DAĞ ÇİÇEĞİM

Av ucan_hayaller_

14.6K 3.1K 2.3K

Asmin Acar Ailesinin geçmişinin başına neler getireceğini bilmeden hayallerinin peşinden giden ve vazgeçmeyen... Mer

Tanıtım
* 1. bölüm *
* 2. Bölüm *
*3. Bölüm*
* 4 Bölüm *
*5. Bölüm*
*7. Bölüm *
* RÖPORTAJ *
* 8. Bölüm *
*9.Bölüm*

* 6. Bölüm *

1K 265 189
Av ucan_hayaller_

multi = Mirza'nın işte ki hali


Şarkı= Alan walker / Faded



"Erkek güzel bulduğu her kadına aşık olur.

Adam yalnızca bir kadına."



= HATIRLATMA =

"Seni bir daha yanım da, şirketim de, benim bulunduğum ortam da dahi görmeyeceğim. Anladın mı beni Selin?"

Adını sonun da öğrendiğim Selin başını o kadar hızlı salladı ki, biraz daha zorlasa yerinde çıkardı herhalde. Neredeyse koşar adımlarla asansöre doğru ilerledi. Mirza onun arkasında bakmaya bile tenezzül etmeden, tekrar bana döndü ve eliyle belime baskı uygulayıp, beni tekrar yürütmeye başladı.

Bütün olayları, başımın dönmesini ,her şeyi unuttum. Şu an tek odak noktam belimde ki elin, vücuduma yaydığı enerji ve sıcaklıktan başka bir şey değildi.

Bana neler oluyor?


******


İnsanoğlu anlaşılması zor varlıklardır, içinde yaşadığı duyguları çözemezsiniz. O kişi size kendini açmadığı ve kendi benliğini göstermediği sürece, tam anlamıyla onu tanıyor sayılmazsınız. Çözebilmek için, bir bütün olmak gerekir. Onun tek kaşını kaldırmasından, derin derin nefes almasından, ellerini yumruk yapmasından ve bunun gibi nice hareketlerden, ne hissettiğini anlamak için O, olmak gerekir. Ben de şu an Mirza'nın, nasıl bir ruh halinde olduğunu çözemiyorum. Onu çözebilmem için, bana kendini açması gerekir. Tabi ki bu ihtimal olanaksızın da dışında, imkansız gibi bir şey.

Nedendir bilmem ama bu düşüncelerim beni, Mirza'yı baştan aşağı bütün hareketlerini incelememe neden oldu.

Odanın ortasında elinde telefonu ile dönüp duruyor ve farkında olmadan, başımın daha da dönmesini sebep oluyordu. İlk olarak yüzeysel bir şekilde incelemeye başladım. 

Üzerine tam oturan beyaz bir gömlek, krem tonların da kravat, onun üzerinde de yelek, ve en dikkatimi çeken şey köstekli saati oldu. Babamda aynı bu tarz da saati vardı, ve ona çok yakıştırıyordum. Ama Mirza' da daha değişik duruyor. Sanki ona daha ağır bir hava katmış, ve olduğundan daha olgun gösteriyordu. Pantolon olarak da gri rengini seçmiş. 

Bu şekilde incelemem bitince, bu sefer tepkilerini analiz etmeye çalıştım kendimce. Bir elinde telefon, diğeri ise pantolonun cebinde, kaşları çatık halde telefonun karşısında ki kişiye bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Hafiften sinirlenmeye başladığını, derin nefeslerinden ve elini cebinden çıkarıp, uzun saç tutamlarının arasından geçirip, dağılmasına sebep olmasından anladım.

Şu an bulunduğum durumu anlatmaya, kelimelerim yetmeye bilir. Kendimi o derece değişik hissediyorum. Duygularım iç içe girmiş, karman çorman bir şekilde beni yok etmeye başlamıştı. Buna daha fazla göz yumamazdım. Yoksa sonumun iyi olmayacağı, başından belli ve kendimi kaptırmayıp, dizginlemem gerektiğinin farkındayım.

Ben bu şekilde dalgın bir halde ona bakarken, telefonda ki kişiye 10 dakika içinde burada olmasını tembihledi ve bana doğru döndü. Onu incelediğimi fark edince, yüzünde kendinden emin sırıtışı yerleştirdi, ve duruşunun dikleştirip bana bakmaya başladı.

Ben ise yakalandığım anda başımı öne eğip, yüzümü ondan gizlemeye çalıştım. Her ne kadar utanmamaya ve yüzümün kızarmaması için çabalasam da, elimde olmadığı için ister istemez kızarmaya başladım. Çok kısık, naif erkeksi bir kıkırtı doldurdu kulağımı. İlk algılayamadım, bir ses nasıl bu kadar kusursuz olabiliyor. Ne kalın, ne ince, mükemmelliğin kelime anlamı sayılacak cinstendi.

Başım benden bağımsız olarak yukarı kalktı, ve gözlerim sanki hedefini biliyormuşcasına onun gözlerine itildi. Onun kahve denizi gözlerine giriş yaptım, ve orada kapanın kısıldım. O saniyeler içerisinde, nefes alamayacak gibi oldum ve o denizde boğulmaktan son anda, onun gözlerini benden kaçırmasıyla kurtulabildim. Nedense orada boğulmayı göze alabilecek kadar kendime güvenim geldi, ama bunu bir şekilde aklımdan atmayı başardım. Yoksa benim sonum olacağı belliydi.

"Kendini nasıl hissediyorsun? Başın hala dönüyor mu?" dedi sakin ama endişeli ses tonuyla.

"İyiyim önemli bir şey yok zaten, sadece açlıktan oldu. Ben kalksam iyi olacak, işlerimi halledip okula gitmem gerekiyor." 

Benim son cümlem ile aniden başını bana çevirip, çattığı kaşları ile bakmaya başladı. O kadar kötü bakıyordu ki koltukta iyice yerime sinmeme sebep oldu.

"Hala işten nasıl bahsediyorsun. Az kalsın bayılıyordun, yemeğini ye ondan sonra okuluna gidersin."

Söylediklerine boyun eğmekten fazlasını yapamadım. Çünkü olumsuz en ufak kelimem de, üstüme yürüyecekmiş gibi hali vardı. Aradan 2 dakika gibi bir süre geçtikten sonra kapı çalındı. İçeriye 30 yaşlarında, elleri paketlerle dolu birisi girdi. Şirketin karşı tarafında ki restorandan olduğunu, üzerinde ki kıyafetten anladım. Mirza eliyle odanın ortasında ki yuvarlak ve baya büyük olan toplantı masasını işaret edip konuştu.

"Paketleri masaya bırakabilirsin. "

"Tabi efendim."

Ben olayları sadece dışarıdan, seyirci gibi izliyordum. Sanki ben orada yokmuşum gibi, bir kez bile yüzüme bakmadan işini halleden garson, yine bana bakmadan Mirza'ya doğru ilerledi. Mirza elini cebine atıp fazlaca, hatta baya fazla parasını verip yolladı. Adam dışarı çıktıktan sonra, masaya doğru ilerledi ve paketleri tek tek açmaya başladı. Bütün işini hallettikten sonra çok şükür beni hatırlayıp, omzunun üzerinden bana baktı.

"Daha ne kadar beklemeyi düşünüyorsun. Ne yapayım yani, ağzına yemeği vermemi beklemiyorsun ya benden."

Bu sözleri üzerine hemen ayağa kalkıp ona doğru ilerledim. Ben gidene kadar o sandalyesini çekip oturdu ve eliyle bana tam karşısını gösterip, oturmamı bekledi. Aklına ne geldiyse sipariş etmiş sanırım. Çünkü bu kadar yemeği yememiz imkansız gibi, sadece iki kişiyiz ama on kişilik yemek var önümüzde.

"Hadi başla neyi bekliyorsun."

" Başka birileri gelmeyecek mi?." Benim sorum üzerine kaşlarını havaya kaldırdı, ve neden böyle sorduğumu düşünmeye başladığını anladım.

"Hayır kimse gelmeyecek neden sordun?."

"Eee bu kadar yemeği kim yiyecek?"

Dudaklarından az önce ki kıkırtının bir benzeri daha firar etti. Neden güldüğünü düşünmeyi bırakıp, bu eşsiz ve güzel anın tadını çıkarmaya bıraktım kendimi. 

"Burada ikimizden başka kimse olmadığına göre biz yiyeceğiz."

İkimiz ve biz kelimelerinin üzerine basarak söyledi. Bu iki kelime içimde benim bile bilmediğim, benliğimi sarsacak şekilde küçük sarsıntıya neden oldu. Bu artçı sarsıntılar ara ara, ama kısa süreler de bir kaç defa tekrarlandı, ve birleşip kocaman bir depremi ortaya çıkarıp, beni o yıkımın altında bıraktı. Hayatım da ilk defa, böyle bir yıkımla karşı karşıya kaldım. En ufak kelimesinde, nasıl böyle olduğuma ben bile inanamıyorum...

"Anladım" 

Dudaklarımdan bu kısacık, ama etkisi büyük kelime firar etti. Benim bu halime anlam veremeyip, bir süre yüzümü taradı. Ona sorun olmadığını göstermek amacıyla dudaklarıma küçük, ama onu ikna etmeye yetecek bir tebessüm yerleştirdim. Gözleri dudaklarım ve gözlerim arasında gidip geldikten sonra, ikna olup yemeğine döndü. Daha fazla dikkat çekmemek için başımı öne eğip,, yemeğimi yemeye başladım.


