Soul Mates / HS

By livefornothingx

40K 2.9K 942

''Seni tanıdıkça, ruh ikizim olduğunu gördüm.'' Tüm hakları @LaughForStyles in kalbinde saklıdır. Seni seviyo... More

1 ° Awards Night
2 ° Library
3 ° News
4 ° Proposal
5 ° Dinner
6 ° Birthday
7 ° Game and Drunk
8 ° Everything Has Changed
9 ° Yacht Cruise
10 ° Argue
11 ° Sparks Fly
12 ° Confession
13 ° Shake It Off
14 ° Don't Forget
15 ° Lovefool
16 ° I Fell In Love
17 ° I Love You
18 ° Hate
19 ° Golf
21 ° Lost Dress
22 º Cheat
23 º Red
24 º Grammys / End

20 ° Don't Let Me Down

1.2K 99 21
By livefornothingx

Bu hikayede bazen ilhamsızlıktan öldüğüm oluyor, sonra birden aklıma bir şeyler geliyor ve altın bulmuş kadar seviniyorum. Beklettiğim her fazladan gün için özür dilerim.

Seni seviyorum. Sadece bil istedim LaughForStyles

Multimedyada bölümü adını veren bölümde dinledikleri şarkı var, eski bir şarkı diye pek ilginizi çekmeyebilir ama ben ilk defa dinlesem de beğendim.

Umarım beğenirsiniz, iyi okumalar!

"Bunu kutlamalıyız." dedi Harry gülümseyerek stüdyodan çıkarken. Az önce resmi olarak albümüm için anlaşma yapmıştım ve bu harikaydı. Ben de tam onu yanıtlıyordum ki dışarıya attığımız ilk adımla magazinciler başımıza üşüştü. İkimiz de bunu beklemediğimiz için bir süre donup kalmıştık, ardından Harry parmaklarını parmaklarıma geçirerek sakince ilerlemeye başladı.

"Beraber stüdyodan çıktınız, bir düet mi söz konusu?"

Soruların geneli bu yöndeyken, aynı anda birçok fotoğrafımız çekiliyordu. Harry'nin arabasına geldiğimizde yine onları görmezden gelerek bindik ve oradan uzaklaşır uzaklaşmaz rahat bir nefes verdik.

''Bunları kim buraya göndermiş olabilir, aklım almıyor.'' diye mırıldandı yarı homurdanır bir şekilde. Aslında bir tahminim vardı ancak burada olacağımı bildiğini sanmıyordum.

''Nereye gitmek istersin?'' diye bir süre sonra sorduğunda derin bir nefes aldım. Onunla isterse uzaya bile gidebileceğim için seçimi ona bırakmam en mantıklısıydı.

''Nereye götürürsen.''

Cevabıma karşı gülümsedikten sonra elini uzatarak müzik açtı ve bir The Beatles şarkısı arabayı doldururken gülümseyerek sürmeye devam etti. Bense her şarkıda yaptığım gibi kulağımı sözlere verdim.

Yüzüstü bırakma beni, yüzüstü bırakma beni
Yüzüstü bırakma beni, yüzüstü bırakma beni
Kimse beni onun kadar sevmedi
Ooh onun gibi, evet seviyor
Ve eğer biri beni böylesine sevseydi
Ooh o beni severdi, evet o
Yüzüstü bırakma beni, yüzüstü bırakma beni
Yüzüstü bırakma beni, yüzüstü bırakma beni
İlk defa birine aşığım
Bunun süreceğini bilmiyor musun
Bu sonsuza dek süren bir aşk
Hiç geçmişi olmayan bir aşk bu

''Yüzüstü bırakma beni!'' diye bağırarak şarkıya bağıra bağıra eşlik ederken gülüyorduk. İkimiz de ilk defa birine aşık olmuştuk ve bu belki de dünyanın en güzel duygusuydu. Özellikle ilk sevdiğinden karşılık almak inanılmazdı. Şuna emindim ki, bir daha kimi seversem seveyim hiçbiri Harry kadar bende etki bırakmayacaktı. Ki bence sonsuza kadar onu sevecektim, orası ayrı.

