KAŞIBEYAZ (RAFLARDA)

By sedaozerbay

1M 22.1K 3.3K

Hazal, hayatında ilk defa girdiği bir kumarhanede, parasını değil de kalbini kaybedeceğini hiç düşünmemişti... More

KAŞIBEYAZ TANITIM
KAŞIBEYAZ BİRİNCİ BÖLÜM
KAŞIBEYAZ İKİNCİ BÖLÜM
KAŞIBEYAZ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
KAŞIBEYAZ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Duyuru
BEŞİNCİ BÖLÜM
ALTINCI BÖLÜM
KAŞIBEYAZ SEKİZİNCİ BÖLÜM
KAŞIBEYAZ DOKUZUNCU BÖLÜM
DUYURU
KAŞIBEYAZ KAPAK
İmza Günü
ANKARA İmza Duyurusu
KAŞIBEYAZ ÇEKİLİŞ
İstanbul CNR İmza Günü
Kocaeli İmza Günü

KAŞIBEYAZ YEDİNCİ BÖLÜM

26.8K 1.8K 147
By sedaozerbay

Az önce ağzımdan çıkanlar, gerçekten benim cümlelerim miydi? Kırık vücudumu zor taşıyan bacaklarımın üzerinde çıkışa doğru ilerlerken, arkama dönüp bakmam için beni zorlayan iç sesime kulak vermedim. Bana neler oluyordu. Hala alkolün etkisinde olsam da, nasıl bu derece cesur sözler edebilmiştim. Adama resmen, daha çok parasını almaya geleceğimi söylemiştim. Rakamlarla aram ne kadar iyi olursa olsun, çocukluğundan beri kumarın bir bela olduğunu düşünen ben, yoksa kumarbaz mı oluyordum.

Başımı hafifçe arkaya verip, silkindim. Gönlüm bulanıyordu. Temiz havaya çıktığımda, çok da uzak olmayan bir mesafeden, Kurt Vahit'in ıslığını duydum. Gözlerimi kısıp, sesin geldiği karanlığa doğru baktığımda, gerçekten de kurda benzeyen, çakmak çakmak gözlerini gördüm. Sanırım dumanlı başım, hayal gücümü tetikliyordu. Kaldırımdan indim; ama bu topuklularla yürüyemeyeceğimi anladığımda, eğilip ayakkabılarımı çıkardım. Vahit Ağabey'in yanına ulaştığımda ise, bedenimde kalan son güçle, kendimi onun kollarına attım.

"Hazal ne oldu, neyin var?"

Benden ses gelmemişti; çünkü yaşadığım hayal kırıklığı gözlerime dolmuştu. Sessiz yaşların yanağıma yuvarlandığını gören Kurt Vahit;

"Kızım neyin var!"diyerek sorusunu yineledi.

Kolunu omzuma atarak, beni karanlık sokağın derinlerindeki arabaya doğru götürdü.

"Yavrucuğum, korkutuyorsun beni!"

Gözümdeki son damlayı silerek ona doğru döndüm.

"Bir şey yok ağabey, sinirlerim bozuldu. Çok para kaybettim."

"Bir terslik olduğunu anladım, ama yanına gelemedim ki! Kolay değil tabi, üç gün önce tanımadığın bir dünyaya, seni palas pandıras attık. Hem de hiç bilmediğin bir konuda uzman yaptık. Ah!Ben babana dediydim, ama dinlemedi ki inat herif!"

Bir şey dikkatini çekmiş olmalı ki, eğilip bana baktı.

"Hazal?"

Sadece adımı söylemiş gibi dursa da, bu bir soru cümlesiydi. Çekinerek gözlerine baktım.

"Sen içki mi içtin?"

Pişman bir hıçkırık arabada yankılandı.

"Vahit Ağabey, inan çok az içtim; bir arkadaşımın derdine ortak olmaktı amacım, sabahtan beri aç olduğum için, bu kadar çarptı."

"Tamam kızım,sakin ol! Bana açıklama yapmak zorunda değilsin. Neden bu kadar saat aç kaldın. Dükkana geldiğinde söyleseydin ya!"

Kurt Vahit'in mekanı, çok eski model, özel arabaların tamir ve bakımının yapıldığı, renkli bir yerdi. Hurda gibi gözüken parçalardan, bir klasik yaptıklarına şahit olmuştum.

"Vakit yoktu; geç kalmıştık."

"Hey yarabbim, deli kız! Tamam sakin ol! Hemen sana bir çorba içirelim."

Şoför koltuğunda oturan adamın omzuna vurdu.

"Osman, bizi Latif'in yerine götür."

