Bay Yanık

By plutonalien

90.5K 7.8K 2.7K

Eğer isimlerimizin kaderimizi etkilediğini düşünmüyorsanız, benimle tanışmamışsınız demektir. Ben Yankı. Ya d... More

Giriş.
İkinci Bölüm.
Üçüncü Bölüm.
Dördüncü Bölüm.
Beşinci Bölüm.
Altıncı Bölüm.
Yedinci Bölüm.
Sekizinci Bölüm
Dokuzuncu Bölüm.
Onuncu Bölüm.
On birinci Bölüm.
On ikinci Bölüm.
On üçüncü Bölüm.

Birinci Bölüm.

9.3K 889 268
By plutonalien




Bilirsiniz.. Hasta bir insan gördüğünüzde, bir yakını vefat etmiş birini gördüğünüzde.. Ya da ne bileyim bir derdi olan bir insan gördüğünüzde kötü hissedersiniz. Yerinde olmadığınız için kendinizi şanslı sayarsınız ya da ne bileyim, başınıza gelirse ne yaparım falan diye düşünürsünüz. Yangına kadar bende karşıdan bakan, ne yaşadıklarını bilmediği halde o kişilerin haline üzülenlerdendim.

Sonra diyorum ya; hayatım tepetaklak oldu. Hayatıma çok şey katıldı, çok şey eksildi. Mesela sevgilim vardı, artık yok. Saçlarım da artık yok. Bir de bir dövmem vardı. Gerçi o hala var. Sırt üstü değil de, yüz üstü yatsaymışım belki oranlar tersine dönerdi. Dövmemi kaybederdim, kaşlarım kalırdı. Sevgili her iki türlü de gitmesi iyi oldu. Bilirsiniz, biriyle tanıştığımda kör olsam beni etkileyebilecek mi diye düşünürüm. Suratım böyle olmadan önce ise.. Neyse bu konular biraz saçma. Balzac abimizin bir sözünü iliştireyim şuraya. Dünü unutmalı, bugünü yaşamalısınız. Çünkü dün ile bugün arasında bir kavga çıkarsa; yarını kaybedersiniz.

Ben dünleri unutuyorum. Her defasında gözlerimi açtığımda yeni biri olarak uyanıyorum mesela. Tabi bu koltuktan kalkıp banyoya gidene kadar sürüyor. Yoksa sabah uyandığımda her ne kadar kimseyi umursamıyorum desem de kendimi saklamadan dışarı çıkma şansım Galatasaray'ın Fenerbahçe'yi Kadıköyde yenebilmesinden daha düşük bir ihtimal. Mesela şu an olası bir zombi durumunda, rahat bir şekilde dışarıya çıkıp Kız Kulesine karşı çay içebilirim. İnsanlar zombi miyim insan mıyım pek anlamaz.

Demeye çalıştığım şu, bunu okuyan şu anlık Dünya harikası insan; bir gün herkes aynı toprağın altına gömülecek. Ve hiç kimse bir diğerinden daha güzel olmayacak. Çünkü çamur çamurdur.

Yüzlerinizin güzelliği sizin olsun, kalbi güzel olan insanları sevin. Kalbi güzel değilse bile en azından dalağı falan güzel olsun. İç güzellik önemlidir.

Bay Yanık'ın Günceleri. Aralık,2015.

***

Birinci Bölüm:Erkeklik ve Bereket Tanrısı: Yadonis!

Kuzey Çin Parsları, Çin'de yaşayan parsların bir alt türüdür.

Bu şaşırtıcı bilgi karşısında müziğin sesini kısarak televizyonun sesini açıp belgeseli izlemeye başlıyorum. Avlarını saniyeler içerisinde parçalayan bu parslar; geyiklere, yaban domuzundan keçilere kadar çeşitli bir besin yelpazesine sahiptirler.

Kafamı sağa eğip ekranı izlemeye devam ederken, kapı çalınca bir tane bunlardan satın almam gerektiğini düşünüyorum. Kapıya bağlasam, geleni geçeni yese gereksiz insan nüfusunu arttıran bireylerden kurtulurdum. Özellikle üst katımdaki üniversiteli sevgilileri yese, valla tadından yenmezdi.

