Siyahıma Beyaz Olur Musun?

By Matlda06

364K 14.1K 4.1K

Siyah ne kadar kirli olabilir? Beyaz ne kadar temiz olabilirdi? Peki ya ikisi arasında kalan Gri..? Onların d... More

1.Bölüm - Ilk gün
2. Bölüm- Kovalamaca
3 . Bölüm - Yeni bir yara
4. Bölüm- Yalan
5. BÖLÜM 'BİR ÇETE DAHA'
6. Bölüm' YAKALANDIN'
7.Bölüm -Özlem
8. Bölüm - Duygu Karmaşası
9. Bölüm - küçük ilk yardım
10. BÖLÜM 'ENDİŞE! '
11. Bölüm ' Hatalar 1'
Duyuru
FİKİR ALIŞVERİŞİ
12. Bölüm'ANLAŞMA'
13. BÖLÜM ' LABİRENT'
14. Bölüm'Gri'
15. Bölüm'GEÇMİŞ ACI'
16. Bölüm 'HAYAL'
17. BÖLÜM'SENİ KORUMAYA ÇALIŞIYORUM!'
18. Bölüm'SARILIŞ'
ÖZEL BÖLÜM
19. BÖLÜM ' KEŞKE '
20. BÖLÜM 'KIRIK PARÇA'
21 . BÖLÜM 'YALNIZ KALMAYACAKSIN!'
22. BÖLÜM'SİYAH GİYEN KADIN'
23. BÖLÜM'BOŞ ODA'
24. BÖLÜM 'BÜYÜK YARAM'
25.BÖLÜM'BENZERLIK'
26. BÖLÜM'KORKAK SEVGİLİM'
27. BÖLÜM'AİTLİK'
28.BÖLÜM'MASAJ'
29.BÖLÜM'HAYAL 2'
30. BÖLÜM 'İRİ BEDEN'
31. BÖLÜM ' İLK KİLİT; ÖFKE'
32. BÖLÜM 'DORUK'
33 . BÖLÜM'PLAN'
35. BÖLÜM 'GİTME'
...Açıklama...
36. BÖLÜM 'SİYAH GÜLLER'
37.BÖLÜM'S.P'
38.BÖLÜM'SONSUZ'
39.BÖLÜM'FESETMEK'
40. BÖLÜM 'Lavinia'
41. BÖLÜM'HAZAN VAKTİ'
❤ALINTI❤
42. BÖLÜM'SIZI'
43. BÖLÜM'BENİMLE KAL'
44. BÖLÜM'YANLIŞ KALP ODACIĞI'
45. BÖLÜM'DÜĞÜM '
46 . BÖLÜM'GİTMESEM'
47. BÖLÜM'KENAR SÜSÜ'
48. BÖLÜM'İSYAN'
49.BÖLÜM'TATLI YENİLGİ'
50. BÖLÜM 'BARIŞMAK'
Yazardan not...
51. BÖLÜM'KAĞAN'
52.BÖLÜM'SÜROÇİ'
53.BÖLÜM'DUBAI'
54.BÖLÜM'DUBAI 2'
55.BÖLÜM'GİZEMLİ KİŞİ'
56.BÖLÜM'AŞK'
57. BÖLÜM'Hissiz'
58.BÖLÜM'MELEK'
59. BÖLÜM'Arayış"
❤ALINTI❤
60. 'BÖLÜM'Saklı Gerçek I'
60. BÖLÜM/PART 2'SAKLI GERÇEK I'
61.BÖLÜM'CEVAPSIZ SORULAR'PART1
Gelecek bölüm için etkinlik 😉
61. BÖLÜM'CEVAPSIZ SORULAR'PART 2
61. BÖLÜM-PART 3'CEVAPSIZ SORULAR'
62. Bölüm'HATIRLAMAK'
63. Bölüm
ALINTI
64. Bölüm- Part1
64. Bölüm -Part 2
Yeni Hikaye Tanıtımı
65. Bölüm- Part 1
ALINTI 💎
65. Bölüm-Part 2

34. BÖLÜM'BEYAZ'

4.1K 186 60
By Matlda06

İyi akşamlar canlarım...

Hani nerde benim okuyucu geniş ailem? Hiç sesiniz soluğunuz çıkmıyor.

Bölümü nasıl buldunuz? Küçük küçük yorumlar, volteler verirmisiniz ? Neyse sizi fazla sıkmadan. Sınavları olan okuyucu arkadaşlarıma başarılar dilerim.

