Yıldızlara Tutunmak

By sukunettekelimeler

300K 18.5K 7.3K

Affan kendisiyle evlenmek istediğinde Betül, onun kim olduğunu bile bilmiyordu. Gizemini çözemediği, fakat gü... More

Giriş/Tanıtım
YT1 •Bölüm 1•
YT1 • Bölüm 2 •
YT1 • Bölüm 3 •
YT1 • Bölüm 4 •
YT1 • Bölüm 5 •
YT1 • Bölüm 6 •
YT1 • Bölüm 7 •
YT1 • Bölüm 8 •
YT1 • Bölüm 9 •
YT1 • Bölüm 10 •
YT1 • Bölüm 11 •
YT1 • Bölüm 12 •
YT1 • Bölüm 13 •
YT1• Bölüm 14 •
YT1• Bölüm 15 •
YT1 • Bölüm 16 •
YT1 • Bölüm 17 •
YT1 • Bölüm 18 •
YT1 • Bölüm 19 •
YT1 • Bölüm 20 •
YT1 • Bölüm 21 •
YOL AÇIN GÖNLÜNÜZE
YT1 • Bölüm 23 •
YT1 • Bölüm 24 •
YT1 • Bölüm 25 •
YT1 • Bölüm 26 •
YT1 • Bölüm 27 •
YT1 • Bölüm 28 •
YT1 • Bölüm 29 •
YT1 • FİNAL • Bölüm 30 •
Kitap önerileri
YT2 • Giriş/ Tanıtım•
YT2 ▪︎ Bölüm 1▪︎
YT2 ▪︎Bölüm 2▪︎
YT2 ▪︎Bölüm 3▪︎
YT2 ▪︎Bölüm 4▪︎
YT2 ▪︎Bölüm 5▪︎
YT2 ▪︎Bölüm 6▪︎
YT2 ▪︎ Bölüm 7 ▪︎
YT2 ▪︎ Bölüm 8 ▪︎
YT2 ▪︎Bölüm 9▪︎
YT2 ▪︎Bölüm 10▪︎
YT2 ▪︎Bölüm 11▪︎
YT2 ▪︎Bölüm 12▪︎
YT2 ▪︎Bölüm 13▪︎
YT2 ▪︎Bölüm 14▪︎
YT2 ▪︎Bölüm 15▪︎
YT2 ▪︎Bölüm 16▪︎
YT2 ▪︎Bölüm 17▪︎
YT2 ▪︎Bölüm 18▪︎
YT2 ▪︎Bölüm 19▪︎
YT2 ▪︎Bölüm 20▪︎
YT2 ▪︎Bölüm 21▪︎
YT2 ▪︎Bölüm 22▪︎
YT2 ▪︎Bölüm 23▪︎
YT2 ▪︎Bölüm 24▪︎
YT2 ▪︎Bölüm 25▪︎
YT2 ▪︎ Bölüm 26▪︎
YT2 ▪︎ Bölüm 27 ▪︎
YT2 ▪︎ Bölüm 28 ▪︎
YT2 ▪︎ Bölüm 29 ▪︎
YT2 ▪︎ Bölüm 30 ▪︎ FİNAL
Film Önerileri
DUYURU
HARİKA BİR HEYECAN/HABER
Fikir -

YT1 • Bölüm 22 •

5.9K 409 49
By sukunettekelimeler

*☆*☆*☆*☆*☆*☆*☆*☆*☆*☆*☆*☆
Betül İlgüz
*☆*☆*☆*☆*☆*☆*☆*☆*☆*☆*☆*☆

Sıvaları yer yer sökülmüş duvardaki çiviye yün iple asılı takvimin yapraklarını tek tek koparmaya devam ettim. Takvimi koparan olmadığı için günler öncesinde kalmıştı. Tarih 1 Eylül Perşembeyi gösteriyordu oysa bugünün tarihi 13 Eylül Salı idi. Üç aylık yaz tatili ne çabuk gelmişti de gidiyordu bile. Yakında okullar açılmış olacaktı.

