GECENİN BÜYÜSÜ

By masalkizi

775K 42.8K 3.1K

Biri hiç sevilmemiş, diğeri hiç sevmemişti. More

TANITIM
Giriş
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52

15

14.1K 755 84
By masalkizi

Benimsin. Bir daha seni göremeyecek olsam bile..





Grace korkudan ölmek üzereydi.

Dylan ve Ethan salondan apar topar çıktıktan sonra adeta boğuluyormuş gibi sık nefesler alıp verdiğini fark etti. Kalbi durmaksızın çarpıyor ve elleri titriyordu. Bütün sinirleri boşalmıştı. Vücudu pelte kıvamındaydı ve Grace biraz daha bir yere oturmazsa devrilip yere düşeceğinden neredeyse emindi.

Dylan kendisini kaybetmiş gibi görünüyordu ve hepsi de Grace'nin suçuydu. 'Keşke o kumaşı omuzlarıma sarmasaydım.' diye düşündü sıkıntıyla. Ama böyle bir şeyin olacağını oturup günlerce bile hayal etse asla düşünemezdi.

Dylan'ın neden böyle bir tepki verdiğini anlayamamıştı. Onun zerre kadar umrunda olmadığını düşünüyordu fakat bu düşüncesinden şimdi o kadar da emin değildi.

"Grace?"

Yanına gelen Tom'la birlikte ürkek bakışlarını genç adama çevirdi. Aynı anda Dylan'ın diğer dört askeri de etrafını sarmıştı.

"Efendim Tom?"

"İyi misin?"

"Evet."

"Emin misiniz leydim?" diye sordu Adam onun yüzünü dikkatli bir biçimde süzerken. "Yüzünüz bembeyaz oldu."

"Şey ben.." dedi ne diyeceğini bilemeyerek. Askerlerin karşısında korkak bir leydi gibi görünmek istemiyordu. Ama şu an duygularını yönetemeyecek kadar şaşkındı ve ürkmüştü. Ayrıca endişeliydi de.. 'Ya birbirlerine bir şey yaparlarsa..' diye düşündü dışarı çıkan iki adamı düşünerek. İkisi de oldukça güçlü görünüyorlardı ve birinden birisi ölürse Grace işte o zaman bunu kaldıramazdı. Kendisi yüzünden birilerine bir şey olma düşüncesi onu her zaman mahvediyordu. "Sadece biraz endişeliyim."

"Gelin leydim." dedi Eric tahta bir sandalyeyi tek eliyle taşıyıp Grace'nin önüne yerleştirerek. "Lütfen oturun da size bir bardak su getireyim."

Grace askerlere tüm kalbiyle minnettardı. Şu anda tek ihtiyacı olan şey oturup, bir bardak su içmek ve akıl sağlığını koruyabilmekti.

"Teşekkür ederim Eric."

Eric sert bir baş selamıyla ona cevap verip, bir bardak su alabilmek için yanlarından uzaklaştığında müzisyen adam kemanıyla acıklı bir melodi çalmaya başlamıştı. Nedense bu melodi bir an için Grace'ye birisinin ölüm marşı gibi geldi. Tüyleri ürperdi ve düşüncelerine hakim olmaya çalıştı.

"Neden endişelisiniz leydim?" diye sordu Antony, Grace'nin yüzünü merakla süzerek. Bunu yaparken de oldukça sakin görünüyordu. "Her şey yolunda."

Grace, Antony'nin bu yorumuna hiçbir şekilde katılmıyordu. Ona göre şu anda her şey yolunda olmaktan bir hayli uzaktı.

"Onları görmediniz mi?" diye sordu askerlerin hepsini tek tek süzerek. Tam bu sırada Eric elindeki su dolu bardakla birlikte geri dönmüş ve bardağı kibarca Grace'ye uzatmıştı. Grace bardağı askerin elinden alırken konuşmaya devam etti. "Ya birine bir şey olursa?"

"Korkmayın leydim." diye cevapladı Roland onu rahatlatmak ister gibi kararlı bir ses tonuyla. Bir yandan da Grace'ye gözlerini diken bir askeri bakışlarıyla ürkütüp kaçırmıştı. "İkisi çocukluktan beri çok iyi dostlar. Kimseye bir şey olacağını sanmam."