Ve ilk defa bana böyle yaptı
Ohh bana bunu yaptı, iyi yaptı
Sanırım kimse bana böyle yapmadı
Ohh onun yaptığı gibi, iyi yaptı

Bütün şarkılar bizi mi anlatıyordu yoksa aşık olunca her şarkıda kendinizden bir parça mı buluyordunuz?

Eşlik etmeye devam ederken gülümsedim. Bu hisleri bana ilk defa ödül gününde karşılaştığımız andan itibaren Harry hissettirmişti ve içinde acı olan zamanlar bile benim için değerliydi. Bu yüzden, o ödül törenine gittiğim için ömrüm boyunca mutlu olacaktım. Bu ilişki o kadar sürse de, sürmese de.

***

''Umarım bugün de bir şeyler yakmamışsınızdır!'' diye büyük ihtimal cezasını çektiği için mutfakta olan Niall'a seslenerek Harry'nin açtığı kapıdan içeri girdim. Birbirlerinin evlerine elindeki anahtarla rahatça girebiliyorlardı, Harry'deki o kadar anahtarın sebebi tüm grubunkine sahip olmasıydı büyük ihtimalle.

''Çok komiksin, hayatındaki en güzel tavuğu yerken sana bunu hatırlatacağım!'' diye bağırarak karşılık veren Niall'a güldüm. Harry ile ıssız bir nehir kenarında biraz yürümüş, insanlardan uzak bir yerde rahatça nefes almıştık. Normal insanlar gibi olduğumuz anlar benim için inanılmaz özeldi. Kameralar çekmeden, ilişkimize sahte denmeden bir şeyler yapmak beni mutlu ediyordu.

Mutfağa doğru ilerleyip içeri girmeden sadece kafamı uzattım. Lizzie tezhagtaki tek boş yere oturmuş gülümseyerek Niall'ı izlerken, Niall dünyanın en ciddi işini yapıyormuş gibi sadece yemeğe odaklanmıştı. Onlara bakarak geri çekildiğimde bir bedene çarpmamla kalp atışlarım anlık bir hızlanma yaşamıştı, Harry'nin sessiz kıkırtılarını duyabiliyordum.

''Beni böyle korkutmamalısın.'' dedim önüme dönüp kaşlarımı çattıktan sonra ciddi bir yüz ifadesiyle salona doğru yürürken. Arkamdan gelip sarıldığında olduğum yerde dondum kaldım.

Dudaklarını omzuma bastırdığında titreyen göz kapaklarımı birbirleriyle buluşturdum ve derin bir nefes aldım.

''Korktuğunda anlık bir şekilde gözlerini büyütmeni seviyorum. Kaşlarını yapmacık bir şekilde çattığında sinirli değil de sevimli görünmeni seviyorum. Yanaklarının kızardığında esmer olduğun için belli olmamasına rağmen hızla elini yanaklarına götürmeni seviyorum. En ufak hareketimde heyecanlanarak gözlerini kapatıp açmanı seviyorum. Lizzie'yi mutlu gördüğünde anında yüzüne samimi bir gülümseme yerleşmesini seviyorum. Seni sen yapan en küçük hücreyi bile seviyorum.''

Yavaş aksanı ve boğuk sesi, bu inanılmaz kelimelerle birleşince duygulanmama engel olamamıştım. Gözümden bir yaş akarken kolları arasında ona döndüm ve dünyanın en güzel yeşillerine baktım. Dudaklarını akan yaşa bastırdıktan sonra geri çekilerek bana tekrar gülümsedi.

''Beni böyle şımartmamalısın da.'' diye mırıldandım göz yaşlarıma rağmen gülümserken.

''Biliyor musun? Onu bile seviyorum.'' dediğinde boynuna kollarımı dolayarak ona sarıldım. Zaten belimde olan elleriyle o da beni sarmıştı.

