Düşman Çeteler

By Zeynep_Buyukemre

57.1K 2.1K 289

Bir grup acımasız kız... Akıllı kız çetesi... Acımasız kızlar... Bir grup acımasız erkek... Akıllı erkek çete... More

Karekter Tanıtımı
SURVİVOR
DÇ~İddia'nın ucunda ceza vardır güzelim!~ Part1
DÇ~İddia'nın ucunda ceza vardır güzelim!~ Part2
Üzgünüm
DÇ~İddia'nın ucunda ceza vardır güzelim!~ Part3
Soru??
1K
DÇ~Özel Güçler~ Part1
DÇ~Özel Güçler~ Part2
DÇ -Final-
Duyuru!!

499 27 4
By Zeynep_Buyukemre



Multimedya: Barış Dinçer 💞 Hayatımda ilk defa bu kadar bir bölümü geciktirdim. Gittim 1 sene sonra attım bölümü :D yeni yıl espirimi çok geç yaparım ve sizi bölümle başbaşa bırakırım... İyi okumalar okurimolarım 💖 inşallah beklediğinize birazda olsa değdiğini düşündürtürüm 💖

Ve 20K olmuşuz! Sizleri çok seviyorummm!!!








BÖLÜM 18

-BARIŞ

"Nakliyat işlemleri tamam mı Hüseyin?"

"Tamamdır abi."

Hüseyin önümden çekildiği zaman koltuğuma yeniden geçtim ve nakliyat için son işlemleri hallettim. Dosyaları imzaladım, iznimi onayladım. Kapıdan içeriye Çağatay girdi. "Barış nakliyatta bir sorun çıktı."

"Ne sorunu Çağatay?" dedim derin bir nefesle. "Ne sorun çıktı gene ha?"

"Alacaklar kararlarından vazgeçmişler. Mallar elimizde kaldı, ayarladıklarımız adamlar, "O kadar hazırlandık ve boşa mı? Paramızı istiyoruz," diye zırvalıyorlar. İş olmadıysa nedeni bizi bağlamıyor ne diye bizden hesap sorup para istiyorlar anlamadım."

"Boşver," diyip önümdeki dosyalara döndüm. Çağatay bana dik dik bakmaya başladı.

"Hayırdır abi sen bu kadar şey olmazdın?"

"Ne Çağatay?"

"Şey, durgun belkide biraz gevşek işte. Öfkelenirdin, kırardın, dökerdin. Ne oldu da şimdi?"

"Elçin," dedim tek kelime ile. "O bu kadar durgun olmamı sağladı. O agresifliğimi yok etti."

"Biliyorsun değil mi? Gerçeği öğrendiği zaman sana bir daha bakmaz ve eninde sonunda söyleyeceksin. Hatta bende bu yüzden Miray'dan ayrıldım. Yalan söylemesi tamamen bahaneydi. Biliyorsun zaten ben yalanı kafaya takacak kadar umursayan birisi olmam. Zaten alt tarafı oyun oynuyorduk," diyip içini çekti. "Unutmak istiyorum onu abi ama... Olmuyor be... Kız içime sinmiş bir kere," diyip iç çekti. "Onun kokusunu çekmeyeli sanki yıllar oldu. Oysaki yaklaşık 1 ay falan olmuştur. Aşk işte."

"Biliyorum kardeşim, biliyorum."

"Neyse, görüşürüz ben şu alıcılarla konuşayım," diyip odadan ayrıldı. Ardından odaya Ekin giriş yaptı. Kapıda Çağatay'la birbirlerine bakışarak başlarıyla selam verdiler ve Ekin odaya girdi.

"Barış?"

"Söyle Ekin."

"Alıcıları biliyorsun değil mi?"

"Evet Çağatay söyledi."

"Alıcıyı harekete geçirmemiz lazım. (Yazar edebiyat bilgisini de konuşturdu :D) Kararlarından dönmemeliler."

"O alıcının bileceği iş, zorlarsak olmaz."

"Abi ne oldu sana ya?"

"Planım var Ekin," diyip göz kırptım. Ekin başını salladı. "Ee ne yapacaksın?" diye sordu.

"Görürsün Ekin, aceleye gerek yok değil mi?"

"Barış çok rahatsın."

"Eh biraz öyle."

"Neyse abi ben çıkıyorum var mı bir istediğin?"

