İçimdeki Panda

By egoistkiller

2.3K 330 154

Bu çok sıradan bir hikaye. Annesi ve babası, iki büyük ablası ve oyuncaklarıyla yaşayan büyük ama ruhu her za... More

2.KÖPEK BARINAĞINA KEDİ YAVRUSU ATMAK!
3.RESMİ OLARAK SIÇTIK!!!
Kim Bu Karakterler?
4.KASET BAND
5.HADİ GİDELİM PANDAM
6.Arayıp Da Bulamadığım Kanka
7.Panda Lakabını Benden Daha Çok Hak Ediyor!
8.Kimse Peşimden Gelmesin
9.ARKADAŞLARINI İYİ TERCİH ET!

1.Bombacı Hanım Kız

623 79 29
By egoistkiller

"Sen bir pandasın. Anladın mı?"
"Miyyyavv?"
"Sanırım şu an bana kedice küfür ediyorsun ama şunu anla salak hayvan sen bir pandasın."
Yatağımın üzerinde, iki elimin arasinsa tuttuğum ablamın siyah beyaz kedisini kendime iyice yaklaştırıp bir kez daha dedim,
"Sen bir pandasın."
Odaya giren ablam elimdeki kediyi alıp yere bıraktı ve bana,
"Kedimi panda yapmaya çalışmayı bırak. Senin yüzünden hayvan çift kişilikli oldu." dedi.
"O zaman eve hayvan alacağınız zaman fikrimi dinleyip bana bir panda alabilirdiniz." dedim yatağımın üzerindeki oyuncak pandama sarılıp.
"Kızım manyak mısın? Sen bir de üniversiteye gidiyorsun. Seni nasıl aldılar bu halde okula?" dedi Ablam dalga geçerek.
"Vallaha abla ne bileyim. Ama aslında çok da garip gelmiyor. Eee malum sen bu tipinle sevgili bulmuş kızsın." dedim.
Ayağından çıkardığı terlikle bacağıma vurup,
"Sus kız. Zaten adamıda kendine benzetmişsin. Geçen yanıma gelmiş, bana 'Aşkım unicornlar gerçek mi? Duru gerçek dedi.' diyor bana." dedi.
Bir kahkaha atıp ablamın gözlerinin içine baktım,
"Yarın velim olarak okula beni sen mi götüreceksin yoksa babam mı?"
Gülerek odanın kapısına doğru gitti,
"Sen bi psikolok ol önce sonra hallederiz." dedi.
"Panda psikoloğu olacağım ben." deyip ayağıya kalktım.
Yarın büyük gündü. Okulda ilk gün.
Dolabımın kapağını açıp tişörtlerime bakmaya başladım. Sarı, kısa kollu bir tişört alıp yatağımın üzerine attım. Ardından siyah eteğimi ve siyah kot ceketimi de yatağa atıp odadan çıktım.
Mutfakta yemek hazırlayan annem ve küçük ablam Damla dedikodu yapıyorlardı.
Annem beni görünce dedikoduyu sonlandırmak için,
"Vallaha kızım ben bilmem. Nehir' in kararı. İster evlenir ister evlenmez." dedi.
Evlilik kelimesini duyunca Esra Erol edasıyla anneme,
"Vallaha ben bir çay içsinler derim ama babam bunu duyarsa, o çayla onlara neler yapar bilemem." dedim.
"Ayyy! Yeter artık! 30 oldu haala evde! Bu son şansı bu çocuk da kaçarsa ablanız evin demirbaş ürünü olarak kalacak." dedi Annem korkuyla.
Mutfağa giren Nehir ablam,
"Bunları kocana söyle. En son ki buluşmamda eski erkek arkadaşımı işten arkadaşlarıyla dövmüştü." dedi Ablam masadan aldığı havuç dilimini yerken.
Annem cevap vereceği sırada çalan kapı, annemle ablamın geleneksel savaşlarının bire bir beraberlikle bitmesine neden oldu.
Gidip, kapıyı açtığımda babamı gördüm ve 2 yaşında küçük bir kız gibi babamın boynuna sarılıp yanaklarını sıktım.
İşinde iyi ve saygın bir memur olsa da evde benim tatlı ve pofuduk babam olurdu.
Babam da bana sarılıp eve girdi.
Tekrar mutfağa gittiğimde sofrayı kurmuş olan küçük ablamın yanağından makas alıp,
"Kız Damla vallaha evde kalmazsın sen." dedim gülerek ve ekledim,
"En azından Esra Erol da ki Nevruz'dan çok talibin olur."
