EZİKLER KRALİÇESİ

By gulsenkilicaslan_g

149K 10K 2.2K

Bu hikayedeki çirkinler çirkin olarak, şişmanlar gram zayıflamayarak, gözlüklüler hayata bir camın ardından b... More

GİRİŞ
Bölüm 1: BAYAN SOFİSTİKE
Bölüm 2: KARA LİSTE

Bölüm 3: MOTİVE

19.5K 1.3K 525
By gulsenkilicaslan_g

Merhabalar,
Bölümler elimden geldiğince benim ufaklık izin verdiği müddetçe seri gelecektir. (Çok feci bulantılarım oluyor. ) Desteklerinizi bekliyorum 😊
Aşağıda sizler için çizmiş olduğum Defne var. Ara ara bu şekilde kahramanların çizimlerini sizlerle paylaşacağım 😊

Instagram : gk_ guney

Selamlar Bayan Sofistike;

Bu hafta hiç onaylamayacağın davranışlarda bulundum ama unutma ki savaşta ve aşkta her yol mubahtır. Evet, küçük çaplı bir savaş ilan ettim okuldaki zorbalara. Birlik olursak onları alt etmek çocuk oyuncağı olacak. Ama benim yeni arkadaş grubum pek çekingen çıktılar ve sadece biraz motiveye ihtiyaçları var. Öncelikli hedefim her birini ikna etmeyi kolaylaştırmaktı. Bunun için de Onur ve yandaşlarının bizimkilerin sabrını taşırması gerekiyordu. Yani eğer Ensar, okul takımından iki sene evvel değil de iki gün önce atılmış olsaydı çok daha kolay ikna olabilirdi. Hâlâ ışık hızını geçebilecek bir babayiğit çıkmadığı için zamanı geri almak günümüz teknolojisinde bile mümkün değil maalesef. Geriye tek bir yol kalıyor; dejavu.

Hepsi bir dejavu etsiyle en kötü anlarını yaşadığında bana intikam için kendileri gelecekler yani öyle umuyorum en azından. İşe sosyal medya hesaplarını karıştırıp Buse'nin en çok sevebileceği şeyleri araştırarak başladığımda Sinan "Bunu niye yapıyoruz?" diye sordu. Aptal mısın anlamındaki bakışımı görünce "Yani çok kolay bu benim için, sadece stalk yapıyoruz. Hacklemedik bile hesapları, benim görevim ne tam olarak anlayamadım," dedi.

"Buse ve o iki yan kesici kızın ortak ilgi alanı olabilecek bir şeyler arıyoruz."

"O zaman takip ettikleri fan sayfalarına bakmak gerekir. Profilleri baştan ayağa gezmeye gerek yok."

Sinan, bir dakika bile geçmeden "Selena Gomez," diyerek bana döndü. Profillere baktığımda bizim iki başlı ejderha kadar tehlikeli olan dedikoducu kızlar ile Buse'nin tek ortak noktasını bulmuş olduğumuzu keşfettim. "Tamamdır," diyerek yüzüme yayılan gülümsemeyi serbest bıraktığımda Sinan "Bazen çok korkutucu gözükebiliyorsun," dedi.

"Aklı olan benimle düşman olmak istemez zaten. Ben, şeytana bile pabucunu ters giydiririm."

"Eee... Ne yapıyoruz şimdi?"

"Buse'yi nasıl yanımıza çekeceğimizi buldum, gerisini ben hallederim. Şimdi sıradakiler var. Sevil'le devam edelim."

"Tamam ama Sevil'in hiçbir sosyal medya hesabı yok sanırım."

"Biliyorum, ailesi izin vermiyor."

"Öyleyse beni niye aratıp duruyorsun nette?"

"Ben sana sıra Sevil'de dedim, Sevil'in hesabına bak demedim ki. Sevil'i vuracağımız nokta çok açık; Onur. Onur'un hesaplarına giriyoruz."

Onur'un hesabına girdiğimiz an megaloman kelimesi sözlükte yeni bir anlama daha kavuşmuş oldu. Kendi boy boy pozları dışında, #kanka etiketli bazı resimlerde Pırlanta denilen süslüyle ya da yandaşlarından futbol takımındaki Yavuz ve Caner'le olduğu fotoğraflar vardı. İstediğimi bulamayacağımı anlayınca "Bunun hiç mi sevgilisi yok?" diye sinirle söylendim.