Fındıktan sonra eve dönmüştük fakat kurban bayramı için bir hafta sonra tekrar köye geri gelmiştik ve işte yine köydeydik. Can sıkıntısıyla takvim yapraklarına sarmıştım kafayı. Şimdi o iş de hallolduğuna göre ne yapsaydım ki? Aslında mezarlığa gidebilirdim. Evet evet, iyi fikirdi bu. Zaten abdestim vardı, Kur'an'ı alıp ayağıma terlikleri giydim ve mezarlığa doğru yürümeye başladım. Kısa sürede varmıştım zaten, eve yakındı. Dedeminkinin yanına çöküp bir süre etrafı inceledim. Bizim de gideceğimiz yer aynıydı.

Hepimiz eşittik, evet. Çünkü hepimizin sonu bir karış toprağın altı oluyordu-olmuştu-olacaktı. Kaçınılmaz son olarak birbirini küçük görenler dahi aslında eşitti. Aynı yere gideceklerdi. Hepimiz o tahta tabutlara girecektik. Kefenlenecektik. Ardımızdan bir dua edilecek ve toprağın altında yalnızlığa terk edilecektik. Ta ki sorgu melekleri gelene dek. Onlar geldiğinde ve bize soruları sorduklarında cevap verebilecek miydik? Rabbin için ne yaptın dediklerinde hatrı sayılır bir şeyler söyleyebilecek miydik? Sonuçta sadece kalbi temiz olmak yetmiyordu. Yetmezdi ve yetmemeliydi de. Bunca şeyi bize verene biraz zaman ayırmalı, attığımız adımları onun adıyla atmalıydık. Alnımızı günde beş vakit secdeye koyabilmeliydik. Onca şeyin arasında taş çatlasın bir saatimizi ayıramayacak mıydık?

Annem ben küçükken anlatmıştı, namazın önemini kavramam için. Hatırlamazdım çok tabi, küçüktüm sonuçta. Ama aynını anaannem de anlatmıştı ve o hatırlatmıştı bana bunu.
İnsan kabre girdiğinde ve sorgu melekleri geldiğinde ne diyeceğini şaşırır, kalakalırmış. Bir süre sonra kabri gözleri kör edecek bir ışıkla aydınlanırmış ve dünyada kıldığı namazlar ona yardıma gelirmiş. İnsan korkuyla 'neden bu kadar geç kaldın,' diye sorarmış ve namaz da 'çünkü sen beni tam vaktinde eda edemedin, hep geçe bıraktın.' dermiş. Tabi bu namazını geçe bırakan, erken kılma imkanı varken erteleyen insanlar için anlatılan bir kıssa. Ve namazın ne denli önemli olduğunu anlamamız için.

Namazlarımızı vaktinde ve güzel eda etmeliydik. Kur'an'da 'namazı dosdoğru kılın' diyordu hep. Bunu yapmak zordu ama çabalamalıydık. Hızlı hızlı kılıp kalkmak yerine Rabbin huzurunda biraz daha durmalı ve onunla dertleşmeliydik. Duaları tane tane, anlaşılır okumalıydık.

Bunları düşünürken Kur'an'ı açtım ve sayfaları çevirdim. Yasin'de durup besmele çektim, okumaya başladım. Sadakallahûlazim deyip kalktığımda yine bin bir türlü düşünceyle eve doğru yol aldım. Akşam da aynını düşünüyordum. Ne de dalıp gidiyorduk hayata. Bu tiyatroya, oyuna. Kaç kez aklımıza geliyordu toprağın altı? Necip Fazıl'ın -üstadın- dediği gibi ; Sahi diye toprağa basıyorduk, düğünden gelir gibi gülüp oynuyorduk oysa gittiğimiz yer belliydi!

'' Nereye daldın gittin yine?''
Anaannemin sorusuyla bakışlarımı ona yönelttim. Karşı koltukta Eylül'le yan yana oturuyordu.

