HERKESE SELAM
Gecenin bi yarısı yayınlıyorum sabah süprizi olarak görürsünüz sevinirsiniz umarım :))
MULTİDE SONER HOCA VAR.
!!!!!Beğendiniz mi yorum atın ama hemen şimdi başlamadan atmalısınız !!!!
Çünkü bölüm sonunda başka şeyler hakkında yorum yapmak isteyeceksiniz ahdagshbdhdjdj
İYİ OKUMALAR :)
Asya'nın yeni tedavisine başlayalı 3 gün olmuştu. Doktorun dediklerinden anladığım kadarıyla bu son şansımızdı. Küçük bedeni daha fazla yorulmaya katlanamazdı. Ama elimizden dua etmekten başka bir şey gelmiyordu. Bu yüzden hepimiz durgun ve hüzünlüydük.
Bugün okulu ekmiştim. Daha doğrusu 3ümüz de ekmiştik. Çünkü Halil'in planlayıp durduğu turnuvası başlıyordu. Ben de ona dövüşmek için verdiğim sözü yerine getirecektim. Belki o gün karşıma Akın çıkmasaydı tekrar dövüşmem gerekmeyecekti. Ama olan olmuştu işte.
Ben gündüzden Soner Hoca'nın yanına gitmiştim. Ali ve Emre ile ise akşama doğru dövüşeceğimiz depoda buluşacaktım. Orada çalışmak yerine kendi hocamla çalışmayı tercih ederdim.
"Çekirge bugün ayrı bi azim var sende."
Artık antrenmanlarda neredeyse hiç zorlanmıyordum. Ağrılı ve zorlu dönemler geçmişti. Dövüşmek benim için çok kolaydı artık.
"Antrenman kafamı dağıtıyor güzel. "
Soner hocadan gelen son yumruktan da sıyrılınca hoca yeter dercesine bir işaret yapıp ipte asılı duran havlusunu çekip yüzünü sildi.
Ben de birkaç yudum su içmek için köşeme çekildim.
"Kafanda dağılacak ne varmış bakayım?"
"Ahaha çok şey hocam ama anlatması kolay değil. "
"Sen biraz anlat ben kolay anlayan insanlardanımdır. Annenle mi ilgili?"
Gerildim ve ringin iplerine yaslandım. Ona kendimle ilgili pek çok şey anlatmıştım. O da kendisiyle ilgili minik şeyler anlatırdı ama daha çok kitaplardan ve hayatla ilgili genel şeylerden bahseden tiplerdendi.
"Hayır öyle bir şey değil hocam. Dağınık sorular. Kan bağı her zaman birincil öncelik midir sizce?"
"Hımmm her zaman değildir. Genelleme yapmak zor. " dedi biraz daha açıkla der gibi tek kaşını havaya kaldırıp.
"Kendi ailenizden birinin kötü şeyler yaptığımı bilseniz onu durdurmak için ona zarar vermeyi göze alır mısınız?"
Ellerini kirli sakallarında gezdirdi. "Zor bir durum ama sanırım yapardım. Çünkü benim kanımdansa üzerimde sorumluluk hissederdim. En çok benim görevimmiş gibi gelirdi. "
"Haklısınız." dedim ellerimi saçlarıma götürürken. Sonra sessizce tekrarladım. "Haklısınız."
"Neşeli bir kızsın Deniz. Ama bir o kadar da sessizsin. Hatta sana doğrudan söyleyeyim çocuk, gözlerin dertli bakıyor. Biliyorum dile kolay yapması zor ama bana güvenebilirsin. Bu ihtiyar kurdun da hayata dair bildiği bir şeyler var. "
Gülümsedim. "Size güveniyorum. Ama siz de pek konuşkan değilsiniz hani?"
Bu defa o gülümsedi. "Anlatacak pek bir şeyim yok ki. Spor salonu işleten yalnız bir adamım. Spor yapar, kitap okurum, hayat böyle geçer. "
"Yanlış bir şey söylemek istemem ama karınızdan ya da çocuklarınızdan bahsettiğinizi hiç duymadım."
"Hiç evlenmedim."
Resmen altında bir aşk acısı var diye bağırıyordu yüzü. Zaten böyle bir hayata darbelerden yorulup sığındığı belliydi.
"Bana anlat diyorsunuz ama sizden bir şey duyamıyorum. Bu işler karşılıklı değil midir?" dedim. "Siz bana anlatırsınız ben size."
Sesli bir kahkaha attı. Ringden aşağı inerken "Bir kadın vardı işte. Asla aşık olunmaması gereken cinsten bir kadındı. Ama ben oldum ve booom!" dedi elini havada umursamaz bir biçimde sallarken.