Sinan "Varsa da profilinde paylaşmamış," dediğinde "Tabi ki var hatta birden fazla ve o yüzden profilinde bu tarz şeyleri paylaşmıyor ya da arkadaşları dâhil kimseyi takip etmiyor," dedim zaferle.

Sinan anlamaz bir edayla alnını öyle bir kırıştırdı ki alnındaki sivilcelerden biri neredeyse patlayacaktı. "Bu bilginin bize ne faydası var ki? Sonuçta Sevil'le çıkmıyor."

"Sevil, ona platonik olarak âşık ve çıkmıyor olmaları ümit beslemiyor anlamına gelmez. Aksine onun kimseyle çıkmadığını düşünüp ümitleniyor ve ihtiyacımız olan tek şey onun ümidini kırmak."

"Vay canına gerçekten senin karşı safında durulmaz. Ama bir küçük sorunumuz var; Onur'un kayıp sevgililerini nasıl bulacağız?"

"Orası kolay kısmı çünkü Onur saklasa da çıktığı kızlar bir şekilde kendilerini belli etmek isterler."

Melodi ve Onur'un sarıldığı bir resmin altına yapılan yorumlardan üçü hesap sorar nitelikteydi. Yani Onur'a yakışıklı olduğunu yazıp kasten Melodi'den bahsetmeyenler sadece Onur'a ilgi duyan kızlardı ama "Hayırdır?" yazıp kızgın emoji koyan ya da "Onur, ne bu?" diyenler onunla çıkan kızlar. Beğeninizi herkese belli edebilirsiniz ama hesap sormak için o kişiyle bir samimiyetiniz olması gerekir.

"Aradığımız kızları bulduk," diyerek Sinan'a döndüğümde hemen kızların hesaplarını stalka başladı ve bingo! Birisi Onur'la dudak dudağa bir resim paylaşmıştı. Hemen ekran görüntüsü alıp kaydettim. Kız, bizim okuldan değildi ve son paylaşımı, matematikten aldığı dönem ödevi hakkında yardım edebilecek olan var mı diye sorduğu bir yazıydı. Bunu da kaydettikten sonra Sinan'a dönüp "Bu da tamamdır," dedim.

"Peki, sen öyle diyorsan... E sırada kim var?"

"Kızlar bittiğine göre beylere geçebiliriz."

"Ensar ve Gökhan'a bakıyoruz o halde."

"Aslında Gökhan'ı nasıl ikna edebileceğimi biliyorum. Senden tek istediğim şu Pırlanta'nın hesabını benim için çalman ama o bunu fark etmemeli."

"Yani şifreyi kırmamı değil, bulmamı istiyorsun."

"Aynen."

"O biraz zaman alabilir ama akşam halletmeye çalışırım. Olmadı, bizim üst katta yazılım mühendisliği okuyan bir abi var, ondan yardım isterim."

"Harikasın, bir Ensar kaldı o zaman ama o da kapalı kutu."

"Onu da ben hallederim."

Tek kaşımı kaldırıp sorgular bir edayla baktığımda "Güven bana, Ensar'ı nasıl ikna edeceğimizi biliyorum," dedi.

"Nasılmış?"

"Ensar, okul maçlarına asla gitmiyor ve onu maça getirmek bile öfkesini geri getirmeye yetecektir."

"Ya maça gitmek istemezse?"

"Geçmişte kaldı demişti sana, bunu hatırlatıp onu zan altında bırakırım."

"Aferin, öğreniyorsun."

Sırtlanlara taş çıkartır bir gülüşle bir beşlik çaktığımızda üzerimize düşen görevleri yerine getirmek üzere ayrıldık.

Okul sona erdiği gibi soluğu gösterişli bir Selena posteri aramak için AVM'de aldım. Aradığım posteri bulunca tek yapmam gereken eve gidip bu posteri eşi bulunmaz derecede değerli yapmaktı.

"Nasılsın bakalım?" diye soran babamı "İşim var baba," diyerek es geçip odama girerken arkamdan "Tekrar hayata döndüğünü görmek güzel," diye seslendi. Babamı bilirsin daima kanatsız melek gibidir, asıl olay evin içinde anneme görünmemekti Bayan Sofistike. Ben, artık annemde sadece nefret duygusu uyandırabiliyorum ve bu da isteyeceğim son şey. Benim aksime annem, doktorun verdiği ilaçları içiyor ve bu yüzden çoğu zaman uyuyor. Bence uykusunda bazen seninle buluşuyor çünkü uyandığı için lanet ederek ağladığı geceler var. Annemin sesini duyduğum o gecelerde, kafamı yastığın altına sıkıştırıp benim rüyama girmemen için dua ediyorum çünkü yüzüne nasıl bakarım hiçbir fikrim yok.

