Sokak Dövüşü

By JulideZ

2.8M 144K 29.2K

Sağlam ve sıradışı bir hikaye okumak ister misin? Cevabın evetse bu hikaye tam sana göre. **** Tertemiz bir... More

Bölüm 1 - Tanıtım
Bölüm 2 - Bad Girl
Bölüm 3 - Dövüş
Bölüm 4 - Küçük Deniz Kızı
Bölüm 5 - Tokat
Bölüm 6 - Zoraki Parti
Bölüm 7 - Kuaförcülük Oyunu
Bölüm 8 - Kendin Ol Yeter
Bölüm 9 - Ezik Mi, Havalı mı?
Bölüm 10 - Güven
Bölüm 11 - Okuldan Kaçış
Bölüm 12 - Katil
Bölüm 13 - Esir
Bölüm 14 - Kaçak
Bölüm 15 - Azim
DUYURU ÖNERİ KARAKTER
Bölüm 16 - Benim Yüzümden
Bölüm 17 - Dengeler ve dengesizlikler
Bölüm 18 - Ortaklık
DUYURU-karakter isim
Bölüm 19 - Pazarlık
Bölüm 20 - Benim Hikayem
Bölüm 21 - Asya
Bölüm 22 - Sakın Affetme
Bölüm 23 - Bir Yemek
Bölüm 24 - Eksik İşler
Bölüm 25 - Refakatçi
Bölüm 26 - Ring
Bölüm 28 - Noktaları Birleştirmek
Bölüm 29 - Yüzyıl Koleji
Bölüm 30 - Asla Eskisi Gibi Olamaz
Duyuru
Bölüm 31 - Yalanlar ve Sırlar
Bölüm 32 - Küllerden Doğmak
Bölüm 33 - Kaybetmeden Yenilmek
Bölüm 34 - Kerem'in Annesi
Bölüm 35 - Seçimler
Bölüm 36 - Başka Bir Yerde Başka Seçimler
Bölüm 37 - Denize düşen Deniz Yılana Sarılırmış
Bölüm 38 - Katlanmak
Bölüm 39 - Vale
Bölüm 40 - Kulüp
Bölüm 41 - Planlar ve Süprizler
Bölüm 42 - Görevler
Bölüm 43 - Mektup
Bölüm 44 - Artık Bizdensin
Açıklama
Bölüm 45 - Çanta
Bölüm 46 - Hain
Yardım Eder Misiniz?
Bölüm 47 - Büyük Oyun
Bölüm 48 - FİNAL PART I
FİNAL PART II
Okurcanlara Not ❤️
Küçük Bir Duyuru 🤓
ÇOK ÖNEMLİ DUYURU

Bölüm 27 - Mücadeleci

49.6K 2.6K 283
By JulideZ

HELLO HERKESEEE
MULTİDE AKIN VAR :)

SİZE MİNİK BİR HABER OLSUN, AKIN BAŞKA BİR HİKAYEMİN BAŞROLÜ OLSUN DİYE Bİ PLANIM VAR YANİ BURANIN KONUK OYUNCUSU DİYEBİLİRİZ. YÜZÜNE İYİ BAKIN :D

İYİ OKUMALAR :)

Saniyeler akıyor, baskı artıyor ama ne yapacağımı bilmiyordum.

Akın gözlerini seyircilerin üzerinde gezdirdi ve sadece benim duyabileceğim bir şekilde "Vur bana." dedi.

İçim tereddütlerle doluydu ama çok düşünmeden öylesine bir yumruk salladım.

Yumrukla abartılı bir geri çekildi. Ne yapmaya çalıştığını anlamıştım.

O bana mümkün olduğunca yumuşak bir hareket savurdu ben de abartılı bir şekilde geriledim.

Böyle birbirimizi çok hırpalamadan bir ritim tutturduk, kalabalık eğleniyordu ama yaptığımız şeyi biraz daha sürdürürsek anlaşılacaktı.