Karnımı güzelce doyurup, kendime geldikten sonra, Vahit Ağabey beni eve bıraktı. Babamla telefonda konuştukları için, onun her şeyden haberi olduğunu biliyordum. Ben çorba içerken, sigara bahanesiyle dışarı çıksa da, hattın diğer ucundaki kişiye "Şevket" diye hitap ettiğini duymuştum.

Anahtar, titreyen elimde salıncak gibi sallanırken, aniden kapı açıldı. Babam tüm heybetiyle karşımdaydı. Bu bakışları tanıyordum. İnsana kendini küçücük hissettiren, varlığını sorgulatan, aşağılayıcı bakışlar. Neredeyse kekelediğimi fark etmeden selam verdim.

"İyi geceler"

"Sen bu kadar saçmaladıktan sonra, gece nasıl iyi olabilir? Geç içeri!"

İlkokul çocuğu gibi başım önümde eve girdiğimde, annemi gördüm. Üzgün, ama elinden bir şey gelmez bir ifadeyle bakıyordu. Babam hiddetle konuşmaya devam etti.

"Ne halt etmeye bu kadar para kaybettin. Hem de kısacık bir zamanda! Aklın yok mu senin! Bu kadar önemli bir işi başaramayacağını bilmeliydim. Hayatın boyunca beni hayal kırıklığına uğrattın!"

"Şevket yeter!"

Annem onun koluna sarılıp, adeta yalvardı. Babamsa karısının elinden hızla kendini kurtarıp merdivene doğru yollandı.

"Eee, ne haliniz varsa görün! Bu iş istediğimiz gibi gitmezse, kendinize yaşayacak bir gecekondu bulursunuz."

Ellerimi yüzüme kapayıp, yakındaki bir koltuğa çöktüm. Gözümden bir damla yaş akmıyordu; ama vücudum sessizce sarsılıyordu. Annem hızla yanıma gelip, bana sarıldı.

"Güzel kızım, öyle demek istemedi; biliyorsun."

Hayatım boyunca, annem bana babamı hep böyle savundu. "Öyle demek istemedi." Halbuki ikimiz de biliyorduk ki, tam da istediğini söylüyordu.

Haklıydı; böyle bir aptallık yapmamalıydım. Yine de ne olursa olsun, bu sözleri hak etmemiştim.

Bedenim istemsiz titremesine son verene kadar annemin kollarında kaldım. Büyük ihtimalle Vahit Ağabey, alkol aldığımı babama söylememişti. Ona minnettardım. Bu yaptığımın bir telafisi olmalıydı. Bu kadar insanın beklentisi avuçlarımdayken, vazgeçme şansım yoktu. Mutlaka hatamı düzeltmeliydim. Yarın akşam, çok daha erken gidip, çok daha iyi bir iş çıkarmalıydım.

"İyi misin Hazal?"

Annemin güven veren sesi sıcacıktı.

"Daha iyiyim anne, biraz kendime geldim. Bu gece yanlış bir şey yaptım; ama düzelteceğim."

Annem, avucundaki elimi kuvvetle sıkarak salladı.

"Hiç bir şey yapmak zorunda değilsin. Hatta devam etmek zorunda da değilsin. Bizi bu duruma baban getirdi; şimdiyse sana yükleniyor. Yavrum, güzel gözlü kızım, bak yüzüme!"

Eliyle kavrayarak, yüzümü kendisine çevirdi. Gözlerinde her zamanki şefkatli bakış vardı.

"İstemediğin hiçbir şey yapmak zorunda değilsin."

"Biliyorum anne; ama bunu her şeyden önce kendime borçluyum. Yarım bırakamam."

***

"Ertesi gece erken sayılabilecek bir saatte, hiç bilmediğim yeni bir mekanın kapısından, heyecanla girdim. Vahit Ağabey, yaklaşık beş dakika sonra arkamdan gelecekti. Bu bana güven veriyordu elbette, ama yine de huzursuzdum. Hata yapma lüksüm yokken, yepyeni bir yere gelmek doğru muydu bilmiyordum. Kurt Vahit'in dediğine göre, İdris sonradan kumar işine girmiş eski bir mafya üyesiymiş. "Bu işlerden anlamaz, korkma!"dese de, sadece beni rahatlatmak için konuştuğunu anlıyordum.

Gerçekten de Kaşıbeyaz'ın mekanıyla uzaktan yakından alakası olmayan, salaş bir yerdi. Burası için fazla şıktım. Üzerimde dün akşam giydiğim siyah şifon tulum ve de aynı ışıltılı küpeler vardı. Nitekim de içeriye adım attığım anda tüm ilgiyi üzerime çektim. Kadın sayısı oldukça azdı.