"Peki ya beyiniz?" diye sordu Grace endişesi bir an bile dinmemiş bir şekilde. Askerler nasıl bu kadar rahat olabiliyorlardı bir türlü anlayamıyordu. Sanki az önce Dylan burada herkesin içinde sinir krizi geçirmemiş de şarkı söylemiş gibi davranıyorlar ve Grace'yi büyük bir şaşkınlığa sürüklüyorlardı.

"Beyimize hiçbir şey olmaz." dedi Eric küstah bir sırıtışla Grace'ye bakarken. "Ethan'ın onu karşısına alacağını hiç sanmıyorum."

"Dylan onu iki saniye içerisinde saf dışı eder." dedi Roland da kocaman sırıtarak tahminini söylerken. "Hiç şansı yok."

"Dylan için endişelenme Grace." dedi Tom gülümseyerek bir elini sarı saçlarının arasından geçirirken. "O görüp görebileceğin en güçlü adamdır."

Grace de bu yüzden endişeliydi ya işte. Dylan'ın en yakın arkadaşına bir şey yapma düşüncesi onun panikle dolup taşmasına neden oluyordu. Endişelendiği Dylan değildi, onun yapacaklarıydı. Ve Grace kendisi yüzünden Dylan'ın en yakın arkadaşıyla arasını bozmasını asla istemezdi.

"Hadi suyunu iç leydim." dedi Antony, Grace'nin elinde tuttuğu bardağı işaret ederken. Grace işte ancak o zaman elinde bir bardak olduğunu hatırlayabilmişti. Endişelendiği zaman düşünceleri hep tek bir noktaya odaklanırdı. "Yığılıp kalacakmış gibi duruyorsun. Seni böyle görmek bizi üzer."

Grace askerin sözlerinden sonra kafasını aşağı yukarı salladı ve elindeki bardağı yavaşça dudaklarına götürdü. Askerlerin bu kadar rahat olması onu da rahatlatacağına, aksine daha da fazla endişelenmesine neden oluyordu.

Bardaktan kocaman iki yudum aldığında etrafını saran dört askerin de bakışlarını aynı anda arkasındaki bir noktaya diktiğini fark etti. Umarım bir olay daha yaşanmazdı. Tanrı biliyor ya Grace'nin buna dayanacak gücü yoktu. Kendisini yerlere atıp çığlıklar atarak ağlaması an meselesiydi. Bu zamana kadar iyi bile dayanmıştı.

Grace bardağından üçüncü yudumu alırken önünde duran askerler hızlı bir hareketle ikiye bölündü. Saniyeler sonra ise onların tam ortalarında tüm heybetiyle Dylan belirmişti. Grace onda hiçbir değişiklik olmadığını fark edince büyük bir rahatlama yaşadı. Hiçbir yeri dağılmamıştı ve kıyafetlerinde de herhangi bir kan izi yoktu. İçinden defalarca şükrederek, küçük bir dua etti. Neyse ki beklediği gibi bir son gerçekleşmemişti.

Bakışları en sonunda Dylan'ın o lacivert gözleriyle buluştuğunda sandalyeden düşmemek için büyük bir çaba göstermek zorunda kalmıştı. Dylan hala sinirli görünüyordu. Yüzünde anlamsız ve gergin bir ifade vardı. Her zamanki gibi oldukça suratsız görünüyordu. Grace onun gülümsediği bir an olup olmadığını içten içe merak etmişti. Sıkıntıyla 'Acaba ne zaman azarlayacak?' diye düşündü. Tanrı biliyor ya şu anda kavga etmek istemiyordu ve Dylan ona tek kelime bile ederse hıçkırarak ağlayacağından adı gibi emindi.

Bardağı dudaklarına tekrardan götürüp bir yudum aldı ve ellerini bardakla birlikte kucağına indirdi. Aynı zamanda Dylan'ın bakışlarıyla karşılaşmamak için gözlerini ondan kaçırarak elinde tuttuğu bardağa sabitlemişti.

Fakat saniye bile geçmeden hiç beklemediği bir şey yaşandı.