"Yok Ekin çıkabilirsin."

Aslında Ekin, Çağatay, Taner, Fatih ve Mert'le tanışmamız şöyle oldu. Biz küçüklükten beri tanışıyoruz ama olaylar karışık biraz. Tanışıyor gibiyiz daha doğrusu. Aynı ilkokulda okuduk ama bulunduğumuz sınıflar farklıydı. Bizim ilkokulda bütün sınıflar iç içe olurdu. Bizimkilerle de öyle tanıştım ama biz ilk başlarda çok yakın değildik. Okul bitti falan derken ben buraya sahip oldum; yani Dinçer Şirketine. Dinçer şirket, ticari işleri gözüken mafya işleri şirketi. Aslında ticari işleride yapıyoruz ama neyse. Daha demin alıcılar bizden uyuşturucu alacaklardı ve bize yüklü miktarda para gelecekti. Alıcılar almayı reddetti ama ben onlara bu kararı son anda almalarının gününü gösterirdim. Beni tanıyan tanırdı.

Neyse şirketi kurdum, çalışanlara ihtiyacım vardı ve bunlar için mafyalara ihtiyacım vardı ne tesadüf ki bizimkiler işe başvurmuşlardı. Bir süre konuştuktan sonra aynı ilkokulda okuduğumuzu ve baştan tanıştığımızı farkettik. Olaylar öyle gelişmişti ama ben ilk şirketimi kurduğumda -inanamazsınız ama- on dört yaşındaydım. Babam ölünce, annemde terk edince tabiki işler bana kalmıştı. Ama nasıl işletiliyor onu öğreneli çok olmuştu. Babam bir gün bu şirketin başına geçeceğimi biliyordu bu yüzden sekiz yaşlarında -tam öğrenme çağı- bana işlerin nasıl yürüdüğünü ve bunun gibi şeyler anlatmaya başladı. Bende hemen kavramıştım tabi. Hem okula gittim hemde şirkete, şu zamana kadar hep öyle idare ettim.

***

"Elçin ne yapıyorsun?"

"Hiç öyle oturuyorduk kızlarla sen?"

"İşteyim işte, çalışıyorum falan."

"Hımm iyimiş."

"Elçin?"

"Hı?"

"Canın mı sıkkın senin?"

"Sıkkındı fakat Issac'in bir sarılması ile geçti."

"Ben sarılsam fayda etmez ha."

"Saçmalama ya!" Güldüm.

"Tamam canım, şaka yapıyordum. Seni seviyorum, görüşürüz."

"Bende seni görüşürüz." Sırıttığını hissediyordum.

-HANDE

Beynimde tümör var, beynimde tümör var, beynimde tümör var. Nasıl olabilir bu ya? Nasıl ya? Kabul edemem böyle bir şeyi! Ben hasta olamam ya? Ölecek miydim ben şimdi?

"Hande sakin ol tamam mı?" dedi Öykü usulca elini omzuma koyarak.

"Yok bence bu olaylar tamamen beynimin oyunu! Öyle olmalı ya!" Gözlerim hafiften dolmaya başlamıştı. O sıra telefonum çalmaya başladı. Baktığımda Mert arıyordu. "Öykü bunu doğru okuyorum değil mi? Mert yazıyor yani?"

"Kızım abartıyorsun sende ha şimdi! Aç işte hadi!" Onaylama kısmına sürükledim ve telefonu yavaşça kulağıma götürdüm. "Mert?"

"Hande ne oldu sana? Sen ağlıyor musun?"

"Mert lütfen, birilerine ihtiyacım var..."

"Tamam, tamam neredesin? Geliyorum hemen."

"Evdeyim, lütfen gel." Telefonu kapattım ve yere çöktüm. Öykü tam yanıma gelecekken elimi kaldırdım. "Öykü lütfen sen ve diğer kızlar beni yalnız bıraksın."

"Sen bilirsin," diyip yanımdan uzaklaştı. Dizlerimi karnıma çekip kafamı dizlerime gömdüm ve yavaşça gözyaşlarımı dökmeye başladım. Ayak sesleri duyduğumda kafamı kaldırmadım. Şu an cidden yalnız kalmaya ihtiyacım vardı.

"Hande abla?" Bu ses kafamı kaldırmama yetmişti işte. Isaac gözlerini kocaman açmış, bana dikkatli bir şekilde bakıyordu. "İyi midir sen?" Gülümseyip göz yaşlarımı sildim.