Sevilmek, sevmek öylesine güzelmiş ki bir zamanlar aşka olan inancımı kaybetmiş olduğum için kendimi garipsiyordum. Aşk belki de o kadar yüce bir duyguydu ki sadece gerçekten hak edene uğruyordu. Gerçekten o duyguyu kaldırabilecek olana. Acılara sabırla katlanabilecek, gururunu bir kenara atabilecek, sevgiyi en içten hissedebilecek olana.

Harry benim için bir hediyeydi. Yıllar sonra anca kavuştuğum, ancak aynı hayalimdeki gibi bir hediye. Kesinlikle beklememe değecek bir hediye.

#Lizzie'nin Ağzından#

O çok güzeldi.

Tavadaki sosu karıştırırken bir kere bile başka bir yere dönmemiş, kendini tamamen yaptığı yemeğe odaklamıştı. Mimiksiz masum yüzü gözlerimin önündeyken ben de tamamen ona odaklanmıştım.

Bir insan benlerine kadar güzel olur muydu?

Sonunda bakışlarımın yoğunluğuyla bana baktığında hafifçe gülümseyip tavanın üstüne bir kapak yerleştirerek elini havluyla sildikten sonra bana doğru yürümeye başladı. Sadece onu izliyordum.

Dibime kadar geldikten sonra kollarını bacaklarımın iki yanına yaslayarak gözlerime baktı, kalbim ilk defa böylesine güzel titriyordu. Midemin sıkıştığını hissedebiliyordum.

''Yarım saattir kesintisiz beni izliyorsun.'' diye mırıldandı yarım bir gülümsemeyle. O kadar yakındı ki yüzlerimiz, nefesi yüzüme çarpmıştı. ''Sıkılmadın mı?'' diyerek devam ettirdi cevabını bilmesine rağmen. Kafamı iki yana sallayarak gülümsedim.

''Seni onlarca yıl izlesem, yine sıkılmam.''

Doğruydu. O yanımdayken bile her an gidebileceği korkusuyla bakışlarımı ondan çekmiyordum. Belki de bu Austin yüzünden olan bir korkuydu, ancak yine de pek umursamıyordum. Sonuçta tek yaptığım o harika yüzüne biraz daha bakmaktı.

Hafifçe dudaklarıma yaklaştığında tam dudaklarımız temas etmişti ki mutfağa hakim olan koku ikimize de ulaştı. Bu koku dünkünün aynısıydı.

Bu koku...

''Sos!'' diye ikimiz de aynı anda gözlerimizi büyütüp bağırdığımızda hızla altını kapatarak kapağı açtı. Çıplak elle kapağı açmasıyla eli yanınca bir çığlık attığında kafamı iki yana sallayıp ellerimle yüzümü kapattım.

Şu mutfakta bir şeyler yakmadan ne zaman yemek yapabilecektik, merak ediyordum doğrusu.

Sosun bir kısmını kurtarabildiğimiz için büyük bir sevinç duyarken fırındaki tavuğa bakarak piştiğini görünce hiçbir kısmı yanmadan fırını kapattım. Niall'a döndüğümde eline üfleyip durduğunu görünce gülümseyerek yanına ilerledim ve bileğinden tutarak soğuk suyu açarak yanan parmak uçlarını soğuk suyla temas ettirdim.

''Bu eldivenler elin yanmasın diye Niall, bilgin olsun.'' diyerek tezgahtaki eldivenleri gösterdiğimde ''Bende akıl mı bıraktın?'' şeklinde beni yanıtladı. Soğuk suyu kapattıktan sonra elini tutarak parmaklarına teker teker öpücük kondurdum. Gülümsedi.

''Krem var mı?''

''Evet, koridordaki ecza dolabında mavi bir kutu var, o yanık kremi.''