Ben de peşinden aşağı inerken duvardaki saati gördüm. Gitmem gerekiyordu.
"Şimdi gitmeliyim sayın ihtiyar kurt. Ama geri geldiğimde sizi sıkıştırmaya devam edeceğim. "
"Hoş bir hikayem yok Denizciğim kusura bakma. Ama bu kadar dinlemek istiyorsan bir ara anlatırım. Sonra da ben seni dinlerim."
Merdivenlerden çıkarken kendimi düşünmekten alıkoyamadım. Ne olurdu bu adam babam olsaydı. Biliyordum salakça bir düşünceydi ama bana bir baba hayal et deseler Soner hocayı tarif ederdim. Her derdini dinlemeye hazır ve kötü adamları da pataklayabilen cinsten bir baba güzel olurdu.
Ondan şüphelenmiyordum artık. Halil'in Soner hocanın ve Ali'nin babasının aynı karede ne işi vardı hala bilmiyordum ama Soner hoca kötü biri değil. Olamazdı.
Kapıya yönelmişken beni bekleyen birini gördüm.
"Ali?"
Çarpık bir gülümsemeyle oturduğu sandalyeden ayağa kalktı ve bana doğru bir adım attı.
"Selam." dedi.
"Napıyorsun burada? Senin depoda Emre'yle-"
"Değilim işte sana geldim. Konuşalım mı biraz?"
Elim ayağım birbirine dolanmış gibiydi. Tam ağzımı açmışken arkadan başka biri adımı söyledi.
Soner hoca peşimden yukarı çıkmıştı.
"Bu sargılar senin değil mi? Aşağıda bırakmışsın."
Ben hocaya dönene kadar o da yanımıza gelmişti. "Aaa evet, çok sağolun." diyerek elindekileri çantama tıktım. Fermuarı çektikten sonra birbirlerine baktıklarını görünce tanıştırmam gerektiğini anladım.
"Hocam bu arkadaşım Ali. Ali bu da Soner Hocam bahsetmiştim."
Gülümseyerek el sıkıştılar ama ikisi de birbirini süzüyordu.
"Memnun oldum." dedi Ali.
"Ben de memnun oldum ama seni daha önceden tanıyor gibiyim." dedi Soner Hoca.
Babasını tanıyordu evet! Belki de Ali'yi çocukken görmüştü. Ya da babasına olan benzerliğiyle ilgiliydi. Asıl soru, şimdi fotoğraf konusunu açmak gerekir miydi?
Tereddütle Ali'ye baktım. O da bana kısa bir bakış attı ama hemen Soner Hocaya döndü;
"Bilemiyorum belki de. " dedi gülümseyerek.
Pekala geçiştiriyoruz demek. Tamam.
Soner hoca "Neyse gençler ben sizi tutmayım." derken bana göz kırptı.
Fikir değiştirdim bu adam benim babam olsa her işime burnunu sokar. Aman aman istemez.
Gözlerimi büyüttüm ve "Teşekkürler hocam görüşmek üzereee." diyerek Ali'yi kolundan çekerek dışarı çıkardım.
"Ne çekiştiriyorsun kızım?"
"Yok bir şey. Neyse konuşalım ne konuşacaksak Ali geç kalıyoruz dövüşe."
"Sakin ol daha var. Gel biraz yürüyelim. Çantan ağır mı istersen bana ver?"
Gözlerimi devirdim. "İstemez sağol, kendim taşırım."
Omuz silkip yürümeye devam etti. Ben de onu takip etmeye başladım.
Bir şeyler konuşmasını bekliyordum ama hiçbir şey konuşmadan dakikalarca yürüdük.
Birileri duysa saçma gelir biliyorum ama aslında iletişim kuruyor gibiydik. Aramızdaki hava ağır gibi dokunsam hissedecekmişim gibi geliyordu.
En sonunda şehire yukarıdan bakan bir banka geldik.
"Burası çok güzelmiş." dedim. "Bir film sahnesinden fırlamış gibi."
"Asıl gece görmen lazım. Gerçi it kopuk doludur buralar ama..."
"Ben yanındayken korkmana gerek yok." dedim kaşlarımı yukarı kaldırıp.
"Haklısın." dedi "Sen yanındayken hiçbir şeyden korkmuyorum."
"Yanımda kalmaman kötü olmuş o zaman."
"Yanında olmak istiyorum Deniz. Aptalca davrandım. Aslında şu an yaptığım şey de bencilce belki. Çünkü yanında olmasam senin için daha iyi. "
Oturduğumuz banktan hırsla kalktım.
"Kötü çocuk ayaklarını kendine sakla! Sen korkaksın!"