Daha önceden bahsettigim ipucu şarkının bölümü geldi. Mutimedia ya bırakıyorum.

Seviliyorsunuz geniş okuyucu ailem. Kendinize iyi bakın. Sağlıcakla kalın.

       ▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪▪

Melekleri kıskandıracak derecede güzellikteki Rüya kımıldamadan öylece haraketsiz yatıyordu. Üstündeki kıyafetler yer yer yırtılmıştı. İncecik askılı atlet ve yırtılmış eşofmanından başka hiç bir şey yoktu üstünde. Ortada öylece durup, Melek'e bakmaya bir son vererek yanına gittim. Çömelip,yüzünü ellerimin arasına aldığımda göz kapakları yavaşça açıldı. Kısık aralıkta mavi irisleri solgun ten rengine tezatla canlı duruyordu. Deniz kadar berrak, uçsuz bucaksız görünüyordu.

"Ka..ğan..." Zar zor dudaklarının arsından ismim firar etti. "Sensin...de...ğil mi?" Soğuktan morarması yetmezmiş gibi dudaklarıda kurumuştu. Gözleri kapanmak üzereydi. Canını yakmamaya çalışarak başını dizlerimin üstüne koydum.

"Benim...Deniz gözlü... Siyah. Sakın uyuma. Kapama gözlerini." Onun yavaş mırıldanana sesinin aksine aceleyle yüksek sesle konuşmuştum. "Seni buradan çıkarıcam. Gözlerini açık tut. Öyle yapmazsan seni burada bırakırım." Ceketimi çıkararak üstüne örterken,arkadan koşar adım sesleri duyuldu.

Gelen Yağız'dı"Rüya ner- "
Rüya'yı sarsmadan kucağıma alarak ona döndüğümde bakışları kucağımda hayattan kopmuşcasına yatan meleğe kayınca sustu. Hızlı olmaya gayret göstererek merdivenlere ilerledim.

"Buradan hemen çıkmalıyız. Bir yerlerde bomba var. Acele edin." Seri adımlarla merdivenleri ardımızda bırakıp,kapıya ulaştık. Bu esnada bile gözlerim sürekli Rüya'ya gidiyordu. Kendiyle savaş içersindeydi. "Uyumazsan eğer...bir daha seni öpmeyeceğim."

"Gözlerim...gitmek...üzere." Yağız'ın gösterdiği yere doğru ilerlediğimiz sırada patlama meydana geldi. Yer sallandı. Patlamayla birlikte cam ve odun parçaları etrafa dağıldı. Arkamızdaki koca bina alev alev yanıyordu. Dizlerimin üstüne düştüm. Kucağımdaki kanadı kırık melekle gözlerimiz kesişti. "Üzgünüm..."diye fısıldadı. Yanan ateşte ışıldayan maviler kayboldu. Yüzüme uzanan eli yana düştü.

"Hayır! Şimdi olmaz! Uyuma! Aç gözlerini! Rüya!.."Arkaya düşen başını dirseğimle yukarı kaldırdım. Uyumamalısın iyilik meleği. Uyursan deniz mavisi gözlerini göremem. Yaşam sevincini hissettiren mavileri göremem. Aç gözlerini... Kızgınlıkla,öfkeyle ya da mutlulukla bakman önemli değil. Yeter ki aç o güzel gözlerini.

"Kağan kızı sarsmayı bırak. Ver bana..."Yağız'ın kurumuş,sert sesine aldırmayarak ayağa kalktım. Yıkıntıların arasında geçerek arbanın yanına vardım. Uzaktan geldiğimizi gören Fatih koşarak yanımıza ulaşıp,arka kapıyı açtı. Kırılacak bebekmiş gibi Rüya'nın cansız bedenini arka koltuğa yerleştirdim. Arabanın arkasından dolanarak diğer kapıyı açıp,soğuktan bembeyaz olmuş vücudu kendime çektim. Gitmene izin veremem! Ben içimdeki fırtınanın adını koyamadan sen ölemezsin. Dayanmalısın! Benim için değilse bile seni seven insanlar için bunu yapmalısın. Meleklerin ölmediğine inanmayı çocukken bırakmıştım. Uyan ve ölmediklerini kanıtla bana...

***&***

Fatih'in açtığı kapıdan inerek,Rüya'nın cansız bedenini kucağıma aldım. Bulunduğumuz yere en yakın hastanenin önündeydik. Yağız koşturarak içeriye girmiş,sedyeyi süren hemşire ve doktorlarla geri    çıkmıştı. Kucağımdaki meleği sedyeye bırakmama karşı yol boyunca avuçlarımın arasına alarak ısıttığım eli bırakmamıştım. Gözlerim yer yer morarmış soluk yüzünden ayırmadan doktorlarla beraber koşarak acil müdahele odasına girmiştik. Rüya'yı sedyeden kaldırarak başka bir yatağa aldılar. Hemşirelerden biri elindeki dijital makinayı kulağına götürerek ateşini ölçtü.

"Ateşi otuz iki derece." Önce boyundan,sonra bileğinden nabzını baktı. "Nabzı çok düşük. Bilinci kapalı hocam." Gözlerine tutuğu ışığı çekerek yanındaki komidine bıraktı.

Aralarından bir hemşire orda durduğumu fark edince önüme gelerek "Daha fazla burda durmazsınız. Lütfen çıkın dışarı."dedi donuk sesiyle. Kısa boylu hemşirenin yönlendirmesi karşı çıkmadım. Beynim donmuştu sanki. Kulaklarımda hala diğer hemşirenin söyledikleri vardı. Ateşi düşük,nabzı az,bilinci kapalıydı.

Kokusuyla,varlığıyla sarhoş olmasaydım uyuya kalmayacaktım. Şu an belki hastane yerine evde olacaktık. Gecenin bir yarası uyuma hazırladığımız sırada yine ona sarıldım diye söylenecekti. Lanet olsun!.. Ona öyle sarılmalıydım ki...kimse ona dokunmamalıydı. Ulaşamamalıydı!

Acil kapısının yanındaki duvara giderek alnımı yasladım. Beyaz'ın arkadaşlarıda gelmiş Fatih'i sorguya çekiyorlardı. Yaşadığım öfke,acı duygularının harp dolu savaşından keskin kulaklarım onların dediklerini dahi duymuyordu.

    Aklımda Rüya'nın gözlerini kapamadan önce söylediği son söz dönüp duruyordu.

'Üzgünüm...' neden Üzgün olasın ki sen? Hiçbir hatan yokken kaçırıldın, işkence gördün. Tek suçlu bizken sen acı çektin. Hayır Beyaz Melek hiç bir günahın yokken öylece bizi bırakıp gidemezsin. Uyanmanlısın! Uyanıp sana yapılan her şeyi tek tek anlatmalısın! Söylemelisin ki...sana yapılanların aynısını onlara çektirebileyim.

Sen bilmesen de sana söz veriyorum yaşadığını yaşatmadan onların ölmelerine asla izin vermeyeceğim!

~~~&~~~

Sıcak esinti çıplakta kalan kollarımı,bacaklarımı yalayıp geçti. Yatağım yumuşak yere biraz daha kurulurken kuşların güzel cıvıltıları annemin küçükken söylediği ninninin eşsiz ezgisini andıran ötüşleri kulaklarıma doldu. Burnuma dolan çiçek kokuları sarhoş ettirircesine tüm zerremi mayıştırmıştı. Uykuya dalmadan önceki rahatlık değildi bu. Başka bir huzurdu sanki. Gülümseyerek yerimden doğrulduğumda gözlerim kapaklarım aralandı. Soğuk,her yeri kırık,dökük fabrika yerine sonu belli olmayan,uçsuz bucaksız çimenlerle bezenmiş düzlükteydim. Az önce rahatça yattığım yer sert soğuk zemin değil, ışıl ışıl parlayan çinelermiş.

Etrafta göz süzerek ayağa kalktım. Her çeşit meyvelerle dolu ağaçlar,uçuşan renkli kelebekler,kuşlardan başka hiç bir şey yoktu. Güneş ışığının sıcaklığı tatlı bir sıcaklıktaydı. İnsanın içini yakmıyordu. Üstümdeki kalın askılı,uzun,sade bembeyaz elbiseyle tamda buraya aitmiş gibi hissediyordum. Sarıya kaçan uzun saçlarım omzumdan aşağı özgürce dökülüyordu. Kirli,yaralı halimden eser kalmamıştı. Kollarimdaki,boynumdaki kırmızı yaralar sihirli deynek deymişcesine silinip gitmişti. Ne bir jilet izi,ne de Kağan'ın kazıdığı izler...hepsi silinip, gitmişlerdi. Beyaz tenin eski pürüzsüz,yumuşaklığındaydı.

Uyandığımda karşılaştığım yer çok güzeldi. Öyleydi de...burası neresiydi?

Huzur kokan yer hiçte siyahlarla bezenmiş dünyama benzemiyordu. Çimenlerin tatlı sıcaklığını çıplak ayaklarımda hissetmek bile içime huzurla gelen,bir enerji veriyordu. Her şey tamamdı belki...ama eksik parçalar vardı. Çevreyi talan etmeme rağmen insana ait yaşam belirtisi görünmüyordu.

Ağaçtan aşağıya asılmış iki salıncağın yanına geldim. Halat iplerinin etrafı sarmaşıklarla kaplıydı. "Kimse yok mu?.." Sohbet eden insanların sesini duymak için kulak kabartmama rağmen gelen sesler sadece kuşların cıvıltılarıydı. Bağırışıma cevap gelmeği gibi boşluğa karışmıştı. El yapımı,salıncağın tahta zeminine oturdum. Çok yürümeme karşı vücümdan hiç enerji eksilmemişti. Fakat yalnız olmak fazla can sıkıcıydı.

Düşüncelerimin aksini ispatlamak istercesine tepenin ordan buraya doğru koşturarak gelen altı yaşlarında beyaz elbiseli kız çıka geldi. Güzel gülümsemesi bahşederek yandaki salıncağa kuruldu. Üstün bir çaba sarf ederek kendi kendine sallanmaya çalışıyordu.

"Merhaba..." Gülen avı gözleri bana çevrildi. "Seni sallamamı ister misin?" Başını olumsuzca salladı. Bunu yaparken yanlardan ikiten toplanmış uzun,açık kahve saçları sallandı.

"Teşekkür ederim. Ama babam gelecek. O sallayacak beni." Yabancıyla konuşmak onu hiç rahatsız etmemiş gibi yüzündeki gülümsemede solmamıştı.

"Peki..." Küçük bir kız çocuğu ve babası buralardaysa...bu demektir ki eve gidecek bir yolum olmuştu. Çimenlerde oynaşan bakışlarım yine küçük kızdan taraf kaydı. "Senden bir iyilik isteyebilir miyim?"

"Size yardım edemem. Annem yabancılarla konuşmamı söyledi. "

"Hm..."Düşünür gibi yaparak hava baktım bir an. Yerimde biraz kaykılıp,ona döndüm. "Tanışalım o zaman. Ben Rüya."Salıncağa yakın olan elimi ipten çekerek küçük kıza uzattım. O da aynı hareketi yaparak küçük narin elini uzattı. Minik eli avcumu sıkıca kavramıştı.

"Ben de.." kız çocuğu lafını tamamlayamadan kalın erkek sesi duyuldu.

"Rüya...Rüya gel kızım. Eve dönüyoruz." Başım ismimi söyleyerek gelen adama çevrilince kız elini çekti. Salıncaktan hoplayarak indi.

"Babam çağırıyor. Gitmem lazım. "El sallayarak uzaklaştı. Koşarak babasının yanına gitti. Adam beyaz dişleri uzaktan görülecek biçimde koca gülümsemesini kızına sundu. Kahverengi parlayan gözler kızına karşı sevgi doluydu. Otuzlarının sonuna yaklaşmış adamın yüzü hiç yabancı değildi. Bu...olamazdı! Babam ölmüştü. Burda olması imkânsızdan öteydi. Böyle bir şey nasıl olurdu? Gülüşerek giden baba,kız benim çocukluk anılarımdan bir parçaydı. Ve o küçük kız bendim.

Yerimden kalkarak arkalarından koştum. "Baba! Baba...ben burdayım. Beni unuttun." Son ses bağırmama rağmen seslenişimi duymadılar. Onların aksine hızlı koşuyordum. Yine de yetişemiyordum. O sonu görülmeyen tepede gözden kayboldular.

"Baba..." Seslenmem boşaydı. Çoktan gözden kaybolmuşlardı. Eteğime düşen yaşlarla ağladığımı yeni fark ettim. Yanağımdaki ıslaklığı elimle siliyorum,ardından arkası kesilmeyen yaşlarla tekrar ıslanıyordu. Yetişeceğim umuduyla arkalarından ilerlerken sert bir esinti yükseldi. Elbisem,saçlarım,zayıf bedenim rüzgara kapılıp ordan oraya savrulacak gibiydi.

"Küçük prenses." Yaşlarla buğulanan gözlerimle tanıdık olan sesin geldiği yöne çevirdim. Beyazlar içinde iri beden karşımda ayakta duruyordu. Gözlerimdeki yaşı silerek ayağa kalktım. "Benim güzel prensesim neden ağlıyor bakayım."

"Baba..."İki adımlık mesafeyi kapatıp,babamın boynuna sarıldım. Yine aynı kokuyordu. Bir babanın nasıl koltuğunu unutmuştu hafızam. Şimdi doya doya içime çekerek baba kokusunu tüm hücreme kaydediyordum. "Seni çok özledim."

"Boynumu sıkmadan anlaşılıyor ne kadar çok özlediğin." Keyifli gülüşü yankılandı boş alanda. Geri çekilerek yüzüne baktım. Gerçek mi diye elimle yoklarken hala karşımda durmasına inanamıyordum.

"Sensin. Yanımdasın." Dudaklarımı dişledim. Eger öyle yapmaydım babamın sevmediği ağlama eylemini gerçekleştirecektim. Ama elimde değildi ki. Rüyalarımda gördüğüm adam şu an iki kere karşıma çıkmıştı. Az öncekinden milyon fazla mutluluktan ağlayabilirdim.

Babamın kısa, tombul parmağı yanağımda,ıslak kirpiklerimde dolaştı. "Ağlamandan hoşlanmadığımı biliyorsun."

Rüzgarla gelen kokuyu içime dopaladım. "Biliyorum. Hoşlanmadığın gibi çok da kızıyorsun. "

"Unutmaman iye işaret...Neden akıyor bu değerli yaşlar."

"Arkandan seslendim duymadın. "

"Küçüklük anınla karşılaşmışsın. " Sesi tahminde bulunur gibi değilde biliyormuşcasına çıkmıştı. Koluma girerek ileriye doğru yürümeye başladık. "Tek başına kalmaktan hala korkuyor musun?"

"Artık büyüdüm. Hem insan yalnız yaşamaya başlayınca yavaş yavaş alışıyor. "

"Aferim benim küçük prensesime." Babamın baktığı yöne döndüm. Bunu söyleyen Mithat Üstünel'in otuzlu yaşlarındaki haliydi.

Bizim evin bahçesinde duran büyük çınarın altında oturuyorduk. Elimde o yaşlarda sürekli okuduğum masal kitabım küçük prens vardı. Okumayı onunla söktüğüm için babam bana öyle seslenmeye başlamıştı. Önüme düşen perçemleri kulağımın arkasına sıkıntırdı.

"Bu kitabını çok mu seviyorsun?"

"Evet. Ana sınıfindan erkek arkadaşım altıncı yaş günümde hediye etmişti bunu." Küçük kız ağzından kaçırdığı gerçeğin son anda farkına varınca ellerini ağzına götürdü. Bunu yaparken kitap kucağına düşmüştü.

"Kimmiş bu erkek arkadaşın bakalım." Kız başını olumsuzca salladı. Babası yalandan homurdanarak "Seni küçük cadı. Prenses oldun da hemen bir prens mi buldun kendine."dedi sesini kızgın çıkarmaya gayret ederek. Kız kıkırdayarak kitabı alıp koşturarak eve girdi. Babamın otuz yaşlardaki genç halide peşinden.

"Burası çok güzel."

"Biraz..." Babam ilerlemeye devam edince bende yürümek zorunda kaldım.

"Hep güzel anıların karşımıza çıkması çok hoş. Ama en güzeli ve hoş olan senin yeniden yanımda olman babacım."

Gülümsedi. Lakin gülüşü gözlerine ulaşmadı. "Anıların yavaş yavaş karşına çıkmaya başladı. Sıradaki anın iyi mi kötü mü bilemezsin güzel kızım. "

"Senin olduğun her hatıram iyiydi. Hiç kötü olmadı ki."

Babamın yüzü ciddileşti birden."Şimdi karşılaşacağın manzaraya hazır ol kızım. Ama sakın ağlama. " Dediğine anlam veremeden yemyeşil çimenlerle dolu yumuşak yer kayboldu. Zaman hızla akıp başka bir tarihte durdu sanki. Elimde teknoloji aletlerine dayalı hiç bir şey olmadığı için hangi tarihte olduğumuzu bilmiyordum. Mekan değişmişti. Beyaz ve mavi renkle yoğun olduğu bir hastane odasındaydık. Kalın ellerini omzuma koyarak bedenimi arkaya çevirdi. Hastanenin acil odasındaydık. Koşturan doktor,hemşire ve ağlayan insanlarla doluydu. Doktorların toplandığı hastanın başına giderken hastaneyi yıkan çığlık sesi işitti kulaklarım. Bu annemin yakarışıydı. Koşan adım seslerinin geldiği yöne çevrildi başım. Üstü, başı koşmaktan dağılmış on sekizli yaşlardaki halim acil kapısının girişinde duruyordu. Gözleri ağlamaktan kan çanağına dönmüştü. Mavi denizler kan kırmızısıyla kirlenmişti. Gözlerim dizleri üstüne çökmüş,yıkılan bedenimden çekip duvarda asılı takvime baktım.

3 Ekim 2013...Bu tarih... Babamın trafik kazası sonucu gözlerini sonsuza denk kapadığı tarihti. Sedyeden yatan yüzü,gözü kanlar içindeki beden yanımda beyazlara bürünmüş babamdı. Görüntüler o acıyı ikinci kez tekrar yaşatıyordu. O günkü gibi boğazım düğümleniyordu. Ağzımdan sözcükler yerine çığlıklar firar ediyordu. Babam destek vermek istercesine omzumu sıktı.

" Gördüğün gibi. Her zaman iyi anılarımız karşımıza çıkmaz. Kötü bile olsa onu yaşamamız gerekir. Çünkü bu bizim kaderimizdir. " Bedenimi yüz seksen derece çevirerek  kendi görecek şekilde çevirdi. "Bunu unutma tamam mı? Ben yanında olmasam bile iyi anıların her zaman olacak. Annenle,ablanla,Kağan'la..Bu anıların üstüne yepyeni güzel günlerle dolacak."

Kağan'la mı? Onunla hiçbir günüm iyi değildi ki. Nasıl güzel günler geçirebilirdik! Hele ki sahte sevgili anlamamız. Bir dakika babam...Kağan'ını nerden biliyor?

"Yanındaki insanlara iyi bak küçük prensesim. Ne zaman düşmanın dostun,sevgilin olduğunu bilemezsin." Etraf karardı. Hastane odası kayboldu. Yerine bu sefer Doğukan'ın kaçırıp getirdiği rutubet kokulu eski harabe fabrikaya gelmiştim.

"Baba...nereye kayboldun? Daha konuşacaklarımız bitmemişti. Daha sona doyamamıştım. "Son kısım fısıltıyla çıkmıştı kurumuş dudaklarımdan. Peşinden koştukça karanlığa batıyordum. Üstümdeki beyaz elbise kirlenmiş,yaralarım yeniden ortaya çıkarak üstümde çamurla harmanlanmıştı.

Ufukta görünen ışığa giden siyahlar içinde iri suliet belirdi. Tüm enerjim tükenericesine arkasından koşturarak gitmeme rağmen bir türlü yetişemiyordum."Dur...Lütfen dur! Burdan çıkmama yardım et." Sonunda iri bedene sesimi duyurabilmiştim. Soluk soluğa ağır çekimde bana taraf dönmesini bekledim. Eğik başını yavaşça kaldırdığında kuzguni siyahi gözlerle gözlerim kesişti. "Kağan?" Yüzü her zamanki donukluğundaydı. Fakat gözlerin saklı acı tüm benliğiyle kendini belli ediyordu. Buğday teni soluktu. Ne olmuştu da gözlerinde acı vardı? İlk defa duyguları göz önündeydi.

Elini havaya kaldırarak,uzattı. "Buraya gel Rüya. Hepimiz seni bekliyoruz. "Sesindeki yumuşaklık sızlayan kalbime dokunmuştu.

Kan ve kirle boyanmış elimi uzatarak ona doğru yürümeye başladım. Her bir adım attığımda sanki kilometrelerce uzaklaşıyordu. "Gelemiyorum Kağan. Bekle lütfen. Yetişemiyorum sana. Kağan! Kağan!" O da gitmişti. Karanlık bu yerde yapayalnız, bir başıma kimsesiz kalmıştım.

Continue Reading

You'll Also Like

105K 3.3K 15
Sırf kuzeni için 18 yaşında Mardin'in acımasız ağasına gelin giden Larin... Annesi için berdeli kabul eden Baran ağa...
6M 194K 98
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...
2.5M 80.9K 59
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...
2.3M 141K 60
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...