Kısa bir an şaşkınca bakındıktan sonra, bana yardımcı olabileceğini tahmin ettiğim bir adamın yanına gittim. Adamın görevli olduğundan emin olamıyordum, çünkü buradaki herkes, az sonra damar bir şarkı söylemeye başlayacak arabesk sanatçısına benziyordu. Neyse ki adam bana oynayabileceğim bir masa gösterdi.

Mekan salaş olsa da, masalarda dönen paralar dudak uçuklatan cinstendi. Oturduğum Blackjack masasının hemen yanında oynanan Poker dikkatimi çekti. Sanırım fiş yerine sıcak parayla oynuyorlardı. Ortadaki miktarı tahmin etmeye çalışırken yutkundum. O miktarlarda bir parayla oynayabilsem, üç güne ihtiyacım olan parayı toparlardım.

Üniversitedeyken, işimiz rakamlarla olduğu ve bir çok arkadaşım da bu konuda iyi olduğu için, çeşitli kağıt oyunları oynardık. Poker de keyif aldığım bir oyundu; ama asla kumar olarak bakmamıştım. Ne de olsa bir öğrencinin Pokerde kazanabileceği en büyük ödül, çift kaşarlı tosttu.

Kurt Vahit'in de içeri girip birkaç kişiyle selamlaştığını görünce iyice rahatladım. Oyun rutinimi kurmuştum ve gayet iyi gidiyordum. Tek korkum, kağıt saydığımın fark edilmesiydi. Herhalde daha önce gittiğim kadar profesyonel bir yerde fark edilmediyse, burada daha şanslıydım.

Göz ucuyla Vahit Ağabey'e bakarken, yan masada bir adamın yılışık bir şekilde bana sırıttığını gördüm. Aleni bir şekilde beni süzüyor, teklifsizce gözlerini bedenimin her yerinde gezdiriyordu. Sertçe başımı çevirip oyuna döndüm.

Dün geceki kaybı karşılamasa da, gayet iyi bir rakam kazanmıştım. Ara sıra etrafı kolaçan ediyordum. Tam o sırada çok yakınımdan geçen Vahit Ağabey'i gördüm. Sanırım ne kadar para kazandığımı anlamaya çalışıyordu. Kimsenin görmeyeceği bir şekilde bana göz kırptı. Ben de ona gülümsedim.

Yaklaşık yarım saat sonra yanıma oturan yeni oyuncunun parfümünden rahatsız olarak yüzümü buruşturdum. Başımı çevirip baktığımda, az önce Poker masasında beni süzen adam olduğunu gördüm. Bakışlarını daha da cüretkar hale getirmişti. O kadar rahatsız olmuştum ki, sıradaki oyuna dahil olmayıp tuvalete gitmek üzere masadan kalktım. Kalkarken de sandalyemi gürültülü bir şekilde çekerek, sinirlendiğimi belli etmeye çalıştım.

Oyalanarak makyajımı tazelemem neredeyse on beş dakikamı aldı. Hiç geri dönesim yoktu; ama bir el daha oynasam iyi olacaktı. Kapıyı açtığım gibi yılışık adamla burun buruna geldim. İrkilerek geri adım atmıştım ki, kolumu tuttu. Silkinerek kendimi kurtardım.

"Siz de kimsiniz? Bu ne cüret?"

"Vahşi güzel, amacım kötü değil, sadece tanışalım istedim."

Bakışlarında, bu tanışmanın benim için bir şans olacağını anlatan bir ifade vardı. Sanki benimle konuşarak bana lütfediyordu.

"Hangi münasebetle, siz kimsiniz?"

"Güzelliğinizden etkilendim, arkadaş olalım dedim. Fena mı yaptım yani?"

"Tanımadığım insanlarla konuşmak gibi bir adetim yoktur! Müsadenizle."

Tuvaletin olduğu koridorun sonuna gelmiştim ki, adam önümü kesti. Artık iyice rahatsız olmaya başlamıştım. Daha sert çıkışmak lazımdı; fakat bunu yapabilecek kadar argo söz sanatına hakim değildim.

"Sen de amma nazlı çıktın be güzelim. Az önce şu kart papaz sana iş attığında yüzün gülüyordu ama. Ben de şansımı denemek istedim."

Adam aleni şekilde bana basit bir kadın olduğumu ima ediyordu; ama benim dikkatim kart papaz derken parmağıyla gösterdiği Vahit Ağabeydeydi. Kaşlarım çatıldı. Telefonda onu rahatsız eden bir konuşma yapıyor gibiydi. Yüzü düşmüş, vücut dili gerilmiş olduğunu gösteriyordu. Sonra hızla arkasını dönüp çıkışa doğru yürüdü.