Bu sırada kalabalığın içinde büyük bir hareketlenme oldu. Uğultunun içinden "Polis" sözcüğü net bir şekilde seçilebiliyordu.

Dövüşü düzenleyenler hızla karışan kalabalığa "Sakin olun! Olamaz öyle bir şey!" diye sesleniyordu. Ama seyircilerin bunu umursayacak hali yoktu, dedikodu yayılmıştı bir kere.

Artık kimse dövüşü izlemiyordu ortalık mahşer meydanına dönmüştü.

Akın yanıma geldi. "İyi misin?"

"Senin burada ne işin var?"

"Asıl senin ne işin var?"

"Uzun hikaye." dedim.

"Benimki de. Anlaşılan şimdi gitmeliyim. Sen korkma polis falan gelmeyecek. "

"Nereden biliyorsun?"

"Bu daha uzun bir hikaye."

Ringden aşağı atlayıp gözden kayboldu. Bense orada öylece kalakalmıştım.

******

"Her şeye rağmen bana bir dövüş borcun var küçük sürtük. Onu ödeyene kadar peşini bırakmam. "

"Tamam dedim ya işte tamam. Çağırırsın gelirim hallederiz, uzatma."

"Ben senin bu atarlı tavırlarını yola getirmeyi de iyi bilirim ya neyse şimdi uğraşamam. Patron kırmızı alarm vermiş."

"Ne alarmı?"

"Seni hiç ilgilendirmez. Meşgulüm diyorum uzatma."

Akın doğru söylemişti. O gece polis falan gelmedi. Ama Halil ortalığı da bir daha toparlayamadı. Bu dedikoduyu salan kim diye bulmaları için birilerini görevlendirdiğini anladım ama bulabileceklerinden emin değildim.

Asıl ilginç olansa herkesin polis haricinde anlamadığım bir derdi daha vardı. Sanırım kırmızı alarm dedikleri şeyle ilgiliydi ama ne olduğuna dair teorim bile yoktu.

Bense şimdi her yanım ağrıya ağrıya resmen sürünerek hastaneye gidiyordum. Saat sabaha karşıydı ve gece uyuyacak fırsatım hiç olmamıştı. Şimdi son olarak Halil ile konuşup dışarı çıkmıştım.

Hava iyice soğumuştu artık resmen kıştaydık. Çantamı açıp içinden bir kat daha bir şey giydim ve üzerimdeki kan lekelerini gizlemeye çalıştım.

Yoldan geçen bir taksiyi çevirdim. Kınayıcı bakışlarına aldırmadan hastanenin adını söyledim. Şoför hastaneyi duyunca ahlaksız ön yargılarını kırıp bana ters ters bakmayı kesti. Ben de çantamı kucağıma alıp bakışlarımı yola çevirdim.

Eve ne bir telefon ne de bir mesaj bırakmıştım. Zaten artık 18ime basmak üzereydim. Yakında onlara hesap vermekten tamamen kurtulacaktım.

"Sonra ne olacak Deniz?" dedim içimden. Ne bir işim ne bir gelirim vardı. Okulu bırakacak mıydım o zaman? Nerede yaşayacaktım? Kimim vardı ki? Kilometrelerce uzakta bir arkadaşım... Kendisi bile orada mutlu değildi. Ben de ona yardım edemiyordum. Emre iyi biriydi ama ailesine mi yamayacaktım kendimi? Söylerken bile saçmaydı. Ali'ye kaydı düşüncelerim. Onunla bir gelecek fikri artık imkansızdı. Kalbim hala kırıktı, yüzüne bile bakacak gücüm yoktu aslında. Ama ona arkamı da dönemezdim. Bu yüzden bu hastalıklı arkadaşlığa mahkumdum.

Elimin tersiyle gözlerimi sildim.

"Ben şurada ineyim dayı. Saolasın."

*******

ALİ'DEN

Kabuslar sonsuz gibiydi. Önce mücadele etmeye çalıştım. Ama çırpınmalarım boşunaydı. Kendimi öylece bıraktım. İşte hayata karşı tavrım. Acı kaçınılmazsa çabalamayı bırak.

