Düşman Çeteler

By Zeynep_Buyukemre

57.1K 2.1K 289

Bir grup acımasız kız... Akıllı kız çetesi... Acımasız kızlar... Bir grup acımasız erkek... Akıllı erkek çete... More

Karekter Tanıtımı
SURVİVOR
DÇ~İddia'nın ucunda ceza vardır güzelim!~ Part1
DÇ~İddia'nın ucunda ceza vardır güzelim!~ Part2
Üzgünüm
Soru??
1K
DÇ~Özel Güçler~ Part1
DÇ~Özel Güçler~ Part2
DÇ -Final-
Duyuru!!

DÇ~İddia'nın ucunda ceza vardır güzelim!~ Part3

2.1K 92 5
By Zeynep_Buyukemre


Kapak çalışmalarımızdan bir tanesi Azramm01 okurcağızıma çok teşekkür ediyorum bizzat kendisi yaptı.Umarım bu bölümü beğenirsiniz iyi veya kötü yorumlarınızı istiyorum ve voteeee iyi okumalar😘😚

BÖLÜM 5

-MELİSA

"Taner gel şuraya saçlarına ekmek bandığım. Gel o saçlarını tek tek kopartıp çalı süpürgesi yapayım. Şu dünyada bir boka yaramıyorsun bari buna yara!"diye koşturuyordum. Neymiş senle yatakta şey yapalım mı? Harbi sapık harbi! Taner ellerini başını koyup korumaya almış koşuyordu benim elimde renkli tozlukla koşuyordum. Taner takılıp yere düşünce hunlarca gülmeye başladım. Sonra eğilip renkli tozlukla kafasına vurmaya başladım. "Bu benim namusumla oynadığın için!"diyip tekrar vurdum. "Bu bana sözlerinle taciz ettiğin için."diyip tekrar vurdum. O sıra Taner beni yere düşürdü ve gözlerimi sımsıkı yumdum. Düştüğüm yer sert bir yer değildi. Gözlerimi açtığımda Tanerle burun buruna ve şu anda hiç uygun olmayan bir pozisyonda duruyorduk. Ellerimi göğüsüne koyup kalkmaya çalıştım ama Taner elini koluma kilitleyip tekrar beni kendisine doğru çekti. Nefesi dudaklarıma değiyor bu da benim aklımı alıyor, başımı döndürüyor ve odaklanmama engel oluyordu. Ah hadi ama! Çok saçmaydı bu. Aklımın nedensizce karışması tam bir saçmalıktı. Tanerin gözleri dudaklarıma kayınca kalbim daha da hızlandı. Cidden yorulmuştum kalbimin böyle atmasına. Beynim yerime gelmiş olmalı ki beni dürttü ve hışımla üstünden kalktım. Taner kalkınca sahte bir şekilde öksürdüm. "Ben, yemek yapmaya gideyim sonra giderim."diyip aşağıya doğru indim. Cidden az önce ne olmuştu?

Yemeği yaptıktan sonra Taner'in suratına bakmadan evden ayrıldım ve bir taksiye binerek evimin adresini vererek evime doğru yol aldım. Ama hala Tanerle olan yakınlaşmamalısın aklımdan çıkmıyordu. Ne zaman gözümü kapatsam aklıma o yakınlaşma geliyordu. Ah kafamdan atmalıydım. Önemsizdi sonuçta.

-MİRAY

"Çağatay insaflısın ya teşekkür ederim." Çağatay sadece odasını toparlamamı ve yemek yapmamı söylemişti ve insaflı davranmıştı. Çağatay gibi bir patronum olduğu için şanslıydım. Odaya girdiğimde insaf kelimesini Çağatay'a söylediğime bin pişman oldum. Yerde kıyafetleri vardı, masanın üstü darmadağındı ve yatak örtüsü yastıklar odanın bir köşesindeydi. Ah bu işte bir bokluk olacağını tahmin etmeliydim. Çağatay sırıtarak bana baktı. "Bak ben insaflısın dediğin gibi diğer erkekler evlerini temizlettiriyorlar ben sadece odamı." Somurttum. "Odanda oda olsa bari resmen bomba patlamış burada." Sırıttı. "Biraz öyle oldu." "Ağızına sıçmışsın odanın."diye homurdandım. Çağatay kahkaha atmıştı. Hayatımda böyle güzel bir ses duymadım ben. Neyse daha güzel sesler vardır mutlaka değil mi? Mesela Mangadaki solist veya Gripin veya Model ya da Pera ve Duman son olarak Emre Aydın. Ah onun sesi çok güzeldi. Çağatay'ın elini gözümün önünde sallamasıyla kendime geldim. "Hayrola? Beni mi düşünüyordun düşüncelere dalmıştın da."diyip ukalaca sırıttı. Kaşlarımı alayla kaldırdım. "Yatakta yattığında egonda sığıyormu acaba?" Sırıttı. "Merak etme yanımda yatacağın kadar yer var güzelim. Meraklıysan açık açık sorabilirsin." Gözlerimi devirdim. "Sana bay ego demeliyim." Sırıttı. "Egoma aşık oldun." Kaşlarımı kaldırdım. "Yaw he he."dedim. Of bu odayı toparlamak akşama kadar bitmezdi. Çağatay ciddileşti. "Hakikaten ne düşünüyordun?" Omuzlarımı silktim. "Güzel sesi olan şarkıcıları."

"Ne seversin?"

"Manga, Duman, Pera, Gripin, Model ve Emre Aydın. Onun sesine bayılırım."

"Benim sesimde güzeldir kareokede duymuşsundur."

"Pek dikkat etmedim." Kaşlarını alayla kaldırdı.

"İnanmam. Sesimle kendinden geçmiştin."

"Egon devreye girmezse yalnız. Hayır cidden dikkatle dinlemedim." Külliyen yalan. Sesi acayip güzeldi.

"İstersen Ah bu beni söyleyelim." Kafamı salladım belki odayı unuturdu.

"Olur."

"Piyano var çalabilir misin?"

Piyano mu? Çağatay piyano mu çalıyordu?

"Evet tabii."

"Güzel gitarımı alıp geliyorum."

Bir de gitar! Bak sen şu marifetli Çağataya!

ÇağMir düet🙄😏👆

Sesi çok pürüzsüzdü. Ayağa kalkıp ona doğru ilerledim. "Bayağı iyi sesin varmış." Gülümsedi. "Seninki de." O an içimde bir kıpırtı oldu. Küçük mü? Hayır! Kalbim deli gibi atmaya başladı ve sıcak bastı bana. Midemde devler tepinirken nefesim kesiliyordu. Bana ne oluyordu böyle? Öksürdüm. "Şey ee başka napalım?" Sırıttı. "Hatırlarsan toplanman gereken bir oda var." Gözlerimi devirdim. "Senin odan sen topla."diye homurdandım. "Ama kölemsin ve şimdi derhal iş başına marş marş." Gözlerimi kıstım ve Çağatay'ın odasına yola aldım. Odaya girince Çağatay'ın erkesi kokusu burnuma dolmuştu. O an şaşkınlıktan pek farketmemiştim. Odası çok güzel kokuyordu. Çağatay sırıttı. "Odamı kesmeni bitirdiysen topla. Kesmekle oda toplanmıyor." Gözlerimi devirdim. "Git de rahata toplayayım." Sırıttı. "Aşağıdayım ve zevkle seni bekliyorum." Kaşlarımı çatarak omzuna vurdum. Bu kadar çapkın olmak zorundamıydı? "Sapıkça şeyler düşünüp söylemesen olmuyor." Kaşlarını alayla kaldırdı. "Her şeyde bir subliminal doğru yazamadım galiba mesaj aramak zorunda mısın? Benden fesat çıktın." Utançla başımı eğdim. Ne ara bu kadar fesat düşünceli ve sapık olmuştum. Çenemde Çağatay'ın sıcak parmaklarını hissedince gerildim. Gülümsedi ama alayla değil. Samimi bir şekilde. "Utanma güzellik. Bendeyken böyle düşünmen doğal olabilir." Haklıydı. Gülümsedim. Çağatay odadan çıktıktan sonra odayla baş başa kaldım. Hadi bakalım Miray.

-HANDE

"Mert ya!" Kafesinde bir günlük çalışmak mı? Ah hadi ama! Mert sırıttı. "Kölemsin bir günlüğüne de olsa. İdda'nın ucunda ceza va-" "İddia'nın ucunda her zaman ceza vardır biliyorum." Kaşlarını çattı. "Sözlerimin kesilmesinden hoşlanmam." Sırıttım. "Makasım yoktu da keseyim ve nasıl keseyim cümleler soyuttur."dedim. Mert yüzünü buruşturdu. "İğrençsin." Sırıttım. "Eyvallah!" Mert sırıttı. "Allah'a dua etsen iyi olur bugün bayağı müşteri olacak çünkü." Somurttum. O sıra Mert üstüme bir şey fırlattı. Elime alıp baktığımda garsonların giydiği üniformaya benziyordu. Mert çenesiyle üniformayı işaret etti. "Bütün garsonlar onu giyiyor sende giysen iyi edersin. Nasılsa bir günlük onlardan farkın yok." Gözlerimi devirdim ve bir odaya girip üstümü değiştim. Saçlarımı bileğimdeki yeşil toka yardımıyla düzgün bir topuz yapmıştım. Kendime baktığımda fena durmadığımın farkındaydım. Etek dar ve bacaklarımı sarsa da dizlerimin 1 karış üstündeydi. Beyaz bir gömleğim vardı ve üstten iki düğmesini açık bıraktım. Makyajı biraz daha fazlalaştırdığımda hazırdım. Görelim bakalım Mert bey Hande Ölmezle uğraşmak neymiş görürsün sen.

Çıktığımda bile burada çalışan erkek görevliler bana bakıp beni süzmeye başladılar. İçimden her ne kadar kötücül kahkahalar atsam da dışarıdan vurdumduymaz rolü yapmaya çalışıyordum. Parfüm falan mı sıksaydım acaba ya? Neyse o kadarı kalsın. Şimdi Mert'in yanına gitmem lazım.

Mert Dayanmaz🙈😱

Mertin yanına geldiğimde derin düşüncelere dalmış bir yere bakıp düşündüğünü görebiliyordum. Acaba ne düşünüyor diye düşünmekten kendimi alıkoyamadım. Aman banane diyip Mertin yanına doğru ilerledim. Mert bana bakarak kaşları kalkık beni baştan aşağıya süzdü ve gözleri tekrar gözlerimi bulduğunda kaşlarını çattı. Kötü mü olmuştum? "Kızım sen benim başıma bela mısın?" Gülümsedim. "Tatlı bela ama." Gözlerini devirdi ve bir şeyler mırıldandı. Az buz olsa sadece bir kelime duyabilmişim. 'Belam' belanın başında da bir şey demişti ama onu tam olarak duyamamıştım. "Neyse ben servise başlıyorum diyip yerime döndüm. Mertin arkamdan bana attığı öfkeli bakışlarını çok iyi hissediyordum.