'' Hiiçç, normal şeyler. Ne diyordunuz?''

Eylül gülmemek için dudaklarını birbirine mıhlamış, kendini zor tutan bir hâldeydi. Neden acaba, noluyordu?

''Teyzenlerin evi böcekler basmış, bu akşam burada kalacaklar.''

'' Eee??'' dedim. Bu arada, biz nasıl buraya sığacaktık?

'' Affanla sen ufak odada kalacaksınız.''

'' Hıhı.'' diye kafamı salladım. Ardından anaannemin dediğini kavrayarak şoka girdim. ''Affanla mı?!''

Ben direk Eylül olarak düşündüğüm için hıhı diye gevelemiştim!

''Öyle. Nasılsa evlisiniz. Yakında aynı evde yaşayacaksınız, alışın.'' Anaannem son noktayı koyup, yatakları kuralım diye bizi kışkışladı. Her odaya yatakları serdik ve amcamlarla dayımlar yataklarına yerleşip kendilerini uykuya teslim etti. Teyzem ve eniştem de Allah rahatlık versin deyip yanımdan geçtiklerinde salonun ortasında dikili duruyordum. Anaannem, Eylül'le yatıyordu. Zaten o öyle deyince yerin dibine girmiştim. Kaçınılmaz son olarak gözlerimi diktiğim kapıdan girmek zorundaydım. Sabaha dek burada bekleyemezdim. Hem köydü burası, daha serindi.

Sonbahara da gelmiştik. Sonbaharı çok seviyordum. Rengarenk yapraklar. Rüzgarın sesi. Yağmur. Güzel sonbahar. Hiç bir sorun olmaz. Güzel yapraklar. Altı üstü Affan.
Güzel rüzgar. Zaten uyumuştur.
Güzel yağmur. O senin evli olduğun adam, gir odaya artık.

Kendimle çekişmeyi bırakıp ''Güzel Allah'ım.'' dedim ve yine Necip Fazıl'la son cümleyi koyup odama girdim.
''Senden ne gelecekse gelsin. Sen rahmetinle de kahrınla da Güzelsin.''

Kapıyı aralayıp içeriye girdim. Affan kollarını birbirine bağlamış dikiliyordu. Bakışlarını bana yönelttiğinde kapıyı ardımdan kapadım ve Affan'ın sesi duyuldu.
''Ben yerde yatarım.''

Kaşlarımı şaşırarak havaya kaldırdım. Aklıma gelmemişti böyle bir fikir hiç. Yüklüğün olduğu yere doğru baktım. İyi de yere sermek için fazladan yorgan, battaniye falan lazımdı. Ve işe bakın ki yüklükte hiç bir şey yoktu.

''İyi de öylece yere yatamazsın. Hasta olursun.'' Ev tahtaydı ve yerde yatarsa sabaha sağlam çıkamazdı. Altına yer minderi sermemiz gerekirdi ve yer minderleriyle zaten yatak açmıştık. Kullanımdalardı. İkinci seçenek olarak arka odadan dolaptan yorgan alabilirdik varsa.

''Alta bir şey sereriz.'' Affan'ın dediğine güldüm içten içe. Sanki benim aklıma gelmemişti yere bir şey sermek.

Elimle yüklüğü işaret ettim.
''Her şey kullanımda. Ama arka odada, dolapta olma ihtimali var.''

''Orada teyzen ve enişten uyuyor.''

Affan son tezimi de çürütmüştü. ''Doğru ya..'' diye mırıldandım ve bir süre sessiz kaldık.

Onun yerde yatmasına gönlüm elvermezdi. Bu bir gerçekti. Sonra hasta olunca da benim başıma kalırdı hem. ''Uyurken deli uyumazsın değil mi?''

Affan soruma şaşırdı, ardından ''Hayır.'' diyerek divanın üzerine oturdu. ''Neden sordun?''

''Yorganı çekip üstümü açmanı istemem.''