Laptobu kucağıma alarak, arama butonuna kuzey çin parsını nereden satın alabileceğimi yazıyorum. Önüme saçma saçma siteler açılınca gözlerimi deviriyorum.

Kapı tekrar tıklandığında, umursamayarak araştırmaya devam ediyorum. İlgimi çeken biri olsa, verdiğim kod ile kapıyı tıklatırdı ama kapıdaki her kimse alacaklı gibi vurduğu için oturduğum yerden kalkmaya tenezzül etmiyorum. Alacaklı da olsa evimde alabileceği bir şey olmadığından, oturmaya devam ediyorum.

Kapı inatla çalmaya devam edince, bir müddet durup neden Moğolistan'a taşınmadığımı düşünüyorum. Ya da Papua Yeni Gine'ye falan. Büyük ihtimal internetimin düzgün çekmeyecek olması beni bu fikirden vazgeçiren şey. Bir de zaten evden dışarı çıkmıyorum, neden gidip uçak-vize parası vereyim ki diye düşünmüş olabilirim.

"Açmıyorum ulan kapıyı.." Kulaklıklarımı kulağıma takarak laptobumu kucağıma alıp yazmaya başlıyorum. Yaklaşık iki saat sonra gözlerimi açıyorum. Hangi ara uyumuştum, bilmiyorum. Müzik çalarımın şarjı bitmeyip kapanmamış olsa, hala çalan kapının sesini duymaz, mışıl mışıl uyumaya devam ederdim.

Hala çalan kapının sesi mi? Yok devenin bale pabucu.. O kadar saattir kapıda durup, zili çalıyor olamazdı ya her kim idiyse!

Ayağa kalkıp kaşınan sırtıma ulaşamayınca, kapıya ilerleyip kenarına sırtımı sürüyorum. Daha sonra portmantodan aldığım şapkayı kafama geçirerek, kapıyı açıyorum. Ensemi kaşıyarak, kapının kulbunu aşağı çeker çekmez, kıçımı o lanet koltuktan kaldırdığım için pişman oluyorum.

"Merhaba Yankı bey," diyor Nehir'in arkadaşı kasiyer kız. "Nasılsınız?"

"Ha.."

Elini kot pantolonunun arka cebine atıp bir şey çıkarırken, şaşkınlıkla kıza bakmaya devam ediyorum. Kızın suratını dikkatle inceleyerek bakıyor, Rus ajan Anna olup olmadığını sorguluyorum. Her an arka cebinden çıkardığı bir Seecamp LWS 25 model silah ile beni vuracağını düşünüyorum. Sonra kızın Anna olamayacak kadar kısa olduğunu ve saçlarının kızıl olmadığını fark etmeden önce bana bir kart uzatıyor. "Kredi kartınızı markette unutmuştunuz, daha erken getirecektim ama mesaim şimdi bitti."

"Ha.."

Vernicke ya da Brocca alanlarımdan birinde bir problem oluştuğunu düşünerek ensemi kaşıyorum. "Teşekkür ederim." diyorum bir yandan da acaba bitlendim mi neden sürekli kaşınıyorum diye düşünerek..

Kel olduğum ve vücuduma herhangi bir ikinci şahıs abansa, varlığını hemen anlayabileceğim durumda olduğum için bu sefer acaba kuduz mu oldum diye düşünüyorum. Kuduz olursam beni evde kimse tutamaz, ısıracağım bir kaç insan var çünkü.

Nankörlük yapıp evimi nereden bulduğunu sormaya gerek duymuyorum. Kafasını eğerek gülümsüyor. "Önemli değil." diyor.

O bana bakıyor,ben ona. O bana bakıyor, ben ona. Ve sonunda piste öküzlüğümü davet ederek geri çekiliyorum. "İyi akşamlar." diyerek kızın Big Bang sonucu evrenin genişlemesi gibi, genişleyen göz bebeklerine bakmadan kapıyı suratına kapatıyorum.

İşte benim hayatım bu kadar. Uyu-uyan-işe-yemek ye-işe-yazmaya başla- yaz-yaz-işe-yaz-uyu-uyan. Düzeltmek gerekirse son 7 aydır hayatım böyle desem daha doğru olur.