Grace açıkta kalan omuzlarının üzerinde sıcak bir ağırlık hissettiğinde yeşil gözleri şaşkınlıkla kocaman kocaman açıldı ve bakışlarını karşısında dikilen adama doğru kaldırdı. Fakat bunun dışında ağzı açık bir şekilde Dylan'a bakakalmaktan başka bir şey yapamamıştı.

Dylan onun omuzlarını kendi kumaşıyla sarmıştı.



)()()()()()()(



Dylan hiç olmadığı kadar rahatlamıştı.

Belki de az önce Ethan'a yaptığı itiraf neden olmuştu buna. Ya da attığı yumrukların bir etkisiydi bu durum. Dylan bundan emin değildi. Tek bildiği içinden koca bir yük kalkmış gibi hissetmesiydi.

Ethan'la birlikte yeniden kaleye girdiklerinde mutfaktaki hizmetlilerden bir bez istemiş ve Ethan'ın kanayan burnunu güzelce temizlemişlerdi. Sonrasında ise birlikte yeniden balo salona giriş yaptılar.

Dylan kapıdan girer girmez salondaki istisnasız herkes ona bakıyordu. Fakat buna zerre kadar aldırır gibi görünmedi. Aksine gayet rahat bir ifadesi vardı. Sandalyede oturan kız ve çevresine toplanmış dört askeri ile kardeşi Tom görüş alanına girdiğinde, adımlarını hiç yavaşlatmadan onlara doğru ilerlemeye devam etti. Askerleri hızlı bir şekilde iki ayrı parçaya bölünürken kızın arkasından geçip tam önünde dikilmişti.

Dylan önünde durduğunda kızın bembeyaz bir yüz, kocaman açılmış gözlerle ona bakmasını izledi. Yüzünde hasta gibi bir ifade vardı ve elinde koca bir bardak su tutuyordu. Dylan onun bayılıp bayılmadığını içten içe merak etti.

Evet, bu kızı gerçek anlamda önemsiyordu. Fakat nedeni hakkında zerre kadar bir fikri yoktu. Dylan muhtemelen kıza kendisini borçlu hissettiği için bu şekilde hissettiğini düşündü. Ne de olsa karşısındaki bu kız kendi hayatını bile hiçe sayarak küçük kardeşi William'ı kurtarmıştı. Dylan ise bugüne kadar kimseye borçlu kalmamıştı ve bu durum da onun ne yapacağını bilememesine neden oluyordu. Kıza olan minnet borcu kızdan nefret etmesini bir şekilde önlemişti.

Dylan işte şimdi onu neden önemsediği konusunda bir hayli aydınlandı. Bu durumun ikinci bir nedeni ise kızın savunmaya ve korunmaya muhtaç görüntüsü olabilirdi. Kız o kadar ufak tefek ve cılızdı ki Dylan'ın ister istemez onun için endişelenmesine sebep oluyordu.

Kız bakışlarını ondan ayırıp, yeşil gözlerini elindeki bardağa diktiğinde çıplak omuzları Dylan'ın görüş alanına girdi. Bu kahrolasıca elbisenin kumaşı mı yetmemişti de böyle bir yakaya sahipti? Dylan homurdanmamak için kendisini zor tuttu. Kızın ürpermiş hali karşısında duraklamıştı. Sonrasında ise istemsizce üzerine bağladığı kumaşı çözmeye başladı. İri elleri sanki ondan habersizce hareket ediyor gibiydi. Dylan ne yaptığını kavrayabildiğinde ise çoktan üzerindeki kumaşı tek bir hareketle çıkarıp, kızın küçük omuzlarına sarmıştı bile.

İşte şimdi her şey mükemmeldi. Dylan'ın renkleri bu İngiliz kıza kesinlikle Ethan'ınkilerden daha çok yakışmıştı.



)()()()()()()(



Saatler sonra şölen bitmiş ve Ethan dışındaki tüm misafirler evlerine dönmüştü. Dylan çalışma odasındaki ahşap masasının üzerinde duran gaz lambasını yaktı ve bir süre gözlerinin loş ışığa alışmasını bekledi. Az sonra o İngiliz kız gelecekti ve Dylan kıza onu Ethan'la birlikte onun kalesine göndereceğini söyleyecekti.