'' Yani?..''

Affan'ın dediğine cevap olarak ''O zaman sen duvar kenarında yat.'' dedim ve bakışlarımı halıya yönelttim. Affan bir süre duraklayıp kafasında bir şeyleri tarttıktan sonra duvar kenarına, en uca doğru yanaşıp sırtını bana döndü ve yorganı üzerine çekti. Eteğimin altında eşofmanım vardı, eteği çıkarıp eşofmanla kaldım. Üzerimde zaten penyem vardı. Başörtümü, alışkanlığım üzerine çıkarmadım. Henüz nikahım olsa da Affan'ın yanında başım açık durmamıştım. Elbet bir gün duracaktım ama o gün bu gün değildi. Kendimi alıştırmam lazımdı.

Yatağın diğer uç kısmına da ben kıvrıldım ve yorganı boynuma dek çektim. Duaları okuyup kendimi sakinleştirmeye çalışırken dalmıştım.

Uyandığımda yavaşça gözlerimi açtım ve biraz ötemde, yüzü bana dönük uyuyan Affan'la karşılaştım. Göz kapakları kahverengilerini örtmüş, kirpikleri de nefes alıp verirken hafiften hareket eden bedeniyle beraber kıpırdanıyordu. Bir kolunun üzerine yatmış, diğerini de benim olduğum tarafa doğru uzatmıştı. Kendini iyice belli eden sakalları gözüme çarptığında bakışlarımı ondan kaçırıp tavana diktim. Lakin düşüncelerim hâlâ ondaydı. Uyurken ne de huzurlu ve sakin duruyordu.. Oysa normalde benimle zıtlaşan tarafı gün yüzündeydi. Bir yanı hep huzursuzmuş havası veriyordu. Gerçekteyse, kendisi huzurdu.

Huzur mu demiştim ben ona yoksa kendimi yanlış mı anlamıştım?! İyice gidiyordu benim kafam ya! Kendimle oturup uzun uzun konuşmam ve bir sonuca varmam lazımdı fakat şu sıralar buna vaktim yoktu ne yazık ki.

Affan kıpırdanınca elim refleksen başıma gitti ve kayan örtümü öne çektim. Ne olacaktı benim hâlim? Ne yapacağımı, ne olacağını bilmiyor ve kestiremiyor; sırf bu yüzden de nikahım olan insanın yanında başörtüm kaymış mı derdine giriyordum. Rabbim sen yardım et.

Yattığım yerden kalkıp kendime çekidüzen verdikten sonra yatmadan evvel çıkardığım eteğimi tekrar giydim. Örtümü önden bağlayıp elimi yüzümü yıkamak amacıyla odadan çıktım. Bu sırada Fatih abim de uyanmış ve lavoboya yönelmiş olacaktı ki fark etmeyip ona çarpmıştım. Elimi başıma götürüp ah çekerken Fatih abim ''İyi misin?'' diye bana bakıyordu.

''İyiyim. Özür dilerim, fark etmemişim seni.''

''Sorun değil. Hayırlı sabahlar.''

'' Sana da hayırlı sabahlar.'' deyip önce onun girmesi için yol verdim. O çıktıktan sonra ben de girip elimi yüzümü yıkadım. Herkes yavaş yavaş uyanmaya başlamıştı lakin Affan bey bir türlü uyanamamıştı. Sofrayı hazırlama işlemi neredeyse bitmişken anaannem Affan'ı artık uyandırmamı söyleyip mutfağa geri girdi. Elimdeki çatalları sofraya bırakıp odaya yönelttim adımlarımı. Kapıyı açıp içeri girdiğimde Affan'ın zaten uyanmış ve üzerinde atleti, elinde siyah tişörtüyle ayakta dikildiğini gördüm. Aslında dikilmiyordu, ben odaya girince durmuş ve bakışlarını bana yöneltmişti.