O da ayağa kalktı. "Haklısın korkuyorum, hem de deli gibi, saplantılı gibi korkuyorum artık! Başkasıyla olmandan korkuyorum! Sensiz olmaktan korkuyorum! Sana zarar vermekten korkuyorum!"
Ah Ali kimler zarar veriyor bana bir bilsen? En yakınım kanım babam en büyük zararları verdi bana.
"O yüzden mi başkalarıyla öpüşmeni izledim?! Bu mu bensiz kalmama yolun? Bu mu bana zarar vermeyişin?"
"Deniz özür dilerim."
"Sana güvendim Ali! Kalbimi açtım, kollarında ağladım, sikik sikik adamlarla uğraştım. Başta adrenalin güzeldi sanıyordum ne yalan söyleyim. Öyle sandım. Oysa güzel olan senmişsin. Tam bunu anlıyorken hepsini mahvettin, yaktın. Yaktın beni Ali, yaktın. Şimdi bir özürle nasıl kapansın her şey?"
Ellerini kollarıma koydu.
"Ben de yandım Deniz. Şimdi her şey için çok geç dersen anlarım seni. Şansını kaybettin dersen, beni kaybettin dersen anlarım. Sessizce giderim. Ama bilmen lazım Deniz, tanıştığımız ilk gün seni kaldırımda gördüğümde kalbimi yerinden oynattın. İçim cız etti. O gün ilk kıvılcımı attın. Asya yüzünden hassasım dedim kendime. Yoksa sıradan bir bücürün ağlamasını neden umursayayım. Hatırlar mısın hatta tersledim seni?"
Yüzünde hüzünlü bir gülüş vardı. Ve sanıyordum ki aynısından bende de vardı.
"Git başka yerde zırla demiştin. Sana orda cevap vermediğim için çok kızdım sonra kendime. O yüzden takip etmiştim seni. Sırf sinirden."
Gülüyordum ama gözlerim dolmuştu. Yüzümdeki saçları kulağımın arkasına attı, sonra elini tekrar montunun cebine soktu. Şimdi göz yaşlarımı tutmak daha da zordu.
"Sonra o gece sokakta güzel bir dayaktan kurtardın beni. Sarıldığımız anı hatırlıyor musun? Ben o günden beri ne yaptıysam senin iyiliğin için yaptım.
Salaklıklar da yaptım evet çünkü aşk böyle bir şey. Aşık olduktan sonra onun iyiliğine olduğuna inandığın her şeyi yapıyorsun acı verse bile. Salakça olsa bile. Canını yaksa bile!"
Durdu. Kalabalık şehirde gözlerini gezdirdi, sonra benim gözlerime vardı.
"Şimdi belki yine salakça diyeceksin. Ama ben ne yaşadığımdan, ne hissettiğimden, ne istediğimden eminim Deniz Arkın! Madem ikimizde yandık." dedi tek dizini kırarken "O zaman küllerimizden doğmak için eşsiz bir zaman."
Elini montunun cebinden çıkardığında parmaklarının arasında gümüş rengi bir yüzük parlıyordu.
"Küllerimizden doğalım mı?"
Dizlerim titriyordu. Tek hissedebildiğim şey buydu.
Gözlerime kitlenmiş gözlerindeki umut, dağınık dalgalı saçları, dudağındaki hafif gülümseme, batan güneşin ışıklarında naif naif parlayan yüzük...
Ne söyleyebilirdim ki?
Dizlerimin üstüne çöktüm ve yüzlerimiz aynı seviyeye gelince gülümseyerek dudaklarına yapıştım.
Güneş sisteminin merkezi bizmişiz gibi hissediyordum. Kollarını belime doladı. Sanki bıraksa uçup gidecekmişim gibi sıkıyordu. Öpüşmemiz biterse büyü bozulacakmış gibi dudaklarımı dudaklarıyla okşamaya devam ediyordu.
"Ben de ne istediğimden eminim Ali." dedim nefes nefese.
"Affedildim mi?" dedi sırtarak.
"Hayır ama daha rahat çabalayabilmen için bunda sonra hep yakınlarında durmam daha iyi olacak galiba." dedim sırıtarak.
"İçinde hayır geçen bir evet mi bu?"
"Evet. Evet aynen öyle."
Elimden tuttu ve ikimiz de ayağa kalktık. Elimi bırakacakmış gibi geldi ama bırakmadı ve kendisine çekti.
"Eveti duyduğuma göre yüzüğü de takabilirim."
Hem sırıtıyordum hem de göz yaşlarım akıyordu.
Yaşananlar rüya değildi. Tüm hücrelerimde bu gerçeği hissediyordum. Mantık denen şeyin izi bile yoktu ama biz mutluyduk.
BENCE YORUM ATIN. TABİ BENCE YANİ :D :D
OY DA VERİN BEENCE :)