Sandalyesine oturup, sıkıntıyla tek bacağını durmaksızın sallayarak bekledi. Tam bu sırada arkadaşı Ethan odadan içeri ağır adımlarla girmişti.

"Askerlerim aşağıda bekliyor Dylan." dedi sandalyelerden birine rahatça kurulurken. "Birazdan yola çıkacağız."

Dylan onun cümlesine hiçbir cevap vermedi. Sadece başını belli belirsiz aşağı yukarı sallamıştı. Sıkıntılı bir nefes verdi ve oturduğu yerde kıpırdandı.

"Eğer onu göndermek istemezsen-"

Ethan'ın yeniden konuşmasıyla birlikte Dylan ani bir hamleyle elini kaldırıp onun cümlesini yarıda kesmişti. Ethan'ın pis pis sırıtması Dylan'ın sinirlerini kaldırıyordu. Bugün en yakın dostundan hiç hoşlanmadığını düşündü.

"O İngiliz kız, bu gece seninle gidecek."

Cümlesini son dererece katı ve kararlı bir tonda kelimelerin üzerine basa basa söylemişti. Ethan'ın onun itirafından sonra onunla dalga geçmesine asla müsaade etmeyecekti.

"Emin misin?"

"Bana zayıf ve yumuşak kalpli bir adammışım gibi davranma!" diye gürledi sert bir sesle. Aynı zamanda sanki yumuşak kalplilik berbat bir özellikmiş gibi yüzünü buruşturmuştu.

"O kızı önemsediğini itiraf ettin." dedi Ethan sırıtarak karşısında bacak bacak üstüne atarken. Dylan bunun üzerine sinirle gözlerini devirmişti. "Bunu sana tekrardan hatırlatmak zorunda kalmak istemem Dylan."

"Kes sesini!" dedi Dylan yumruğunu önündeki tahta masaya hızlıca vururken. Bu hareketi arkadaşının daha da fazla gülümsemesine neden oldu. "Ve benimle kafa bulmayı aklından bile geçirme! O kız benim kardeşimin hayatını kurtardı. Bunun karşılığında onu önemsemem gayet normal. Üstelik o kadar ufak tefek ki onu koruma içgüdümün istemsizce harekete geçmesine sebep oluyor. Tek neden bu!"

"Emin misin?"

"Başka ne olabilir Tanrı aşkına?!" diye cevap verdi Dylan çıldırmış gibi bir halde gözlerini yeniden devirerek. Fakat Ethan cevabını çok iyi bildiği bu soruyu yanıtlamayı tercih etmemişti. Bunun yerine dumanlı gözleri Dylan'a sinsi bir ifadeyle baktı.

"Hiç." dedi geniş omuzlarını keyifli bir ifadeyle silkerken. "Sadece emin olmanı istedim."

"Ben gayet eminim."

"Pekala." dedi ellerini havaya teslim oluyormuş gibi kaldırarak. "Sen öyle diyorsan.."

"Öyle diyorum."

Dylan dişlerini gıcırdatarak son cümlesini söylediğinde odanın tahta kapısı neredeyse duyulamayacak kadar nazik bir biçimde iki kere tıklatılmıştı. Daha sonrasında ise Dylan'ın sert sesi kapının ardındakini yanıtladı.

"Gel."

Ethan ve Dylan gözlerini kapıya çevirmiş beklerken, odanın kapı kolu aşağı yukarı yavaşça oynamıştı. Daha sonrasında ise ufak bir duraklama ve kapı kolunun tekrardan aşağı yukarı hareket etmesinden oluşuyordu.

Ethan şaşkınlıkla kapının ardındaki kişinin neden hala içeri girmediğini düşünürken, Dylan umutsuz ve bilmiş bir ifadeyle iç çekerek gözlerini devirmişti.

Dylan yerinden hızlı ve uzun adımlarla kalktı ve kapıyı tek bir basit hareketle sonuna kadar açtı. Karşısında aynen tahmin ettiği gibi o İngiliz kız duruyordu. Dylan ona delici bir bakış atarak onun daha fazla yemek yemesi gerektiğini düşündü. Tanrı aşkına kız daha kapıları bile açamıyordu. İskoçya'nın sert topraklarında nasıl yaşayacaktı?