Onu onaylayarak mutfağın çıkışına doğru yürüdüm ancak kapıdan baktığımda Harry ile Jane'in birbirlerine sarılmış olduklarını görünce olduğum yerde durdum. Jane yıllar boyunca sürekli aşkı aradığını ama bulamadığını, hak etmediğini düşünmüştü. Şimdi Harry ile ne kadar mutlu olduğunu gördükçe onun adına birkaç kat daha fazla mutlu oluyordum.

''Şimdi ağlayacağım.'' diye mırıldandım kendi kendime, Niall uzanıp yanağımdan öpünce onun da benim kadar mutlu olduğunu anlamıştım.

''Aşkınızı daha sonra yaşayın çünkü şu ana kadar hiçbir yemek için bu kadar uğraşmamıştım. Parmaklarımı bile feda ettim!'' diyerek romantik anlarını bozduğunda omzuna bir yumruk attım, o ise sadece gülüyordu.

''Pislik!'' dedikten sonra kendi kendime gülerek ecza dolabına doğru ilerledim.

Jane ile göz göze geldiğimizde bugün ikimizin de mutluluktan ağlama seansı yapacağını anlamıştım.

#Jane'in Ağzından#

Dünkü lezzetli akşam yemeği ve eğlenceli sohbetlerden sonra Liz ile beraber evde saatlerce konuşmuş, şu ana kadar sadece iki kez yapmış olduğumuz mutluluktan ağlama seanslarımızı yapmıştık. İlkinde Lizzie ve Austin çıkmaya başlamış, ben psikoloji bölümünü kazanmış, ayrıca Lizzie de ilk ödülünü almıştı. Bu yüzden aynı dünkü gibi salonda oturarak bu şeylerin güzelliğinden ağlayıp aynı zamanda gülerek bahsetmiştik. Ve bu biraz uzun sürdüğü için sabah geç uyanmış, stüdyoya geç gitmiştim. Geç gittiğim için stüdyodan geç çıkmış, Harry beni almaya gelince küçük bir öpücük yüzünden vakit kaybetmiştim ve bu da ajansa geç kalmamı sağlamıştı. Öyle ki asansörü bile beklemeden hızla merdivenlere atlamıştım.

Yukarıya çıkıp herkesin prova katında yani en alt katta olduğunu görünce ağlamamak için zor durarak aynı hızla merdivenleri inmiştim. Kapıyı açıp hızla içeri daldığımda ölmek üzereydim.

"Styles'in sevgilisi sonunda teşrif edebildi." diye alayla konuşan Kendall'a cevap vermeden nefes nefese sandalyeye oturdum. Gereksiz yere koşarak merdiven çıktığımı anlayan görevlilerden biri su uzatınca gülümseyip teşekkür ederek hızla içtim.

"Geciktiğim için çok üzgünüm Chloe, stüdyodan biraz geç çıktım."

"Ya da Harry ile yiyişiyordun." diye Chloe bana cevap vermeden araya giren Kendall'a dönmedim. Cevap vermek ve gerilim yaratmak istemiyordum, ki zaten arkadaşlarından biri onu susturmak için yanına gitmişti.

"Önemli değil, zaten elbisen daha getirilmedi. Biraz daha dinlenebilirsin."

Chloe'ye minnettarlıkla gülümseyerek karşılık verdim ve kafamı koltukta geriye atarak gözlerimi kapattım. Etraftaki gürültü ağrıyan başıma katkıda bulunuyordu. Hiçbir zaman manken olmayı düşünmemiştim, tek istediğim şarkıcılıktı. Bu yüzden, bir süre sonra sözleşmeyi bozarak ajansı bırakabilirdim. Kendall ile atışmak yerine albümüme odaklanıp gitarımı geliştirmek benim için daha iyi olurdu. Etraf sessizleşince nedenini merak ederek gözlerimi açıyordum ki dudağımın kenarına kondurulan minik öpücükle ne olduğunu anladım. Gözlerimi açtığımda karşıma çıkan yeşillere karşı kimlerin önünde olduğumuzu umursamadan gülümsedim ve ayağa kalkarak durumumuzu eşitledim.