Yemeğin sonunda boş paketleri toplayıp odada ki çöp kutusuna attım. Bu sırada Mirza masasında ki bazı evrakları topluyordu. İşimi hallettikten sonra ona doğru döndüğümde işini bitirmiş beni izlediğini fark ettim. Kendimi konuşmaya zorlayıp dudaklarımı zorla birbirinden ayırdım.

"Yemek için çok teşekkür ederim Mirza bey."

"Önemli değil, ayrıca bir daha böyle düşüncesizlik yapmazsan sevinirim."

"Ben, sadece bana verilen görevi yerine getirmeye çalışıyordum o kadar."

" Sana verilen görevi yerine getirebilmen için, önce kendin ihtiyaçlarını aksatmaman gerekiyor."

Bu laflarının altında kalmazdım ama haklı olduğu için susmak zorundaydım. Yoksa kendini şu erkeklere ezdiren, küçük düşüren kızlardan değilim ve asla olmaya da niyetim yok. Konuyu daha fazla uzatmamak için kapattım.

"Ben artık gitsem iyi olacak, okula geç kalmayayım."

Bir şeyler söylemek için dudaklarını araladı, ama tekrar kapattı. Bunu bir kaç kez daha yaptıktan sonra, pes etmiş gibi derin bir nefes bıraktı ve sonunda konuştu. 

" Tamam gidebilirsin." İşte kuracağı cümle bu kadardı, neden zorlandığının anlamadım.


Yoksa başka bir şey daha mı söyleyecekti?

Kapıya dönüp ilerlemeye başladım ve odadan çıktım. Kendi odama geçip masamı topladım ve çantamı alıp kendi odamdan da çıkıp asansörün başına geldim. Biraz bekledikten sonra, sonunda asansör geldi ve içine girip düğmeye bastım, zamanım çok olduğu için de arkama yaslandım. 

Şirketten çıktığım gibi ilk önce saatime baktım. Dersimin başlamasına, 1 saat kadar kısa bir süre kaldığını gördüğüm gibi otobüs durağına ilerledim. 5 dakika sonra beklediğim otobüs gelince hemen bindim ve tabi ki oturacak yer bulamadım. Yolculuğumun tamamı ayakta geçtikten sonra, sonunda kampüsün karşısında ki durakta indim. Hemen karşıya geçip içeri girdim ve sanat dersimin olduğu amfiye doğru ilerledim. Amfinin kapısında hoca ile karşılaştım ve onunla birlikte girdim. 


***


Dersin bittikten sonra amfiden çıkıp kafeteryaya gittim. İlk iş olarak şekerli kahvemi alıp, boş masalardan birine yerleştim. Telefonumu çıkarıp Asel'i aramaya karar verdim, belki dersi yoktur ve sohbet ederiz diye. Rehberden numarasını bulup aradım. Üçüncü çalışta cevap verebildi.

"Canım dersin yoksa, ben kafeterya da oturuyorum sen de gelsene."

"Ben de tam seni arayacaktım, buluşalım diye. İlk iş günün nasıl geçti merak ediyorum."

"E tamam o zaman, seni bekliyorum." 

Telefonu kapattıktan sonra kahvemi içmeye başladım. Kısa süre içerisinde Asel'de gelince keyfim yerine geldi ve zamanın nasıl geçtiğini bir türlü anlamadım. Asel ile birlikteyken zaman su gibiydi. Hani insan sevdiğinin yanında zaman nasıl geçer fark etmez ya, Asel ile birlikteyken o durumu yaşıyorum ben. Çok kısa süre sonra geldi ve yanağımdan öpüp karşıma oturdu.

"Anlat bakalım nasıl geçti ilk iş günün?"

"İyiydi." Yüzün de benim devam etmemi bekleyen ifade vardı.

"Ne yani bu kadar mı? Neler yaptın? Arkadaş edindin mi? Gerçi ben o katta ki kimseyi pek sevmiyorum, tabi Mirza ağabeyim hariç." Son cümlesini içinden gelerek, ve samimi olduğunu belli edecek şekilde gülümsedi. 

"Daha yeni olduğum için ortama uyum sağlayamadım, ama kısa zaman da alışacağıma eminim."

Biz böyle sohbet ederken dikkatimi bir olay çekti. Asel ha bire benim arkamda ki masaya bakıp, kaşlarını çatıyor. Neden böyle yaptığına anlam veremeyip merak ettim, ve ben de arkamı döndüm. Dönmemle 4 kişilik erkek grubuyla, göz göze geldim. Hepsi birbirinden tehlikeli tiplere benziyorlardı. Hani şu ailemizin hep uzak durmamızı isteyeceği tipler olur ya, onlardan işte. İçlerinden özellikle biri, direk gözlerini bana dikmiş, dik dik rahatsız edecek şekilde bakıyordu. Elimden geldiğince, gözlerimi kısıp kaşlarımı çattım ve sert tavırla bakmaya başladım.