Grace yanakları hafifçe pembeleşirken utangaç bir ifadeyle odadan içeri girdi ve tam orta yerinde durdu. Dylan uzun adımlarla az önceki yerine geçtikten hemen sonra başıyla önündeki sandalyeyi işaret edip ona da oturmasını buyurmuştu. Grace bu emre uslu bir kız çocuğu gibi hemen itaat etti. Zaten Dylan ona böyle dik dik bakarken bacaklarının onu daha fazla taşıyabileceğinden emin değildi.

Bir süre odadaki hiç kimseden ses çıkmadı. Grace ise daha önceden haber vermese Dylan'ın onu balo salonundaki olaydan sonra güzel bir fırça çekmek için çağırdığını düşünürdü. Fakat yine de bu düşüncesini yabana atmadı. Dylan konuşacağı konu her neyse konuşup, hemen arkasından da onu bitmek bilmeyen öfke nöbetleriyle yüzleştirebilirdi. Söz konusu bu kafa karıştırıcı adam olduğunda Grace onun ne yapacağını asla tahmin edemiyordu.

"Konuşmaya başlayacak mısın Dylan?"

Ethan'ın sorduğu alaycı soruyla birlikte odadaki ölüm sessizliği bozulmuş ve Dylan düşüncelerinden bir anda sıyrılmıştı. Şu anda Ethan'ın da dediği gibi konuşması gerekiyordu fakat Dylan gözlerini kıza dikmiş onu süzmekle meşguldü. Bir an için kendisine büyük bir öfke duydu.

"Seni buraya önemli bir konu için çağırdım." dedi boğazını hafifçe temizleyerek gözlerini Grace'ye dikerken. Kız ise merakla ona bakıyor ve hiçbir şey söylemeden Dylan'ın diyeceklerini bekliyordu. "Şimdi sözlerimi hiç kesmeden beni dinleyeceksin."

Grace, Dylan'ın kurduğu emir cümlesinden sonra oldukça meraklanmıştı. Gergince oturduğu sandalyede kıpırdandı ve ellerini kucağında kenetleyerek güç almaya çalıştı. Konuştuğunda sesi cılız bir sakinlikte çıkmıştı.

"Sizi dinliyorum."

Dylan kızın yeşil gözleriyle tekrardan buluştuğunda onu sırtından vuruyormuş gibi kötü bir hisse kapıldı. Kız onun yüzüne son derece masum bir ifadeyle bakarken ne yapacağını bilemiyor gibi kaşlarını daha da fazla çatmıştı.

Tanrı aşkına ne diyecekti şimdi? Seni buradan gönderiyorum mu? Yoksa ona burdan bir suçlu gibi sürgün edildiğini mi söyleseydi? Hangisi daha az kırıcı olurdu? Dylan onu kırmaktan endişelendiğini fark ettiğinde şaşkınlıktan neredeyse oturduğu sandalyesinden düşecekti.

"Ben bir karar aldım."

Ethan gözleriyle tam karşısındaki kızı süzerken onun cidden de çok fazla güzel olduğunu düşündü. Bir erkeği onun için süründürecek derecede hoş bir yüzü vardı. Dylan'ın ona bu kadar fazla kapılmasının nedeni oldukça belliydi.

Dylan boğazını yeniden temizleyip, büyükçe yutkunduğunda Ethan neredeyse odanın ortasına yatıp, kahkahalarla gülecekti. Şu an arkadaşının kıvranmasından delicesine bir zevk alıyordu. Bakalım Dylan kızı göndermekte kendisine söylediği kadar emin miydi?

"Evet." dedi kız Dylan'ın devam etmesi için onu cesaretlendirir gibi bir ifadeyle gözlerini karşısındaki arkadaşına dikerek. Bunun üzerine Ethan ise keyifli bir ifadeyle arkasına yaslanmıştı. Dylan tekrardan derin bir nefes aldığında içinden sinsice sırıtarak ciddi bir ifadeyle arkadaşına bakıp kollarını göğsünde bağladı.