'' Şey...ben, seni uyandıracaktım.''
Arkasındaki pencereden vuran güneş ona bakmamı engelliyordu ne. Gözlerim yaşarmıştı güneş ışınlarından.

''Kalktım az önce.'' deyip elindeki tişörtü pratik bir şekilde üzerine giydi ve bana doğru yürüdü. Yanımdan geçmek yerine bana kısa bir bakış atıp öyle çıktı odadan. Neydi şimdi bunun anlamı?

Derin bir nefes çekip sabır diledim Rabbimden ve içeriye geri döndüm. Bugün muhtemelen eve dönecektik çünkü bayramın bitmesine az kalmıştı. Bugün bayramın üçüncü günüydü ve Affan'ın ailesine ziyarete gidememiştik köyde olduğumuzdan dolayı. Asiye halamlara da gidememiştik. Beklediğim gibi de oldu. Amcam ve yengem, kahvaltıdan sonra bize acele edip önden gitmemizi; kendilerinin de etleri ayarlayıp arkadan geleceklerini söyleyip bizi yolcu ettiler. Erken gitmemizin nedeni, bayramlarını kutlamak üzere gidecek yerlerimizin olmasıymış. Aydan hanımcım en başta olmak üzere.

Arkama yaslanıp yolu seyre durmuştum. Camdan dışarıyı izlemek olmasaydı yolculuklar hiç çekilmezdi. Sevmezdim arabaları. Lakin gezmeyi severdim. Ee, gezmek için de arabayla gitmek gerekti o ayrı konu. Işınlanmayı bir icat edememişlerdi.

Affan sıkılmış olacak ki müzik açtı. Çalan müziğe kulak verdim. Biliyordum bunu, severdim de. İçimden ben de mırıldandım türküyü.

''Evin her şeyi tamamlandı.'' Affan'ın cümlesine kulak verdim. Bu demekti ki yakında ev kavramım değişecekti. Yakında, çok yakında.

''Büyük bir düğün istiyor musun?'' Affan'ın ikinci cümlesi kafamı yasladığım camdan kaldırmama sebep oldu. Zaten nikah vardı ve dinen evliydik. Resmi olarak da evliydik, şu evin tapu işleri için imza atmıştık. Ve bana düğün istiyor musun mu diyordu? Aslında her genç kız gibi ben de gelinlik giymek istiyordum. O heyecanı yaşamak istiyordum. Ama ondan önce öğrenmem gereken bir şey vardı.
''Ben önce benimle neden evlendiğini bilmek istiyorum. Ben seni tanımazken senin nasıl beni tanıyıp evlenmek istediğini bilmek istiyorum.''

Affan bir süre sessiz kaldı. Ben konuşmayacağını düşünürken, ümidi kesmişken, beni yanıltarak konuştu.
''Sen beni tanımasan da ben seni uzun zamandır tanıyorum.''

Kafam karışmıştı. Ne demek tanıyordu? Nasıl?
''Uzun zamandır? Ne zamandır? Nereden tanıyorsun?''

Derin bir nefes çekip ''Çok soru soruyorsun güzelim.'' dedi ve vites değiştirdi. Sondaki kelimeye ve iyelik ekine takılmıştım bir an ama ciddi bir şey konuştuğumuz için bu minik heyecanı duymayı sonraya erteledim.

''Sormam gereken şeyleri soruyorum. Bilmeye hakkım olan şeyleri.''

''Betül, senin ismini beş yıldır tanıyorum. Seni ise yaklaşık bir yıldır.''

Şaşkınlıkla Affan'a doğru döndüm. ''Beş yıldır mı?''

Yanıt olarak kafasını sallamakla yetindi ve devam etti. ''Nedeni, nasılı önemsiz. Önemli olsa da şuan bilmemen gereken bir gerçek.''