"Biri var gibi gibi. Ama bilmiyorum şimdilik." dedi yere bakarak.
Kollarından sıkıca tutup kocaman açtığım gözlerimi, onun gözlerine diktim.
"Nee diyoosuuuuunnnn? Koca mı buldun? Zengin mi? Arabası var mı? Bana panda alabilir mi? Baldız baldan tatlı mı?" diye sorularımı sıralamaya başladım.
"Ayy yeter vallaha. Ne balı ne baldızı. Git yemeğe çağır milleti." dedi.
Gülerek salona gidip televizyon izleyen babamın önüne geçtim.
Kafasını sağa, sola hareket ettiren babamın önünde televizyonu görmemesi için hareket ederken, babam dayanamayıp elindeki kumandayla bana yavaşça vurdu.
"Babaaa. Hadiii. Yemeğeeee." dedim tüm gıcık etme yeteneğimle.
Tamam anlamında başını sallayıp ayağa kalktı.
Diğerlerini çağırmayı önemsiz görüp babamla birlikte mutfağa gittik.
Zaten çoktan mutfakta olan annem ve büyük ablam yemekleri koyuyorlardı.
Gözlerimi açabildiğim kadar açıp,
"Köftee mii yaptınızz?" diye sordum mutlulukla.
"Senden kurtuluyoruz ya onun için." dedi Nehir ablam.
"Höööö çok komok." deyip masadaki yerime oturdum.
Millet okumak için İstanbul'a gelir ama ben Ankara'ya gidiyordum. En azından daha sakin olacak hayatım, ilk bir kaç ay okul ve yurt arasında gidip gelerek geçecekti.
Ben tabağımdaki her şeyi bitirirken Damla ablam sadece salata yiyordu.
Hani yeyip yeyip kilo almayan bir kız var ya işte o benim.
Bu yüzden ablamlarda dahil herkes benden nefret ediyor.
Yemeğimi bitirip, telefonuma baktığımda saatin 8 olduğunu gördüm. Gece on ikiye aldığım otobüs biletim yüzünden evden erken çıkmalıydım.
Ayağıya kalkıp masadakilere baktım.
"Evet sevgili ev ahalisi. Ayrılık zamanı geldi çattı." dedim. Bana dik dik bakan Nehir ablama dönüp,
"Tamam abla güçlü ol. Ağlama." dedim.
"Gerizekalı ben ağlıyor muyum?" diye sordu.
"Üzüntüden ne dediğini bilmiyor." deyip, masadaki telefonumu alıp mutfaktan çıktım.
Odama geldiğimde, yerdeki valizime baktım. Zorla kapattığım siyah valizim, her an patlayacak gibi duruyordu.
Dolabıma doğru gidip sırt çantamı aldım. İçinde ilk gün lazım olacak ihtiyaçlarım ve yirmiye yakın kitap vardı.
Aklımda oluşturduğum listeden her şeyi alıp almadığımı kontrol etmeye başladım.
Nevresim takımı= alındı.
Dört adet pijama= alındı.
Parfümler= alındı.
Makyaj mazemeleri= alındı.
Hiç kullanmadığım gözlüğüm= alındı.
Bir hevesle, dünyanın parası verilerek alınan ama hiç kullanılmayan güneş gözlüğü= alındı.
Etekler= alındı.
Tişörtler= alındı.
Pantolonlar= alındı.
İğne, iplik= alındı.
Ayakkabılar= alındı.
Kumaşlar= alındı.
Kitaplar= alındı.
Kalem ve silgi= alındı.
Pandam=?
Bir tanecik oyuncak pandam 'PONÇİK SU'yu almayı unutmuştum.
Hemen yatağımın üzerindeki büyük oyuncak pandayı alıp ona sarıldım.
"İyi ki hatırladım seni Ponçik Su. Sensiz nasıl uyunur bilmem ben." deyip masamın üzerinde duran bez çantamı aldım.
Beyaz, üzerinde "FUCK THE WORLD. I AM A PANDA." yazan çantaya Ponçik Su'yu koyup, sırt çantama giymek için ayırdığım sarı tişört ve siyah eteği koydum.
Üzerimde yavru panda resmi olan kazağım ve siyah eşofman altım vardı. Siyah ceketimi de giyip, uzun siyah saçlarımı ceketin içinden çıkardım. Aynanın karşınına geçip iki yana ayırdığım saçlarımı tepeden iki küçük topuz yaptım.