"Bunu arabada unutmuşsun." diyip dudağının bir kenarını hafif kıvırıp gamzesini ortaya çıkardıktan sonra elindeki çantamı kaldırdı. Görüntüsünün güzelliğiyle ona hayranca bakmaktan kendimi alıkoyamadım.

"Teşekkür ederim." diye mırıldandıktan sonra bütün gözlerin bizim üzerimizde olmasından rahatsız olarak ellerinden tutup dışarı sürükledim.

"Kendall rahatsız ediyor mu?" diye sordu kapıdan çıkar çıkmaz. Yüzünde hafif ciddi bir ifade vardı. Kafamı iki yana salladım ve gülümsedim.

"Bunun için öptün değil mi? Bir şeyleri fark etsin ve bana yaklaşmasın diye?"

"Aslında..." diye mırıldandı muzipçe gülümserken yaklaşıp aynı yere bir öpücük daha kondurduktan sonra. "Bu seni öpmem için bana bahane oldu."

Güldüm ve ben kenarına değil de, cesaret ederek tam dudağına bir öpücük kondurdum.

"Jane tatlım, elbisen geldi."

Chloe'nin sesini duyunca geri çekildim ve arkama baktım. Kafamı geleceğimi belli edercesine salladıktan sonra tekrar Harry'e döndüm.

"Gitmem gerek, sonra görüşürüz."

"Çıktığında mesaj at, seni alırım."

Onayladım ve gülümseyerek içeri tekrar girdim. Kendall içeride değildi ve birkaç kişi bana nefret edercesine bakıyordu. Ne yapabilirdim ki? Harry'nin onunla bir geçmişi olması, şimdi benimle birlikte olmayacağı anlamına gelmiyordu.

"Ne kadar sevimli bir çift. Sevgilinin eski sevgilisiyle çalışman sana garip hissettirmiyor mu, söylesene Jane?"

Kim olduğunu bile bilmediğim bir kıza ben cevap dahi veremeden Chloe kolumdan tutarak beni hafifçe yanına çekti ve anında bir elbise üzerime tutuldu.

"Tam senlik. Hadi dene."

Deneme odasına girip hiçbir şey düşünmemeye çalışarak üzerimdekileri çıkardım ve arkası önüne göre biraz daha uzun, salaş günlük elbiseyi üzerime geçirdim. Üzerindeki çizgi desenleri elbiseyi farklı gösteriyordu. Dışarı çıktığımda Chloe'nin yardımcısı Vera anında kafama bir şapka geçirdi. Bir başkası ayakkabılar getirirken, Chloe iki saniye içerisinde bir kolye ve bileklik taktı. Sonunda bıraktıklarında rahat bir nefes verdim.

"Bu kombin tamam, şimdi sıra diğer ikisinde."

Kendall gelmiş, kıpkırmızı bir yüzle bana bakıyordu. Anlaşılan az önce gitmiş olduğu yerden sakinleşmeden geri dönmüştü.

Yüzümü buruşturmamak için zor durdum.

Onunla aynı ortamda bulunmaktan ciddi anlamda nefret ediyordum.



Continue Reading

You'll Also Like

5.8K 915 22
Üç kişi, geleceği çeken bir fotoğraf makinesi bulmuştu. Başlarına geleceklerden ise tamamen habersizlerdi. •°• Çift: ChanBaek Tür: Hayran Kurgu Film...
125K 7.4K 56
Buraya bak cılız okur. Senin geçirdiğin tüm o uykusuz geceler gibi yüzyıllar geçiren Carryhall Lisesi öğrencilerine bak. Bak ve elindeki loş telefon...
6K 217 4
"Tik." gözlerimi anında açtım ve önümdeki boş sokağa baktım. Bu sesi çıkarabilecek hiç bir şey yoktu sokakta. "Tak." gözlerimi kocaman açarak sesin...
4.1M 119K 73
Lamia: Ayrılık ay dönümümüz kutlu olsun. Mirza: Lamia şaka mısın? Mirza: Sen terkettin beni.