''Ben bilmek istiyorum. ''

Affan arabayı kenarıya çekip bana doğru döndü. Gözlerini benimkilere dikti ve konuştu. Gözlerimi onun kahverengilerinden kaçırmak istesem de yapamıyordum. Sanki kilitlenmişlerdi! Mıknatısmışcasına ayıramıyordum. Kulaklarım ise aralanan dudaklarından çıkan her bir kelimeyi dikkatle dinliyordu.

''Bak Betül, insanların bazen gerçeklerden korunması gerekir. Çünkü gerçekler ona zarar verebilir. Ben şuan sana herhangi bir zarar veya yıkım yaşatmaktan korkuyorum.''

Affan bir elini ensesine götürüp sustuktan sonra tekrar konuşmaya devam etti. Dolmaya başlamıştı gözlerim. Ben de bilmiyordum sebebini. Lakin ilk kez bu denli uzun oyalanıyordu bakışlarım onda. Gözlerimi yaşartan bu muydu ki? Kilitlenmiş bakışlarımı ayıramamam mı? Yoksa söylediklerinin henüz çözemediğim etkisi mi?
''Sorularına cevap vermememin tek nedeni seni gerçeklerden korumak istemem.''

''Gerçeklerden korumak.'' dedim fısıltıyla.

Kafasını sallayıp elini bana doğru uzattı kararsızca. Kararsızca uzanan eli, emin bir şekilde gözümün altında durup o sebebi meçhul gözyaşını ayırdı benden; Affan da ''Gerçeklerden korumak.'' diye fısıldarken.

...
🔐⚠
...

''Artık kalkalım. Daha Asiye hanımlara gideceğiz.'' diyen Affan ayaklanınca ben de oturduğum yerden kalkıp Aydan hanım ve Mustafa amcaya veda ettim. Aydan hanımın aksine sıcak davranmıştı bana yine. Seviyordum bu adamı sanırım. Kötü biri değildi ve benimle ilgileniyordu. Yine hal hatır sorduktan sonra bir ihtiyacım olup olmadığı, varsa söylemem gerektiği konusunda ısrar etmişti. Arada bir de espiriler yapmış ve beni güldürmüştü. Onun sayesinde Aydan hanımın suratsızlığını unutarak gülümseyebilmiş ve güzel vakit geçirmiştim.

''Yine gel kızım.'' dediğinde bir an karşımda babam varmış gibi hisettim. Şimdi bir kez daha fark ediyordum da, bu adamın adı Mustafaydı. Tıpkı kendi babamın adının Mustafa olması gibi.

''İnşAllah. Siz de buyrun gelin.'' dedim ve çantamı omzuma astım. Arabaya binip tekrar yola çıkmamızla Asiye halamlara varmamız bir oldu. Aslında 20 dakika oldu da bana göre zaman çabuk geçti, düşüncelere dalıp gittiğimden.

Asiye halam bizi gördüğüne fazlasıyla sevinmiş ve içeri buyur etmişti. Biraz sohbetten sonra tatlı koymak için mutfağa koştu. ''Ben de yardım edeyim.'' deyip kalktım ve mutfağa yöneldim. Tatlıları tepsiye yerleştirip bardaklara su doldurdum. Asiye halam da içeriye girip sehpa çıkardı bu esnada.

Tatlıyı beğendiği iki tabak yemesinden belli olan Affan ''Elinize sağlık. Çok güzel olmuş.'' dedi bir kez daha. Asiye halamın tatlısı ayrı bir güzel olurdu zaten. Yemeye doyamazdın. Tabi o kadar tatlıyı yiyince de su içip dururdun tüm gün.

Affan'ın çalan telefonuyla odadaki kısa sessizlik hâli bozuldu. Ve konuştuğu kişi her kimse belli ki onlara gidecektik. Yani Asiye halamla vedalaşma vakti gelmişti.

''Arada bir gelin, hep sizde görüşmeyelim Betül.''

''İnşAllah Asiye hala.'' deyip sıkıca sarıldım. Affan da bolca teşekkürlerle vedalaştıktan sonra yine arabaya bindik. Ömrüm arabalarda geçmiş gibi hissediyordum ya.

