AŞK-I ÁZAM.

By FidanCNesirli

3.9M 56.9K 7.3K

Boş olan bardağını bir kez daha doldurup, içmeden bekledi adam. Daha sonra ayağa kalkıp, cüzdanından içtiği... More

Giriş-Hoşgeldin❤️
~B1.1~
~B1.2~
~B2.1~
~B2.2~
~B3.1~
~B3.2~
~B4.1~
~B4.2~
~B5.1~
~B5.2~
~B6~
~B7.1~
~B7.2~
~B8~
~B9.1~
~B9.2~
~B11~
~B12.1~
~B12.2~
Dalgakıran adlı bir serüven🌊

~B10~

67.6K 1.9K 301
By FidanCNesirli

Düzenlendi ✓

Bölüm şarkısı: Zara- Kızım diyor. ( Not: Lütfen son kısımları bu şarkıyla dinleyin)



GÖNÜL DERGÂHI.





Kapkara zifiri bir karanlıkta gibiydi Ceylin.. bu karanlığa her ne kadar yabancı olmasa da içini saran korkuya engel olamıyordu. ..

Fırat arabayı konağın önünde durdurduğun da Ceylinin hâlâ yorgun düşmüş bedeni uyuyordu.

Kemerini usulca açıp, arabadan indiğinde kardeşinin kapısına yönelmişti yavaş adımlarla...

Gecenin bilmem kaçıncı devresindeydi. Ama konağın ışıklarının yanıyor oluşu, annesinin uyumadığını usul usul fısıldıyordu kulağına. ..

Onları gören korumalar ayaklansa da Fırat eliyle durdurmuştu. ..Kapıyı açıp kardeşini kollarına aldı. Onlar için açılan konağın kapısından girip, şaşkın gözler eşliğinde avluya ilerledi.


Tüm gün iğne deliğine bile bakmışlardı onu bulmak için. Şimdiyse Fırat'ın kollarında baygın gibi içeri giriyordu.

Mutfaktan çıkan Hatice hanım, oğlunun kızını getirdiğini görünce zor zabtettiği göz yaşlarını serbest bıraktı.

Yaşlı yuregi dayanamıyordu bu olanlara. Elini ağzına kapayıp, sesine kızı uyanmasın diye sessizce ağladı.

Adamın adımları yavşlasada annesinin gözlerinin icinr bakıp, "merak etme, uyuyor sadece."demişti fısıltıdan farksız çıkan sesiyle.

Fırat hiç durmadan merdivenlere yöneldiğinde, ayvanı da geçip genç kızın odasına girmişti.

Yatağın pikesini kaldırdığında Ceylini yatağa koyup, üzerini örttü.

Hareketleri Yavaş ve ağırdı.

Kara gözlü kardeşi beti benzi bembeyaz atmıştı.

Sonra saçlarına uzunca bir öpücük bırakıp, kapıya yöneltti adımlarını. Bu günün burada bitmesi gerekiyordu.

Son defa arkasına bakıp, kapıyı kapatmıştı. Onunda dinlenmesi gerekliydi.

Kapının kapanma sesini duyan Ceylin, kapalı tuttuğu gözlerini usulca açmıştı.

Açılan gözleri eşliğinde küçük bir damla gözlerinden firar edip, başını koyduğu yastığa düştüğünde aklından bir türlü çıkaramıyordu bu gün olanları.

Delirmiş gibiydi. Sessizlik hiç olmadığı kadar iyi gelmişti ona.

Ardından bir diğeri onu takip etti.
Vereceği bir cevap bile yoktu genç kızın . Ne kendine ne annesine ne de başka birine. Ne diye bilirdi ki...

Her şey bir kenara Barlasın son siyledikleri gelip yuva yapmıştı aklına.

O kadar emin konuşmuştu ki kendinden.

Ona haksızlık ettiğini düşünmesine sebep olmuştu. Tamam ağa ola bilirdi. Bir çok konuda son söz onundu. Ama onunda yapamayacağı şeyler vardı.

Aynı Ceylin gibi.....

Son kez gözlerinin içine bakıp gecenin karanlığında kaybolmuştu adam.

Ağabeyinin dediği doğruysa tüm gün onu aramıştı. Kim bilir neler düşünmüştü hakkında.

Büyük ihtimal onunda başka bir adamla kaçtığını düşünmüş olmalıydı.

Bu düşünceyle buruk bir tebessüm oluşmuştu dudağının kenarında.

Keşke birini sevseydi diye düşündü. Eğer birini sevseydi kimse ona bunu yapamayacaktı. Kalbi başka biri için atarken Ceylin ölse, öleceğini bilse asla Barlas Miranla evlenmezdi.

Düşünceler eşliğinde uykuya daldığında hiç zorlanmamıştı buna. Yorgun olan bedeni uykunun kollarına koşmak istiyordu sadece.

Yarın büyük bir gündü. Hem büyük hem de Ceylinin yaşayıp yaşayacağı en ağır günü.

***

Mardin de gün yeni yeni ağarıyodu.

Geceden kalma sessizlik havanın ağarmasıyla bozulmaya başlamıştı bile. Ayrı ayrı evlerden tabak çanak sesleri duyulduğunda analar evlatlarını okula gitmek için kaldırıyor, evlatlarıysa'beş dakika daha'uyumak için diretiyodu.

Bu sessizliği bölen seslerden ayrı Kadim konağında ayrı bir ses hakimdi.

Sanki büyük bir mateme hazırlanıyordu konak...

Konak çalışanları başlarına bağladıkları yazmaya kolları sıvayıp tüm yüke göğüs germeye hazırdı.

Zavallı Ayşe sabah ezanıyla kalkmış, Hatice hanımın gazabına uğruyordu.

Elini üzerindeki önlüğe silerek mutfaktan koşarak çıktığında Hatice hanım kaçıncı kez adını haykırıyordu.

''Geldim hanımağam, geldim.''

Gelip Hatice hatunun yanında durduğunda, Hatice sultan onu gözleriyle döve bilse çoktan bayıltmıştı bild. Ayşe çekinerek başını yere eğdi.

''Buyur hanım ağam. Beni çağırmışsın.''

Kadın burnundan soluyordu havayı. Hep sınırlı bir yapıya sahipti ama herkes tarafından sevilir sayılırdı.

''Bu döşekler neden serilmedi hala, sen söylemedin mi kızlara? Ellerini çabuk tutsunlar. Eğer ki, bir aksilik çıkası olsa, yeminle senden bilirim Ayşe. Git şimdi misafirler gelmeden hazırlıkları tamamla. Bunu da hallet.''

Ayşe başını olumlu anlamda sallayıp, mutfağın yolunu tuttuğunda giderkende homurtular çıkarmayı da eksik etmiyordu. Hatice hanım duysa da aldırış etmedi bunlara. Ne kadar bağırıp çağırsa da çok severdi Ayşe'yi. Kızı gibi görürdü..vakti geldiğinde onu da evlendirip, yuvasını kendi elleriyle kuracaktı.

Bir kaç talimat verdikten sonra, merdivenlere yönelip yukarı çıkmıştı ki, kızının kapısının önünde durduğunda girip girmemek arasında gidip gelmişti bir kaç saniye.

Dün olanları hiç yaşamamayı seçiyordu aklı. Hep yaptıkları gibi. Onlar ne zaman kavga etse bu evde ne zaman kıyamet kopsa ertesi gün hiç bir şey olmamış gibi davranırlardı. Yazılı olmayan bir kanun gibiydi bu Kadim konağında.

Sonunda kapıyı usulca açtığında şaşıracağı bir manzarayla karşılaşmıştı.

Hemde çok şaşırtacak bir manzaraydı bu gördüğü...

Ceylin koca yatakta yastığa sarılmış uyuyordu. Ama bunda şaşırılacak şey bu değildi.

Sorun bunların hiç biri değildi.

Ama Ceylinin ayak kısmında ters yatıp, yorgana sarılan Elifi gördüğünde işler biraz karışıyordu tabi.

Elif Ceylinin tam tersi yatakta yatıyordu. O da aynı genç kız gibi yorgana sıkı sıkı sarılmıştı.

Ayaklı başlı yatarken her ikisininde saçı başı dağınık, bir birilerine girmiş gibi uyuyolardı. Birinin bacağı birinin üstünde, birinin kolu o birini ayağında. Yataktan düşmediklerine şaşırıyordu Hatice hatun.

Küçüklüklerinde Elif hep yatıya gelir kalırdı. Aynı şimdi olduğu gibi eskiden de ayaklı başlı yatarlardı bu yatakta.

Ağızı olsa konuşsa bu duvarlar. Ne anılar biriktirmişti kim bilir kendinde.

Günler sonra yüzünde gerçek anlamda tebessüm oluşmuştu bu yüzden. Bir taraftanda merak ediyordu.

Bu kız buraya ne ara geldi yahu? -diye düşünmeden edemiyordu kadın.

Elif'in geldiğini kimse haber vermemişti ona.

Ama artık uyandıklarında sorardı bunu, uyanmaları gerekliydi zira.

''Ceylin, Elif kuzum kalkın.''

Her ikisindende homurtular yükselmişti ama kıpırdanış pek söylenemezdi.

''Beş dakika daha ana ya.''

Ceylin uyku akan sesiyle bunları söylediğinde ona benzer bir ses ayakları ucundaki kızdan da duyulmuştu.

''Evet Hatice teyze, beş dakika daha uyuyalım, sonra kalkıp gideriz okula.''

Elif'in sözleriyle kadının dudaklarından ufak bir kıkırtı yükseldiğinde, gözlerini ilk açan Ceylin olmuştu.

Bir an nerede, ne durumda olduğunu anlamasada en son gece yatağında uyuduğunu biliyordu. Ama üzerinde hissettiği ağırlık ona yabancıydı.

Ne olup bittiğini anlamadan Elif'i deli kuvvetiyle itince, genç kızın dudaklarından küçük bir çığlık yükselmişti odada.

Elif yüzü saçlarından görünmeyecek şekilde kafasını düştüğü yerden kaldırınca "N'oluyor ya?"diye çığırmıştı.

Uykulu kafayla kim olduğunu anlamayan Ceylin için bu daha da garipti.

Tepesinde dikilen annesi olmasa aklına başka şeyler gelirdi ama annesinin yüzünün sakinliğinden güç alıyordu.

"Anne, Elif miydi o?"

Hatice hanım daha fazla dayanamayıp gülmeye başladığında artık iki genç kızda ayılmıştı.

"Elif saçlarını yüzünden çekip, dizlerinin üzerine kalktığında"Benim ya....."demişti arkadaşına sitemle.

Ceylin gulyabaniden farksız olan arkadaşına manasız bakışlarını atarken, annesinin merak ettiği soruyu o sormuştu.

"Sen nereden çıktın be?"

Elif ayağa kalkıp, yattığı yere oturunca Hatice teyzesine şirince sırıtmaya başlamıştı.

"Sabahı şerifleriniz hayırlı olsun Hatice teyze. Kusura bakmayın, ben iki gündür Ceyline ulaşamayınca erkenden geldim. Gelince de direk buraya çıktım size haber veremedim özür dilerim. "

Hatice hanım elinde büyüyen kızın yüzüne elini koyup yanağını okşadığında"Hoşgeldin kızım, bende diyorum nereden çıktı bu deli kız diye. "Dediğinde cevap bulan düşünceleriyle rahatlamıştı.

Bu her zaman saygılı olan genç kıza imrenerek bakardı hep. Yer yordam bilen, aklı başında kızı hep Ceyline örnek gösterirdi ama bir bilseydi Elif'in Ceylinden daha deli olduğunu kızının sağlıklı için onu ondan uzak tutardı.

Ceylin, tüm uykulu haliyle bu konuşmaların hiçbirine dahil olmayı seçmeyip kafasını yastığına gömdüğü gibi gözlerini kapatmıştı.

Uyursa belki giderlerdi.

Ama nerede ......

Bir kaç dakika sessizliği gözleri kapalı dinledikten sonra, kucaklaştığı yastığın çekilmesiyle tam anlamıyla boşluğa düşmüştü.

"Kalk kız ayağa, delirtme adamı!"

Elif başında zebani gibi dikilip, yastığı odanın bir ucuna yollarken, Ceylin uykuların katili olan kıza bakıyordu.

"Elif nereden geldiyse Allah rızası için oraya geri dön, uyumak istiyorum ben. Uykusuzluktan geberiyorum. "

Ama hiç gidecek gibi durmayan Elif, kollarını göğsünde birleştirip, kıstığı gözlerinin altından ona bakıyordu.

"Ceylin, iki gündür arıyorum telefonuna ulaşılamıyor. Meraktan geberiyorum. Geliyorum bir merakla görüyorum ki küçük hanımımız fosur fosur bir taraflarında pireoer uçuşarsk uyuyor. Şöyle adalet bunun neresinde?"

Tabi arkadaşı iki günde daha doğrusu dün olanlardan hiç haberdar olmadığı için böyle konuşabiliyordu.

Acaba canına kıymayı düşündüğünü söylerse ona çok mu kızardı?

"Üstelik bu gün düğünün var, evleniyorsun. Sen uyumak derdindeyim. Annen çıkmadan seni kaldırmamı aşağı indirmemi tembihledi. Kahvaltı hazırlatmış, düğünden önce iyice beslensin dedi. "

Ve bingo....

Ne de güzel unutmuştu bu günü. Aklına dolan gerçeklikle dirseklerini gevşetip kalktığı yere görmüştü tekrar kendini.

Ruhu tekrar bir karanlığa garkolurken, Elif bir bilseydi nasıl bir buhrandaydı ağınızı açar mıydı ki?

Gözlerine hücum eden göz yaşlarını tutmuştu bu sefer. Tavana diktiği gözlerinin önüne Elif girince, "İyi görünmüyorsun, bilmediğim bir şey mi oldu?"dediklerine buruk bir tebessüm edemeden edemedi.

"İpi kopmuş gemi gibiyim, denizin üzerinde savrulduğumu hissediyorum. Belki bir umut karşıma liman çıkar diye bekliyorum. Ama bilmediğim bir şey var, bu denizin artık okyanus olduğu. Dertlerimin koca bir okyanusa dönüştüğünü unutuyorum. "

Küçük bir damla gözünün kenarından kayarak saçlarına karıştığını gören arkadaşı daha da endişelenmişti.

"Ceylin sen iyi değilsin, ne oldu iki günde? Bıraktığımda bu kadar dağılmamıştın arkadaşım, ne oldu sana?"

Ceylin başını gömdüğü yerden çıkarıp, yüzüne dökülen kara tutamlarini kulağının arkasına sıkıştırarak Elife baktı.

"Bilmem, sanırım babamın artık şımarık kızı değilim.. Dün omuzuna sanki koca yıllar yüklenmiş gibi. Bir umuda tutunuyorum işte. "

Elif Ceylinin yanına otururken"Anlat bana, ne oldu dün?"derken arkadaşının saçlarını okşamıştı.

Ceylin şevkate muhtaç bir şekilde gözlerinin içine bakıyordu arkadaşının.

'Elif' dese 'Dün kıyacaktım canıma. Ağabeyim ve Barlas yetişmeseydi karışacaktım Fırat'ın sularına. Ağabeyim çekip aldı uçurumun kucağından beni. O aldı ama bal bir çift gözün kollarına bıraktı. Söyledikleri içimi yaktı ' dese anlar mıydı yoksa kızar mıydı?

Yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirdi.

"Boş ver, daha fazla üzülmek istemiyorum. Dün dünde kaldı, bu gün ne kadar benim için zor olsa da evleniyorum. İster isteyerek ister istemeyerek, görevimi yerine getiriyorum. O yüzden daha fazla ne annemi ne de seni üzmek istemiyorum, bir an önce toparlanıp aşağı inelim. "

Elife cevap hakkı tanımadan, hızla ayaklanıp odasındaki banyoya girmişti hızlıca.

Odada kalan kız arkasından bakarken en iyisinin daha fazla deşmemek olduğuna karar kılmıştı.

Gözlerini pencereden içeri süzülen ışığa cevirdiginde, ciğerlerine dertli bir iç çekti.

Yeni bir gün doğuyordu. Elbet bu gün, bir gün Ceylin için de doğacaktı.



***





Geceden kalma uykusuzluk o gün başka birininde misafiriydi.

Sabâha kadar gözlerini kırpayan Barlas pencerenin önünde durmuş Midyat'ı izliyordu. Büyüleyiciydi.... Doğan güneşin ışıkları gökyüzünü süslerken, ne yazık ki adamın aklında başka bir güzellik vardı.

İki kara gözleri olan, ağlayınca burnunun ucu kızaran bir güzel....

Taşıyla toprağıyla Mardin çok güzeldi. Ama ondan haberi olsa kıskanırdı.

Bu gün sondu Barlas için. Bu günden sonra artık bu konakta hiç birşey eskisi gibi olmayacaktı. Barlasın hayatı tamamen değişecekti.

Gözleri uzaklardaydı. Canını sıkan bir şeyde, düşünceleriyle kalbinin bir hareket etmiyor oluşuydu. Şimdi nasıl hiss etmeliydi onu bilmiyordu mesela. Duyguları bir birine geçmiş gibiydi. Hiç bir duygusunu ayırt edemiyordu. Bu da onun beyninde fırtına etkisi yaratıyordu.

Bu gün Ceylin onun karısı olacaktı.

Ya sonra...?

Sonra ne olacaktı?

Sonra olacaklar kalbine koca bir ağırlık yaparken, düşünmeden edemiyordu.

Bi kaç ay sonra çocuk isteyecekti aşireti. Barlas asla zorla Xezale dokunmazdı. Onun, ya da bir başka kadının canını bile isteye yakacak kadar şerefsiz bir insan değildi.

Ama olacakları önceden düşünmesi gerekliydi.

Olmayınca baskı yapacaklardı muhtemelen, kuma getir diyeceklerdi.

Birinci karısına daha alışamamışken ikinci kez dini nikâhla evlendirmek isteyeceklerdi.

Gerçi evli olduğu kişi Ceylindi.

Alalade biri değildi. Ağa kızı, ağaydı. Hem de lafta değil, silahı alır alnının çatısına dayardı muhtemelen.

Peki o, başka birini getirir miydi ki onun üzerine?

Düşünmesine bile gerekli bir şey değildi bu.

Asla....

Gerekirse bir ömür onun kendisine gelmesini beklerdi. Ama gözünden bir damla yaşın bu yüzden sebebi olmazdı.

Dün ona verdiği sözü asla unutmayacaktı.

Ne de ona unutturmayacaktı.

Ceylini zora sokacak, onu üzecek, kıracak hiç bir şeyin olmasına müsade etmeyecekti.

Mecbur bırakılan evliliklerinde gerekirse en büyük yükü o omuzlayacaktı ama karısına tek bir taş bile değmemesini sağlayacaktı.

Çalan kapının sesiyle epeyce dalıp gitdiğini fark etti Barlas.

''Gir.''

Ellerini ceplerinden çıkartıp, arkasını döndüğünde kapının girişinden kafasını uzatmış ablasıyla göz göze gelmişti.

''Ablacığım?''diyen kadın mükemmel gülümsemesini sunuyordu kardeşine.

"Abla'm"diyen adam kollarını açmış gelmesini bekledi.

Her ne kadar ablasını olsa da minicik kalıyordu yanında.

Minas bunu bekliyor gibi gelip Barlasın kolları arasına girdiğinde, başını göğsüne yaslamıştı kardeşinin.

"Benim Can tanem, nasılsın?"

Barlas sıkı sıkıya sardığı ablasından duyduğu soruyla burukça tebessüm etmişti.

Sahi gerçekten, o nasıldı?

Birinin ona bu soruyu sormuş olması durdurmuştu zihnini.

"İyi gibiyim."dedi.."Bana bunu uzun zamandır biri sormamıştı. İyi olduğumu yani. Sanırım iyiyim. İyi olmaktan başka bir çarem yok çünkü. "

Kardeşinin durgunluğunu bu güne veriyordu. Ah bir bilse onun için ne hayalleri vardı.

Onun gülen yüzüyle ışıldayacaktı düğününde tüm sevdikleri. Böyle mahzun bakışlarıyla değil.

Ama içinde koca bir umut gezdiriyordu. O kız, kardeşinin kışına baharı getirecekti.

Minas kardeşinin boynuna sarılıp, bi müddet öylece kaldı.

"Görebiliyorum, benim çınarlı dağım boynunu bükmüş. Ama geçecek güzel gözlüm. Sen koca bir aşireti idare ediyorsun. Ama kaderi kimse idare edemez. Elbet bir gün bu devran dönecek. İyi olacaksın iyi olacaksınız ,her ikinizde. "

Ablasının bir anne edasıyla onu teskin edişini izlemek yanında olduğunu bilmek yüreğine ferahlık veriyordu adamın.

"İyi ki varsın ablam. Yokluğunu göstermesin rabbim. "

Minas bir adım Barlastan uzaklaşıp, elini yanağına koymuştu. Baş parmağıyla usul usul çenesini severken, "Bir bilse Ceylin nasıl bir adamla evleniyor, zil takıp oynar. O kadar güzel bir kalbe sahipsin ki, kalbin cennet gibi. Umarım bir birinizin kalbini görürsüzüz...."demişti.

Barlas onun sözlerine dudaklarını kıvırırken, "Ya ne demezsin, o kadar mutlu ki benimle evlendiğinde. Mutluluktan uçuyor."demişti alayla.

"Yapma Barlas, o kızı çok iyi anlıyorum ben. Yaptıklarını da taktir ediyorum. Ben olsam yerinde yapamazdım. Ablasının yerine geçirdiler bir anda kızı. Öyle gözü kör bir kız değil üstelik. Dünyanın işleyişinden haberdar. Adaleti arayacak kadar hemde. Ona anlayışla yaklaşacağını biliyorum. "

Barlasın yine aklı harelerinde ateş oynayan kıza giderken, konuyu dağıtması gerektiğinin farkındaydı.

"Sen eskiden böyle değildim, anne olduktan sonra değiştin. Başımızda gestapo'luk yapardın, unuttun mu?"

Minas kardeşinin omzuna yalancı bir sille vurup, "Aşk olsun Barlas....Ben ne zaman öyle oldum?"

O an odaya paldır küldür dalan Berzan ikiliyi gördüğü an"Bensiz kardeşçilik ha, nasıl vicdanınız el veriyor yahu?"deyip ablasının arkasından sarılmıştı.

Barlas onun bu abartı sözlerine göz devirirken, Minas her zaman olduğu gibi eğleniyordu onun bu halleriyle.

"Sssht, kız sana demedim mi kıskanıyorum seni ben diye? Bana ablalık yap bir, anlamam ben. "

Minas başını arkaya yaslayıp, Berzana bakarken "Şansına küs, dübare*( küçük erkek kardeş, sonradan olan), , senden başka ablalık yapacak çok kişi var. Hem sana yengen yapar bundan sonra ablalık."dediğinde Berzan munzur bir sırıtışla Barlas'a bakmıştı göz ucu.

"Kocasından zaman kalırsa, yapar tâbi."

Barlas ışık hızıyla gözleri gereksiz kardeşinin varlığını bulurken, dişlerinin arasından tıslayarak "Yemin ederim elimde kalırsın, behane olursun bu güne Berzan. "Dediğinde Berzan ablasının arkasına koca cüssesiyle saklanmaya çalışıyordu.

"Abla ne oldu bu Tazmanya canavarına? Canını sen sıkmadın değil mi?"

"Benim bu odada canımı sıkan yegane varlık sensin benim gereksiz kardesim, defol git odadan. "

Minas her zamanki gibi gülerek atışmalarını izliyordu kardeşlerinin.

Bir küçük Asminleri eksikti. Onun yokluğu kalbine oturmuştu.

Düğünden sonra Almanya'ya taşınacak olduklarını öğrendiğinden beri bir gözü ağlarken bir gözü gülüyordu.

Hiç bu kadar uzağa gitmemişti kardeşi.

İç çekip, Berzanın koluna girmişti.

"Hadi biz çıkalım, ağabeyini daha fazla delirtme sende. "

Barlas minnetle ablasına bakıp, bakışlarıyla teşekkür ediyordu başından bunu aldı diye.

Onların gidişlerini izledikten sonra, artık hazırlanma vaktinin geldiğini anlamıştı.

Odasına son kez bakıp, çıkarken biliyordu ki akşam bu odada uyumayacaktı.

Bu gün bu odasına da vedasıydı.






5 SAAT SONRA.



Elif gözleri dolu dolu arkadaşının beyaz kuğu gibi süzülüşünü izliyordu odasında.

Sonunda bütün hazırlıkları bitmişti genç kızın. Saçını tam 3,5 saatde bitirmişlerdi.

Ceylin tüm mızmızlanmalarına rağmen, kuaför ve ekibini bıktırmalarına inat sonunda bitmişti.

Tüm güzelliğini ön plana cikaracak sade ama şık bir makyaj vardı yüzünde.

Ama yanında biri vardı ki, Ceylin kendisini unutup onun derdine düşmüştü.

Tam üç kez bozup tekrar yapılan saçıyla arkadaşı.

Elif'e saçı bir türlü beğendirememişlerdi kuaförler çünkü. Sanki Ceylin değilde Elif evleniyordu o gün. Sonunda bittiğinde güzel bir dağınık topuz yapılmıştı ensesinde.

Ceylin sinir krizleri geçirdikten sonra artık birine karar kılmıştı.

Tüm derdin bir dağınık topuz olması gariptirki hem delirtmiş onu hemde güldürmüştü.

İçten içe biliyordu çünkü arkadaşının bu çabaları onun aklını dağıtmak için yapılıyordu. Minnetardı ona. İyi ki yanındaydı....

Aynadan kendisini izlerken, o gördüğü gelinlere benzediğini hissetti.

Güzel olduğunu biliyordu. Ama yüzünde gizlenen burukluk her bir şeye gölge düşürüyordu.

"Heyecanlı mısın?"

Diye sorulan soruyla gözlerini aynadan ona bakan arkadaşına çevirdi.

Nasıl hissetmeliydi onu bile bilmiyordu.

Sahii...

Nasıl hissetmeliydi? ...

Heyecanlı...?

Üzgün....?

Yoksa tedirgin mi....?

Aslında her üçü de vardı onda.

Ama içinde gariptir ki en çok heyecan ağır basıyordu. Ellerinin içi terliyordu.

"Bilmem, sanırım heyecanlıyım. Ellerimin içi belki de bu yüzden terliyordur. "Deyip avuç içlerini ona göstermişti.

Elif arkadaşına arkadan sarılıp kolunu ona dolarken"Sanırım ben evlenene kadar dünyada ki en güzel gelin oldun."dediğinde Ceylin gülmüştü.

"Bunu iltifat olarak kabul edeceğim, kusura bakma."

Odanın kapısı tıklatılırken, içeri giren kadın grubuyla Ceylini bir tedirginlik almaya başlamıştı.

Küçücük odaya doluşan, Annesi, Elif'in annesi Sümbül hanım, Salih'in annesi Firgiyye hanım ve akraba takımından bir çok kişi hepsi hayır dualarını Ceyline iletirken genç kızın gözleri annesinin üzerindeydi.

Buğulu gözlerle onu izleyen annesi.

Bir şey demedi, sadece ikiside izledi bir müddet bir birlerini.

Bu anı tarif et deseler sanırsa artık edemezdi.

Aşağıdan duyulan müzik sesleri, sona yaklaştığının evine vedasının habercisiydi.