Neyse defterinin sayfalarını ıslatmak istemiyorum. En son ne anlatıyordum? Babamı, ciddi bir proje ödevim olduğuna inandırıp, beni yemeğe kadar rahatsız etmeyeceğinden emin olduktan sonra işe koyuldum. Ne işi mi? Selena Gomez'in imzasını taklit için çalışmalara elbette. Önce pek çok A4 kâğıdını ziyan ederek internetteki imzayı tekrar tekrar atmaya çabaladım. Bir saatin sonunda, yerine çek defterine bile imza atsam Selena bile farkı anlamazdı. Poster kalemiyle imzayı attıktan sonra sıra bunu daha da inandırıcı kılmaya geldi. Selena'nın imzalı posteri bana nasıl ulaştı, sorusuna cevap bulmalıydım evvela. Bunu senin sayende hallettim. Geçen yıl Newyork'taki kuzenimizden bir kitabı çıkar çıkmaz orijinal dilinde istemiştin ve tam bir istifçi olduğun için -kusura bakma ama ölü olman hakkındaki gerçekleri değiştirmiyor- zarfı bile saklamıştın. Şimdi o zarfın içine bu posteri katlayıp yerleştirdim ve ağzını hiç açılmamış gibi yapıştırdım. Artık Buse'ye hediye edilmeye hazırdı.

Ama her şeyin bir zamanı var tabii. Ertesi sabah okulda, Buse'nin yanında kulaklıklarımı müziği kısmadan çıkardım ve hemen oltaya gelip "Selena mı dinliyorsun?" dedi.

"Evet, öyle çok tutkunu değilim ama bazı şarkılarını beğeniyorum."

"Ben çok büyük hayranıyım."

"Gerçekten mi? Newyork'ta bir kuzenim var ve Selena, onun çalıştığı dükkâna müşteri olarak gelip gidiyormuş. İstersen sana imzalı bir poster yollayabilir."

"Ciddi misin?" diyerek küçük bir çığlık attıktan sonra bana sarıldı.

"Tabi ki hemen kuzenime yazarım," dedikten sonra telefonu elime aldım. Zil çalınca sınıflara ayrıldığımız Buse'yle de ayrı düştük. Bir sonraki teneffüs gülümseyerek "Çok şanslısın," dedim.

" Ne oldu?" diye heyecanla sordu.

"Selena Gomez'in yardımcısı dün sipariş ettiği kıyafetleri almak için bugün kuzenimin çalıştığı mağazaya gelmiş ve kuzenim de benim mesajım üzerine ondan imzalı poster istemiş. Yardımcısı da kalabalık bir yerden Selena'yı kurtarabilmek için yanlarında taşıdıkları imzalı posterlerden birini kuzenime vermiş. Bugün postaya verecek kuzenim, iki güne buraya gelirmiş."

Buse, bir çığlık daha attıktan sonra "Ay ama Amerika'da saat çok geç şimdi, kargolar kapanmıştır," diye dudağını büktüğünde saat farkını hesaplamadığımı fark ettim. Buse duruma uyanıp sormadan "Newyork kızım orası, orada hayat 24 saat devam ediyor. Mesela kuzenin çalıştığı yer, hiç kapanmıyor; 7 gün 24 saat açık. Kuzende gece vardiyasındaymış zaten," diyerek açıkladım.

"Ünlüler, geceleri alışveriş yapıyorlarmış zaten. Bir dergide okumuştum," dedikten sonra bana tekrar sarıldı. Bu işi de kazasız belasız atlattıktan sonra sıra Sevil'e gelmişti.