"İyiyim canım ben, sadece öyle düşünmeye ihtiyacım vardı."

"Hayır, iyi değilsin sen, ne oldu sana?"

"Pek anlatasım yok Isaac."

"Pekâlâ," diyip sıkıca sarıldı. "Sorun ne bilmiyor ama sarılmak en iyi şey." Gülümsedim ve sıkıca sarıldım.

"Senin çok temiz bir kalbin var Isaac."

"O ne demek?"

"Kocaman güzel bir yüreğin var, safsın yani," diyip gülümsedim.

"İyi bir şey demek bu yani?"

"Tabiki tabiki," diyip gülümsedim.

O anda kapı çaldığında kalkıp kapıya yürüdüm ve kapıyı açtım. Karşımda yanılmıyorsam Mert vardı. "Mert sen misin?"

"Evet benim Handem ne oldu sana?" diyip sıkıca sarıldı.

"Anlatacağım fakat odaya çıkalım." Başını sallayarak elimden tutup odaya doğru gitmeye başladık. Artık hiçbir şeye güvenmeyecektim. Çünkü çoğu güzel anı benim beynimin, bana olan oyunu olabilirdi... Ben buna dayanamam Allahım...

"Evet Handem, seni dinliyorum." Handem demesine bile inanmıyordum, bu bile oyun olabilirdi benim için.

"Hastayım."

"Geçmiş olsun ya buna mı üzüldün?" Saf ya, yemin ediyorum saftı Mert'im benim.

"Bu öyle geçecek bir hastalık değil." İşin ciddiyetini kavramış olmalı ki kaşları çatıldı.

"Hayırdır?"

"Sorun beynimde, beynimde tümör varmış."

Gözlerinin şaşkınlıktan büyümesini beklemiştim ama hiçte öyle olmamıştı. Gayrette sakin karşılaşmıştı. "Peki bu geçici mi?"

"Ya ameliyatla falan diyorlar ama beynimin çok riskli noktasında olduğu için alınmaya kalksa hafızamın gideceği, hatta ölebileceğim söz konusuymuş." Başını salladı. "Sen umursamıyor musun bunu?"

"Şu an seni güçlü tutabilmek için şu halde zor durduğumu bilsen," diyince kaşlarım şaşkınlıktan havalandı.

"Ne demek bu?"

"Hande eğer ben senin gibi yıkılsaydım sana nasıl destek olabilecektim?" Başımı usulca salladım. "Seni seviyorum, bunu biliyorsun değil mi?"

"Ha?" diye nida dökülüverdi dudaklarımdan. Biliyordum ama yeniden duyduğumda gene afallatmıştı beni.

"Hadi ama, unutmuş olamazsın."

"Yok hayır da... Öyle aniden duyunca şaşırdım."

"Peki ya sen Handem? Sen beni seviyor musun?"

Cevabı vermekten öyle korkuyordum ki... Ama cesaretsizlik bana bir şey kazandırmaz, aksine kaybettirirdi. "Evet," diyip gülümsedim. Oda gülümsedi ve beni kollarının arasına aldı.

"Sahiden gerçek mi bu?" Aynı soruyu kendime sormam gerekmez miydi?

Sence bu olanlar gerçek miydi? Odamda, Mert'le şu an sarılıyorduk... Ve ikimizde birbirimizi sevdiğimizi söylemiştik. Daha doğrusu ben SONUNDA cesaret edebilmiştim. Peki ya bu beynimin oyunuysa? Ya gerçekten ben sadece Mert'e olanları anlattım, dertleşiyorduk. Bilmiyorum, yalanın içinde yaşamaya artık istemiyordum... Gerçekten çok yorulmuştum. Mert'in de yalan olmasından korkuyordum. Ama o beni seviyordu, buna inanıyordum. O daima hep yanımda olmuştu. Sanırım artık gerçekten seviliyordum...

"Ne düşünüyorsun öyle kara kara?" diyip sağ eliyle yanağımı avuçladı.

"Öyle işte dalmışım." Gülümseyip başını sağa yatırdı. Çok minnoş duruyordu böyle.

"Handem, seni üzmek istemiyorum," cümlesiyle başladığında suratım asıldı. Biliyordum ki kötü bir şey olacağını. İyi herhangi bir şey olsun, arkasından hemen kötü bir şey gelirdi mutlaka. "Seni üzmemek için sana çıkma teklifi etmek istemiyorum."