Önce aklımdaki tek şey Kerem ve Deniz'in o halleriydi. O fotoğrafla en az 100kez yüzleştim kabuslarımda.  Deniz'in fotoğrafa "Gerçek" değişi... İçimde kopan şeyler... Deniz'in yüzü...

O zaman tam anlamıyla anladım Deniz'i kendimden uzaklaştırmanın ne denli büyük bir acı olduğunu. Onun başkasıyla olması fikri öyle yanlış, öyle can yakıcıydı ki...

Şekilsiz kabuslar kimi zaman anneme, kimi zaman babama dönüştü, ağlayan kimsesiz Asya ise hep oralardaydı.

Sonraki olayları ise kopuk kopuk da olsa hatırlıyordum. Halil'in gelişi. Deniz'in karşı durması, sonunda yaptığı anlaşma. Halil denen adamla anlaşma yapılmazdı. Bir kez bulaşan bir daha kurtulamazdı. Ama karşı koyamamıştım, çamur Deniz'e de bulaşmıştı.

Yüzüme vuran güneşle uyandım. Ellerimi kollarımı hareket ettirdim ve uyuşukluklardan kurtuldum, artık kendimde gibi hissediyordum.

Sol yanımda uyuyan Emre'yi gördüm. Odanın diğer tarafında ikili koltukta Deniz'in baygın baygın yatan bedeni vardı. Görür görmez yataktan aşağı indim ve yanına koştum. Üzeri kanlı, yüzü gözü yaralıydı.

"DENİZ İYİ MİSİN?"

Cevap gelmeyince panikle onu silktim. Gözleri sonunda aralanınca bir oh çektim.

"Ne-neler oluyo?"

"Afedersin ben-"

"Uyanmışsın" deyip gülümsedi gözleri yarı açık. "İyi misin?"

"Seni öyle görünce, sanırım aklım pek yerinde değil hala. Asıl sen iyi misin?"

Üstünü başını düzeltti. "İyiyim. Arkadaşın Burcu'yu soracak olursan o pek de iyi değil. Çünkü-"

"Siktir et Burcu'yu Deniz."

"Sen öyle mi yaptın?"

Aramız eskisi gibi değildi. Olamayacaktı da. Bana bunu hatırlatıyordu. Haklıydı belki de bozmamalıydım bunu. Böylesi en doğrusuydu. Hem en doğrusu hem en acısı.

"Neler oluyor? Allahım beynim akmış gibi..."

Emre uyanmış bize aval aval bakıyordu.

"Nasıl yaptı bilmiyorum Halil doktorları da kendi işine göre çalıştırdı. "

"Özel hastaneye gelmişiz baksanıza. Vermiştir parayı susturmuştur." dedim. O adamı iyi tanıyordum.

"Buradan defolup gitmek istiyorum ateşimiz tekrar çıkarsa soğuk sokaklarda üstsüz gezeriz hallolur bence Ali."

İkimiz de Emre'ye güldük. O ise konuşmaya devam etti.

"Ama her şeyden önce olanları anlat Deniz."

"O dövüşlerden nasıl sağlam çıkabildin." dedim. "Yoksa ringe hiç çıkmadın mı?" Belki de hastanedeki olaylardan kalmaydı bu izler de.

Mavi gözlerini kısıp son söylediğime alaycı alaycı güldü.

"Ringe çıktım beyler. Pek sağlam sayılmam ama nasıl altından kalktığımı da açıklayacağım size. Artık işler iyice tuhaflaştı özellikle Akın'dan sonra."

"Akın da kim?"

Ağzımı tutamamıştım ve sesimde meraktan daha fazlası olduğunu bilmenin utancıyla sustum.

Deniz saçlarını düzeltti sonra kan lekeleriyle dolu kapşonlusunun başlığını kafasına geçirip anlatmaya başladı.

Ağızlarımız bir karış açık onu dinledik. Akınla tanışması. Soner hocaya gidişi. Halil'in fotoğrafı ve şu son dövüş süreci.

Emre'yle birbirimize bakakalmıştık. Biraz öylece durduk sonra "Ve bunu anlatmama gerek yok belki ama artık her şey net olsun istiyorum. Yoruldum." dedi ve Kerem'le çıkan dedikodu haberinin aslını anlattı.

Ne hissedeceğimi bilmiyordum.

"Kendimi salak gibi hissediyorum."

"Ben de."

Emre de cevap verince cümleyi dışarıdan söylediğimi anladım. En azından söylediğim şey genel duruma hitap ediyor gibi olmuştu onun sayesinde.

"Napacağız bundan sonra?" dedi Deniz.

Hiçbirimiz bilmiyorduk.

Tam bu sırada hastane odamızın kapısı çalınmadan açıldı. İçeri esmer ve güzel bir genç kadın daldı.

"Emre!"

"Anne!"

Kadın koşarak hala yatakta oturan Emre'ye sarıldı. Peşinden de genç sayılabilecek takım elbiseli bir adam girdi içeri.

"Burada ne işiniz var kim haber verdi size?"

"Yunus Karahan'ın oğlu hastanelere düşecek ve onun bundan haberi olmayacak ha? İlk uçakla geldik buraya. "

Babası da gidip Emre'nin omuzuna elini koydu.

"Tamam iyiyim işte. Önemli bir şey yoktu. Zaten olması gereken herkes de yanımdaydı. "

Annesiyle babası bize rahatsız rahatsız baktı.

"Oğlum böyle söylemesene. Hem bunları başbaşa konuşuruz seninle."

"Gel biz dışarı çıkalım." dedim Deniz'e ve ayağa kalktım.

"Hayır hayır! Sen de benim kadar hastasın burası senin de odan saçmalama. " dedi Emre.

Sonra ailesine döndü. "Benim onlardan gizleyecek bir şeyim yok. O yüzden açık açık söylüyorum size. Olması gereken zamanlarda yanımda değildiniz, kaçırdınız ve bitti. Artık sahte çabalara girmeyin lütfen!"

Annesi de babası da üzgün ve şaşkınca geri çekildi.

"Ne istiyorsun Emre, ne yapabiliriz sana?"

"Hiçbir şey baba. Kendi hayatınıza bakın. Çünkü ben öyle yapacağım. "

Peki gerçekten hayatlarımıza bakıyor muyduk? Yoksa gözlerimiz kapalı önümüze gelen çukurlara mı savruluyorduk?

Emre de Deniz de benim yüzümden buradaydı. Benim yüzümden hayatlarını mahvediyorlardı.

Eğer yapabilsem şimdi çıkardım hayatlarından. Tüm acıları göze alarak üstelik. Ama artık aynı çamurdaydık.

*****

DENİZ'den...

Akşam üzeri artık hastaneden ayrılıyorduk. Zaten birkaç parça olan eşyamızı toparladık. Emre'nin annesiyle babası ona daha fazla karşı duramamış ve gitmişti. Ama giderken de tüm hastane masraflarımızı ödemişlerdi.

Bu özellikle Ali'yi rahatsız hissettirmişti ama kendimi onların yerine koyduğumda neden böyle yaptıklarını anlıyordum.

Ben Emre'nin biraz sert davrandığını düşünmüştüm ama o ısrarla birkaç saat sonra akıllarından tamamen çıkacağını söylüyor onları umursamıyordu.

Odadan çıkmadan "Çocuklar" dedi Ali. "Konuşmamız bölünmeden önceki gibi gelecek hakkında netleştirmek istediklerim var. Evet son sınıfta değilsiniz ama üniversite sınavlarınız yaklaşıyor. Ne yapacaksınız? Derslerle alakanız yok, geleceğe dair planlarınız ne?"

Bilmiyordum.

"Bilmiyorum. " dedim.

Evet işte bu kadar kısa.

"Ben aklı başında bir çocuktum hep derslerim de ortalamaydı. Ama geleceğe dair şeyler düşünmedim. Düşünemiyorum pek." dedi Emre.

"İkiniz de benim yüzümden bulaştınız bunlara. Artık derslerinize odaklanın lütfen. Sizden bunu rica ediyorum. Benim yüzümden geleceklerinizin mahvolduğunu görmek istemiyorum. "

"Kes bu dramatik halleri!" dedim sertçe. "Herkes kendi hayatını yaşıyor. İstemeseydik bulaşmazdık. Daha fazla edebiyat yapma!"

"Şşş..." diyerek ellerini bana doğru açtı Emre. "Ali kötü bir şey söylemiyor Deniz. Sakin ol. "

"Ne söylediğinin farkındayım. Giliciklirinizi binim yizimdin mıhvitmiyin!"

İkisi de benden çekinerek güldü.

"Gülemeyin be! Bize bunları söylerken neden kendi katmıyorsun Ali?"

"Çünkü ben... Ben zaten umutsuz bir vakayım. Tek beklentim Asya'nın iyileşmesi. Okulda bursluydum ama onu da kaybedeceğim son sınavlardan sonra. Ama siz..."

"Al işte! Bize mücadeleci pozları kesme tamam mı? Ya da düşünceli. Çünkü geçekten mücadeleci ve düşünceli olan biri oturur adam gibi derslerine de çalışır. Ne yapar eder hiç değilse kardeşi için bir düzen kurar!"

İkisi de bağırışımı izliyordu.

"Siz ne kadar mücadelecisiniz Deniz hanım?" dedi Ali bana meydan okur gibi.

Gözlerimi kıstım. "Hepinizden çok." dedim sakin bir sesle.

"O zaman görelim!"

"Görelim! Madem öyle Hepimiz kıçlarımızı kaldırıp ders çalışacağız. Hepimiz! Bu sırada da Sonerle Halil'in bağlantısını çözeceğiz. Ben o fotoğrafı oradan alacağım. Sonraa.. Ne diyecektim ben? Kafam karıştı! Heh evet Akın! Akın'ı da bulup onunla konuşacağız! Anladınız mı plan bu!"

Buraya gelmeden önce yorgun ve umutsuzdum ama şimdi nasıl olduğunu bilmeden böyle konuşmuş, konuştuklarıma kendim de inanmıştım.

"Sanki Hitler kitlelere sesleniyor maşallah." dedi Ali gülerek.

"Daha iyisi var burada." dedim elimi kendime doğru kıvırıp burnumu havaya kaldırarak "Deniz Arkın! Herkes anladıysa marş marş!"

Ben ciddi ifademi bozmadım ama ikisi de kahkaha attı. Çok güzel gülüyordu vicdansız.

"Haydi bana gidelim annemle babam ya gitmiştir ya da gidecektir. Bu aralar büyük bir ihalenin peşindeler Yunanistan'a gidip duruyorlar. "

Güzel bir fikre benziyordu. Ama her şeye rağmen Ali'yi görmek bana hala acı veriyordu. Yaptığı salaklıkları hatırlıyordum. Üstelik artık eve gitsem iyi olacaktı.

"Siz gidin beyler. Ben eve gitmeliyim. "


****

Kapıdan içeri anahtarımla girdim. Belki sessizce süzülürüm diyordum. Ama girer girmez geniş salondaki tüm gözler bana çevrildi.

Babam, ezgi ve tanımadığım siyah giyimli bir sürü adam.

İlk düşündüğüm şey Halil'in adamlarını buraya yönlendirişi oldu. Ama saçmaydı bu. Ailemi buşaltırmadan ulaşabilirdi bana ve bu adamlar babamla karşılıklı oturacak değillerdi.

"DENİİİZ!"

Ezgi boynuma atladı. Peşinden babam gelip sarıldı.

"Neredeydin sen? Bu halin ne?"

"Aklımız çıktı Deniz neredeydin, kim yaptı bunu?"