"Lütfen yolumdan çekilir misiniz beyefendi!"diyerek adamı adeta ittim.

Tanıdığımı belli edemeyeceğim için Kurt Vahit'in arkasından seslenemiyordum. Aramızda epeyce mesafe ve kalabalık olduğundan ona yetişmem çok zordu. Nitekim de dışarı çıkıp, arkasından hızla seyirtsem de, köşede duran arabaya binip gitmesini izlemekle yetindim.

Şansıma, hemen köşede duran taksiye el sallamamla, yanımda bitmesi bir oldu.

"Nereye gidiyoruz abla?"

Yine aynı yılışık gülümseme! Acaba gece dışarı çıkan her kadın, kolay lokma olarak mı görünüyordu. Hoş, bir Kumarhanenin kapısındaydım. Sanırım aklı başında hiç bir kadın, gecenin yarısında, illegal bir kumarhanenin önüne taksi çağırmazdı. En azından yalnız!

"Şu yeni hareket eden, hemen öndeki arabayı takip et!"

"Vay, polis misin abla?"

Başımı camdan yana çevirmiştim. Cevap vermeyeceğimi anlayan adam, üstelemedi. Kısa bir süre sonra, dikiz aynasından bakışlarımız karşılaştığında, duruşu değişmişti. Daha temkinli ve saygılı duruyordu. Gözlerimle takip ettiğim öndeki araba, tanıdık bir yola girdiğinde, dükkana gittiğini anladım. Taksi sert bir çukura girip, şoför küfür ederken ben görüşü kaybettiğim için adama haykırdım.

"Hadisene, araba gözden kayboldu!"

"Dur be ablacığım, alt takımları dağıttık zaten!"

Niye bu kadar acele ettiğimi ben de bilmiyordum. Vahit Ağabey'in canını sıkan şeyi merak ediyordum.

Dar yoldan, dükkanın sokağına döndüğümüzde, park etmiş arabayı gördüm. Kurt içeri girmiş olmalıydı. Oldukça yüklü miktardaki parayı taşıyan çantamı, taksi şoförünün görüş açısından çekip açtım. Taksimetre ücretini ödeyip hızla arabadan indim.

Mekanın ön kısmı zifiri karanlıktı. Her zamanki gibi, arka tarafa giden uzun koridora girince, topuklu ayakkabılarımı çıkardım. Sanırım bu bende alışkanlık olmaya başlamıştı. Açıkçası neyle karşılaşacağımı bilmediğim için, sessiz davranmaya çalışıyordum. Yavaşça arka tarafa yaklaştığımda, hararetli bir konuşmaya şahit olacağımı anlamıştım. Vahit Ağabey'in konuştuğu kişinin sesi tanıdık gelince, iyice kulak kabarttım. Bu babamdı. Her zamanki gibi yüksek perdeden konuşarak haklı çıkmaya çalışıyordu.

"Sen ne saçmalıyorsun Şevket, kendi kızını daha ne kadar tehlikeye atacaksın!"

Bu cümle bacaklarımın titremesine sebep oldu.

"Başka çare yok! Kendi ağzınla söyledin bu akşam kazandığı parayı. Böyle giderse ihtiyacımız olanı toplamamız zor."

"Ben ortalama bir şey söyledim. Hem belki ben çıktıktan sonra daha fazla kazanmıştır."

"Saçmalama! Bu şekilde yürümeyeceğini sen de biliyorsun. Tek çare Poker!"

Kapının aralığından onları izleyen gözlerim büyüdü. Nasıl yani, usta olmadığım bir oyunda, nasıl olur da büyük paralar kazanabilirdim ki!

Vahit Ağabey de aynı şeyi düşünmüş olacak ki;

"Bir sürü kumarbazın arasında, nasıl olacak da dediğin kadar büyük paraları kazanacak Şevket! Delisin sen!"

Çok değil, birkaç saniye sonra, babamın dudaklarından kanımı donduran sözcükler döküldü.

"Çok basit. Hile yapacak!"

***


Continue Reading

You'll Also Like

512K 4.4K 25
Hikayede sık sık +18 ve şiddete yer verilecektir! Yaş sınırını göz önünde bulunduralım.
1.3M 57K 46
~TAMAMLANDI~ 0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kate...
5.5M 293K 30
!Acemi bir dille yazılmıştır! Sarhoş olduğu gece bir adamla birlikte olan Kayra, sabah uyandığında kendini tanımadığı bir adamla bulur. Evden apar t...
817K 34.5K 50
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...