Yangından önce, mezuniyetine 2 ay kalmış bir bilgisayar mühendisi adayıydım. Şu an ise tek dersten kalmış, mezun olunacak bir üniversitesi olan bir ev adamıyım. Canım sıkıldığında birkaç internet sitesi hackliyor, çoğu zaman kendi kurduğum internet sitem Yanık'da yazı paylaşıyorum. Yeni üye olanların hiç birinin benden popüler olmaması için, sadece kendime sınırsız harf hakkı sunuyor, diğer insanların 100 kelimeden fazla bir şey yazmamasını sağlıyorum. Tamam, bir pislik olabilirim ama benim sitem. İstediğimi yaparım. İstersem sayfanın sol köşesine bizim meydandaki işeyen çocuk heykelini koyarım, kimse karışamaz.

Kendi tasarladığım uygulamada, başka birinden mesaj geldiği zaman sağ alt köşeden beyaz bir güvercin uçmaya başlıyor, ekrana tıklıyormuş gibi yapıyor. Kabul ediyorum çok zekice bir dizayn. Sırf bu mesaj butonu için siteme üye olanları biliyorum.

Güvercinin ayağındaki kağıdın üzerine faremin imlecini getirdikten sonra tıklıyorum.

Bayanka : Merhaba, Bay Yanık.

BayYanık : Merhaba, dünyalı.

Bayanka : Size bir sorum var.

BayYanık : Bunun için buradayım.

Bayanka: Tamam,teşekkür ederim.

BayYanık : Sizi dinliyorum..

Bayanka : Acıyor mu?

BayYanık : Ney acıyor mu?

Bayanka : Genel bir soru..

Herhangi bir şey için

Diyorum

Acıyor

Mu

BayYanık : Flood*(üst üste mesaj yazmak) yapmayı bırakırsanız, ekrana bakmaktan gözlerim kavrulmaz.

Bayanka : Üzgünüm.. Sadece mesaj yazmayı pek bilmiyorum elim göndere basıp duruyor.

BayYanık : Anlıyorum.

Bayanka : Neyi?

Ha?

BayYanık : Hiçbir şeyi.

Bayanka : Ama anladım dediniz?

HAY SENİN ANANI-

BayYanık : Ne tür bir acıdan bahsediyorsun? Acılı şalgam ya da çiğköfte gibi mi, yoksa ayağımı koltuğa vurduğumda hissettiğim türden mi?

Bayanka : Her türlüsünden.

BayYanık : Türlü severim.

Bayanka : Ha?

BayYanık : Bazen.

Bayanka : Ney bazen?

BayYanık : Ney bazen.. Klarnet bazen.. Flüt bazen.. Arada acıyor, sonra geçiyor.

Bayanka : Acıtırsa bana sarıl.

BayYanık : Acıtırsa lahmacuna sarılıyorum ben, hemen kesiyor ağrıyı. Bazen de tantuni.

Bayanka : ÖKÜÜÜZ!

Gülerek mesaj kısmından çıkıp, kod yazmaya başlıyorum. Kırmızı renk ile AYIP yazarak, kızın ana sayfasına gönderiyorum. Sonra da diğer mesajlara geçiyorum. Çoğu mesajda fotoğrafımı istedikleri için, sinirlenerek laptobumun kapağını kapatarak kenara koyuyorum. Koltuğa uzandıktan sonra gözlerimi kapatıyorum.

...

"Abiii!! İçeride olduğunu biliyorum, kapıyı aç!!!"

"Abiiii!!!"

"Ya abiiiii!!!"

"Yankııııı. YAAAANKIIII.. YAAAN- KIIII!"

Hay senin abi diyen diline kan pompalayan kalbinin dört odacığını emlakçıya verip satayım e mi!! "ABİİİİ!!!! VALLA ŞİMDİ POLİSİ ARARIM!!"

"Ara ulan ara! Aramazsan adam değilsin!!" Sweatimin şapkasını kafama çekerek kapıyı açıyorum. "Hatta ben arıyorum haneye tecavüzden!"

Kapıyı açarak sinirle Nehir'e bakıyorum. "Bi yakamdan düş ulan!!"

"Ara hadi polisi abi. Annemler burada değil ne de olsa, beni mapustan kurtarmaya gelecek olan da sensin.. Hadi ara. Lütfen ara."

"Kafanı keserim Nehir. Kapıya Kuzey Çin Parsı almaya karar verdim. Ya da kapı zilime bir anakonda dolamayı düşünüyorum. Bi rahat bırakın beni siktirin gidin ulan!"

"Şiştt.. Ayıp.. Sana yeni komşuların olarak kek getirmiştik biz.."

"İstemez." geri çekilip kapıyı suratına kapattıktan 5 saniye sonra ne dediğini fark edince kapıyı geri açıyorum. "Ne dedin?"

"Kızlar, çıkabilirsiniz. Korkmayın ısırmaz."

Kraliçe Dürdane ve kasiyer kız merdivenlerde görününce kaşlarımı çatıyorum. "Ne karıştırıyorsunuz siz?"

"Dürdane teyze ile o gün tanışmıştık.. Sonra ufak bir ziyaret yaptım. O da evinde bir sürü boş oda olduğunu ve tek başına sıkıldığını söyledi.."

"Ne dedi ne dedi?" Dürdane teyzeye bakıyorum. "Sen de mi Brütüs?"

"Ben olmasam alt kattaki andaval Nuri kızlara ev arkadaşı olmaktan onur ve gurur duyacaktı."

Bakışlarımı Nehir'e çeviriyorum. "Kaşınıyo musun?"

Kaşınmak kelimesini kullanınca psikolojik olarak kaşındığımı hissettim. Ensemi kaşıdım. "Neyse ne, sen istiyorsan buraya taşınabilirsin güzellik," Kraliçe Dürdane'ye bakarken, kasiyer kız üzerine alınıyor. "Sen değil," diyorum gülerek. "Kalbimin tek sahibi.. Kraliçe Dürdane.. İçeri gelip bana mantı yapsa ya.."

Kız gözlerini kısarak bana bakıyor ve "Öküz." dedikten sonra arkasını dönerek merdivenlerden iniyor. Kraliçe Dürdane'yi içeriye alıp kapıyı Nehir'i yüzüne kapatıyorum.

***

Günlerim aynı monotonluğunda geçmeye devam ederken, gecenin köründe telefonum çalınca olayı algılayamıyorum. Telefonu kullanmayı unuttuğumdan ya da gerek duyduğumdan değil, yedi yirmi dört şarj aletine yapışmış bir halde prizin yanında duran telefonumun hala çalıyor olabilmesi garip geliyor. Ekrandaki numaraya bakıyorum ve tabi ki tanımıyorum. Çünkü telefonumda Kraliçe Dürdane, andaval Nuri, sağ çapraz apartmandaki son Bayburt Düşesi ikinci Monica; Meliha, yakınlardaki yemek yerleri, yayınevi ve Şekerpare Necla ve ailem dışında kayıtlı bir kaç kişi var. Kaşlarımı çatarak telefonuma bakıyorum.

"Yankı.." diyor telefonun ucundaki ses. "Nasılsın?"

Eski sevgilim, yangından sonra hiç görmediğim Gizem'in sesini hemen tanıyorum. "Kimsiniz?"

"Hafızanın mükemmel olduğunu biliyorum Yankı.." Derin bir nefes alıyor. "Vicdanım hiç rahat değil,ondan aradım."

"Napayım?"

"Ben.. Yani biz.." durup tekrar derin bir nefes alıyor. "Aşık olduk. Ben.. hamileyim.."

"Sorunlarını Güzin abla ile paylaşıp, cinsel problemlerini Haydar Dümen'e iletmeni öneriyorum. İyi geceler."

"Erdi ile."

Bir an beynim ve kulaklarım arasındaki köprülerin halatlarının koptuğunu düşünüyorum. Telefonu kulağımdan uzaklaştırdıktan sonra dişlerimi sıkıyorum. "Mutluluklar."

Telefonu suratına kapatıyorum. Belki de kaza geçirmesem şu an evlilik hazırlıklarını yaptığı kişi ben olacakken.. En yakın arkadaşım dediğim insanla evleniyor olması beni düşündüğüm gibi üzmüyor. Neden bilmiyorum, gram etkilemiyor beni. Merak ettiğim konu Gizem'in neden beni aradığı. Acaba nikahına beni de çağır sevgilim şarkısını falan mı söylemişim zamanında. Yoo, pek sanmıyorum.

Vicdanı rahat değilmiş. Ne vicdanı be, vicdan değildir o reflü falandır. Sen git arkadaşımla manita ol, yetmedi hamile kal, o da yetmedi evlen.. Sonra gel beni ara, vicdanım rahat değil. Olmayacak tabi. Kurdeşen dökeceksin, stresten saçların beyazlayacak. Nasıl ben bu kadar aptal olup Yankı'yı kaybettim diye kımıl kımıl olacaksın.

Telefonum tekrar titreyince ekrana bakmadan açıyorum. "Ne istiyorsun, gerdek gecenizde gelip sırtına mı vurayım? Gerçi hamile olduğuna göre gerdek geceni yaşamışsın zaten. Oğlun olsa kirvesi mi yapcan beni? Ne istiyorsun?"

"Yankı..Merhaba.."

Kaşlarımı çatarak telefonu kulağımdan uzaklaştırıyorum. "Sen kimsin?"

"Ben Mevin.."

Durup düşünüyorum. Eski sevgilim falan olabilir mi diye. Eski sevgilimse anlaşmışlar mı? Bu da mı beni düğününe davet edecek? Ulan seçilmiş insan falan mıyım acaba benimle takılanın kısmeti açılıyor? Utanmasam kendime erkeklik ve bereket tanrısı Adonis diyecem. Ya da Yadonis. Evet evet, Yadonis.

"Sen kimsin?" Sorumu tekrarlıyorum. "Ben Mevin." diye tekrar ediyor.

"Bak Mevin, bende sen kimsin diyorum?"

Derin bir nefes alıyor. "Nehir'in arkadaşı var ya kasiyer.. Oyum.. Bir şey isteyeceğim senden."

Kaşlarımı çatıyorum. "Bir kredi kartımı getirdin diye sana borçlandım mı?"

"Estağfirullah tabi ki hayır.. Sadece çağıracak kimsem yok da. Nehir de bu saatte gelemez. Emniyetteyim ben. Yollamıyorlar."

"Ne işin var emniyette?"

"Canım sıkıldı da geçerken bir uğrayayım dedim. Allahım ya Rabbim! Gel işte!"

"Gelemem."

Bir an duraksıyor. "Peki gelme. Nehir'i arayayım."

Kafamı kaldırarak saate bakmaya çalışıyorum. Pilleri bittiği için 6.20 de takılı kalan saate gözlerimi devirdikten sonra telefonu kulağımdan uzaklaştırıp telefona bakıyorum. Telefonumun saatini de evden çıkmadığımdan geç olduğu zaman değiştirip erkene çekme gibi bir hastalığım olduğundan sinirleniyorum. "Saat kaç?"

"İkiyi çeyrek geçiyor."

"Bu saatte dışarıda işin ne?"

Sesini yükseltiyor. "Üç işte birden çalıştığın zaman saatlerin pek bir anlamı olmuyor!! Bir dallamayı dövdüm buraya getirdiler. Şimdi geç olduğu için yollamıyorlar!!"

"Zeyna mısın kızım sen? Neden dövüyorsun elin adamını?"

Neden bilmiyorum, istemsiz gülüyorum. "He Zeyna'yım. İşim gücüm haksızlıklara karşı savaşmak. Bi kadına musallat oldu, bende dövdüm!!"

"Aferin kız sana, ağzını burnunu kırsaydın."

Kıkırdıyor. "Kırdım zaten. Bir müddet kulaklarından yemek yemek zorunda kalmış olabilir."

"Uslu uslu otur, iyi bir kız ol polis amcaları üzme," oturduğum yerden kalkıyorum. "İlk ve son kez, geliyorum."

Continue Reading

You'll Also Like

852K 58.8K 35
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
25.4M 905K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
2.5M 82K 59
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...
286K 18.7K 22
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...