"Evet Dylan?"

Dylan onun bu hareketi karşısında ona dik dik baktı. Pislik herif hala onunla eğlenmeye cesaret edebiliyordu. Dylan sinirle homurdanarak gözlerini tekrardan kıza çevirdiğinde koyu mavi gözleri kızın omuzlarındaki ekose kumaşına kaymıştı.

Şüphesiz ki kız onun renkleriyle bezenmişken olağanüstü bir şekilde güzel görünüyordu. Dylan karşısındaki bu görüntüden o kadar çok hoşlanmıştı ki bir an için kendisine inanamayarak gözlerini devirme dürtüsünü engellemeye çalıştı. Bir an önce asıl konuya dönmesi gerekiyordu. Fakat kafası çorbaya dönmüştü. Ardı ardına bir sürü düşünce durmaksızın zihnine akın ediyordu.

Kız Ethan'la birlikte gidecekti ve Dylan onu yeniden çağırana kadar da geri gelmeyecekti. Dylan bu sürenin ne kadar süreceğinden emin değildi. En az üç ya da dört ayı bulurdu. Belki de daha fazla..

Süre çok uzundu.

Dylan bunu fark ettiğinde sıkıntılı bir nefes vermişti. O süre içinde Ethan ve kız birbirlerine tutulurlar mıydı acaba? Arkadaşının kıza iki gün içinde tutulacağından Dylan neredeyse emindi. Kim tutulmazdı ki? Kız feci halde olağanüstüydü ve çoğu erkek Dylan'ın aksine ondan hemen etkilenirdi. Neyse ki Dylan oldukça üstün bir iradeye sahipti de bu gibi saçmalıklarla uğraşmak zorunda kalmıyordu.

Ama Ethan.. Daha kızı gördüğü ilk andan itibaren evlenmekten bile bahsetmişti. Peki ya kız? Kız da ondan etkilenmiş miydi? Ethan'a aşık olabilir miydi? Arkadaşının ağzının ne kadar iyi laf yaptığını en iyi Dylan bilirdi. Üstelik konu kadınlar olunca kimse Ethan'ın eline su dökemezdi. Ethan resmen yakışıklı şeytanın tekiydi. Ve Dylan'ın korkutucu, kaba hallerinin aksine kadınlar Ethan'ı severdi. Dylan'dan ise gördükleri anda kaçmayı tercih ediyorlardı. Dylan bu durumdan oldukça memnundu.

Dylan düşünceleri oradan oraya zıplarken dehşet içinde kalakaldı. Tanrı onu korusun, kızın gitmesini istemiyordu. Hatta ve hatta üzerindeki ekose kumaşı bile çıkarmasını istemiyordu. Düşünceleri bir anda tepetaklak olmuştu. Kendisine gerçekten inanamıyordu. Normalde oldukça tutarlı biriydi ve verdiği karardan bir daha asla dönmezdi. Ama şimdi dönecek gibiydi. Bu tutarsızlığına inanamayarak o kadar sinirlendi ki, içinden kendisine okkalı bir küfür savurdu.

Karşısındaki kızın muhteşem yeşil gözleri şaşkınlıkla kocaman kocaman açılırken, hemen arkasından ağzı o şeklini almıştı. Dylan bir an için bunun nedenini anlayamadı. Arkasından ise Ethan'ın kulak zarını delebilecek kadar yüksek sesli kahkahası duyuldu.

Grace gözlerini şaşkınlıkla kırpıştırırken Dylan az önce kendisine savurduğu küfürü dışından söylediğini ancak fark edebilmişti.



)()()()()()()(



Dylan yatağına girdiğinde huzursuzca derin bir iç çekti. Gözleri karanlığa giderek daha fazla alışırken sessiz gecede sadece nefes alış verişleri duyuluyordu. Sıkıntıyla yerinde kıpırdandı ve gözlerini tavana dikti.

Kendisine ne olduğunu bir türlü anlayamamıştı. Neden aniden böyle dengesiz ve garip birine dönüşüvermişti? Neden düşüncelerine bir türlü söz geçiremez olmuştu? Ona karşı gelebilecek herkesi hiç şüphesiz ki bir böcek gibi ezip geçerdi. Şimdi ise ona karşı gelen tek kişi kendisiydi. Tanrı yardımcısı olsun acaba deliriyor muydu?