***

"Bir çilekli pasta ve bir limonata efendim peki ya sizin?" Her şey gayet güzel gidiyordu. Hızlıca servisleri alıp yemekleri götürüyordum ve gayet iyi iş çıkardığım söylenebilir. Mert'le ara sıra göz göze gelsek daha çok Mertin gözlerinin bacaklarımda olduğuna emindim. Aldırmadan müşterilerle ilgilendim. "Tamam sizde bir çikolatalı pasta ve latte istiyorsunuz."diyip masadan ayrıldım. "Bir çilekli pasta, limonata, bir çikolatalı pasta ve latte!"diye bağırdım ve biraz yerimde soluklandım. Of! Çok yorulmuştum. 5 dakika dinlendikten sonra siparişi 5 numaralı masaya götürüp servisi yaptım. İkisi güler yüzle teşekkür ettikten sonra "Afiyet olsun efendim."dedim ve yerime geçtim. İçimden efenim demek istememde efendim dedim. Sonra ne bu cıvıklık demesinler. "Pardon bakar mısınız?"diyip birisi beni işaret etti. Gülümseyerek yanına geldim. "Buyrun nası-"derken karşımdaki kişiye şok oldum. Burak'ın burada ne işi vardı? "Hayırdır işler mi kesatta garsonluk yapıyorsun?"diyip göz kırptı. Gözlerimi devirdim. "Uzun hikaye iş çıkışı sana anlatayım her şeyi." Başıyla onayladı. "Kızları da al gel. Birlikte bir şeyler yapalım." Başımla onayladım. "Çok güzel olur."derken Mertin bize dik dik baktığını görebiliyordum. Elleri yumruk olmuş, gözleri ateş saçıyordu. Buranın yanından ayrıldım. "Patron kızacak şimdi ben işimin başına dönsem iyi olacak." Sırıttı. "Benimde bir siparişim olacak." Kaşlarım havalandı. "Buyrun?"dedim. "Bir tane Hande Ölmez tatlısından almak istiyorum." Kıkırdadım. "Lütfen yiyecek şeyler seçin insan değil."dedim. Güldü. Mert o sıra yanımıza geldi. "Hande hanım! Müşterilere siparişlerini götüreceksiniz. Kıkırdaşmak değil!"dedi sert bir tonla. Kırıldım mı? Belki. Burak o sıra ayağa kalktı. "Oooo Mert bey. Hande hanımı suçlamayın. Burada çalışmasının sebebi biraz da siz olmalısınız sanırım ve ben Hande hanıma siparişimi veriyordum zaten o yüzden boş boşuna Hande hanımı suçlamayın!" Mert bir bana birde Burağa baktı. Ne diye Mert'e kırılmıştım ki? Önemsemiyordum ki.

Allahtan hiçbir sorun çıkmadan Mert yanımızdan ayrılmıştı bende işime geri dönmüştüm.

-ELÇİN

"Rahat bir şeyler giymişsin. Güzel."dedi Barış. Gözlerimi devirerek Barışın peşinden gittim. Evet anlatayım. Barış dedi ki bir günlüğüne de olsa asistanım olacaksın dedi. Ev temizlemekten iyidir.

ElBar😍👆

Barış bana kendi tarzında gel demişti. Klasik iş asistanları gibi giyinme kendi tarzını konuştur dedi. Bende üstüme lacivert göbeği açık ve üstünde mor, pembe ve mavimsi çiçekleri olan bir kısa kollu altıma kot şort giydim ve ayakkabı olarak krem rengindeki bilekten bağlı topuklularımı giymiştim. Ayakkabılar gözükmese de Elçinin giydiği kıyafetler resimde Barış koyu renkleri tercih etmişti. Tabii pantalonlu krem rengindeydi. Şirkete girince çalışanlar hayranlıkla Barışa bakıyor ve bir yandan beni süzüyorlardı. Havalı bakışımı atıp önüme döndüm. Ancak havam çizildi. Yerler ıslak olduğu için kaymıştım ve dengem bozulmuştu. Barış hazlı davranıp kollarını belime sararak düşmemi engelledi. Şu an burun burunaydık. Bu saçmalık herkesin önünde mi olmuştu? Rezillik! Hemen ayrılarak sahte bir şekilde öksürdüm. Barış sırıttı ve asansöre doğru yol aldık.

Asansörün önüne geldiğimize sadece ikimiz vardık ve etrafa bakınıyordum başka birisi gelse diye. Ne diye büyütüyordum Allah aşkına yani? Asansöre sadece Barışla binsem ne olurdu ki? Neyseki asansör gelmişti ve işin kötü yanı sadece Barışla ben vardım. Ben asansörün düğmelerin yanında duruyordum Barış ise asansörüm bir köşesinde. Kapı kapanmadan Barış düğmeye bastı yani yanıma geldi yanımda değilde burnumun dibine girdi ve bana baktı. Gözüm ona kayınca durduğumuz pozisyonun gayet güzel olduğunu görebiliyordum. Burun burunaydık maşallah! Kapı kapanınca Barışın bastığı kata baktım. 15. Kat. Yuh!

Barış hala çekilmemiş aynı pozisyonda duruyorduk. Nefeslerimiz birbirine karışıyor dudaklarımız çok yakındı. Barışın gözleri dudaklarıma kayınca tedirginleşmiştim. Daha önce hiçbir erkekle bu kadar yakınlaşmamıştım. Eymeni saymazsak. Ona sarılmıştım. Eymen dedim de çocuğa yemek sözüm vardı benim off! Aklımdan tamamen çıkmıştı.

Barış yüzümün her kısmını aklına kazır gibi bakıyordu bana. Gerçi bende bakıyordum ona ama. Yüzü kusursuzdu. Gülerken çarpık gülüyordu ve çok tatlı oluyordu. Neyse her kızın diyebileceği şey bu sadece benim diyebileceğim şey değil yani of neyse aklım karıştı. Sakalları yuvarlak yüzünü biraz daha uzun gösteriyordu ve böyle yakışıklıydı. Tamam Barışa bu kadar tanıtma yeter benden bu kadar. Barış bana doğru eğildi daha doğrusu dudaklarıma. Buna izin veremezdim. İlk öpücüğü umursamayalar olabilirdi şahsen ben umursuyordum. O yüzden ilk öpücüğüm aşık olacağım adama gitmeliydi. Gerçi aşık olabilir miydim onu bile bilmiyordum.

Ben erkeklere asla güvenemezdim. Ailem öldükten sonra sadece erkeklere değil kimseye güvenmemeyi seçtim. Hayatımı güvenmek üstüne kurmadım. Kursaydım kendimi intihar ederdim. Ben sadece kızlara ve kendime güvenirdim. Başka hiç kimseye güvenemezdim ve hayatıma almazdım.

Ama Barış ve çetesi her nasıl olduysa bizim kızların hayatına girmeyi başarmışlardı. Eymenlerde öyle. Bu bir tesadüf mü? Nasıl oluyordu iki çete biz kızların hayatına girmeyi başarabilmişlerdi?

Barışı ittirdim ve katımıza gelmiştik zaten. Önden çıktım ve Barışta arkamdan geldi. Yüzüne baktığımda bozulduğunu anlamıştım. Kusura bakmasın ama hoşlanmadığım birisini öpmemi beklenemezdi. Ben o sürtük kızlar gibi değildim.

İlk beni kullanacak sonra da mendilmişim gibi bir kenara atacak. Gerçi ben onun mendili olmak istiyormuydum?

Kesinlikle hayır!

Bir kapının önüne geldiğimizde kapının yanında BARIŞ DİNÇER yazıyordu. Barış içeriye girdi ve bende arkasından girdim. Odası aynı onun gibi karmaşıktı. Gri odası ve iki tane deri kahverengi koltuğu vardı. Odası biraz olsun koyu renklerden oluşurken açık renklerle boyanmış bir tablo duruyordu. Barış koltuğuna oturdu ve bende kahverengi deri koltuklardan birisine. Barışa döndüm. "Evet ne yapacağız?" Barış dosyalarına bir göz gezdirdi. O sıra içeriye bir kadın girdi. Kadın saf ve çocuksuydu. "Günaydın Barış bey."dedi sevecenlikle. "Günaydın Nazlı. Bugünkü programı söyle ve çıkabilirsin bugün izinlisin." Nazlı sevinçle el çırptı. "Tamam Barış bey. Şey bugün 13.00 de toplantınız var 14.00 gibi bitiyor ve siz kahve molasına çıkıyorsunuz. 15.00-16.00 boş saatiniz ve sonra çıkıyorsunuz. Ha bir de teslim etmeniz gereken evraklar var şöyle uzatayım."diyip Barışa evrakları uzattı. Barış 5 dakika imzaları attıktan sonra Nazlı ya geri verdi. "Tamam Barış bey çıkabilir miyim?" Barış kafasını salladı. Nazlı sevinçle kapıdan çıktı. Güldüm. Kız saf ve sakar birisine benziyordu. Gerçi bende öyleydim ama ara sıra öyleliğim tutuyordu. Barış bana döndü. "Saat kaç?" Telefonumu çıkardım. "12.00" Gülümsedi. "İyi toplantıya bir saat varmış. İyi hazırlan tutman gereken önemli notlar var KÖLE" Gözlerimi devirdim. "İyi PATRON." Güldü ve elindeki kalemle oynamaya başladı. Öyle duracak mıydık ya? Barışa döndüm. "Böyle bütün gün duruyor musun?" Kaşları kalkık başını salladı. "Ne bileyim sıkıcı da. Boş boş oturup dünyanın parasını kazanman çok müthiş." Kaşlarını çattı. "Birincisi boş boş oturmuyorum boş boş otursam işler bu kadar yürümezdi. İkincisi Elçin bir daha ileri geri konuşma kötü olur." Korkutmuş muydu?

Hayır... Ya da belki. O sıra odaya sevecen dolu bir adam içeriye girdi. "Günaydın Barış."diyip bana döndü. "Günaydın küçük hanım." Kaşlarımı çattım. "Küçük hanım? Pardon birincisi ben sizle aynı yaşta gibi gözüküyorum nasıl küçük hanım oluyorum? İkincisi ise benle böyle konuşmayın yoksa konuşacak ağız bırakmam size."dedim. Adam güldü. "Vay sertmişiz." Barış bir bakış attı. "Bence uğraşma derim Salih. Bayağı serttir." Salih bana bakarak 'uuuuuu' dedi. "Tamam ben senden uzak durayım en iyisi şey... Sinem nerede gördün mu Barış?" Kafasını iki yana salladı. "Bilmiyorum görmedim." Salih başını salladı. "Neyse ortak ben kaçtım."diyip kapıdan çıktı. Barış bana göz kırptı. "Sinem'e aşıkta." Kıkırdadım. Neyse sonradan ciddi bir yüz haline büründüm. Hakikaten kaç dakika var toplantıya?

-MİRAY

"Lanet olsun sana Oritorenk Perry!"diye bağırdım. Bu odayı toplamak bitmek bilmiyordu. Şu odayı bitirebilirim 1 yıl içinde Çağatayı mutlaka öldürecektim. Evet öldüreceğim hemde acıdan kıvrandıra kıvrandıra. Şimdi diyorsunuzdur bu kız sadist mi diye. Yoo sadece bana yapılan bir şeyin bedelini ödetmeyi düşünüyordum. Kitapları raflardaki kaldırdım. Yatağın örtüsünü düzeltip üstündeki kirli kıyafetleri çamaşır makinesine attım. Tabii bunlar benim 2 saatimi almıştı. Ayrıntıları anlatmak istemiyorum.

