5

17.3K 892 29
                                    

Kendi planlarımızı yapıyorduk ama kaderin de planları olduğunu unutmuştuk.


Dylan öğrendiği bu şok edici gerçek karşısında sevinse mi, yoksa üzülse mi bilemedi. Günlerce bıkmadan usanmadan aradığı kız, o çaba göstermekten vazgeçtiği zaman ona gelmişti. Dylan bu duruma seviniyordu fakat kızın görüntüsü de içten içe canını sıkıyordu.

Daha önce birçok kez o James Walker denen alçağın kardeşinin namını duymuştu. İngiliz'ler ondan hep kainatın en güzel yaratığı diye bahsederlerdi. Ama içlerinde kızı görmüş olan da yoktu. Bu nedenle Dylan bu söylentilere hiçbir zaman inanmamıştı. James Walker'ı günahı kadar sevmezdi ve onun yalanlarına karnı şüphesiz ki toktu. O yüzden de bu güzellik saçmalığına zerre kadar itimat etmedi. Ama şimdi karşısında gördüğü kız; yeşil gözleri, omuzlarına dökülen ipek siyah saçları, minik burnu ve düzgün fiziği ile bu söylentileri net bir biçimde doğruluyordu.

Dylan'a, James Walker denen o şeytanın kız kardeşinin adeta bir masal prensesi kadar güzel olduğu söylenmişti. Ancak Dylan'a göre kız güzel değildi. Şeytanın kardeşi olağanüstüydü.

Ve maalesef her saniye giderek güzelleşerek Dylan'ı çıldırtmaya yemin etmiş gibiydi. Fakat Dylan kararını vermişti. Kız kesinlikle burada, onun kalesinde kalacaktı. İntikamını alması için tek yol buydu.

İşler bir anda Dylan'ın lehine dönmüştü. Bu durum onu sevindiriyordu. Fakat Dylan kızın görüntüsüyle ne yapacağını Tanrı şahit hiç bilmiyordu. Bu konuyu da daha sonra düşünmeye karar verdi. Hem belki de Dylan çok fazla abartıyordu.


)()()()()()()(


Dylan kesinlikle abartmıyordu.

Kız geleli neredeyse iki haftayı geçmişti ama hala geçip gittiği her yeri yakıp yıkıyordu. Askerleri kız ne zaman görüş alanlarında belirse onu seyrediyor, onunla konuşmaya çalışıyor, ona kendilerini göstermek için şekilde şekile giriyorlardı. Hiçbiri yaptıkları işlere konsantre sağlayamaz olmuştu ve kız geldiğinden beri geçen sürede bütün işler bariz bir biçimde yavaşlamıştı. Kaledeki herkes -hatta kardeşi Tom bile- boş zamanlarını kızı izleyerek geçirmeye başlamıştı. Bütün bu olanlar Dylan'ı hasta ediyordu. Tüm askerleri kız nereye gitse onu bir kuyruk gibi takip ediyordu.

Kızın ise olanlardan zerre kadar haberi yokmuş gibiydi. Ya da çok iyi rol yapıyordu. Dylan 'Ne de olsa şeytanın kardeşi.' diye düşündü tiksinti dolu bir ifadeyle. Artık askerlerini azarlamaktan yorulmuştu.

Atının üzerinde tırıs giderken günlerdir yaptığı gibi buna bir çare bulmayı düşünüyordu. Tam önüne oturttuğu beş yaşındaki kardeşi William ise onu kolundan çekiştirip düşüncelerinden çıkarttı.

"Abi biliyor musun, ablam bana kazak örmüş."

Dylan'ın kız kardeşi Daisy, Dylan'dan yalnızca iki yaş büyüktü. Daisy, yaklaşık on yıl evvel baron Jack Vincest'le evlenmişti ve iki de kızı vardı. Evi Dylan'ın kalesine bir günlük uzaklıktaydı. Dylan İngiltere'ye intikamını almak için gitmeden iki gün öncesinde erkek kardeşleri William'ı ablasına bırakmıştı ve üç gün önce de onu geri alma bahanesiyle kaleden ayrılmıştı. Yoksa kafayı yemesi işten bile değildi.

Ablasında geçirdiği üç gün boyunca yeğenlerine vakit ayırmış ve ablasının kocası Jack'le özel bir görüşme yapmıştı. Bu özel görüşmenin nedeni şüphesiz ki şeytanın kardeşiydi.

Dylan, Jack'e oldukça güvenirdi ve onun düşüncelerine önem verirdi. Olan biteni ona uzun uzadıya anlattığında ise Jack'in ona mantıklı bir çıkış yolu göstereceğinden adı gibi emindi. İkisi Jack'in çalışma odasında şaraplarını içerken Dylan anlatmaktan yorulmuştu. Normalde çok konuşan bir insan değildi. Ve öyle insanları da hiç sevmezdi. Ama bu kez her şey o kadar çok birikmişti ki, Jack'le birlikte o da kendisine şaşırmıştı.

GECENİN BÜYÜSÜTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon