EZİKLER KRALİÇESİ

נכתב על ידי gulsenkilicaslan_g

149K 10K 2.2K

Bu hikayedeki çirkinler çirkin olarak, şişmanlar gram zayıflamayarak, gözlüklüler hayata bir camın ardından b... עוד

GİRİŞ
Bölüm 1: BAYAN SOFİSTİKE
Bölüm 3: MOTİVE

Bölüm 2: KARA LİSTE

14.7K 1.3K 259
נכתב על ידי gulsenkilicaslan_g

Merhabalar,
Evli, mutlu ve çocuklu olarak size bir bölüm yazdım 😊
Evet, 15 günlük hamileyim 😊 incir çekirdeği kadar bir bebeğimiz var 😊
Keyifli okumalar...

Merhaba Bayan Sofistike;

Sana harika haberlerim var. Arkadaş edindim hem de tam beş tane. Birincisi senin de onayını almış olan Sevil. Dur en baştan anlatayım bu haftayı sana.

Geçen pazartesi, metroda, Ronald Weasley'e benzeyen turuncu saçlı, yeşil gözlü bir çocuğun yanına oturdum. Okul üniforması benimkiyle aynı olunca aynı okulda olduğumuzu anlamak için Einstein olmaya lüzum yoktu. Kulağındaki kulaklıklarla müzik dinlerken varlığımla zerre ilgilenmedi ve itiraf etmeliyim ki bu sinirime dokundu. Önceden herkes tarafından fark edilirdim ve şimdi bu çilli suratlı çocuğun bana hayalet muamelesi yapmasına gıcık oldum. Okul bahçesine girer girmez Sevil'in yanına doğru yürümeye başladım ve çocuğun da benimle aynı yöne gittiğini fark edip "Beni takip mi ediyorsun?" diye sordum.

Çocuk şaşkınlıkla "Hayır." derken Sevil, yanımıza gelip "Tanıştınız mı?" diye sordu.

"Evet, Weasleylerin kayıp kardeşini buldum." dediğimde turuncu kafa da hiç gocunmadan bizimle güldü. "Ben Defne." diyerek elimi uzattığımda "Ben de Gökhan." diyerek elimi sıktı. Sevil'in gönlünün Onur dangalağında olduğunu bildiğim için "Sınıf arkadaşı mısınız?" diye sordum.

"Hayır, Gökhan sayısal sınıfına gidiyor." Dedi Sevil.

"Kuzeniz Sevil'le. Okuldaki kimse bizimle takılmaya hevesli olmadığı için genelde ikimiz takılıyoruz." diye açıkladı Gökhan.

Sevil'le akraba olduklarını öğrenince ikisinin arasında benzerlik arayarak inceledim ama hiç mi hiç benzemiyorlardı. Sevil, pırasa gibi düz, siyah saçları; soluk, beyaz teni ve gözlüklerin ardında kalmış koyu kahve gözleriyle kalabalık içinde asla göze çarpmayacak bir tipken Gökhan, saç rengiyle bile yüz metre öteden fark edilebilirdi. Tek ortak noktaları ikisinin de kimseyle göz göze gelmemeye çalışarak etrafa attıkları ürkek bakışlardı. "Kabul ederseniz ben sizinle takılmayı istiyorum." dedim gülümseyerek. Bu mutlu anımızın içine kim etti, bilin bakalım. Onur!

"Tüm ezikler toplanmışsınız bakıyorum da..." diyerek yanımızdan kalabalık arkadaş grubuyla geçip gitti. Hâlâ ona, beni küçük düşürmenin hesabını soramamış olmanın verdiği hırsla tırnaklarımı avucuma geçip dişlerimi sıktım. "İkinize de anlam veremiyorum." dedi Gökhan. "Böyle kendini beğenmiş birinin nesinden hoşlanıyorsunuz?"

"Orada dur bakalım amigo! Ben, o malı bir kaşık suda boğmak istiyorum. Ben, ondan bir aslanın bir ceylandan hoşlandığı mantıkla hoşlanıyorum! Böyle etlerini lime lime ayırmak, derisini yüzmek-"

Sevil araya girip "Onur, Defne'yi küçük düşürmek için yalan söylemiş." dedi.

"Çok sinir bir tip ama etrafındakiler onun uşağı olmaktan gayet mutlular." dediği an Gökhan'a içim ısındı. Mantıklı ve akıllı bir çocuktu.

"Kesinlikle sana katılıyorum. Başkalarına zarar vermekten başka bir işe yaramaz bu tipler."

Sevil "Defne'nin öfkesini anlayabiliyorum ama bence sen, Onur'un yakışıklılığını kıskanıyorsun." dedi Gökhan'a.

"Ayıp ettin Sevil, bu turuncu halana bebeğin de kendine has bir çekiciliği var sonuçta," diyerek Gökhan'ın omuzuna hafifçe yumruk attığımda esprime gülümsemekte hayli zorlandı. Esprim kötü olduğu için değil ha! Yanlış anlaşılmasın sakın çünkü ben kötü espri yapmam. Gülemedi çünkü garibim utanıp saç rengi kadar kızardı. Bir daha -şaka yollu bile olsa- Gökhan'a iltifat etmemeyi aklıma not ettim çünkü sonrasında çok gergin bir sessizlik oluşuyor. Aşırı utangaç olması dışında harika bir arkadaş ve onunla Sevil'le anlaştığımızdan bile daha iyi anlaştım. Çünkü Sevil, kronik bir kitap kurdu ve bense onun sandığının aksine -biliyorsun beni, sen sanıyor- henüz yeni bir okurum ve okumaya başlamak için seçtiğim kitap çok feci ağır çıktı. Bitiremiyorum kitabı ve seviyeme uygun bir şeylerle okumaya başlamak istediğimde Google Amca gayet açık bir şekilde benimle alay ederek önüme Cin Ali Serisi'ni çıkardı. Dünya nereye gidiyor bana söyler misiniz? Arama motorunun bile ukala bir şekilde laf soktuğu bir yerde insanların kibar olmasını beklemek acınası oluyor. O yüzden intikam günüm geldiğinde kimse benden aman dilemesin.

Zaten özür dilemek kadar saçma bir olay yok bence. Yap et sonra da çok üzgünüm de. Ne lütuf ama(!) Mesela yeni arkadaşlarımdan Buse'nin sürekli özür dileyişi beni gıcık ediyor. Aslında çok iri bir kız ama (Satır arası not: Yazım yanlışı yoktur.) sırf mahcup mizacı yüzünden herkesten özür diliyor, üstelik bir kabahati bile yokken. Bu durum beni geçtiğimiz hafta bir hayli strese soktu. O kızın iriliğinde olsam koridordan geçerken okulun sultanı ben olurdum. Benzetme yapmıyorum, cidden öyle olurdu ve ben yürürken kimse yerden kafasını kaldıramazdı, tıpkı Osmanlı'daki gibi. Ama Buse, kendine edilen hakaretlere bile özür diler durumda. Halbuki hakkında yanlış konuşanın ağzına çak bir tane bak bakalım daha ağzını açan olabiliyor mu? Güreşçi boyutlarında bir kızın minik kuş gibi davranması ne alışabileceğim ne de uzun süre katlanabileceğim bir şey değil.

Ama yeni arkadaş grubumda Buse, bu davranışlarıyla yalnız değil. Kazara birinin üstüne düşse altındakinde tek sağlam kemik bırakmama potansiyeline sahip Ensar da aynı suskunluğa sahip. Gökhan'ın yakın arkadaşı olan Ensar'ın sesini tüm hafta boyunca sadece bir kez duydum, o da tanışırken adını söylediği zaman. Bir insan nasıl olurda neredeyse hiç konuşmaz bu da anlam veremediğim bir başka bilim projesi oldu. Evet, bence konuşma dürtüsü olmaması bilimsel bir vaka. Tüm kızlar sizlere soruyorum; konuşmadan bir günde toplam kaç saat geçirebilirsiniz? Yani rekorunuz nedir? Ben yalnız değilsem -ki arada yalnız konuştuğumda olur- bir saatten fazla dayanamıyorum. Bir saatlik rekorumu da ders saatleri süresince yaptığım susma egzersizleri sonucu çok uzun yıllarda elde etmiş bulunmaktayım.

Azimli bir kız olarak Ensar'ı konuşkan bir çocuk yapmaya ant içmiş bulunmaktayım ve bir öğlen vakti bunun için caba harcarken Onur'dan bile çok nefret edeceğim tiplerle tanıştık.

"Eee... Ensar nelerden hoşlanırsın?"

"Teknolojiden."

"Çok güzel, başka?" diye sorduğumda bilmem anlamında omuz silkmekle yetindi. Bu çocuğun kelimeleri para ödeyerek aldığını düşünürken yanımızdan etek giymeyi unutmuş hayli süslü bir kız geçti. Ama öylece geçip gitmedi tabi ki... Geçerken yanındakilere "Yeni ezik kız ve hımbıl inek cilveleşiyor," dedi alayla ve Onur'un da aralarında bulunduğu grup filmlerdeki kötü karakterlere taş çıkartır kahkahalar attılar. Onur "Benden yüz bulamayınca nefes alsa yeter diye düşündü, demek ki..." deyince tekrar güldüler ve daima beraber oturdukları masaya yerleştiler. Bu kez cevap vermeyip gözlerimi keskinleştirerek bizimle alay eden kıza bakmakla yetindim. Ensar'a sorsam da açıklayıcı bir cevap vermeyeceğini bildiğim için Gökhan'a dönüp "Kim bu kız?" diye sordum.

"Melodi ama herkes ona Pırlanta der."

Kızı inceleyince ona niye böyle dediklerini anlamak hiç de zor değildi. Açık, beyaza yakın bir griye boyalı olan saçlarının içinde bir tutamı maviydi. Arkadan balıksırtı ördüğü bu saçların içinde o mavi tutam çok hoş gözüküyordu. Mavi eyeliner üzerine sürdüğü gümüş simli far ve açık pembe ıslak dudak parlatıcısı ile bu kız, okulun bahçesinde -öğlen güneşine rağmen- ışıldıyordu. Tamamı küçük parlak taşlardan oluşan kılıf içindeki telefonunu çıkarmış Onur ile selfie çekiliyorlardı. "Sevgililer mi?" diye sorduğumda Gökhan "Çok şükür ki hayır," diye atılınca şüpheli bakışlarımı Gökhan'a çevirdim ve anında kızararak tahminimi doğruladı. Fısıltıyla "O süslüden hoşlanıyorsun," dediğimde "Hişt..." diyerek parmağını dudaklarına götürdü. İğrenmiş bir yüz ifadesine bürünüp "Sevil'e, Onur'a hayran olduğu için laf etmeye hakkın yok. Sen de hiç olmayacak kadar sığ birinden hoşlanıyorsun," dedim.

"Aslına bakarsan benimki de tıpkı Sevil'inki gibi bir hayranlık."

"Zaten başka türlüsü de olamazdı," diyerek Buse lafa girince ona dönüp "Ne demek istedin?" diye sordum.

Beni çileden çıkartır bir şekilde "Kusura bakma ama..." diyerek cümlesine başladı. Özür dilemeden konuşamıyordu bile. "Onlar gibi insanlar bize bakmaz. Baksa da göremez."

Aslında ne demek istediğini tam anlamıyla biliyordum ama bunu bir de onun tarafından duymak istediğim için "Anlamadım," dedim.

"Yani çok üzgünüm ama bizim hislerimizin onlar gibi üstün kişilikler için bir anlamı yoktur."

Sadece aylar öncesine kadar ben de aynı kanıdaydım ve ilk kez şöyle bir düşünce tekrar kahroldum. Bayan Sofistike, sen de kendini Buse gibi değersiz mi görmüştün? Hem de benim yüzümden... Oysa tanıdığım en bilgili, kültürlü, iyiliksever, nazik, başarılı, çalışkan... Kısacası örnek insan sendin.

"Nasıl olur da bir başkasının sana olmadığın biri gibi hissettirmesine müsaade edersin?"

İçimde kopan fırtına yüzünden Buse'ye kızarak sormuştum bu soruyu ve o da hemen "Seni kızdırdıysam özür dilerim," dediğinde daha çok kızdım.

"Kes artık özür dilemeyi! Senin kabahatin olmayan şeyler için özür dileme, lütfen. Hatta yalvarıyorum sana artık şu ezik halinden kurtul."

Sevil, kibarlığını hiç bozmadan "Buse'ye niye durduk yere ezik diyorsun? Bence çok yanlış bu davranışın," diye uyarınca hepsine dönüp "Hepiniz eziksiniz," dedim. Yeni girdiğim gruptaki arkadaşlarım bana bozulmuş suratlarla bakarken açıkladım. "Eğer birilerinin, sadece dış görünüşü daha iyi diye sizlerden üstün olduğunu düşünüyorsanız eziksinizdir. Ben, bu masadakilere baktığımda zeki, nazik, başarılı gençler görüyorum. Siz aynaya baktığınızda ne görüyorsunuz? Kafasının içinde değerli bir şey olmadığı için sadece dışıyla meşgul olan bir kızın size yakıştırdığı sıfatları mı? Öyleyse cidden çok yazık!"

Bu motive edici konuşmamın ardından bizim masamızda derin bir sessizlik oluşurken yan masada tek başına oturan bir çocuk ayağa kalkıp yanımıza geldi. "Merhaba, ben Sinan. Şey... Konuşman çok etkileyiciydi ve... Eee... Ben de sizlerle oturabilir miyim?"

"Memnun oldum Sinan. Ben de Defne," diyerek elimi uzattım çocuğa ve grubumuza yeni bir üye daha eklenmiş oldu. Sinan, bizden bir sınıf aşağıda ve hayli sıska. Yüzü ise sivilcelerden gözükmüyor, tabi kafası da yağdan. Ama Ensar'la, bir hafta boyunca konuşmadığım kadar çok şey konuştuklarında kişisel temizliğini aksatmasının sebebini öğrenmiş oldum; bilgisayar oyunları. Çocuk, sanal bir dünyada en güçlü büyücüydü ve gerçek hayatı bu sebeple ıskalamış gibiydi.

Ne olursa olsun benim motive edici konuşmam sayesinde ilk kez okulda arkadaş edinmeye cesaret göstermişti ve bu beni harekete geçiren şey oldu. Not defterimi çıkarıp masamızda, başlarına gelen rezilliklerden bahsederek sohbet eden yeni arkadaşlarıma döndüm. Kalemimle Onur ve arkadaşlarının olduğu masayı işaret ederek "Orada oturanlar kimler?" diye sordum.

Sevil "Niye sordun?" dediğince haince sırıtarak "Bir kara liste hazırlamak istiyorum," dedim.

Gökhan "Onları kara listene alınca ne olacak peki?" diye sordu.

"İntikam alacağız."

Buse, bana delirmişim gibi bakarak "Pardon ama neyin intikamı?" deyince duruma açıklık getirmek için sandalyemde diklenerek oturdum ve kollarımı birbirine doladım. "Bu insanlar, lise hayatınız başladığından beri size türlü şekillerde işkence ediyor. Öyle değil mi?"

Gökhan "İşkence biraz abartılı oldu sanki," dedi.

"Bence doğru kelime bu. Size psikolojik işkence etmişler. Bir saattir bunları konuşuyorsunuz, farkında bile değil misiniz? Sinan, müzikten hoşlanıyor ve bazı enstrümanları çalabiliyor bile ama o masada oturan bir kız yüzünden müzik kulübünden atılmış. Öyle değil mi?" diyerek Sinan'a döndüğümde kafasını eğip "Evet, Ecrin yüzünden. Kulüp başkanı o ve kulüpteki herkesin benden midesi bulandığı için beni kulüpten çıkardılar. Oysa, müzik hocası elemeleri geçtiğimi söylemişti," diyerek beni onayladı.

Buse'ye dönüp "Sürekli senin eşyalarını çalan iki kıza ne demeli?" diye sorduğumda sadece dudağının bir kenarını ısırdı.

Sevil'e "Hayran olduğun Onur, seni sadece ödevlerini yaptırmak istediğinde fark ediyor ve sen bunu tesadüf mü sanıyorsun?" diye sorduğumda o da sustu.

"Ya sana ne demeli ağzı var dili yok Ensar Bey. Az önce senden duyduğum en uzun konuşmayı yaparken hep futbol oyunlarından bahsettin ve içimden bir ses, okul takımında futbol oynamıyor olmanın sebeplerinden biri o masada oturuyor, diyor."

"Aslında üç."

"Anlamadım?"

"Üç sebebi var ve üçü de o masada. Onur, Caner ve Yavuz. Okul takımında hepsi ve birinci sınıfta ben de takıma alınmıştım. Hatta beden hocası, onlara göre daha efendi olduğum için beni kaptan yapmıştı. Onur ve diğer ikisi beni takımdan çıkarabilmek için idmanlardan birinde bacağımın kırılmasına sebep oldular. Kırığın iyileşmesi zaten neredeyse yarım dönem sürdü ve Onur o ara çoktan kaptan olmuştu. Sonrasında ayağım kırıkken kilo aldığım için hoca iyi koşamadığımı söyledi ve komple takımdan çıkarıldım."

Ensar, hayatının en uzun konuşmasını yapmış olabilirdi ama anlattıkları öyle içler acısıydı ki Onur'a olan nefretim bir üst seviyeye ulaştı. "Öyleyse ilk hedefimiz; Onur."

Anlamayarak bakan gözlere aldırmadan defterime liste başı olarak Onur yazdım. "Eee... Ya diğerleri kimler? Anlatmayacak mısınız?"