Dokuz çift göz bana bakıyordu. Gerçeği tabi ki söyleyemezdim. Daha önce bir yalan düşünmediğim için kendime kızdım, bu üstümü başımı kaşımı gözümü tabi ki fark edeceklerdi.

"Kızım konuşsana biri mi bir şey yaptı? Kimdi? Ha kimdi hemen söyle!"

"Şey ben... Sadece düştüm. Çok... Çok kötü düştüm. İpek vardı ya hani, ve Büşra sınıftan kızlar işte. Onlarlaydım sonra düştüm. Hastaneye gittik. Ama haber veremedim."

"Hastaneye gidiyoruz hemen!"

Babama ters ters baktım.

"Oradan geliyorum zaten. Yok bir şeyim sadece dinlenmek istiyorum. "

"Sözümü dinleyeceksin küçük hanım! Artık öyle başına buyruk gezmeler yok. "

"Keyif gezisinde değildim! Ayrıca yakında 18 olacağım karışamazsın bana!"

Ezgi başıyla babama bir işaret yaptı.

"Tamam Kenan, sorun yok bence. Haydi ben Deniz'i odasına götüreyim. "

Babam sinirle gözlerini yumdu.

Ben "Kendim giderim." desem de Ezgi koluma girdi ve beraber merdivenlerden çıktık. Arkama baktığımda sinirli ve endişeli görünen babam siyah giyimli adamlarla sessiz konuşmalara dalmıştı.

"Kimdi onlar?" dedim Ezgi peşimden odaya girince.

"Babanın adamları. Seni arıyoruz dünden beri. Aklımız çıktı resmen. "

"Bu kadar endişelenmeyin. Gideceğim zaten ilk fırsatta. Alışmayın bana. "

"Deniz neden böyle yapıyorsun? Hiç mi sevmiyorsun beni, hadi beni geçtim babanı?"

"Sevmek için bir sebebim yok." dedim duygusuz bir ifadeyle.

"Ama ben seni seviyorum. Senin için endişeleniyorum. O yüzden lütfen gerçeği anlat. İnan bana yardım edebilirim. "

"Ahaha edemezsin emin ol. "

"Yani bir sorun var. "

Siktir!

"Sen kimsin de yardım edeceksin. Onu diyorum."

"Yalan söylüyorsun, acı çekiyorsun. Anlat ne olur. "

"Git başımdan Ezgi!" deyip odanın dışına itekledim. Arkasından da kapıyı kitledim.

Sinirlerim bozuktu. Ağlamak istemiyordum. Ağlamayacaktım.

Üstümü başımı düzeltecek, ağrı kesici içecek, oturup ders çalışacak, bağlantıları çözecek, hepimizi o adamların elinden kurtaracaktım.

Ama göz yaşlarım beni dinlemedi. Galiba, hepsinden önce biraz ağlayacaktım. Mücadeleci olmak her zaman kolay değildi.


Olaylar çok ilginizi çekti mi bilmiyorum ama uzun bir bölümdü, umarım beğenmişsinizdir.

Oylarınızı yorumlarınızı eksik etmeyin :)

Kafanıza takılanı söyleyin, sorun ;)

Görüşürüz :*

Continue Reading

You'll Also Like

2.1K 561 30
Düşüş 1- Sitem/ Düşüş 2- Gerçekler "-Düşüş yaşamak, kalkmaya engel değildir. Ancak, düştüğünde kaldıran birinin olmaması, insanı en çok yaralayan şe...
344 52 32
"O beyinin içinde ne geçtiğini anlayamıyorum... Her seferinde kendini daha da aşacak şeyler söylüyorsun ama hepsini de yapıyorsun... Eliz... Çok tehl...
4.6K 629 25
ASLA yalnız değilizdir. Gece bir başınıza ıssız bir sokakta yürürken takip edilme hissi aniden panikleyip varacağınız yere kadar sürekli arkanıza dön...
7.2K 4.9K 50
Peki Umut Bu Hayatın Neresindeydi?