Aynı sınıfta olduğum Onur kazması, her derste acayip ilgisizdi ve hocaların gözüne batıyordu zaten. Matematik dersinde tüm şirinliğimle hocayı dinleyip ilgiyle derse katılıyordum. Onur ise kafasını, sırasına gömmüş uyuyordu. Öncelikle Onur'un sevgilisinin dönem ödevi konusunu işleyebilmek için hocaya önceki okulumda o konuyu işlemediğimiz konusunda yalan söyledim. Matematikte pek çok konu bağlantılı olduğu için hoca beni kırmayıp konu tekrarına başladı. Şimdi sıra uyuyan devi uyandırıp ceza almasını sağlamaktı. Tükenmez kalemimin içini çıkardım. Boru şeklinde kalan kalemin içine minik bir silgi parçası koyup var gücümle Onur'un kafasına üfledim. Ve tam isabet! Ensesine gelmişti ki bu daha çok dikkatini çekti. Uyku sersemi kafası kaldırıp "Kim uyandırdı lan beni?" dedi.

Hoca "Ooo... Paşamızın uykusu mu bölünmüş?" diye lafı soktuktan sonra Onur'u tahtaya çıkardı ve daha rüya mı yoksa gerçek mi diye olayları kavrayamayan Onur hiçbir şey yapamadı. Hoca'da ceza olarak bu konunun tüm alıştırmalarını verdi Onur'a. Gerisi çocuk oyuncağıydı. Ders bittikten sonra hâlâ kimin onu uyandırdığını bulursa şeklinde türlü küfürler eden Onur'un duyabileceği şekilde, önümdeki kıza "Sen bu konuyu biliyor musun?" diye sordum. Kız "Pek değil," deyince "Neyse Sevil'e sorarım, o biliyordu," dedim.

Aslında Sevil dil sınıfındaydı ama Onur'un bundan bihaber olduğuna adım kadar emindim. Zaten öğlen arası oturduğumuz masanın yanından geçerken Sevil'in yanında durup matematik kitabını ve defterini Sevil'e uzattığında benim için görev tamamlanmıştı. "Ya katladığım sayfalardaki soruları defterime çözer misin?" diye en çapkın bakışını atarak sorduğunda Sevil, garibim hiç düşünmeden "Tabi ki..." dedi.

Onur, gider gitmez sazı elime aldım. "Seni kullanıyor resmen."

"Ne alakası var, sadece ödevi için yardım istedi."

"Hayır, ödevi sana kilitledi. Hem sen ne anlarsın matematikten, dil bölümündesin."

"Araştırıp öğrenirim belki YGS'de işime yarar, hem öğrenmekten zarar gelmez."

Kitabı önüme çekip "Bu YGS konusu değil," dedim. "Hatta biz bu konuyu çoktan geçtik ve hoca bize bunu ödev vermedi, sınıftan istediğine sor."

Sevil biraz şüpheye düşse de "Ödev olmasa niye bu soruları çözmek için uğraşsın?" dediğinde "Kendi uğraşmıyor ki zaten," diyerek lafı yapıştırdım.

"Niye yaptırıyor o zaman?"

"Niye değil, kimin için yaptırıyor? Asıl soru o bence."

"Abartıyorsun, belki de Onur'un dönem ödevidir bu."

"İnşallah öyledir," deyip konuyu daha fazla uzatmadan kapattım. Önce Sevil'in daha fazla kızması için Onur'un ödevini yapmasını istiyordum. Uğraştığı ödevin başka bir kız için olduğunu öğrendiğinde öfkesi kat kat fazla olacaktır.

Akşama Sinan, parıltılı kızımız Pırlanta'nın hesabının şifresini attığında her şey tıkırında gidiyordu. İçim sızlayarak da olsa Melodi'nin hesabından Gökhan'a "Yarın yanıma gelsene seninle konuşmak istediğim bir şey var," yazıp yolladım. Garibim çok fena ümitlenecekti yine ve süslü kızımız, yarın Gökhan yanına geldiğinde yine çok pis kalbini kıracaktı. Yani öyle umuyordum en azından. Evet, kötüyüm, bunu biliyorum. Ama kötülükle uğraşacaksanız galip gelmek için daha da kötü olmak gerekir.

Ve Cuma günü her şey tam da istediğim gibi oldu. Öncelikle Buse'ye -bizim iki hırsız farenin de duyabileceği bir mesafede- posteri verdim. Buse, kaç kez sarılıp öptü bilmiyorum bile. Bu esnada, posterdeki imza sahte olduğu için biraz içim sızladı ama iki ders sonra Buse, posterin çalındığını söyleyerek ağlaya ağlaya yanımıza geldiğinde çok da bir önemi kalmadı o iç sızısının. Buse "Onlar aldı, biliyorum," diyerek ağlarken "Müdür yardımcısına gidelim," diye önerdim. Hemen "Aynen, arama yapsınlar ve bulsunlar posterimi," diyerek destek çıktı bana. Manolya Hanım'a perişan şekilde derdini anlatıp "Kimsenin günahını almak istemiyorum ama bence posterimi Ece ve Eylem aldılar," dedi.