Çamaşırların altından donlar çıkmıştı. Kirli donlar. Ne yani tertemiz mi bekliyordum? Kirli kısa kollular, pantolonlar, ceketler ne varsa. Hatta o yığının içinden bir sütyen bile çıkmıştı. Yuh dedim artık yuh! Kızla her ne yaptıysa artık... Of banane ki yani? İğrenerek onları makineyse attım ve elimi en az 5 kez yıkamışımdır. Çağatay'ın kirli donlarını ve o pis sütyeni elledikten sonra yıkamayacağımı falan mı düşündünüz? Tamamen yanlış düşünmüşsünüz arkadaş. Neyse sokak kızına bağlamayayım kötü oluyorum sonra. Bad Girllikten very bad Girl oluyordum. Tamam ingilizcem süper biliyorum.

Çağatay'ın yediği haltları düşüncelerimden uzaklaştırıp odaya son kez baktım. Evet düzenlenmişti. 2 saat önceki halinden eser yoktu. Aşağıya indim ve Çağatayı telefonuyla oynarken gördüm. Gözlerimi devirerek koltuklara yığıldım. Çağatay bana bakıyor ama ben ona inatla bakmıyordum. Ama dayanamadım napayım? Birisi size öyle dik dik baksa otomatik olarak gözünüz o kişiye kaymaz mı? Hah bende o oluyor maalesef. Çağatayla göz göze geldiğimizde tek kaşı havada, bana baktığını görebilmem mümkündü. Sanki 'İşin bitti mi küçük?' der gibi bakıyordu. Bende saf gibi bakışlarımı yolladım 'ne var yelloz?' bakışı attım. "Odamı toparladın mı küçük?" Ah bana küçük deme boyum 1.80 benim. "Bana küçük demezsek? Boyum maşallah Victoria secret mankenleri gibi de," ağızından bir kıkırtı kaçtı ve dudaklarını gülmemek için birbirine bastırıyordu. "Ah Miray ya çok safsın!" Kaşlarım havalandı. "İyi anlam sanırım? Saf olmak temiz olmak demettir ama maalesef ben temiz falan değilim," Çağatay alay dolu bakışlarını ciddiye çevirmiş, bu da benim biraz ürkmemi gerektiriyordu sanırım. "Sen masumsun, Miray. Hemde fazla masum," Kaşlarım havalandığı kadar havalanmıştı. "Hakkımızda bilgi edinebildiniz mi? Hayır. O zaman bilip bilmeden konuşma Çağatay!" Çağatay gözlerini devirdi ve bir şeyler mırıldandı ama ben onları harfi harfine duymuştum.

"Fazla masumsun küçük melek."

-ELÇİN

"Evet arkadaşlar Zıbar hotelin yüzde kaç hissem var?" Derken Barış ağızımdan bir kıkırtı kaçmamasını sağladım. O nasıl bir isimdi? Sanki otele gelip zıbarın diyorlardı. Zorla getiririz falan diye. Neyse ne otele ismi verende kabahat. Acaba çok mu düşünmüş otelin ismi hakkında? Barış olsa olsa böyle otellerde hisseleri olur. "%80 Barış bey." Oha yuh deve! %80 ne ya? Dikkatlim dağılmamalı, not tutmalıyım. Deftere Zıbar Hotelin karşısında %80 hisse yazdım. Ama hala içimden kahkaha atsamda yüz ifademi düz tutmaya çalışıyordum. Şu an ciddi bir toplantıdaydık. Aslında Barışı rezil etsem fena olmazdı. Ama o patron. Yapacaklarından ben sorumlu değilim der ve bir şey yapar. Of benim kafam fazla fesat!

Birkaç not tuttuktan sonra iyiki sıkıcı toplantı bitmişti. Yok oraya havuz yaptırın -aslında böyle dememişlerdi de lafın gelişi- yok oranın hisse yüzdem kaç galan filan fis fos. Çokta fifi. Barış bile sıkılmış olmalı ki odaya geldiğinde derin bir nefes aldı. Bende kendimi meşhur deri koltuklara attım. Barış bana döndü ve bu halime ufak bir tebessüm etti. Halim o kadar komik miydi cidden! Barış bir şey demeden baş koltuğuna oturdu ve beni seyretmeye başladı. Bende ona ifadesizdi bakmaya çalışıyordum ama içimden nedense... Of bunu yapmak istemem bile saçma. Fesatlar terkedin burayı! Barış bana bakarken kapı çalınarak içeriye Salin girdi. "Abi toplantı nasıldı sence?" Barış derin bir nefes aldı. "İyi geçmiş olmalı sanırım." Salih de bir nefes alarak karşımdaki deri koltuğa oturdu ve bana göz kırptı çapkınca. Cidden bu çocuk Sinem'e aşık değilmiydi? O sıra tekrar kapı çaldı ve kapı açıldı. İçeriye kıskanılacak derece de güzel bir bayan geldi. Sarışın saçları kısa da olsa ona yakışmış bakışları ifadeliydi. Kızı kıskanmıştım böyle bir güzelliğe sahip olduğu için ama ben güzellikle işim olmaz.