"Sebep?"

"Dediğim gibi seni üzmemek için, şunu bilki seni seviyorum ama."

"Pekâlâ, illa ki bir isim koymamız gerekmiyor zaten," diye gülümsedim. Oda gülümsedi.

"Beni sevdiğini bilerek yaşayabilirim artık."

"O ne demekmiş?"

"Sen bana bu itirafı yapmadan önce sence ben nefes alıp vermekten başka ne yapıyordum ki?" Bir şey diyememiştim.

"Şey... Bilmem!"

"Sana söyleyeyim: işe gidip geliyordum, yemek yiyiyordum, sıçıyordum, uyuyordum." Yüzümü buruşturdum.

"Bu kadar açık sözlü olmak zorunda değilsin."

"Eh tam olarak bunları yapıyordum ama."

Güldüm ve ona sarıldım. "Ah be Mert, iyi ki varsın." Gülümsediğini hissediyordum.

"Sende iyi ki varsın Handem."

-ELÇİN

Dosyayı kapatıp sıkıntıyla önümdeki sekreterime uzattım. Şu mafya işlerinin başına geçtiğimden beri çok yoğundum ve çok yoruluyordum. Bir sürü anlaşma imzalıyor, toplantılara katılıyor, nakliyat işlemlerinin başında bizzat ben oluyordum. Gerçekten yorulmuştum. İşte işler birikince hepsi üst üste binmişti ve çok yoğun bir programın içine girmiştim. Demet hayıflanarak içeriye girdi. "Hayır yani anlamıyorum! Ne demek bu mal yeterince kaliteli değil? Yahu siz bizden daha iyisini nereden bulacaksınız ya? Başka böyle nakliyat işleri yapan birisini bulunsa göreyim."

"Barış'lar," dedim başımı dosyalardan kaldırmadan. "Biliyorsun onlarla hem bir nevi rakibiz, hemde dost."

"Ne tuhaf ha! Bu ihaleyi kabul etmeleri karşılığında mal istediler verdik, ama kendileri beğenmiyor beyefendiler. Yani gerçekten! Böyle bir şey olamaz. Çok zarar ettik Elçin, ihaleyi kabul etmek zorundalar."

"O zaman bizde planlarımızı öyle iyi hazırlamalıyız ki hoşnut kalsınlar. Biz ve Barış'lar arasında gidip geliyorlarmış ve kararsız kalmışlar."

"Bunu nasıl yapacağız?"

Göz kırptım. "Bir planım var."

Sayfa sayısı az oldu biliyorum, konu belki sıkıcı geldi size onuda biliyorum, belli bu bölümü beğenmediniz :/ belki "kadar ay bekledik, bunu mu okuyacaktık?" dersiniz ama şu yoğun programdan en fazla bu kadar çıkabildi şu kafadan, affınıza sığınıyorum, uzun bir süre bölüm gelmeyecek. Diğerlerinden belki ufak ufak bölüm atarım. Bundan atmamamın sebebi, hem tertemiz bir kafada yazmak istemem hem de uzun bölümler çıkarabilmek. Yani 14 sayfalık bir bölüm çıkartmak istemiyorum. O yüzden kusura bakmayın lütfen :)

Continue Reading

You'll Also Like

239K 11.6K 76
0551 *** ** **: 2 yıl 3 ay 17 gün. 0551 *** ** **: Sana aşık olarak geçirdiğim süre. 0551 *** ** **: Bence yetti ve arttı bile. 0551 *** ** **: Ezi...
18K 780 31
Asker sevgilisinin onu aldattığını öğrenen Gül, sevgilisine yazacakken yanlışlıkla başka bir numaraya yazar. Yazdığı numaradaki kişi hem sevgilisiyle...
1.2M 42.8K 111
0532: Gelecekteki karın, olacak çocuklarının anası Gamze ben :) Asker'im: Ne ara amk, nerden gördün de buldun beni. Ben 1 yıldır görevdeyim. 0532: Ba...
33.8K 1K 32
Aslında birbirini çocukluktan tanıyan İdil ve Ege neredeyse 16 sene sonra karşılaşmıştır. Biri voleybolcu diğeri futbolcu. Aşkları nasıl olurdu?