Eşyalarımı alıp kapıya geldiğimde saat çoktan dokuz buçuğu geçmişti.
Salona girip oturan aileme baktım. Beni ne kadar sinir etselerde onları ayrı ayrı çok seviyordum.
Odaya girdiğimi fark eden babam ayağıya kalkıp,
"Hazırsan yavaş yavaş çıkalım kızım." dedi.
"Hazırım babam." deyip yerdeki kediyi kucakladım.
Sıkı sıkı sarıldığım kedinin başını okşarken,
"Görüşürüz pandam. Seni özleyeceğim." dedim.
Sonra ablalarıma da sarılıp kapıya gittim.
Yanıma gelen babam cüzdanından üç yüz lira çıkarıp bana uzattı.
"Kalan parayı kartına yatırırım kızım." dedi.
"Tamam babacım." deyip parayı telefon kabımın arkasına koydum.
Anneme de sarılıp ayakkabılıkdan ayakkabılarımı aldım.
Önündeki koca 8 saatlik yolculuğu düşününce bir an eve geri girip rahat yatağımda, Ponçik Su'ya sarılıp uyumak gelse de yeni bir hayat kurmak için gidecektim.
Sırtımda çantam elimde başka bir çantam ve babamın elinde de valizle evden çıktık.
Klasik; ne çok eski, ne çok yeni bir araba olan arabamıza binip cebimdeki telefonu çıkardım.
Mesaj kısmına girip yazdım.
"4 sene sonra tekrar delirmeye ve delirtmeye hazır mısın?" yazıp çocukluk arkadaşım olan Berk'e mesaj attım.
İkinci sınıftan beri yaklaşık 34 kez okuldan atılmaktan kıl payı kurtulmuştuk.
Orta okul son sınıfta, okulun son günü okulun havalandırma sistemine dört kova böcek koymuştuk.
O günden sonra ise bir daha hiç yüz yüze görüşememiştik. O, Ankara Atatürk lisesini kazanmıştı. Ben ise İstanbul Atatürk lisesini kazanmıştım.
Liselerimizin isimleri ne kadar aynı olsa da o başlarındaki şehir isimleri bizi ayırmaya yetmişti. Şimdi ise ikimizde hayvan gibi çalışıp aynı üniversiteyi kazanmıştık. Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü.
Radyoda çalan şarkı uykumu arttırırken, korna sesleri artık ninni gibi geliyordu.
Gözlerimi açtığımda çoktan terminale gelmiştik. Arabadan inip, bagajdan valizimi çıkarmaya çalışan babamın yanına gittim.
"Ooo uyuyan panda. Uyanmışsın." dedi babam.
Çantalarımı verip arabayı kilitledikten sonra elinde tekerlekli valizimle geldi.
"Otobüsüne yarım saat var." dedi.
Sessizce otobüsümün yanına gelip babama baktım.
"Hadi görüşürüz kızım. Kendine dikkat et." dedi bana sarılarak.
"Görüşürüz babamcım" deyip ben de ona sarıldım.
Valizi verdikten sonra biletim, pandam ve sırt çantamla otobüse bindim.
Ne çok önde ne de çok arkada olmayan koltuğuma gelip camdan bana bakan babama el salladım.
Çantamı yerleştirdikten sonra, içinde Ponçik Su'nun olduğu bez çantayla koltuğuma oturdum. Cebimdeki telefonumu ve kulaklığımı çıkarıp kucağıma koydum.
Yanıma gelen yaşlı teyze bana bakıp yanıma oturdu. Bir kaç dakika sonra hareket eden otobüsten babama el salladım.
Şimdi yeniden başlama zamanıydı.
Telefonumu açıp Berk'den gelen mesaja baktım.
"Herkesin beynini patlatırız. Sen merak etme."
"Bombacımısınız yavrum siz?" diyen teyzeye dönüp baktım.
"Anlamadım?"
"Patlatmak falan yazdın ya yavrum." dedi korkarak.
Kısık sesle bir kahkaha atıp,
"Teyze sen benim mesajlarımı mı okuyorsun?" dedim.
Cevap vermeden baktı.
"Lafın gelişi öyle dedim teyze. Yoksa bombacı değilim." dedim.
Haala gülerken kulağıma kulaklığımı takıp, bez çantadan çıkardığım Ponçik Su'ya sarılıp gözlerimi kapadım...