Klasik laf olsa bile doğruydu. 'İçin güzelse dışında güzel' sence doğru muydu? Belki bu kız güzel olabilirdi dış görünüş açısından. Ama içi kötü olabilirdi. Of banane kızdan. 1 kez görebileceğim bir insan. Kız bana sıcak bir gülümseme yollayınca bende gülümsedim. Nedense ister istemez kanık ısınmıştı bu kıza. Salih kravatını düzeltince bu meşhur Sinem olduğunu anladım. Salih turnayı gözünden vurmuştu kabul. "S-Sinem nasılsın?" Diye kekeledi Salih. Sinem gülümsedi. "İyiyim sen nasılsın Salihciğim?" Salih'in suratı domatese dönmüştü. "İyiyim iyi işte ee ne oldu?" Diye sordu Salih. Sinem Barışa bakıp gülümsedi. "Toplantı ile ilgili konuşacaktım. İhale bizim olabilir bayağı iyi bir konuşma yaptınız beyler. Tebrikler ve bunu kutlayalım," dedi Sinem. Barış Salih'e baktı. Salih galiba ölüyordu heyecandan. Körkütük aşıktı Sinem'e sanırım. Kızda saf, farketmiyordu bile. Sinem gülümseyerek bana baktı. "Bu kız kim beyler? Barış yeni asistanın mı?" Barış belli belirsiz kafasını salladı. "Gibi gibi. 1 günlüğüne asistanım oldu," Sinem gülümseyerek bana baktı ve elini uzattı. "Sinem," Gülümseyerek uzattım. "Duydum zaten şimdi konuşmalarınızdan bende Elçin menmun oldum," dedim. Kız gülümsedi ve tokalaştık. Sinem'e baktım. "Sinem senle biraz konuşabilir miyiz?" Kafasını salladı. "Tabii ki!" Son kez beylere baktım. Barış bize soru sorar bakışları atıyordu, Salih kıpkırmızı olmuştu heyecandan. Kıkırdadım ve Sinem'le dışarıya çıktık. "Harika bir kafe biliyorum orada konuşalım," kafamı onaylarcasına salladım ve asansöre bindik. Şirket çıkışının karşısında ufak bir kafe vardı ve çok şirindi. İsmi 'Dinçer Kafe' idi. Sanırım Barış ve şirketine ait bir kafe. İsminden belli oluyordu.

Sinem'le bir sandalye çekip oturduktan sonra, Sinem Türk kahvesi, ben ise Expresso söyledim. Türk kahvesini asla sevmezdim. Kahvelerimiz geldiğinde Sinem başladı. "Evet Elçin benle ne konuşmak istiyordun?" Boğazımı temizledim. Her ne kadar doğru olurdu söylemek ama bilmesi lazımdı. "Şimdi Sinem. Sen seven birisi var," Sinem gözlerini büyüttü. "Kim Elçin biliyorsundur galiba," başımı salladım. "Kim peki?" Diye sordu Sinem. Ağızımdan zor çıktı ama.

"Salih."

Sinem beyninden vurulmuşa dönmüştü. Sanırım beklemiyordu. Ellerimi onunkilerin üstüne koydum. "Sinem sence belli etmiyor muydu?" Sinem başını salladı sadece. "İnanamıyorum..." Dedi sadece. Başımı salladım. "İnanması zor ama öyle," Sinem bana baktı. "Elçin... Ben onu seviyorum," Dedi ve bu sefer beyninden vurulan bendim. Gülümsedim. "Ee bu süper! Konuş onunla," Sinem tereddütle bana baktı. "Yapamam... Elçin olmaz," kaşlarım havalandı. Salih Sinem'i, Sinem'de Salih'i seviyordu. Bu araya gelmeleri için bir neden yoktu. "Neden Sinem?" Sinem bana baktı. "Alınma ama, yeni birisiyle tanıştığım birisine anlatmamı bekleme," elimi onunkine tekrar koyup sıktım güven verircesine. "Anlarım. Bende senin gibi insanlara kolay güvenen birisi değilimdir ama ister istemez sana kanım kaynadı," gülümsedi. "Sanırım benimde ama ilerde anlatırım ve Salih'e şu an açılmayı düşünmüyorum ya da Salih bana teklif ederse hemen kabul edemem," gülümsedim. "Kararın ne olursa olsun yanındayım Sinem," gülümsedi. "Teşekkür ederim Elçin. Sanki, yıllarca arkadaşım bana destek çıkıyor gibi hissettim," gülümsedim. "Bunu hissettirdiğime sevindim," gülümsedi.

Sinem gerçekten eğlenceli, sempatik ve bir o kadarda dürüst bir kızdı. Zaten beni dürüstlüğüyle dikkatimi çekmişti. Dürüst insanlar iyidir. Kızla birçok ortak noktamız olduğunu öğrenince Sinem'i biraz daha sevmeye başlamıştım. O da pek benim gibi olmasa da turuncu rengi seviyormuş. Kınalı dövmeye alerjisi varmış ve benimde alerjim vardı. O da bir nevi klostrofobisi varmış. Benim hem konuşamayınca nefesim kesiliyor -neden bilmiyorum- hemde klostrofobim vardı. Sinem'le biraz konuştuktan sonra şirkete geçmemiz gerektiğini hatırladık ve şirkete girdik. 15. Kata bastım ve BARIŞ DİNÇER yazan kapıya geldim. Kapıyı tıklatarak içeriye girdim. Barış elinde gene kalemle oyalanıyordu. Beni görünce kalemi bıraktı. "Hiç gelmeseydin," sırıttım. "Özledin mi yoksa Barış bey?" Sırıttı. "Sanırım evet," diyip ayaklandı. Yanıma geldi ne kelime! Gene burnumun dibine girdi. "Bana borcun var biliyorsun değil mi?" Kaşlarım havalandı. "Yoo hatta sana bir borcum bile yok," dedim. Barış sırıttı. "Madem patron benim istediğimi yapacaksın," kaşlarım havada asılı kaldı. "Neymiş?" Barışın gözleri dudaklarıma kaymıştı zaten. Ben ne mi oldum? Tedirgin. "Öpücük," dedi ve dudaklarıma eğildi. O sıra bende yaklaştım ve yanağına bir öpücük kondurdum. Ha ha fake budur! Barış şaşkınlıkla bana bakıyor, bende sırıtarak ondan biraz olsun uzaklaşıyordum. Barış kaşlarını çattı. "Ben yanaktan mı dedim?" Sırıttım. "Dudaktan da demedin Barış bey ben nereden bilebilirdim?" Belli ki göt olmuştu ve ben Thug Life. Barış, kaşlarını çatarak benden uzaklaşıp, koltuğuna oturdu. "Bir dahakinde intikamımı alacağım," sırıttım. "O kadar basit değil," sırıttı. "Göreceğiz Elçin Topal,"