Ne kadar istemesede dolan gözlerine engel olamıyordu.

Ama ne olursa olsun, bu evden mutsuz ayrılmayacaktı. Herkese inat her şeye inat mutlu olacaktı.

***





Barlas eline aldığı kravatı bir o tarafa bir bu tarafa evirip çeviriyordu ama bir türlü doğru dürüst takamıyordu boynuna.

Bu mereti hiç takamamıştı ömrü hayatında. Ne gerek vardı bilmiyordu.

Sonunda bıkıp elindekini yatağın üstüne fırlattığında, çekmeceden aldığı kol düymelerini manşetlerine taktı. Aynaya kafasını kaldırıdığında anasının ıslak gözler ardında kendisini izlediğini görmüştü.

Rojin hanım en büyük arzusunu gerçekleştiriyordu o gün. Oğlunun şanına yakışır bir düğün yapıyordu.

Gözünden akan yaşlar mutluluk göz yaşlarıydı.

Tek bir söz demeden yatağın üstünde duran kravatı alıp oğlunun boynuna ustalıkla taktı.

'Senin gibi bağlayamıyorum annem. Boğuşuyorum ama bir türlü bağlayamıyorum.''diyen oğlunun sözlerine gülmüştü kadın.

Yüzünde hafif tebessüm kalırken, "Gelinim bağlar artık bu günden sonra, artık bu görev onundur. "Derken Barlas annesinin yanaklarına ellerini koyup alnına dudaklarını bastırmıştı.

"Benim güzel anam, bir davul zurna getirtip oynamadığın kaldı avluda beni evlendirdiğin için. Bu kadar belli etme mutlu olduğunu."

Rojin hanım kaşlarını çatarken, "Yaşına bakmam, yatırırım seni dizime Barlas. "Deduğinde Barlas dişlerini gösterecek şekilde gülümsemişti. Ona sarılırken aklındakileri de annesiyle bölüştü.

"Bu mutluluğunun bir diğer sebebi kızının da sevdiği adamla evleniyor oluşu değil mi? Emanet ettiğin adama güveniyorsun....."

Rojin hanım içten içe itiraf edemediği gerçeği oğlunun ağızından duyar duymaz kabullenmişti.

Doğrusu içinde koca bir burukluk vardı. İstediği gibi oğlunu evlendiriyordu ama kızı değildi.

Tek yüreğini soğutan sevdiği ile evleniyor oluşuydu.

"Düğünden sonra Almanya'ya gidiyorlar. Nasıl hasretine dayanacağım bilmiyorum. ".

İşte bu gerçeklik Barlasın da canını sıkıyordu. Birtaneciği, küçüğü uzak ellere taşınıyordu.

"Salihin buraya taşınması zor annem, yılın belirli aralıklarıyla geliyordu. İşleri orda, düzenini de temelli oraya kuracak. Belli ki Asmin için bir ayağı hep buradaydı. "

Son söylediği cümle homurtu gibi çıksa da dudaklarından, sözlerine devam etmedi.

Keşke diyordu içinden keşke ilk bana gelselerdi. Bu kadar olaya gerek kalmadan her şeyi halledebilirdi belki.....

Ama Xezal......

Daha evlenmeden onun varlığına bu kadar kendini alıştırmış olmasına hayret ediyordu.

Belki Salih gelip, Asmini kaçırmadan isteseydi onu, onların düğününde görecekti...

Belki de Xezali orada gördüğünde.......

''Hadi artık gidelim, Kadim konağı bizi bekler. Düğününe gecikmek istemezsin her hâl.''

Barlası düşüncelerinden o çekip çıkarırken, aklına gelen düşünce boğazının kurumasına sebep olmuştu.

Ama aslında emindi Barlas. ..

Ceylini başka nerede görseydi kesin orada ona vurulurdu. Aşık olunmayacak kadar kayıtsız kalamazdı.

Ama şimdi aralarında koca bir uçurum varmış gibi hissediyordu.

Genç adam başını salayıp, odadan çıktığında kapının önünde Hakanla Berzanı konuşurken görmüştü.

Onlari ilk fark eden Berzan olurken, "Mardin kızlarının gözü yaşlı Barlas Miran. Damatlıkla ateş ediyorsun, ateş vallaha. "Dediğinde sözleri Barlası ve annesini güldürmüştü.

"Darısı sizin başınıza inşallah oğlum,bir oglumdan gördüm. Rabb'im nasip eylesin, iki kuzumdan da göreyim."

Rojin hanım iki adamın da yanağını okşarken, içinden amin dedikten sonra aralarından ayrılmıştı yavaşca.

Berzan duyduğu şeyle gözlerini bereltirken, Hakan'ın tükürüğü boğazına kaçmıştı.. Sanki korkunç bişeye şahid olmuş gibiydi her ikisi.

Hakandan ses gelmezken, Berzan giden annesinin arkasından bakmıştı bir süre.

''Aman anne ya, Allah yazdıysa bozsun, tövbe. Ben hayatda evlenmem. Kızları gözü yaşlı bırakmaya gönlüm el vermez benim. Bir Miran erkeği evlenmiş ola bilir ama beni onlardan asla mahrum bırakmam. Hiç öyle susma, sen benden büyüksün Hakan bey, Sıra sende.''

Hakanın gülen yüzü bir anda düşünce bu sefer gülen taraf Berzan Miranın tarafı olmuştu.

Hakan kaşlarını olmaz anlamımda kaldırıp, kolunu Berzanın omzuna attı.

''Olmaz o iş a'bisi. Ben evlilik adamı değilim. Ağabeyin gibi elimi eteğimi hovardalıktan çekemem ben. "

Barlas iki geveze adamı daha fazla dinleyemeyeceğini anladığı an onları gerisinde bırakıp merdivenlere yönelmişti.

Peşinden geldiklerini bilsede merdivenlerin başından aşağısı mahşer yeri gibi kalabalık olduğunu görmüştü. Onların inmesiyle zılgıt sesleri yükselmişti konaktan.

Hakan elini Barlasın omzuna koyup, sıktı.

''Artık gelin ağamızı getirme zamanı geldi Barlas ağa.''

Barlas duyduğu sıfatla dudaklarına engel olamazken, başıyla Hakanı onaylamıştı....


***






Saatler geçtikce Ceylinin anlamlandıramadığı heyecanı artıyodu katbe kat. Neden heyecanlıydı ki o? Bu gününde diğer günlerden biri gibi olucağını sanıyordu oysaki. Ama isim veremediği heyecanı içinde kıpır kıpır kelebeklerin uçuşmasına sebep oluyordu. Bu günden sonra hiç bir şey eskisi gibi olmayacağı bildiğindendi belki. Ama bu durumda heyecanlı değil de üzgün olması gerekmez miydi?.

Ailesinden evinden ayrılıyordu. Daha dün bu yüzden uçurumun kenarında deyilmiydi ki. Üzüntüsü vardı tabi, ama heyecanının yanında az kalıyordu.

Dünden beri aklına yuva yapan düşüncelerinine dur diyemiyordu.