"Bombacı hanım kız?" diye beni dürtükleyen yaşlı teyzeye uyku ve uyanıklık arasında baktım.
"Ne var teyze?"
"15 dakika kalmış. Uyanın dediler." dedi.
Tamam anlamında başımı sallayıp gözlerimi ovuşturdum.
Yavaş yavaş artan konuşma sesleri arasında kucağımdaki Ponçik Su'yu bez çantaya koydum ve koltuktaki oturuşumu dikleştirdim.
Telefonumu elime alıp Berk'e mesaj attım.
"Son 15 dakika. Ama haberin olsun şu an zombi gibiyim."
Tepeden yaptığım iki topuzumdan biri haala yerinde dururken diğeri çoktan düşmüştü.
Topuzlarımı açıp, tepeden dağınık bir şekilde bağladım.
Bir kaç dakika sonra terminale girdiğimizde artık herkes ayaklanmıştı.
Otobüs durduğunda önce herkesin inmesini bekledim. Ardından yavaşça çantalarımı ve telefonumu alıp otobüsten indim.
Valizimi de aldıktan sonra Berk'e mesaj atmak için cebimdeki telefonu çıkardım.
"Bence aç bir pandayı yanlız bırakmamalısın. " yazıp gönderdim.
"Seni görebiliyorum..." yazdığında heyecanım iyice artmıştı.
Öhh bu çocuk kim? Bu olamaz. Kısa boylu, tombul arkadaşım gitmiş, yerine tahminen 1.80, 1.90 boylarında, kaslı bir bey gelmişti.
Ben olduğum yerde mal mal dikilmiş Berk'e bakarken yanıma gelip gülümseyerek elimdeki çantayı aldı ve yere bıraktı.
"Çok özledim seni şirine." dedi omuzlarımdan tutmuş bana bakarken.
"Ben de seni pofuduğum." deyip Berk'e sarıldım.
'ŞİRİNE' ve 'POFUDUK' bizim ilk okuldayken birbirimize taktığımız lakaplardı.
Eskiden Berk'e sarılmak için eğilirdim ama şu an parmak uçlarımda kalkmış, yılların acısını çıkarıyordum.
Tam dört sene birbirimizi hiç görmemiştik ama sevgimizden de hiç bir şey eksilmemişti.
Bir kaç dakika daha öyle durduktan sonra etraftaki insanların bize bakan gözleri ikimizi de rahatsız etmişti.
Birbirimizden uzaklaşıp gülümsedik.
Berk yerdeki çantalarımı aldı ve bana döndü,
"Hadi gidelim artık. Annemler seni bekliyor."
Berk'in bizden 3 yaş küçük ikiz kardeşleri vardı. Bir de Berk'den 5 yaş büyük bir ağabeyi vardı.
Ve Berk'in annesi... O kadını kelimelerle bile anlatamıyordum... Ama anlatmaya çalışsam galiba şöyle olurdu: pastalar, sarmalar, börekler, kurabiyeler...
"Beerrkk?" dedim aklımdaki soruyla.
"Efendim Duru?" dedi.
"Annen bana..." cümlemi bitirmeme izin vermeden tamamladı.
"Evet Duru. Annem sana sarma sardı. Hatta evde bir bayram havası var. 'Kızım geliyor benim.' diye üç gündür yemek yapıyor. Vallaha benim 18 senelik annem beni bu kadar sevmiyor." dedi.
Ben kahkaha atarken, Berk de bana dönüp gülümsedi ve gözleri kaybolduu..
Durun lan! Bir dakika! Kendine gel Duru! O senin kardeşin! Yavşama hemen çocuk taş diye!
Terminalin biraz ilerisindeki durağa gelip beklemeye başladık.
Tabiki 1,75'e gidebileceğim yol için taksiye binip 50 lira vermem.
Bir kaç dakika sonra gelen otobüse binip Berk'i beklemeye başladım. İki kez kartı basıp yanıma geldi.
"Yarın ilk iş sana bir kart çıkartmamız lazım." dedi.
"Dur önce bir sarmaları yiyeyimde." dedim boş bulduğum ilk yere oturarak.
Yanımda ayakta dikilmiş olan Berk, bana bakıp gülmeye başladı.
"Nee?" diye sordum bacağına vurarak.
