“Ben de iyiyim. Nereye eve mi bize mi?” dediği gibi sürücü koltuğuna yerleşti. Ben de arka koltuğa yerleştim ve telefonumu elime aldım.

“Size” dedim ve anneme kısa bir mesaj attım. “tabi sorun olmazsa” dedim gözlerimi kısa süreliğine telefondan kaldırarak.

“Saçmalıyorsun Buse, hadi diğer Buse’yi geri getir” dedi Ulaş. Gülümsedim ve ekrana bakmaya devam ettim.

“Evet, saçmalıyorum, size sür Ulaş” demem üzerine bir kahkaha atıp “Emredersiniz” gibi bir şey mırıldandı.

“Hey baksana Uluç” dedim kafamı omzuna yaslarken. Gözlüklerini geriye itti ve bana baktı.

“Neden böylesin, düzgünce açıl saçılsana oğlum” dedim şapkasını ve gözlüğünü kastederek. O da bunu anlamıştı ama anlamazdan geliyordu salak.

“Biliyorsun, bazıları gibi göze girmek gibi bir derdim yok” ‘bazıları gibi’ derken abisini göstermişti fakat o bunu görmemişti.

“Bu göndermenin bana olduğunu biliyorum küçük bey” dedi, bir dakika ya bu çocuk… oha lan müneccim.

“Tamam, Uluç?” dedim ve gözlerimi kapattım.

“Senden çok bahsettik, şimdi biraz beni öv. Egomun okşanmaya ihtiyacı var hayır biliyorum mükemmelim fakat yani hissettir işte” dediğimde dişlerini görebileceğim şekilde gülümsedi. İşte bundan bahsediyorum, okulda hiç böyle gülümsemez. Sanki… sanki bana saklıyor gibi.

Multimedya: Uluç&Buse

Okumaya devam et

Bunları da Beğeneceksin

2.2M 149K 57
Bilinmeyen: Biz evlendiğimizde bir futbol takımı kurunca Rusya mı olacaz Türkiye mi? Bilinmeyen: Bence ortada buluşalım Karadeniz Milli takımı olsun ...
2.9M 218K 61
"Ulan, diyor insan ister istemez. Bu kadar küçük bir şey de yaşıyor, konuşuyor. Hatta iç organları da var." Arşın yıllarca kardeşinden dinlediği Yüsr...
89K 4.7K 24
Hayatımdaki şanslarını hepsini kullanmış olabilirim.Çünkü bunun bir tek böylece açıklması olabilir!. Sıkıntıdan telefonumdan rastgele numara sallarke...
15.8K 505 21
Mina:bak aşk diyorumm Mina:yanaş diyorumm Mina:kime diyoruuuummm