''Nereye gidiyoruz?''

''Önce Bahar ve Kutay'la buluşacağız sonra da Hilal'le. Uygun mudur?''

''Uygundur.''

...
📦🏡
...

Bayramı atlatmıştık ve okulların açılmasına iki gün kalmıştı. Bugünü de atlatsaydık iyi olacaktı çünkü Aydan hanımın sokup durduğu laflara tahammül etme sınırına ulaşmıştım. Kadın iki lafın ucunu bana değdiriyordu nasıl beceriyorsa. Mustafa amca çağırdığı için gelmiştim, lakin az önce kendisi telefon görüşmesi yapmak üzere odadan çıkmış bulunmaktaydı. Bunu fırsat bilen Aydan hanım namluları bana yöneltmekten geri durur muydu?

''Oğlumun hayatı mahvoldu, hayatı.''

Bu kez söylediği şeyin kendimle bağlantısını kuramamıştım. Neden hayatı mahvolmuştu? Mahvolduysa da benle ne alakaydı yani?

''Anlamadım?'' dedim ve soran gözlerle ona baktım.

''Senin yüzünden oğlumun beş yılı heba oldu diyorum. Bundan sonra da öyle gideceğe benziyor. Onu yıpratıyorsun, anlasana.''

Beş yılı. Bayramda köyden dönerken de Affan bana ismini beş yıldır, seni bir yıldır tanıyorum demişti. Beni nasıl ve nereden tanıyordu? Neden onu yıpratıyordum? Yıpratıyor muydum? Kahretsin, hiç bir şeyden haberim yoktu!

''Neden yıpratıyormuşum?''

Aydan hanım konuşup konuşmamak arasında kararsız kalıp bana nefret dolu bakışlarını ikram etti.
''Seninle neden evlendiğini hiç merak etmiyor musun? Seni sevdiği için evlendiğini sanmıyorsundur umarım? Sen kimsin ki seni sevsin? Nesin ki? Neyisin?''

Daha fazla dayanamayacaktım. Ve kötü olan şuydu ki, ona verecek cevabım yoktu. Neyiydim, bilmiyordum. Hiç hir şey bilmediğimi düşünüyordum hatta. Âni bir kararla kalkıp kendimi dışarıya attım. Şu gözlerim dolmak zorunda mıydı her Allah'ın günü? Bir kez gözyaşlarıyla uzak kalsam olmaz mıydı? Ağlamayı özlediğim zamanlar olsaydı keşke. Ama yoktu.

İçimdeki fırtınaların sesine, siyah bir arabanın korna sesi ve fren sesi eklenmişti. Kafamı bile kaldırmadan arabanın önünden geçip gittim. Çarpmamıştı! Çarpmasını ister miydim ki? Belki de. Hayır, hayır. Böyle düşünmemem lazımdı. Bu işin sonu, Allah korusun, şirke bile gidebilirdi.

Hızlı adımlarımı peş peşe sıralamaya devam ettim. Ta ki biri tarafından durdurulana dek.

SelamumAleykum!:)

Continue Reading

You'll Also Like

Prens By Hande

General Fiction

1M 51.2K 67
~ Wattys 2018 Kazananı ~ Tamamlandı Hayatınıza ansızın giren bir çocuk yaşamınızı nasıl değiştir? Cansu ve Barlas sokakta çalıştırılan Yağız'ı poli...
2.1M 87.9K 48
Pınar mahallesi, iki katlı rengârenk evlerin olduğu, komşuluğun ölmediği bir mahalleydi. Bakkal İsmail amca çocuklara bedavadan çikolata verirdi. K...
1.9M 131K 30
Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırakmayan Atmanlı aşireti genç kızın bütün s...
3.8K 309 22
Sırlar geçmişinde ihanetinin en acısını sırtında taşıdı. Kalbinde taşıdı... Aklında taşıdı. "Sen bana yalan söyledin Çağrı! Sen benim canıma kıydın...