Manolya Hanım "Kızım deli misin sen?" diye çıkışarak başladığı konuşmasına azarlayarak devam etti. "Alt tarafı üç kuruşluk bir kâğıt parçası için gelmişsin buralara. Neymiş efendim, üstünde elin baldırı çıplak gavurunun resmi varmış. Bir de sanki çok mühimmiş gibi imzası varmış diye ağlıyor utanmadan koca kız! İşim gücüm var benim, yürüyün hadi!"

Odadan kapı dışarı edildiğimizde Buse'yi teselli ederek koridorda ilerlemeye başladık. Ece ve Eylem, bir Selena şarkısını detone olmayı umursamadan yüksek sesle söylediklerinde Buse yumruklarını sıkarak bana döndü ve "İntikam istiyorum," dedi. Saflarıma bir mürit daha katmış olmanın mutluluğuyla "Hiç merak etme, onlara bunu ödeteceğiz," dedim. Sevil hemen "İntikam gibi şeyler bize zarar verir, lütfen Buse biraz mantıklı ol," diyerek itiraz etti.

"Biz mantıklıyız, keşke sen de azıcık mantıklı olsaydın da Onur'un kız arkadaşının ödevini yapmasaydın."

Sevil biraz durup düşündükten sonra "Kız arkadaşı mı var?" diyebildi.

"Evet, hem de dün Onur'a teslim ettiğin ödev aslında o kızın dönem ödeviymiş," diyerek telefonumdaki resimleri ona gösterdim. Hayal kırıklığıyla gözleri dolarken öfkeyle dudağının bir köşesi titriyordu. "Ben aptalın tekiyim," dediğinde "Saçmalama lütfen," diye itiraz ettim. "Seni üzmek için söylemedim, hem nereden bilecektin ki?"

"Beni uyarmaya çalıştın ama seni dinlemedim. Salak gibi saatlerce anlamadığım ve hiç işime yaramayacak bir matematik konusuna çalıştım ve üç gün ödevi yapabilmek için uğraştım. Onun, ödevi teslim alırken tek söylediği ise bir kuru sağ oldu."

"Sana o çocuğun nasıl kötü biri olduğunu defalarca söyledim. Üstelik sen olmasan bir başkasını kandırıp işini ona gördürecekti. O bencil çocuk için kimsenin duygularının önemi yok."

"Haklısın. Onu durdurabilmeyi isterdim, bizim hissettiklerimizi hissedebilmesini..."

"İntikam planımda ilk sırada Onur var ve emin ol, onunla işimiz bittiğinde senden bin kat beter hissedecek."

Ağzımdan çıkanlar üzerine kızların hayret dolu bakışlarını görünce çok gaddar göründüğümü fark edip "Yani kötü hissedip bir daha başkalarına kötü davranmaması gerektiğini öğrenecekler," diyerek lafı çevirdim. Ağlayan Sevil ve Buse'yi hava almaları için bahçeye çıkardığımda okul maçından dönen otobüste bahçeye yanaştı. Gökhan, Ensar ve Sinan otobüsten inip yanımıza geldiğinde alay konusu edilmeyeceklerini bilseler, onların da ağlayacağına emindim. Az çok tahmin etsem de emin olmak için Gökhan'ın kırmızı suratına bakıp "Ne oldu?" diye sordum.

Sinan "Pırlanta, Gökhan'a tokat attı," dediğinde hayli şaşırmış gözükerek "Durduk yere mi?" diye sordum.

Gökhan dişlerini sıkıp "Ben, onun her sözüne kanacak kadar aptal olduğum için attı tokadı," dedi.

Sevil kuzenin koluna girip "Baştan anlatır mısın?" dediğinde Gökhan tek düze ama öfkesi her bir tınısından duyulan bir öfkeyle anlatmaya başladı. "Dün akşam bana hesabından yarın seninle konuşmak istiyorum, yazdı. Ben de aptal âşık olarak bugünkü maça peşinden gittim. Yanına gidip ne konuşmak istediğini sorduğumda hep yaptığı gibi yüksek sesle alaya etti. Bana ilk sen yazdın dediğimde ise yalancı sapık diyerek yüzüme tokat attı."