O kadar içten bir yemin etmişti ki adam.

Elif Ceylinin bu hallerini gülerek izliyordu kenardan. Çok sevdiği kardeşi, en yakın arkadaşı heyecandan elleri titriyor, eli ayağı dolaşıyordu.

Birazdan Fırat gelip gelin kuşağını takacaktı.

Ceylin Elifin kendisine bakıp bakıp kıkırdadığını görünce, dayanamayıp sordu.

''Elif, ben neden bu kadar heyecanlıyım ya?''

Elif bi kahkaha patlatıp, Ceylinin yanına giderek elini tuttu.

''Ee evleniyosun ondandır kuzum. Hem... ne o Ceylin xânım, hani sabah
heycan falan olmaz diyordun, ne oldu? ''

Genç kız yüzünü buruşturup, aynanın karşısına geçtiğinde kendini izledi. Duyduklarının gerçeklik payı canını sıkıyordu.

''Ne bileyim canım, her gün evlenmiyorum sonuçta. Bende anlamadım.''

Hala kıkırdıyordu genç kıza bakıp. Ceylin'se belli etmese de onun bu haline sinir oluyordu.

Ne olurdu biraz rahat olsaydı....

Kapının çalmasıyla gözler kapıya yöneldiğinde, kapıdan tüm karizmasıyla Fırat Kadim girmişti içeri .

Elif hayran hayran bakmaya devam ederken, bu halleri Ceylinin gözünden kaçmamıştı. Tabi bu durum Elifde Fırata karşı artı puanlar yapıyordu. Onun haberi olmasa da içi gidiyordu Elif'in ona bakarken.

''Girebilir miyim kızlar? ''

İlk önce sormuştu. İçeri girmeden önce bu konuşmayı defalarca aklından geçirmesine rağmen kardeşini görür görmez tüm aklındakiler uçup gitmişti.

''Gel ağabey...''

Zaten Ceylin onun geleceğini biliyordu beline takacağı kuşak için.

''Ben çıkayım, bir şey olursa seslenirsin.''

Elif izin isteyip kapıdan çıkacakken, göz ucu genç adama hala bakıyordu.

Kapının kapanmasıyla Fırat bir Ceylin'e birde elindeki gelin kuşağına bakıyordu.

Bazı cahil kesime göre bu kuşak bekâret kuşağı adlandırıyorlardı. Gelinin bakire olduğunun utanç verici kanıtı gibi.

Ama gerçek böyle değildi. Babannesi bütün çocuklarına, torunlarına bu kuşagın bereket kuşağı olduğunu, gelinin gittiği yere bereket ve uğur götüreceğine inanıldığını söylerdi.

Ceylin bunu bilmenin rahatlığını yaşıyordu.

Dün olanlardan sonra Fırat, kardeşini hiç bırakmak istemiyordu bile, ama mecburdu.

Küçük adımlarla kız kardeşinin önünde durduğunda dolan gözlerini gizlemedi.

"Bereket kuşağı...."dedi elindekini gülümseyerek gosterip.

"Rahmetli babannemin dediklerini hiç unutmam. Gittiğin yere urzu*(bereket) götür deli gözlüm. Miran konağı, varlığınla ışıldasın. Başka güneşe ihtiyaç duymasın. Ayağın düşerli olsun.

Sen ağa kızısın, ondan da önce sırf ağasın. Bu güne kadar attığın her adımda bunu cümle cihana gösterdin. Seninle bir ağabey olarak gurur duyuyorum. "

Küçük kardeşi ona parıldayan gözlerle bakıyordu. Zaten hep kıskanmıştı onun bu hallerini. Ne olursa olsun gözlerindeki bu umut ışıkları sönmüyordu asla.

Yüzüne tebessüm yerleştirip, genç kızın alnına dudaklarını bastırdı Fırat.

Çekidiğinde gördüğü manzara yüreğini burkmuştu adamın. Kara gözleri buğulanmıştı Ceylinin. Ha ağladı, ağlayacaktı. Kıyamazdı ki o, onun incilerine. Ama başkaları kıyıyordu işte.

''Ağlama kardeşim, bu gün ağlanacak gün değil. Hem..''

Fırat sözünüyarıda kesip, ceketinin cebine elini uzatarak telefonunu çıkarttı.

''Seni biriyle görüştürmek istiyorum.''

Ceylin boncuk boncuk gözlerle ağabeysinin ne yaptığını anlamaya çalışıyordu. Fırat telefonu tuşlayıp kulağına götürdü.

''Ne? ''

Ceylin sorusuna Fırat 'bir dakika' der gibi parmağını kaldırmıştı.

Telefon açılınca Fıratın yüzünde hüzünlü bir tebessüm oluşmuştu. Telefonu Ceyline uzatıp, bir adım geri çekildi.

Ceylin titreyen ellerine aldırış etmeden, ürkekce telefonu aldı.
Yüzüne bakmadan kulağına götürdü.

Biliyordu çünkü kim olduğunu.

''Alo? ''

Gözleri hala ağabeysindeydi genç kızın. Fırat ağlamalı duruyordu karşısında. Merakı ses gelmeyen telefonla bir kademe daha artıyordu.

''A-alo...Ceylin''

Duyduğu sesle zor tuttuğu göz yaşı söz dinlemeyip firar etmişti artık. Yerine çivi gibi çakılmıştı, boğazı düğümlenmişti genç kızın. Günlerdir duymayı beklediği sesin sahibiydi bu.

''Abla..''

Ablasıydı, biricik ablasıydı telefonun öteki ucunda ki. Yaşasın diye kendini feda ettiği ablası.

''Ceylin, kardeşim.''

Zeyşanın hıçkırıkları telefondan uzakta bile duyulur cinsteydi. Ne kadar zor olduğunu hiç kimse anlayamazdı belki ama ablası anlardı. Tek ihtiyacı olduğu kişiye hasretti.

''Ağlama ablacığım, nasılsın, iyi misin?''

''İyiyim kardeşim, beni bırak sen nasılsın? Sorduğum soruya bak. Affet beni Ceylin, yalvarırım affet. Hayatını mahvettiğim için affet kardeşim. Hayallerin için affet. Sana ablalık yapamadığım için affet. Yanında olamadığım, yaralarını saramadığım, derdine şerik olamadığım için binlerce kez affet''

Hıçkırarak ağlıyordu Zeyşan. Her kelimesinde Ceylinin içi acıyodu. O hata yapmamıştı ki. Sadece sevmişti. Defalarca söylediği gibi.

Aşk hata değildi . Yapılabilecek en büyük doğruydu.

''Ne affetmesi abla, sen hata yapmadın ki. Sana kaç defa söyledim. Sen sadece sevdin. Sana asla kızmıyorum ben. Sende kendini azad et artık. Ben her şeyi senin için kabullendim. Mutlu olmazsan ne anlamı kalır ki. Yalvarırım ağlama artık, yalvarırım abla. Lütfen. Lütfen ağlama.''