"Göreceğiz Barış Dinçer!"

***

Saat sonunda 16.00 olmuştu. Saat geçmek bilmedi be. Barışla şirketten çıktık ve arabaya giderken aklıma bir soru takıldı. "Barış?" Bana döndü. "Efendim?" Sanırım bugün bitmişti. "Kölelik bitti sanırım ve benim eve gitmem demek oluyor beni bırakır mısın?" Barış o sıra bir şeyler homurdandı ama kelimesine kelimesine anlamıştım ve söyledikleri beni şoke etmeye yetmişti.

"Keşke günü başa alabilseydim kızıl sonya senle daha fazla vakit geçirebilseydim,"

Bu ne demekti şimdi?

-DEMET

Eve gelip kendim, koltuklara attığımda kızların burada olduğunu yeni farketmiştim. Bir tek Elçin yoktu. O 17.00 den önce gelmezdi İstanbul trafiğini hesaba katarsak. O sıra telefonum çaldı ama cevap verecek halim yoktu. Çok yorgundum ve her yerlerim ağrıyordu. Baktığımda Ediz arıyordu.

"Efendim Ediz?"

"Ha naber?"

"İyi sen?"

"İyi ee napıyorsun?"

"Yorgunluktan ölüyorum desem,"

"Hadi ya neler yaptın ki?"

"Uzun hikaye hiç anlatmayayım,"

"Peki sen bilirsin. Şey madem yorgunsun 2 gün sonra senle bir yemek yiyelim mi? Konuşmak istediğim şeyler var,"

"Tabii," şaşırmıştım. Ediz beni yemeğe çağırıyordu. Açıkçası aklımdaki yemek değilde, konuşmak istediği konu neydi?  Aklımda o soru dönüp dönüp duruyordu ve ben meraktan çatlayacaktım!

-MİRAY

Demet geldiği gibi koltuklara kendisini atmıştı. Bayağı yorgundu ki bizi farketmemişti. Demet telefondaki kişiyle konuştuktan sonra genelde soru yağmuruna tutardık ama onu yapacak bile halimiz yoktu. O sıra benim telefon çaldı. Kızların gözü telefonuma kaydı. Baktığımda şaşırtıcı biçimde Rüzgar arıyordu. Açtım.

"Rüzgar?"

"Naber?"

"İyi sen?"

"İyi ne yapıyorsun?"

"Hiç uzanıyordum sen?"

"Bende seni düşünüyordum,"

"Hah?"

"Neyse boşver şey Miray senle konuşmak istediğim önemli bir husus var," meraklandırmıştım.

"Tamam ama şu an yorgunum yarına anca toparlarım kendimi o yüzünden pazar yapsak?"

"Tabii ki sen ne zaman istersen,"

"Tamam görüşürüz," diyip kapattım. Allahım ölücem. Rüzgar bana çıkma teklifi etti resmen! Bir randevu! Allahım sana geliyorum, ve çıkma teklifi derken yemek işte ya sizde sevgililiğe bağlamayın. 2 gün sonra yaf!

-HANDE

Demet ve Miray çok şaşkındı. Açıkçası soracak halim yoktu. Yarın sorardım. Şu an düşünmek bile beni yoruyordu. Zaten ormandayken yıpranmıştım. Mert tabiiki öküzlük ederek o halime aldırmamış, Köle İsaura'ya çevirmişti. Neyse Mert'ten bir centilmenlik beklemiyordum zaten. Çünkü o katıksız odun! Ah düşünmek bile beynimi acıtıyor. Düşünme Hande düşünme.

Bitiyorrrr felan. Peki bir şey soracağım. Çiftler hakkında özel bölüm yapmamı ister misiniz bir gün? Yorumlara yazın!! Neyse okumaya devammmmm

O sıra mesaj gelmişti. Uzanıp telefonu alacak hâlimde yoktu. "Melisa versene şu telefonu," Melisa bana 'ciddi misin?' Bakışı atmakla yeltendi. "O koca götünü kaldır kendin al. Ben burada canımla uğraşıyorum be," dedi atarlı atarlı. "Eh seni mi çekeceğim be? Kesin özel dönemlerindesin Melisa," somurttu. "Sanane?" Dedi homurdanarak. "Hö," dedim ve telefonu aldım. Birisi mesaj atmıştı. Tuş kilidini açtığımda Burak'tan mesaj geldiğini görmüştüm. Kaşlarım havalandı istemsizce.

"Naber? :)" Yazıyordu. Ee cevap vermek gerek dimi?

"İyi sen? :)" aniden cevap geldi. Bayağı hızlıymış çocuk.

"İyiyim nasılsın?"

Her yerim ağrıyor desem? :)"

"Hadi ya :( o kadar mı ormanda yıprandın?"