 Benim bu halime, sadece dudağının sağ tarafını yukarı doğru kıvırıp, serseri gülüş diye tabir edebileceğim şekilde sırıttı. Bir süre daha yüzüne baktım gözlerini benden kaçırması için, ama bana mısın demedi. En sonunda dayanamadım, gözlerimi kaçırıp hemen önüme döndüm ve Asel'in kolunu dürttüm. O kadar dalmıştı ki, benim dürtmemle irkildi ama kendini çabuk toparladı. Başını 'ne oldu' der gibi salladı. 

" Neden arka masaya bakıp duruyorsun? Bir sorun mu var?" dedim tedirginlik kokan sesimle.

"Ahh önemli bir şey yok tatlım, sadece dikkatimi çekti o kadar."

"Bana pek öyle gelmedi ama sen bilirsin." 

"Gerçekten bir şey yok merak etme."

 Hiç ikna edici konuşamadı ve bu daha da merak etmemi sağladı. Ama burnumu sokmamam gerektiğinin farkındayım ve bende öyle yaptım. Dertsiz başıma dert almak gibi bir niyetim yok... Zaten Asel'de hemen başka konu açma çabasına girişti.

"Dersin nasıl geçti, benim ki baya sıkıcıydı, artık saniyeleri sayacak duruma gelmiştim o derece." 

Yüzünde cümlesini destekleyen, bıkmış ifadesine de yer vermeyi unutmadı tabi. Onun bu haline gülmek istedim, ama az önce ki olay da aklım kaldığı için pek başarılı olduğum sayılmaz. Onu üzmemek için dudaklarıma sahte, ama yapmacık olmamasına özen gösterdiğim çok hafif bir tebessüm kondurmaya çalıştım ve başarılı da oldum.

"Ben çok keyif aldım. Hatta bir ara bitmemesini bile istedim."

"Ohh ne güzel, ben de aslında derslerimi severim ama bugün havam da değilim sanırım."

"Hayırdır, canını sıkan bir şey mi oldu?" 

"Hayır olmadı, arada bana geliyorlar o yüzdendir."

"Anladım canım kafana takma fazla bir şey."

"Tamam. Neyse benim ders başlar birazdan, ben kalkayım anca giderim. Senin dersin var mı?"

"Benim bugün fazla dersim yoktu, diğer dersim de önemsiz. Çok yorgunum eve gitmeyi düşünüyorum."

"Tamam canım, hadi ben kaçar evde görüşürüz. Kendine dikkat et." 

"Görüşürüz sen de dikkat et ve dersine adapte olamaya çalış." 

Asel eşyalarını toplayıp gitti. Biraz daha oturduktan sonra, ben de masandan kalktım ve kafeteryanın çıkışına ilerledim. İçimden gelen dürtüyle arkamı döndüm, ve az önce ki masaya baktım. Masa da sadece bana bakan çocuktan başka kimse kalmamıştı. Onun da beni izlediğini görünce çok şaşırdım. Bana bakıp başını sol tarafa, hafif bir şekilde yatırıp selam verdi. Ben ise ne yapacağımı şaşırmış halde,  önüme döndüm ve oradan hemen uzaklaşabilmek amacıyla hızlı adımlarla ilerledim...




*** 

Selamın Aleyküm 

Evet arkadaşlar sonunda bölümü tamamlayabildim. Uzun zamandır yazamıyordum kitlenmiştim resmen. Ama bana destek olan arkadaşlarıma çoookkk teşekkür ederim. Onlar benim canım yaaa hepsini çok ama çok seviyorum. Ve diğer bölüm emeği geçen ama benim  yazmayı unuttuğum canım kankam Damlam seni seviyorum. Şimdi buraya kuzenimi yazmazsam herhalde  hafta bana trip atar Özge seviliyosun bebek.

Bölümle ilgili yorumlarınızı iyi- kötü düzgün şekilde belirten herkese aynı tavırla yaklaşıyorum. Vote vermeyi unutmayın haaa SEVİLİYOSUNUZ :) 





Fortsätt läs

Du kommer också att gilla

Çilek Kız Av Lara

Tonårsromaner

1M 72.7K 55
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...
299K 18.1K 39
17 yıl önce annesi tarafından ölü olarak bildirilen Neva... Yıllardır onun hasretiyle yanıp tutuşan Akay ailesi... Ama... Ortada bir sorun vardı.Neva...
101K 4.6K 17
Staj yaptığım hastanede karışan o kız çocuğu bensem?
193K 6.5K 44
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...