Yaklaşık yarım saat önce çalışma odasında ettiği okkalı küfürden sonra Ethan'ın kahkahaları bir saniye bile kesilmemişti. Dylan ona susması için delici bakışlar yollarken bile onu umursamıyor ve gülmeye devam ediyordu. Kız ise olması gerektiği gibi şaşkın bakışlarla bir ona, bir Ethan'a bakıp orada neler olup bittiğine bir anlam vermeye çalışmıştı.

Dylan kıza saçma sapan birkaç şey söyleyip, hiç vakit kaybetmeden onu kilisedeki odasına yolladıktan sonra küfürleri ardı ardına sıralamış ve Ethan'ı bitmek bilmeyen bir gülme krizine sokmuştu. Adeta delirmiş gibiydi. Ne yapacağını bilemez bir halde odanın ortasında volta atıp duruyordu. Onu ağzını iki parmağıyla asılarak yırtmakla tehdit ettiğinde, Ethan nihayet susmayı başarabilmişti. Fakat yüzündeki o bilmiş gülümseme asla kaybolmamıştı.

Dylan ona da birkaç tane küfür ve tehdit savurduktan sonra kapıyı çarpıp çalışma odasından çıktı. Ama hala arkasında kahkahalarla gülen Ethan'ın sesini duyabiliyor ve onun Dylan'a sırıtarak söylediği son cümlesi ise Dylan'ın kulaklarında durmadan çınlıyordu.

Yapamayacağını biliyordum.

Aynen böyle söylemişti. Karşısına geçip sanki onun bilmediği bir sırrı biliyormuşçasına sırıtmış ve Dylan'a 'Yapamayacağını biliyordum.' demişti. Dylan o anda onun sırıtan ağzına bir yumruk çakıp, tüm dişlerini dökebilmeyi ne kadar da isterdi. Fakat bunun yerine tek yapabildiği kükreyerek arkadaşına küfürler yağdırmak olmuştu.

Gerginlikle yatağında döndü ve sol kolunun üzerine yattı. Burnunu yastığına istem dışı dayadığında onu tüm hücrelerine kadar yakan çiçek kokusunu duymuştu. O kız bu yatakta uyuduğundan beri, Dylan doğru düzgün uyuyamaz olmuştu. Bu çıldırtıcı koku bir türlü yastığından çıkmak nedir bilmemişti.

Dylan sinirle homurdanarak bu defa da sağ tarafına doğru dönerken koca bir kabusun içindeymiş gibi hissediyordu. Gözlerini yumdu ve bu kabustan uyanmayı dileyerek uykuya daldı.

Yaklaşık bir saat bile geçmeden Dylan önce ufak bir patırtıyla irkildi ve burnuna dolup genzini yakan çiçek kokusuna defalarca lanet etti. Yatakta yüz üstü yatmış ve burnunu yastığa dayamış olması tamamiyle kendi suçuydu. Bir patırtı daha duyduğunda ise yatağında sert bir şekilde doğrulmuştu. Karanlık gecede sinirle söylenmeye başladı.

Ta ki yatak odasının kapısı büyük bir gümbürtüyle açılana dek..








Yorumlarınızı esirgemeyin lütfen. Yeni bölümde görüşmek üzere ^^

Continue Reading

You'll Also Like

257K 35.3K 50
Geçmiş hayatınızı yaşama şansınız olsaydı ne yapardınız? On yıllık ilişkisi büyük bir ihanet ile son bulduğunda Eda artık bir gerçeği kabul etmek zor...
kangren By ilayda

Historical Fiction

59.2K 5.8K 35
mekanik veya termal hasarın neden olduğu karakterize kayıp
Ornil By Umay Yıldıran

Historical Fiction

5.3K 157 19
Bozdağ diziyi bozunca ben yazayım dedim
Algon Orhol By serro45

Historical Fiction

22.9K 810 59
arkadaşlar hikaye tamamen benim kurgum ve benim fikrimi