Gökhan kızararak "Melodi'yi artık biliyorsun zaten," dedi.

"Aslında sana ne yaptığını bilmiyorum tam olarak," dediğimde Sevil, kuzeni adına açıklama yaparak "İki yıl evvel Gökhan'ın ona açılmasını sağlayacak kadar ona yaklaştı ve Gökhan'a 'Birisi bana aşkını anons edecek olsa ona asla hayır, diyemezdim,' dedi. Ama hepsi oyundu tabi ki. Gökhan, anonsu yapıp bahçeye geldiğinde Melodi ona tokat attı ve onu tüm okulun önünde küçük düşürdü. Gökhan'ın gizlice müdür yardımcısı odasına girip anons yaptığı için uyarı alması da cabası oldu."

Dinlediklerimin içinde en çok kanımı donduran bu olmuştu. Listeye ikinci olarak parıltılı şıllığı yazıp peşine Onur'un takımdaki iki arkadaşı olan Caner ve Yavuz'u ekledim. Sinan'ı kulüpten atan Ecrin ve sevgilisi Koray'ı da yazdıktan sonra Buse'ye dadanan iki hırsız kızı ekledim. Ece ve Eylem adındaki bu iki kız Buse'nin sınıf arkadaşlarıydı ve en büyük hobileri Buse'yle uğraşmaktı. Okuldaki dedikodu kazanın altına odunu bu kızlar koyuyordu ve rezil olmak istemeyen herkes onlardan çekiniyordu. Melodi ile sıkı fıkıymışlar hatta Melodi'nin gözü kulağı diyebiliriz onlara ama bence sadece yardakçısı olmuşlar. Kara listeye aldığım karşı masada, ondan fazla kişi oturuyordu ama asıl tehlikeli olan sadece bu sekiziydi. Ben de bu tehlike arz edenleri listeme yazmıştım. Masadaki diğerleri sadece o sekizinin şakşakçısı ve yardakçısıydı. Mesela okulun ilk günü tanıştığım magazin meraklısı sarışın kız gibi. Onun gruptaki görevi Melodi'nin yanında gezip sürekli olarak "Çok güzelsin tatlım, üstündekiler çok yakışmış," diye gün boyu ona iltifatlar etmekti.

Yeni arkadaşlarıma dönüp "Evet, bence yılanın başını ezmeliyiz ilk önce yani ilk hedef Onur olmalı," dediğimde bana anlamaz bir eda ile baktılar. Sevil gözlüklerini düzeltip "Bence başkalarıyla uğraşmak hâlâ kötü bir fikir," deyince "Bunu az önce konuştuk," dedim. Yine de karşımdakilerin kafası karışmış ve hayli korkmuş göründükleri gerçeği yüzlerinden okunuyordu. Derin bir iç çekip gaza gelmelerini umarak bir konuşma daha yaptım.

"Gerçekten az evvel dediklerimi umursamadınız mı? Bu benciller, sadece size değil tüm okula eziyet ediyor. Birlik olursak hepsini alt edebiliriz. Kimler benimle?"

Sinan hemen el kaldırırken diğerleri bakışlarını kaçırdılar. Bu durum beni hayli sinirlendirmişti ama poker suratımı kullanıp gülümseyerek "Peki, siz bilirsiniz," dedim. Ama aslında kafamdaki tilkileri çoktan salmıştım ve birinin kuyruğu bile diğerine değmiyordu. Zil çalınca hep beraber masadan kalktık ve okula doğru yollandık. Çoktan bir hinlik düşünmeye başlamıştım bile ve beni daldığım derinliklerden, benim gibi diğerlerinden geride kalmış olan Sinan'ın sesi çıkardı. "Gerçekten öylece vaz geçecek misin?"

"Hayır, tabi ki."

"Öyleyse ben daima yanındayım. Artık kaybetmekten sıkıldım, intikam istiyorum."

"Ama bir sorunumuz var; sadece iki kişi olarak onlarla başa çıkamayız. Diğerlerinin de desteğine ihtiyacımız var."

"Ama onlar açıkça intikam istemediklerini söylediler."

"Bence sadece ikna olmaya ihtiyaçları var."

"Aklında bir şey mi var?"

"Kim bilir?" diyerek göz kırptığımda Sinan gülümseyerek "Bu süreçte yardıma ihtiyacın olursa senin tarafındayım," dedi.

המשך קריאה

You'll Also Like

2M 120K 64
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
833K 37.7K 20
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
352K 22.7K 23
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
25.5M 908K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...