Ceylin makyajının akacağını umursamadan hıçkırarak ağlıyordu. Dizleri titriyordu genç kızın.

''Böyle söyleme kardeşim. Sen böyle söyledikce benim içim parça parça oluyor. Ağlama lütfen güzelim benim. Ağlama makyajın akacak yoksa. Akmıştır şimdiye. Kızar annem sonra. Çok güzelsindir sen şimdi, peri kızı gibi olmuşsundur. Mutlu olmanı çok istiyorum Ceylin. Benim bencilliğim yüzünden mutsuz olduğunu biliyorum. Allah'ın her günü her saati senin için dua ediyorum. Allah'ım kardeşimin yüzünü güldür, benim vebalimi boynuna yüklenmesin diye.. ''

Genç kız göz yaşlarının arasından burukca gülümsemişti. Fırata döndüğünde ağladığını görmüştü onunda.

''Tamam abla, aktı akacağı kadar. Ama ağlamam, sen istiyosun ya, ağlamam ben. ''

''Bak kardeşim, seni buna mecmur edemem ama, Barlas iyi biri. Bu ne kadar saçma gele bilirse kulağa öyle saçma geliyor ama Barlas gerçekten iyi biri. Benim yaptıklarımı hak etmeyecek kadar iyi biri. Ondan kaçmam onun kötü olduğu anlamına gelmesin.

Gönül sarayı yol geçen hanı değildir kardeşim. Gönül dergahtır. Elini kollunu sallayan içeri giremez, günahtır. Benim dergâhımda Ali vardı.

Barlas en iyi kalbe kurulacak bir adam. Demem o ki, Miran konağını kendine zindan etme. Bu senin elinde. Ona bir şans ver. Miran olmaya bir şans ver Ceylin. Lütfen, mutlu olmamı, mutlu olmanı istiyosan bunu yap.''

Ceylin sessiz kalmıştı. Ne cevap vermeliydi bilmemişti.

Ne güzel anlatmıştı.

Cevapsız soru gibiydi bu. Asla bir cevabı olmazdı. Denemeliydi. Denemekten başka çaresi yoktu.

''Seni bir daha ne zaman göreceğim? Çok özledim seni.''

''Bilmem. Sen babannemin Xezalisin, yaparsın bi delilik.''

Ablası bilseydi keşke artık başka birininde Xezaliydi. Burukça gülümsemesi tekrar almıştı yerini genç kızın yüzünde.

" Kapatmam lazım. Seni seviyorum kardeşim. ''

''Bende seni seviyorum abla... Hemde çok seviyorum.''

Kapanan telefonu kulağından yavaşca ayırıp, abisine uzattı.

Konuşmaların hepsine şahit olmuştu oda.

Yaşlı gözlerini silip, "İkinizde bu hayattaki en değerli hazinemsiniz. Sizi koruyamasam da, ağabeynizin her zaman yanınızda olduğunu bilin. "Dediğinde Ceylin daha fazla dayanamayıp Fırat'ın kollarının arasına girmişti.

Orada öyle ne kadar kaldılar muammaydı. Ama çalınan kapıyla aralanmak zorunda kalmışlardı.

Elif içeri girdiğinde Ceylini görür görmez ufak çaplı bi çığlık attı. Daha bir kaç dakika önce ki kızdan eser yoktu şimdi karşısında.

''Aman tanrım. Ceylin ne oldu sana böyle? ''

Ceylin bir ağabeyine, bir de Elife baktı.

''Azcık ağladım da.''

Elif'in sesinin çıktığına şahit oluyordu. Bu duruma şaşırsa da ses etmedi.

Elif hemen makyaj çantasını getirip Ceylini koltuğa oturttu bir çırpıda.

''Ağabey sen çıkma, Elif işini bitirsin şu kuşağı bağlayıp sonra çıkarsın. Zaten gelmek üzeredirler.''

Fırat başını sallayıp karşıda duran koltulardan birine geçip oturmuştu.

Elif söylene söylene Ceylinin akan makyajını temizledi. .

Arkasında duran Fıratla dikkati dağılsada, işini profösyonel makyözlerden daha özenli yapıyordu.

''Ah Ceylin, ah. Ne vardı da bu kadar ağladın.''

Ceylin gözlerini devirip, Elife bakmamaya çalıştı. Bakışları abisine kaydığında telefonuna bakındığını görmüştü. Elif'e hiç bakmıyordu.

Baksa ne kadar güzel olduğunu bir farketseydi keşke. Elif'in elinin titremesi ağabeyinin varlığındandı, bunu biliyordu.

''Tamam Elif, abartma istersen.''

Genç kız, Ceyline kötü kötü bakıp, genç kızın yüzünde son rötuşları yapmıştı hızlı hızlı..

''Sus kız!''

Sesinin çok çıktığını fark edip arkasında duran Fırata göz ucu baktığında adamın oralı bile olmadığını görüp iç çekmişti.

Sonra sesini biraz kısıp, devam etti sözlerine.

''Çok güzel oldun. O makyöz bozuntusundan daha güzel yaptım ben.''

İkiside kıkırdarken, Ceylin ablasının sesini duymanın rahatlığı ile ferahladığını hissetmişti.

Artık daha iyiydi.

İşinin bittiğine kanaat getirip, elinden tutan Elif'in yönlendirmesiyle aynaya baktığında az öncekinden daha iyi bir makyajla karşılaşmıştı.

Arkadaşının yanağından makas alıp, aldığı makası öpmüştü.

Fırat da onların ayaklandığını görüp, kalkmıştı o arada. Yanına koyduğu gelin kuşağını elin alıp, çekilen Elifin yerine geçti.

''Artık ben görevimi tamamlayayım.''

Kuşağı beline bağlayan ağabeyi, dolan gözlerle kardeşinin alnına dudaklarını bastırdı.

Açılan kapıyla, gözler o yöne doğrulduğunda içeri Hatice hanımla, Selim ağa girmişti yavaşca. Belli ki, kızlarıyla vedalaşmaya gelmişlerdi.

Babası kızını öyle görünce, dudaklarından bir ah yükselmişti.

Ceylin sımsıcak gülümseyip, ilk önce babasına sarıldı. Hatice hanımdan homurtular yükselmişti tabi o an.

''Babasının kızı, anasına gelmez ilk. Babaya gidecek illa-....''

Selim ağa, sıkı sıkıya sardığı kollarının arasından bir güvercin tutuyordu sanki.

Biraz sonra ellerini açacak o güvercini bırakacaktı.

Güvercinini canından çok seviyordu o.

Kızından biraz ayrıldığında gözlerinin içine bakıyordu o an.

"Seni bu güne kadar, Allah şahidimdir ki Fırattan ayırmadım. Erkek evlat deyip kayırmalara inat ben hep seni kayırdım. Hoyrat yetiştirdim, asilik işledim fıtratına. Sen yürüyünce yer titresin istedim. Bana göre değil, tüm âlem sana, sen için saygı duysun istedim. Öyle de oldu. Bir güne bir gün başımı eğdirmedin, yüzümü düşürmedin. Gözüm pişmanlıkla bakmadı sana.