"İlk geleceğin zaman seni, uzun boylu, kısa saçlı ve elinde çikolatalarla bekliyordum. Yani orta okul zamanların gibi." dedi.
"Ben de seni kısa boylu ve şişko bekliyordum. Yani orta okul zamanların gibi." dedim ben de gülerek.
Bir kaç durak sonra Berk kalkmamı söyleyip valizimi aldı. Ben de çantalarımı alıp arkasından kapıya doğru gittim.
Otobüsten indiğimizde Berk bana çoktan, görüşmediğimiz 4 yıl boyunca yaptıklarını anlatmaya başlamıştı.
Pembe bir binaya geldiğimizde Berk binanın önünde durup cebindeki anahtarı çıkardı.
Kapıyı açıp önce benim girmemi bekledi, sonra ise kendi girdi.
Asansöre gelip düğmeye bastık. Açılan küçük kapinin ardından küçük bir asansör kabini görüldü.
Bindiğimiz asansör o kadar küçüktü ki zorla sığabilmiştik.
Berk gözlerimin içine bakıp bana doğru yaklaştı.
Burnumu öpüp güldü.
"Yaa öf Berk çok gıcıksın yaa." dedim burnumun ucunu kaşırken.
"Sadece merak etmiştim haala burnuna dokunulunca huylanıyormusun diye." dedi gülerek.
3. kata geldiğimizde açılana
asansörden zorla inip bir kapının önünde durduk.
Berk zile bastı ve beklemeye başladık. Bir kaç dakika sonra kapıyı açan Berk'in küçük kız kardeşi Ece oldu. Ece bana dik dik bakıp abisine döndü,
"Hoşgeldin ağabey." dedi ve hemen arkasını dönüp içeriye gitti.
Ece beni küçüklüğünden beri hiç sevmezdi. Ama bardağı taşıran son damla ona aldığım oyuncak bez bebeğin kafasını koparması olmuştu.
Biz içeri girerken koşarak yanımıza gelen Ege, ağabeyini hiç umursamadan gelip bana sarıldı.
Ece'nin tam tersine Ege ise bana küçüklüğünden beri aşıktı.
İlk kez bana 7 yaşındayken ilanı aşk etmişti.
Bana sarılan Ege'ye sarılıp, yanağına sulu bir öpücük kondurdum.
Çantalarımı kapının yanına yere bırakıp Ege'ye döndüm.
"Annen nerede?"
Sanki bu sözü söylememi bekliyor gibi mutfak olduğunu tahmin ettiğim odanın kapısı açıldı ve yemek kokuları arasında Ayşe Teyze bana döndü.
"Kızım. Duru'm." deyip kollarını iki yana açtı beni kucaklamak için.
Ben de kollarımı iki yana açıp,
"Teyzem."dedim ve sarıldık.
Beni sıkı sıkı göğüslerine bastırıp sarıldı. Ben aşırı sevgi gösterisi ve göğüsleri arasında can çekişirken beni daha çok sıktı. En sonunda tam öteki tarafa giden ışığı gördüğümde beni bırakıp yanaklarımı sıktı.
"Sana sarmalar sardım, börekler yaptım..." dedi.
"Hadi çocuklar mutfağa."
Ayşe Teyze benim için hazırladıklarını biraz daha uzatsaydı dizlerimin üzerine çöküp ona evlenme teklifi edebilirdim.
Şimdi ise küçükken Berk'in beslenme çantasından çaldığım sarmalardan bir kaç tabak belki de tencereyle yemeğe gidiyordum...
Merhaba arkadaşlar❤ İlk bölümü umarım beğenmişsinizdir. Duygu, düşünce, ve beğenip beğenmediğinizi benimle paylaşırsanız çok mutlu oldum.
Sizi ve içinizdeki pandaları seviyorum🐼❤
Pandalı Çok Mutlu Günler❤

Continue Reading

You'll Also Like

902K 30.1K 56
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
228K 8K 45
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
2.5M 81.3K 59
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...
149K 7.3K 71
4 arkadaşın numara komşuları üzerine iddiaya girmeleriyle başlar her şey... Argo, küfür vs. içerir!!!