"Niye sana durup dururken böyle bir kötülük yapsın ki?"

"Bilmem. Kim bilir hangi çocuğun ilgisini üstüne çekebilmek içindi ya da genel olarak okulun maç yaptığı diğer okuldaki tüm erkeklere nasıl peşinden koşanlar olduğunu göstermek ve varlığıyla onları büyülemek istemiştir. Onun her şeyi sahte bu yüzden bunu biz bilemeyiz. Biliyor musun bence sen haklısın. Artık onların da canını yakma vaktimiz geldi de geçiyor."

" O zaman sen de intikam için var mısın?"

"Varım."

Sinan "Ben en baştan itibaren seninleydim," deyince yumruk yaptığım elimi ortaya doğru uzatıp "Başka kimler benimle?" diye sordum. Gökhan, Sinan, Sevil ve Buse'nin ardından Ensar da en üste elini koyup "Ben de varım," dedi. Hepimiz soran bakışlarımızı ona yöneltince "Bugün o maçta ben de oynuyor olacaktım. Tabi o şımarık serseriler bu şansı benden çalmamış olsalardı," diye açıkladı. Sinan'a çaktırmadan göz kırptığımda o da bana aynı şekilde karşılık verdi.

"Haftaya ilk hedefimiz Onur o halde, kabul mu?"

Herkes bir ağızdan "Kabul," dediğinde ellerimizi havaya kaldırdık ve çalan zil sesiyle sınıflarımıza yöneldik. Sinan'la koridorda yürürken "İyi iş çıkardın," dedim.

"Sağ ol ama sadece söylediklerini yaptım aslında."

"Kendini küçümseme asla. Bu arada Ecrin ve Koray sana tam olarak ne yaptılar?"

"Söyledim ya beni kulüpten attılar."

"Bu geçen yıl olmuş. Sen o gün bizim yanımıza geldiğinde öfkeden gözlerin alev alevdi. Bir yıldır o kadar harla yanıp tükenmeyecek bir intikam alevi yoktur. Yeni bir şeyler olmuş belli."

Cevap vermeden telefonunu çıkardı ve Youtube'tan bir video açtı. Videoda Koray gitar çalarken Ecrin bir şarkı söylüyordu. İtiraf etmeliyim, ilk kez duyduğum bu beste harikaydı. "Çok iyi bir beste olmuş," dediğimde Sinan hüzünle "Teşekkürler," dedi.

"Nasıl yani? Bu şarkı sana mı ait?"

"Evet. Kulübe alınmak için yapılan seçmelere kendi şarkımla katıldım ve hoca çok beğenince dönem sonu gösterisinde, orkestranın bu parçayı çalmasını istedi. Notaları ve şarkı sözlerini hiç düşünmeden kulüp başkanı Ecrin'e teslim ettim. Sonrasını biliyorsun."

"Bu video ile fenomen olmuşlar resmen," diyerek şaşkınlığımı artıran izlenme oranına tekrar baktım. Video sona erince söz-müzik kısmında Koray ve Ecrin'in adları yazınca Sinan dişlerini sıktı. Dostça omuzuna dokunup "Korkma hepimizin intikamını sırayla alacağız," dedim.

Bu konuda hiç olmadığım kadar ciddiyim Bayan Sofistike. Sadece onların değil, gıyabında senin de intikamını almış olacağım. İnan bana ve huzur içinde yat...

Seni seviyorum, umarım Sevil ve arkadaşlarına yardım ettiğimde kefaretimi ödemiş olurum ve beni affedebilirsin.

Sizleri seviyorum ❤❤❤

Continue Reading

You'll Also Like

141K 7.6K 50
Anneannesini görmek için gittiği şehirde üsteğmen Göktürk ile karşılaşan Efsun hiç beklemediği gerçeklerle de karşılaşır ___ " sen benim hayatımda h...
5.6M 292K 98
Gökyüzünde özgürce uçan bir kuş ve o gökyüzüne ateş eden bir savaşçının hikayesi. Leyla özgür bir kuş, Ercüment vatanı için dağlara, taşlara gerekir...
187K 9.2K 20
Staj yaptığım hastanede karışan o kız çocuğu bensem?
349K 22.4K 23
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...