Kızım, Ceylinim.....*Cennetimin kapısı..... Cennetimin müjdesi....

Ben bu cihanda da öteki cihanda da senden razıyım kızım. Sen bana evlatların en hayırlısı oldun, Allah'ta senden razı olsun. "

(Ceylin, Cennetin kapısı demek.
Not: Yazarınız evlendiği gün babasının dediği sözleri yazdı buraya. )

Genç kız babasından duyduğu sözlere daha fazla dayanamazken, göz yaşlarını bu seferde tutamamıştı. Elif'in ona tekrar kızacağını bilse de yapamamıştı işte.

Hangi evlat babadan işittiği bunca güzel söz karşısında dura bilirdi ki.

Eğilip, ellerinden öptü adamın.

Ondan ayrıldığı gibi ağlayarak onları izleyen annesinin boynuna sarıldı.

Ağlamamak içim diretiyordu genç kız. Zira gözlerine yığılan yaşların Elifin gazabından haberleri yoktu.
Bu sefer Ceylini gebertirdi Elif.

"Benim Gül kokulum, mis kokulum. Evimin son beşiği. Son bebek sesi. Bu annen ne kadar kırsada kalbini, sen hep büyüklük ettin. Aldırış etmedin. Evimin en çok bana benzeyeni. Belkide bu yüzden hep karşımda bir tek sen durdun. Belki de bundan mütevelli sözüm bir tek sana işlemedi. İyi ki de işlemedi.

Sen inci tanemsin. Koş koca deryalarda benim bebeğim, biricik incimsin.

Babanın her dediğine bende katılıyorum. Senin annen olmaktan hep gurur duydum. Bundan sonra da duyacağım benim güzel kızım. Allah gittiğin yerde kademlerini mübarek eylesin. "

Biricik kara kuzusu evlenip yuvadan uçuyordu bu gün.

Ceylin annesinin ellerini öpüp yüzüne yerleştirdi. Hatice hanım avuçarının içindeki yüzün ıslak gözlerine, yanaklarına küçük öpücükler kondurmuştu.

''Kızım, canım kızım. Sen ağlarsan bende ağlarım, sen gülersen bende gülerim. Seninle olamıyorum ama seninle hep ağlarım kara kuzum. Sen bu gün gelin olup gitsende, unutma. Burda her zaman bir anan bir baban var. Bu konağın kapısı sana her zaman açıktır Ceylin'im. Ayağına taş deyse, dünyayı tersine çeviririm. Üzerlerse üzerim, ağlatırlarsa ağlatırım. Bu sefer kimseyi gözüm görmez. Bu eşik, senindir kızım. *Lepirine toz konmasına izin vermeyeceğim. (Ayak izi) ''

Hatice hanım akan göz yaşlarını silmeden, elbisesinin kol kısmına yerleştirdiği anahtarı çıkarıp kızına uzzattı.

Ceylin anahtarı görür görmez, bastırdığı hıçkırıklarına engel olamamıştı.

Evinin anahtarı. Konağının, yuvasının.

"Bu sende dursun. Bir diğerini ablana verdim gitmeden önce. Onu senin gibi görmek nasip olmadı ama sana dediklerimi ona da dedim. Ben olsam da olmasamda bu ev sizin evinizdir."

Son bir kez daha basmıştı kızını bağrına. Çekmişti kokusunu içine.

İkiside ağlıyordu artık. Biri kızı için diğeri de bu kadar güzel bir aileye şükrettiği için.

Kenarda durup bakanlarda, dinleyenlerde ağlıyordu.

Elif Ceyline diyordu ama zırıl zırıl ağlamıştı.

Kolay değildi. Bu sahneye kim şahit olsa yüreği dağlanırdı.

Selim ağa yaşlı gözlerle küçük şımarık kızına sarıldı bir kez daha. Omzuna gömdüğü başını kaldırmadan ağladı.

Belki onu ve kardeşini koruyamamıştı ama bir baba gibi sarıla bilirdi değil mi?

O da elinden gelen son şeyi yapıyordu. Sarılıyordu. Bu hali kudretli bir ağadan çok, çaresiz bir babanın haliydi. Bu göz yaşları dağları yerinden titreten Selim ağanın değil de, kızını evlendiren yaşlı bir babanın göz yaşlarıydı.

"Ayy, tamam artık. Ağlaya ağlaya bir hâl olduk. Elif kızım sana zahmet düzelt şu kızın makyajını bir kez daha. "

Hatice hanım ayrılıp, Elif'e döndüğünde onunda kendilerinden beter oldugunu görmüştü.

Elif hemencecik tekrar sessizce bu sefer Ceylinin yüzünü düzeltirken, ardından kendine de yapmıştı aynı işlemi.

Kapıda beliren Ayşeyle, kız çekinerek içeri girdi.

''Ağam Miranların gelin alayı geldi. Aşağı inmenizi bekliyorlar.''

Son kez kızının yüzünü avuçlarının arasına alıp baş parmağıyla, yüzünü okşadı.

Alnına öpücük bırakıp, tek kelime etmeden kapıdan çıktı. Ardından onu izleyen Hatice hanımda kızının elini son kez sıkıp, hayır duasını etti kapıdan çıkmadan önce.

İşte artık son kez odasına bakmasının zamanı gelmişti.

Çocukluğunun geçtiği odada, artık son kez bulunuyordu genç kız olarak.

Fırat az önceki duygu selinden daha çıkamamış bir halde kız kardeşine kolunu uzatıp dururken''Hazır mısın? ''Diye sordu .

Aslında bu soruda cevapsız bir soruydu. Cevabı yoktu bu sorununda . Hazır olup olmaması kimsenin umrunda değildi. İstese de istemese de hazırdı o, olmalıydı.

Ama Ceylin herşeye rağmen hazırdı.

Başını olumlu anlamda salladı genç kız. Duvağın altından yine buğulanan gözleri belli olmuyordu Allahtan.

''Hazırım.''dedi. Bundan sonra gelecek olan her şeye hazırım.










Bana düşüncelerini yaz lütfen olur mu? ❤️ 🐦 (Not: düzenlerken ağladım)

Continue Reading

You'll Also Like

Leyla By Jutenya_

General Fiction

1.3M 76.6K 37
İhanet kategorisinde 1. Sırada Adam dehşetler içerisinde karısını izliyordu. Karısı kırdığı aynanın sivri bir parçasını almış. Boğazında tutuyordu...
711K 24.6K 63
"Anlıyorum çok iyi anlıyorum ben sizi, orda ne duygular içinde olduğunuzu anlıyorum." "Anlayamazsın öğretmen yaşamadan anlayamazsın en yakınını kaybe...
140K 13.6K 40
Kerem Aktürkoğlu & Kumsal Yıldız
322K 11K 25
Sevdiği adamın nişanlanacağını öğrenen Leyla, başka şehirde okumaya karar verir. Ama abisinin düğünü için iki yıl sonra geri döner. Bu geri dönüş, es...