"Hayır hayır :) ormanda yıpranmadım Mert öküzü yıprattı,"

"Gene ne yaptı o şerefsiz? >:("

"Sjjsjsjjs sondaki emoji beni benden aldı :D uzun hikaye Burak yüz yüze konuşuruz,"

"Peki sen nasıl istersen 2 gün sonra yemek yesek nasıl olur? Hem yarına kadar toparlanırsın sonra yemek yeriz olur mu? Çok iyi bildiğim bir yer var oraya gider yeriz adresi sana mesaj olarak atarım, ;)"

"Tamam Burak görüşürüz ;)"

"Görüşürüz ormanların prensesi :)"

Ah Burak! Nereden çıktı bu konuşma?

-MELİSA

Şu sürtüğe bak ya? Telefonmuş! Kalk koca götünü al demi? Ha sürtük lafın gelişi. Handeyi sevdiğimden derim. Evet çok güzel severim biliyorum. Telefonumdan tanıdık bir melodi yayıldı etrafa. Tabiiki telefonumdu. Başka ne olabilirdi ki zaten? Off bak şu telefona Melisa ya. Arayana baktığımda Mehmet arıyordu. Açtım.

"Alo? Mehmet?"

"Naber?"

"İyidir senden?"

"İyi işte."

"Ee ne için aradın beni?"

"Şey Melisa konuşmamız gereken çok önemli bir mesele varda. Onun için aradım. Yarın buluşup yesek olur mu?"

"Aa Mehmet ben çok yorgunum 2 gün sonra olsa?"

"Tamam bana uyar. Hadi görüşürüz."

"Bay." diyip kapattım. Mehmet benle ne konuşacaktı?

-ÖYKÜ

"Hey! :)"

Mesajı atan İboştu. Yani İbrahim. Her neyse.

"Efendim İbo?"

"Naber?"

"Çok şükür yorgun sen?"

"Aa noldu?"

"Uzun hikaye anlatırım sonra,"

"Hmm sen çok yorgunsan yarına anca toparlanırsın. 2 gün sonra yemek yiyelim mi? Konuşmamız lazım zaten,"

"Olur tabii,"

"Süper hadi cüssss," dedi ve telefonu sehpaya bıraktım. O sıra Elçin gelmişti yorgun biçimde ben yanımızdaki tekli koltuğa kendisini attı. "Ay çok yoruldum," dedi. "Aynen," dedik aynı anda. Demet yerinde doğruldu. "Kızlar Ediz beni yemeğe çıkaracak," demek o yüzden telefonu çaldı o buz şelalesinin. "Aynen bana da Burak teklif etti 2 gün sonra," dedi Hande. Şüpheyle çenemi sıvazladım. "Kızlar bu oğlanlar hepinizle konuştu mu?" diye sordum. "Hayır, Eymen benle konuşmadı,"dedi Elçin. Kızlar aynı anda "evet," dediler. "Peki 2 gün sonrası için mi sözleştiniz?" Kafalarını onaylarcasına salladılar. "Hmm bu işte bir gariplik var. Neden aynı anda size 2 gün sonrası için yemek yeme teklifi ettiler acaba? Kesin anlaşmalı falandır," diye fikrimi yönelttim. Elçin eline telefonu aldı. "Ah benimde Eymene yemek sözüm vardı durun arayım," dedi ve telefondan Eymeni arayıp içeriye geçti. Kızlara döndüm. "Bence bu Eymen Elçine yemek sözü olduğunu unutmadı. Bilerek aramamıştır kızı," Demet başıyla onayladı. "Haklısın bence bir plan yaptılar. Eymen tahmin ediyordur onların bizi yemeğe çıkaracağını birbirimize söyleyeceklerimizi," Hande'nin kaşları havalandı. "Haklısın ama ne tür bir planları olabilir ki?" Melisa yüzünü sıvazladı. "Of delireceğim bu oğlanlarda bir gariplik var. Sezebiliyorum," Miray başıyla onayladı. "Parçalar yerine yavaş yavaş oturacak hissediyorum kızlar hemde çok iyi hissediyorum."

Elçin o sıra kapıdan içeriye girdi. "Eymenle 2 gün sonra yemek yemek için anlaşma yaptık," kızlarla birbirimize baktık ve çok şaşırtıcı bir şey söyledim.

"Bu oğlanlar bir işlerin peşinde. Bunu farketmeyecek kadar salak olamayız değil mi? Bizim erkekleri de yanımıza almalıyız bence."

Sizce Eymen ve çetesi ne işler peşinde? Artık aşk meşk ikinci planda. Şimdi sırları kaleme alalım. Umarım beğenmişsinizdir vote ve yorumm sizleri sefiyoommmm caramiolarımmmm😍😘

Continue Reading

You'll Also Like

104K 4.1K 17
0541 *** **** : İyi akşamlar Yeşilli bey! 0541 *** **** : Ay yok bu olmadı Silahlı kuvvet daha iyi gibi 0541 *** **** : Silahlı kuvvet ne ya çok resm...
239K 11.6K 76
0551 *** ** **: 2 yıl 3 ay 17 gün. 0551 *** ** **: Sana aşık olarak geçirdiğim süre. 0551 *** ** **: Bence yetti ve arttı bile. 0551 *** ** **: Ezi...
5.7K 401 30
Kendi halinde üniversiteye giden normal bir yaşamı olan Polen Keskin'e hiç ummadığı bir zamanda, tanımadığı ya da şöyle desem daha doğru olur 'hatırl...
88.3K 3.9K 41
" Benden hiç nefret etme..." " Sana söylemek istediğim birşey var... Bizim oynadığımız bu oyun... sanırım oyun gerçeğe dönsün istiyorum... İçimde sa...